text
stringlengths 276
301k
|
---|
# Moskova'da Federal Güvenlik Servisi binasında silahlı saldırı düzenlendi
19 Aralık 2019 20:17
Rusya'nın başkenti Moskova'da Federal Güvenlik Servisi (FSB) binasında silahlı saldırı düzenlendi.
Saldırıda en az bir kişinin öldüğü, bir kişinin de yaralandığı bildirildi. FSB binası, Rus istihbarat ajansının da merkezi.
Binanın lobisinde otomatik silahla etrafa ateş açan bir saldırgan polis müdahalesinde öldürüldü. FSB, saldırganın 'etkisiz hale getirildiğini' duyurdu.
Yetkililer bölgeyi güvenlik çemberine aldı ve boşalttı.
Saldırıdan saatler önce Rusya Devlet Başkan Vladimir Putin basın toplantısı düzenlemişti.
Olayın ayrıntılarına dair yeni bilgiler geliyor ancak Moskova medyasındaki henüz doğrulanmayan bazı haberlere göre saldırıyı silahlı üç kişi düzenledi. Medya, üç yetkilinin de saldırıda öldüğünü bildiriyor ancak henüz bu iddia da resmi kaynaklar tarafından doğrulanmadı.
RBC internet sitesine göre saldırganlardan biri Kalaşnikofla etrafa ateş açtı.
Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde silah sesleri duyuldu.
Reuters'a konuşan bir görgü tanığı, saldırının yerel saatle 17.40 civarında gerçekleştiğini söyledi. Görgü tanığı "Bir trafik polisinin yolun devamına doğru kaçtığını ve araçların arkasına saklandığını gördüm" dedi.
Saldırı, Rusya'da güvenlik güçlerinin resmi tatilinden bir gün önce gerçekleşti.
Vladimir Putin, tatil öncesi basın toplantısı düzenlemişti. |
# İş Bankası Genel Müdürü Aran: Kripto paraya yatırılan birikimin bir gecede kaybedilmesi, yarılanması riski var
## Özet
"100. yıla giderken ilk hedefimiz geleceğin bankasını inşa etmek… Hepimiz aynı gemideyiz. El birliği ile bu fırtınalı dönemi aşmalıyız. Ülkemize sahip çıkmak istiyorsak ekonomimizdeki kırılganlık unsurlarına odaklanmalı ve ihtiyaç duyulan politikalarda belirsizliklere mahal vermeyerek güven ortamını tesis etmeliyiz"
## İçerik
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran
25 Nisan 2021 14:15
**T24 Ekonomi**
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü ** Hakan Aran**, "Ekonomiye desteğimizi devam ettirebilecek güç ve sağlamlıktayız. 100. yıla giderken ilk hedefimiz; iş modeliyle, organizasyon ve hizmet modeliyle, şube yapısıyla, çalışanlarının yetkinliğiyle ve teknoloji altyapısıyla geleceğin bankasını inşa etmek." dedi. Büyük bir tartışma yaşanan kripto para borsalarının güvenilirliği konusunu da değerlendiren Aran, "*Kripto paraya yatırılan birikimin bir gecede kaybedilmesi, yarılanması riski var*" görüşünü dile getirdi.
Nisan ayı başında İş Bankası Genel Müdürlüğü’ne atanan Hakan Aran, bankanın rakamları, hedefleri, dijitalleşme ve bankacılık sektörü ile ekonomiye ilişkin gelişmeleri değerlendirdi. Aran, İş Bankası’nın internet sitesinde "*100. yıla giderken ilk hedefimiz geleceğin bankasını inşa etmek*" başlığıyla yayımlanan açıklamasında, *dijital para *ve kripto para konularının birbirine karıştırılmaması gerektiğini söyledi. Blokzincir teknolojisi ve dijital paraların, geleceğin teknolojileri olduğunu, reform paketindeki dijital para konusunun kripto paradan çok farklı olduğunu daha öncede ifade ettiğini aktaran Aran, şu görüşleri paylaştı:
"*Merkez bankalarının çıkardığı dijital paralar, itibari paraların dijital versiyonudur. Oysa kripto paralar konusu; henüz ülkemiz dahil dünyanın pek çok ülkesinde düzenlemesi yapılmamış ya da kısmi yasaklama yönünde yapılmış, teknoloji, siber hırsızlık, fiyat oynaklığı, dolandırıcılık ve düzenleme açısından çok büyük riskler barındıran, aracılık yapan şirketleri seçerken dikkatli ve temkinli olunması gereken, henüz piyasa yapıcılığı olmayan riskli bir alandır. Bu alandaki servet çok az sayıda adreste toplanmış durumdadır. Ciddi bir yoğunlaşma vardır. Aracılık eden kuruluşların ise bir kısmı şeffaf, sahipliği, finansal gücü ve son durumu bilinen kuruluşlar değildir. Bunları anlatmaya çalışmış ve kripto paraya yatırım yapmış olanlar tarafından eleştirilmiştim. Bugün yaşanan fiyat düşüşleri, faaliyetine bir gecede son veren kripto para borsası ve vatandaşın parasını alarak bir gecede buharlaşan kripto para şirketi; kripto paralar için 'yasal güvenceden yoksun kumardan farksız bir alandır' derken ne demek istediğimi üzücü bir şekilde gösteriyor. Yasal düzenleme yapılana ve piyasa yapıcılığı kavramı gelene kadar vatandaşımızın tüm hayatı boyunca uğraşarak, zorluklarla oluşturduğu ve kripto paraya yatırdığı birikimin bir gecede kaybedilmesi, yarılanması riski vardır. Bir para veya menkul kıymet olmadığından yasal düzenlemesi yapılanlara göre çok yüksek riskli bir dijital varlıktır. Ülkemizde geçen hafta yapılan düzenleme sonrası Türkiye sınırları içinde bir ödeme aracı da değildir. Arkasında bizleri büyüleyen dağıtık blokzincir teknolojisi, lütfen gözlerimizi kamaştırıp kripto paralar konusundaki bu eksiklikleri ve riskleri görmemize engel olmasın.*"
Aran, "İş Bankası’nın Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediği ‘Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi bağımsızlığını iktisadi bağımsızlıkla perçinlemek’ misyonu doğrultusunda, en önemli sermayesinin ‘zekâ, dikkat, iffet ve metodolojik çalışma’ olduğunu hiç akıldan çıkarmadan, ilk Genel Müdür **Celal Bayar** 'ın ‘İş Bankası çalışanları alelade çalışanlar değildir, başarılı olmayı milli bir şeref ve haysiyet meselesi olarak gören Türk gençleridir’ tespitini teyit eden bir anlayışla 97 yıldır ülkesi için çalıştığını" anlattı.
"*Vizyonumuz da kapsayıcı ve katılımcı bir yaklaşımla sürdürülebilir değer yaratan geleceğin bankası olmak*" diyen Aran, "*100. yıla giderken ilk hedefimiz; sahip olduğu değerleriyle ülkesine hizmet ederek geleceğin İş Bankası'nı yaratmak, iş modeliyle, organizasyon ve hizmet modeliyle, şube yapısıyla, çalışanlarının yetkinliğiyle ve teknoloji altyapısıyla geleceğin bankasını inşa etmek*" görüşünü dile getirdi.
Günün koşullarına göre değişen bankacılığı A'dan Z'ye İş Bankası'nda hayata geçireceklerini belirten Aran, "*Özel bankalar arasında her alandaki liderliğimizi ve gücümüzü pekiştirerek korumayı, ülkemize hizmet edebilmemizi sağlayan finansal gücümüzü sürdürmeyi arzu ediyoruz. Genç, dinamik, çağın ilerisinde modern bir bankacılık anlayışını müşterilerimizin teveccühü ve güçlü bir bilanço performansıyla birlikte tesis etmeyi hedefliyoruz*" dedi.
2020'nin Covid-19 salgını nedeniyle insanlık açısından çok talihsiz bir yıl olarak geçtiğini ifade eden Aran, "*Tüm ülkemiz için salgının getirdiği olumsuzlukların bir an evvel son bulmasını temenni ediyorum ve bu dönemde yakınlarını, sevdiklerini kaybeden vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Şu anda hastanede veya evlerinde tedavileri devam edenlere de acil şifalar diliyorum*" diye konuştu.
Aran, "*İş Bankası gibi ölçeği itibarıyla ülke ekonomisi üzerinde etkisi bulunan büyük tüm kurumların, böyle dönemlerde daha fazla sorumluluk üstlenmesi, kâr değil, zararı paylaşma konusunda ortak olması, elini taşın altına koyması, sahip olduğu imkânları müşterileri için, ülkesi için tesis edebilmesi gerektiğini*" söyledi.
‘*Türkiye'nin bankası*’ olarak tüm kesimlere destek olmaya özen gösterdiklerini ve göstermeye devam edeceklerini aktaran Aran, şunları kaydetti:
"*Hem çalışanlarımızın hem müşterilerimizin sağlığını önceliklendirecek şekilde 2020 yılı boyunca elimizden gelen her şeyi yapmanın gönül huzurunu yaşıyoruz. Böylesine zor bir yılda gerçekten çok iyi bir sınav verdiğimizi düşünüyorum. 2020 yılının en çok kredi veren, en yüksek istihdam sağlayan, müşterilerinin mevduatını emanet etmesi anlamında en çok tercih edilen özel bankası olmak ve bunların sayesinde hakiki manada bankacılık yaparak ülkeye ve insanlarımıza destek olmak bizim en büyük gurur kaynağımız. Ekonomide bir yandan yüksek enflasyonla mücadele edildiğini, öte yandan gözlerinin cari açık ve kur tarafında olduğunu belirten Aran, "Buraları yönetmeye çalışırken bir taraftan da istihdam ve büyüme konusu var. Birbiriyle ters yönde, zıt etkileşen pek çok kuvvetle mücadele ederken, hepsinde olumlu sonuç almaya çalışmak hiç kolay değil. Bizlere düşen, bu mücadeleye sonuna kadar destek olmaktır. Biz böyle bir dönemin en az hasarla atlatılması, birbiriyle farklı yönlerde etkileşim içerisinde olan hedeflerin belirli bir denge içinde tutturulabilmesi için İş Bankası olarak elimizden gelen desteği veriyoruz, 2021 yılında da vermeye devam edeceğiz*" şeklinde konuştu.
Aran, geçen yıl salgının olumsuz etkilerini gidermek ve ekonomik aktiviteyi desteklemek için esnafa, çiftçiye, ihracatçıya, hane halkına, tüccara, KOBİ'lere ve kurumsal müşterilere *Ekonomiye Destek Paketi*, *Elbirliği ile Devam Destek Paketi* ve daha birçok paket, kampanya ile destek olduklarını, ayrıca müşterilerinin 42 milyar liralık borcunu ötelediklerini bildirdi.
Hakan Aran, bankacılık sektörünün 2020 yılında kur etkisi hariç aktiflerde yüzde 24,6, kredilerde yüzde 25, mevduatta yüzde 19,9 büyüdüğünü hatırlatarak, İş Bankası olarak 2020 yılında aktifleri yüzde 26,9 büyüterek 594 milyar TL düzeyine getirdiklerini ve bunun en yakın özel banka ile 100 milyar TL'nin üzerinde bir fark anlamına geldiğini söyledi.
Aran, İş Bankası’nın canlı kredilerde yüzde 27,7'lik artış ile 345 milyar TL'lik bir hacme, gayrinakdi kredilerde de yüzde 28,6 artış ile 119,6 milyar TL'lik bir büyüklüğe ulaştığını belirtti. Mevduatta yüzde 24,7 büyüme ile 368,9 milyar TL'ye çıktıklarını bildiren Aran, bu rakamlarla özel bankalar arasında ilk sırada yer aldıklarını vurguladı.
İş Bankası’nın yüzde 18,68'lik sermaye yeterlilik rasyosuna sahip olduğuna işaret eden Aran, "*Ekonomiye desteğimizi devam ettirebilecek güç ve sağlamlıktayız. 2020, bilanço sonuçları anlamında büyüdüğümüz bir yıl oldu. 2021 yılında da yine hanehalkının ve reel sektörün finansmanında etkin olmaya devam edeceğiz. Her yerde, her sektörde varız. Her zaman yaygın bir kredilendirme anlayışı gözetiyoruz ve buna da devam edeceğiz*" diye konuştu.
Aran, bu yıl İş Bankası'nda kredi büyümesinin yine TL ağırlıklı olarak gerçekleşeceğini ve TL kredileri yüzde 15 civarında büyütmeyi öngördüklerini söyledi. Mevduatın, ana fonlama kaynağı olmaya devam edeceğini vurgulayan Aran, mevduat konusunda iddialı olduklarını, 2021 yılında TL mevduatı yüzde 25 artırmayı hedeflediklerini belirtti.
Sektördeki dijitalleşme ve teknolojik gelişmeler ile İş Bankası'nın bu alandaki çalışmalarına ilişkin olarak da görüşlerini paylaşan Aran, salgının dijitalleşmeyi çok hızlandırdığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"*Salgınla birlikte dijitalleşme rüzgârına en hazırlıklı sektörlerden biri olduğumuzu gördük. Süratle aksiyon aldık. Bankacılık sektörü, hem dijitalleşme seviyesi hem teknolojik altyapı hem de finansal açıdan ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Mobil bankacılık bir anda ana kanal, temassız ödemeler ve internetten ödeme ana ödeme yöntemleri haline geldi. Krediler, bir anda mobilden verilmeye başlandı. Hatta taksit öteleme işlemlerinin bile mobilden yapılabildiği bir aşamaya geldik. Pandemide şubelerin çalışma saatlerinin daralması bankacılık faaliyetlerini etkilemedi. Mevduatlar, dijital kanallardan fiyatlandı. Bu dönemde zorluklara rağmen hiç kimse ‘ben bankacılık hizmetlerine ulaşamıyorum’ demedi. Türkiye, pandemi dönemi kısıtlamalarında hiçbir aksaklık olmadan finansal hayatına devam etti.*"
Dünyada uzun süredir dijitalleşme ve teknolojinin önemi konuşulurken, herkesin, dijitalleşmenin moda bir eğilim değil, bir ihtiyaç, ayakta kalmak için hayati bir zorunluluk olduğunu salgın döneminde daha net şekilde farkına vardığını ifade eden Aran, "*Bu açıdan bakıldığında, bankalar artık birer teknoloji şirketine dönüşüyor. Bankacılık sektörünün geleceğini bu dönüşüm belirleyecek*" dedi.
İş Bankası Genel Müdürü Aran, rekabetin, bilinen eski sınırlar içinde birbirinden belirgin çizgilerle ayrılan tarzda olmayacağına dikkati çekti. Bankacılıktaki rekabetin sadece bankalar arasında değil, *fintech*'ler ve *techfin*'lerle bankalar arasında da olacağını, bankacılığın sadece bankaların birbirleriyle rekabet ettiği bir alan değil*, fintech*'ler ve *techfin*'lerin de girdikleri bir alan haline gelmeye başladığını, tüm bankaların gelecek planlarını buna göre yaptıklarını belirten Aran, bu resmin birtakım fırsatlar da sunduğunu ifade etti.
Aran, dijitalleşmeyi tüm süreçlerine uyarlayan kurumların daha avantajlı hale geldiklerini vurguladı. "*İş Bankası'nın teknoloji ve dijitalleşmedeki eğilimi görerek çok önceden yola çıkan, bu kapsamda dijitalleşmeyi tüm süreçlerine adapte eden, Silikon Vadisi'nden Çin'e, Kıbrıs Kalkanlı'ya kadar inovasyon merkezleri açan ve buralardan beslenen bir kurum olduğunu*" belirten Aran, "*her bir müşterinin kendisini ‘bankanın tek müşterisiymiş’ gibi özel hissedeceği, geleceğin bankacılık iş modelini, yapay zekâ teknolojisini kullanarak hayata geçirmeyi ve müşteri deneyimini mükemmelleştirmeyi amaçladıklarını*" kaydetti.
Aran, teknoloji yatırımlarıyla müşterilerin pratiklik, hız ve kolaylık yönündeki beklentilerini kusursuz bir dijital deneyimle karşılayacak biçimde kaliteli ve özelleştirilmiş bir bankacılık hizmeti olarak sunmaya özen gösterdiklerini ifade etti.
Gelecekteki bankacılığın; "*ıslak imzaların atılmadığı, tüm işlemlerin tamamen dijital paralarla internet üzerinden yapıldığı, hatta bunun ötesinde bir banka sistemine girme zorunluluğunun olmadığı, hangi iş nerede yapılıyorsa o işin bir parçası olarak orada bankacılık hizmetlerinin alındığı bir biçimde olacağının*" altını çizen Aran, "*Önümüzdeki dönemde açık bankacılık, platform bankacılığı, görünmez bankacılık, yapay zeka ile kişiselleştirilmiş bankacılık, dijital paralar ve blokzincir en çok konuşulan kavramlar olacak ve bunlar bankacılığa damgasını vuracak. İş Bankası'nı, tüm bu kavramların öncüsü olarak görmeye devam edeceksiniz*" dedi.
Finans sektörünü ve mevcut bankacılık iş yapış şekillerini temelden değiştirme potansiyeli bulunan açık bankacılığa ilişkin düzenlenmelerin adım adım devreye girdiğine işaret eden Aran, veri sahipliğinin kurumlardan müşteriye geçtiği açık bankacılığın müşterilerin bankacılık hizmetlerine ilişkin deneyimini, bankaların kendi aralarındaki rekabetini ve fintech'lerle olan iş birliğini etkileyeceğini söyledi.
Aran, şöyle devam etti:
"*Açık bankacılık denildiğinde; finansal erişimde bankaların tek aracı olmadığı, bununla ilgili lisans almış ya da bu alanda faaliyet gösteren fintech'ler ve techfin'lerin de artık müşteriye hizmet verdiği, dolayısıyla finansal erişimin bankalarla sınırlı olmadığı ve çok genişlediği bir dünya hayal etmemiz lazım. A, B, C bankalarındaki hesaplarınızı görmek için o bankaların uygulamalarına girmek zorunda değilsiniz. Bu alanda yeni kurulan bir şirket, gerekli izinleri alırsa size tüm bankalardaki hesaplarınızı gösterebiliyor ve bu hesaplarınız arasında para aktarımı yapabiliyor. Bu anlamda daha önce bankaların yaptığı işlemlerde bankaların tekeli kırılmış oluyor. Finansal erişimi yaygınlaştırması ve kolaylaştırması anlamında artı değer yaratan, müşterinin lehine olan bir kavram. Verinin sahibi olmak güzel, siz istediğiniz kuruma kullandırıyorsunuz. Örneğin, İş Bankası'na talimat gönderiyorsunuz, 'X şirkete benim verimi gösterebilir, onunla veriyi paylaşabilirsiniz' diyorsunuz. Biz de bu müşteri talimatının müşterimizden geldiğini teyit etmek kaydıyla gereğini yapıyoruz.*
*Buraya kadar olan kısmı çok güzel ama aynı zamanda müşterimizin güvendiği bu kurumların veri merkezlerinin güvenlik ve olgunluk seviyeleri, veri koruma deneyimleri, vatandaşlarımızın teknoloji ve finansal okuryazarlığı, müşterilerimizin verisinin bankacılık gibi sıkı düzenlenen ve denetlenen bir sektör dışında ne ölçüde korunabileceği konularında birtakım endişeler taşıyoruz. Çünkü bankalar; yapıları gereği veriyi koruyabilme kabiliyetine, geçmişine ve kültürüne sahipken, yıllardır bu konuda en sıkı şekilde denetlenirken, yeni kurulan fintech'lerin bu seviyeye ne kadar sürede gelebileceği, vatandaşlarımızın kendi verisine ne kadar sahip çıkabileceği konusu bence açık bankacılığın en kritik noktası.*"
Aran, gelecekte bankacılık sektöründe önemli rol oynayacak kavramlardan birinin de blokzincir olduğuna işaret etti.
Dijital paralar konusuna da değinen Aran, özellikle dijital paranın para politikasının etkinliğini zayıflatmaması ve güçlendirmesi için mobil penetrasyonun ve banka hesaplarının toplumda yaygınlaşmasının önemli olduğunu vurguladı.
Aran, "*Henüz bankacılıkla tanışmamış kesimler ya da mobil iletişimi olmayan kesimlerin dijital parayla harcama yapması çok kolay değil. Dijital paraya geçmek, dijital parada etkin olmak istiyorsak herkese bir banka hesabı açılması, herkesin bir mobil erişimi olması gerekecek. Bankacılık sektörünün kapsayıcılığının da artması gerekecek. Bu alanda bizi öncü olarak göreceksiniz*" diye konuştu.
Hakan Aran, dijital para ve kripto para konusunun birbirine karışmaması gerektiğini vurgularken, henüz düzenlemeleri yapılmamış kripto para piyasalarındaki yüksek risklerin altını çizdi.
Blokzincir teknolojisi ve dijital paraların, geleceğin teknolojileri olduğunu, reform paketindeki dijital para konusunun kripto paradan çok farklı olduğunu daha önce ifade ettiğini aktaran Aran, geçmişte bu konuda yaptığı uyarılarla ne demek istediğinin güncel gelişlemelerle ‘üzücü bir şekilde’ görüldüğünü anlattı.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, 1 Mayıs'ta başlayacak *uzaktan müşteri edinimi* ile ilgili olarak da, bu alanı çok sıra dışı bir şekilde kullanacaklarını belirterek, "*Finansal kapsayıcılığı sağlamak anlamında, ülkemizde İş Bankası müşterisi olmayan hiçbir vatandaşımız kalmasın istiyoruz. 1 Mayıs tarihini sabırsızlıkla bekliyoruz. Tüm hazırlıklarımızı kusursuz bir müşteri deneyimi için yaptık. Müşterilerimiz evindeyse evinde, iş yerindeyse iş yerinde, her neredeyse bulundukları yerden İş Bankası'nı aradıkları anda cep telefonlarından bir banka hesabı açabilsinler, müşterisi olabilsinler istiyoruz*" görüşünü dile getirdi.
İş Bankası'nın salgın öncesinde ayda 100 bin müşteri edindiğini, ancak salgınla beraber bu sayının 50-60 bine indiğini aktaran Aran, şöyle devam etti:
"*1 Mayıs'ı sabırsızlıkla beklememizin nedeni, öncelikle yeni müşteri edinimi hızımızın yeniden pandemi öncesi döneme çıkacak olması. Hatta pandemi döneminde müşterimiz olamayan müşterileri de dikkate aldığımızda bunun eski sayılarımızı artırıcı bir etki yaparak aylık 150 bin seviyelerine geleceğimizi öngörüyoruz*."
Tüm bankaların evinde ya da iş yerinde olan bir kişinin banka müşterisi olması için eşit mesafede olduğunu ifade eden Aran, bu alanda birinci banka olmayı hedeflediklerini, tüm hazırlıkları buna göre yaptıklarını ve tüm süreçlerini buna göre tasarladıklarını anlattı.
Bu konuda genel müdürlükte, sadece uzaktan müşteri olmak isteyenlerin hesabını açtıkları, sadece onlara hizmet veren bir ekiple, adına "*diyalog şubesi*" dedikleri özel bir dijital ihtisas şubesi kurduklarını paylaşan Aran, "*Dijitaldeki bu deneyim, çağrı merkezi deneyimine indirgenen bir şey değil, fiziksel olarak şubedeki hizmet konforu seviyesine yükselten bir deneyim olacak. O nedenle bu alanda iddialıyız*" dedi.
Yapay zekânın da İş Bankası'nın öncülük ettiği alanlardan biri olduğunu, teknoloji ve dijitalleşmede pek çok alanda öncü konumda bulunduklarını vurgulayan Aran, yapay zekâ strateji ve yol haritası belgesi hazırladıklarını, bankanın tüm süreçlerine, hizmetlerine ve ürünlerine yapay zekâyı yedirdiklerini söyledi.
Aran, yapay zekâyı çalışanların yerine değil, yanına konumlandırdıklarını belirtirken, "*Teknolojiyi kadro tasarrufu için değil, çalışanlarımızın yetkinliklerini geliştirmek, onları güçlendirmek, bankacılığı zenginleştirmek için kullanacağız, dedik ve o şekilde de kullanıyoruz. Bu yönüyle ayrıştığımızı, çalışanlarımızı geleceğe hazırlama konusunda öncü olduğumuzu düşünüyorum*" dedi.
Dijitalleşmede geleceğin sadece bu alanlarla sınırlı olmadığını, yakın zamanda İş Portföy'ün yatırımcılara ‘*İş Portföy Elektrikli Araçlar Fonu*’nu sunduğunu, ay sonunda "*İş Portföy Blockchain Teknolojileri Karma Fon*", mayıs ayı başında "*İş Portföy Dijital Oyun Sektörü Karma Fon*" ve son olarak da mayıs ayı sonunda "*Siber Güvenlik Teknolojileri ve Yarı İletken Teknolojileri Fonu*"nun sunulacağını bildiren Aran, "*bu tür yenilikçi yatırım araçları konusunda da İş Bankası’nın öncülüğünün devam edeceğini*" aktardı.
Hakan Aran, Türkiye'de 76 milyon kredi kartı bulunduğunu, yıllık 3,7 milyar adet kredi kartı işlemi yapıldığını ve 142,5 milyar dolarlık işlem hacmi yaratıldığını belirterek, bu rakamlarla ABD, Çin, Japonya, Güney Kore, Kanada ve Brezilya'nın ardından dünyada 7. sırada yer alan Türkiye'nin, İngiltere'nin önünde bulunmasının önemli olduğunu vurguladı.
Aran, "*Bankacılık alanındaki dijitalleşmede özellikle ABD ve Çin ile rekabet edebilecek düzeyde, Avrupa'nın ise kesinlikle önünde bir Türkiye var. Bu alanda kendimizi hiç hafife almayalım. Türkiye'nin dijital bankacılık alanında dünyada ilk 3'e girebilecek ülkelerden olduğunu düşünüyorum*" diye konuştu.
Dijital kanalların 7/24 kesintisiz hizmet verme sürelerinin Türkiye'de yüzde 99,95 düzeyinde olduğunu aktaran Aran, dünya genelinde ise bu oranın yüzde 98 seviyesinde bulunduğunu, dolayısıyla servislere erişimde Türkiye’nin önde olduğunu vurguladı.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomiye dair değerlendirmesinde de salgının dünya ekonomisinde 2020 yılında yüzde 3'ün üzerinde bir daralmaya neden olduğunu, bu yılın başında yapılan öngörülerin nisan ayında olumlu yönde revize edildiğini hatırlattı.
Uluslararası Para Fonu IMF'nin 6 Nisan'da yayınladığı *Dünya Ekonomik Görünüm Raporu*’nda dünya ekonomisinin yüzde 6 büyüyeceğinin öngörüldüğünü anımsatan Aran, "*Dolayısıyla yüzde 3 küçülen bir yılın arkasından yüzde 6'lık büyüme öngörüsü, 2021'de umutlu olmamızı sağlayan bir husu*s" dedi.
2021 yılında aşılama çalışmalarına rağmen hâlâ salgının seyrine yönelik belirsizliklerin küresel ekonomi açısından temel risk unsuru olmaya devam ettiğini vurgulayan Aran, sektörler arasındaki ayrışmanın devam edeceğini, hizmet sektörünün de salgın kaynaklı endişelerle bir süre daha baskı altında kalabileceğini söyledi.
Bu yılın en büyük zorluğunun petrol, gıda ve emtia fiyatlarındaki artış, teslimat sürelerindeki gecikme ve aksayan tedarik zinciri olduğuna dikkati çeken Aran, şöyle devam etti:
"*Küresel ölçekte ara malının ya da üretim için gerekli temel girdinin alınamadığı, bunların 3 ay veya 6 ay geciktiği, stokların tükendiği bir dönemde bunlardan etkilenmemek çok kolay değil. Bir de ABD'de ekonomik aktivitede gözlenen güçlü toparlanma eğilimi paralelinde Fed'in para politikasını beklenenden daha önce sıkılaştırmaya başlayabileceğine ilişkin beklentiler uluslararası sermaye akımlarını etkilemek suretiyle bizim gibi gelişmekte olan ve finansmana ihtiyacı bulunan ülkeler için de ayrı bir zorluk yaratıyor. Biz iç tasarrufların yetmemesi nedeniyle büyümek için yabancı sermaye çekmek durumunda olan bir ülkeyiz. Bunun yönü değişince yönetmemiz zorlaşıyor. Pandemi koşullarında ihracat gelirimiz artıyor ama beraberinde ithalat rakamlarımız beklediğimiz kadar düşmüyor, turizm geliri de elde edemiyoruz. Yüksek enflasyonla bunlar birleştiğinde her alanda meslek erbaplığının gerekeceği özel ve zor bir 2021 yılı yaşıyoruz. Bunların üstesinden nasıl geleceğiz? Zorluklar ve fiili imkansızlıklar, geciken teslimatlar, kıtlığı çekilen mallar daha yaratıcı olmaya, bir daha düşünmeye, ezber bozmaya yarar, yeni çözümler üretmeye teşvik eder. 'Benim buna ne kadar ihtiyacım var? Bunsuz yapabilir miyim ya da bunu nasıl ikame ederim' diye yeni ürün ve hizmetler yaratılabilir. Böyle bir durumda vazgeçilmez gördüğümüz pek çok ürünün yenisini piyasaya sürmek mümkün olabilir. Üreticinin yaşadığımız sorunlara biraz bu gözle bakması durumunda birçok yeni iş alanı, yeni ürünler ve yeni çözümler görebiliriz. Bu, ciddi bir dönüşüm başlatır ve parasal genişlemeyle birleştiğinde ekonominin itici gücü bu yenilikçi dönüşüm olabilir diye düşünüyorum.*"
Hakan Aran, Türkiye'nin temel sorunlarının; yüksek enflasyon, potansiyelinin altında büyüme, düşük istihdam ve cari açığın finansmanı olduğuna dikkat çekerek, "*küresel ölçekte enflasyonist etkilerin devam ettiği, emtia fiyatlarının yükseliş eğiliminde olduğu bu konjonktürde orta vadede nasıl sürdürülebilir büyüme ortamı yaratılabileceği, diğer bir ifadeyle, fiyat istikrarının ve finansal istikrarın nasıl sağlanacağı, ekonomideki mevcut kırılganlıklara odaklanırken büyüme dinamiklerinin nasıl etkileneceği konusunun en büyük açmaz olduğunu*" söyledi.
Aran, mart ayı itibarıyla Tüketici Fiyat Endeksi'ndeki artışın yüzde 16,2 olduğunu ve döviz kurundaki dalgalanmaların enflasyona geçişkenlik etkisiyle fiyat istikrarı açısından hâlâ önemli bir risk unsuru olmaya devam ettiğini kaydetti.
Başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışlar ve TL'deki değer kayıplarının öncelikle maliyet kanalı üzerinden üretici fiyatlarını arttırdığını belirten Aran, mart ayı itibarıyla Üretici Fiyat Endeksi'nde de yüzde 31,2'ye ulaşan bir artış görüldüğünü anımsattı. Üretici fiyatlarındaki bu yüksek oranlı artışın uygun talep koşullarında tüketici fiyatlarına da yansıma riski olduğuna işaret eden Aran, "*Talep bu kadar canlıyken, bir de 'büyüyeceğiz' dediğimizde enflasyonun nerelere varacağı konusu kritik. Bu nedenle ilk ve öncelikli sorunumuz yüksek enflasyon*" diye konuştu.
İş Bankası Genel Müdürü Aran, diğer önemli sorunun ise büyümek için gerekli olan dış kaynağın temini ve cari açığın nasıl finanse edileceği konusu olduğunu vurguladı.
Şubat ayı itibarıyla 12 aylık kümülatif verilerle cari açığın 37,8 milyar dolar olduğunu belirten Aran, şöyle devam etti:
"*Bizim finanse etmemiz gereken 37,8 milyar dolarlık bir cari açığımız var. İçeride bunu finanse edebilecek böyle bir birikimimiz var mı? Tüm borçlarımızı çevirsek dahi cari açığın finansmanını sağlayamadığımızda düşündüğümüz kadar büyüyemiyoruz. Büyümek için dışarıdan ilave sermaye akımına ihtiyacımız var. Bu giriş olmazsa ne olur? Düşündüğümüz kadar büyüyemeyiz. O zaman büyüme ve istihdam da sorunlarımız arasına katılır. Normalde yüzde 5, belki yüzde 6 büyüyebiliriz ama daha fazla büyümemizdeki en büyük engel, cari açığın finansmanı olacak. O nedenle biz banka olarak 2021'de ülke ekonomisi için yüzde 3,5'lik büyüme öngörüyoruz. Cari açığımızı finanse edecek dış kaynak bulabilir, ülkemize daha fazla sermaye akımı çekebilirsek yüzde 3,5'in üzerinde bir büyüme gerçekleşebilir ama o zaman da enflasyon hedefini tutturmakta, enflasyonu indirmekte zorlanabiliriz. Dolayısıyla birbiriyle etkileşim içerisinde olan gerçekten hassas dengeler söz konusu.*"
Türkiye'nin 190,3 milyar dolar düzeyindeki kısa vadeli döviz yükümlülüklerinin ‘*maliyetine katlanmak kaydıyla*’ çevrilebileceğini ifade eden Aran, "*Ülke risk primimiz yükseldiği için daha yüksek faiz oranlarıyla da olsa her kurum borcunu çevirebilir durumda. Dolayısıyla biz ödemeler dengesi konusunda, borç çevirme ve borç ödemede sorun görmüyoruz*" dedi.
Hakan Aran, bu açmazın nasıl aşılacağına ilişkin olarak şu görüşleri paylaştı:
"*Benim öncelikle önerim şu olur; ekonomide öngörülebilirliğe ihtiyacımız var, süratle bunu sağlamamız lazım. Çünkü ekonomide birtakım parasal aktarım mekanizmaları vardır ve aldığınız aksiyonların sonuçlarını hemen göremezsiniz. Merkez Bankası bir faiz kararı alır, bunun enflasyona etkisini belki 4 ay sonra görürsünüz, büyümeye etkisini belki 6 ay sonra görürsünüz, istihdama etkisini belki 9 ay sonra görürsünüz. Ekonominin, fabrikanın, işletmenin yönetiminde alınan kararlar doğru bile olsa o kararların sonuçları, birtakım gecikmelerle ve parasal aktarım mekanizmalarının devreye girmesiyle birlikte zincirleme etkilerle ortaya çıkar. Çok hızlı sonuç beklemek, o sonuç gelmezse yanlış yaptığımızı düşünmek ayrı bir yanlışa götürebilir. O nedenle sabırlı olmak, bu alanda istikrarlı bir duruş ve öngörülebilirliği sağlamak çok önemli. Çünkü kararlı duruş, bugünün sonuçlarını hemen değiştirmez ama beklentiyi bugün değiştirir ve insanlar 4 ay sonra enflasyonun düşeceğini, 6 ay sonra istihdamın artacağını, Türkiye'nin daha fazla büyüyeceğini beklemeye başladıkları anda aslında siz bugünden sonuç almaya başlamış olursunuz. O nedenle beklentilerin pozitife dönmesi çok önemli. Ben buna inanıyorum. Ülke olarak böyle adımlar atarsak bu, çözümün de başlangıcı olacaktır. Bir yerden başlamak istiyorsak öngörülebilirliğe odaklanmanın doğru bir yer olacağını düşünüyorum.*"
Türkiye'yi diğer ülkelerden olumlu ayrıştıran unsurlara da değinen Aran, Türkiye'nin kamu maliyesi göstergelerinin, her türlü bozulmaya rağmen hâlâ dünyadaki benzerlerinden daha iyi durumda olduğunu söyledi. Yüzde 3,4 seviyesindeki bütçe açığının GSYH'ye oranının ülkenin olumlu ayrıştığı önemli noktalardan olduğuna işaret eden Aran, bunun, diğer göstergelerdeki bozulmalara rağmen yönetilebilir bir seviye olduğunu ve Türkiye'nin sorunlarını düzeltebilecek kapasitesinin bulunduğunu gösterdiğini kaydetti.
"*Türkiye'nin kaybettiği bir yerde kazanan olmaz*" diyen Aran, şöyle devam etti:
"*Hepimiz aynı gemideyiz. El birliği ile bu fırtınalı dönemi aşmalıyız. Ülkemize sahip çıkmak istiyorsak ekonomimizdeki kırılganlık unsurlarına odaklanmalı ve ihtiyaç duyulan politikalarda belirsizliklere mahal vermeyerek güven ortamını tesis etmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü para politikasının etkinliğini, alınacak kararların enflasyon, büyüme, istihdam üzerinde etkili olmasını ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Ülkeye sahip çıkmak istiyorsak gerekli güven ortamını tesis edelim ki düşündüğümüz mekanizmalar çalışsın. Yoksa yıllar gelir geçer ama biz o makus kaderimizi değiştiremeyiz. O yüzden ekonomide serbest piyasa dinamiklerine güvenmemiz, onun çalışmasına fırsat vermemiz ve öngörülebilirliği sabırla tesis etmemiz bence sorunları çözmek için yeter. Ben pek çok şeyin kendiliğinden yoluna girebileceğini, bizi ayrıştıran faktörlerle yapacağımız birkaç hamle ile pek çok şeyin kendiliğinden yola girmesinin zor olmayacağına inanıyorum.*"
Hakan Aran, Türkiye'deki bütün oyuncuların kırılganlıkları başarılı bir şekilde yönetme becerisi ve kriz deneyimi bulunduğuna inandığını belirtirken, "*Biz böyle krizleri çok gördük, geçirdik, bu tür kırılganlıkları yönetme becerisine sahibiz. Kısa dönemli olumsuzluklardan sıyrılsak, ileriye baksak reel sektörde müthiş bir dinamizm var. 2018'den bu yana kur atağı, deprem, sel derken tam düzeleceğiz diye düşündüğümüz sırada pandemi ile karşılaştık. Ertelenmiş, harcamaya dönmek için bekleyen talep var. Bu dönemde yay gibi gerilmiş, ok gibi fırlamaya hazır bir potansiyel barındıran sektörler var*" görüşünü dile getirdi.
Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan Türkiye'nin, önemli bir ‘*hub*’ olduğunu ve ticarette çok önemli bir lokasyonda yer aldığını vurgulayan Aran, ülkenin dinamik nüfusu, gelişmiş altyapısı, finansal altyapısı ve stratejik önemdeki coğrafi konumunun insan kaynağı zenginliği ile birleştirildiğinde ülkeyi pozitif yönde ayrıştıracak özellikler olduğunu sözlerine ekledi. |
# Oltayla balık avlamak olimpiyat sporu sayılır mı?
## Özet
Oltayla balık avlanmanın çok popüler bir spor olduğunu Uluslararası Balıkçılık Sporu Konfederasyonu, bu etkinliğin Tokyo'da resmen olimpiyat sporu kabul edilmesi için girişimde bulundu.
## İçerik
Uluslararası Balıkçılık Sporu Konfederasyonu, oltayla balık avlanmanın çok popüler bir spor olduğunu, bunun olimpiyat disiplini olarak kabul edilmesinin de olimpiyat idealizminin evrenselliğine katkıda bulunacağını söyledi.
Konfederasyon, balıkların yakalandıktan sonra suya geri bırakılacağını söylüyor.
Ancak öneriye kuşkuyla bakanlar, balıkçılıkta şans faktörünün çok önemli olduğunu, ilgi duymayanlar için anlaşılmaz bulunduğunu ve sıkıcı olduğunu savunuyor.
Bu nedenle Konfederasyon Başkanı Ferenç Szalay'ın oltayla balık avlamanın 'eski çağlara uzanan adil bir rekabete dayalı' olduğu iddiası pek kabul görmüyor.
Balıkçılık, olimpiyat sporu kazanmaya çalışan spor dallarının sonuncusu.
Sörf, kaykay, tırmanma, karate, baseball/softball Tokyo 2020'de yarışılacak olan yeni spor dalları olma hakkını elde etti.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, gençleri merkezine alan spor dallarıyla olimpiyat sporuna ilgiyi arttırmaya çalışıyor. |
# Manchester United deplasmanda güldü
## Özet
Everton - Manchester United: 0-2
İSTANBUL, (DHA)
İngiltere Premier Lig 22'nci hafta mücadelesinde Manchester United, deplasmanda Everton'ı 2-0 mağlup etti
## İçerik
İSTANBUL, (DHA)
İngiltere Premier Lig 22'nci hafta mücadelesinde Manchester United, deplasmanda Everton'ı 2-0 mağlup etti
02 Ocak 2018 01:27
Everton - Manchester United: 0-2
İSTANBUL, (DHA)
İngiltere Premier Lig 22'nci hafta mücadelesinde Manchester United, deplasmanda Everton'ı 2-0 mağlup etti.
Goodison Park'ta oynanan müsabakanın ilk yarısı golsüz eşitlikle tamamlandı. 2'nci yarının başlarında baskılı bir oyun sergileyen Manchester United, Anthony Martial'in 57'nci dakikada kaydettiği güzel golle 1-0 öne geçti. Daha sonra ev sahibi ekip baskısını artırdı ve birçok pozisyona girdi ancak son noktayı koyan isim Jesse Lingard oldu. Lingard 81'inci dakikada skoru 2-0'a getirerek Everton'ın umutlarını bitirdi ve maçın skorunu belirledi.
Bu sonuçla birlikte Manchester United puanını 47'ye yükseltirken, Everton 27 puanda kaldı. |
# Akşener: Siyasetçinin görevi, vatandaş aç mı tok mu bilmek
## Özet
ADANA'DA KONUŞTU
İYİ Parti Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, Adana'da Uğur Mumcu Meydanı'nda miting düzenleyerek partililerine hitap etti
## İçerik
İYİ Parti Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, Adana'da Uğur Mumcu Meydanı'nda miting düzenleyerek partililerine hitap etti
01 Haziran 2018 22:50
. Akşener kendisine hediye edilen bir tülbent ve Adana Demirspor ile Adanaspor atkılarını taktıktan sonra partililerini selamlayıp, tokalaştı.
Türkiye'nin en büyük problemlerinin genç işsizliği, atanma sorunu, eğitim ve ayrımcılık olduğunu belirten Akşener, kendisinin vatandaşlara sunduğu pek çok seçim vaadini AK Parti'nin gerçekleştirdiğini dile getirdi. "Aslanın erkeği dişisi olmaz. Yiğidin eri avradı olmaz" şeklinde bir Azeri atasözünü hatırlatan Meral Akşener, "Öl de ölelim" diye slogan atan partililerine ise "Siz yaşayacaksınız oğlum, eğer birisi ölecekse ben öleyim. Biz sizi yaşatmak için varız. Anneleriniz babalarınız, sizleri yaşatmak için var" şeklinde karşılık verdi.
Akşener, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast düzenleneceği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında 'kozmik oda'da araştırma yapılmasıyla başladığı FETÖ eleştirisinde, HSYK değişikliğini ön gören 2010 referandumuna da tepki göstererek, "Yapmayın dedim. Yargının içine tüküreceksiniz; siz de zarar göreceksiniz. Yapıldı ve o andan itibaren Türk yargısı önce FETÖ'cülerin eline bugün METÖ'cuların eline geçmiş durumda" ifadelerine yer verdi. İyi Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, konuşmasının ardından partisinin milletvekili adaylarını sahneye çağırarak partililerine tanıttı.
Akif ÖZDEMİR/ADANA, (DHA)
FOTOĞRAFLI |
# Hayatı dizilerden mi öğreniyoruz?
## Özet
Televizyon karşısına geçildiğinde haberler ve diziler şu anda en yoğun izlenenler.
## İçerik
Bir TV söyleşisinde tiyatrocu Şevket Çoruh, "Hayatı dizilerden öğreniyoruz" diyordu. Televizyon dizileri son yılların önemli bir fenomeni halinde. Bir kesim, "dizilerle halkın uyutulduğunu, uyuşturulduğunu" söylüyor ve izlemediğini iddia ediyor. Öte yandan da haftada sekiz ya da on diziyi kaçırmadan izlediğini söyleyenler var. Yalnızca dizilerin etkisiyle değil, günümüz gündelik hayatının ritmi içinde çoğalmakta olan iletişimsizlik, karmaşıklık meselelerinde, hayata daha dolaylı katıldığımız açık. Günümüzün çok aktörlü, çok boyutlu, çok eksenli ve de alıştığımız ritminden çok daha hızlı ve o oranda da riskleri ve tehlikeleri olan gündelik hayatının içinde hepimiz giderek daha pasif bir hayat biçimine dönüyoruz. Bu pasif hayat biçiminde bize düşen yalnızca izlemek, hayata katılmak değil. Bu cümle okuyucuyu rahatsız edebilir fakat bir an düşünün: Herkesin bilgisayar dosyalarında başkalarınca yazılmış şiirler, mektuplar, sunuşlar var. Aşkımızı, flörtümüzü bile başkalarının hazırladığı Powerpoint dosyaları ileterek yaşıyoruz. Sanal gruplarda, en netameli siyasi tartışmalarda bile bilgisayar belleğindeki hazır bir yazıyı gönderip tartışmaya noktayı koyuyoruz. Meselenin bu kısmı ayrıca uzun uzun yazmaya değer. Dizi meselesine dönersek... Sorunun özü dizilerde değil, televizyonun hayatımızdaki yerinde. Televizyon karşısına geçildiğinde de haberler ve diziler şu anda en yoğun izlenenler. Fakat arz mı talebi doğuruyor, yoksa talep mi arzı, o kısmı tartışılır! Benim burada değinmek istediğim, dizlerlerden sade vatandaşların ne kadar etkilendiği. Ya da başka türlü sorarsak, sade vatandaşın kendi gerçekliğinin dizilerdeki sanal gerçeklikten ne kadar etkilenip etkilenmediği meselesi. Görsel medya üzerine yaptığımız bir araştırmanın sorularından birisi, "TV’de en çok etkilendiğiniz, beğendiğiniz, yerinde olmak istediğiniz ilk üç TV kahramanı hangileridir?" biçimindeydi. Soruda gördüğünüz gibi sanal veya gerçek, oyuncu veya sunucu ya da politikacı bir ayrım yoktu. Bu soruya verilen cevaplarda tam 812 farklı yanıt vardı. En yüksek oranda söylenen kişi, yalnızca % 10 oranında söylenmişti. Sıralamada üçüncü yüksek oranda söylenen kişinin söylenme oranı % 5’e düşüyordu. İlk on kişi sıralamasında onuncu kişide söylenme oranı % 2’e düşmüştü. Bu rakamların söylediği ilk şey, son yıl içinde toplumun çok önemli orandaki bir kesiminin idolü halinde olan tek bir TV kişiliğinin olmadığıdır. Bu kadar haber ve tartışma programı, dizi ve eğlence programları furyasından sonra ne haberci ne sanatçı ne sporcu ne de yorumcu olarak toplumda genel kabul görmüş bir kişilik ve karakter yoktur. Araştırmada söylenen ilk on TV kişiliği listesine bakıldığında, listede bir tek sanal dizi karakteri de yoktur. Hatta ilk yirmi içinde bir tane sanal dizi karakteri vardır, onun da söylenme oranı % 2’dir. İlk on karakterin üçü haberci, üçü sanatçı, iki yarışma sunucusu, bir talk show’cu ve yalnızca bir dizi oyuncusu vardır; o da dizideki karakteriyle değil, gerçek adıyla söylenmiştir. Bu kadarı bile bize şunu söylemektedir. Sade vatandaş, seyrettiğinin kurgu olduğunun, televizyonu kapatınca kendi gerçekliğiyle baş başa olacağının bilincindedir. Medyanın doğal etkileme gücünün elbette farkındayım. Ama bu etkileşim varsayıldığı kadar uyuma, uyutulma doğrultusunda değil, daha karmaşık bir öğrenme, etkilenme sistematiğinde çalışmaktadır. Örneğin, "Kadınlarda İnsan Hakları Farkındalığı ve Davranışları Araştırsı"nın bulgularından birisi, haklarını nereden edindikleri sorulduğunda, kadınların yalnızca % 4’ü okuldan, % 11’i kitaplardan derken, % 69’u medyadan demiştir. Bu nedenle, genellikle küçümsemeci bir dille konuştuğumuz kadın programlarının bile bir başka işlevi ve sonucu da vardır. Elbette bunun yanı sıra kalite sorununu unutmamak lazım! Bu nedenle, diziler meselesinde ve hatta genel olarak medya ve TV meselesinde iyi - kötü kolaycılığına kapılmadan düşünmeli ve konuşmalıyız. |
# 5 yeni film gösterimde
## Özet
Bu hafta sinemaseverleri beş yeni fim bekliyor. "Vicdan", "Dinle Neyden", "Tropik Fırtına: Al Bakalım", "Dehşet Treni" ve "Aşkın Peşinde" adlı filmler
## İçerik
"Vicdan" Usta yönetmen Erden Kıral’ın kamera arkasına geçtiği "Vicdan" sinemalarda. Başrolünü Nurgül Yeşilçay, Murat Han, Rıza Sönmez, Nazan Kesal ve Tülin Özen’in üstlendiği film, küçük bir kasabada yaşayıp, emeğiyle var olmaya çalışan üç kişinin arasında geçen tutkulu ve karmaşa içeren acımasız bir aşk hikayesi.
"Tropik Fırtına: Al Bakalım - Tropic Thunder" "Tropik Fırtına: Al Bakalım-Tropic Thunder" izleyiciyle buluştu. Tom Cruise, Ben Stiller, Robert Downey J.R, Jack Black ve Jason Bateman’ın rol aldığı filmin yönetmeni Ben Stiller. Film, aksiyon filmlerinde oynayan aktörlere eğitim veren "Dale Dyle" adlı eğitim kampında kalan ve sonrasında yeniden topluma dönen oyuncuların karşılaştıkları gerçek hayattaki bocalamaları anlatıyor.
"Dinle Neyden" III. Selim dönemindeki saray yaşantısını konu alan "Dinle Neyden" seyirciyle buluştu. Yönetmenliğini Jacques Deschamps’ın üstlendiği filmin senaryosu Ayşe Şasa ve İsmail Eren’in imzasını taşıyor. Filmde, Emin Olcay, Ahu Türkpençe, Alican Yücesoy, Metin Hara, Lale Mansur, Jean Benguigui, Burhan Öçal, Altuğ Yücel, İsmail Hakkı, Taner Ertürkler ve Jean Gabriel Nordmann yer alıyor.
"Dehşet Treni - The Midnight Meat Train" Korku hikayesi yazarı Clive Barker’ın kısa bir öyküsünden yola çıkılarak beyazperdeye uyarlanan "Dehşet Treni - The Midnight Meat Train" gösterime girdi. Yönetmenliğini Ryuhei Kitamura’nın üstlendiği filmin senaryosu Jeff Buhler’e ait. Filmde, Bradley Cooper, Leslie Bibb, Brooke Shields, Vinnie Jones ve Roger Bart rol alıyor.
"Aşkın Peşinde - Elegy" Başrollerde Akademi ödülü adayı Penelope Cruz ve Akademi ödüllü Ben Kingsley’in, yardımcı rollerde olağanüstü perfromanslarıyla Dennis Hopper, Patricia Clarkson ve Peter Sarsgaard’ın olduğu "Aşkın Peşinde - Elegy", Pulitzer ödüllü Philip Roth’un "The Dying Animal" adlı romanından uyarlandı. Yönetmen Isabel Coixet’in görsel açıdan kendinden emin ve son derece dikkatli yönetimiyle, film ünlü bir profesör ve güzelliğiyle onu hem büyüleyen hem de dengesini bozan genç bir kadın arasındaki tutkulu ilişkiyi anlatıyor. |
# 'Gönül Yolu' sular altında kaldı
## Özet
Tuncel YILMAZ/AYVALIK (Balıkesir), (DHA) - BALIKESİR'in Ayvalık İlçesi'nde, sağanak yağmur nedeniyle Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan ve kısa bir süre önce trafiğe açılan Cunda Köprüsü'nün Lale Adası bölümünde kalan 'Gönül Yolu', sula
## İçerik
Köprünün araç trafiğine açılmasının ardından yolun Lale Adası bölümü genişletilip, kaldırımlar yenilenirken, Ayvalıklılar da yapılan yeni düzenleme sonrasında, yolda menfez çalışmalarının yeterli olmaması nedeniyle su baskını yaşandığını ileri sürdü. Yaz sonunda yapılan ve Cunda ile Ayvalık ilçe merkezini birbirine bağlayan yolun ilk yağmurda sular altında kalmasının, kış mevsiminde sürücüler için önemli sorunlara neden olmasından endişe edildi.
Bölgede yaşayan Muharrem Sezer, 200 metrelik 'Gönül Yolu'nun Lale Adası bölümündeki kısmının köprü yapıldıktan sonra çukurda kaldığını söyledi. Yolun ihalesini alan firmanın, çukur kalan kısımda menfez çalışması yapmadığına dikkat çeken Sezer, "Bu yol yapılırken bu hesaplar yapılmadı. Şimdi de bu alan sular altında kaldı. Sizinde gördüğünüz gibi şimdi biriken su nedeniyle araçlar yoldan geçmekte zorlanıyor." dedi.
Öte yandan sabah saatlerinde, Cunda Adası'ndaki evinden Ayvalık'taki iş yerine motosikletiyle gelmek isteyen ilçenin tanınmış köftecisi Esat Özağra da suların içinden geçerken, ayakkabılarıyla pantolonun paçalarının ıslandığını belirtip, yolun kış mevsimi iyice bastırmadan düzeltilmesi gerektiğini söyledi.
FOTOĞRAFLI |
# Balıkesirspor Baltok - Teleset Mobilya Akhisarspor: 2-0
## Özet
Hilmi DUYAR / BALIKESİR, (DHA)
STAT: Atatürk
HAKEMLER: Koray Gencerler (xxx), Volkan Narinç (xxx), Cevdet Kömürcüoğlu (xxx)
BALIKESİRSPOR BALTOK: Atilla (xxx) - Cüneyt (xxx), Oğuz (xx) (Dk
## İçerik
Milli maçlar için sezona verilen arada hazırlık karşılaşmasında rakip olan Süper Lig ekibi Teleset Mobilya Akhisarspor ile TFF 1'inci Lig temsilcisi Balıkesirspor Baltok'un mücadelesinde gülen taraf ev sahibi Bal-Kes oldu: 2-0. Atatürk Stadı'nda oynanan maçın gollerini 60'ıncı dakikada Abdülkadir ve 76'ncı dakikada Oğuzhan attı. Akhisarspor'da kadrodaki 3 eski Balıkesirsporlu Muğdat, Aykut ve Eray, ilk 11'de forma giydi.
5'inci dakikada gelişen ev sahibi ekip atağında Muhammet Ali'nin ceza yayı üzerinden sert vuruşu yandan auta çıktı.
22'nci dakikada Akhisar tehlikeli geldi. Emnes'in sol çaprazdan sert şutunu kaleci Atilla kornere attı.
28'inci dakikada Muhammet Ali'nin ceza sahası içindeki volesi yandan auta çıktı.
İlk yarı golsüz bitti.
48'inci dakikada Balıkesirsporlu Abdulkadir'in kafa vuruşunu kaleci Fatih yatarak köşede bloke etti.
60'ncı dakikada ev sahibinin ilk golü geldi. Sedat'ın ortasında Abdulkadir'in kafa vuruşu filelerle buluştu: 1-0.
76'ncı dakikada Balıkesirsporlu Oğuzhan, serbest vuruştan gelen ortada topu kafayla filelere gönderip skoru belirledi: 2-0. |
# Reyting sistemi RTÜK'ü de sıktı
## Özet
RTÜK Başkanı Akman, manipülasyon yapıldığı tartışmalarına neden olan reyting sorununu sonlandıracak yeni bir sistem üzerinde çalıştıklarını söyledi.
## İçerik
RTÜK, manipülasyon yapıldığı tartışmalarına neden olan reyting sorununu sonlandıracak yeni bir sistem üzerinde çalışıyor. Mevcut sistemin tamamen reklam pastasına endeksli olmasından şikâyet eden RTÜK Başkanı Zahid Akman, televizyon yayınlarını esir almaya başlayan bu sistemin yakında değişeceğini söyledi.
Reyting ölçümlerinin reklam veren firmaların, ürettiği malları alan kişilerin neyi izlediğini bilmek amacı ile anlaştıkları AGB ajansı tarafından yapıldığını hatırlatan Akman, mevcut sistemin televizyonların kendi aralarındaki rekabeti, malzeme olarak kullandığı nesnel olmayan bir platforma dönüştüğünü belirterek şunları söyledi:
"Şu anki reyting ölçümleri Türkiye'deki reklam pastasının kime ne şekilde paylaştırılacağı, içeriklerinin ne olduğunu ortaya çıkaran çarpık bir yapıya dönüştü. Tabii insanların çok büyük paralar harcayarak yaptığı bir yayıncılığın karşılığını alabilmek için reytinglerde çok iyi sonuçlar elde etmesi gerçeği ortada olunca reyting ölçümlerinin yapıldığı haneler tespit edilip gayrimeşru ve manüplatif ölçümler yapıldığı iddiaları ortaya çıktı.
Bu, ölçümleri tek başına yapan ya da yaptıranların sorumluluğunda olan bir durum değil. Siz bütün bu reklam pastasının ölçümünü bu ölçümlemeye bağlarsanız insanlar daha fazla pay alabilmek için bu tür haksız baskıları ya da etkileri yapabilirler." Akman, reyting ölçümlerine dayalı bu anlayışın yayınların içeriğini etkiler hale geldiğini bu nedenle sağlıksız yürüyen bu sistemden RTÜK'ün de son derece rahatsız olduğunu söyledi. Ölçümü yapan şirket yetkilileri ve Televizyon İzleme ve Araştırma Kurulu (TİAK) ile bu konuda temasları olduğunu anlatan Akman, "Bu tartışmalara son verecek bir altyapı değişikliğini önerdik. Hatta değişimi birlikte yapalım, mali yönden destekte bulunalım dedik. Önce reddettiler. Ancak, son altı aydır kabul ettiklerini ifade ediyorlar. Fakat bu kadar tartışılan ve güven yitiren bu yapıya maddi destekte bulunmanın doğru olmadığını artık düşünüyoruz" dedi.
Yayınları etkiliyor
Reyting tartışmalarına son verecek bir çalışma yürüttüklerini anlatan Akman, yapılan çalışmaları kısa bir süre içinde kamuoyuna açıklayacaklarını, reyting ölçümlerinde tekel olmak istemediklerini ama kimsenin itiraz etmeyeceği bir sistemi de uygulamaya koyacaklarını söyledi.
TRT Genel Müdürü Şahin'den reyting isyanı
Genel Müdürü İbrahim Şahin, televizyon reyting ölçümlerinin inandırıcı olmadığını savunarak, "Eğer doğru ölçüldüğünü ispat eder, kanıtlarlarsa, biz yirminci sırada bile olsak ona razıyız" dedi.
Şahin, şöyle konuştu:
"Defalarca söyledik. Eğer doğru ölçüldüğünü ispat eder, kanıtlarlarsa, biz yirminci sırada bile olsak ona razıyız. Burada bir güvensizlik problemi var. Aslında bizim muhatabımızın TİAK (Televizyon İzleme Araştırma Komitesi) olması gerekiyor. TİAK'ın bize reyting ölçümleriyle ilgili ikna edici brifing vermesi gerekiyor. Daha önce de söyledim, gerekirse oradan çıkarız. Gerekirse reklamdan dahi vazgeçeceğiz. Çünkü bu çok ciddi anlamda reklam verenlerin paralarını gereksiz yere bir yere atması anlamına geliyor. Mutlak suretle bunun açığa kavuşturulmasını istiyoruz. TRT olarak sonuncu sırada da olsak razıyız, saygı göstereceğiz. Ama biz şu anda birinci sıraya bile otursak, içimizdeki tereddütleri gidermedikleri müddetçe inandırıcı gelmiyor." |
# DEAŞ'ın oğlunu yakarak, şehit ettiği baba: Ne mutlu bana şehit babasıyım
## Özet
Suat DENİZ/IĞDIR, (DHA)- DEAŞ terör örgütünün Suriye sınırında kaçırdığı ve daha sonra yakarak, infaz ettiği belirlenen Iğdırlı er Sefter Taş'ın babası Aydın Taş, "Ne mutlu bana ki şehit babasıyım
## İçerik
11 Ekim 2017 15:16
. Geride kalan ben, oğullarım ve torunlarım da bu vatana feda olmaya hazır" dedi.
Türkiye-Suriye sınırında DEAŞ ile bağlantılı kaçakçılarla Kilis Şehit Mehmet Piyade Hudut Karakol Komutanlığı'na bağlı devriye görevi yapan askerler arasında 1 Eylül 2015 tarihinde çatışma çıktı. Çatışmada 1 er şehit olurken, Iğdırlı 22 yaşındaki Sefter Taş ise kayboldu. Yaklaşık 15 ay sonra Taş ile bir başka askerin terör örgütü DEAŞ tarafından yakılarak, infaz edildiği ileri sürülen bazı görüntüler sosyal medyada yayınlandı. Görüntüler, güvenlik birimleri tarafından incelemeye alınırken, devlet yetkilileri, bir süre önce Taş ailesini ziyaret ederek, aileye acı haberi verdi.
İlçeye 5 kilometre uzaklıktaki 160 haneli, 2 bin 700 nüfuslu köyde yaşayan ve 1'i kız toplam 6 çocuklu Senem ve Aydın Taş çiftini ziyaret eden Iğdır Valisi Enver Ünlü, aileye taziyelerini iletti. Vali Ünlü, taziye çadırında yaptığı konuşmada, "Acı bir haberle sarsıldık. Türk milletinin başı sağ olsun. Bütün şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Vatanı için şehit oldular. Bizler evlatlarımızı askere gönderirken ölürsen şehit, kalırsan gazidir diye; göndeririz. Bu vatan için bin yıldır birlik ve beraberlik içinde yaşıyoruz. Bugün ülkemiz, bir ateş çemberinin içinde. Maalesef müttefik bildiğimiz devletler bile ihanet içinde; ama bizler, yıllarca ne zorluklara göğüs germiş bir milletiz" diye konuştu.
'Ne mutlu bana ki şehit babasıyım' diyen Aydın Taş ise kendisinin, oğullarının ve torunlarının da bu vatan için feda olmaya hazır olduğunu söyledi. Baba Taş, oğlu ile kaçırılmasından 4 gün önce telefonda görüştüklerini anlatırken, şöyle konuştu:
"23 Eylül'de bayram izni için memlekete gelecekti. O günden sonra kendisinden bir haber alamadık. Vatani görevini biran önce bitirip, küçük bir iş yeri açmayı düşünüyordu; fakat kaçırıldığını duyduk. Yakılma görüntülerinin yayınlandığı gün jandarma, beni karakola götürdü ve her şeyi anlattı. Kendileri olayın gerçek olup olmadığını araştırıldığını ve yetkililerden haber beklememizi söyledi. O acı haber geldi ve oğlumun şehit olduğunu söylediler. Vatan sağ olsun. Hepimizin başı sağ olsun." |
# Ali Babacan: Görev sürem bitince özel sektöre döneceğim
## Özet
Babacan "Bu yıl yapacağımız vergi ayarlamalarının tamamını yaptık, 2013'te bazı ilave adımlar olabilir" dedi
## İçerik
12 Ekim 2012 21:06
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Siyaset ile ilgili uzun vadeli planlarım yok. Görev süremin bitmesinin ardından özel sektöre döneceğim" dedi. Avro Krizi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Babacan, önümüzdeki dönemde Avrupa ile ilgili en önemli konunun uygulama olacağını söyledi.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası Sonbahar Toplantıları'na katılmak üzere Japonya'nın Başkenti Tokyo'da bulunan Babacan, bir televizyon kanalının sorularını yanıtladı.
Avrupa'da bu yılın başından itibaren önemli adımlar atıldığını, söz konusu adımların uygulanmasının önemli olduğunu belirten Babacan, "Güzel hazırlıklar var ama bu hazırlıklar uygulanabilecek mi, uygulanamayacak mı? Mali anlaşma... Ülkeler bunları kendi meclislerinden bir anayasal değişiklik olarak ya da anayasal güçte bir kanuni düzenleme olarak geçirebilecekler mi, geçiremeyecekler mi? Diyelim ki geçirdiler. Oldukça iddialı bütçe hedeflerine ulaşacaklar mı, ulaşamayacaklar mı? Şu anda Avrupa için en önemli tartışma alanı bu" dedi.
ABD ekonomisi içinse en önemli tartışmanın bu yıl sonunda otomatik olarak devreye girecek mali düzenlemeler olduğuna işaret eden Babacan, bu düzenlemelerin ağırlıklı olarak veri artışı ve harcamaları azaltıcı adımlar olduğunu söyledi.
Babacan, ABD yönetiminin orta vadeli bir plan ortaya koyamamasının bu ülke ile ilgili sıkıntıların da büyüyebileceğini gösterdiğine dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Gelişmiş ülkelerin güvenilir orta vadeli programlar açıklamaları gerekiyor. Özellikle büyük ekonomilerin öngörülemez olma gibi lüksleri yok. 'Her haftanın kararını ben ayrı vereyim. Bir ay geçsin ondan sonra ne yapacağımı söyleyeyim' gibi bir yaklaşım dünya ekonomisinin öngörülebilirliğini ciddi şekilde engelliyor. Dolayısıyla bizim ümidimiz bir an önce Amerika'nın da ne yapacağını açık bir şekilde ortaya koyması."
'Büyümenin kaynağı güven'
Japonya'da kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 200'ü geçtiğini, aynı oranın Amerika için yüzde 110, Avro Bölgesi'nde de yüzde 100'e yaklaştığını dile getiren Babacan, "Hiçbir şey yapılmadığı zaman bu sorunlar kendiliğinden ortadan kalkmayacak" dedi.
Babacan, büyümenin en önemli kaynağının güven olduğunu, güven olmadığı takdirde ne yapılırsa yapılsın büyüme sağlanamayacağına işaret ederek, "Son 5 yıldır şunu herkes gördü ki sadece maliye politikası, ile sadece para politikası ile büyüme olmuyor. Belli iç tutarlılığı olan ekonomik programlar ortaya koymak lazım. Bu programları da samimi bir şekilde uygulamak lazım. Bunlar yapılmadığı zaman güveni oluşturmak mümkün değil" diye konuştu.
Güven için yapılacakların çok zor şeyler olmadığına dikkati çeken Babacan, ilgili ülkenin ne yapmak istediğini açık bir şekilde ortaya koyup, 3-5 yıllık programlar hazırlamaları gerektiğini ifade etti.
Başbakan Yardımcısı Babacan, söz konusu programın uygulanması ile ilgili somut adımları da herkesin görmesi gerektiğini belirterek, uygulamada da taviz verilmemesinin önemine dikkat çekti.
Açıklanan program ile bir süre sonra uygulamaların farklı olması halinde güven zeminin erozyona uğradığına vurgu yapan Babacan, benzer bir problemin Avrupa ülkeleri arasında yaşandığına, ABD'de de seçim dolayısıyla şu an hiçbir şey yapılmadığına dikkati çekti.
'Ameliyatı hükümetler yapar'
ABD Merkez Bankası'nın (Fed) elindeki hemen hemen tek enstrümanın para basmak olduğunu ifade eden Babacan, şunları kaydetti:
"Fed karşılıksız para basacak. Mortgage kağıtlarını piyasadan toplayacak. O mortgage kağıtları için talep oluşturacak. O taleple de insanların ev almasını bekleyecek. Ama insanlar bu karışık resmi gördükten sonra faizler kaça düşerse düşsün, mortgage ne kadar kolaylaşırsa kolaylaşsın eğer geleceğine güvenemiyorsa, bir sonraki hafta, bir sonraki ay işini kaybedeceğinden korkuyorsa ev falan almazlar. Ancak geleceğe güven olacak ki konut piyasaları canlansın. Fed'in yapacağı başka bir şey yok. Çaresizlikten yapılanlar. Merkez bankalarının yaptıkları hiçbir zaman hükümetin yapmadıklarını ikame edecek şeyler değil. Merkez bankalarının çok sınırlı enstrümanları var. Bu enstrümanları da belli bir yönde kullanabiliyorlar. Bir bakıma kısa vadeli ağrı kesici ama asıl ameliyatı yapması gereken hükümetlerin kendisi."
'Özel sektöre döneceğim'
Babacan, söyleşi sırasında yaptığı açıklamada siyasetle ilgili uzun vadeli planlarının olmadığını ve görev süresinin bitmesinin ardından özel sektöre döneceğini açıkladı. |
# Yatırımcılardan uyarı: Altının yükseldiğine bakmayın!
## Özet
Garanti Bankası Altın ve Para Piyasaları Uzmanı: Gelecek dönemlerde 1300-1400 dolar arası kalabiliriz gibi görünüyor. Genelde yön hala aşağıda. ABD 10 yıllık tahvil faizleri yukarı gelmeye devam ediyor
## İçerik
Uluslararası emtia piyasalarını yakından takip eden Duke Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Profesörü Campbell R. Harvey, altın fiyatlarının zaten yüksek seviyede olduğunu belirterek, bundan sonraki dönemde daha çok aşağı yönlü seyir izlemesi olasılığının daha fazla olduğunu söyledi.
Altının, ABD ekonomisindeki iyileşme işaretlerinin Fed'in teşvikleri azaltmaya başlayabileceği beklentisinin güçlendirmesine karşın, son beş haftanın en iyi haftalık artışını kaydetmesinin ardından AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Harvey, "Altın fiyatlarının tarihsel seyrine bakarsak, zaten fiyatları yüksek seviyede. Bunun bundan sonraki dönemde daha çok aşağı yönlü seyir izlemesi olasılığı daha fazla. Bu durumda önümüzdeki dönemde altın fiyatlarında yeniden 1600 dolarlara çıkıştansa 800 dolar seviyesi çok daha yüksek bir olasılık" öngörüsünde bulundu.
Altının bu yıl, bazı yatırımcıların metalin değer koruma niteliğine olan güvenlerini yitirmesi ile birlikte yüzde 19 düşüş kaydettiğini belirten uzman, "Benim düşüş tahminimi etkileyen bazı faktörler var. Altın fiyatları genel olarak endişenin artması ile artış kaydeder. Altının 1900 dolar seviyelerini görmesi daha çok insanların ABD'nin Japonya'dakine benzer bir kapana kapandığına dair endişelenmesi, Avrupa'nın neredeyse dağılmanın eşiğine gelmesindendi" dedi.
‘Çin ve Hindistan'a rağmen düşer’
Yakın zamanda ABD 'deki ekonomik verilerin ABD Merkez Bankası'nın tahvil alımından çıkış programına uygun bir şekilde gelmesine atıfta bulunan Harvey, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bana göre, biz korku üstüne kurulu bir ticaret içerisindeyiz. ABD ekonomisi büyüyor ve AB ekonomisinin düzelmeye başladığına ilişkin bazı işaretler var. İkincisi de, Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ekonomilerden altına olan talebin artmasıyla altın fiyatlarında yükseliş görülebilir. Buna rağmen, ben yine de bu yükselişin kısa süreliğine olacağını düşünüyorum."
Harvey ayrıca altın talebinin önemli bir kısmını oluşturan bazı gelişmekte olan ekonomilerin de durumunun pek parlak olmadığını belirterek, "Hindistan hâlihazırda çok ciddi ve kapsamlı problemlerle uğraşmak zorunda kaldı. Hatta yakın zamanda Merkez Bankası'nın başında (2008 küresel ekonomik krizini doğru tahmin edebilen birkaç ekonomistten biri olan) Raghu Rajan'ın getirildi. Çin halihazırda tahmin edilenden çok daha yavaş büyüyor. Çin için şu anda yumuşak bir iniş mi yoksa sert bir iniş mi yapacağı tartışılıyor" ifadelerini kullandı.
‘Aşağı yönlü hareket olabilir’
Garanti Bankası Altın ve Para Piyasaları Uzmanı Alper Kalyoncu ise, "Altın fiyatlarının fiziksel taleple yukarı doğru geldiğini söyleyebiliriz. Uzakdoğu'da, Çin'de, Hindistan'da ve Türkiye'de altına fiziksel bir talep var. Bu durum fiyatları destekledi. Birçok kurumsal yatırımcı da zaten uzun pozisyonlarını halihazırda satmış olduğu için ekstradan satış yapmadılar. Fiyatlar fiziksel taleple bir miktar yukarı gelecek ama 1370-1420 dolar aralığını geçebileceğini sanmıyorum. Fiziksel talep bu aralıkta azalacaktır" tahmininde bulundu.
Kalyoncu, "Gelecek dönemlerde 1300-1400 dolar arası kalabiliriz gibi görünüyor. Genelde yön hala aşağıda. ABD 10 yıllık tahvil faizleri yukarı gelmeye devam ediyor. Fed genişlemeci para politikasından çıkacağının sinyallerini veriyor. Bu da önümüzdeki dönemde altında aşağı yönlü bir hareketin olabileceğini gösteriyor" dedi. |
# Trump nükleer anlaşma kararını Kongre'ye bıraktı
## Özet
ABD Başkanı Trump, İran'la nükleer anlaşmayı iptal etmedi ancak anlaşmadan desteğini çekerek bu konudaki kararı Kongre'ye bıraktı.
## İçerik
Bu konudaki kararını açıklayan ABD Başkanı Donald Trump, nükleer anlaşmayla ilgili kararı Kongre’ye bıraktı. Buna göre Kongre 60 gün içinde bir yol haritası belirleyecek. Tahran’a yönelik yeniden yaptırım uygulanması ya da uygulanmaması konusunda bir karar verilecek.
Kongre yaptırımları yeniden başlatma kararı alırsa, bu ABD’nin anlaşmadan çekilmesi anlamına gelecek.
ABD Kongresi’nin kabul ettiği Nükleer Anlaşma Teftiş Yasası’na göre ABD Başkanı her üç ayda bir İran’ın anlaşmaya uyumlu olduğunu onaylaması gerekiyor.
Trump konuşmasında İran’a yönelik sert sözler sarf etti. Sık sık ‘İran diktatörlüğü’ ifadesini kullanan Trump, "2015’te yapılan nükleer anlaşma ABD’nin bugüne kadar tarafı olduğu en kötü anlaşmadır" dedi.
İran’ın anlaşmayı birden çok defa ihlal ettiğini savunan Trump şunları söyledi:
"Nükleer anlaşma İran diktatörlüğüne siyasi ve ekonomik anlamda can simidi oldu… Anlaşma kısa vadede etkili, uzun vadede İran’a nükleer silah elde etme yolunu açıyor"
Trump’ın seçim döneminde başkanlık vaatleri arasında İran’la yapılan nükleer anlaşmayı iptal etmek de vardı.
Tahran yönetimi, ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilme ihtimaliyle ilgili sert bir açıklama yapmış ve Washington’un anlaşma konusundaki duruşunun küresel kaosa yol açacağını savunmuştu. |
# Antalya'da trajik final
## Özet
Anlaşılan o ki, 56. Festivalde yarışan filmlerden çok jüri tartışılacak
## İçerik
'Joker'in, tıpkı 'Parazit' gibi sistem karşıtı bir mesajı olduğu açık ama bu mesajı gölgeleyen unsurlar da yok değil. Toplumdaki eşitsizliği, ayrımcılığı sergilerken bireysel motifler öne çıkıyor. Joker'in gülme hastalığından muzdarip olması sınıfsal konumunun önüne geçiyor
Uluslararası Kısa Film Yarışması, bizden bir yönetmenin zaferi ile sonuçlandı; "Ayakkabı" adlı filmi ile ödülü kazanan Nehir Tuna, konuşmasında Kültür Bakanlığı’ndan destek alamadığını vurguladı
Son yılların en güçlü programı ile yola çıkan 72. Cannes Film Festivali, Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun zaferi ile sonuçlandı |
# Erdoğan: Babam çok otoriter bir babaydı; yanlış yaptığımızda hesaplaşırdı
## Başbakan Erdoğan: Babamda çok otoriterdi. Yani bir defa bizim yetişmemizde gerçekten karakter yapımızın oluşmasında, onun o ciddiyetinin çok faydası olmuştur. Ağzınızdan kötü bir laf çıkacak, cezası çok ağırdır
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gençlik yıllarından başbakanlığa giden yolda yaşadıklarının anlatıldığı "Usta'nın Hikâyesi" belgeseli, Beyaz TV'de yayınlandı.
Sunuculuğunu **Ferda Yıldırım** ve **Ertem Şener** 'in yaptığı belgesel Erdoğan'ın dünden bugüne fotoğraflarının gösterimi ve "73 milyon vatandaşımıza efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik" sözleri ile başladı. Erdoğan, belgeselde emeği geçenleri kutladı.
Başbakan Erdoğan, soru üzerine ismini babası Ahmet Erdoğan’ın verdiğini söyledi. Recep ayında doğduğunu ifade eden Erdoğan, dedesi Tayyip'in de ismini aldığını kaydetti. "Ceddiniz unutmadığınız sürece geleceğinizde de siz hatırlanırsınız" diyen Erdoğan ilkokul ve imam hatipte Tayyip ismiyle çağrıldığını ancak ilkokuldaki din dersinde öğretmenin, "kim namaz kılabilir sorusu" üzerine namaz kendisinin parmak kaldırdığını ve namazı kıldığını bu sebeple zaman zaman kendisine "hoca" diye hitap edildiğini söyledi. Erdoğan, "Ahmet ve Tenzile Erdoğan'ın size özel bir hitabı var mıydı" sorusunu yanıtlarken "Teyyüp" hitap ettiklerini belirtti.
Erdoğan, bir soru üzerine, çocukluğunda sakin değil haraketli olduğunu, mahalle komşuluğu yaşadığını, annesi ve babasının nahiyesindeki her insanı tanıdığını, Kasımpaşa'da sokaklardaki herkesi tanıdıklarını dolayısıyla komşuluk ilişkilerinin çok iyi olduğunu ifade etti. Erdoğan, sokaklarda çelik çomak, uzun eşek ve yakartop, evde ise dama, dokuz taş gibi oyunlar oynadıklarını, kandillerde ise kule oluşturup ateş yaktıklarını anlattı. Erdoğan, bisikleti olup olmadığına ilişkin bir soruyu ise "Maalesef bisiklet alacak durumda değildik" diye yanıtladı.
Çocukluğunda Rize'de çay ve fındık topladığını aktaran Erdoğan, "Gittiğimizde babam beni yalnız bırakmazdı, okulum sebebiyle. Yine orada bir hocaefendiye teslim eder, imam hatip yıllarında Kuran-ı Kerim, Arapça derslerine orada ayrıca gitmişimdir ve oradan aldığım derslerin de benim hakikaten gelişmemde çok büyük faydası oldu" dedi. Rize'ye gittiklerinde yakın akraba ve arkadaşlarını ziyaret ettiklerini ifade eden Erdoğan, babasının vasiyeti üzerine hala bu ziyaretleri gerçekleştirdiğini kaydetti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir diğer soru üzerine Karadeniz mutfağının zengin olduğunu ve annesinin çok maharetli olduğunu anlattı. Evlerinin misafirsiz kalmadığını, babası Ahmet Erdoğan'ın haber vermeden misafirler getirdiğini, sofranın hızla hazırlandığını ve yerde, sinide yenildiğini belirtti.
## ‘Babam otoriterdi’
Erdoğan, "Babama 'Kaptan Amca' diye hitap ederlerdi, lakabı buydu. Babam aynı zamanda da bizim hemşerilerin kasasıydı. Yurt dışında gemilerde çalışan bizim hemşehriler, bunların illa akraba olması da şart değil. Köylüler, komşu köylerden olanlar, onu bir yediemin olarak görürlerdi. Paralarını babama bırakırlardı, giderlerdi. Babam oradan hepsinin birer zarfı vardı, hesapları ben tutardım. Köyde eşine onlara parayı oradan, onlar ne kadar isterse sağlam güvenilir insanlarla otobüslerle gönderirdi. Bundan dolayı da çok güvenilen bir insandı" diye konuştu.
Babasının çok otoriter olduğunu, yetişmelerinde, karakter yapılarının oluşmasında Ahmet Erdoğan'ın ciddiyetinin çok ciddi katkısı olduğunu ifade edenErdoğan, ağızlardan kötü söz çıktığında cezasının çok ağır olduğunu anlattı. "Küfür ettiğiniz anda faturasını çok ağır ödersiniz onun içinde zaman zaman babam bizimle hesaplaşmıştır" dedi.
Yatılı okuduğu zaman babasının kendisine haftada 2,5 lira verdiğini onunla kartpostal alarak sattığını, bunun yanında simit ve su satarak para kazandığını ve bu paralarla kitap almaya başladığını belirtti. Erdoğan, kitaplara olan ilgisini fark eden babasının kendisine ihtiyaçlarına uygun bir kütüphane yaptırdığını söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"O aralarda, şu anda mevcut gazetelerden bir tanesinin düzenlemiş olduğu bir şiir yarışması vardı. Türkiye Teknik Ressamlar Cemiyeti aslında düzenleyen. Fakat o dediğim grup da bir ödül koymuştu. Teknik Ressamlar Cemiyeti duvara monte bir kütüphane, yayın grubu da bir kitap serisi ödül olarak koymuştu. Mithatpaşa Kız Sanat Enstitüsü, Kız Meslek Lisesindeydi yarışma. O yarışmaya katılmıştık ve o yarışmada ben birinci olmuştum. Aklımda kaldığı kadarıyla 500 lira gibi bir para ödülü almıştık. O zaman o benim için çok büyük bir ödüldü. Bir taraftan duvara monte kütüphane, kitaplar falan, ilk aldığım ödül de buydu.
Aklımda kaldığı kadarıyla iki tane şiir yarışma vardı biri buydu diğeri daha sonra olmuştu. O zamanlar çocuk rollerindeki artistlerden Parla Şenol vardı, onun da katıldığı bir yarışmaydı. Biz derece yaparak ben birinci oldum. O yarışmayı kazandık, kütüphanedeki ilk adımı atış, kendi kitaplarıma sahip oluş orada başladı.
Liseler arası münazaralara okulumuz adına katılmam hasebiyle o zaten sizi iki şeye sevk ediyordu: Bir araştırmaya, iki okumaya. Araştırma yapacaksın, okuyacaksın ki o tezi en iyi şekilde hazırlayabilesin. Bunlar bize ciddi zenginlik kazandırdığı gibi bir de tabii kitleler karşısındaki konuşma cesaretimizi artırdı."
## Başörtüsü tartışması
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bu ülkede başı açık olan da başı örtülü olan da bütün imkânlardan istifade etmeli. Yani biri bir fazla, öbürü bir geri olmasın. Hepsi aynı haklara sahip olsun, rekabet içerisinde olsun ve bu rekabet içerisinde de bu toplum birbirini kucaklasın, birbirini sevsin" dedi.
Gittiği yerlerde çocuklara oyuncak hediye ettiği hatırlatılarak, bu hassasiyetinin nereden geldiği sorulan Başbakan Erdoğan, çocuk sevgisinin Hazreti Muhammed'in en önemli sünnetlerinden olduğunu vurguladı. Hazreti Muhammed'in çocuklara yönelik davranışlarından örnekler veren Erdoğan, "Ben de hakikaten çocuklara karşı emsalsiz bir sevgi var, çok seviyorum. Aynı şeyi şu anda torunlarım için de o sevgi söz konusu" diye konuştu.
Çocuğu sevmenin geleceği sevmek anlamına geldiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Onlara verdiğiniz o sevgi onların kendi dünyasında farklı bir zenginliğin temellerini oluşturuyor aslında. Sizden sevgiyi görürse o da sevgiyi yarın başkalarına aktaracaktır. Ama azarlamayla büyürse ondan kalkıp şefkat bekleyemezsiniz. Onun için yarının şefkat edecek nesillerini yetiştirmek için onları bu şekilde yetiştirmemiz, büyütmemiz gerekir diye düşünüyorum. Çünkü onlar sevgiye muhtaç kalmasınlar. Onlara bu sevgiyi her yerde verelim. Annesi olsa da verelim olmasa da verelim."
Erdoğan, çocukların "Recep Tayyip Erdoğan denildiğinde aklınıza ne geliyor" ve "O nasıl biri" sorularına verdikleri cevapları da izledi. Çocukların yanıtlarını tebessümle seyreden Erdoğan, düşüncesinin sorulması üzerine, "Hepsi ayrı bir tespit yapmış, bu iletişim çok anlamlı. 3 çocuk, 5 çocuk onu bile yakalamışlar. Onlar bile mutlular, demek ki ihtiyacımız var" dedi. Erdoğan'ın sözleri salondakileri güldürdü.
## ‘Kasımpaşa şu anda Türkiye'nin bir özeti durumuna geldi’
Kasımpaşalı olmanın anlamı sorulan Başbakan Erdoğan, "Bu, aslında bugünün bir jargonu değil, mazisi çok eski" karşılığını verdi.
Kasımpaşa'nın, Osmanlı'da denizcilikte müstesna kesimin yerleşik olduğu bir yer olduğunu belirten Erdoğan, Kuzey Deniz Saha Komutanlığının da hala orada olduğunu hatırlattı. "Şu andaki hal, Kasımpaşa değildir" diyen Erdoğan, kendilerinin ahşap bir binada oturduklarını söyledi.
Yaşadıkları dönemin Kasımpaşa'sı hakkında bilgi veren Erdoğan, "Daha sonra Kasımpaşa'da tabii ki doğru bulmadığımız, zaman zaman mafyanın içine karışmış tipler de buralardan çıkmaya başladı. Yani yoğunlukla efendilerin oturduğu, yerleşik olduğu Kasımpaşa bu hale geldi. Daha sonra onlar da yine bir değişime uğradı ve Kasımpaşa adeta şu anda Türkiye'nin bir özeti durumuna geldi" ifadesini kullandı.
Yaşadığı yıllarda ağırlıklı Karadenizlilerin Kasımpaşa'da olduğunu, daha sonra Romanların geldiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Şimdi oradan kalan, mafyamsı o yapıdan kalan o kabadayılık. Kasımpaşalı deyince, 'bunlar kabadayıdır ama bunun yanında tabii bir de sözünün eridir.' Bir şeye söz verildiyse o sözü yerine getirir, karşı taraftan da sözünü yerine getirmesini bekler. Getirmediği takdirde de bedeli ağır olur. Böyle bir anlayış var. Doğrusu biz o anları, günleri yaşadık, gördük, bildik. Böyle bir şeyin içerisinde yetiştik. Bir de o dönemdeki aile yapısı içinde de bir karakter oluştu üstte. O oluşan karakter de size bazı şeyler veriyor. Neyi veriyor? Sözüyle özünün bir olmasını veriyor. Örneğin bize onu verdi. Bu, okulumuzda da bize bütünleşmeyi sağladı, getirdi. Ben Kasımpaşa'yı doğrusu böyle anladım, böyle tanıdım."
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın da aslında "Kasımpaşalı sayılacağını" ifade edenErdoğan, semtte hala dostları, arkadaşları olduğunu ve onlarla görüştüğünü söyledi.
İmam hatipli olduğu hatırlatılarak, "Siz okurken ötekileştirmeye dair hangi sıkıntıları yaşadınız?" sorusu üzerine Erdoğan, kendisinin imam hatibe gitmesinde ilkokuldaki müdürünün vesile olduğunu belirtti.
Müdürün tavsiyesi üzerine babasının imam hatibe götürdüğünü, sınavı kazanarak okula gitmeye hak kazandığını aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:
"O zamanki ötekileştirme şuydu, öğretmenlerimiz bize şunu söylerdi: 'Niye siz buraya geldiniz? Ölü mü yıkayacaksınız? Bütün bu diğer liseler varken ne işiniz var burada?' O zaman bu, ötekileştirmenin kullandığı jargon buydu. Buradan siz rahat rahat her üniversiteye gidemezsiniz. Gideceğiniz yer o zaman sadece yüksek İslam enstitüsü vardı veyahut fark dersleri vereceksiniz. Fark derslerini verdikten sonra normal üniversiteye gideceksiniz. Mesela ben okuduğum dersi fark ders olarak gittim Eyüp Lisesinde verdim. 6 dersten gittim Eyüp Lisesini bitirdim. 6 dersten imtihana girdim Eyüp Lisesinden diploma aldım. Eyüp Lisesinden aldığım diplomayla ben Marmara Üniversitesine girdim. O zaman Aksaray İktisat ve Ticaret Fakültesiydi. Oraya öyle girdim. İmam hatibe ötekileştirme ta orada başlamıştı."
## ‘Dört çocuğumun dördü de imam hatip mezunu oldu’
Kendinden sonraki kuşakların önünün açıldığını ancak 28 Şubat'la yeniden imam hatiplilerin önünün kapandığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O dönemin birçok yöneticileri inanın imam hatiplerde hangi dersin okutulduğunu bilmiyor. İmam hatip denilince zannediyor ki sadece Kur'an, Arapça, tefsir, fıkıh, hadis bunlar okunuyor. Halbuki hiç alakası yok. Bunlar da okunuyor ama bunun yanında edebiyat, Türkçe, fizik, kimya, felsefe, sosyoloji, tarih bunların hepsini okuduk. Onun için de bizim dönemlerde diğer liseler 6 seneyken, orta lise, biz yedi sene okuyorduk, bir sene fazla okuyorduk. Böyle bir durumu vardı. Böyle haksızlıklar karşısında, buralar aşıla aşıla gelindi. Yapılan neydi? Dedik ki 'Sabır. Çalışacağız. Çünkü buradan almamız gereken bazı dersler var.' Benim dört çocuğumun dördünün de gerek eşim, birlikte kararımızı verdik ama çocuklarımda da babalarından aldıkları herhalde o heyecan, coşku, dördünü de imam hatibe gönderdik, dördü de imam hatip mezunu oldu. İmam hatipten çıktılar. "
## ‘Bu, adalet mi?’
İmam hatip mezunlarına üniversiteye gitmeleri konusunda erkeklere katsayı, kızlara ise hem katsayı hem başörtüsü engeli olduğunu, bu dönemlerin yaşandığını anlatan Erdoğan, şöyle dedi:
"Bu, adalet mi? Bir taraftan kalkacaksın, diyeceksin 'Ötekileştirme yok, biz böyle bir şey yapmıyoruz.' Türkiye'de şu anda hala bu zihniyet var. Adli yılın açılışında da buna şahit olduk. Bir taraftan bunu söyleyeceksiniz, 'İnanç ayrımı yapmıyoruz' diyeceksiniz, bir taraftan bunu söylerken öbür taraftan 'Başörtüsünü inancım sebebiyle kullanıyorum' diyen çocuğa eğitim hakkı vermeyeceksin. Ona sosyal hayatta iş imkanı vermeyeceksin, kamuda iş imkanı vermeyeceksin, bu adalet mi? Hani ayrım yoktu? ABD'de okuyabiliyor, batıda okuyabiliyor orada tüm bu imkanlar var ve çalışabiliyor. Bu imkanlar da var. Peki Türkiye, halkının yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, niye okuyamıyor. Türkiye laik. Eyvallah. Laiklik ne demek? Bu noktada da 1982 Anayasasının gerekçesinde çok açık, net var. Nedir? Bütün inanç gruplarına eşit mesafede olmak o yönetimin laikliğin de gereği olarak görevi. Eşit mesafede olacaksın. Dolayısıyla burada bir ayrıma gidemezsin. Ama maalesef bu ayrımı da yaptılar. Şimdi bunlar aşılıyor. Rahatsızlığın altında yatan bu zaten. Biz de ne diyoruz? Bu ülkede başı açık olan da başı örtülü olan da bütün imkanlardan istifade etmeli. Yani biri bir fazla, öbürü bir geri olmasın. Hepsi aynı haklara sahip olsun, rekabet içerisinde olsun ve bu rekabet içerisinde de bu toplum birbirini kucaklasın, birbirini sevsin. Anlayış bu."
## ‘Ailede hanım hariç herkes Fenerbahçelidir’
Futbola ilgisinin bilindiği belirtilerek, "Fenerbahçe sevginizin temelinde ne yatıyor?" denilmesi üzerineErdoğan, "Başbakan olarak bunu cevaplamak çok zor" sözleri izleyenleri güldürdü.
Fenerbahçe'yi tutmasının bireysel tercih mi, yoksa bir yakının yönlendirmesiyle mi olduğu sorusuna Erdoğan, "Aslında bizim ailede futbolla ilgili ne babamda ne yakınlarımda böyle bir hastalık yoktu, tam aksine, tersi vardı" karşılığını verdi.
İmam hatibe başladığı dönemde futbol tutkusunun başladığını anlatan Erdoğan, okul bahçesinde futbol oynadıklarını belirtti.
Mahallelerde de takımların olduğunu aktaran Erdoğan, kendi mahallesinin kulübünde futbola başladığını söyledi. Fenerbahçeli olan mahalle kulübü başkanının Lefter'in de "hastası" olduğunu belirten BaşbakanErdoğan, "Bizi de alır götürürdü maça. Biz de Lefter'in o zaman ki sergilediği oyunları görerek, ondan herhalde etkilenmiş, büyülenmiş olacağız ki böylece bir Fenerbahçelilik bizde başladı" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 16 yaşında amatör ligde İstanbul genç karmaya seçildiğine, bu süreçte statlara serbest giriş kartı aldığına değinerek, şunları kaydetti:
"Serbest giriş kartıyla o zaman adı Mithatpaşa Stadı idi şu andaki yıkılmış olan İnönü Stadyumu'na bedava girebiliyorduk o kartımızla. Benim ilk transferim de Camialtı'na olmuştu. 17,18 yaşlarındaydım. Aynı zamanda imam hatipte okuyorum. Ama babamın haberi yok. Babam sonra öğrendi. Önce biraz kızdı ama sonra babamı da alıştırdık. Fenerbahçeliliğimiz bu şekilde gelişti. Şu anda da ailede hanım hariç herkes Fenerbahçelidir. Ama bu son olaylardan sonra bütün aile nedense soğudu bu işten. Yaşanan olaylar filan aileyi epeyce soğuttu."
Erdoğan, eşinin hangi takımı tutuğu sorusuna ise "Beşiktaş" yanıtını verdi.
## Emine Erdoğan’la karşılaşması
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan'la ilk karşılaşmasını anlatırken, "Aşk kişinin sevdiğinde yok olmasıdır. Böyle tanımlarım. Ama şimdi tabii bazıları hep 'aşık oldum' diyorlar ama aşık olduktan sonra bakıyorsun birçok kişiye de aşık oluyor. Aşık olduklarının sayısı çok artıyor. Ama bizimki öyle değil. Biz bir aşık olduk, pir aşık olduk ve öyle devam ediyoruz" dedi.
Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim ve Hidayet Türkoğlu'nun Başbakan Erdoğan'ın spora ve sporculara yaklaşımıyla ilgili yorumlarının yayınlanması üzerine Erdoğan, Terim ve Türkoğlu hakkında görüşlerini paylaştı. Terim'i futbolculuğu döneminden tanıdığını, başarılı bir futbolcu ve teknik direktör olduğunu ifade eden Erdoğan, Terim'in futbola hırsıyla zevk katan biri olduğunu dile getirdi.
Kendi hocasının da "Oğlum topu yiyeceksin" dediğini hatırlatan Erdoğan, "Ben zaman zaman da sporu siyasetle de özdeş tutarım. Çünkü oradaki o kolektif anlayış olsun, o hırs olsun, o başarıya inanmak olsun. Başarıya inanacaksın. 'Biz bu işi başaracağız', kolektif anlayış o. 'Biz bu işi zaferle kucaklaştıracağız', buna inanacaksın. Fatih hocada bu var. Bunu görüyorum" diye konuştu.
Hidayet Türkoğlu'nun Türk basketbolunda örnek olan lider isimlerden biri olduğunu belirten Erdoğan, Türkoğlu'nun hem milli takımda hem de Amerika'da oynadığı dönemde Türkiye'yi başarıyla temsil ettiğini anlattı.
Erdoğan, eşi Emine Erdoğan'la ilk karşılaşmalarını anlatmasının istenmesi üzerine, partinin bir toplantısında eşinin ön sıralarda oturduğunu ve kendisinin dikkatini çektiğini söyledi. Erdoğan, "Ben de doğrusu o anda yeni şeyle 'elektriklenme' diye ifade edilen ama işin edebi noktasına baktığınız zaman 'aşık olmak' deniliyor ya böyle bir durum orada meydana geldi" diye anlattı.
## ‘Bir aşık olduk, pir aşık olduk’
Kendisinin aşkı tanımlamasının biraz farklı olduğunu belirten Erdoğan, "Aşk kişinin sevdiğinde yok olmasıdır. Böyle tanımlarım. Ama şimdi tabii bazıları hep 'aşık oldum' diyorlar ama aşık olduktan sonra bakıyorsun birçok kişiye de aşık oluyor. Aşık olduklarının sayısı çok artıyor. Ama bizimki öyle değil. Biz bir aşık olduk, pir aşık olduk ve öyle devam ediyoruz" diye konuştu.
Erdoğan, Emine Erdoğan'ı istemeye gittiklerinde kahvesine tuz atılıp atılmadığının sorulması üzerine, "Sağolsun o bana öyle bir şey yapmadı" karşılığını verdi. Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in oğluna kız istemeye gittiklerini anlatan Erdoğan, "O gün orada meğerse öyle bir sürpriz yaptılar. Kızımız, oğlumuzun kahvesine tuzu herhalde fazla kaçırmış olacak ki baktım ki oğlumuz kıvranıyor" dedi.
Annesi, babası ve yengesiyle Emine Erdoğan'ı istemeye gittiklerini anlatan Erdoğan, "Giderken de kakaolu veya çikolatalı bir baklava yaptırmıştım. Onu oraya getirdik. O gün tabii isteme işlemini yaptığımızda sonradan öğrendim ki ben bayağı kızarmışım, çok deneyimli tecrübeli filan da değilim. Babam, annem filan, kayınpederim, kayınvalidem en ufak bir zorlama filan çıkarmadan bize olumlu cevabı verdiler. Çok da uzatmadık zaten. Biz hemen hemen bir sene içinde nişanımızı ve nikahımızı kıyıverdik" diye konuştu.
## ‘’Orhan baba' boşuna demiyorlar’
Sanatçı Orhan Gencebay ise Erdoğan'la kız istemeye gittiklerine ilişkin anısını aktarırken, Erdoğan'ın kendisine "Sen benim büyüğümsün, sen benim ağabeyimsin" diyerek kız isteme görevini verdiğini söylemesi üzerine Erdoğan, "Orhan Beye de yakışır yani. Hakikaten abilik de yakışıyor, babalık da yakışıyor. 'Orhan Baba' boşuna demiyorlar. Orhan Baba'lığının gereğini yapması gerekir" ifadesini kullandı.
## ‘Babacığım bir geceni de bize ayır’
Emine Erdoğan'ın tüm toplantılarda etkinliklerde yanında olduğu hatırlatılarak, eşini hangi kelimelerle tarif edeceğinin sorulması üzerine Erdoğan, evlendikleri andan itibaren eşinin de sosyal hayatın içinde bir dernekte faaliyetlerini yürüttüklerini belirtti. Kendisinin de o dönemde gençlik kollarında çalıştığını dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
"Gerçekten evlendiğimiz andan, o günden bugüne siyasi mücadelem içerisinde tabii bir gün olsun 'niye geç geldin' sorusuyla karşı karşıya kalmadım. Bana bir kez büyük kızım öyle bir serzenişte bulundu. Ama o serzeniş 'niye geç geldin' anlamında değildi aslında. O sadece tabii bize hasret, ben de onlara hasretim. Ama verdiğimiz mücadele böyle bir zamanı ayırmaya fırsat vermiyor. Geceleri bir iki böyle geliyoruz eve. O zamanda mücadele şu andaki kadar rahat değil. Daha zor sıkıntılı dönemler. 80 öncesi dönemleri bahsediyorum.
Bir gece yatak odamızın kapısına ufak bir pusula, büyük kızım Esra asmış, 'Babacığım bir geceni de bize ayır'. Duygulandım. Onların da hakkı vardı tabii. Çünkü ben gidiyorum onlar yatıyor, ben kalktığımda onlar okula gitmiş oluyorlar. Böyle bir durum. Fakat bütün yavrularımla beraber aynı istikamete bakış, aynı yolda yürüyüş, eşimin gerçekten çok ciddi bir yükü bu noktada almış olması, onun arkamda tabii bu noktada dik duruşu işimizi kolaylaştırdı ve biz de rahat rahat diyebilirim ki 40 yıla yaklaşan siyasi mücadelemizde bizi rahat kıldı. Bu heyecanımızın devamını güçlü kıldı."
Erdoğan, kıyafetlerini seçerken eşinin ya da kızlarından destek alıp almadığı yönündeki soruya da "Ben bu konuda eşime ve çocuklara yük olmam. Hepsini kendim hallederim" karşılığını verdi.
El becerileri ve evdeki küçük tamiratlarla ilgili bir soru üzerine, belediye başkanı olduktan sonraki süreçte bu tür işlerin üzerinden gittiğini söyleyen Erdoğan, "Ama Kasımpaşa'da oturduğumuz dönemlerde buna benzer işler, badana, boya bu tür işler yani şartları eğer bana kalıyorsa yaptıramadığım zaman yapma gayreti içerisinde oldum ve yaptım" cevabını verdi.
Yemek yapma konusunda bir becerisinin olup olmadığının sorulması üzerine Erdoğan, öğrencilik yıllarında menemeni, sucuklu ve pastırmalı yumurtayı iyi yaptığını ancak evlilik sonrasında ise mutfağın kendilerine kalmadığını ifade etti.
Emine Erdoğan'ın yemek konusunda tavsiyelerinin olup olmadığı yönündeki soruya ise Erdoğan, eşinin bu konularda hassas olduğunu ve alternatif tıbbı yakından takip ettiğini belirtti. Erdoğan, "Ben de mümkün olduğunca tabii onlara uymaya çalışıyorum ama zaman zaman bozduğum da oluyor" dedi.
Oyuncu Şahan Gökbakar'ın, Erdoğan'ın, sanatçılarla Dolmabahçe'de yaptığı kahvaltıda tokalaşma sırasında kendisine, "Tombişim nasılsın. Hala erimedin mi?" dediğini ve bundan dolayı fazla bir şey yiyemediğini belirtti. Erdoğan ise Gökbakar'ın bu sözlerine karşı, "Sağlığı için gerçekten daha dikkatli olmasında fayda var. Hamur işlerini azaltmasında çok çok fayda var. Mesela ben şimdi iyice azaltmaya başlıyorum. İki gündür başladım. Zannediyorum bunlar faydalı olacak. Can boğazdan çıkarmış" diye konuştu.
## ‘Torunlar evlatları bize aratmadı’
"Sizin için evlatlarınız mı, yoksa torunlarınız mı" şeklindeki soruya karşılık Erdoğan, "Bu konuda çok değişik şeyler söylenir. Ancak tabii ki evlat sevgisi bambaşka bir şey fakat torunlar evlatları bize aratmadı. O başka bir sevgi bize getirdi" karşılığını verdi.
"Allah onların muhabbetini bizden eksik etmesin" temennisinde bulunan Erdoğan, şu anda üç tane torunu olduğunu hatırlatarak, "Çocuklarıma da söylüyorum: 'Bak beni mahçup etmeyin. En az üç' diyorum. Onlardan da bunu bekliyoruz inşallah. Devamı gelir diye temenni ediyorum" dedi.
## ‘Aileniz için, millet için siyaset’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Neden siyaset derseniz, insan için siyaset. İki ülke için siyaset. Bu soruyu kendinize sorduğunuz zaman orada kendinizi buluyorsunuz zaten. İnsan için siyaset yaptığınız zaman kendiniz için aynı zamanda bu siyaseti yapıyorsunuz. Aileniz için, millet için yapıyorsunuz" dedi.
Erdoğan, "Torunlarınızın siyasete girmesini istermisiniz" şeklindeki soruya, "Biz, çekildikten sonra niye olmasın. Onlar bunu devam ettirsin, derim. Çünkü siyaset yaşamımızın bana göre olmazsa olmazıdır. Ve iyi yetişmiş, dürüst, doğru, gayretli. Çünkü siyasette de sonunda insanımıza hizmet vereceksin. Bunu birilerinin yürütmesi lazım. Eğer böyle bir kabiliyet varsa, hakikaten bu işte kendileri de bir heyecan duyuyorlarsa, bence olmalarını isterim" yanıtını verdi.
Torunlarıyla bir araya geldiğinde ne yaptığının, çizgi film izleyip izlemediğinin, parka götürüp götürmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Çizgi film izlemede zaman zaman onlar beni zorladıkları için izliyorum. Çünkü çizgi film çok seviyorlar ama tabi anneleri de belli bir limit koyuyor. Diyelim ki 10 dakika 15 dakika. 'Daha fazla izleyemezsiniz'. Biz de tabi katlanmak durumundayız. Yani onlarla beraber, onu izliyoruz veya onlar bizim üzerimizden çizgi film izleme fırsatı buluyorlar. Bizi orada da istismar ediyorlar. Biz de 'peki' diyoruz. 'Annen ne kadar müsaade etti', '10 dakika 15 dakika', 'peki' 15 dakika beraber onlarla izliyoruz. Park derken zaten sağ olsun İstanbul'da hakikaten oturduğumuz yer adeta bir park gibidir. Onun için çocuklarımızla, torunlarımızla beraber orada böyle bir imkan, fırsat buluyoruz ve onlarla da orada... Ben mesela büyük torun bizim, topu çok sever. Çokta hırslı. İki numara o kadar değil. Onlarla bazen ben top oynarım... Ama en ufağı, Mahinur torunum var, kızımız. O bir başka sevgi odağı, yumağı. Ve size ayrı bir sinerji veriyor, bunlar ayrı bir güç veriyor."
"Kız torun olması hasebiyle mi acaba" diye sorulması üzerine Erdoğan, "Onun sinerjisi farklı, belki geometrik karşılıkları farklıdır, diyebilirim. Yani diğerlerininki daha farklı " dedi.
## ‘İki müdürlüğü üstlendiğim dönem oldu’
Milli Türk Talebe Birliği ve İstanbul İl Başkanlığı arasındaki sürecin sorulması üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Milli Türk Talebe Birliği ile olan süreç, imam hatipte okuduğumuz yıllarda orta öğretim çalışmaları, faaliyetleriyle başladı. Üniversiteye geçtikten sonra Milli Türk Talebe Birliğinde, 2 müdürlüğü üstlendiğim dönem oldu. Bunlardan bir tanesi işte, Teşkilat ve Kültür Müdürlükleri, ayrı ayrı orada o görevleri üstlendim. Tabi o dönemlerde Milli Türk Talebe Birliği yükseköğrenim gençliği noktasında muhafazakâr kesimi temsil eden en güçlü kuruluştu. Çok aktifti, çok faaldi. Sadece İstanbul değil Türkiye genelinde yaygın bir potansiyeli vardı. Ve bugün gerçekten, devletimizin bir çok kademelerinde emeği geçmiş, o çarktan yetişmiş gelmiş insanlar var. Parlemantoda geçmişten bugüne görev almış, üstlenmiş birçok isimler var. Özellikle de gerek kültür bakanlığı yapmış olan İsmail Kahraman bey, orada bir dönüşümün aslında ismidir adıdır. Onunla beraber Milli Türk Talebe Birliği çok farklı bir dönüşümü yaşamıştır. Ve o süreç o şekilde devam ederek gelmiş. Ve Milli Türk Talebe Birliğinde çalıştığım süreç içerisinde Beyoğlu...
O zamanki Milli Selamet Partisi’nden Beyoğlu ilçe gençlik kolu başkanlığı için bir teklif gelmişti. Bizde muhasebesini, müzakeresini yaptık. Peki dedik. Beyoğlu'nda ilçe gençlik başkanlığına seçildim. Kısa bir süre orada gençlik kolu başkanlığını yaptıktan sonra Partinin İstanbul İl Gençlik Kolları başkanlığı için teklif edildim. Çekişmeli bir kongreden sonra İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığına getirildim. Gençlik kolları başkanlığına geldiğim dönemler tabi 80 öncesi dönem. Gerçekten üniversitelerin sıkıntılı olduğu dönem. O zaman tabi terör yoktu ama anarşi vardı. Öğrenci olayları vardı, onların olduğu bir dönemdi. Bize düşen görevde tabi, sorumlusu olduğumuz teşkilatımızı mümkün olduğunca bu olayların içine sokmamaktı ve şiddet eylemlerinden hamdolsun teşkilatımızı hep uzak tuttuk ve bunu başardık. O süre içinde üniversiteye devam edemiyorduk ancak imtihanlara gidiyorduk. Böyle üniverisiteyi devam ettirdik."
## ‘Kağıthane'nin üstü deyince kepi fırlattım’
Bu süreç içerisinde hem siyasetle uğraştığını hem top oynadığını hem de İETT'de çalıştığını anlatan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"İETT'de çalışıyordum aynı zamanda futbol oynuyordum. Siyaset, okul o süreç içinde devam ediyordu ve 12 Eylül hadisesi bizim üniversiteyi bitirmemize katkısı oldu. Böylece gittik, Tuzla'da yedek subay eğitimi aldık. Ondan sonra, kuramızı çektik. Güzel bir kura, yeni evlenmiştim, artık çocuklar olmaya başlamıştı. Kura bilmediğim bir yere çıktı. Hasdal'a diye çıktı. Ben o zaman Hasdal'ın İstanbul'da neresi olduğunu bilmiyordum. Neşelenmedim. Albay 'Oğlum niye neşelenmiyorsun' dedi. 'Hasdal neresi Albayım' dedim. 'Kağıthane'nin üstü' dedi. Kagıthane'nin üstü deyince, o zaman kepi fırlattım."
Hasdal'ın evlerine yarım saat mesafede olduğunu anlatan Erdoğan, akşam servis aracıyla evine geldiğini sabahta aynı şekilde tekrar oraya gittiğini söyledi.
Bölükte yedek subay olarak göreve başladığını dile getiren Erdoğan, kantin subaylığı yaptığını ve 77. Piyade Alayı'nda bu görevi sürdürdüğüne belirtti.
## Neden siyaset?
"O dönemde memleket meselelerine kafa yormak mı istediniz, yoksa o dönemde her genç memleket meselesine kafa yoruyordu. Neden siyaset sorusunun bir cevabı olmalı sizde" sözleri üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Neden siyaset derseniz, insan için siyaset. İki ülke için siyaset. Bu soruyu kendinize sorduğunuz zaman orada kendinizi buluyorsunuz zaten. İnsan için siyaset yaptığınız zaman kendiniz için aynı zamanda bu siyaseti yapıyorsunuz. Aileniz için, millet için yapıyorsunuz ve ülke için siyaset dediğimiz zaman da içinde bulunduğunuz bu ülkeye farklı zenginlikler katıyorsunuz veya katacaksınız. Gerek üniversite öncesi gerek üniversite sonrası verilmiş olan bu mücadelede bizler, şimdikiler gibi gökten zembille in parlamentoya gir. Böyle gelmedik bu işe... Siyasi liderlerin şu anda hangisi böyle tabandan kazıya kazıya bir yerlere geliyor."
## Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Programda daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı ve başkanlık dönemine ilişkin görüntüler izletildi.
"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmaya nasıl karar verdiniz" sorusu üzerine Erdoğan, "Aslında bu dönüşüm 1994 değil, 1989.. 1989'da partinin il başkanıyım, aynı zamanda partinin Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesiyim. Beyoğlu Belediye Başkanlığı için Beyoğlu'na aday olmak istedim. Rahmetli Hocamıza 'Eğer müsade ederseniz Beyoğlu'ndan aday olmak istiyorum' dedim" diye konuştu.
"O riskli kararı almak zor değil miydi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları anlattı:
"Zor tabi. Mesele zoru başarmak değil mi? Her zaman bizim bir iddiamız var. Biz diyoruz ki ticaret risktir, siyaset risktir, yaşam risktir. Eğer siz bu riski göze alamazsanız başarıyı yakalayamazsınız. O zaman Hocama onu söyledim. Dedim ki 'Eğer müsaade ederseniz, Beyoğlu'ndan aday olmak istiyorum:' Biz de bir anlayış var, görev istenmez verilir. Fakat bu konuda bir şeyin ispat edilmesi gerekiyordu. Çünkü Refah Partisi o oranda kalacak parti değildi, daha yükseklere çıkması gerekiyordu. Olabilirdi, bunu başarabilirdi. Bazı tıkandığı noktalar vardı."
## Yaşam tarzı tartışması
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tüm vatandaşların yaşam tarzının teminatı olduklarını belirterek, "Herkes istediği yerde, istediği gibi görüyorsunuz eğleniyor, geziyor, tozuyor, yiyor, içiyor. Kimseye böyle bir müdahale AK Partili hiçbir belediyeden veya merkezi yönetimden bugüne kadar olmamıştır. Sormak lazım yani yaşam tarzınıza karışılıyor da ne yapılıyor? Yani giyimine, kuşamına, yemene, içmene neyine karışılıyor? Ben, bunu soruyorum ama bu sorumun cevabını alamıyorum. Sadece bir başlık atmışlar, yaşam tarzımıza karışılıyor. Ne yapılıyor? Kim, nerede, nasıl karıştı? Bunu bir görelim" dedi.
"Bazı radikal değişiklikler sizinle birlikte başlıyor. Hatta tabandan bile eleştiriler alıyorsunuz. Diyorsunuz ki biz bizi bilenlere değil bizi bilmeyenlere mesela meyhanelere, kahvehanelere gidelim onlara da elimizi uzatalım. Belki de bugünün temellerini o zamandan atıyorsunuz" değerlendirmesi üzerine BaşbakanErdoğan, 1989'da Beyoğlu'nda aday olduğunda 1,5 puanlık bir oy farkıyla seçimi kaybettiklerini ancak, partisinin oy oranını 3,7'den yüzde 21'in üzerine çıkardıklarını söyledi.
Bu seçimin hayatında çok büyük bir yeri bulunduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Gece yarısı oylar çalındı, şu oldu, bu oldu gibi birçok şeyler konuşuldu, edildi. Üniversiteden biz 75 kişilik bir ekip aldık. Bunlara sürekli anket yaptırıyoruz. Belli bir yevmiye veriyoruz. Kızlı ve erkekli gruplar. Üniversiteli bu kızlarımıza bazı yerlerde çok hakaret ettiler. Refah Partisi'nin içinde bu tür kızlar nasıl çalışır. Halbuki onlar bizim için anket çalışması yapıyorlar. Çünkü her gün göreceğim diyorum, neyiz, nerede eksiğimiz var. Neyi yapmamız lazım. Bu çalışmalar yapılıyor. Buna rağmen o kızlı ve erkekli anket grubumuz son haftaya kadar yoğun bir çalışma yaptılar. Bu hakaretlere rağmen. Son hafta yanıma geldiler. Dediler ki, 'Başkanım, müsaade ederseniz biz bu hafta sizden ücret falan istemiyoruz. Artık biz Refah Partili olarak çalışacağız.' Öyle bir tempo ve çalışma yaptılar. Tabii benim dünyamda onların özel bir yeri var. O kardeşlerimizin hepsine selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum. Çünkü onların emekleri adeta bu işin tohumu oldu."
Geç saatlerde bu seçimin kaybedildiğini öğrendiklerini anlatan Erdoğan, "Avusturya'dan orada çalışan semtimizden bir arkadaşımız, yaşça benden biraz büyük. İsviçre'de çalışan şu anda rahmetli olan Tevfik Aydeniz kardeşim vardı. Seçim için onları davet ettim. Çünkü tehditler falan geliyordu. Çıktılar geldiler. O da o zaman güreşte falan Balkan şampiyonu olan bir kardeşimizdi. Kapıdan çıktım, karşıya geçmiş bir yarımlık almış, Yeni Rakı, orada onu içiyor. İçerken ne diyor biliyor musun, 'Başkanım sen ağlama, ben ağlıyorum' diyor. 'Ama biz oraya çıkacağız' diyor. Seksen dokuz. 94'ün sinyalini veriyor. 'Biz oraya çıkacağız' diyor. Ve 94'te biz İstanbul'u alıyoruz. Bunun adı inanmaktır. Ve o kişi daha sonra rakıyı falan da bıraktı ve bize yol arkadaşı oldu. Sonra Beyoğlu'nu da aldık. İstanbul'u da aldık. Bu yola öyle devam ettik" diye konuştu.
## ‘40 gramlık kahve yaptılar’
O dönemde Refah Partisi'nin İstanbul'da seçimi kazanma ihtimalinin düşük görüldüğünü belirten Başbakan Erdoğan, ilk defa kadın hareketinin o seçimlerde İstanbul'da yer tuttuğunu anlattı. Erdoğan, "Ankara'da Melih bey, İstanbul'da biz. Bu iki yer çok önemliydi" diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Zaten siz bu iki yeri aldığınız anda Türkiye'de iş bitti. Hemen arkasından milletvekilleri seçimleri gelecek ve milletvekilleri seçimlerini de bu iki seçim ciddi oranda belirliyor ve Türkiye'de o zaman Refah Partisi'ni birinci parti konumuna çıkardı. Ankara, İstanbul diyerek geçme, Türkiye'nin özeti buralar. Öyle bir çalışma ki kadınlar 40 gramlık kahve yaptılar. Teşkilatımızın hazırlayıp kadın kollarına verdiği bu kahveleri ev ev dolaşarak dağıttılar. Söyledikleri söz çok enteresandı, 'Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var ya. Burada da 40 gram kahve var, 40 yıl hatır istiyoruz sizden. Refah Partisi ile barışa, sevgiye, birliğe... Böyle konuştular, böyle çalıştılar. O görülen 'Tamam inşallah' yazılı afiş var ya. O son gece İstanbul'da asılan 500 bin afişten biridir. Yani çalıştık, son geceye geldik, artık iş bitti. Tamam inşallah. Erkin Koray'ın Fessupanallah şarkısı..."
## ‘Dağları delerek İstanbul'a su getirdik’
Belediye başkanı seçildiğini nasıl öğrendiğinin, yanında kimin bulunduğunun ve ilk kimin tebrik ettiğinin sorulması üzerine Erdoğan, İstanbul'un dertli bir şehir olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Çöp İstanbul'un en büyük derdiydi. Kirli hava İstanbul'un en büyük derdiydi. Susuzluk almış başını gidiyor en büyük dert. Bütün bu dertlerden çıkış. İktidarda İstanbul'da CHP iktidarı var. CHP iktidarı çöpü getirdi, kirliliği getirdi, susuzluğu getirdi. Biz ne dediysek bunu anında bitireceğiz hedefimiz bu. İşe başladığımız andan itibaren, 2,5 milyar dolar borçla devralmışız, bir defa 180 kilometre uzaklıktan Trakya'dan İstanbul'a dağları delerek su getirdik. O zaman İSKİ Genel Müdürüm şimdiki Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysel Eroğlu idi. Aynı şekilde fen işleriyle alakalı olarak geçen dönem milletvekilimiz olan Prof. Dr. Adem Baştürk bey. Genel sekreter yardımcısı olarak görev yapıyordu. Onlarla daha önce yaptığımız çalışmalar vardı. Hazırlıklarımızı biz seçim öncesi çoktan yaptık. Şimdi Siyaset Akademisi diyoruz ya, o zaman da biz Yerel Siyaset Akademisi diye bir akademi kurmuştuk İstanbul'da. İl başkanıyım, o akademiyi kurduk. Buradan hem ilçelere hem ile hem belediye başkan adaylarını hem meclis üyelerini yetiştiriyoruz. Konusuna hakim, ne yapacağını biliyor, İstanbul'u görüyor. İstanbul'un röntgenini çekmiş. Nerede ne var. Bu eksiklikleri nasıl gidereceğiz. Bunların hepsi belirlendi, tespit edildi, adımlar atıldı ve hamdolsun o seçimlerden de onların ummadığı bir şekilde neticeyi de...
Bir şey çok önemli, sayımlar yapılıyor, biz televizyonlar daha neticeyi açıklamadan bütün teşkilatlarda online sistemi kurmuşuz. Sandıklarda neticeler alınıyor, resmi tutanak hemen ilçeye, ilçeden merkeze geliyor, orada toplanıyor. Biz neticeyi aldık, gayet eminiz kendimizden. O zamanki Sabah Gazetesi'nin bir temsilcisi geldi. Benimle röportaj yapmak istiyor. 'Geçmiş olsun seçimi kaybettiniz' dedi. 'Yok seçimi kazandık' dedim. Gayet rahat bir şekilde. 'Şu anda Anavatan İl Merkezi'nde kutlamalar var' dedi. 'Yarın sabah tekrar ziyaretine gidersiniz' dedim. Biz Allah'a hamdolsun o akşam aldığımız neticeyle seçimi kazandığımızı gördük."
## Yaşam tarzına müdahale
"İstanbul'da seçildiğiniz zaman yaşam tarzına müdahale konuşuldu. Halen bu korkunun devam ettiği de düşünülüyor. Yaşam tarzımıza müdahale edilecek duygusu yoğundu. Buna dair neler anlatırsınız bize o dönemden" sorusu üzerine Erdoğan, geçmişte yazılı ve görsel medyada, günümüzde ise bunların yanı sıra sosyal medyada hala yaşam tarzına karışıldığı iddiasının yer aldığını belirtti.
Erdoğan, "Sormak lazım yani yaşam tarzınıza karışılıyor da ne yapılıyor? Yani giyimine, kuşamına, yemene, içmene neyine karışılıyor? Ben bunu soruyorum ama bu sorumun cevabını alamıyorum. Sadece bir başlık atmışlar. Yaşam tarzımıza karışılıyor. Ne yapılıyor? Kim, nerede, nasıl karıştı? Bunu bir görelim ya" diye konuştu.
Bunu anlamakta zorluk çektiğini belirten Erdoğan, "Anlatmakta da herhalde artık gücümüz yetmiyor. Çünkü ülkemde biz bunların hepsinin teminatı olduk bugüne kadar, güvencesi olduk. Herkes istediği yerde istediği gibi görüyorsunuz eğleniyor, geziyor, tozuyor, yiyor, içiyor. Kimseye böyle bir müdahale AK Partili hiçbir belediyeden veya merkezi yönetimden bugüne kadar olmamıştır" dedi.
Kendilerine müdahale olduğunun ifade edilmesi üzerine Erdoğan, kendilerine ve ailelerine müdahale olduğunu belirtti. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Başörtülü kızlarımızın bu ülkede eğitim öğretim hakkı ellerinden alındı. Bundan daha büyük müdahale olur mu? İmam hatiptekini söylüyorum, 'Siz ölü yıkayıcısı olacaksınız.' Bundan daha büyük müdahale olur mu? Biz bu müdahalelerin içinde ezile ezile geldik, ama inandık ve bugünlere geldik. Halkımız eğer bizi kucaklıyorsa, onlar dışlanmamanın olmadığını onlar görüyor. Yaşam tarzımıza karışıldı mı, karışılmadı mı? Bunu görmedikleri için kalkıp AK Parti'ye yüzde 50 oy veriyor. Diğerlerine oy verilmiyorsa, diğerleri ifadesini kullandığımızdan dolayı da rahatsız oluyorlar. Tabii ki sen bir zihniyet ortaya koyuyorsun, bir diğeri bir zihniyet ortaya koyuyor ama halkım sizde toplanmıyor niye, siz kucaklayamıyorsunuz. Ya bir etnik unsurun temsilcisi oldunuz ya bir bölgenin temsilcisi oldunuz. Biz ise Türkiye'nin 81 vilayetinin temsilcisi olduk, farkımız bu."
## Cezaevi günleri
Belgeselde Başbakan Erdoğan'ın cezaevi günlerinin anlatıldığı bir klip de gösterildi. Klipte Erdoğan'ın 1997'de Siirtt'te düzenlenen mitingde yaptığı konuşma ve okuduğu şiir nedeniyle 10 ay hapis cezasına çarptırıldığı anımsatıldı.
Klipte, 12 Eylül öncesinde, Erdoğan'ın, Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları üyesi bir grupla birlikte öldürülen iki arkadaşlarının cenaze töreninde, gruptaki bazı kişilerin slogan atıp yürüyüşe geçmesi nedeniyle polis müdahalesi sonucu gözaltına alınıp, sıkı yönetim komutanlığına teslim edildiği ve Fatih'te başlayan yürüyüşün önce Metris, daha sonra da Selimiye Askeri Kışlası'nda son bulduğu belirtildi.
Erdoğan'ın, aradan yıllar geçtikten sonra okuduğu şiir zararlı görüldüğü için düşünce suçlusu sayılıp cezaevine gönderilerek yıllarca uğruna mücadele ettiği Büyükşehir Belediye Başkanlığının elinden alındığı, gece gündüz demeden hizmet ettiği İstanbulundan ayrı bırakıldığı kaydedilen klipte, Erdoğan cezaevine giderken düzenlenen etkinlikte sahne alan Ahmet Kaya'nın "Şarkı söyleyenlerin ve şiir okuyan insanların tutuklanmadığı, tutuklanmayacağı cumhuriyetlerde bir daha görüşmek üzere diyorum" sözleri yer aldı.
Erdoğan, Ahmet Kaya'nın sözlerini alkışladı.
Klibin ardından Erdoğan, "Kazlıçeşme. Ahmet Kaya kardeşimiz o gün seve seve oraya geldi ve hakikaten coşku içinde hem sanatını icra ederken mesajları da en güzel şekilde verdi" dedi.
Bu veda töreninde Ahmet Kaya'yı dinlediklerini ifade eden Erdoğan, "Biliyorsunuz hani bugün onları savunduklarını söyleyenler ona çok şeyler yaptılar. Otelin arka kapılarından kaçırdılar Ahmet Kaya'yı. Sanatı, sanatçıyı sevdiklerini söyleyenler, bugün değişik yerlerde meydanlarda bu şekilde nutuk atanlar, o gün onun karşısına dikilenlerdi. Bunları hep yaşadık. Fakat ben ne zaman kendisini nereye davet ettiysem geldi ve o veda gününde de az önceki o tablonun içinde yerini aldı. Ben kendisine rahmet diliyorum" diye konuştu.
## ‘Yol arkadaşlığı çok önemli’
Kendisini cezaevine uğurlayan kalabalığın coşkusuna dair duygularının ve cezaevi günlerinin sorulması üzerine Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birşeyi özellikle söyleyeceğim. Ben aslında o gün çok farklı şeyler yaşadım. Beyoğlu seçimlerinde benimle beraber olan, İsviçre'den gel dediğimde çıkıp gelen Tevfik Aydeniz kardeşim o gün vefat etti. Fatih Camisi'nde onun cuma namazı ile cenaze namazını kıldık. Onu kabre uğurladık. Beni de bütün sevenlerimiz Pınarhisar'a beraberce uğurladılar. Kabir ve Pınarhisar Cezaevi. Yol arkadaşlığı, bu çok önemli. Pınarhisar'da binlerce sevenimiz hep beraberdik. Orada duygulu anlar yaşandı. Fakat bütün Pınarhisar süreci benim dolu dolu geçti. Hayret ediyordum her gün bakıyorum 100'ün altına düşmüyor ziyaretçi. Ziyarete geliyorlar, kendileriyle kısa kısa görüşmeler yapıp uğurluyoruz. Ama bu arada da yoğun bir şekilde bana mektuplar geliyordu. Yaklaşık 10 bine yakın mektup. Gündüz gelenlerle görüşüyorum, gece sabah namazına kadar sürekli onlara cevap yazıyorum."
Programda Başbakan Erdoğan'a cezaevinde gelen mektuplarla ilgili hazırlanan klibe de yer verildi.
"Bu mektuplar size rehberlik yaptı mı, daha da hırslandırdı mı sizi?" sorusu üzerine Erdoğan, kendisini bir görev, bir sorumluluk yüklendiğini ve bir de haksızlığın karşısında olduğunu söyledi. Erdoğan, "Bu mektuplar içinde neler var neler. Ne duygular var. İşte ifade edildiği gibi geleceğin tespitini bile yapabiliyorlar. Ben de kendilerine hiç usanmadan bıkmadan mektuplar yazdım, cevaplar yazdım. Hiç usanmadan" dedi.
## Medrese-i Yusufiye
Cezaevini Medrese-i Yusufiye olarak niteleyen ve burada geçmişin muhasebesini yapma imkânı bulduğunu aktaran Başbakan Erdoğan, şunları anlattı:
"Yanımdaki odada da benimkine koğuş demeyelim o kadar büyük değildi. İçinde tuvaleti banyosu olan... Yan tarafımda da yine aynı şekilde. Bir de malum maltamız var orada voltamızı atıyoruz fırsat buldukça. Bizim oda belediye başkanı olmam hasebiyle sadece yanımıza bir kişi verdiler. Onunla beraber o süreyi doldurduk. Yanımızdaki odada da bugün terör örgütüne mensup kişiler var dendi. Ben birgün savcı beye dedim ki 'Müsaade ederseniz ben bu arkadaşlarla tanışmak istiyorum' dedim. 'Sayın başkan böyle bir şey yapmayalım. Doğru olmayabilir' dediler. 'Ne olacak belki bir vesile olur' dedim. Bize müsaade ettiler. Birgün girdik kendileriyle tanıştık. Zaten 9 kişi falan kalıyorlar. Bir muhabbetimiz oldu. Yanlarında yataklık etmek suçundan bulunan Kürt vatandaşımız vardı. Onlarla da orada bir sohbetimiz oldu. Tabii onlar, bizim onlara karşı verdiğimiz mesajlar karşısında çok duyguluydular. Bu süreç içinde attığımız adımlarla çıktığımız andan itibaren biz bir şeyin sorumluluğunu üslendik ve dedik ki biz o adımı atacağız ama ne yapacağız? Dedik ki Türkiye'de siyasette bir boşluk var mı, yok mu? Bir boşluk varsa bu adımı atmamız lazım. Türkiye'de şu anda bir siyasi partinin kurulması isteniyor mu? İsteniyorsa bu siyasi partinin 81 vilayette kimler tarafından kurulması lazım. Bunun merkez kurucuları kimlerdir."
## ‘Hiçbir şey kardeşliğimizi gölgelemedi’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ilişkin, "Geçmişten devraldığımız o birlikteliğimizi bir kardeşlik hukuku içerisinde aynen geleceğe taşıdık ve bu süreç içerisinde makam, mevki filan, bunların hiçbirisi bizim bu kardeşliğimizi gölgelemedi, aramıza böyle bir sıkıntı sokamadı" dedi.
Erdoğan, "Siz cezaevindeyken dışarıda da bir grup diyor ki 'Artık siyasi hayatı bitti, muhtar bile olamaz', dışarıda bunlar konuşuluyor. Umudunuzu kestiğiniz oldu mu?" sorusu üzerine, umudunu kesmediğini, inandığını söyledi.
"Biz bir şeye inanmıştık, o da Allah'ın rahmetinden ümidimizi kesmeyiz" diyen Erdoğan, şöyle konuştu;
"Bununla yürüdük ve bununla yürüdüğümüz içindir ki zaten yaptığımız kamuoyu araştırmasında 42 bin denek üzerinde biz kamuoyu araştırması yaptırdık, böyle bir şey yoktur. 81 vilayette, bilimsel. Eksikler neler, kimler olması lazım. Bütün bunları inceledik. Ve şu andaki yol arkadaşlarımın ciddi bir kısmı da o süreçte beraber oldular, beraber yürüdük, çalıştık ve dikkat edin, bu demokrasi hayatında Türkiye'de yaşanmamıştır, ilk girdiğimiz seçimde bu kadar darbe üzerine darbe, tokat üzerine tokat, böyle gelen bir yapıda 34,4 ile biz parlamentonun, barajı aşamayan partiler sebebiyle de CHP ile yüzde 63'ünü aldık milletvekillerinin. İki parti parlamentoda grup kurdu, yüzde 63'ünü aldık. O günden bugüne de sürekli yükselen bir trendimiz var. Tabii o yol haritamızın bize getirdiği zenginlikler var. Ve çalışan bir ekip. Bu çalışan ekip de hazırlamış olduğu bu planıyla beraber geleceği gayet güzel bir şekilde öre öre gerek yerelde gerek genelde yolumuza devam ediyoruz."
## ‘İşte bu başlıkları siz atmıştınız’
"Mektuplarda da gördük, o dönemde cezaevindeyken 'Muhtar bile olamaz' diyorlardı ama Diyarbakır'dan bir vatandaşımız 'Geleceğin başbakanı' diyor" şeklindeki hatırlatma üzerine Erdoğan, "Muhtar bile diyemez diyenler şu anda da var, o başlığı atanlar da var. Onlar hala yazılı ve görsel medyada şu anda yazıyorlar, çiziyorlar. Ama bir şeyleri var, utanmıyorlar. Bu başlığı siz attınız ve şu anda o hani medya, amiral filan falan laflarını kendilerine yakıştıranlar var ya işte bu başlıkları siz atmıştınız" diye konuştu.
## ‘Şarkı, türkü de iyiydim’
Erdoğan, cezaevinde saz çalıp çalmadığının sorulması üzerine, enstrüman çalma noktasında böyle bir çalışması olmadığını ifade etti. Erdoğan, "Ama kulağım iyidir, kulağımın iyi olması hasebiyle de dinlerim ve söylerim. Bu noktada şarkı, türküde iyiydim" dedi.
Cezaevinde sürekli söylediği türkü olup olmadığının sorulması üzerine de Başbakan Erdoğan, "Ne yapacaksın, tabii söyleyeceksin. Şarkı söyleyeceksin, türkü söyleyeceksin. Yani birçok orada yanımdaki arkadaşımla beraber günlerimizi böyle zenginleştirdik" ifadesini kullandı.
Erdoğan, soru üzerine, "Zaman olur tabii efkâr da olur da ama geneli itibarıyla duygu dolu sanatçılarımızın, gerek Türk sanat musikisinde olsun, özellikle Anadolu, türkülerde olsun, tabii dini musikide olsun tabi bütün bunların hepsini orada şöyle birlikte bir meşk ederek devam ettiriyorduk ama sadece enstrümanlarımız yoktu" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, cezaevinde en çok söylediği türkülerin sorulması üzerine de "Özellikle Yemen Türküsü falan çok gündemdeydi. O günlerde özellikle Ada bizim için gündemdeydi. 'Yine bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi' falan, bunlar söylediğimiz şarkılardı. Yemen Türküsü hakeza öyle. Bunları orada terennüm ederdik, söylerdik" dedi.
"Cezaevinde gelen mektuplar arasında kendisini çok etkileyen bir cümlenin ve cüzdanında sakladığı bir mektubun olup olmadığına" yönelik soruyu Başbakan Erdoğan, "Belli bir müddet bunları saklarsınız, sakladıktan sonra da arşive kaldırırsınız tabii. Şu anda onlar yok ama az önce o Diyarbakırlının söylediği o zaten işaret fişeğiydi" şeklinde cevapladı.
Başbakan Erdoğan, "AK Parti kapatılsaydı, bir B planınınız var mıydı?" sorusunu yanıtlarken, şunları kaydetti:
"B planı ne olur? Yenisini kurmak olur. Çünkü bizim ülkemizde nice partiler kapatıldı, nice partiler açıldı. Parti kapatmak çözüm değildir. Bunu başından beri biz hep söyledik. Eğer birey suç işliyorsa bireyi cezalandırın. Gerçek kişi. Ama tüzel kişi suç işlemez, tüzel kişiye ceza vermenin de bir anlamı olmaz. Biz hep bunu savuna savuna geldik, bugün de aynı şeyi savunuyoruz. Biz AK Parti olarak tüzel kişiliklerin kapatılmasına karşıyız."
## ‘Şimdi dünyanın her yerine uzanan bir Türkiye var’
Programda, Acun Ilıcalı'nın videosu da izletildi. Ilıcalı, şu ifadeleri kullandı:
"Yurtdışında benim en gurur duyduğum olay, bundan yaklaşık iki yıl önce Yunanistan'daki krizin yeni başladığı bir dönemdi. Yunanistan'da taksiye bindim, o zaman 'Nereden geliyorsunuz" dedikleri zaman 'Türkiye'den geliyoruz' dedik. 'Erdogan, Erdogan' dedi taksici, 'Evet' dedim, 'Bizim Başbakanımız.' Hiç unutmuyorum ve şu anda gururla söylüyorum, döndü bize 'Buradan adaylığını koysa seçilir' dedi. Ben tabii ki küçüklüğümde Türkiye'nin çok dünyadaki sorunlarını bilen birisi olarak bugün bu noktaya gelmiş olmamız, Başbakanımızın bir Yunanlı tarafından böyle takdir edilmesi benim için her zaman gurur kaydağı oldu."
Başbakan Erdoğan, "Bir dünya lideri olacağınız aklınıza gelir miydi, nasıl bir duygu?" sorusunu yanıtlarken, şunları kaydetti:
"Şu anda tabii bizim kendimizle alakalı bu tür şeyleri kullanmamız doğru olmaz. Bizim söylememiz gereken şu, biz birinci derecede mazlumların sevgilisi olabiliyor muyuz, mağdurların sevgilisi olabiliyor muyuz? Sadece Tayyip Erdoğan olarak değil, Türk milleti olarak olabiliyor muyuz? Bizim derdimiz bu. Önce tabii kendi milletimizin, halkımızın sevgilisi olmak ve hem aynı değerler silsilesi içerisinde dünyadaki bütün o mazlumların, mağdurların, nerede olursa olsun, hangi dinden, hangi dilden, hangi inançtan olursa olsun, onların da sevgilisi olabilmek. Onun için de biz tabii Türkiye olarak göreve geldiğimizde böyle dünyanın her yerine uzanan bir Türkiye yoktu. Ama şimdi dünyanın her yerine uzanan bir Türkiye var. Yani milyarlarca doları dünyanın değişik kıtalarına, oradaki fakir fukara, garip gureba, bunları arayıp bulan, onlara da dağıtabilen götürebilen, herşeyiyle, hastanesiyle, okuluyla ama herşeyiyle götürebilen bir Türkiye var. Neyle bunu yapıyoruz? İşte TİKA denilen kuruluşumuzla bu adımarı atıyoruz. Bunlar böyle rastgele olmadı. Bunlar bir aşkın, bir heyecanın, bir gayretin, bir programın, bir projenin neticesi olarak gerçekleşti.
Tabii Acun'un az önce söylediği şey çok haklı, çünkü Yunanistan'daki yapıyı az çok artık biliyorum ve tabii Yunanistan bizimle komşu. Komşu aşağıya komşu yukarı. Böyle bir durum var. Onlar bizi iyi tanır, biz onları iyi tanırız. Böyle bir yapı da var. Dolayısıyla bu süreç içinde de tabii yaşadıkları o sıkıntılar, Türkiye'ye hayranlıklarını ciddi manada artırmıştır ve bu dünyanın değişik yönlerinde, başta Ortadoğu olmak üzere, yani Suriye idi, Mısır idi, buralardaki gelişmeler, Filistin idi, buradaki gelişmeler, Myanmar'daki gelişmeler, Somali'deki gelişmeler, biz buralara nasıl elimizi uzatmayız? Bizim bugün yaptığımız bir iş değil, ecdadımız bizim bunları yapmış, dedelerimiz bizim bunları yapmış, Endonezya, Açe'ye kadar gitmiş bizim ecdadımız."
Programda, videosu gösterilen Kenan İmirzalioğlu da Başbakan Erdoğan ile anısını şöyle anlattı:
"Başbakana taziye için bir telefon açmıştım, Başbakanımızın teyzesi rahmetli olduktan sonra. Aradan birkaç gün geçti, Başbakanlıktan aranıyorsunuz diye bir not geldi bana. Daha sonra Başbakanımız telefondaydı ve bana teşekkür ediyordu taziyede bulunduğum için. 4-5 dakika sohbet ettik, ailemden konuştu, Ankaralı olduğumu biliyordu, Bala'dan, benim memleketten konuştuk. Telefonu kapattıktan sonra, tabii kendisine çok teşekkür ettim, bir durup düşündüm açıkçası. Çünkü dizilerde çalışırken gerçekten çok yoğun oluyoruz ve eşimize, dostumuza, ailemize, 'Çok yoğunuz, çok çalışıyoruz, o yüzden dönemiyoruz sizlere' gibi durumlarımız oluyor sitemler karşısında. Açıkçası Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı bana dönüş yaptıysa ki herhalde binlerce kişi aramıştır. Bir durup düşündüm, bir utandım, oradan kendime bir ders çıkardım."
Başbakan Erdoğan, bunun üzerine, "Uzak değil, Ankara Bala" diye konuştu.
## Cumhurbaşkanı Gül, Erdoğan'ı anlattı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de video görüntülerinde şunları kaydetti:
"Önce Beyaz TV'yi tebrik ediyorum, böyle bir programı yaptıkları ve gerçekleştirdikleri için. Tabii hepiniz, herkes biliyor ki Tayyip Bey ile bizim arkadaşlığımız, kardeşliğimiz çok eski yıllara gider. Eski yıllar dediğim de gençliğimizin ilk yıllarıdır. Yani benim üniversiteye ilk gidişimdir, Tayyip Bey de o zaman İmam Hatip Lisesinin tam son sınıftaydı, bitirmek üzereydi. Bu 1970'lerin başıdır. O günden bugüne baktığımızda 40 yılı geçen bir arkadaşlığımız ve kardeşliğimiz var tabii ki. Bu süre içerisinde çok tabii olaylar oldu. Bu 40 yıla yakın arkadaşlık bir mahalle arkadaşlığı değil. Bu arkadaşlık vatan ve millet sevgisi uğrunda bir dava arkadaşlığı. Onun için tabii ki çok anlamlı ve çok manalı bir arkadaşlık. Ve Allah tabii nasip etti, memlekitimize, milletimize gerçekten hizmet yolunda da bizlere çok onurlu hep görevler düştü.
Öğrencilik yıllarımızdaki mücadelelerimiz, faaliyetlerimiz artık çok tabii onlar unutuldu. Ama şu bir gerçek ki gerek Refah Partisi'nin gerek Fazilet Partisi'nin benim milletvekili olarak, Tayyip Bey'in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hep yaptıkları hep çok dikkat çekti ama esas AK Parti'yi kurmamız ve AK Parti'yi iktidara taşımamız hiç unutulmayacak tabii ki olaydır. Ve Türkiye'nin belki de son 15 yılındaki siyasi tarih, bu siyasi tarihi, Türkiye'nin tarihini beraber yaptık ve Türkiye'nin tarihini adeta beraber yazdık. Onun için sadece bir olayı anlatın deseniz, doğrusu işin içinden çıkamam açıkçası. O kadar çok heyecanlar yaşadık, o kadar çok önemli kararlar verdik, o kadar çok cesur gerçekten hep adımlar attık ki bunların hangisi aklınızda deseniz, doğrusu burada çok zorlanırım, hepsi birbirinden gerçekten çok değerli, çok kıymetli. Ama tabii ki bu büyük başarıların altında AK Parti'yi kurmamız, onun hazırlıklarını en iyi şekilde yapmamız, sonra milletin huzuruna çıkmamız oldu."
## ‘Bu işler uzarsa iyi olmaz dedim’
İlk büyük heyecanları hep beraber yaşadıklarını ve ilk gittikleri yerin Kayseri olduğunu dile getiren Gül, şöyle devam etti:
"Kayseri'de çok büyük bir mitingle, büyük bir coşkuyla başladık ve o adım adım bütün Türkiye'ye yayıldı. Bütün illere gidildi, aldığımız büyük cesaretle ve sonunda 2002 seçimlerinde iktidar tabii nasip oldu. Tabii o da sancılı bir süreçti. Tayyip Bey'in adaylığının engellenmesi, daha sonraki geçiş süreçlerimiz, bunları hepberaber yaşadık doğrusu. Şimdi bunlar hep hatıra oldu ama hepsi çok önemliydi. Tabii ilk hükümeti o zaman kurduğumuzda, Türkiye çok zor şartlar altındaydı. Bir taraftan Irak savaşı, bir taraftan ekonominin içinde buluduğu durum, Kıbrıs ile ilgili çok önemli kararlar, bunların hepsi doğrusu hepberaber çok istişare ettiğimiz büyük olaylardır. Daha sonra 'Başbakan ol' dediğimde o 'Niye acele ediyoruz' dedi, bunu hemen söylemek isterim. Ben de yok 'Bu işler uzarsa iyi olmaz' dedim ve o şekilde bir geçiş yaptık."
Daha sonra çok köklü reformlara imza attıklarını, Türkiye'de çok yapısal değişiklikler gerçekleştiğini vurgulayan Gül, "Çok büyük başarılar oldu. Türkiye'nin ışığı sadece kendisini değil bütün çevreyi aydınlatmaya başladı ve herkes artık Türkiye'nin itibarını konuşmaya başladı. Bunların hepsi çok köklü reformlar, çok köklü yapısal değişiklikler çok köklü çalışmalarla oldu. Gerek demokratik hayatımızda, hukuk hayatımızda gerekse ekonomik hayatımızda bunlar doğrusu dediğim gibi Türk tarihinin bir kesiti olarak ileride muhakkak hep anılacaktır, çok daha iyi değerlendirilecektir" dedi.
Bütün bu süreç içerisinde ortak, müşterek, istişareleri ve kararlarının hepsinin birbirinden önemli olduğuna işaret eden Gül, şöyle devam etti:
"Daha sonra benim Cumhurbaşkanı oluşum ve bu süre içerisinde Tayyip Bey'in Başbakan, benim Cumhurbaşkanı olarak, yine devletin önemli meselelerini Türk milletinin bize verdiği büyük sorumluluğu yerine getirmek için olağanüstü çalışmalarımız, bunların hepsi birbirinden tabii çok değerli hatıralardır.
Ailelerimiz de tabii ki hep birbirinin dostudur. Benim çocuklarım onun çocukları gibi, onun çocukları benim çocuklarım gibidir doğrusu. Hepimiz birbirimizi çok severiz. İnşallah daha çok bu millete hizmet etme imkanı olacaktır. Şüphesiz ki önce Allahım sağlık, sıhhat, afiyet versin hepimize. Doğrusu kendisi çok kararlı ve cesur bir kişiliğe sahip. İnsanlarla çok sıcak ilişkiler kurar. Onun için zaten insanlar etrafında toplanabilmiştir. Ama aynı zamanda yeri geldiğinde çok yufka yüreklidir. Onu da söylemek isterim. Allah herkese ayrı bir fıtrat vermiştir. Tayyip Bey'e de tekrar sağlık, sıhhat, afiyet, hepimize doğrusu bunu diliyorum. Muhakkak ki daha milletimize hizmetleri çok olacaktır."
## ‘En önemli şey tabii ki AK Parti'nin kuruluş olayı’
Başbakan Erdoğan da Cumhurbaşkanı Gül ile unutamadıkları anılarının sorulması üzerine şunları kaydetti:
"Aslında Cumhurbaşkanımız hepsini en güzel şekliyle özetledi. Unutamadığımız diyebileceğimiz en önemli şey tabii ki AK Parti'nin kuruluşu olayı. Bu kuruluş süreci içerisinde biz hiçbir zaman tereddüte düşmedik, şüpheye düşmedik. Ama o kuruluş hareketini yapan arkadaşlar olarak birbirimize hakikaten inandık, güvendik. Ve geçmişten devraldığımız o birlikteliğimizi bir kardeşlik hukuku içerisinde aynen geleceğe taşıdık ve bu süreç içerisinde makam, mevki filan, bunların hiçbirisi bizim bu kardeşliğimizi gölgelemedi, aramıza böyle bir sıkıntı sokamadı. Hatırlayın, yine yazılı, görsel medyalar neler yazdılar. Bizimle ilgili yazdılar, eşlerimizle ilgili yazdılar. Halbuki Abdullah Bey'in de ifade ettiği gibi, bizim eşlerimiz birbirleriyle hukukları çok çok farklıdır, çocuklarımız yine aynı şekilde. Böyle bir sıkıntı hamdolsun hiçbir zaman aramızda yaşanmadı, olmadı. Zaten bunu yakalayamadıkları için de kahroluyorlar tabii. Ama biz aynı şekilde, inandığımız bu doğru yolda, kardeşlik hukuku içerisinde milletimize hizmet yolunda bir dava aşkı, inancıyla bu yola devam ediyoruz. Ben de Sayın Cumhurbaşkanımıza milletimin huzurunda şükranlarımı özellikle ifade etmek istiyorum."
Başbakan Erdoğan'ın "yol arkadaşlarının" da (bakanlar, milletvekilleri) görüntülerinin bulunduğu "Uzun İnce Bir Yoldayım" türküsünün yer aldığı videonun gösterilmesinin ardından Erdoğan, videoda yer alan arkadaşları için "Rollerini gayet iyi oynamışlar" görüşünü dile getirdi.
Erdoğan, "Yola çıkarken de hep 'uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece, gideceğiz gündüz gece' dedik. 'Durmak yok, yola devam' dedik ve hiç ara vermeden yola aynen, bizler de böyle devam ettik, devam ediyoruz, inşallah devam edeceğiz" diye konuştu.
Sunucu Ertem Şener, Erdoğan'dan bir şiir okumasını rica etti. Erdoğan da bunun üzerine "Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda, şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bana her şey milletimi hatırlatıyor" dizelerini okudu.
Programın sonunda Beyaz TV'ye teşekkür edenErdoğan, "Bizi geçmişle buluşturdular ve hakikaten Usta'nın Hikayesi gerçek bir hikayeye dönüştü, şükranlarımı özellikle ifade ediyorum" dedi. |
# İzmir'de binlerce parça tarihi eser ele geçirildi
## Özet
Karşıyaka'da polisin yaptığı operasyonla, çoğunluğu sikke olan binlerce parça tarihi eser ele geçirildi
## İçerik
İzmir'in Karşıyaka ilçesi'nde polis tarafından düzenlenen operasyonda büyük bölümü sikke olan, çeşitli dönemlere ait toplam 12 bin 929 parça tarihi eser ele geçirildi. Operasyon kapsamında 1 kişi gözaltına alındı.
Doğan Haber Ajansı'nda (DHA) yer alan habere göre İzmir Emniyeti Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Karşıyaka ilçesi'nde 53 yaşındaki M.G.'nin elinde çok sayıda tarihi eser bulunduğu yönünde ihbar alınca çalışma başlattı.
Takibin ardından operasyon düzenleyen polis, M.G.'yi yakaladı. Operasyonda, çeşitli dönemlere ait, büyük bölümü sikke olan, aralarında metal vazo da bulunan toplam 12 bin 929 parça tarihi eser ele geçirildi. El konulan tarihi eserlerin İzmir Müze Müdürlüğü'ne teslim edileceği bildirildi. Bu arada M.G. ise ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. |
# İYİ PARTİLİLER ÇOCUK CİNAYETLERİNİ PROTESTO ETTİ
## Özet
Mehmet İlkay ÖZER/İSTANBUL,(DHA)
İYİ parti üyesi bir grup, son günlerde artan çocuklara yönelik cinsel istismar ve cinayetleri protesto etti
## İçerik
05 Temmuz 2018 23:57
. Tünel Meydanı'nda toplanan grup üyeleri 'Geleceğin umudu küçük çocuklar' şeklinde slogan attı.
İyi Parti Beyoğlu ilçe teşkilatı, çocuklara yönelik cinsel istismar ve cinayetleri protesto etmek için 20.00'da Tünel Meydanı'nda toplandı. 'Geleceğin umudu küçük çocuklar' şeklinde slogan atan grup adına Beyoğlu Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı Burak Seviş, basın açıklamasını okudu. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Türkiye'de pedofili ve enseste maruz kalan, çocuk yaşta evlendirilen çocukların sayısı 10 yılda 700 kat artmıştır. Toplumumuzdaki ciddi ahlaki çöküntü, uzmanlar tarafından ayrıntılı bir şeklide incelenmelidir. Çocuk istismarlarının engellenmesi için tecavüzcüler, hiç bir durumda ceza indiriminden yararlanmamalı ve en ağır şartlarda cezalandırılmalıdır. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza haklarını öğretirken, onlara kulak vermeyi ve kelimelerle ifade edemediklerini duymayı öğretmek zorundayız. Çocuklarımız zarar gördükçe, öldükçe vicdanlarımız da, insanlığımız da ölmektedir.
Yapılan açıklamanın ardından gruptakiler buradan ayrıldı.
Görüntü Dökümü:
------------------
-Gruptan detay
-Atılan sloganlar
-Genel ve detaylar |
# ABD'de 100'den fazla kayıp
## Özet
ABD'de meydana gelen heyelanda ölü sayısı 8'e çıktı. 100'den fazla kayıp kişiyi bulmak için yürütülen çalışmalarda ise zorluk yaşanıyor.
## İçerik
ABD'nin kuzeybatısındaki Washington Eyaleti'ne bağlı Snohomish bölgesinde afetle mücadele yetkilileri, cumartesi günü meydana gelen toprak kaymasında ölü sayısının 8'e çıktığını açıkladı. Heyelan nedeniyle 100'den fazla kişinin de kayıp olduğu bildirildi. Daha önce yapılan açıklamada kayıp sayısının 18 olduğu ifade edilmişti.
Yetkililer, yaklaşık 35 evin de heyelandan zarar gördüğünü kaydetti. Haftalarca süren şiddetli yağış sonrası cumartesi günü Snohomish bölgesinde meydana gelen heyelanda Stillaguamish nehri kenarında yer alan bir mahalle tamamen göçük altında kalmıştı.
Kayıp kişilerin bulunması için çalışmalar devam ediyor. Ancak göçük tehlikesinin devam etmesi nedeniyle arama kurtarma çalışmaları güçlükle sürdürülüyor.
Bölgedeki itfaiye şefi Travis Hots, yaptığı açıklamada, toprağın istikrarsız olduğunu ve rüzgâr tarafından sürüklenen kuma benzediğini, bunun da görevlilerin çalışmasını zorlaştırdığını belirtti. Travis, kayıplar arasında dört aylık bir bebek ve büyükannesinin de bulunduğunu söyledi. |
# Çin’den Gelen İşaretler Türkiye’nin Lehine
## Özet
Pazartesi öğleden sonra ABD ekonomisi için S&P’den gelen görünüm değişikliğinden...
## İçerik
2013 için birçok uluslararası kurum parlak bir yıl tahmini yapmamıştı. Fakat son beş yılda alıştığımız üzere, bu pek de parlak olmayan tahminler, yıl içinde daha kötüleri ile revize edildi
Dünyanın 6, Avrupa’nın 4. en çok yabancı turist çeken ülkesi olduğumuzu eminim çoğunuz biliyorsunuz. |
# Cezaevi firarisi, imam nikahlı eşini bıçaklayıp, rehin aldı
## Özet
Berktuğ ÖNCÜ/BURSA, (DHA)- BURSA'da cezaevi firarisi Tarık D
## İçerik
22 Mayıs 2018 11:01
. (39), kendisini aldattığını öne sürdüğü imam nikahlı eşi İclal G.'yi (36) bıçaklayıp, rehin aldı. Yaklaşık 3 saatlik çabanın ardından eylemine son veren Tarık D. gözaltına alınırken, ağır yaralanan İclal G. ise hastanede tedaviye alındı.
Olay, merkez Yıldırım ilçesi Hocataşkın Mahallesi'nde meydana geldi. Yaralama suçundan yattığı İzmir Açık Cezaevi'nden firar eden Tarık D., gece yarısı sıralarında Bursa'da yaşayan imam nikahlı eşi İclal G.'nin evine geldi. Tarık D., kapının önünde kendisini aldattığını öne sürdüğü İclal G.'yi bıçakla bacaklarından ve sırtından yaraladı. Tarık D. İclal G.'yi döverken, çığlıkları duyan çevre sakinlerinin ihbarı üzerine bölgeye polis ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine ulaşan ekipleri gören Tarık D., İclal G.'yi bıçakla rehin aldı.
Polis ekipleri, Tarık D.'yi ikna etmek için çalışma başlattı. Ancak Tarık D. teslim olmayı reddedince, Özel Harekat ekiplerinden yardım istendi. Gelen özel harekat ekipleri, evi ablukaya aldı, Çevik Kuvvet ekipleri de vatandaşların linç girişimine karşı mahallede önlem aldı. Müzakereci polis, 3 saatlik bir çabayla Tarık D.'yi, teslim olmaya ikna etti. Gözaltına alınan Tarık D., emniyete götürüldü. Aşırı kan kaybeden yaralı İclal G. ise Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.
Olay sırasında evde bulunan çifte ait Efe isimli 9 aylık bebek, polis ekiplerince teslim alındı.
FOTOGRAFLI |
# Buse Naz Çakıroğlu finalde
Kokugikan Arena'da Buse Naz, Çin Taipeisi'nden Hsiao-Wen Huang'la karşılaştı. Buse Naz, ilk rauntta oldukça iyi bir performans gösterdi ve 5 hakemin de tam puanını aldı. İkinci rauntta da 5 hakemin 3'ünden fazla puan alan Buse Naz, son rauntta da üstünlüğünü korudu ve adını finale yazdırdı.
Buse Naz Çakıroğlu'nun finaldeki rakibi Bulgar sporcu Stoyka Zhelyazkova Krasteva oldu. Krasteva'nın bir Avrupa şampiyonluğu, iki kez de dünya ikinciliği bulunuyor.
Buse Naz'ın altın madalya mücadelesi vereceği final maçı 7 Ağustos Cumartesi günü TSİ 08.15'te yapılacak. |
# Şampiyon boksör Sinan Şamil Sam 1 yıldır karaciğer bekliyor
## Özet
Sinan Şamil Sam: 20 yıl boks yaptım. Almanya’da yaşadığım yıllarda steroid kullandım. İşte tüm bunların sonucunda bu hastalıkla boğuşuyorum
## İçerik
12 Eylül 2014 11:04
Türkiye’nin boks sporunda yetiştirdiği en büyük isimlerden birisi olan Sinan Şamil Sam karaciğer nakli bekliyor. Sam, "1 yıldır nakil bekliyorum. Kadavra ve uygun ciğer bekleniyor. Akrabalardan kız kardeşim ile uygunluk oldu ancak aradaki yüksek kilo farkından dolayı nakil gerçekleşmedi. Beklemeye devam ediyorum. Normal hayatımı sürdürmeye devam ediyorum. Güvercinlerimi uçurup zaman geçiriyorum" dedi.
Hürriyet’ten Ali Can Yaycılı’nın haberine göre, kilosundan dolayı kendisine uygun karaciğer bulunamayan şampiyon sporcu 1 yıldır arayış içinde.
Sam, karaciğer yetmezliği ile ilgili olarak "Ben doğuştan hepatitim, taşıyıcıyım. Bir hepatit hastasının da devamlı dinlenmesi gerek. Ben dinlendim mi? Hayır. 20 yıl boks yaptım. Almanya’da yaşadığım yıllarda steroid (Özellikle sporcuların tercih ettiği, performans arttırıcı madde) kullandım. İşte tüm bunların sonucunda bu hastalıkla boğuşuyorum" dedi.
‘Uygun ciğer bulundu ama olmadı’
114 kilodayken sporu bırakan ve şimdi 140 kiloya çıkan Sinan Şamil Sam, "1 yıldır nakil bekliyorum. Kadavra ve uygun ciğer bekleniyor. Akrabalardan kız kardeşim ile uygunluk oldu ancak aradaki yüksek kilo farkından dolayı nakil gerçekleşmedi. Beklemeye devam ediyorum. Normal hayatımı sürdürmeye devam ediyorum. Güvercinlerimi uçurup zaman geçiriyorum" diye konuştu.
‘Her şey bana bağlı’
Sam sözlerini şöyle sürdürdü:
"Doktorlar ‘şu kadar ömrün kaldı’ demediler. Zaten doktorların da bir şey söylemesi pek de önemli değil. Her şey bana, benim yaşamıma bağlı. Allah’ın dediği olur.
Organ nakli için kimseden öncelik istemedim istemem de. Başka insanların hayat şanslarını asla çalmak istemem. Ölümse ölüm. Sıram gelince, uygun organ bulununca nakil yapılır."
‘İyi beslenmem lazım’
"Ben kimseden ne maddi ne de manevi bir yardım gördüm. Zaten Federasyon başkanı ile de düşmanız. Kendisi başkanlıktan anlamayan biri" diyen Sam, "İstanbul’daki Ahmet Cömert Turnuvası’na gelmedim. Zaten neden geleyim ki davet de gelmedi. Oraya tribünde oturmak için mi gideceğim. Hem zaten orada düzgün beslenemem de. Benim çok dikkatli beslenmem lazım. Sadece ıspanak, pırasa, mantar, bezelye, bamya ve fasulye gibi yiyecekler yemeliyim" dedi.
Türkiye’de boks sporunun bittiğini söyleyen Sam, "Türkiye’de boks bitmiş durumda, yerlerde sürünüyor. Sadece kadın boksuna umut bağlanmış. Dünyada kadın boksör diye bir şey yoktur. Ama biz onlara umut bağladık" ifadelerini kullandı. |
# Yılbaşı gecesi fenalaşıp hastanede ölen Oğuzhan, toprağa verildi
## Özet
İZMİR, (DHA) - İZMİR'in Bayraklı ilçesinde, yılbaşı gecesi sahilde arkadaşlarıyla içki içtikten sonra rahatsızlandığı iddiasıyla götürüldüğü hastanede yaşamını yitiren Oğuzhan Kılıç (24), toprağa verildi
## İçerik
02 Ocak 2019 20:42
.
Bayraklı'da yılbaşı gecesi arkadaşlarıyla dışarı çıkan Oğuzhan Kılıç, iddiaya göre, sahil kenarında içki içti. Gecenin ilerleyen saatlerinde fenalaşan Kılıç, çağrılan sağlık görevlilerince ambulansla Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Burada tedaviye alınan Kılıç, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Kılıç'ın cansız bedeni, savcının incelemesinin ardından kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü. Otopsinin tamamlanmasının ardından Oğuzhan Kılıç'ın cenazesi, bugün yakınlarınca morgdan alındı. Kılıç için ikindi vakti Alparslan Mahallesi'ndeki Beş Kubbeli Camii'nde cenaze namazı kılındı. Oğuzhan Kılıç'ın cenazesi, götürüldüğü Doğançay Mezarlığı'nda toprağa verildi. Otopsi sonucunun ise daha sonra belli olacağı belirtildi.
FOTOĞRAFLI |
# Katar'a satılan tarihi yalı, otel oluyor
İstanbul Boğazı’nın en görkemli yapılarından birisi olan Sarıyer’deki tarihi Kocataş Yalısı, lüks otel olarak hizmet vermeye hazırlanıyor. Yalı, Katarlı iş insanına satılmıştı.
Katarlı iş insanına Omar Hussain Alfardan’ın satın alıp restore ettirdiği yalıyı ABD’li otel zinciri SIX SENSES işletecek.
Hürriyet'in aktardığına göre, geçirdiği yangının ardından kullanılamaz hale gelen Sarıyer’deki tarihi Kocataş Yalısı'nın, Katarlı işadamı Omar Hussein Alfardan tarafından 200 milyon dolar yatırımla eski haline dönüştürüldüğü ifade ediliyor.
Arif Mardin ve Betül Mardin’in de doğduğu yalı 2019’un ikinci yarısından itibaren lüks otel olarak hizmet verecek. |
# CHP'li Torun'dan Bakan Kurum'a: Tezgâh kurmak size, bozmak bize yakışır!
06 Ağustos 2022 14:46
CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun; "İstanbul emin ellerde değil" diyen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a verdiği yanıta karşı Kurum’un yaptığı açıklamaya tepki gösterdi. Torun; "Tüm baskılara rağmen belediyelerimize engel olamıyorsunuz, memnuniyet arttıkça kıskanıyorsunuz. Derdiniz bu! Unutmayın: Tezgâh kurmak size, bozmak bize yakışır!" karşılığını verdi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ordu Milletvekili Seyit Torun; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un "İstanbul emin ellerde değil" sözlerine karşılık yaptığı açıklama karşısında Kurum’un verdiği yanıta tepki gösterdi.
Torun, dün; Bakan Kurum’un "İstanbul emin ellerde değil" açıklamasına şu karşılığı vermişti:
"Hayırdır sayın bakan, belediyeden yandaşlara bağladığınız musluklar mı kesildi? İmar rantlarını aktardığınız kişiler paraya mı sıkıştı? KPSS sorularına bile sahip çıkamayanların emin ellerden söz etmesi utanılacak bir durumdur. İstanbul halkı yüzde 54 oyla Ekrem İmamoğlu’nu şehr-i emin seçmiştir. Çok hevesliyseniz İstanbul’a aday olur, eski başbakanınız gibi boyunuzun ölçüsünü alırsınız"
Kurum ise sosyal medya hesabında; "Sayın Torun yine konuşmuş. Psikolojik durumları şu. Ajanslara milyonlar aktar, belediyecilikte sözüm ona markalar oluştur, sıra eser üretmeye gelince o sahte markalar elinde kalsın, balonlar patlasın. Dön, biz bu tezgâhı bozunca da ezberlere sarıl. Hayırlı işler Seyit Torun!" demişti.
Torun, bugün Kurum’un sosyal medya paylaşımını alıntılayıp, şu açıklamayı yaptı:
"Bizim işlerimiz hayırlıdır Sn. Bakan! Ama belediyelerde rantı kesilen iktidarınızın işleri kesat, onu iyi biliyoruz. Tüm baskılara rağmen belediyelerimize engel olamıyorsunuz, memnuniyet arttıkça kıskanıyorsunuz. Derdiniz bu! Unutmayın: Tezgâh kurmak size, bozmak bize yakışır!" |
# Erdoğan son projesini açıkladı: İnşallah 'millet kıraathaneleri' kuracağız!
07 Haziran 2018 20:50
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, son projesini açıkladı. Türkiye genelinde 'millet kıraathaneleri' kurulacağını söyleyen Erdoğan, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'ye de seslenerek, "Bay Muharrem çalmayacaksın ha! İnce ince götürmeyeceksin. Bay İnce yanlış anlayabilir, iskambil oyunları oynanıyor sanabilir. Burası kitaplarla dayalı döşeli kütüphane, içinde de çayı, keki, kahvesi olacak" dedi.
Seçim çalışmalarına devam eden Erdoğan'ın Hatay mitinginde yaptığı açıklamaların öne çıkan bölümleri şöyle:
-Hatay'a bakınca hoşgörü ve dayanışmayla beraber vefayı görüyoruz. Hatay'dan öyle bir ses verelim ki, sınırın ötesinden duyulsun.
Ülkemizin farklı şehirlerine yaptığımız gibi Hatay'da da eski stadyumu Millet Bahçesine çevireceğiz.
-Güçlü Türkiye için, Avrupa'da ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan tüm vatandaşlarımızı oylarını kullanmaya davet ediyorum.
-Biz laf üretmiyoruz laf, icraat üretiyoruz icraat. Biz bir icraat kadrosuyuz.
-Bay Muharrem çalmayacaksın ha! İnce ince götürmeyeceksin. İnşallah millet kıraathaneleri kuracağız! Bay İnce yanlış anlayabilir, iskambil oyunları oynanıyor sanabilir. Burası kitaplarla dayalı döşeli kütüphane, içinde de çayı, keki, kahvesi olacak. Gençlerimiz, yaşlılarımız gelecek; kitabını da kekini de çayını, kekini de alacak.
-(CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu dönemdeki görüntülerinin izletilmesinin ardından) Hamdolsun Rabbime. Yarab bize bu imkanı lütfettin. Biz de halkımıza bu hizmetleri sunduk. Bay Kemal'in genel müdürlüğüne benzemiyor bu. Bay Kemal'e 24 Haziran'da gereken dersi vermeye hazır mıyız?
"Ferhat nasıl Şirin için dağları deldi, biz de halkımız için dağları deliyoruz"
-Toplam maliyeti 750 milyon lira olan Dörtyol-Hassa yolu çalışmaları devam ediyor. Hataylı kardeşlerimiz için Amanosları deliyoruz., tünel açıyoruz. Ferhat nasıl Şirin için dağları deldi, biz de halkımız için dağları deliyoruz.
Hatay havalimanına bir terminal binası kazandırdık. Hatay'ın su hasretini bitirdik, 4 baraj ve 2 gölet daha inşa ediyoruz. 1974'te yapılan Tahtakörü Barajı'nı yükselterek su kapasitesini yükselttik.
-Bay Muharrem, 24 Haziran'da sen bu seçimi kaybedersen ne yapacaksın onu söyle? Bırakıp gidecek misin onu söyle? Bay Kemal yapmadı, sen de onun talebesisin, senin yapacağına da biz güvenmiyoruz.
Bay Muharrem'in, Bay Kemal'in ağzından terörle mücadeleyi duydunuz mu? Zaten seçim bildirgelerinde de terörle mücadeleye yönelik bir şey bulamazsınız.
-CHP'nin genel başkanlık yarışını kaybetmiş şahıs, hiç yüzü kızarmadan ülkeyi yönetmeye talip oluyor.
-Kaynak için Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni satacakmış! Zavallıu bunlar! |
# "2050 yılına kadar okyanuslarda balıktan çok plastik olacak"
## Özet
İstanbul, 27 Nisan (DHA) – Her yıl okyanuslara sekiz milyon ton plastik karışacağı ve 2050 yılında okyanuslarda balıktan daha fazla plastik olacağı öngörülürken Dell, okyanuslardaki plastikten kurtulmak için yapılması gerekenleri sıralıyor
## İçerik
27 Nisan 2018 19:52
.
"Kullan-at kültürü" nedeniyle "her yıl okyanusa en az sekiz milyon ton plastik girdiğine" dikkat çekilen Dell çağrısında, "2050 yılında, okyanuslarda balıktan daha fazla plastik olacağını tahmin ediyorlar" denildi ve şu konuların altı çizildi:
"Plastik doğada asla tamamen çözünmeyip, sadece daha küçük parçalara ayrılıyor ve okyanuslardaki plastik parçaların çoğu beş milimetreden küçük olduğu için balıklar genellikle bu parçaları fitoplanktonlarla karıştıyor.
"Bu veri ortalama miktarda deniz mahsulü yiyen herkesin, yılda yaklaşık 11 bin plastik parçacığını yediği anlamına gelirken plastik kimyasallara aşırı maruz kalmak bazı kanser türlerine, bağışıklık bozukluklarına ve obeziteye yol açabiliyor.
"Plastik kirliliği sadece deniz yaşamını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda iklim değişikliği üzerinde de büyük etki yaratırken, plastik atık alanına gittiğinde küresel ısınmanın önde gelen nedenlerinden biri olan metan gazı salınımında artışa neden oluyor.
"Plastik bir petrol ürünü olması sebebiyle sadece plastik üretimi bile atmosfere sera gazlarının salınmasına yol açıyor ve bu durum tüm yaşam döngüsü boyunca iklimi etkiliyor."
Plastiğin okyanuslar ve iklim üzerindeki etkisiyle ilgili çağrıda bulunan Dell açıklamasında herkesin büyük bir etki yaratacak küçük değişiklikler yapabileceğini belirtirken, yapılabilecekler şu şekilde sıralandı:
"Plastik ürünlere ‘hayır’ deyin. Plastik tüketiminizi azaltmanın gerçekten kolay yolu, teklif edildiğinde kibarca reddetmektir. Restoran ve barlarda pipetlere hayır deme hareketi buna verilebilecek harika bir örnek.
"Plastik ambalajı olan ürünler satın almaktan kaçınmak ve taze ürün alırken ek plastik poşetleri reddetmek de gereksiz plastik kullanımını önlemenin kolay yollarından bir diğeri.
"Tek kullanımlık ürünlerden vazgeçin. Kısa vadeli vizyonumuzu değiştirmemiz gerekiyor.
"Kabul edelim ki, tek kullanımlık ürünler kullanmak daha pratik olabilir ama en sevdiğiniz kahve dükkanına tekrar kullanılabilir bir fincan götürmek ya da alışveriş yaparken plastik poşet yerine kumaş çanta kullanmak uzun vadede önemli bir fark yaratabilir.
"Bu yıl Dell Technologies World'de plastik şişe kullanımına son veriyor ve 65 bin plastik su şişesini etkinliğimizden kaldırarak küçük bir değişikliğin nasıl büyük bir etki yaratabileceğini kanıtlıyoruz. İleriyi düşünerek ve hazırlık yaparak siz de kullandığınız plastik miktarını önemli ölçüde ve tutarlı bir şekilde azaltabilirsiniz.
"Çöp atmadan önce geri dönüşüm simgelerini kontrol edin. Plastik ürünleri geri dönüşüm kutularına atmazsak atık depolama alanlarına gider. Olabildiğince çok plastiğin atık depolama alanlarına gitmesini önlememiz gerekiyor, bu hepimizin sorumluluğu. Elektronik atıklar da bir başka önemli sorun.
"Günümüzde insanlar her birkaç yılda bir dizüstü bilgisayarlarını ve telefonlarını değiştiriyorlar ve bu 2016 yılında dünya nüfusunun 44.7 milyon ton e-atık üretmesiyle sonuçlandı.
"Üstelik bu atıkların sadece yüzde 20'si geri dönüştürüldü. Çöpe atmadan önce, üreticinin geri dönüşüm hizmeti sunup sunmadığını kontrol edin.
"Dell olarak, tüketicilere ve şirketlere ücretsiz geri alma hizmeti sunuyor ve sonrasında plastiği geri dönüştürüp yeni ürünler üretiyor, yeni anakartta, e-atıklardan elde edilen altını yeniden kullanmak için bir pilot program yürütüyoruz.
"Çevreci markalar seçmeye dikkat edin. Sürdürülebilirlik, sundukları ürün veya hizmet ne olursa olsun, birçok marka için önemli bir odak noktası haline geldi. Bu nedenle, sevdiğiniz ve aynı zamanda çevresel bir bakış açısına sahip markaları bulmak için zaman ayırın.
"Dell gibi bazı kuruluşlar sürdürülebilir ambalajlar yaratmak için okyanus plastiklerini ve bambu gibi doğal kaynakları kullanıyor.
"Mevcut plastiklerden kurtulmak için bir araya gelin. Gelecekte plastik kullanımını azaltmak gerçekten önemli ve aynı zamanda mevcut plastik atıklarla da mücadele etmeliyiz.
"Plaj ya da su yollarının temizlendiği bir etkinlik düzenlemek, zaten ortaya çıkmış olan hasarı tersine çevirmenin harika bir yoludur.
"Bu ayrıca arkadaşlarınızı, meslektaşlarınızı ya da yerel toplulukları bu sürece dâhil etme ve bu sorunla birlikte savaşmanın önemini anlamalarına yardımcı olma fırsatı yaratır.
"Gezegeni korumak hepimizin sorumluluğudur ve gelecek nesillere bırakmak için ona iyi bakmak görevimizdir. Plastik kirliliği bir gecede ortadan kalkmayacak ama plastik tüketimimizi ve atıklarımızı azaltmak için küçük adımlar atarsak birlikte büyük bir fark yaratabiliriz." (Fotoğraflı) |
# Paris'te sessizlik hakim
## Özet
Ender Duruel Paris (DHA) – Fransa’nın başkenti Paris’e, dünkü ‘sarı yelekliler’ eyleminin ardından sessizlik hakim oldu
## İçerik
Fransa’da 17 Kasım’da başlayan ve dördüncü haftasına giren ‘sarı yelekliler’ protestoları sebebiyle dün Paris’te hizmet vermeyen mağazalar, müzeler ve restoranlar, eylemin akşam saatlerinde durulmasının ardından yeniden açıldı.
Dünkü eylemler sırasında 700’den fazla kişi gözaltına alındı ve Paris’teki protestoya 1,500’den fazla kişi katıldı. Eylemlerin durulmasının ardından Paris’te hayat normale dönerken Paris halkı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bu hafta akaryakıt zamları ve eylemlere yönelik yapacağı açıklamayı bekliyor.
Paris’teki eylemlerle ilgili DHA’nın sorularını yanıtlayan Türkler, bu gibi eylemlerin 200 yıldır Fransa’da olduğunu ve hükümetin durumu anlayana kadar devam edeceğini beklediklerini söylediler.
Görüntü dökümü:
Paris’ten genel görüntü
Röportajlar |
# Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!
## Özet
Çaresiz milyonlarca insana umut olabilecek bir program ortaya koymadan muhafazakâr kitlelerle helalleşmenin de mümkün olamayacağını söylemeliyim. O insanlar da muhafazakâr oldukları kadar işsizler, açlar, geleceklerinden emin değiller
## İçerik
Erdoğan, karşılığında nasıl bir diplomatik kazanım elde etmiş olabilir ki Kıbrıs Rum yönetimi liderinin, böyle bir toplantıya katılmasına olan itirazımızı geri çekti?
"Diklenmeden dik duran adamın", Biden ile yaptığı bir telefon görüşmesi ve bir kare fotoğraf uğruna yelkenleri suya indirdiğini saklayabildiklerince saklamaya çalışacaklar
Millete sarılacağı bir umut vermek gerek ve muhalefet seçime bir yıl kalmışken hâlâ havanda su dövüyor! |
# "İnsan eti seven" diktatör: İdi Amin
## Özet
Düşmanlarını ve muhaliflerini yediği de hala konuşuluyor, iktidardayken yaşattığı vahşet de...
## İçerik
Hobi sahibi bireyler içlerinde doğal yaşama ve estetik değerlere saygı barındırır
Osmanlı'ya gerek gösteri, gerekse de eğitim vermek için gelmiş çeşitli batılı müzisyenler ve farklı sanat toplulukları var
Koleksiyonculuk toplumların belleğidir; geçmişin değerlerini de yarınlara taşır, unutulmaması gereken vahşetlerin izlerini de… |
# Bush mirasını bırakıyor
## Özet
New York Times'a göre Bush hükümeti son günlerinde bir dizi karar veriyor. New York Times bunları "son dakika uygunsuzlukları" olarak nitelendirdi
## İçerik
Görevden ayrılmadan önce her Amerikan hükümeti bir düzine karar çıakrır, kendi hükümet dönemlerinin bir nevi mirasını bırakır. Ancak Bush hükümetinin kararları çevreye verdikleri zararlar ve büyük - özellikle Cumhuriyetcilere yakın - şirketlere kâr imkanları sağlayan hükümler ile dikkat çekiyor.
İşte çıkarılmaya çalışan yasaların bazıları:
Uranium çıkarması: Uranium fiaytının çok yükselmesi sonucunda, çeşitli doğal parkın yakınında bulunan madenlerden çıkarılması için izin istendi. Bush'un Grand Kanyon'a sadece 5km uzaktaki bir madeni açmaya izin veren karar çevrecilerin tepkilerine sebeb oluyor. Phoenix, Las Vegas ve Los Angeles'e içme suyu sağlayan Colarado ırmağına radioaktiv artıkların girmesi kaçınılmaz bir sonuç olarak gösteriliyor.
Doğayı koruma: Planlanan iki kararname nin biri elektrik şirketlerine CO2 emsiyonunu yıllık ortalama olarak değil saatlik olarak ölçmelerine izin veriyor. bu da zararlı madde püskürten santrallerin daha uzun süre çalışmasına rağmen emisyon sınırlarını aşmamasına izin verecek. Diğer uygulama ise yüksek hava kirliliği yaratan santrallerin doğal parkların yakınına inşa edilmesine izin veriyor. Koruma altındaki hayvanlar: Endangered Species Act 'e(tehlike altındaki hayvanları koruma kararnamesi) göre koruma altındaki hayvanların yaşam alanlarına kötü etki yapacak inşaatleri engelliyor. Her yapı projesi, ağaç kesme yada baraj doğayı koruma dernekleri uzamnları tarafından onaylanması gerekiyor. İstenilen değişiklik ile eyaletler ihtiyaç duyduklarında doğayı koruma derneklerini baypas ederek yapılabilecek.
Petrol ve Gaz çıkarması: Utah ve Batı Virginia eyaletlerinde el değmemiş alanları petrol şirketlerini açmayı hedefliyor Bush hüküğmeti. Jeep'lerin de girmesine izin verilecek kararnameye göre. Sayısız kültürel ve doğal kalıntı bu şekilde yok olacak.
Kömür madenleri: Şu anki uygulamaya göre şirketler artık toprağın nehir ve çayların 30 metre çapına atılmasını gerektiriyor. Yeni uygulama buna "eğer zorunlu değilse" maddesini ekliyor. Ayrıca zorunluluk, uzağa götürmenin maliyetlerine de bağlanıyor. Özellikle Appalache dağlarında şirketler imkan yok diyerek tüm artıklarını çeşitli nehirlere atacağından endişe duyuluyor.
Kürtaj: Hükümet tarafından finanse edilen sağlık sigrtası kurumları kürtaj ve sterilizasyon masraflarını ödeyip ödememeyi tıbbi gereksinimlere bakmaksızın etik anlayışlarına göre değerlendşrecek. Bu uygulamaya göre tıbbi ihtiyaç bulunması durumunda bile (örneğin tecavüz sonucu gebelik veya ölü doğum kesinleşirse dahi) ödemeyi red edeceklerine kesin gözüyle bnakılıypor. Özelikle fakir insanlar bu uygulamadan çok ağır etkilenecek. |
# Ağacı sevebilmek için tasarım
## Özet
Sevgili rektörler, belediye başkanları, şirket patronları, dünya artık ağaç kesmiyor; insanlardan, kurumlardan, tasarımcı, sanatçı ve mimarlardan öğreniyor
## İçerik
9 Temmuz'dan bu yana, bana göre dünyanın en etkileyici kentlerinden biri olan Hong Kong'da devam eden protestolar yeni ve yaratıcı bir eğilime daha işaret ediyor: "Be Water / Su Ol"
Mikro yaşam, akıllı bir yaşam demek. Sadece yaşam mekanınızı donatan eşyalar veya mimari çözümleriniz değil; kendiniz de akıllı olmalısınız. Bu türden bir yaşam sürerken, tamir etmeyi, satın almamayı, her şeyden "az" kullanmayı bilmeniz gerekli
Spekülatif tasarım, güncel olandan tamamen koparak, bugünün bilgisi ve teknolojilerinden de bir adım öteye koşarak, önümüzdeki 10, 20, 50 hatta 100 yıl sonrasını hayal etmeye çalışıyor |
# Tom Cruise, David Beckham'la mı beraber oldu?
## Hollywood'un başlıca magazin sitelerinden Dramarama; Katie Holmes'un, Cruise'u aile dostları David Beckham'la yakaladığını iddia etti
Hollywood'un ünlü çiftlerinden Tom Cruise ve Katie Holmes'un boşanmasının ardından ilginç bir iddia gündeme geldi. Kulislerde konuşulanlara göre Katie Holmes'un Tom Cruise ve dünyaca ünlü futbolcu David Beckham'ı birlikte yakaladığı iddiası boşanma gerekçesi oldu.
Habertürk'ün haberine göre; Katie Holmes-Tom Cruise çiftinin beş yıllık evliliklerini bitirme kararı bugünlerde Hollywood kulislerinde en çok konuşulan konu.
Ayrılıkla ilgili Cruise'un Holmes'den sıkıldığını söyleyenler de var, Holmes'in Cruise'un bağlı olduğu Scientology Tarikatı'nın kurallarına göre yaşamaya daha fazla dayanamadığını öne süren de.
Konuyla ilgili en çarpıcı iddiaysa şöyle. Hollywood'un başlıca magazin sitelerinden Dramarama'nın iddiasına göre Katie Holmes, Cruise'u aile dostları David Beckham'la birlikte oldu.
Sitenin haberine göre bir süredir Cruise ve Beckham arasındaki ilişkinin dostluk sınırlarını aştığından şikayet eden ve aralarında cinsel bir birliktelik yaşandığından şüphelenen güzel yıldız, bu olaydan sonra boşanma kararı aldı. |
# Libyalı muhaliflerin eğlencesi kötü bitti İSTANBUL
- - 21.11.2011 - Libya'dan tedavilerinin sağlanması amacıyla İstanbul'a getirilen ve özel bir hastanede tedavileri süren 2 muhalif, önce gittikleri barda darp edildiklerini, ardından da kaldırıldıkları hastanede kötü muameleye maruz kaldıklarını öne sürdü. Özel Alman Hastanesinde tedavileri süren Libyalı muhalifler Ebu Aisha Muhammed ile Abdül Manan Ebu Gül, eğlenmek için Beyoğlu'ndaki bir bara gitti. Muhammed ile Ebu Gül daha sonra hesap nedeniyle bar görevlileriyle tartışmaya başladı. Tartışmanın büyüyerek kavgaya dönüşmesi sonucunda yaralanan Muhammed ile Ebu Gül, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı. Burada da, kendileriyle ilgilenilmediği gerekçesiyle doktorlar ve güvenlik görevlileriyle tartışan Muhammed ile Ebu Gül, hastaneye çağrılan takviye polis ekiplerince yatıştırılarak kontrol altına alındı. Libya'nın İstanbul Başkonsolosluğundan gelen görevliler yardımıyla basın mensuplarına açıklamada bulunan Muhammed, barda darp edildiğini ve 4 bin avrosu ile cep telefonun alındığını belirterek, hastanede de kötü muameleye maruz kaldığını, vücudunun çeşitli yerlerine enjektör ile vurulduğunu söyledi. Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi yetkilileri ise Muhammed ile Ebu Gül'ün tedavi amacıyla kendileriyle ilgilenen hemşirelere saldırdıklarını, bir hemşireyi ve bazı hasta yakınlarını ucunda iğne bulunan enjektörle tehdit ettiklerini, bunun üzerine de güvenlik görevlilerinin duruma müdahalede bulunduğunu ancak şiddet kullanmadıklarını kaydettiler. Hastane yetkililerinin aşırı alkollü olduklarını öne sürdükleri Muhammed ve Ebu Gül'den kan örneği alındı. |
# Japonya Güney Kore'den özür diledi
## Özet
Japonya Başbakanı Naoto Kan, Japonya'nın Güney Kore'yi işgalinin 100. yıldönümü yaklaşırken, bugün resmen Güney Kore'den özür diledi.
## İçerik
Japonya Başbakanı Naoto Kan'ın yayımladığı açıklama, bakanlar kurulunca da onaylandı.
Güney Kore Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ço Hyun-cin, "özrün kabul edildiğini, ama Cumhurbaşkanı Lee Myung-bak'ın resmi bir yanıt vermeyi planlamadığını" söyledi.
1910 yılından 1945 yılına kadar süren Japonya'nın Kore yarımadasını istilası boyunca, birçok Koreli ön cephede savaşmaya, köle gibi çalışmaya ya da ordu tarafından işletilen genelevlerde hizmet etmeye zorlandı.
Güney Kore Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kim Yung-sün, tarihin doğru anlaşılmasının gelecekteki dostluğun gelişmesine yardımcı olacağını söyledi.
Güney Kore'nin Seks Kölesi Kadınlar Konseyi yetkililerinden Kang Joo-hye ise, özrü yetersiz bulduklarını söyledi.
Kang, Japonya Başbakanının özür açıklamasında, "işgalin kurbanlarını bir kez bile anmadığını veya kurbanların acılarını ve ızdırabını dindirmek için hiçbir şey yapma sözü vermediğini" belirtti. |
# Çin iki günde iki kez develüasyona gitti
## Özet
IMF, Çin'in yuanı develüe etmesini memnuniyetle karşıladığını açıkladı
## İçerik
Çin yuanı % 1.6 daha devalüe etti. Çin Merkez Bankası, dünkü yüzde 1.86'lık devalüasyondan sonra yuan referans kurunu bugün de yüzde 1.62 daha düşürdü.
Bloomberght'de yer alan habere göre; Çin Merkez Bankası (PBOC), dünkü yüzde 1.86'lık devalüasyondan sonra yuan referans kurunu bugün de yüzde 1.62 daha düşürdü. Böylelikle PBOC son iki günde referans kuru toplam yüzde 3.48 düşürmüş oldu.
Uluslararası Para Fonu IMF, Çin'in yuanı devalüe etmesini memnuniyetle karşıladığını ama bu adımın, yuanın rezerv para birimi statüsünü kazanmasına doğrudan etkisinin olmayacağını bildirdi.
PBOC, 11 Ağustos'ta yaptığı açıklamada bu yüzde 1.86'lık düşüşün "bir defalık" bir hareket olduğunu duyurmuştu. Çin Merkez Bankası'nın bu adımının ardından onshore yuan dolar karşısında yüzde 1.6 düşerek 6.4240, poffshore yuanda düşüş yüzde 2.1'e çıktı.
PBOC, bugünkü yüzde 1.6'lık devalüasyonun ardından yaptığı açıklamada, yuan kurunun sürekli bir biçimde düşmesi için ekonomik ya da finansal bir "temel" olmadığını kaydetti. Banka, "Ekonomik göstergeler iyiye dönüyor ve ekonomide olumlu gelişmeler var. Bu da istikrarlı yuan kuru için iyi bir makroekonomik ortam sağlıyor" dedi ve Çin'in dış ticaret fazlasının yuana destek sağlayan diğer önemli bir temel faktör olduğunu belirtti.
Bu yorum, yuanın referans kurun 2012'den bu yana en düşük seviyesine çekilmesinin ardından son 21 yılın en büyük iki günlük düşüşünü gerçekleştirmesinin ardından geldi. PBOC, Salı günü yaptığı açıklamada, referans kur için fiyat veren piyasa yapıcıların önceki günkü spot kurun kapanışı, döviz talep ve arzı ve önemli paritelerdeki değişiklikleri dikkate almak zorunda kalacaklarını belirtti.
PBOC ayrıca, yuandaki güçlü değer kaybına karşı sebepler olarak, yuan varlıklarına denizaşırı yatırımcılarının artan talebini, Fed'in bu yıl faiz artırımına gideceği beklentisini, Çin'in döviz rezervini ve "güçlü mali durumunu" gösterdi.
Banka, mevcut kur dalgalanmasının normal olduğunu ve objektif olarak değerlendirilmesinin gerektiğini ve günlük fiksingin bir süre dalgalandıktan sonra istikrara doğru kademeli olarak hareket edeceğini vurguladı. Bankai ayrıca, yuan kurunun temel olarak istikrarlı tutulacağına ilişkin duruşa bir kez daha vurgu yaptı. |
# ABD'de silahlı saldırı: En az 6 polis vuruldu
ABD'nin Pensilvanya eyaletindeki Philadelphia şehrinde gerçekleşen bir silahlı saldırı sonucu en az 6 polisin yaralandığı bildirildi.
Philadelphia'nın Nicetown-Tioga bölgesinde meydana gelen olaya ilişkin edinilen ilk bilgilere göre, en az 5 polisin vurulduğu olay yerine çok sayıda güvenlik gücü sevk edildi.
ABD basınına yansıyan haberlere göre, yerel saatle 16:30 sularında meydana gelen olayda polis, bölgedeki 'narkotik aktivite'ye ilişkin bir anons üzerine olay yerine intikal etti.
NBC'ye göre saldırganlardan biri gözaltına alınırken, ikinci saldırganı arama çalışmaları devam ediyor.
Fox News'in aktardığına göre ise Philadelphia polisi aktif durumdaki saldırganın olayı Facebook üzerinden canlı yayınladığını duyurdu.
Öte yandan, saldırıda yaralanan polislerin sayısının 6'ya yükseldiği bildirildi. Yaralanan polislerden birinin başından vurulduğu ancak durumunun ağır olmadığı kaydedildi. |
# ABD istihbaratı: İran destekli güçler Türkiye'ye karşı PKK'yla iş birliği yapıyor
ABD Savunma İstihbarat Ajansı (DIA), Pentagon Başmüfettişliğine, İran destekli milislerin Irak’ta Türkiye’ye karşı PKK ile iş birliği yaptığını ve zaman zaman Türkiye’nin kuzey Irak’taki üslerine saldırı düzenlediğini bildirdi.
Pentagon Başmüfettişliği, Irak ve Suriye’deki operasyonlara ilişkin Ocak-Mart dönemi raporunu kongreye sundu.
Raporda, PKK ile ilgili ilginç bir detay yer aldı.
Irak’taki İran destekli milislerin Körfez ülkelerini hedef almak üzere bölgedeki diğer İran müttefiklerine destek verdiği değerlendirilen raporda, şubatta Irak merkezli bir grubun Abu Dabi'yi hedef alan bir saldırının sorumluluğunu üstlendiğine dikkat çekildi.
Raporda, DIA'nın PKK ile ilgili ise şu değerlendirmesine yer verildi:
"Milisler Irak ile Suriye'deki Türk askeri üslerine roket saldırıları başlattı"
"Bu arada, İran destekli milisler, Irak ve Suriye'deki Türk güçlerine yönelik saldırılarını artırdı. DIA, milislerin, PKK mevzilerine yönelik Türk hava ve İHA saldırılarına yanıt olarak, ABD tarafından terör örgütü olarak tanınan PKK ile koordineli çalıştıklarını değerlendirdi. Söz konusu milisler, Türk eylemlerine karşı giderek daha çok ses çıkarmaya başladı ve Irak ile Suriye'deki Türk askeri üslerine roket saldırıları başlattı. Şubatta kuzey Irak'ta PKK'yı hedef alan Türk hava saldırılarının ardından, İran ile iş birliği içinde olan yeni bir milis grubu Musul'un kuzeyindeki bir Türk üssüne roket saldırısı düzenledi."
Raporda İran destekli milislerin Türkiye'ye yönelik saldırıları Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) Irak'ta PKK'ya operasyon düzenlemekten caydırmak için yaptığı kaydedildi.
Irak Kürdistan Bölgesi’nde (IKB) Kürdistan Demokratik Partisi’ne (KDP) rakip olan Kürdistan Yurtseverler Birliğinin (KYB) İran ve PKK ile bağlarına işaret edilen raporda, PKK’nın Haşdi Şabi ile de bağlantısının olduğuna dikkat çekildi.
Türkiye’nin uzun yıllardır Irak’ta PKK’ya karşı hava ve kara saldırıları düzenlediği hatırlatılan raporda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silahlı insansız hava araçları ile Irak ve Suriye’deki üst düzey PKK elemanlarının hedef aldığı bir strateji izlediğine değinildi. |
# Otomobil 70 metrelik şarampole yuvarlandı: 5 yaralı
## Özet
İnan KALYONCU/TONYA (Trabzon), (DHA)- TRABZON’un Tonya ilçesi Erikbeli Yaylası’nda kontrolden çıkan otomobil 70 metrelik şarampole yuvarlandı
## İçerik
10 Kasım 2018 21:04
. Kazada, araçta bulunan 2’si ağır 5 kişi yaralandı.
Kaza, öğle saatlerinde Erikbeli Yaylası’nda meydana geldi. Yılmaz Albakan idaresindeki 61 NJ 652 plakalı otomobil, şarampole yuvarlandı. Kazada, araçta bulunan sürücü Yılmaz Albakan, eşi Aynur Albakan, kızı Gülhanım Albakan, oğlu Abdullah Albakan ve yeğeni Hakan Altop yaralandı. Yaralılar, bölgeye sevk edilen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından Trabzon’da çeşitli hastanelere kaldırılarak tedaviye alındı. Tedaviye alınan yaralılardan, Aynur Albakan ve kızı Gülhanım Albakan’ın sağlık durumunun ağır olduğu, diğer yaralıların ise hayati tehlikelerinin olmadığı belirtildi.
Kazada hurdaya dönen araç, çekiciyle bulunduğu yerden kaldırılırken, kazayla ilgili soruşturma başlatıldı.
FOTOĞRAFLI |
# 1075 kiloluk tiramisu
Fransa'da, 1075 kilogram ağırlığındaki dünyanın en büyük tiramisusu yapıldı. Bu dev pasta, Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi.
Ülkenin merkezindeki Villeurbanne kentindeki bir çikolata sergisinde sergilenen dev tiramisunun yapımında 10 kadar pastacı çalıştı.
1075,92 kilogram ağırlığındaki pasta yapılırken 300 kilogram krem peynir, 60 kilogram krema, 72 kilogram yumurta sarısı, 108 kilogram yumurta akı, 192 kilogram şeker, 180 kilogram kedi dili, 4,8 kilogram kakao, 12 kilogram çikolata, 120 litre su, 9,12 litre kahve ve 18 litre şarap kullanıldığı belirtildi.
Büyüklüğüyle Guinness Rekorlar Kitabına giren tiramisunun bir hayır kurumu için parça parça satılacağı kaydedildi.Daha önceki rekor, 782,4 kilogramlık pastayı yapan İsviçre'ye aitti. |
# Aldatıldığını zanneden kadın, gizli kamerada gördüklerine inanamadı!
Dolabındaki iç çamaşırların ve kıyafetlerin sürekli yerlerinin değiştiğini gören A.B. isimli kadın, eşinin kendisini aldattığı şüphesiyle yatak odasına yerleştirdiği gizli kamerada, kocasının iç çamaşırlarını giydiğini görünce boşanma davası açtı.
A.B. isimli kadın, dolabındaki iç çamaşırları ve kıyafetlerinin yerlerinin sürekli değiştiğini görünce, bir yazılım firmasında mühendis olan eşi K.B'nin kendisini aldattığını düşündü.
Çiftin 2015'de dünyaya gelen çocuğu annesine, "Bu eve sen yokken bir kadın geliyor" dedi. Kuşkulanan A.B, eşyalarının üzerinde ayrıca kuru temizleme etiketleri bulunduğunu da fark edince yatak odasına gizli kamera yerleştirdi.
Makyaj yapıp, peruk takarak çocuklarla oyun oynuyormuş
Sabah gazetesinin haberine göre; kendisine ait kadın iç çamaşırı ve kıyafetlerin bizzat kocası K.B tarafından giyildiğini tespit etti. Görüntülerde aynı zamanda makyaj yapan ve peruk takarak kadın kılığına giren K.B'nin, 5 yaşındaki çocuklarıyla bu kılıkta oyun oynadığı ortaya çıktı.
A.B, soluğu mahkemede aldı. Boşanma davası açan A.B ayrıca eşi hakkında avukatı aracılığı ile "nitelikli cinsel taciz", "anne babanın çocuklara zarar verecek şekilde davranması" suçlarından Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
Dilekçeye göre K.B, peruk takıp, makyaj yaparak kadın kılığına girdi ve bu halde 5 yaşındaki çocuklarıyla sık sık iletişim kurdu.
Çocuklarına "erkekler büyüyünce kadın olur" diyormuş!
A.B, suç duyurusunda, eşinin 5 yaşındaki çocuklarına, "erkeklerin büyüyünce kadın oldukları" ve "etek giydikleri" gibi bilgiler verdiğini öne sürdü.
İddiaya göre, boş zamanlarında kadın kılığına giren K.B'nin hal ve hareketlerindeki değişim, 2017 yılında iş nedeniyle Hollanda'nın Amsterdam şehrinde yaşamaya başladıktan sonra gerçekleşti.
5 yaşındaki çocukları, babasının kendisine söylediklerini annasi ve psikologla paylaştı. Mağdur çocuğa yapılan psikolojik testlerde babasının kadınsı tarafını açıkça bildiği tespit edildi. |
# Torun: Fındık üreticilerimize ne zaman destek oldunuz
## Özet
Nedim KOVAN/ORDU, (DHA) - CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ordu Milletvekili Seyit Torun, AK Parti Ordu Milletvekili Oktay Çanak'ın, CHP'nin fındık yürüyüşü ve Giresun'da düzenlenen fındık mitingine ilişkin eleştirilerine tepki göstererek, "Bu zamana dek fı
## İçerik
25 Eylül 2017 23:43
ndık üreticilerimize ne zaman, nasıl destek oldunuz?" yanıtı verdi.
AK Parti Ordu Milletvekili Oktay Çanak, CHP tarafından düzenlenen fındık yürüyüşü ve Giresun'da gerçekleştirilen fındık mitingini eleştirerek, Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun'u suçlamıştı. Suçlamalara ve eleştirilere yazılı açıklama ile yanıt veren Seyit Torun, "Bir Milletvekili ilinden, bölgesinden ve üreticisinden ancak bu kadar habersiz olur. Sayın Milletvekilinin açıklamalarına bakılınca anlaşılıyor ki; Türkiye’nin en kıymetli tarım ürünlerinden olan fındığın ve üreticisinin sorunlarını ya bilmiyor ya işine gelmiyor ya da bir iktidar Milletvekili olarak çözüm üretememenin çaresizliğiyle açıklama yapıyor. Yüz binlerce ailenin geçimini sağlayan üreticimizin alın teri için, emeği için yaptığımız yürüyüşümüze ve mitinge çamur atarak çare arayan Sayın Çanak’a sormak gerekir; Siz Ordu Milletvekili olduğunuza emin misiniz? Fındığın üreticisi sokaklara dökülmüşken, fındığından, bahçesinden vazgeçme noktasına gelmişken, hakkını aramaya çıkmışken siz neredeydiniz? Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba’ya fındıkla ilgili bilgi verirken fındık maliyetini kaç TL olarak ifade ettiniz, ki şu anda fındık üreticisi bahçesini yakma noktasına gelmiştir? Bu zamana dek fındık üreticilerimize ne zaman, nasıl destek oldunuz?" dedi.
Meselenin siyasi parti meselesi olmayıp, fındık üreticilerinin alın terinin karşılığını alma meselesi olduğunu vurgulayan Seyit Torun açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Aslolan mitingin, yürüyüşün nerede yapıldığı değildir. Aslolan Ordu’nun da, Giresun’un da, Düzce’nin de, Sakarya’nın da, her bir karışında üretilen fındığımızın ve üreticimizin hakkını aramaktır. Üzülerek ifade etmek durumundayım ki, bu zamana dek fındık üreticisinin isyanına kulaklarını itinayla tıkayanlar, üreticimize vermiş olduğumuz destekten belli ki rahatsız olmuşlardır. Fındık üreticisinin alın terinin arayışı içerisindeyken bu kadar masumane bir yürüyüşü terörle bağdaştırmak, terörden ne denli beslendiklerinin açık bir kanıtı olmuştur. Bu sebeple hiçbir dayanağı olmayan açıklamalarla bölgemizin hassasiyetlerini kullanıp, yanlış algı oluşturmaya çalışarak fındık yürüyüşünü itibarsızlaştırmaya çalışmaktadırlar. Yürüyüşe HDP Milletvekillerinin ve HDP’lilerin katıldığını söyleyip, algı oluşturmaya çalışmakla sayın Milletvekili bir yere varamaz. O zaman adama sorarlar, Kürdistan Referandumu’nun baş aktörü Barzani’yi ellerine bayraklarla karşılayanların, ayaklarının altına kırmızı halılar serenlerin, toplantı düzenleyip pazarlık yapanların, kongrelerinde alkışlattıranların bir Milletvekili olarak şimdi ne düşünüyor? Bu haklı yürüyüş ve fındık mitingi bir siyasi parti kimliği taşımayıp, fındık üreticimizin alın terine ve verilmeyen değere tepki koymak adına yapılmış bir eylemdir."
FOTOĞRAFLI |
# Meteoroloji'den sağanak ve kuvvetli rüzgar uyarısı
## Hava sıcaklıklarının 3-5 derece artacağı bölgede, rüzgar ise kuvvetli şekilde esecek
Meteoroloji Bölge Müdürlüğü, Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli ve Adıyaman için sağanak ve kuvvetli rüzgar uyarısı yaptı.
Meteoroloji Elazığ 13. Bölge Müdürlüğünden yapılan yazılı açıklamaya göre, Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli ve Adıyaman'ı kapsayan bölgede yarın sabaha kadar sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak bekleniyor.
Hava sıcaklıklarının 3-5 derece artacağı bölgede, rüzgar ise kuvvetli şekilde esecek.
Bölgesel dolu yağışları, kuvvetli rüzgar değişimi, yıldırım düşmesi gibi ve kuvvetli rüzgar nedeniyle meydana gelebilecek olumsuzluklara karşı vatandaşlar ile ilgililerin tedbirli olması gerekiyor. |
# 100 yıldır bekledikleri şampiyonluk maçını izlemek için 1 milyon dolar vermeye hazırlar!
## Özet
ABD'de Chicago Cubs ve Cleveland Indians arasındaki beyzbol final serisinin bilet fiyatları 1 milyon dolara dayandı
## İçerik
25 Ekim 2016 18:00
ABD'nin en popüler sporu olan beyzbolda en son şampiyonluğunu tam 100 yıl önce kazanan Chicago Cubs ile Cleveland Indians arasındaki final serisi için satışa sunulan biletler haftalar öncesinde tükendi.
ABD'de pek çok kişinin beyzbol tarihinin en başarısız takımı olarak kabul ettiği ve 100 yıllık şampiyonluk özlemini sona erdirmeye çalışan Chicago Cubs taraftarları, biletlere adeta servet ödüyor.
Tükenen biletler internet ortamında satılırken, fiyatlar 50 bin ila 1 milyon dolar arasında değişiyor.
100 yıl sonra gelecek şampiyonluğu yerinde izlemek isteyen Chicago Cubs taraftarları ise 100 dolarlık biletlere 10 ila 20 bin dolar ödeyerek satın aldı.
Final serisinin birdiğer takımı Cleveland'da ise bilet fiyatları yarı yarıya düşük. |
# "Oğlum; birlikte bir yaşam kurabileceğimiz, demokrasinin yeşerdiği bir Türkiye’de görüşmek üzere..."
17 Kasım 2016 17:51
"FETÖ/PDY ile PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işledikleri" iddiasıyla tutuklanan Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni :
"Oğlum, mektubunu okudum.
Diyorsun ki; "İftiralar ve yalanlarla kirletmeye çalıştıklarınız, belki öteki dünyada haklarını helal etmeyecek size. Yine de ben, kendim ve benim gibi düşünen arkadaşlarım adına yemin ederim ki, ülkece maruz kaldığımız haksızlıklar bir gün yargılanacak olursa, bu haksızlığı yapanlara biz aynı adaletsizlikle yaklaşmayacağız; koşullar ne olursa olsun haklarını namusumuz bileceğiz."
Çok haklısın. Biz ne istiyorsak sadece kendimiz için istemiyoruz. Özgürlükse hepimiz için özgürlük. Adaletse hepimiz için adalet. Bugünler de geçecek.
Unutma bir Meksika atasözü der ki, "Bizi gömmeye çalıştılar. Oysa ki, tohum olduğumuzu bilmiyorlardı."
Kimseye kırılma, darılma. Kalbine iyi bak...
Birlikte bir yaşam kurabileceğimiz, bağımsız, demokrasinin yeşerdiği bir Türkiye’de görüşmek üzere." |
# Çipras, Uluslararası İklim Değişikliği Zirvesi’ne katılmak üzere Paris’te
## Özet
Io Chokona / Atina, 12 Aralık (DHA) - Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un düzenlediği "One Planet Summit" adı altındaki Uluslararası İklim Değişikliği Zirvesi’ne katılmak üzere bu sabah Paris’e gitti
## İçerik
12 Aralık 2017 16:44
.
Fransız liderin davetine yaklaşık 50 devlet lideri, büyük şehir belediye başkanları ve iş adamları katılacak.
Devlet liderlerini Cumhurbaşkanlık Konağı’nda karşılayacak olan Macron, daha sonra nehir gemisiyle Seine Nehri’ndeki Seguin Adası’nda düzenlenecek olan Zirve Toplantısı’na katılacak.
Zirve’de iklim değişikliğini etkileyen unsurlar ve önlemek için yapılması gerekenler görüşülecek. |
# Smyrna Antik Kenti'nde, 12 kişinin birlikte kullanabildiği "sanatçı tuvaleti" bulundu
03 Kasım 2021 12:50
Smyrna Antik Kenti'nde devam eden kazılarda tiyatroda sanatçılar tarafından kullanıldığı değerlendirilen latrina (tuvalet) bulundu.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Smyrna Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Akın Ersoy, Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle İzmir Katip Çelebi Üniversitesi adına yürütülen çalışmalarda hiç beklemedikleri buluntularla karşılaştıklarını ve heyecanlı olduklarını belirtti.
Kazı sırasında latrinaya rastladıklarını ifade eden Ersoy, "Bizim bildiğimiz tiyatroların yakınlarında, gelen izleyicilere hizmet eden latrinalar var ama böyle tiyatronun sahne binası içerisinde bir mekanın tuvalet olarak kullanılıyor olması bir ilk" ifadelerini kullandı.
Ersoy, latrinanın 12-13 kişinin birlikte kullanabileceği, "U planlı" oturma düzenine sahip bir tuvalet olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Çok sayıda kişinin bir arada bu tuvaleti kullanması aynı zamanda sosyalleşmeyi de beraberinde getiriyordu. Sadece sahne binasında çalışan ve yine tiyatroda performans gösteren sanatçılar tarafından kullanıldığını düşünüyoruz. Çünkü sahne binası izleyiciye kapalı. Kapalı alanda bulunduğu için bunu 'sanatçı tuvaleti' olarak değerlendirmek mümkündür. Bu da Akdeniz coğrafyasındaki tiyatrolarda bir ilk olarak karşımıza çıkıyor."
Tiyatronun tarihinin M.Ö 2. yüzyıla dayandığını, latrinanın ise MS 2. yüzyılda tiyatroda yapılan büyük çaplı değişiklikler sırasında inşa edildiğini değerlendirdiklerini bildiren Ersoy, latrina ve tiyatronun MS 5. yüzyıla kadar kullanıldığını bildirdi. |
# KOZAN'DA YASA DIŞI BAHİS VE DOLANDIRICILIK OPERASYONU: 10 GÖZALTI
## Özet
Haber-Kamera: Yaşar KORKUSUZ/KOZAN (Adana), (DHA)ADANA'nın Kozan ilçesinde, yasa dışı bahis ve bilişim sistemlerini kullanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla 10 şüpheli gözaltına alındı
## İçerik
03 Ekim 2018 20:54
.
Kozan İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatları doğrultusunda, ilçedeki 15 eve eş zamanlı operasyon düzenledi. Operasyonda, yasa dışı bahis ve bilişim sistemlerini kullanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla 10 şüpheli gözaltına alındı. Emniyet Müdürlüğü'ne götürülen şüphelilerin adreslerde yapılan aramalarda bulunan bilgisayar ve cep telefonlarına el konuldu. 5 şüphelinin ise arandığı öğrenildi.
C |
# Dünyanın en güçlü pasaportları sıralamasında birinci Japonya, Türkiye 53'üncü
## Özet
189 ülkeye vizesiz girilebilen Japonya ve Singapur pasaportları, 2019'da da dünyanın en güçlü pasaportları oldu. Türk pasaportu, sıralamada geçen yıla göre iki sıra geriledi.
## İçerik
03 Temmuz 2019 11:18
Japonya ve Singapur pasaportları, 2019'da da dünyanın en güçlü pasaportları oldu. Bu pasaportlarla 189 ülkeye vizesiz girilebiliyor.
Pasaportlarla hangi ülkelere vizesiz girilebildiğini verilendiren 2019 Henley Pasaport Endeksi'ne göre Türkiye pasaportu geçen yıla göre iki sıra gerileyerek 53'üncü oldu. Türkiye pasaportuyla 110 ülkeye vizesiz seyahat edilebiliyor.
Japonya ve Singapur, geçen yıl birinciliği Almanya'dan almıştı. Almanya, Finlandiya ve Güney Kore'yle birlikte listede ikinci sırada yer alıyor. Listede son sırada, 25 ülkeye vizesiz girilebilen Afganistan var.
199 pasaportu kapsayan listede ilk 10
1.Japonya, Singapur (189)
2. Finlandiya, Almanya, Güney Kore (187)
3. Danimarka, İtalya, Lüksemburg (186)
4. Fransa, İspanya, İsveç (185)
5. Avusturya, Hollanda, Portekiz, İsviçre (184)
6. Belçika, Kanada, Yunanistan, İrlanda, Norveç, İngiltere, ABD (183)
7. Malta (182)
8. Çek Cumhuriyeti (181)
9. Avustralya, İzlanda, Litvanya, Yeni Zelanda (180)
10. Letonya, Slovakya, Slovenya (179) |
# İki banka soydu ama borcunu kapatamadı
## Özet
Polis olduğu ortaya çıkan soyguncu ifadesinde, maddi sıkıntı yaşadığını, borçlandığını ve soygunları borcunu ödemek için yaptığını söyledi
## İçerik
Sarıyer’de, iki ay arayla kar maskeli ve silahlı bir kişi, iki banka şubesini aynı yöntemle soydu. Polisin sıkı takibi sonucu yakalanan soyguncu, polis memuru çıktı. Borcu için soygunu yaptığını itiraf eden soyguncu, tutuklandı.
Çetin Aydın’ın Hürriyet’teki haberine göre, Sarıyer Zekeriyaköy’de 6 Mayıs Salı günü saat 17.20’de silahlı ve kar maskeli soyguncu girdiği banka şubesinden 40 bin TL alarak kaçtı. Polisin helikopterle de takibe ettiği soyguncu aldığı paranın bir kısmını kaçarken ormanlık alanda düşürdü. Tüm aramalara rağmen soyguncu izini kaybettirdi. Bu olaydan iki ay sonra bu kez Tarabya’da bir banka şubesi maskeli ve silahlı bir kişi tarafından soyuldu. Bankadan 300 bin TL alan soyguncu kaçtı.
‘Borcum vardı’
İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri, ikinci soygunun ardından kaçış istikametine yönelik çalışma yaptı. Ekiplerin sıkı takibi sonucu, soyguncunun izine ulaşıldı. Ekiplerin belirlediği adrese düzenlenen operasyonda, olaydan iki saat sonra soyguncu yakalandı.
Emniyet Müdürlüğü’ne getirilen soyguncunun polis memuru olduğu ortaya çıktı. Sarıyer’de görevli olduğu belirlenen polis memuru ifadesinde, maddi sıkıntı yaşadığını, borçlandığını ve soygunları borcunu ödemek için yaptığını söyledi. Polis memuru, sorgusunun ardından İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edildi. Cumhuriyet Savcılığı’nda sorgulanan polis memuru, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. |
# Kılıçdaroğlu: 'Evet'i savunamadıkları için "Hayır" diyenlere bel altı vuruyorlar
CHP Genel Başkanı **Kemal Kılıçdaroğlu**, Türkiye anayasa değişikliği referandumuna giderken 'evet' kampanyasında Başbakan** Binali Yıldırım** 'ın "hayırcıları terörle birlikte" ifade ettiği için eleştirdi. Kılıçdaroğlu, "Vatandaşa bu Anayasa değişikliğine ‘Evet’ demenin gerekçelerini üretemiyorlar. Çünkü hiçbir gerekçe yok ellerinde. O nedenle yaptıkları tek şey var bel altı vuruş. "Buna terör örgütleri ‘Hayır’ diyor, CHP de ‘Hayır’ diyor o zaman biz ‘Evet’ diyeceğiz" diyorlar. Bu kadar saçma bir şey olamaz. Bu şu anlama geliyor; ‘Hayır’ diyen herkes; diyelim ki yüzde 55 - yüzde 60 hayır çıkarsa, nüfusun yüzde 60’lık kısmı teröre destek veriyor olmuş olacak. Bu kadar saçma bir şey olamaz" diye konuştu.
Antalya'da belediye başkanları istişare ve değerlendirme toplantısına katılan Yıldırım, dünkü konuşmasında "Ey Kemal Bey, bırak bu terör örgütlerinin söylediklerine kulak vermeyi. Ana muhalefet partisi genel başkanı adeta FETÖ'cülerle, PKK, HDP'lilerle aynı ağızdan konuşuyor. Yakışmaz!" demişti.
Kılıçdaroğlu'nun BirGün gazetesinden **Ece Zereycan** 'a verdiği söyleşi şöyle:
**- Gündemimizde referandum, OHAL ve KHK’ler var. Bu bağlamda tercihini hayırdan yana yapmış tüm kesimler iktidar tarafından terörle ilişkilendirilmek isteniyor. Görüşünüz nedir ve konuyla ilgili neler yapacaksınız?**
Bu bir Anayasa değişikliği ve referanduma gidilirken bu değişikliklerin sağlıklı tartışılması lazım. Öncelikle anayasa değişikliğini savunanlarla, karşı olanların televizyonlara çıkıp uygar insanlar gibi tartışabilmesi gerekir. Tartışma zemininin de sağlam ve tutarlı olması, bel altı vuruşların olmaması lazım. Bu sıradan bir siyasi olay değil, ülkenin kaderiyle ilgili bir olay. Dolayısıyla bu Anayasa değişikliğine neden ‘evet’ dediklerini de oturup vatandaşlara anlatmaları gerekir. Biz; nasıl, niçin ve hangi gerekçelerle vatandaşın ‘hayır’ demesi gerektiğini anlatıyorsak, onlar da çıkıp aksi tezi savunsunlar. Ama vatandaşa bu Anayasa değişikliğine ‘Evet’ demenin gerekçelerini üretemiyorlar. Çünkü hiçbir gerekçe yok ellerinde. O nedenle yaptıkları tek şey var bel altı vuruş. "Buna terör örgütleri ‘Hayır’ diyor, CHP de ‘Hayır’ diyor o zaman biz ‘Evet’ diyeceğiz" diyorlar. Bu kadar saçma bir şey olamaz. Bu şu anlama geliyor; ‘Hayır’ diyen herkes; diyelim ki yüzde 55 - yüzde 60 hayır çıkarsa, nüfusun yüzde 60’lık kısmı teröre destek veriyor olmuş olacak. Bu kadar saçma bir şey olamaz. Bu aslında bir paniğin, korkunun getirdiği bir süreç, refleks. ‘Hayır’ çıkmasından korkuyorlar ve bu nedenle saçmalıyorlar. Ama istedikleri kadar korksunlar, kesinlikle ‘hayır’ çıkacak.
**- Halkı kutuplaştıran, hatta ‘şeytan’ ilan eden, ‘terörist’ ilan eden yandaş basındaki manşetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?**
Yandaş medyayı çok önemsemiyorum. Çünkü tek merkezden alınan haberlerle; daha doğrusu tek merkezden verilen talimatlarla haber üretiyorlar. Buna basın mensupları ‘masa başı haber’ diyor. Masa başı kurgu haber üretiyorlar.
**- Bir gece yarısı KHK’siyle ‘eşit söz hakkı ilkesi’ kaldırıldı. Geçmiş seçim dönemlerinde TRT’nin dahi muhalif partilere ne kadar söz hakkı verdiği ortadayken artık hiç mi konuşulmayacak? Bu propaganda süreci tek taraflı mı olacak?**
Şu anda medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrol ediyor. Referandum sürecinde de anayasa değişikliğine neden ‘Hayır’ denmesi gerekiyor, bunu ifade etmenin bütün kanallarını tıkamak istiyorlar. Adil bir referandum yapılmasının önüne yeni engeller getiriyorlar. YSK’nin elinden bu yetkileri alıyorlar, bir KHK ile özel radyolar, televizyonlar istedikleri gibi yayın yapacaklar ve bunlara RTÜK ceza kesemeyecek. Bir TRT kalıyor ki TRT’ye ceza kesseler ne olur kesmeseler ne olur, zaten TRT tamamen hükümetin kontrolü altında. Kartacalı Hannibal’ın ünlü bir sözü vardır. "Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız" der Hannibal. Bu söz hiçbir şekilde umutsuz olunmaması gerektiğinin ifadelerinden biridir.
**- O halde ‘hayır’ kampanyaları yürütenlere baskı uygulanması, bu ‘yeni yol arayışını’ engellemek üzerine mi?**
Baskının nedeni korku. Çünkü neden hayır, denmesi gerektiği konusunda elimizde çok güçlü veriler var. Mesela cumhurbaşkanının tarafsızlığı. Yeni düzenlemeyle cumhurbaşkanı tarafsız değil. Cumhurbaşkanının bir partinin genel başkanı olmaması lazım. Oysa cumhurbaşkanı bir partinin genel başkanı oluyor ve aynı zamanda cumhurun başı. Ya da yargının bağımsız olması lazım, değil mi? Bu değişiklikle yargı bağımsızlığı tamamen kalkıyor. Açıklama yapılıyor, ‘Efendim yargı yerinde duruyor’ Doğru; binalar yerinde duruyor ama içindeki insanları değiştiriyorlar. Kararı binalar değil içerdeki insanlar veriyor. Hâkimler ve savcılar Başkanın sözünden çıkamayacak. Başkan hak hukuk tanımaz, zorba biriyse seni koruyacak hiç kimse olmayacak. Can ve mal güvenliğin kalmayacak. Hükümet KHK’lerle baskıları artıracaktır, OHAL döneminde bunu göreceğiz. Artan baskıları kullanarak bir anlamda ‘hayır’ diyenlerin seslerinin çıkmasına engel olacaktır. Öte yandan yeni provokasyonlara ortam hazırlayabilir hükümet.
**- 4 binin üzerinde kamudan ihraç var, muhalif akademisyenler görevlerinden alındı...**
İlk söyleyeceğim söz hükümete ait olsun; bu ülkede her darbe döneminden sonra çok sayıda öğretim üyesi üniversiteden atıldı. En son tanık olduğunuz 1402’liklerdi. Sıkıyönetim ve darbe sonrasının uygulamalarından biridir, akademisyenlerin atılması. Çünkü darbecilerin en çok korktukları şey bilgidir, bilimsel bilgiyi üretenlerdir. 1402’likler yıllar sonra üniversitelerine geri döndüler. Bugün de iktidar 12 Eylül’de yapılanların benzerini yapıyor. O yüzden biz başından beri diyoruz ki "Bu iktidar 12 Eylül’ün devamıdır, sırtını 12 Eylül’e dayamıştır, 12 Eylül’den farkı yoktur.
**- Bir gece yarısı KHK’si ile Varlık Fonu’na ülkenin yüz yıllık birikiminin aktarılmasını nereye koyacağız?**
Türkiye’nin bütün birikimleri bir havuzda toplanıyor. Bunun başına siyasiler getiriliyor. 18 yasa burada toplanan kaynağın harcanması ve kullanımıyla ilgili olarak uygulanmayacak. İhale yasası, devlet memurları yasası, özelleştirme yasası, KİT personelinin güvencesini sağlayan yasaların hiçbiri uygulanmayacak. Dolasıyla tamamen keyfi bir uygulama egemen olacak. Bu harcamaların ve kullanımın hiçbiri kamu ve Meclis tarafından da denetlenmeyecek. Örneğin kamu kuruluşlarını denetleyen TBMM burayı denetleyemeyecek. PTT’yi eskiden denetleyebiliyordu, Botaş’ı denetleyebiliyordu, Ziraat Bankası’nı, Halk Bankası’nı, hem Sayıştay hem Meclis denetleyebiliyordu. Tamamen denetimin dışına çıkarıldılar. Dolasıyla Ziraat Bankası’nı örneğin 1 liraya istedikleri kişiye satabilirler. Üstelik bu satış için de ‘Yasal’ diyebilecekler. Yasal görünümlü etik dışı bir uygulama. Kul hakkı lafını çok kullanırlar ya hani, bunlar Türkiye halkının birikimi aslında. 100’lerce yıllık birikim bunlar… Ve siz bütün bu birikimi alıyorsunuz, tamamen denetimin dışında, birilerine peşkeş çekme imkanı sağlıyorsunuz. Aslında bu da AKP’nin ekonomide çok sıkıştığını gösteriyor. Kaynak yaratmak için geçmişte de özelleştirmelerle çok sayıda kamu kuruluşunu sattılar, şimdi de kaynak yaratmak için böyle bir yola başvurdular. Buna ‘Hayırsız evlat fonu’ diyorum. Hayırsız evlat babadan miras kalanı har vurup harman savurur. Bizim de yüzlerce yılda yarattığımız bütün bu değerleri har vurup harman savuruyorlar. İstedikleri gibi harcayacaklar, hiçbir denetim olmayacak. Buna karşı diyorlar ki bağımsız denetim kuruluşları denetleyecek. Bağımsız denetim kuruluşlarının fonksiyonları farklıdır, kamu denetimlerinin denetim fonksiyonu farklıdır. Siz bu farkı bile anlayamıyorsanız zaten çok daha büyük bir felaketin altına imza atmış oluyorsunuz.
**- Cumhurbaşkanı TOBB’da işadamlarına çağrı yaptı, her kuruluş en az bir işçi alsın diye… Yıllar önce de bu açıklamayı yapmıştı. Başarılı bir hamle olsa işsizlik bu rakamlara gelir miydi?**
Ekonomi bilen insanlar bu seslenmenin ne kadar havada kaldığını çok iyi bilirler. Kendisi bu söylemle işsizlik sorununu çözeceğini sanıyor. Daha önce 3-4 kez söyledi ve çözülmedi. Bu iktidarın ve Erdoğan’ın temel zayıf noktası, hataları sürekli tekrar etmesi ve hatalardan ders çıkaramamasıdır. Siz ‘İşçi alın’ diyorsunuz, kimse almıyor. Örneğin özel sektör zarar mantığıyla çalışmaz ki, kâr mantığıyla çalışır. Kâr ederse işini büyütürse işçi alır. En son bir yasa çıkardılar; Türkiye’yi kara para cenneti haline getirdiler. Rüşvet, dolandırıcılık, fuhuş, uyuşturucu, terör parası dünyanın her yerinden gelebilir ve Türkiye’de aklanabilir.
**- İktidar odağının dış politikasını nasıl yorumlarsınız? Sınır ötesi harekâtlar, El Bab’dan gelen acı haberler, Rusya’nın ‘kazayla’ askerlerimizin olduğu binayı bombalaması, TSK ve Rusya’dan yapılan açıklamaların birbirine tezat oluşunu nasıl okuyorsunuz?**
Koalisyon görüşmeleri sırasında ben Davutoğlu’na 180 derece değişmesini söylemiştim. Yanlış bir dış politika izleniyor. Türkiye’nin çıkarları ile uyuşmayan bir dış politika bu. Türkiye, Ortadoğu bataklığının içine, üzülerek ifade ediyorum ki çekilmiş durumda. Bugün El Bab’dan şehit haberleri geliyor. Toplam şehit sayısı 60’ı aştı. El Bab’ın çeperlerine kadar gittiniz, oradan Türkiye sınıra kadar olan bölgeyi güvenli bölge olarak elinizde tutabilirdiniz, özel bir çatışmaya zorunlu olmadıkça girilmemeliydi. Yeni şehitler de gelmezdi. Suriye’nin derinine inmeyin diye bir açıklama yaptığımızda bizi suçladılar. Sonra Erdoğan bir açıklama yaptı, Suriye’nin derinliklerine inmeyeceğiz dedi. Dışişleri Bakanlığı ise; Rakka’ya gideceğiz dedi. Tamamen tutarsız, kimin ne yaptığı belli olmayan bir dış politika. Beni üzen; ayakta kalmak için, dış politikada zaman zaman ABD’nin; zaman zaman Rusya’nın bir umut olarak görülmesi. Bir Putin’e yaslanılıyor, bir Trump kurtarıcı olarak görüyor. Rusya, askerlerimizin bulunduğu binayı bombalıyor, 3 askerimiz şehit oluyor, 11 gazimiz var. Ama kimse aslında ne olduğunu tam olarak açıklamıyor. Birbirini yalanlayan karşılıklı açıklamalar var. Özetle bugün içine düşülen kaos; siyasi, ekonomik ve terör kaynaklı… Kaos ortamını yaratanlar dayanacak yer arıyorlar. Siz Türkiye’yi 15 yılda bu noktaya getirdiyseniz iflas ettiniz demektir. Dış politikadaki iflas çok net gözüküyor. İç politikada yandaşlar, havuz medyası var, güçlü bir propaganda makinası var. Dolasıyla vatandaş yeteri kadar bunun farkında olamıyor. Son yaşanan ekonomik krizle beraber vatandaş da fark etmeye başladı. Neden işsizlik oluyor? Yatlarda, gezinti gemilerinde ÖTV’yi sıfırlıyorsunuz, çiftçinin mazotunda neden sıfırlanmıyor? Çiftçinin bunu düşünmesi lazım. ‘Benim traktörümdeki mazotu niye sıfırlamıyorlar. Yatta sıfırlanıyorsa traktör için de sıfırlansın’ demesi lazım. Bu bilinç düzeyinin ağır ağır toplumun her kesimine geçmesi lazım. Kısacası ülkeyi yönetemiyorlar.
**- "CHP sürekli AYM’ye gidiyor, biz millete gidiyoruz" söylemleri var. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?**
Anayasa mahkemesine başvurmasaydık bugün esnafın sosyal güvenlik destek primi kesintisi yüzde 35 olacaktı. Şimdi sıfır. Buna benzer çok kazanımımız var başvurularımız sonucu. Vatandaşın lehine olan pek çok düzenleme Anayasa mahkemesi kararlarıyla hayata geçti.
**- Peki Anayasa Mahkemesi’nin şu anki tavrı nasıl?**
Anayasa mahkemesi tarafsızlığını tamamen yitirmiş bir kurum olarak görünüyor. Anayasaya sahip çıkan bir kurum olarak görünmüyor. Tablo bu.
Prof. İnsel: "Taraf olmayan bertaraf olur" diyen otokratın sultan rejimine karşı çıkan terörist ilan ediliyor
"Eskiden vatan hainiydi, şimdi terörist oldu!" |
# Hazine, altın tahvili ve altına dayalı kira sertifikası ihraç edecek
## Özet
Hazine, 3 yıl vadeli, 6 ayda bir kupon ödemeli altına dayalı kira sertifikası ve 3 yıl vadeli, 6 ayda bir kupon ödemeli altın tahvili ihalesi düzenleyecek
## İçerik
26 Ocak 2022 14:14
Hazine ve Maliye Bakanlığı, yarın kurumsal yatırımcılara, altın tahvili ve altına dayalı kira sertifikasının doğrudan satışını yapacak.
Bakanlığın internet sitesinde yer alan duyuruya göre, kurumsal yatırımcılara yönelik olarak gerçekleştirilecek ilk ihalede 3 yıl (1092 gün) vadeli, 6 ayda bir kira ödemeli altına dayalı kira sertifikası ihraç edilecek.
İkinci ihalede ise 3 yıl (1092 gün) vadeli, 6 ayda bir kupon ödemeli altın tahvilinin doğrudan satışı yapılacak. |
# Erdoğan: Cizre'de yaralılara ambulans gönderilmediği iddiası yalan
## "Ambulansların güvenlik bölgesine girmesi söz konusu olamaz"
Cumhurbaşkanı **Tayyip Erdoğan** Şırnak'ın Cizre ilçesinde çatışmaların devam ettiği bölgede bir binanın bodrum katında mahsur kalan yaralılara ambulans gönderilmediği iddiasının yalan olduğunu söyledi. "Bölgede 5-6 ambulansın bekletildiğini" söyleyen Erdoğan, "Ambulansların güvenlik bölgesine girmesi söz konusu olamaz" dedi.
İstanbul'da Cuma namazı çıkışı gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Suriye'nin geleceğinin konuşulacağı Cenevre müzakerelerine ilişkin olarak şunları söyledi:
*"Ilımlı muhalifler son anda katılmama kararı aldılar biliyorsunuz. Buna gerekçe olarak verilen bazı sözlerin yerine getirilmeyişidir. Özellikle Rusya'nın Suriye'de muhaliflerin bulunduğu bölgeleri bombalaması olumsuz etkiliyor. Bu ateşkes sağlansın ki biz bu görüşmelere katılalım diyorlar."*
**Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:**
"Biliyorsunuz muhalifler son anda Cenevre görüşmelerine katılmaktan vazgeçti. Esed güçlerinin ve Rusya'nın bombalaması muhaliflerde tepki oluşturuyor. Ilımlı muhalifler son anda katılmama kararı aldılar biliyorsunuz. Buna gerekçe olarak verilen bazı sözlerin yerine getirilmeyişidir. Özellikle Rusya'nın Suriye'de muhaliflerin bulunduğu bölgeleri bombalaması olumsuz etkiliyor. Bu ateşkes sağlansın ki biz bu görüşmelere katılalım diyorlar. Umarım Cenevre'de sağlıklı bir sonuç ortaya çıkar.
## "Cizre'ye ambulans gönderilmemesi yalan"
Bunların hepsi yalan. Orada sürekli ambulans var. 5-6 ambulans bekletiliyor. 'Yaralını al ambulans bulunan bölgeye getir' denmesine rağmen bunları yapmıyorlar. Ambulansların güvenlik bölgesine girmesi söz konusu olamaz.
## "Birileri açlık grevi yapıyor eş başkanları tatilde geziyor"
Kendilerine göre orada bir üstünlük temin etmek istiyorlar. Oradaki yetkili arkadaşlar da buna önlem alıyorlar. Açlık grevi de yapabilirler, şunu da yapabilirler. Bunların yeri parlamentodur. Bunlar şu anda terör örgütünün propagandasını yapıyorlar. Birileri açlık grevi yapıyor. Ama bakıyorsunuz bunların eş başkanları tatilde geziyor. Adalarda bisiklet turları yapanların görüntüleri var.
## "6 bin aileye kira desteği"
Bölgede ikinci adım olarak kentsel dönüşüm süreci başlayacak. Tarihi yerleri tarihi eser olarak ele alıp restorasyonunu ona göre planlayacağız. Hükümetimiz şu anda 6 bin aileye kira desteği verme kararı almıştır. Bu geçiş süreci kısa zamanda aşılacaktır. Altyapı ile ilgili Ulaştırma Bakanımız çalışmaları olacak. Bir taraftan TOKİ konutları yapacak. Yani her bakan kendi alanında çalışmalar yapacak.
## "Yüzde 60 başkanlık istiyor"
Kişisel meselem yok. Ciddi manada bu süreç içerisinde görev alan akademisyenler ve STK'lar var. Hepsi bu işi halkımıza anlatacak ve bir altyapı oluşturulacak. Dünyadaki başkanlık sistemleri modelleri ve nasıl işlediğine dair kitapçık hazırlandı. Temenni ediyorum ki çok kısa süre içerisinde ortak bir akıl oluşacaktır. Yüzde 55-60 aralarında halkımız başkanlık istiyor.
## "Leyla Zana terörist başı ile ilgili
taleple gelecekse hiç gelmesin!"
Leyla Zana yeminini yapmadan randevu talebini kabul etmem mümkün değil. Özel kalemimi arayan danışmanı, Zana'nın terörist başı ile alakalı bazı şartlar sunduğunu aktarmış. Böyle bir şey varsa hiç gelmesin. Şu anda böyle bir terörist başına dünyanın hiçbir yerinde böyle şart sunulmamıştır |
# Ankara'da yaklaşık 700 bin kaçak vitamin ele geçirildi
## Özet
Gökhan CEYLAN- Muhammet BAYRAM/ANKARA, (DHA)- ANKARA'da polis tarafından yapılan operasyonda, yurt dışından kaçak yollarla Türkiye'ye getirilen 678 bin 17 adet vitamin hapı ve kişisel bakım ürünü ele geçirildi
## İçerik
30 Ekim 2018 19:58
. Ele geçirilen ürünlerin son kullanma tarihlerinin geçtiği ve üzerlerine yeni etiket yapıştırılıp satışa sunulduğu tespit edildi.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakcılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı istihbari çalışma sonucu, Ö.Ç.'nin Türkiye'ye yasa dışı yollarla gıda takviyesi ve kişisel bakım ürünü getirerek depoda sakladı ve bunları da Çankaya ilçesindeki bir işyerinde satışı sunduğu tespit edildi. Edinilen istihbarat sonrasında şüpheli Ö.Ç.'nin 3 ay boyunca teknik ve fiziki takibe alındı. Takibin ardından harekete geçen polis ekipleri, iş yerine ve depoya operasyon düzenledi. Yapılan operasyonda, son kullanma tarihi geçmiş ve üzerlerine yeni etiketler yapıştırılmış 678 bin 17 adet vitamin hapı ve kişisel bakım ürüne ele geçirildi. Ele geçirilen malzemelerin piyasa değerinin 2 milyon TL olduğu belirlendi. Hakkında, '5607 Sayılı Kaçakcılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet Suçu'ndan işlem yapılan şüpheli Ö.Ç. emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.
Bu arada operasyonda ele geçirilen ürünlerin, Türkiye tarihinde tek seferde yakalanan en yüksek miktar olduğu belirtildi. |
# Perinçek: Ali Babacan Davos'ta "Bize Eylül’e kadar müsaade edin, Erdoğan’ı etkisiz hale getireceğiz" dedi!
Vatan Partisi Genel Başkanı **Doğu Perinçek**, AKP'de eski Başbakan Yardımcısı **Bülent Arınç** ve **Hüseyin Çelik** 'in eleştirileri ile başlayan krize ilişkin olarak, "Şu anda ABD, **Abdullah Gül**, Bülent Arınç, **Kemal Kılıçdaroğlu**, **Selahattin Demirtaş** ve **Fethullah Gülen** ’i birleştiriyor. CHP, Fethullah, AKP’nin Abdullah Gül kanadı ve PKK bir cephe oluşturdu" iddiasında bulundu. Perincek, 19-20 Ocak’ta İsviçre'de düzenlenen Davos zirvesinde, **Ali Babacan** 'ın dünyanın büyük finans kuruluşlarına "Bize Eylül’e kadar müsaade edin. Tayyip Erdoğan’ı o zamana kadar etkisiz hale getireceğiz. Onu Saray’a hapsedeceğiz" dediğini iddia etti.
"Cemaatlerin kökü kazınıyor" diyen Perinçek, "Yargıdan, polisten, cemaatin adamlarının temizlendiği yerlere Cumhuriyet hakimleri, polisleri geliyor. Bunlar bizim adamlarımız değil ama Cumhuriyetin adamları" ifadesini kullandı.
Perinçek, "Hitler dört tane arka arkaya seçim yaptı 1933-34 yıllarından itibaren. En son yüzde 50'nin üzerine kadar çıktı. Ama ne oldu? Hitler'in şimdi tozu var mı? Bana bir tozunu gösterebiliyor musun? Mezarı bile yok. Tayyip Erdoğan'lar bu sürecin altında kalmaya mahkûm" görüşünü savundu.
Nokta dergisinden **Armağan Çağlayan** 'ın sorularını yanıtlayan (22 Şubat 2016) Doğu Perinçek'in açıklamaları şöyle:
**Niye sizin için hep MİT ajanı diyorlar?**
Bu soruları bana hep CIA ve MİT sorduruyor.
**Valla benim onlarla hiç ilgim yok.**
Çünkü ben Türkiye’de CIA ve MİT’in bir numaralı hedefiyim başından beri. Bu çok yersiz ve anlamsız soru onu söyleyeyim. Doğrudan hep onlar tarafından sordurulmuştur. Size bir ithamda bulunmuyorum ama ben Türkiye’de beş kuşakla CIA’nın MİT’in hapishanelerinde yatmış tek adamım. İkinci bir adam yok.
**Beş kuşak derken?**
70 kuşağı, 80 kuşağı, 90 kuşağı, 2000 kuşağı ve 2008 kuşağı. Bu beş kuşakta hapis yatan tek adamım. Onun için Türkiye’de bu sorunun sorulmaması gereken tek adam benim. Ve MİT’in bütün yöneticileri, niçin Doğu Perinçek’i hedef alıyorlar, ve ‘MİT’i üç defa paralize etti’ diyorlar? Hiram Abbas, Mehmet Eymür ne diyorlar: "Bu adam üç kere bizi etkisiz hale getirdi, paralize etti." Var mı Türkiye tarihinde MİT’i paralize eden başka bir adam?
**Kaç yıldır siyaset yapıyorsunuz?**
Devrimciyim, 50 yıl.
**Şu an ulusalcı bir çizgiye mi kaydınız, biz mi öyle algılıyoruz?**
Çizgiye kayılmaz, toplumların önündeki sorunlar neyse siz ona göre mevzilenmek zorundasınız. Türkiye’nin önünde bir ulusal mesele, bir bağımsızlık meselesi, bir vatan meselesi varsa devrimci burada mevzilenmek zorunda.
Yani mesela Türkiye İstiklal Savaşı yaparken siz gidip de bir toprak meselesinde mevzilenemezsiniz. Bugün Türkiye’nin önünde ne var? Vatan meselesi var. Türkiye bölünmek isteniyor Amerika ve İsrail tarafından. O zaman siz nerede olacaksınız? Başka olabileceğiniz bir yer yok. Biz nerede olacağımızı belirlemeyiz. Nesnel süreç, hayat, bizim nerede olacağımızı belirler, biz de orada oluruz.
**Hükümetin İsrail’le giderek sıcaklaşan ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?**
Biz Türkiye’de İsrail ve Amerika’ya karşı mücadele eden tek partiyiz. Bu Hükümet, İsrail’le ilişki kurduğu zaman, ilişki demeyelim de yakınlaştığı zaman karşısında kim var, Vatan Partisi var. Başka kimse yok.
**Siz hapishaneden çıkarken, ‘bundan sonra cemaatlerin kökünü kazıyacağım’ dediniz?**
(Gülüyor) Benzer bir şey söyledim evet. Kazıyacağım değil, ben birinci tekil şahıs konuşmuyorum 'kazıyacağız' dedim.
**Sonra gerçekten de cemaatin kökü kazındı mı?**
Kazınıyor, evet.
**Cemaatin kökü kazınırken, çok kritik ve önemli noktalara sizin adam yerleştirdiğiniz söyleniyor?**
Biz adam yerleştirmiyoruz. Cumhuriyet güçleri o yerlere giriyor. Biz yerleştirmiyoruz ama Türkiye’nin bir birikimi var diyelim yargıdan, polisten, cemaatin adamlarının temizlendiği yerlere Cumhuriyet hakimleri, polisleri geliyor. Bunlar bizim adamlarımız değil ama Cumhuriyetin adamları.
**Geçenlerde bir yazı okudum, "Şu an Türkiye’de Davutoğlu’ndan daha güçlü olan Doğu Perinçek’tir" diye..**
Davutoğlu üç günlük. Biz Türkiye’nin elli yılında varız. Davutoğlu daha yeni. Biz nesnel, Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap veren bir mücadele yürütüyoruz, gücümüzü de oradan alıyoruz. Türkiye’nin ihtiyaçlarından, mecburiyetlerinden kuvvet alıyoruz. Davutoğlu’nun öyle bir konumu yok.
**Ama Başbakan?**
Türkiye’de ne başbakanlar görüldü. Damat Ferit Paşa da Başbakandı. Damat Ferit güçlü bir adam mıydı? Başbakan’dı yani Vezir-i Azam’dı. Başbakan olmak güçlü olmak anlamına gelmiyor.
**Geçen beyanat verdiniz ‘hayatımın en mutlu dönemini yaşıyorum’ diye.**
Evet doğru. PKK temizlendiği için mutluyum. PKK temizleniyor, Türkiye feraha doğru gidiyor. PKK temizlendiği için insanlar ölmeyecek.
**Sizce güvenlikçi politika ile PKK sorununu aşmak mümkün mü?**
Tabi. O birinci unsur. Güvenlikçi demeyeyim de devletin yaptırım gücünü, devletin zor gücünü kullanmadan PKK bitirilemez. Çünkü ‘ben silah bırakmayacağım’ diyor. Bunu diyeni nasıl temizleyeceksiniz. Ricayla, oturarak, müzakereyle, konuşarak, anlaşarak bu mümkün değil. Arkasında Amerika var. PKK silah bırakmak istese Amerika ‘bırakmayacaksın’ diyor. Nasıl halledeceksiniz bu işi? Mesela Atatürk, Yunanlılar işgal etmiş, İzmir’e gelmiş, İstanbul’u almış, İtalyanlar Antalya’ya çıkmış, Ermeniler, Ruslar İngilizlerle işbirliği halinde Güneydoğu bölgesinde devletçik kurmuş, o koşullarda siz silaha sarılmadan nasıl Türkiye’yi kurtaracaksınız?
**Gerçekten hayatınızın en mutlu dönemini mi yaşıyorsunuz?**
Şöyle, ayağımızın dibine bakarsak mutsuz olabiliriz ama biraz öne bakarsak. Türkiye büyük bir çözüme gidiyor, onu görüyorum. Onun için mutluyum.
Bir; vatan bütünlüğü sağlanacak. PKK eziliyor ve vatan bütünlüğü sağlanıyor. Amerika ağır darbe yiyor. Bu bize mutluluk ve umut veriyor.
İki; aynı zamanda Türkiye üretim ekonomisine yeniden geçmenin sancılarını yaşamaya başladı. Bu borçlanma ekonomisi bitti. Turgut Özal’la başlayan borçlanma ekonomisi çıkmaza girdi, iflas etti. Üretim ekonomisi kurulacak, bu da bana mutluluk veriyor.
Üç; Türkiye’de 1945’lerden bu yana tarikatlar, cemaatler geliştirildi emperyalist merkezler tarafından. Şimdi düşünün, AKP iktidarı döneminde cemaatlere karşı Türkiye tarihinin görmediği operasyonlar yapılıyor. Bu ne? Türkiye’nin dinamikleri var. Dipten gelen dalgaları var. Onlar bize umut veriyor, mutluluk veriyor.
**Ne olacak Doğu bey? Başkanlık sistemine mi geçilecek?**
Yok, sıfır ihtimal. Türkiye’nin birikimlerine bakıyorum ben. Parlamento’daki parmakları saymıyorum. Türkiye’nin birikimleri, gelenekleri, bunlara baktığım zaman Başkanlık sistemi olmaz, tutmaz.
**Atatürk de zamanında 'Başkan’dı.**
Cumhurbaşkanıydı. Hiçbir zaman Başkanlık sistemini benimsemedi. İlk önce Meclis hükümeti sistemiydi. Kuvvetli Meclis, kuvvetli başkan değil. 1924 anayasasıyla biraz yürütmenin durumu güçlendirildi. Sebebi de devrim yapıyorsunuz, merkezden çevreye olacak. Devrim sırasında biraz güçlendirdiler yürütmeyi ama buna rağmen Başkanlık sistemi değil. Yine kuvvetler ayrılığının olduğu sistem. Ama Atatürk’ün kişiliğinden gelen kuvvetli bir lider var o ayrı mesele.
**Tayyip Erdoğan da çok kuvvetli bir lider.**
BOP eşbaşkanı. BOP eşbaşkanı nasıl kuvvetli olacak? Başkasının sopasıyla kuvvetli olamazsınız. 34 yerde "BOP eşbaşkanıyım" dedi. Hepsini saptadık. Gizli saklı değil, kamuoyu önünde, kongrelerde, basın önünde vs. 34 yerde "Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı’yım" diyor.
2004 yılı 14-15 şubat gecesi Kanal D ekranından Teke Tek Programı’nda "Hani var ya Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi, biz o proje kapsamında Diyarbakır’ı merkez yapacağız" diyor. Bunu kamuoyu önünde söylüyor. Şimdi bu nasıl kuvvetli adam. Başka bir projenin görevlisi.
Başka bir devletin görevlisi. Kuvvetli adam başka bir devletin görevlisi olur mu? ‘Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanıyım’ dediğiniz anda sizin kuvvetinizde söz edilebilir mi? O ne demek? Amerikan devletinin sıra düzeni içinde bir yerde duruyor. Bu Pentegon mudur, Dışişleri Bakanlığı mıdır, başka kuruluşlar mıdır, bu BOP Eşbaşkanlığı Amerika’da nereye bağlıysa orada görevli. Nasıl kuvvetli?
**Hangi seçime girse kazanıyor. Son tahlilde halkın gözünde büyük lider?**
Kazanıyor değil, kazandırılıyor. Sistem şu an Türkiye'ye hakim ve onun arkasındaydı, kazandırdı. Ama yarın ne olacağı konusunda buradan bir sonuç çıkartamayız. Padişah da 1922 yılının 30 Kasım'ına kadar padişahtı. Saltanat kaldırıldı ve yıkıldı. Hitler dört tane arka arkaya seçim yaptı 1933-34 yıllarından itibaren. En son yüzde 50'nin üzerine kadar çıktı. Ama ne oldu? Hitler'in şimdi tozu var mı? Bana bir tozunu gösterebiliyor musun? Mezarı bile yok. Tayyip Erdoğan'lar bu sürecin altında kalmaya mahkum.
Dışarıdan baktığımızda sizi neredeyse AKP’ye yakın bir çizgide görüyoruz. Ama şimdi bayağı bir muhalefet gibi konuşuyorsunuz.
Vatan mücadelesinde biz varız. Onlar yeni geldiler. İki noktada, bir; onlar PKK’ya karşı mücadelede açılım yaptı. Biz dedik ki "Böyle olmaz. PKK’ya karşı devletin gücünü kullanmak lazım." Onlar bizim dediğimiz yere 24 Temmuz 2015’te geldi.
Biz onların yanına gitmedik ki! Cezaevinden çıkarken ne dedik? "Kınından çıkmış kılıç gibiyiz. Cemaatleri Türkiye’den temizleyeceğiz" dedik.
Onlar oraya geldi, biz gitmedik ki. Kim güçlü burada? Vatan Partisi'nin programına ve önümüze koyduğu görevlere Tayyip Erdoğan’lar geldi, biz onlara gitmedik. Biz de bundan son derece memnunuz.
Gücümüzü görüyoruz, etkimizi görüyoruz. Demek ki biz Türkiye’de hükümetleri hatta en ters hükümetleri bile etkileyecek Türkiye’nin önüne önemli çözümler koyuyoruz.
**İktidara gelseniz, Cumhurbaşkanlığı Sarayı öyle kalır mı?**
Orayı Türkiye Bilim Araştırma Merkezi yapacağız. Orayı Türkiye’nin bilim akademisi yapacağız onu kararlaştırdık. Tekrar Atatürk’ün Çankaya’sına taşıyacağız. Çankaya çok tarihi sembolik bir şey. Onlara dokunmamak lazım. Onlar gelenek yaratan, kurumlaşmış olan yerler. Onlar (AKP) Çankaya ile savaştıkları için Kemalist devrimle savaştıkları için Çankaya’nın karşısına Beştepe diye bir şey çıkartmaya çalıştılar. Ama Çankaya’nın arkasında bir İstiklal Savaşı var. Beştepe’nin arkasında ne var?
**Bir mücadele var ama!**
Ne için? Türkiye’nin kaynaklarını paylaşma mücadelesi. Türkiye’nin kaynaklarına el koyma mücadelesi. Sıcak para komisyonculuğu. Yani kıyaslanabilir mi? Birisi yoktan bir cumhuriyet var ediyor, vatanı bütünleştiriyor, tüm dünyayı etkiliyor. Diğeri ise o cumhuriyetin yarattığı değerleri yabancılarla paylaşıyor.
**Niye hep TSK’dan emekli generaller, yüksek yargıçlar, HSYK’dan emekli olan isimler Vatan Partisi’ne geliyor. Nedir bunun sırrı?**
Sırrı; Vatan Partisi vatan, cumhuriyet, bağımsızlık mevzisinde çok kararlı olduğu için o öncüleri toparlıyor. Vatan Partisi’nin programı ama en önemlisi de pratiği, mücadelesi. Ergenekon-Balyoz sürecinde Silivri’de yürüttüğü mücadele de onları çok etkiliyor.
**AKP’nin içinde "keşke bizim partide olsa" dediğiniz isim var mı?**
Olacaklar. Her yerde AKP’den bize katılmalar başladı. AKP, CHP ve MHP… Üçünden hatta HDP’den de bize katılmalar başladı.
**HDP’den de?**
Tabi göreceksiniz çok olacak, HDP’den çok olacak.
**AKP’nin içinde Bülent Arınç’la başlayan bir dalgalanma var. Baykal konuştu, CHP’nin içi karıştı. Nedir bu partilerin huzursuzluğu?**
Şu anda ABD, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş ve Fethullah Gülen’i birleştiriyor. CHP, Fethullah, AKP’nin Abdullah Gül kanadı ve PKK bir cephe oluşturdu. Bunlar en son 19-20 Ocak’ta Davos’ta, Babacan dünyanın büyük finans kuruluşlarıyla konuşuyor ve onlara "Bize Eylül’e kadar müsaade edin. Tayyip Erdoğan’ı o zamana kadar etkisiz hale getireceğiz. Onu Saray’a hapsedeceğiz" diyor. Ve Aynı anda Demirtaş, Davutoğlu’na "Sen niye Doğu Perinçek’ten etkileniyorsun. Bizim yanımıza gel" diyor. Davutoğlu’na kadar uzanan bir cephe oluşturuluyor. Bu da tabiî ki her partiyi bölüyor. AKP bölünüyor, CHP bölünüyor, MHP bölünüyor, PKK ile HDP bölünüyor. Bölünmeyen bir tek parti var o da Vatan Partisi.
**Vatan Partisi bu kadar doğru şeyler söylüyorsa niye çok az oy alıyor?**
Yüzde 10 baraj koyarsanız o zaman bütün vatandaş yüzde 10 barajını geçer mi geçmez mi diye bakıyor. Seçime katılma yüzde 10 barajının üzerindeki partiler için geçerli. Yüzde 10 barajının üzerindeki partilere oy veriyor vatandaş, yani öyle yönlendiriliyor. Yüzde 10 barajı boşuna konmamış, bir amacı var ve o işlevini görüyor. Ama yapılan araştırmalarda Vatan Partisi’nin bir kere ikinci parti olarak en büyük parti. "Senin ikinci partin kim" sorusuna AKP’linin, CHP’linin, MHP’linin ikinci parti diye verdiği cevap Vatan Partisi oluyor.
**Yani seçmen biraz da stratejik oy kullanıyor!**
Stratejik kullanmıyor tam tersine çok güncel ve günübirlik oy kullanıyor. Stratejik oy kullansa Vatan Partisi’ne verir. Türkiye’nin önündeki stratejik hedefleri düşünerek oy kullansa yani. Türkiye Bağımsız olacak, vatan bütünlüğü sağlanacak, üretim ekonomisine geçilecek, Atatürk devrimi rotasına girecek, stratejik bakışlarla oy verse Vatan Partisi’ne oy verir. Ama günübirlik kim bana borç bulur? Aslında Türkiye’deki seçimlerde bir tane etken var: "Kim bize dışarıdan sıcak para bulur." Bakın bütün seçimlerin anahtarı bu. Ha şimdi başka bir etken daha devreye girdi; PKK ile mücadele. Onu AKP yakaladı. 24 Temmuz’da TSK’nın da baskısıyla, Vatan Partisi’nin de etkisiyle PKK’ya karşı mücadeleye girdi ve oyları artıyor. CHP de PKK’nın yanında olduğu için baş aşağı gidiyor.
**CHP’yi PKK’nın yanında mı görüyorsunuz?**
Ben görmüyorum. Onlar açıkça her konuda açıkça PKK’yı kolluyor. HDP üzerinden bunu yapıyor ama HDP ile PKK arasında bir fark yok. CHP her konuda PKK’yı kolluyor. TSK orada PKK’ya karşı mücadele ediyor, CHP bir bakıyorsunuz Mehmetçiğe karşı oradaki teröristin yanında, çok açık. Kobani’ye gidiyor daha ne olacak? Onlara çiçek veriyor, muhalefet yapıyor. Deniz Baykal çıktı ne dedi gümbür gümbür? "Ben PKK’ya karşı bu operasyonu destekliyorum" dedi. İşte bu vatansever ses.
**Gündelik hayatınızda ne yaparsınız? Gün nasıl başlar sizin için?**
Gün horozların ötüşüyle başlar. (Gülüyor)
**Çok mu erken kalkarsınız?**
Yok şu sıralar 3’e-4’e kadar çalışıyorum. Kitap hazırlıyorum, 'kadın kitabı' diye. Biraz geceleri uzun çalışıyorum. Benim hayatım esas olarak çalışmak. Ben çalışmaktan mutlu olan bir insanım. Çalışmadığım zaman huzursuz olurum, tedirgin olurum.
**Hergün gazeteleri düzenli okuyor musunuz?**
Yok hayır. Arkadaşlarım beni bilgilendirir. Çalışmak ama benim de her insan nasıl yaşıyorsa ben de öyle çok boyutlu yaşıyorum. Çalışmak, müzik, sanat, kültür, eğlence hepsiyle ilgileniyorum.
**Sizi ne eğlendirir?**
Çocuklarımla beraber olmak, arkadaşlarımla beraber olmak, müzik dinlemek, bir oyun oynamak hepsi eğlendirir.
**Oyun derken?**
Halay çekmek, dans etmek o manada.
**Hiç sizi dans ederken düşünemedim ama! Eder misiniz?**
Niye etmeyeyim ederim tabiî ki.
**Ama dans etmek için özel bir yere gitmiyorsunuzdur değil mi?**
Yok canım. Sonuç olarak onlar hep birer mutluluk kaynağı.
**Popüler müzik dinliyor musunuz?**
Her müziği severim ama en çok hem klasik müziği severim ama türküleri de çok severim. Baya türkü de iyi bilirim. Anadolunun her yöresine. Ama klasik müziği de cazı da severim.
**Türk popüler müziğine de ilginiz var mı?**
Hoş parçalar olursa var ama onlara özel bir ilgim yok. Mesale Cem Karacalar, Barış Manço’lar, Moğollar, Doğan Canku’ar Türk popüler müziğinde de çok güzel şeyler yapıldı, 1960’lar-70’lerde.
**Şimdi daha gelişmiş şeyler yapılıyor.**
Şimdikiler daha özgün değil yani. Onlar daha bizim beğenilerimize cevap veriyordu. Barış Manço hakikatten çok yaratıcı ve bu topraklardan çıkmıştı. İnsanı hemen kucaklıyordu onun şarkıları.
**Hiç köşe yazarı takip ediyor musunuz?**
Tabiki.
**Hergün düzenli takip ettiğiniz isimler var mı?**
Ben çok okumuyorum. Çünkü çok gazete var. Arkadaşlar sabah toplantılarda özetliyorlar, bir kısmını bizzat okuyorum.
**Hergün mutlaka okuduğunuz bir isim var mı?**
Yok. Öyle hergün illa okuduğum bir köşe yazarı yok. Beğendiğim yazarlar var tabi de öyle düzenli okuduğum yok.
**Kim mesela?**
Mesela Yılmaz Özdil beğendiğim bir yazar. Duruşu düzgün.Tabi insan yalnız beğendiği yazarları değil, yaşadığımız süreci anlamak için herkesi okumak lazım. Yabancı basını da izliyoruz tabi.
**Hilal Kaplan’ı okur musunuz mesela?**
Tabi. Çeşitli eğilimleri anlamamız lazım. Bizim aramızda o yazılar hep konuşuluyor tabi.
**Televizyonla aranız nasıl?**
Televizyonu seçerek izliyorum. Devamlı karşısında durup seyretmem. Silivri’deyken de öyleydi. Ama belli programları seçerim, belli dizileri izlerim. Belli haberleri izlerim.
**Dizi olarak neyi izliyorsunuz bu sıralar?**
Şu anda izlemiyorum ama cezaevindeyken Wikingler’i izliyordum ve çok seviyordum. Bir Spartaküs izledim, güzel bir diziydi. Çok beğenmiştim onu.
**Yerli dizi seyretmiyorsunuz yani.**
Bazı güzel diziler oluyordu. Mahalle hayatını, toplum hayatını veren Bizimkiler gibi dizileri, bizim hayatımızdan çıkan, içinde kendimizi bulduğumuz diziler vardı. Tiryaki olarak izlemiyorduk ama rastladıkça izliyorduk. Ama ben eski Yeşilçam filmlerini Eşref Kolçakları falan severdim. Orada namus var, dürüstlük var, cesaret var, erdem var, sözünde durmak var, kahpelikle mücadele falan var. Bizim toplumumuzun değerlerini temsil eden sinemalar hoşuma giderdi.
**Şimdi de gidiyor musunuz sinemaya?**
Artık sinemaya gitmiyorum. Televizyon sinemayı eve getirdiği için, sinemaya çok uzun zamandır gitmiyorum. Çocukluğumda Bostancı’da 4 ay falan kalırdık o Bostancı İstasyonu’nun yanındaki sinemaya çok sık giderdim.
**Yaşar Kemal’in sizi çok çalışkan olarak tanımladığını söylüyorlar. "Kırmızı topal Karınca" romanını sizin için yazdığı söyleniyor?**
Yaşar Kemal ile dostluğumuz iyidir. Kırmızı Karınca’yı benim için yazdığını söyledi bana. "Ben seni yazdım burada" dedi. Orada mücadele eden, kararlı bir tip çiziliyor. "Senin için yazdım" diye birkaç kez söyledi. 1974’te hapisten çıktığım zaman sık sık görüşürdük, evine yemeğe falan giderdim. O bizim eve gelirdi. İyi ahbaplığımız vardı, severim Yaşar Abi’yi.
**Popüler yazarları okur musunuz?**
Ben Türk edebiyatını epey okudum. Ama bu yakın tarihin popüler şeyini çok iyi bilmiyorum.
**Orhan Pamuk okumuşsunuzdur?**
Okuyup bıraktım. Bir Orhan Kemaller, bir Yaşar Kemaller, bir Osman Şahinler’i okuduktan sonra Orhan Pamuk edebiyatta benim için Türkiye’nin geleceğinde olacak bir edebiyatçı değil
**Adam Nobel aldı yahu!**
Onun bir kıymeti yok canım. 10 sene sonra Orhan Pamuk diye bir adam olacağını sanmıyorum. Edebiyatta olacağını sanmıyorum. Ya o dışarıdan bir pompalandı ama ben okuduğum zaman bana bir lezzet yok, bir şey vermiyor. "1.5 milyon Ermeni öldürdük" deyince Nobel’i verdiler. Yaşar Kemal’e vermediler. Çünkü o Ermeni değil de Kürtler’i savundu. Kürtler ne de olsa bizim parçamız. Ermeni soykırımı falan deseydi o merkezlerin gözüne girebilirdi Yaşar Kemal.
**Sizi en rahatsız eden huyunuz nedir?**
Kolay kanarım.
**Gerçekten mi?**
Aldatılması çok kolay bir insanım. İnsanlara güvenirim, inanırım. Bundan şikayetçi değilim. Bazen aceleci taraflarım da belki vardır. Saydam bir insanım, herkesi de saydam olarak bilen, herkesi dürüst olarak bilen bir insanım. Onun için benim hesaplarımda onun için bu adam hile mi yapıyor, dolap mı çeviriyor diye bir şey yoktur. Neyse, nasıl görünüyorsa öyle gören bir insanım. Çok da şikayetçi değilim bundan.
**Çok önemli insanlar yetiştirmişsiniz. Sonra hepsi gitmiş. Niye?**
Hepsi gitmedi, gidenler meşhur olup gitti. Hepsi gitmiyor. Yeni hayatlar keşfediyorlar, o zaman yeni hayatlara uygun yeni ideoloji ve siyasetler.
**Siyasette ideolojik değişiklik olur mu Doğu bey?**
İdeolojik değişiklik olmaz ama koşullara göre tahlillerde yenilenmeler, olgunlaşmalar olur. Ama ideolojik değişiklik başka. Sizin söyledikleriniz o ideolojilerini değiştirenler. Mesela bilimsel sosyalistken, devrimciyken, birden liberal oluyor.
**Anlamadım ben bilimsel sosyalisti, Marksist mi demek?**
Marksist diye adlandırmayı doğru bulmuyoruz, çünkü bir insan ismiyle adlandırmak yanlış. İnsan ismiyle olunca Marx öldüğü an ne oluyor, bitmiş gibi oluyor veya peygamber gibi oluyor. Halbuki siz 19. yüzyılın teorileriyle bugün hayata cevap veremezsiniz. Onun için Marksizim demek, bunu bir yerde donduran, bitiren bir adlandırma oluyor. Oysa bilimsel sosyalizm hayata göre, mesela ben konuştum bitti 1 saniye sonra yeni bir dünyada yaşıyoruz.Teorinin de devam eden hayata göre kendini olgunlaştırması lazım. Marx dediğiniz an onun öldüğü tarihte her şey donup bitiyor.
**Ama fikirlerini bırakıyor?**
O fikirler o dönem 19. yüzyıl için geçerli. Marx’ın zamanında emperyalizm yoktu, uçağa binmedi, televizyon izlemedi, bilgisayar yoktu, bazı silahlar daha keşfedilmemişti. Özellikle emperyalizm olgusu. Marx emperyalizmi yaşamadı. Emperyalizm 19 yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında ortaya çıktı. O zaman Marx’tan emperyalizmle ilgili bir teori görüş bekleyemezsiniz. O zaman kim yapacak? Bugünün dünyasını kim açıklayacak? Bugünün dünyasının gerçeklerine cevap veren devrimci stratejileri, programları kim oluşturacak? Marx'ın mezardan bize böyle bir yardımda bulunma şansı yok. |
# Beşiktaş'ın İstanbulspor deplasmanında ilk 11'i belli oldu
Süper Lig'de çıktığı 26 maçta 13 galibiyet, 4 beraberlik, 9 yenilgi yaşayan Beşiktaş, 43 puana sahip.
Oynadığı müsabakaların 3'ünü kazanan, 6'sında berabere kalan, 17'sinden mağlubiyetle ayrılan İstanbulspor ise haftaya 12 puanla ve son basamakta girdi. Sarı-siyahlı takımın cezası nedeniyle 3 puanı silindi.
Siyah-beyazlı ekip, ligin ilk yarısında sahasında oynadığı karşılaşmada İstanbulspor'u 2-0 mağlup etti.
8 oyuncu ceza sınırında
Beşiktaş'ta 8 futbolcu, İstanbulspor müsabakası öncesinde sarı kart ceza sınırında bulunuyor.
Siyah-beyazlılarda Necip Uysal, Jonas Svensson, Arthur Masuaku, Daniel Amartey, Gedson Fernandes, Bakhtiyor Zaynutdinov, Semih Kılıçsoy ve Demir Ege Tıknaz, yarın kart görmeleri halinde cezalı duruma düşecek ve Süper Lig'in 28. haftasında Galatasaray ile yapılacak derbide forma giyemeyecek.
Santos, derbi öncesi bazı oyuncuları yedeğe çekebilir
Beşiktaş'ta teknik direktör Fernando Santos, ceza sınırında bulunan oyuncuların fazlalığı nedeniyle İstanbulspor maçında ilk 11'de değişikliğe gidebilir.
Portekizli çalıştırıcının, ligin 28. haftasında Galatasaray ile Tüpraş Stadı'nda oynayacakları derbiyi düşünerek bazı oyuncuları yedeğe çekmesi bekleniyor.
Üç maçtır yenilmiyor ve gol yemiyor
Beşiktaş, Süper Lig'de oynadığı son 3 karşılaşmada mağlup olmadı ve kalesini gole kapattı.
Ligin son 3 haftasında Trabzonspor ile TÜMOSAN Konyaspor'u 2-0 mağlup eden siyah-beyazlılar, Kayserispor ile de 0-0 berabere kaldı.
Siyah-beyazlılar, İstanbulspor'u yenerek ligdeki yenilmezlik serisini 4 maça çıkarmaya çalışacak.
Beşiktaş'ta uzun süreli sakatlıkları bulunan Alex-Oxlade Chamberlain ve Tayfur Bingöl'ün yanı sıra Ante Rebic ile Tayyip Talha Sanuç kamp kadrosuna alınmadı |
# DHA YURT - Kaçırıldığı öne sürülen 14 yaşındaki kız İzmir'de bulundu
## Özet
MANİSA'nın Sarulanlı İlçesi'nde, 7 gündür kendisinden haber alınamayan 14 yaşındaki E
## İçerik
06 Eylül 2017 15:28
.M., İzmir'in Buca İlçesi'nde, kendisini kaçırdığı iddia edilen 17 yaşındaki A.A.'nın halasının erkek arkadaşının evinde bulundu. E.M.'nin ailesi kızlarını teslim almak üzere İzmir'e geldi.
Manisa'nın Şehzadeler ilçesi Şehitler Mahallesi'nde yaşayan E.M., 31 Ağustos akşamı ailesiyle bayram ziyareti için babaanne ve dedesinin Saruhanlı ilçesinin eskiden belde olan Dilek Mahallesi'ndeki evine evine gitti. Ailesiyle gece orada kalan E.M, sabah yatağında bulunamadı. Çocuklarının hayatından endişe eden anne Gülziye ve baba Selman M., Manisa Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü'ne kayıp başvurusunda bulundu. E.M.'yi bulmak için geniş çaplı araştırma başlatan ekipler, küçük kızın telefon sinyalinden en son İzmir'in Bayraklı İlçesi'nde olduğunu tespit etti. Bunun üzerine Manisa Emniyet Müdürlüğü ile İzmir Emniyet Müdürlüğü ekipleri genç kızı bulmak için özel bir ekip kurdu. E.M.'yi kaçırdığı öne sürülen A.A.'nın akrabaları üzerinde duran ekipler, Bergama, Buca ve Menderes ilçelerinde bulunan akrabalarının evlerine eş zamanlı operasyon düzenledi. A.A.'nın yakınları ifadelerinde kaçırma olayını redderken, Menderes'teki akrabası M.Y. gözaltına alındı. Yapılan sorguda M.Y., E.M. ve A.A.'yı Buca'ya götürdüğünü ve A.A.'nın halası B.A.'ya bir kafede teslim ettiğini itiraf etti. Bunun dışında M.Y.'nin, çocukların bir gece kendisinde kaldıklarını söylediği de öğrenildi. Bunun üzerine Buca'daki B.A.'nın evine operasyon düzenleyen ekipler, adreste E.M. ve A.A.'yı bulamadı. Soruşturmayı derinleştiren ekipler, B.A.'nın erkek arkadaşı R.Y. ile kafeye geldiğini belirledi. Bunun üzerine R.A'nın evine yapılan baskında E.M. ve A.A. bulundu. E.M. ve A.A. ifadelerini alınmak üzere Çocuk Şube Müdürlüğü'ne getirildi. E.M. ve A.A.'nın aynı köyde yaşadıkları ve bir düğünde tanıştıktan sonra arkadaşlıklarını ilerlettikleri öğrenildi. E.M.'nin bulunduğu öğrenen Selman ve Gülziye M. çifti İzmir'e geldi. E.M. ve A.A.'nın emniyetteki işlemleri sürüyor.
AMCA: BAYRAM YAPAMADIK
E.M.'nin bulunduğunu öğrenince İzmir'e gelen amca Mutlu M. (45), "Biz bayram yapamadık. Bayram kızımızı aramakla geçti. Bizim bayramımız bugün. İnşallah bugün yapacağız. Bugüne nasipmiş bayram yapmak. Manisa Valisi, Emniyet Müdürümüz, İl Jandakma Komutanımıza teşekkür ederiz. Bu işin üzerinde çok durdular. Gece dörtte arayıp bulunduğunu söylediler. Benim adım mutlu, ama şimdi mutlu oldum. Çok sevindik. Buca'da bulunmuş. Şikayetçi olduk. Sonuçta bu 2003 doğumlu bir çocuk. Evlenme vaadiyle kaçırılmış. 14 yaşında bir çocuğa nasıl evlenme vaadi oluyorsa ? Hangi çağda yaşıyoruz ? Karşı tarafla temas kurduk. Babasına kızımızı teslim et dedik. O da bulup getireceğim dedi ama teslim etmediler. Ateşle oynuyorsunuz dedik. Emniyetimiz çok çalıştı ve buldu. Kızımıza daha önce nasıl iyi davrandıysak öyle davranacağız. Bağrımıza basacağız. Sonuçta bizim evladımız canımız. Okuluna adapte etmeye çalışacağız" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
- E.M.'nin sağlık kontrolüne götürülüşü
- Çocuk şubeden görüntü
- Genel ve detay görüntü
- Amca Mutlu Merter İle röportaj
Haber: Mehmet CANDAN - Kamera: Yasin TİNBEK / İZMİR, (DHA) |
# "BİZ HAYAL KAHVESİNDE HAYALLER KURMUYORUZ" İSTANBUL
- - 20.04.2011 - Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, matematik bilen herkesin CHP'nin Aile Sigortası Projesinin "boş hayal olduğunu" göreceğini savunarak, "Biz Sayın Kemal Bey gibi hayal kahvesinde hayaller kurmuyoruz" dedi. Bağış, partisinin Sultanbeyli İlçe Başkanlığı Seçim Koordinasyon Merkezinin açılışında yaptığı konuşmada, iktidarda oldukları süre içinde icraatlarıyla destan yazdıklarını söyledi. Türkiye'yi 2023 yılında dünyanın 10. büyük ekonomisi yapmayı hedeflediklerini ifade eden Bağış, şunları söyledi: "Bizim projelerimiz, Türkiye'nin anamuhalefet partisinin ve onun Sayın Genel Başkanı çakma Gandi'nin projeleri gibi yere sağlam basmayan projeler değil. Aile Sigortası Projesi ortaya attılar, biraz matematik bilen herkes bunun tamamen boş hayal olduğunu net bir şekilde gördü. Biz Sayın Kemal Bey gibi hayal kahvesinde hayaller kurmuyoruz. Biz gerçekten yaptıklarımızı hesap ediyoruz. Yaptıklarımızın referansıyla neler yapabileceğimizi ortaya koyuyoruz." Bağış, eski dönemlerde kaynakların hortumlandığını dile getirerek, kendilerinin o hortumları keserek, kaynakları milletin ihtiyaçları için kullandıklarını ifade etti. Anamuhalefet partisinin teşkilatlarına gönderdiği ifade edilen genelgeyi de eleştiren Bağış, "Darbe çığırtkanlığı yapan CHP, millete hor gözle bakan CHP, şimdi milletin desteğini bekliyor" dedi. Bağış, kendilerinin başka partiler gibi "karanlık çetelerin paravanı" olmak için değil, halk için yola çıktıklarını belirterek, çok çalışacaklarını, halkın dertlerini dinleyeceklerini söyledi. Egemen Bağış, konuşmasının ardından AK Parti Sultanbeyli İlçe Başkanlığı Seçim Koordinasyon Merkezinin açılışını yaptı. |
# Beşiktaş'ta başörtülü kadına saldırdığı iddia edilen kadının Adli Tıp raporu: Ceza sorumluluğu tam
02 Mart 2020 13:02
Beşiktaş'ta başörtülü öğretmene saldırdığı gerekçeyle yargılanan Berrak Karaoğlu'nun Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi raporu mahkemeye ulaştı. Raporda, "ceza sorumluluğunu etkileyecek herhangi bir akıl hastalığı tespit edilemediği" belirtildi.
İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi'nde, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" ve "Basit yaralama" suçlarından yargılanan Berrak K.araoğlu'nun 31 Ocak'ta görülen duruşmada yurtdışına çıkış yasağı koyarak tahliyesine karar verilmişti. Mahkeme, sanığın bir hafta Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Kurulu'na sevk edilmesine hükmetmişti. Gözlem İhtisas Dairesi'nce hazırlanan raporda, sanık Berrak K.'nin 3 Şubat'ta giriş, 7 Şubat'ta çıkış tarihleri arasında yapılan muayenesi, müşahadesi, tetkikleri ve adli dosyanın incelenmesi neticesinde, "ceza sorumluluğunu etkileyecek veya ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı veya akıl zayıflığı tespit edilemediği" belirtildi. Raporda, "Dava dosyasının tetkikinden de suç tarihinde suçunu takip eden günlerde de herhangi bir akli arıza içinde olduğuna delalet edecek tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmadığı, Berrak K.'nin 12 Kasım 2019 tarihinde 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme' ve 'Basit yaralama' suçuna karşı ceza sorumluluğunun tam olduğu" bildirildi.
4 yıla kadar hapsi isteniyor
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianameye göre, 12 Kasım 2019'da Ihlamurdere Caddesi üzerinde yürüyen müşteki öğretmen N. E.'ye daha önceden tanımadığı sanık Berrak Karaoğlu'nun tokat attığı, sözlü müdahalede bulunan bir erkeğe de sanığın saldırdığı belirtiliyordu. Olay sonrasında tutuklanan sanığın görüntü izleme tutanaklarından daha önceden hiç tanımadığı müştekiye karşı sırf dini inancı gereği giyim tarzından dolayı bu eylemi gerçekleştirdiği belirtilerek "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" ve "Basit yaralama" suçlarından 1 yıl 4 aydan 4 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
2 Ocak'ta görülen ilk duruşmada, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden 25 Aralık tarihli raporda, sanığın hastanede yapılan gözlemi ve eski kayıtlarının incelendiği "30 Ocak 2015'ten itibaren sanığın 5 kez yatarak tedavi gördüğü, sosyal ve mesleki anlamda gerilediği, bipolar bozukluk ve şizoafektif bozukluk görüldüğünün saptandığı, sanığın olay günü cezai sorumluluğunun olmadığı ve akıl hastalığına özgü tedbirlerin uygulanması gerektiği" belirtilmişti. |
# Komşuların suçüstü yakaladığı telefon dolandırıcısının 7,5 yıla kadar hapsi istendi
## Özet
Serpil KIRKESER / İSTANBUL, (DHA) ZEYTİNBURNU'nda kendisini telefonda polis olarak tanıtarak Melike A
## İçerik
03 Ocak 2018 14:59
.'yı (22) dolandırmaya çalıştığı iddia edilen şüpheli Emre T. (32) altın ve paraları almak için geldiği apartmanda komşular tarafından suç üstü yakalandı. Gözaltına alınan ve tutuklanan Emre T.'nin "Kişinin kendisini kamu görevlisi olarak tanıtmak suretiyle nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs" suçundan 4 yıldan 7,5 yıla kadar hapsi istendi. İddianame kabul edilirse şüpheli Emre T. önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak.
İDDİANAMEDE OLAY ANLATILDI
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianameye ve şikayetçilerin ifadesine göre olay şöyle oldu: Zeytinburnu'nda yaşayan Tekstilci Murat A.'nın (45) cep telefonu 14 Aralık 2017'de saat 09.30'da arandı. Telefondaki kişi, Murat A.'ya başkomiser olduğunu söyledi ve Diyarbakır'da yakalanan hırsızların kendisinin kimlik bilgilerini kullandığını, bununla ilgili Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne gelmesini istedi. Murat A. da kendisini arayan kişinin dolandırıcı olduğunu düşünerek telefonu kapattı. Biraz zaman geçtikten sonra bu kez de Murat A.'nın kızı Melike A. cep telefonundan arandı. Zeytinburnu Emniyet Müdürlüğü Asayiş Bürosu'ndan aradığını söyleyen kişi, Melike A.'ya 'Babanız bir hırsızlık olayından dolayı şüpheli. Çalınan paralar sizin evinizde. Vereceğim talimatları yerine getirin. Evdeki para ve ziynet eşyalarını çantaya koyun. Aksi halde babanız Murat A. tutuklanacak' dedi. Bu sözlerin ardından paniğe kapılan Melike A. evdeki bir miktar para ve ziynet eşyasını çantaya koydu. Melike A. aynı zamanda babasına whatsapp üzerinden 'Baba şu anda telefonda polislerle konuşuyorum. Evdeki ziynet eşyalarını ve paraları toplayıp kendilerine vermem gerektiğini söylüyorlar. Telefonu da açık tutmamı kapatmamamı söylüyorlar' diye mesaj attı. Murat A. da kızına bu kişilerin dolandırıcı olduğunu mesaj olarak whatsapp üzerinden yazdı. Bu kez dolandırıcılar '0...' hattan tekrar Murat A.'yı aradı ve telefonda bağırarak, ' Çocuğa söyle paraları versin, polis şu anda kapıda paraları vermezseniz seni içeri alacağız' dedi. Dolandırıcıların eve gittiğini anlayan Murat A., komşuları Muhittin A. ve Zülfikar A.'yı arayarak durumu anlattı ve yardım istedi. Bu sırada Emre T. kapı zilini çaldı ve kapıyı açan Melike A.'nın elindeki çantayı almaya çalıştı. Apartman sakinleri de bu sırada Emre T.'yi yakaladı.
"TELEFON DOLANDIRICILIĞI HAKKINDA BİLGİ VERDİ....BEN DE KABUL ETTİM"
Gözaltına alınan ve Asayiş Büro Amirliği'nde ifadesi alınan şüpheli Emre T. ortaokul mezunu ve overlokçu olduğunu belirterek şunları anlattı: Bir hafta önce Gazanfer ile tanıştım. Ben daha önce cezaevinde yatıyordum. Cezaevinden tanıdığım Murat olarak bildiğim bir şahıs aracılığıyla tanıştım. Açık kimlik ve adresini bilmediğim Gazanfer isimli kişi bana telefon dolandırıcılığı yaptığını söyledi. Bana da bu telefon dolandırıcılığını nasıl yaptığı hakkında bilgi verdi. Dolandırıcılık olayından elde edilen paradan yüzde 3'nü da bana vereceğini söyledi. Ben de teklifi kabul ettim.Bana içerisinde numarasını bilmediğim ancak polislerin beni yakaladığında üzerimde bulunan telefon ve telefona takılı vaziyette olan sim kartı verdi. 'Telefondan sana ne talimat verilirse onları yapacaksın' dedi. Ben olay günü verilen adrese çıktım. Gazanfer aşağıda bekliyordu. Kapının zilini çaldım. Bu esnada benim telefonum açıktı. Kapıyı açan olmadı. Bir müddet sonra 20-25 yaşlarında bir kadın kapıyı açtı. Kapısını çaldığım adresteki kadının da telefonu açıktı. Ben içeri girdim. Çantayı sordum, çantayı alarak geldi. O esnada evin kapısı çaldı, komşular geldi. Bana kim olduğumu sordular. Ben de polis olduğumu söyledim. Oradan uzaklaşmaya çalıştım, ancak binadaki komşular beni durdurdular ve daha sonra da polisler geldi.
TUTUKLANARAK CEZAEVİNE KONULDU
Şüpheli Emre T. çıkarıldığı Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklanarak cezaevine konuldu. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma sonunda hazırladığı iddianamede şüpheli Emre T.'nin ifadesinde geçen 'Gazanfer' isimli açık kimliği ve adresi belirsiz kişi hakkında ayrı bir soruşturma yürütüldüğü ifade etti. İddianamede, tutuklu şüpheli Emre T.'nin "Kendisini kamu görevlisi olarak tanıtmak suretiyle nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs" suçundan 4 yıldan 7,5 yıla kadar hapsini talep etti. İddianame kabul edilirse şüpheli Emre T. önümüzdeki günlerde Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak.
(FOTOĞRAF) |
# Türkiye gündeminde bugün neler var?
## Özet
İşte Türkiye'nin gündemini oluşturacak gelişmelerin programı...
## İçerik
1- Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde toplanacak.
2-TBMM Başkanı İsmail Kahraman, AB üyesi ülkeleri̇n büyükelçilerini kabul edecek.
3- Başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin ardından yaşanan gelişmeler ile yurt içi ve yurt dışındaki tepkiler izleniyor.
4- TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Türkiye Varlık Fonu kurulmasına ilişkin yasa teklifi görüşülecek. 5- Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Türk toplumunun temsilcileriyle bir araya gelecek. 6- Suriye'deki iç savaşla ilgili gelişmeler takip ediliyor. 7- Türkiye İstatistik Kurumu mayıs ayına ilişkin "İşgücü İstatistikleri" ile temmuza ilişkin "Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi" istatistiklerini açıklayacak. 8- 2016 Rio Olimpiyat Oyunları Brezilya'da sürüyor.
9- Futbolda takımların yeni sezon öncesi transfer ve hazırlık çalışmaları izleniyor. |
# DEAŞ saldırısı kurbanları için mevlit okutuldu
## Özet
GAZİANTEP, (DHA) - GAZİANTEP'te, 2 yıl önce Nurettin ve Besma Akdoğan çiftinin kına gecesi sırasında DEAŞ'ın canlı bomba saldırısında yaşamını yitiren 57 kişi için mezarları başında mevlit okutuldu
## İçerik
Gaziantep'te 20 Ağustos 2016 tarihinde Doğu illerinden göç edenlerin yoğunlukla oturduğu Beybahçe Mahallesi'nde Besna ve Nurettin Akdoğan çiftinin düğünü öncesinde yapılan kına gecesine, DEAŞ terör örgütü tarafından canlı bomba saldırısı düzenledi. Patlamada üzerindeki intihar yeleğini infilak ettirince parçalanan DEAŞ'lı terörist; 40'ı çocuk 57 kişinin ölümüne, 44'ü çocuk 87 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Saldırının ikinci yıl dönümü öncesi Gaziantep Büyükşehir Belediyesi yaşamını yitirenlerin büyük bölümünün defnedildiği Yeşilkent Mezarlığında mevlit programı düzenledi.
Mezarlıktaki programa katılan Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Abdullah Aksoy, hem Türkiye hem de Gaziantep için 20 Ağustos gecesinin kara bir gece olduğunu belirterek, "O gecenin nasıl geçtiğini hepimiz canlı şahidiyiz. Rabbim bir daha öyle bir geceyi yaşatmasın. 2016 yılı bizim için çok karanlık bir yıl oldu. Ama en hazin geceyi 20 Ağustos’ta yaşadık. 57 vatandaşımızı, canımızı, ciğerimizi kaybettik. Gece yarısına kadar ‘yaralılara nasıl yardım edebiliriz’ diye ben ve belediyemiz ekipleri o sokaktaydık. Burada yatan çocuklarımız, ahirette bizlere şefaatçi olacaklardır inşallah. Şunu asla unutmayın üzüntümüz de acımız da sevincimiz de bir. Büyükşehir olarak sizler için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz" dedi.
Duaların edildiği mevlitte acılı aileler ise kaybettikleri yakınlarının mezarları başında gözyaşı döktü.
FOTOĞRAFLI |
# PİYASALAR – "Enflasyonla Topyekun Mücadele" ile BİST100 96 bin puanı aştı
## Özet
Mahmut Can Emir / İstanbul, 8 Ekim (DHA) –Borsa İstanbul Endeksi (BİST100), Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın sosyal medya üzerinden yaptığı, "Yarın açıklayacağımız Enflasyonla Topyekun Mücadele programı ile bu dayanışmayı çok daha ileri taşıyacağ
## İçerik
PİYASALAR – "Enflasyonla Topyekun Mücadele" ile BİST100 96 bin puanı aştı
08 Ekim 2018 20:29
ız" duyurusu sonrasında, günlük yüzde 1.38 artışla 96 bin 190 puana yükseldi.
BIST Bankacılık Endeksi de yüzde 6.01 artışla 109 bin 965 puana çekildi.
Tahvil bono piyasasında ise 10 yıllık gösterge tahvilin bileşik faizi yüzde 1.02 artışla 20.81 seviyesine kadar yükseldi. İki yıllık gösterge tahvilin faizi ise yüzde 24.53 düzeyinde.
Bayraktar'ın açıklamasının ardından dövizler de hafif gevşedi. Gün sonuna doğru yapılan işlemlerde;
- dolar en düşük 6.1150 ve en yüksek 6.1908 lirayı gördükten sonra 6.12 6.13 lira,
- euro en düşük 7.0269 ve en yüksek 7.1309 lirayı gördükten sonra 7.03 - 7.04 lira,
- sterlin en düşük 7.9815 ve en yüksek 8.1029 lirayı gördükten sonra 8.0 - 8.01 lira düzeyinde hareket ediyor.
Dolar endeksi yüzde 0.26 artışla 95.85 puana yükseldi, EURO/DOLAR paritesi yüzde 0.35 düşüşle 1.1485’ye çekildi.
Albayrak Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şöyle dedi:
"Bankalar Birliği’nin, reel sektörümüzün kredi borç ödemelerinin yapılandırılmasına ilişkin aldığı tavsiye kararını çok önemli görüyorum.
"15 milyon TL’nin altındaki borçlar, 6 ay ödemesiz 24 aylık vade ile yapılandırılacak. Bu kararı alan Bankalar Birliği’ne teşekkür ediyorum.
"İçinden geçtiğimiz sürecin zorluklarına rağmen, tüm paydaşlarımızla sağladığımız güçlü koordinasyon ve işbirliği ile zor süreçlerin üstesinden geldik.
"Yarın açıklayacağımız Enflasyonla Topyekun Mücadele programı ile bu dayanışmayı çok daha ileri taşıyacağız." |
# "Millet İttifakı ve HDP, Kürt meselesine toplumun tamamını tatmin edecek bir çözüm bulabilir"
12 Mayıs 2018 11:09
Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, 24 Haziran'da HDP'nin barajı geçmemesi durumunda AKP-MHP ittifakının HDP'nin güçlü olduğu bölgelerden milletvekili çıkaracağını söyledi. Çözüm bekleyen Kürt meselesi hakkında Mumcu, "Millet İttifakı ve HDP, Kürt meselesine toplumun tamamını tatmin edecek bir çözüm bulabilir" dedi.
Mumcu'nun "Bir umut" başlığıyla (12 Mayıs 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Önümüzdeki seçimlerde parlamento seçimi cumhurbaşkanı seçiminin de belirleyicisi olacak. Şayet AKP ve Bahçeli ittifakı, Meclis’te çoğunluğu yitirirse ve seçim de ikinci tura kalırsa; AKP’nin adayının işi beklemediği kadar zorlaşabilir.
AKP adayı Erdoğan’ın kendisine oy verip de partisine oy vermeyecekleri "münafık" diye suçlayacak kadar kendinden geçmesi de iktidar cephesinin durumun ayırdında olduğunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığını AKP adayının kazanması ancak Meclis çoğunluğunu muhalif partilerin elde etmesi durumunda da aday Erdoğan’ın işi kolay değil. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Meclis’in aynı konuda çıkartacağı kanunlarla bertaraf edilebiliyor. Ayrıca cumhurbaşkanlığı kararnameleri kanunlara aykırı olamıyor.
Meclis’te olası bir çoğunluğu yakalamış muhalefet partileri bu sistemde bir başbakan belirleyip hükümet kurmayacak. Böylelikle belki de bazı konularda ortak davranarak kanun yapabilmeleri daha kolay olacak.
Şayet seçim ikinci tura gider ve ilk turda Meclis’te çoğunluk değişirse, seçmenin muhalefetin adayına yönelerek onu seçmesi mümkün. Bu durumda yeni cumhurbaşkanı ve Meclis’teki yeni çoğunluk uyum içinde çalışabilir mi?
Ülkenin demokratikleştirilmesi ve hukuk devletinin yeniden kurulması amacıyla yapılacak düzenlemelerde sorun çıkacağını zannetmem. Neticede Millet İttifakı’nın bir araya geliş amaçlarından biri bu. HDP de bu düzenlemelere destek olacaktır.
Pekiyi, bu aşamadan sonra yeni başkanla yeni muhalefet çoğunluğu ülkeyi idare edebilir mi? Böylesine parçalı bir yapı ülke yönetiminde ortaklaşabilir mi?
Şayet bu başarıya ulaşırsa, başkanlık sistemi değişikliği, kendisini getirenlerin hiç beklemediği şekilde ülkenin demokratikleşmesi ve toplumsal uzlaşının yerleşmesine yol açabilir.
Türk’ün, Kürt’ün, muhafazakârın, laikin ve bu toplumu oluşturan tüm unsurların, ortak çıkarları var. Kimlikleri aşan taleplerin oluşturulması hem milli birliği hem de solu geliştirir.
Bu ihtimalin gerçekleşmesi için HDP’nin barajı aşıp Meclis’e girmesi şart. Yoksa HDP’nin güçlü olduğu yerlerdeki milletvekilleri AKP’ye gidecek. Yani AKP-Bahçeli ittifakı, Meclis çoğunluğunu garantiye alacak.
Bir başka şartsa, yeni başkan ve yeni çoğunluğun Kürt meselesinde yapacaklarıdır. Millet İttifakı ve HDP, toplumun bütününü yansıtan bir seçmen desteğiyle, bu defa Kürt meselesine toplumun tamamını tatmin edecek bir çözüm bulabilir.
Elbette bunlar çok iyimser ihtimaller. Ancak imkânsız değil. En karanlık zamanlarından birinde, memleketin önünde bir umut yolu açık. O yolda kararlılıkla yürümenin çaresi, iyimser olunamasa da umudu kaybetmemekten geçiyor. |
# Canımız sıkkın olduğunda, dünyayı gri görüyoruz!
## Özet
Renklerle ilgili yeni bir çalışma ruh halimiz ve renkleri algılamamız arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu ortaya koydu
## İçerik
'Psychological Science' dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre bir insanın duyguları ve renk algısı arasında doğrudan bir bağlantı var. Buna göre, Canınız sıkkın olduğunda dünya genelde bunaltıcı, kasvetli ve gri gözükür. Moralinizin bozuk olması mavi rengini algılayışınızı değiştirebilir.
Radikal’de yer alan habere göre, "Renk, deneyimlerimizin en önemli parçalarından biri" diyen raporun başyazarı Rochester Üniversitesi'nden Psikolog Christopher Thorstenson, mutsuz insanların dünyanın 'renksiz' ve 'gri' olduğunu, mutlu insanların ise dünyanın 'parlak' ve 'renkli' olduğunu söylemesinin bir nedeni olduğunu anlattı.
Retinaya gelen ışık azalıyor
Psikologlar, duyguların 'düşük düzeyli görsel süreç'e etkisi olduğunu uzun zamandır biliyor. Görsel süreçte, beyinden gelen kimyasallar neyi nasıl gördüğümüzü etkiliyor. Üzüntü bu kimyasalın salgılanmasını azalttığı için retinaya giren ışığı azaltarak görsel kabiliyeti düşürüyor. Sıkkın bir ruh hali dopamin seviyesini düşürerek retinadaki nörotransmiterlere zarar veriyor. renklerin ayırt edilmesindeki zorluğa yani mutsuz bir insanın dünyayı daha puslu, daha bulanık görmesiyle ilişkilendiriliyor.
Deneyde insanlar iki gruba ayrılarak 'hüzün' rolü verilenler 'Aslan Kral' filminden hüzünlü bir sahne, 'eğlence' rolü verilenler de bir standup gösterisi izliyor. Sonrasında herkesten rengi solgunlaştırılarak rengi griye yakınlaştırılmış kırmızı, sarı, yeşil ve mavi bez parçalarına bakmaları isteniyor. Denekler renk tahminlerinin doğruluğuna göre puanlanarak ruh hali testine tabi tutuldu.
Nasıl hissettiğiniz dünyayı nasıl gördüğünüzü etkiliyor
Sonuç olarak, üzgün insanlar mavi ve sarı renklerdeki gölgeleri ayırt etmekte zorlandı. Fakat ilginç bir şekilde, kırmızı ve yeşil renkleri görmekte bir sorun yaşamadılar. Bu da insanoğlunun evrimsel bir ihtiyaçtan kaynaklı, öfkeye tepki olarak kırmızı renk görme yöneliminden kaynaklanıyor olabilir.
Thorstenson ve ekibinin sadece mavi-sarı renk ekseninde görüş farklılıkları gözlemlemesi şans eseri değil. Üzgünlüğün kimyasal madde salgılanmasını azaltıp bütün renk görüşlerini etkilemesi bekleniyordu ama sonuçlar böyle olmadı. Ayrıca, üzgünlüğün görme duyumuzdaki dopamin seviyesini etkilemesi gelecekte üzerine çalışılacak konular arasına girdi. Thorstenson "Dopaminin, depresyon ve ADHD gibi ruh sağlığı bozukluklarında önemli rol oynuyor? Nasıl hissettiğimiz dünyayı nasıl gördüğümüzü gerçekten etkileyebilir" dedi. |
# Can Ataklı: Ankara'da 'Milli hükümet' söylentileri var; Erdoğan balkon konuşmasında 'El ele verme zamanı' diyecek
Korkusuz yazarı Can Ataklı, yerel seçime dair kulis bilgiler içeren bir değerlendirme yaptı. Buna göre "Ankara'da 'milli hükümet' söylentileri" konuşuluyor. Ataklı bugünkü yazısında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın bir balkon konuşması yapacağını ve bu konuşmada "Türkiye'ye karşı büyük saldırı var, bunu hep birlikte göğüslememiz gerek. Seçimler bitti, artık el ele verme zamanı" diyeceğini öne sürdü.
"Sonucunu çok merak ettiğim üç ilçe" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümünde Ataklı şunları kaydetti:
Kesin bilgi değil ama bazı çevrelerde şu konuşuluyor. Yerel seçimlerden; muhalefet, iktidar ittifakına karşı zaferle çıkacak. Erdoğan meşruiyet tartışması çıkmasını önlemek için hemen o gece bir balkon konuşması yapacak ve "Türkiye'ye karşı büyük saldırı var, bunu hep birlikte göğüslememiz gerek. Seçimler bitti, artık el ele verme zamanı" diyecek. Daha sonra liderlerle bir toplantı yapacak ve "Milli hükümet kurmak istiyorum" diyecek. Hükümete CHP, MHP ve İYİ Parti'den isimler alacak. Batık olan ekonomi, böyle bir milli hükümetle aşılmaya çalışılacak. Ayrıca uluslararası platformda yerle bir olan Türkiye'nin itibarı yeniden kazanılmaya çalışılacak. Bunu anlatanlar kanıt olarak şunu söylüyorlar; Bahçeli bir ay önce "Cumhur İttifakı yüzde 51'i almalı, aksi takdirde bir meşruiyet kavgası çıkarırlar" dedi. Aynı Bahçeli, önceki gün "Erken seçim olmayacağını"söyledi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, seçimden muhalefetin zaferle çıkacağını ama bir erken seçim istemeyeceklerini açıkladı. Erdoğan, iktidarı bırakmamak için her şeyi yapacaktır. Muhalefet ise erken seçim riskini göze almak istemez ama hükümete, bakan vererek iktidarın bir tarafını tutmak ve bazı nimetlerden artık yararlanmak ister. |
# Faik Öztrak: Ermenistan'ın yaptığı terördür, CHP olarak kalbimiz Azeri kardeşlerimiz ile beraberdir
28 Eylül 2020 16:41
CHP Sözcüsü FaikÖztrak, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmaları değerlendirirken, "Ermenistan'ın bu tutumunu kabul edemeyiz. Bu uluslararası hukukun açık ihlalidir bu terördür" dedi. CHP olarak Azerbaycan'ın yanında olduklarını vurgulayan Öztrak, "Yaşanan saldırıda şehit olan Azeri kardeşlerimize rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz. CHP olarak kalbimiz, dualarımız ve desteğimiz Azeri kardeşlerimiz ve Azerbaycan Cumhuriyeti ile beraberdir" ifadesini kullandı.
Öztrak, MYK gündemi ile ilgili düzenlediği basın toplantısında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014'te düzenlenen 'Kobane eylemleri'ne yönelik soruşturmada HDP'lilerin gözaltına alınmasına tepki gösterirken, "Saray 6 yıl önceki Kobane olayları üzerinden HDP'ye gözdağı vermeye çalışıyor. 6 yıl önceki dava yeniden açılıyor. 6 yıldır nerelerdeydiniz? 6 yıl boyunca bu ülkenin polisi, savcısı bu işlerle ilgili belgeleri toplayamadı mı?" şeklinde konuştu.
Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınına dair Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı verilere de değinen Öztrak, "İstatistiklerle oynamak, bunları kullanarak her türlü yalanı söylemek saray hükümetinin sermayesi olmuş. 11 büyükşehrimizde bulaşıcı hastalık nedeniyle vefat sayısı 1604 olmuş, aynı dönemde Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan ise 1488. Bunu nasıl açıklayacaklar? Gerçeklere gözlerimizi kapatacak TTB gibi kuruluşları terörist ilan ederek sorumluluktan kaçamazsınız. Tüm dünya salgınla mücadele ediyor, bizde hekimlerle mücadele ediliyor" açıklamasında bulundu.
Öztrak'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Azerbaycan'a her türlü desteği vermek zorundayız"
"Uluslararası hukuka aykırı olarak Azerbaycan ile ateşkesi bir kez daha bozdu. Sivilleri hedef aldı. Ermenistan'ın bu tutumunu kabul edemeyiz. Bu uluslararası hukukun açık ihlalidir bu terördür. CHP olarak kalbimiz, dualarımız ve desteğimiz Azeri kardeşlerimiz ve Azerbaycan Cumhuriyeti ile beraberdir. Azerbaycan'a her türlü desteği vermek zorundayız. Ermenistan daha önce işgal ettiği bölgelerden askerlerini geri çekmelidir. Yaşanan saldırıda şehit olan Azeri kardeşlerimize rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz. CHP olarak kalbimiz, dualarımız ve desteğimiz Azeri kardeşlerimiz ve Azerbaycan Cumhuriyeti ile beraberdir.
"Saray, HDP'ye gözdağı vermeye çalışıyor"
"18 yıldır bu ülkeyi yönetiyorlar, cumhuriyetimizle ve cumhuriyeti kuran kadrolarla kavga etmekten bıkmadılar. Ülkemizi dış politikada içine düşürdüğünüz ateş çemberinden nasıl çıkaracağınıza kafa yorun. TBMM'yi milli meselelerin çözüm adresi haline getirin.Koltuğunu korumak için her yolu mübah görüyor. Saray 6 yıl önceki Kobane olayları üzerinden HDP'ye gözdağı vermeye çalışıyor. 6 yıl önceki dava yeniden açılıyor. 6 yıldır nerelerdeydiniz? 6 yıl boyunca bu ülkenin polisi, savcısı bu işlerle ilgili belgeleri toplayamadı mı?
"Türkiye'de yürekli bir savcı yok mu?"
"Ülkemiz bu siyasilerin elinde oradan oraya savruluyor. Zamanında bazı bakanların önüne yatarım dediği Reza Zarrab'ın kuryesi Amerika'da konuştu. Kurye, Zarrab'ın rüşvet dağıttığını açıkladı. İddiaya göre bu rüşvetin büyük kısmı bir kişiye gitmiş? Bu iddiaları araştıracak Türkiye'de yürekli bir savcı yok mu? Neden bu iddialar yerli medyada yeterince yer almıyor?
"İstatistiklerle oynamak, bunları kullanarak her türlü yalanı söylemek saray hükümetinin sermayesi olmuş. Salgın döneminde hasta ve ölüm sayısındaki istatistiklerle oynanıyor. Bilim Kurulu üyeleri bile artık dayanamıyor, açıklanan hasta sayılarının gerçek sayılar olmadığını biliyoruz diyor. Sayın Seyit Torun bazı verileri kamuoyuyla paylaştı. Sadece CHP ve Millet İttifakı yönetimindeki 11 büyükşehrimizde bulaşıcı hastalık nedeniyle vefat sayısı 1604 olmuş, aynı dönemde Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan ise 1488. Bunu nasıl açıklayacaklar? Gerçeklere gözlerimizi kapatacak TTB gibi kuruluşları terörist ilan ederek sorumluluktan kaçamazsınız. Tüm dünya salgınla mücadele ediyor, bizde hekimlerle mücadele ediliyor.
"EBA çöp"
"Bu liyakatsiz yönetim elinde koskoca bir nesli kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Eğitim bilişim ağı EBA çöp. Sorumlu bakan çıktı, "çok talep var" dedi. Türkiye internet hızında Avrupa sonuncusu. Sayın Genel Başkanımız eğitimin aksamaması için 14 maddelik eğitim paketi açıkladı.
"Artık bir nesil daha kaybetmeye tahammülümüz yok"
"Evrensel Hizmet Fonu'nda toplanan paralar salgın döneminde eğitime erişemeyen çocuklar için kullanılsın. Artık bir nesil daha kaybetmeye tahammülümüz yok. Okul servisçileri dertli, kahvehaneciler dertli, sanat dünyası büyük bir kriz içinde. Salgından en çok etkilenen kesimlerden biri de sanatçılarımız. Özel tiyatroların vergi borçlarının silinmesi, kültür ve sanat dünyası için özel bir destek paketi açıklanması şart. Bu pandemi sürecinde milletine dünyada en az destek verdiği tescillenen sarayın damadı çıkmış "o desteği verdik, bu desteği verdik" diye sosyal medya paylaşımı yapmakla meşgul. Sanatçılar ise "açız" diye bağırıyorlar, canlarına kıyıyorlar.
"İki yıldır emir komutayla indirilen faizleri şimdi yeniden artırıyorlar"
"Bugünün sorunlarından kaçmak için geleceğe dair pembe tablolar çizip duruyorlar. Salgın etkisini yitirip taşlar yerine oturunca ekonomi yeni rekorlara koşacak diye millete masal anlatıyorlar. İşsizlik, dolar rekorlar kırıyor. Bunların hiçbiri bunlar için dert değil. Faiz enflasyonun sebebidir dediler, aklı bilimi bir kenara attılar. Söz dinlemeyen MB başkanını görevden aldılar. Sonuçta ne oldu? İki yıldır emir komutayla indirilen faizleri şimdi yeniden arttırıyorlar. Milletin kasasından satılan milyarlarca dolara, son olarak arttırılan faizlere rağmen TL, sene başından bu yana dolar karşısında yüzde 23 değer kaybetti. Sizin kamu-özel işbirliği dediğiniz model dünyada kalmadı. Her alanda yaptığınız gibi tam bir ucube. Riskler devletin, kârlar özelin. Bu ülkede namusuyla çalışan, vergisini veren, istihdam yaratan her iş ve iş insanı CHP iktidarında baş tacıdır, baş tacı olacaktır. Biz hukukun üstünlüğüne iktidarın hesap vermesine ve sosyal adalete önem veren bir ekonomi anlayışına sahibiz. Bu ucube sistemde kuralsızlık yeni kural oldu. Milletimiz vakti geldiğinde bu liyakatsizlere yerini gösterecek." |
# Cumhuriyet yazarı Terkoğlu: Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, "Bütün anketlerin en büyük partisi 'Erdoğan Gitsin Partisi.' Erdoğan, millet için artık bir çözüm umudu değil, ağır bir yük. Etin fiyatının, orman yangınlarının söndürülememesinin, fırtınada çöken yolların bile sorumlusu o. Halk, sırtında kambura dönüşmüş bu yükü söküp atacak, etten kemikten insanı, kendinden birini arıyor." düşüncesini dile getirdi.
Terkoğlu "Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?"başlıklı yazısında, "Hatırlayın, 2014 yılında, benzerini izledik. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli bir masaya oturdu, 'Ekmeleddin' dedi. İki partinin de en kritik isimleri bile televizyondan öğrendi. Bir sonraki seçimde, Ekmeleddin Bey, ekmek için değil, MHP milletvekili olup Erdoğan için çalıştı. 2018’deki seçimde herkes kendi adayını çıkardı. Muharrem İnce için bütün milletten oy isteyen parti, İnce’ye kendi parti üyeliğini bile uygun görmedi. Şimdi de altı kişiden başka herkese "susun" denilerek Türkiye’nin geleceğine kader yazılıyor." değerlendirmesini yaptı.
Terkoğlu şu ifadeleri kullandı:
"Yolumuzu çevirip, kolumuzdan çekip, "bir daha olmasın" diyen vatandaşlara bakılırsa halk aynı filmi tekrar görmek istemiyor. Kahraman aramıyor, Mesih beklemiyor. Onun aklı da öfkesi de tabelalardaki örgütlerin önünde. Bütün anketlerin en büyük partisi "Erdoğan Gitsin Partisi." Erdoğan, millet için artık bir çözüm umudu değil, ağır bir yük. Etin fiyatının, orman yangınlarının söndürülememesinin, fırtınada çöken yolların bile sorumlusu o. Halk, sırtında kambura dönüşmüş bu yükü söküp atacak, etten kemikten insanı, kendinden birini arıyor.
Öyleyse iktidarın tek adamlı vesayet rejimini parçalamanın yolu belli: Muhalefeti vesayetsizleştirmek! Sorun siyasetten çözüm de siyasetten ise siyaseti kendisinden çalınan topluma siyaset yapma hakkını geri vermek. Sendikalarıyla, örgütleriyle, sokaklarıyla, meydanlarıyla; milletin "nasıl bir iktidar" sorusunu aramak. Önce hayalini, sonra adayını, bu arayışın içinden çıkarmak. Türk tarihinin en kritik dönümlerinden birine 14 ay kala, millet bunu yapmayacaksa ne zaman yapacak?" |
# DHA ANKARA - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı: İsim benzerliği olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır
## Özet
ANKARA Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, FETÖ'nün 'hava kuvvetleri imamı' firari Adil Öksüz' hakkında, basında yer alan haberlere ilişkin açıklama yapıldı
## İçerik
26 Ağustos 2017 19:50
. Başsavcılık tarafından yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi:
"26.08.2017 tarihli bazı basın yayın organlarında, 15 Temmuz 2016 tarihinde Darbeye Teşebbüs eylemini organize eden FETÖ Terör Örgütü'nün Hava Kuvvetleri İmamı Adil Öksüz'ün serbest bırakıldıktan sonra hakkında çıkarılan yakalama emrine rağmen defalarca Ankara, İstanbul, İzmir ve Elazığ illerine uçakla seyahat etmesine rağmen havalimanlarında yakalanmadığına ilişkin haberlerin çıktığı, yapılan incelemede haberde seyahat ettiği belirtilen Adil Öksüz'ün FETÖ'nün mahrem imamı Adil Öksüz olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası farklı olan başka bir vatandaş olduğu, isim ve soyisim benzerliği nedeniyle konunun soruşturma aşamasında araştırıldığı ve isim benzerliği olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır"
Haber: ANKARA, (DHA) |
# FIBA Avrupa Kupası'nda hedef 2'de 2
## Özet
İstanbul ekipleri sahne alıyor
İSTANBUL, (DHA)
FIBA Avrupa Kupası'nda yer alan Demir İnşaat Büyükçekmece ve İstanbul BBSK, bu hafta içi Avrupa mesaisinde olacak
## İçerik
FIBA Avrupa Kupası'nda yer alan Demir İnşaat Büyükçekmece ve İstanbul BBSK, bu hafta içi Avrupa mesaisinde olacak
13 Kasım 2017 13:50
İstanbul ekipleri sahne alıyor
İSTANBUL, (DHA)
FIBA Avrupa Kupası'nda yer alan Demir İnşaat Büyükçekmece ve İstanbul BBSK, bu hafta içi Avrupa mesaisinde olacak.
G Grubu'nda mücadele eden Demir İnşaat Büyükçekmece, yarın saat 22.30'da Belçika ekibi Belfius Mons-Hainaut ile deplasmanda karşı karşıya gelecek. Ligdeki kötü gidişinin aksine Avrupa'da iyi bir performans sergileyen İstanbul ekibi, grupta oynadığı 4 maçın 3'ünden galibiyet çıkararak liderlik koltuğuna oturdu.
FIBA Avrupa Kupası'nda yer alan bir diğer temsilcimiz İstanbul BBSK ise, 15 Kasım Perşembe günü saat 19.30'da Bulgaristan temsilcisi Lukoil Academic Sofia ile deplasmanda karşılaşacak. Grupta çıktığı 4 maçın 3'ünde galibiyete uzanan İstanbul BBSK, bu maçı da kazanarak grup liderliği için önemli bir adım atmak istiyor. |
# Usta Edebiyatçı "Sabahattin Ali" Şişli'de anıldı
## Özet
İSTANBUL, (DHA)-ŞİŞLİ Belediyesi, Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde Sabahattin Ali anmasına ev sahipliği yaptı
## İçerik
Sabahattin Ali’nin ölümünün 70. yıl dönümü için düzenlenen anma etkinliğinde ilk olarak Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsü anlatıldı. Usta edebiyatçının şiirleri okundu ve unutulmaz eserleri konuşuldu ve sanatçının günümüze yansıyan bestelenmiş çok sayıda şiiri seslendirildi.
ŞİİRLERİ BESTELENDİ, MİLYONLARIN GÖNLÜNDE TAHT KURDU
Sabahattin Ali’nin Leylim Ley, Göklerde Kartal Gibiyim, Çocuklar Gibi, Aldırma Gönül, Ben Sana Vurgunum, Dağlar, Geçmiyor Günler, Bir Yürek Kaldı Avucumda, Kara Yazı, Benimsin Diyemediğim ve Melankoli gibi unutulmaz eserleri, müzisyen Coşkun Öz ve orkestrası tarafından seslendirildi. Türk toplumuna mal olan eserler izleyenlerden büyük alkış aldı.
İki saat süren etkinlik sanat severlerin hem kulağının pasını sildi hem de edebiyat tarihimizin önemli isimlerinden Sabahattin Ali’yi anma fırsatı verdi.
( FOTOĞRAF- GÖRÜNTÜ) |
# Fatih Belediyesi mehteran takımı için ne kadar ödedi?
## Muhalefet şerhinde Fatih Blediyesi'nin toplam 341 milyon 925 bin borcu olduğuna dikkat çekildi
Fatih Belediyesi’nin 2017 yılı gelir ve giderleri ile hesap ve işlemlerinin denetimi için oluşturulan rapor açıklandı. Rapora göre Fatih Belediyesi, önceki gün konuşan Cumhurbaşkanı **Tayyip Erdoğan** ’ı Edirnekapı surları üzerinde tek sıra oluşturarak bekleyen mehteran takımının da içinde bulunduğu "mehter kültür sanat ve spor etkinlikleri organizasyon spor alımı ihalesi" için 11 milyon 490 bin ödedi.
Cumhuriyet'ten **Hazal Ocak** 'ın haberine göre CHP'li Meclis üyeleri, Fatih Belediyesi'nin 2017 yılı gelir ve giderleri ile hesap ve işlemlerinin denetimi için oluşturulan rapora şerh koydu. Raporda, önceki gün Fatih’teki temasları kapsamında yurttaşlara hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Edirnekapı surları üzerinde tek sıra oluşturarak bekleyen mehteran takımıyla ilgili ilginç bir detay yer aldı. Belediyenin mehter kültür sanat ve spor etkinlikleri organizasyon spor alımı ihalesi için 11 milyon 490 bin ödendi. Fatih Belediyesi’ne ilişkin CHP’li Meclis üyelerinin hazırladığı şerh raporunda belediyenin 2017 yıl sonu itibarıyla toplam 341 milyon 925 bin borcu olduğuna dikkat çekildi.
## İhaleler AKP’liye
İstanbul Defterdarlığı’nın vergi alacağı için Fatih Belediye Başkanlığı’na haciz uygulayarak belediyenin İller Bankası’ndaki alacağına haciz koyduğuna dikkat çekildi. Raporu hazırlayan CHP’li Meclis üyesi** Fazıl Uğur Soylu** ’nun tespitleri de raporda yer aldı.
Raporda 6 Ocak 2017’de gerçekleşen "Sulukule Sanat Akademisi ve her okula bir Orkestra Projesi ile Eğitim Organizasyon Hizmet alımı" ihalesini 507 bin 421 lira bedelle alan firmanın sahibi AKP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Fatih Bolcan olduğuna dikkat çekildi. Soylu, 15 Temmuz Heykeli’nin yapımı için 1 milyon 255 bin 356 lira harcandığına dikkat çekerek suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. |
# İkinci yargı paketinde çocuk istismarcılarına af gündemde
## Özet
Pakette "çocuğun istismarcısıyla evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesi" hükmü yer aldığı belirtiliyor
## İçerik
14 Ekim 2019 10:34
Ceza infaz sürelerinde indirime gidecek Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin ikinci paketinde hazırlıklarda sona yaklaşıldı. AKP kulislerinden edinilen bilgiye göre, paketin içerisinde daha önce gündeme gelen ancak kamuoyundan yükselen tepkilerin ardından geri adım atılan, "çocuğun istismarcısıyla evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesi" hükmünün de yer alacağı öne sürüldü. Kulislere göre, yeni düzenleme ile çocuğun "birlikte olduğu" kişi ile arasındaki yaş farkının 10’un üzerinde olmaması durumunda ve evlilik halinde hükmün ertelenebilecek.
Birgün'den Hüseyin Şimşek'in kulis haberine göre, TBMM Kadın, Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi CHP Milletvekili Gamze Taşçıer, "Israrla bu düzenlemeyi getirmeye çalışıyorlar. Bizler karşı çıkmaya devam edeceğiz" dedi.
Sınırlı sayıda da olsa erken evlilik mağduriyetinin yaşandığını ancak istisnalar nedeniyle kanunun geneli üzerinde değişiklik yapılamayacağını bildiren Taşçıer, "Bu düzenlemeyi yasalaştırırsak Kanunu suiistimale açık hale getiririz. Zaten 16 yaşından sonra kişi aile rızasıyla evlenme iznine sahip oluyor. Bu yaşın altındakilerin ise rızası aranamaz. Bu suçun cezasız kalması mümkün değildir" diye konuştu. Gelenek ve göreneklerin yaygınlığını hatırlatan Taşçıer, "Türkiye gibi hâlâ örf ve adetlerine bağlı bir ülkede bu düzenleme birçok çocuk için acı sonuçlar doğurabilir. Erken evliliklerin önünü açamayız" ifadelerini kullandı.
TBMM Kadın, Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun İyi Partili üyesi Tuba Vural Çokal da olası düzenlemeye karşı çıktı. Çocuk yaşta evliliklerin önünün hiçbir koşulda açılmaması gerektiğini vurgulayan Çokal, "İkinci yargı paketine ilişkin taslak çalışma henüz elimize ulaşmadı ve dolayısıyla bir grup kararımız bulunmuyor fakat kişisel olarak söyleyebilirim ki böyle bir düzenleme olamaz. Çocukların istismarcısıyla evlenmesi durumunun istismara cezai indirim getirmesi kabul edilemez. Karşı çıkacağım" diye konuştu. |
# "Lozan’da masaya bunlar otursaydı ülkeyi ‘parsel parsel’ satar, ‘Ne istediler de vermedik’ der, sonra da ‘Kandırıldık’ diyerek sıyrılmaya çalışırlardı"
30 Eylül 2016 01:00
CHP’li Ali Haydar Hakverdi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘Lozan’ çıkışına tepki gösterdi. Hakverdi, "Lozan’da masaya bunlar otursaydı ülkeyi ‘parsel parsel’ satar, ‘ne istediler de vermedik’ der, sonra da ‘Kandırıldık’ diyerek sıyrılmaya çalışırlardı" dedi.
Erdoğan, 27. kez muhtarları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırlarken "15 Temmuz Türk milletinin ikinci bir Kurtuluş Savaşı'dır bunu böyle bilelim. 1920'de bize Sevr'i gösterdiler, 1923'te Lozan'a razı ettiler. Birileri bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştılar" görüşünü dile getirdi. "Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan'la verdik" diyen Erdoğan, "Kıt'a sahanlığı ne olacak, havada ne olacak, karada ne olacak hala bunun mücadelesini veriyoruz. İşte bunun nedeni, o anlaşmada masaya oturanlar. O masaya oturanlar bunun hakkını veremediler, veremedikleri için onun sıkıntısını şimdi biz yaşıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
"Parsel parsel"
2015’te kendisini Cemaat ile işbirliği yapmakla suçlayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'e yanıt veren Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "Gökçek bu yapıya Ankara’yı parsel parsel satmıştır. Zengin işadamlarına okul yaptırmıştır. Yurt yerleri sağlamıştır" demişti. Arınç ayrıca Gökçek'in açıklamaları için "Terbiyesizce bir açıklamadır. Benim görevden alınmamı isteyecek kadar haysiyetli bir insan değildir" ifadelerini kullanmıştı.
"Ne istediler de vermedik"
2013’teki dershane krizi sonrası dönemin başbakanı Erdoğan "Bu iş bitti. Şimdiye kadar cemaatteki kardeşlerimiz bizden ne istediler de yapmadık. Ben bu makamda olduğum sürece kimse geri adım beklemesin" demişti.
"Kandırıldık"
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişiminin planlayıcısı olmakla suçlanan Fethullah Gülen cemaatiyle ilgili, "Bizler de bu yapıya tüm siyasiler gibi iyi niyetle destek oldu. Açık konuşuyorum ben de şahsen pek çok görüşüne katılmasam da bunlara yardımcı oldum" dedi. "Dedik ki bir ortak yanımız var. Uzun süre gerçek yüzlerini göremedik" diyen Erdoğan, "2010 yılından itibaren bu tespiti paylaştığım çok sayıda üst kademe yönetici arkadışm oldu ve tavrımız değişti. 2012'de bu yapıyla ilgili tavrımızı da daha net olarak ortaya koyduk" ifadesini kulllandı. "Bu dönemde hızlanan TSK'ya yönelik operasyonlar ve davalarla ilgili ciddi şüphelerim oluştu" diyen Erdoğan, "Uzun yıllar birlikte çalıştığım komutanlara yönelik suçlamalar beni ikna etmiyordu" diye konuşmuştu. |
# 'Drone savar' ilk kez görüntülendi
## Özet
Tehdit unsuru oluşturan diğer mini hava cihazlarını lazer ve frekans bozma özelliğiyle engelliyor
## İçerik
Genelkurmay Başkanı Akar'ın Somalili mevkidaşını karşıladığı törende askerin kullandığı 'drone savar' ilk kez görüntülendi. Çevre koruması, mini insansız uçan araçları frekans bozarak ve lazerle yakarak engelleyen bu cihazla sağlandı.
Hürriyet'te yer alan habere göre Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, resmi ziyaret için Ankara'ya gelen SomaliGenelkurmay Başkanı Tümgeneral Ahmed Jumale Gedi ile görüştü. Genelkurmay Karargahı'nda düzenlenen tören sırasında "drone savar" silahıyla güvenlik önlemi alındığı görüldü. Çok güçlü bir lazer ışını kullanan sistem, tehdit unsuru olan diğer drone sistemlerini yakarak yok etmek için kullanılıyor. |
# Yüz binlerce Yezidi Türkiye sınırında
## Özet
Kuzey Irak’ta İslam Devleti örgütünün teröründen kaçan yüz binlerce Yezidi’nin kabul edilme umuduyla Türkiye sınırında beklediği bildiriliyor.
## İçerik
Irak'ın kuzeyinde İslam Devleti örgütünün teröründen kaçan yüz binlerce Yezidi'nin Türkiye sınırına yığıldığı belirtiliyor. Almanya Yezidiler Merkez Konseyi Sözcüsü Holger Geisler, Türkiye sınırında tam bir dram yaşandığını belirterek, "Yüz binlerce insan sokaklarda, çaresizce Türkiye'ye ulaşma imkânını bekliyor. Türkiye sınırı açsa mülteciler birkaç saat içinde orada olur" diye konuştu.
Geisler, sınırda biriken insanların başlarını sokacak bir yeri olmadığını ve kilometrelerce alana yayıldıklarını belirterek, "Yardım malzemeleri geliyor gerçi. Ama dağıtımı iyi bir şekilde yapılamıyor" dedi. Türkiye'nin sadece çok az sayıda kişiyi sınırdan geçirdiğini ve sadece pasaportluları kabul ettiğini belirten Geisler, mültecilerin en iyi ihtimalle sadece üçte birinde pasaport olduğuna dikkat çekti.
'Dağdakilerin sayısı azalıyor'
Yezidilerin İslam Devleti örgütünden kaçışı sürdürdüğünü belirten Geisler, Kuzey Irak'taki dağlarda mahsur kalan Yezidilerin durumunun biraz daha iyileştiğini kaydetti. Bölgede savaşan Yezidilerle cuma sabahı bir telefon görüşmesi yaptıklarını belirten Geisler, dağa sığınan Yezidi sayısının yaklaşık 6 bine gerilediğini belirtti.
Almanya Yezidiler Merkez Konseyi Sözcüsü, Amerikan hava kuvvetleri ve Türkiye'den bölgeye giden Kürt savaşçıların saldırılarının, mülteciler için ikinci bir kaçış koridoru sağladığını belirterek, "Bu şekilde kuzeye doğru kaçabiliyorlar. Dağlarda kalanlar ise savaşçılarla yaşlı, hasta, engelli ve en yoksullar" diye konuştu.
'Durum feci'
Irak'ın kuzeyinde toplam 750 bin civarında mülteci bulunuyor. Hannover Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Profesör Hüseyin Bektaş, mültecilerin durumunu ‘feci' diye nitelendirerek, çoğu Yezidi ve Hrıstiyan olan mültecilerin aşırı sıcaklar ve su sıkıntısıyla başa çıkmaya çalıştığını ve açık havada barınacak yerleri olmadığını belirtti. Kürt Tabipler Birliği üyesi Bektaş, özellikle çocuk ve yaşlıların zor durumda olduğunu belirterek, "Doktorlar mümkün olduğunca antibiyotik ve serum yoluyla yardımcı olmaya çalışıyorlar. Ama ellerinde dağıtabilecekleri ilaç, su ve gıda maddeleri yok. Her şeyin eksikliği çekiliyor" diye konuştu.
Hüseyin Bektaş, normalde 4,5 milyon insanın yaşadığı bölgeye son iki ayda 1,5 milyon mültecinin geldiğini belirterek, "Bölgedeki arkadaşlarımız yerel hastanelerin fena halde dolup taştığını bildiriyor. Kürt yönetimi ve makamları tamamen işin içinden çıkamaz halde. Altyapı çökmüş durumda" dedi. |
# Tartıştıkları balıkçıyı öldürdüler
## Özet
Ünsal YÜCEL/ENEZ (Edirne), (DHA) - EDİRNE'nin Enez ilçesinde, balık restoranı işleten Halil Çayır (44), iş yerinin önünde tartıştığı 2 balıkçı tarafından bıçaklandı
## İçerik
Olay, dün akşam saatlerinde, ilçeye bağlı Enez Limanı'nda meydana geldi. Limanda balık restoranı işleten Halil Çayır, iş yerinin önünde alkol alıp, çevreye rahatsızlık verdiği iddia edilen ve isimleri henüz belirlenemeyen 2 balıkçıyla tartıştı. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu 2 balıkçı, Çayır'ı bıçaklayarak, ağır yaraladı. Çayır, ihbarla olay yerine gelen sağlık görevlilerince ambulansla Keşan Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Şüpheliler ise olay yerinden kaçtı. Çayır, tedaviye alındığı hastanede, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Halil Çayır'ın cenazesi, otopsi için hastanenin morguna konuldu.
Polis, olayın ardından kaçan 2 şüphelinin kimliklerinin tespit edilerek, yakalanması için çalışma başlattı. Olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğü belirtildi.
FOTOĞRAFLI |
# Prof. Dr. Bayram Öztürk: Marmara’da ışık geçirgenliği 2 metreye kadar düştü
01 Temmuz 2019 11:21
Türkiye'de denizler için ulusal seferberlik ilan edilmesi gerektiğini söyleyen TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Karadeniz’in yasa dışı avcılığın tehdidinde olduğunu aşırı kirlenen Marmara’da ise ışık geçirgenliğinin 2 metreye kadar düştüğünü söyledi.
Türkiye limanları ve sahilleri arasında her türlü ticaret ve yolcu taşımacılığının Türk bayraklı gemiler tarafından yapılmasını sağlayan Kabotaj Kanunu, 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe girmişti. Daha önceden yabancılara tanınan bu hak kapitülasyonların kaldırılmasıyla Denizcilik ve kabotaj bayramı olarak 1 Temmuz gününde TÜDAV, her geçen gün artan tehlikelere dikkat çekti. 1 Temmuz da kutlanan Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’nda Türk Deniz Araştırmaları Vakfı denizlerimizdeki tehditleri sıraladı.
TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Öztürk, "Türkiye denizleri giderek artan ciddi tehditlerle karşı karşıya. Bunlar kara kökenli kirlenme, aşırı avcılık, kıyıların tahribi, yabancı denizel türlerin girişi ve başlı başına bir tehdit olan iklim değişikliğidir. Bir yarımada olan ülkemiz bu tehditlere kayıtsız kalamaz. Ulusal bir seferberlik gerekiyor. Karadeniz’de arıtma eksikliği ve katı atıkların denize atıldığını görüyoruz. Yasadışı ve aşırı balıkçılık canlı kaynaklarımızı tüketiliyor. Hedef dışı avcılık azaltılmalı. Balıkçılığımızın kalbi olan Karadeniz’de koruma alanı yok" dedi.
"Marmara’nın ışık geçirgenliği 2 metreye düştü"
Bir ülkeye ait tek deniz olan Marmara Denizi’nde çözünmüş oksijen eksikliği nedeniyle hidrojen sülfür gazının oluştuğunu söyleyen Prof. Dr. Öztürk, ışık geçirgenliği hakkında uyardı. Öztürk, "1985 yılında ışık geçirgenliği 15 metreydi, günümüzde 2 metre. Marmara’da canlı kaynaklarının stokları yıprandı ve deniz gıda güvenliğimiz tehdit altına girdi. Marmara’da 100’den fazla yabancı denizel türün girişinin azaltılması için ticaret gemilerinde balast suyu değişiminin durdurulması şart. Yani Marmara korunmayı bekliyor, böylece Karadeniz ve Ege Denizi de iyileşecek. Her tarafı ülkemize ait Marmara Denizi’nin korunması için bir eylem planına ve koruma alanlarına gerek var." diye konuştu.
Turizm denizi Akdeniz betonlaşma tehdidinde
Ege ve Akdeniz’de ki temiz kıyı ve deniz imajının kirlilik ve betonlaşma nedeniyle bitmek üzere olduğunu belirten Öztürk, "Türkiye’nin 28 ili, 196 ilçesi deniz kıyısında. Artan evsel atıklarla ekosistem geri dönülmez bir şekilde hasar görmekte. Evsel atıkların tam olarak bertaraf edilmesi için gerekli yatırımların yapılması şart. Ege ve Akdeniz kıyılarımızda gemi kökenli kirlenmenin önlenmesi için Mavi Kart uygulaması gözden geçirilmelidir" dedi.
Plastik kirliliğine dikkat
Denizlerimizin en derin noktalarında bile plastik atıklar olduğunu belirten Öztürk, "Tek kullanımlık plastiklerin kullanımı sınırlandırılmalıdır. Denizlerimize yerleşen yabancı deniz canlılarının yayılımında kirlenmenin etkisi var. Birçok yabancı türün yıkıcı etkileri görülmekte. Deniz ulaşımının teşvik edilmesini ve toplu taşımanın özendirilmesiyle dolayısıyla karbon ayak izimiz azalacaktır. Deniz araştırmalarına daha fazla bütçe ayrılmalı ve öncelikli destek kapsamına alınmalıdır. Denizlerini bilmeyen bir ülke denizlerini koruyamaz" dedi. |
# Bakü'den Atina'ya misilleme: Azerbaycan, Yunanistan büyükelçisini geri çağırdı
Dağlık Karabağ'da Azeri ve Ermeni güçleri arasında çatışmalar sürerken, Azerbaycan Yunanistan büyükelçisini geri çağırdı.
Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, büyükelçiyi "istişare" için geri çağırdıklarını ifade etti.
Atina dün Yunanistan'ın Azerbaycan Büyükelçisi Nikos Piperigos'u geri çağırdığını bildirmişti.
Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'na açık kaynaklarda aralarında Yunanistan'ın da bulunduğu yabancı ülkelerden askeri operasyonlara destek vermeleri için işgal altındaki Azerbaycan topraklarına Ermeni vatandaşları gönderildiği hakkında bilgiler olduğunu bildirdik" denilmişti.
Bu açıklamadan kısa süre sonra Yunanistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, "Azerbaycan hükümeti tarafından, Yunan devletinin terörist savaşçıları toplama girişimlerine ve Yunanistan’da Azerbaycan’a yönelik siber saldırılara hazırlık konusunda Yunan devletinin tolerans gösterdiği yönündeki tamamen var olmayan ve hakaret edici iddiaları takiben, Yunanistan’ın Azerbaycan Büyükelçisi Nikos Piperigos, Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın kararıyla istişareler için Atina’ya çağrıldı." ifadelerine yer verildi. |
# Ukrayna'da öldüğü açıklanan Rus gazetecinin hayatta olduğu ortaya çıktı: "Olay mizansen"
## Özet
Sonat KEREM, KİEV, 30 Mayıs (DHA) Ukrayna Devleti'nin dün öldüğünü açıkladığı Rus gazeteci Arkadiy Babçenko'nun, hayatta olduğu ortaya çıktı
## İçerik
31 Mayıs 2018 00:31
. Babçenko, Ukrayna Başsavcısı Yuriy Lutsenko ile birlikte canlı yayında boy gösterdi. Olayın 'mizansen' olduğu açıklandı. Rus gazeteciye yönelik suikast planlayan kişinin ise Kiev'de gözaltına alındığını iddia belirtildi. Rus gazetecinin, Rusya istihbaratı tarafından öldürülmek istendiğini iddia eden Ukrayna Güvenlik Servisi Başkanı Gritsak, düzenlenen bu 'özel oprasyon'la gazetecinin hayatının kurtarıldığını öne sürdü.
Rusya yönetimine karşı muhalif tutumu nedeniyle ülkesini terk ederek 2017 yılında Ukrayna'ya yerleşen Rus gazeteci Arkadiy Babçenko'nun, dün evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybettiği açıklanmıştı. Kiev Polisi ve Ukrayna İçişleri Bakanlığı, gazetecinin hayatını kaybettiğini doğrulamıştı.
Hayatta olduğu anlaşılan Babçenko, Kiev'de, Ukrayna Güvenlik Servisi'nde düzenlenen basın toplantısına katıldı. Ukrayna İstihbarat Servisi SBU'nun Şefi Vasiliy Gritsak ve Ukryana Başsavcısı Yuriy Lutsenko ile beraber kameraların karşısına çıkan Babçenko, olayın mizansen olduğunu, SBU'nun düzenlediği özel operasyona dahil edildiğini söyledi. Gritsak ise Rus gazeteciye yönelik suikast planlayan kişinin Kiev'de gözaltına alındığını iddia etti.
"EŞİMDEN ÖZÜR DİLİYORUM"
Babçenko, üzüntüye boğulan eşinden, yakınlarından ve yanlış yönlendirilen basın mensuplarından özür diledi.
"RUS İSTİHBARATI SUİKAST PLANLIYORDU"
Rus gazetecinin, Rusya istihbaratı tarafından öldürülmek istendiğini iddia eden Ukrayna Güvenlik Servisi Başkanı Gritsak, düzenlenen bu 'özel oprasyon'la Babçenko'ya yönelik suikast girişiminin ortaya çıkarıldığını ve gazetecinin hayatının kurtarıldığını öne sürdü.
Kiev polisinden dün yapılan açıklamada, Babçenko'nun eşinin, polisi arayarak cinayeti haber verdiği bildirilmişti. Rus gazetecinin sırtına kurşun isabet ettiği, hastaneye kaldırılırken ambulansta hayatını kaybettiği belirtilmişti.
Rusya'da iktidar karşıtı görüşleriyle bilinen 1977 doğumlu gazeteci, ülkesinde tehditler aldığını iddia ederek 2017 yılında Ukrayna'ya yerleşti. Bir dönem Rusya'da Moskovskiy Komsomolets gazetesinin, NTV kanalının ve Birinci Kanal'ın muhabirliklerini de yapan Babçenko, son dönemde Ukrayna'da Kırım Tatar televizyonu ATR'de çalışıyor. |
# Çinliler AIDS aşısında aşama kaydetti
## Özet
Çinli yetkililer, AIDS hastalığına neden olan HIV aşı çalışmalarında ilk aşamanın klinik testlerinin başarı...
## İçerik
China Daily gazetesinin haberine göre, Milli AIDS Kontrol ve Önleme Merkezi uzmanlarından Şao Yiming, Milli İlaç İdaresi tarafından onaylanan ikinci aşamanın 3-4 ay içerisinde başlayacağını açıkladı.
HIV aşısı çalışmaları, Çin'in 11. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2006-2010) çerçevesinde ülkenin 16 temel bilim ve teknoloji projelerinden biri kabul edilmişti.
Genel olarak bulaşıcı bir hastalığın aşısı yapılırken, aşının sağlıklı insanlardaki etkisini belirlemek için 3 aşamadan oluşan klinik testleri geçmesi gerekiyor. Bu sayede enfeksiyon riskine maruz kalan insanlar ve yüksek risk grupları üzerindeki etkisini değerlendirme imkanı bulunuyor.
Dünyada bazı ülkeler HIV aşısında ikinci aşamayı tamamlarken, üçüncü aşamaya geçebilen ülke olmadı.
Çin'de şu anda 740 bin kişi HIV taşıyıcısı ve AIDS hastası bulunuyor. Çin Sağlık Bakanlığı Bulaşıcı Hastalıkları Kontrol ve Önleme İdaresi Başkan Yardımcısı Hao Yao, bu sayının 2015 yılına kadar 1,2 milyon kişiye ulaşmasını tahmin ettiklerini belirtti. |
# Bahçeli'den Başbakan'a 'referandum' tepkisi: Aceleyle tepki göstermesi siyasi nezakete ters düşmüştür
26 Ağustos 2017 19:34
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Başbakan'ın düzeltme gereği siyasi nezakete ters düştü. Başbakan'ın sözlerimizi düzeltme hassasiyeti yanlıştır. Milli hassasiyeti savunan ortak görüşe zarar vermiştir. Kuzey Irak referandumuna ilişkin sözlerimin arkasındayım" dedi.
Bahçeli, Başbakan Binali Yıldırım'ın Vietnam dönüşü uçakta gazetecilere yapmış olduğu açıklamalarla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Başbakan Yıldırım'ın dönüş yolundaki bazı açıklamalarını 'manidar ve tariz dolu' olarak değerlendiren Bahçeli, açıklamalarının devamında şunları söyledi:
"24 Ağustos 2017 Perşembe günkü basın toplantımızda, Barzani'nin 25 Eylül'deki referandumuyla ilgili tehdidi görmüş, 'Bu referandum Türkiye için gerekirse de savaş sebebi sayılmalıdır' değerlendirmesini yapmıştım. Anlaşılan odur ki, Sayın Yıldırım bu görüş ve tavrımızdan dolayı rahatsız olmuş ve havada bize cevap verme gereği duymuştur. Sayın Başbakan aynen şöyle demiştir: 'Savaş devletle devlet arasında olur. Biz bunları tanımıyoruz. Bir devlet bize kafa tutar, egemenlik haklarımıza karşı hareket içinde olursa bizim için savaş sebebidir. Ama burada Irak'ın parçası olan bir bölgesel yönetim var. Bu savaş sebebi olmaz'. 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu'nun 3. Maddesinde savaşın tanımı yapılmış ve açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre savaş; 'Devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askeri güç olmak üzere, devletin maddi ve manevi tüm güç kaynaklarının, hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadeledir'. Aynı zamanda savaş bir milletin haysiyetini ve varlığını ortaya koyduğu en çetin imtihandır"
Irak'ın kuzeyinde yapılması planlanan referandumun feci sonuçlar içerdiğini savunan Bahçeli, "Türkiye Cumhuriyeti devleti, bekasını yakından tehdit eden, egemenlik haklarını doğrudan hedef alan, varlık ve birliğini riske sokan her türlü eylem, hazırlık, kurgu, tertip, teşebbüs ve mütecaviz emellere karşı meşru müdafaa ve müdahale hakkını kullanmakla mükelleftir. Devlet olmak bunu gerektirecektir. 25 Eylül'de Irak'ın Kuzeyinde yapılması planlanan referandum milli güvenliğimiz ve devletin milletiyle bölünmez bütünlüğü açısından ertelenemez, örtülemez, geçiştirilemez tehlike ve feci sonuçlar içermektedir. Elbette bu referandum Kürdistan'ın inşa ve ihyası için sinsi bir ön çalışma, karanlık öncü hamledir. Bir defa Sayın Yıldırım'ın bunu görmesi milli bir zarurettir. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye'nin milli ve tarihi çıkarları konusunda marazi tartışma ve manasız fikir ayrılıklarının doğru olmadığına yürekten inanmaktadır. Bu itibarla Sayın Yıldırım'ın bizzat şahsımın, ülkemize yönelen tehlikelere karşı göstermiş olduğu yoruma aceleyle tepki gösterip aklınca düzeltme gereği duyması siyasi nezaket ve zarafete ters düşmüştür. Tepki gösterilmesi gereken kişiler ve hain niyetleri Erbil'dedir" dedi.
Başbakan Yıldırım'a bazı sorular yönelten MHP Lideri Bahçeli, şunları kaydetti:
"Ankara'da kurulan 16 Nisan mutabakatını, 25 Eylül bahanesiyle bozmak kimseye bir yarar sağlamayacaktır. Kaldı ki Peşmergenin 25 Eylül'deki referandumu, Türkiye'nin hayat ve varlık haklarını doğrudan sarsabilecek, egemenliğine meydan okuyup insan ve toprak bütünlüğünü sakatlayacak muhtemel gelişmelerle doludur. Bu ise Türkiye Cumhuriyeti için savaş sebebi sayılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi bu kapsamdaki görüş, düşünce ve teklifini aynen muhafaza etmektedir. Sayın Başbakan Peşmerge yönetimini madem devlet olarak tanımıyordu da, 26-27 Şubat 2017'de Ankara ve İstanbul'da sözde Kürdistan bayrağının asılmasıyla ilgili rezaletler serisine niçin sessiz kalmıştır? Barzani'yi Çankaya'da ağırlarken aşiret protokolü mü, yoksa devlet protokolü mü uygulamıştır? Sayın Yıldırım ayrıca, 24 Kasım 2016'da TRT 1'de terör örgütlerine savaş veriliyor derken, DEAŞ'a karşı savaş verildiğini ifade ederken neyi kast etmiş, bu terör örgütünü devlet olarak mı görmüştür?"
"Ümit ediyorum ki sayın Başbakan yaptığı hata ve gafın farkındadır"
MHP Genel Başkanı Bahçeli, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Milliyetçi Hareket Partisi 16 Nisan referandumunda beka için evet derken safı bellidir, fakat 25 Eylül Kürdistan referandumuna yaklaşım ve tedbir geliştirme hususunda aynı muhataplarıyla bu kez ayrı düşmüştür. Sayın Başbakan'ın bize parmak sallar gibi sözlerimizi düzeltme gayretine tevessül etmesi yanlıştır, Türkiye'nin milli hassasiyet ve hedeflerini savunan ortak görüşe zarar vermektedir. Fetihlerimizi çekmeyen, fatihlerimizi kabullenemeyen, zaferlerin mahsul ve mükâfatı olan vatanımıza göz diken Bizans uşaklarının boş durmadığı bir dönemde Barzani'nin cesaretlendirilmesi, Türkiye'nin caydırıcılık vasfının aşındırılması samimiyet ve sorumlulukla izah edilemeyecektir. Ümit ediyorum ki, Sayın Başbakan yaptığı hata ve gafın farkındadır. Yüzyıllardır süren Anadolu'nun paylaşım ve bölüşüm planlarının iç ve dış mihraklar eliyle gerçekleştirilmek, hayata geçirilmek istenmesine karşı siyasi sorumluluk sahiplerinin aynı üslup ve ahlaki dile sahip olmamaları halinde milli birlik ve dayanışma ruhu canlı duramayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin bilirkişiye ihtiyacı yoktur, sözlerini düzeltmeye, açıklamalarını tevile kalkışanlara iyi niyetli bile olsa bakışı müspet olmayacaktır. MHP, her türlü alçak operasyon ve ayak oyununa maruz kalırken bile vakarından, vatan aşkından, beka sevdasından sapma göstermemiştir. Bilinsin ki, ihanetle savaşıyoruz, rezaletle savaşıyoruz, melanetle de savaş halindeyiz. Türkiye düşmanlarına da inşallah göz açtırmayacağız. Milli siyaset, millet tarifine uygun olarak, hem ülke coğrafyasının, hem de devlet siyasetinin hudutlarını aşarak yüzyılları kucaklama halidir. Milli siyaset birliktir, dayanışmadır, bekadır, vatandır; aksini düşünen satan, savan, hıyanetin önünde oraya buraya salınan ve sallanandır. Biz sözlerimizin sonuna kadar arkasındayız. Yanlışımızı bulmaya çalışanlara tavsiyem, çevremize bakmaları, büyüyen düşmanlıklara kafa yormaları, Türkiye'nin elini zayıflatmaktan, askeri ve siyasi yaptırımlarını zedelemekten uzak durmalarıdır" |
# DHA YURT - Pentagon'dan, Trump'ın sözleri ile çelişen açıklama
## Özet
Nafiz ALBAYRAK / NEW YORK, 6 Nisan (DHA)
ABD Savunma Bakanlığı'ndan (Pentagon), Başkan Donald Trump'ın "Suriye'den çok kısa süre içerisinde çekileceğiz" sözleri ile çelişen bir açıklama geldi
## İçerik
ABD Savunma Bakanlığı'ndan (Pentagon), Başkan Donald Trump'ın "Suriye'den çok kısa süre içerisinde çekileceğiz" sözleri ile çelişen bir açıklama geldi
06 Nisan 2018 04:24
. Pentagon Sözcüsü Dana White, ABD Başkanı Donald Trump'ın, 'Suriye'de bulunan ABD güçlerini geri çekeceğine' dair sözlerine ilişkin olarak "Dedikoduları duydum" dedi.
White, ABD Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Korgeneral Kenneth McKenzie ile düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Bir gazetecinin "Suriye'den hem çekileceğiz hem de çekilmeyeceğiz açıklamaları geliyor. Bu strateji konusunda Beyaz Saray ile Savunma Bakanlığı arasında bir iletişim kopukluğu mu var?" sorusuna verdiği yanıtta "Çekilme hakkında insanların konuştukları dedikoduları duydum. Başkan'ın "Çok yakında" dediğini biliyorum. Çünkü IŞİD'i yenme konusunda çok başarılı olduk. Ama IŞİD daha bitmiş değil ve IŞİD'in yenildiğini güvence altına alma konusunda kararlıyız. Her zaman söylediğimiz gibi, Suriye'deki görevimiz IŞİD'i yenmek. Bu neredeyse sonuna varmak üzere ama tam olarak bitmiş değil" dedi.
Korgeneral McKenzie de IŞİD'e karşı Suriye'de çok başarılı işler çıkardıklarını, sözde halifeliğin sonunun yaklaştığını ancak geri çekilme konusunda önlerinde bir takvim olmadığını söyledi. McKenzie, "Bu aslında çok etkili oldu. Daha önce Afganistan'da gördüğümüz gibi, düşmanın bildiği bir takvime karşı faaliyet göstermemiz sorun olabilirdi. Başkan bize bir takvim vermemekle çok iyi yaptı. Bu yolumuzda ilerlerken kendi lehimize kullanabileceğimiz bir araç" diye konuştu.
McKenzie, Suriye'de uzun vadeli istikrarın sağlanması konusunda, bölgede bulunan ülkelerin de üzerlerine görevler düştüğünü söyledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
- Bason toplantısındaki açıklamalar |
# Demirel'in vefatı nedeniyle üç günlük ulusal yas ilan edildi
## Özet
Başbakan Davutoğlu, Demirel için cuma günü Ankara'da devlet töreni düzenleneceğini açıkladı
## İçerik
17 Haziran 2015 15:48
Başbakan Ahmet Davutoğlu, gece yarısı hayatını kaybeden 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için bugünden itibaren 3 günlük ulusal yas ilan edileceğini ve cuma günü (19 Haziran 2015) Ankara'da devlet töreni düzenleneceğini açıkladı.
Solunum yolu enfeksiyonu ve kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden Demirel'in Ankara Güniz Sokak'taki evine taziyeye giden Dvutoğlu, şunları söyledi:
"Darbe sonrasında ülkede kara bulutlar dolaşırken verdiği mücadeleyle halkın yanında olmuştur. İsmi siyasi tarihimize derinden yazılmıştır. Taziyelerimi iletiyorum. Devlet protokolü olarak ulusal yas ilan edilecektir bugünden itibaren. Cuma günü Kocatepe Camii'nden cenazesi defnedilecektir. Allah rahmet eylesin diyorum. Cenaze namazı Ankara’da kılınacak, aile neye karar verirse ona göre hareket edeceğiz, Isparta’da da ona göre hazırlık yapılacak, talimatlarımızı verdik. Devlet namazı için karar alınmıştır, cenaze namazı Cuma namazı ile Kocatepe’de kılınacak, uluslararası katılım da olacaktır." |
# Cumhuriyet gazetesi önünde 'Kouachi kardeşler onurumuzdur' sloganları
## Sosyal medyada saldırı çağrıları yapılan Cumhuriyet gazetesi önünde toplanan kalabalık 'Cumhuriyet gazetesi hesap verecek' sloganları atıldı
Facebook ve twitter'da, Charlie Hebdo mizah dergisinden 4 sayfalık bir seçki yayınlayan Cumhuriyet gazetesini basma çağrıları yapılmasının ardından, akşam saatlerinde kalabalık bir grup, gazete önünde "Kouachi kardeşler onurumuzdur" diye sloganlar atmaya başladı.
Öte yandan ellerindeki dövizleri açan 3 kişi, polis tarafından gözaltına alındı. ‘Tepkimizi göstermeye hakkımız yok mu?’ diyen 5 kişi polis tarafından ifadesi alınmak üzere karakola götürüldü
Cumhuriyet gazetesi muhabiri **Canan Coşkun**, twitter'dan şunları yazdı:
Polis adeta sesleri duyalım diye faşist gruba müdahale etmiyor
1 Mayıslarda gazete önünde kuş uçurmayan polis faşist gruba müdahale etmiyor çok ürkütücü bir durum
Kouachi kardeşler onurumuzdur diye bağırıyorlar
Gazete önüne gelmek isteyen faşist grup İstiklal Sokağı girişinde bekliyor polis müdahale etmiyor
Cumhuriyet Gazetesi hesap verecek diye bağırıyorlar. |
# Hürriyet yazarı Çekirge: 146 sayfalık İnsan Hakları Eylem Planı’nı satır satır okudum, altına imzamı atarım
Hürriyet yazarı Fatih Çekirge, 11 temel ilkeden oluşan İnsan Hakları Eylem Planı belgesini satır satır okuduğu nu belirterek, "Ben bu insan hakkı belgesinin altına imzamı atarım" dedi.
Okurken heyecanlandım çünkü, her birimizin içine ‘dert’ olan, ‘Neden bizde eksik?’ diye üzüldüğümüz, ‘Avrupa’ya bakın’ dediğimiz, insan hakkı adına ne varsa bu belgede gördüm" diyen Çekirge, "Elbette hukukçular tartışır. Ama ben son sözü şimdiden söylüyorum, lütfen bu planı 2 yıla yaymayın. Ve seçimlerden önce yasalaştırın" çağrısında bulundu.
Çekirge, İnsan Hakları Eylem Planı belgesinden bölümler aktardığı yazısında, şunları kaydetti:
146 sayfalık bu eylem planı kişi hak ve özgürlükleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ciddi atıflar yapıyor. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadlarına dayandırılan pek çok madde var... Okurken, "hadi keşke" dedim. Çünkü bu millet, en geniş anlamda insan haklarını ve demokratik yaşamı hakediyor... Keşke iktidarı ve muhalefetiyle el ele verip daha da katkı yaparak bu eylem planı hayata geçirilse... Bazı muğlak ifadeler yerine... 2023 seçimlerine gitmeden... Her birimizin hakkı olan bu eylem planı hayata geçse..." |
# Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a: Biz masadayız, siz neden kaçıyorsunuz
## Özet
Kılıçdaroğlu: 12 Eylül Anayasası'nda bile toplantı ve gösteri yurttaşlar açısından bir hak olarak tanımlanmış. AK Parti hükümeti, 'sizin hakkınızı ben elinizden alacağım' diyor
## İçerik
CHP Genel Başkanı **Kemal Kılıçdaroğlu**, "AK Parti masadan kaçmanın formüllerini arıyor. Anayasa görüşmelerinde masaya oturmamızın yararlarını görüyoruz. Biz masadayız, siz neden kaçıyorsunuz, neden kaçmanın formüllerini arıyorsunuz. O masadan kaçan hesabını bu ülkeye vermek zorundadır" dedi.
CHP Genel Merkezi'nde parti meclisinde konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasına 6 Mayıs'ı anarak başladı.
"6 Mayıs'ta 3 fidanın darağacına gönderildiğini biliyoruz. Onlar sadece kendi ülkelerinin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele ettiler. Diktatör tarafından karar verildi, onların mahkemelerinde yargılandı ve idam edildiler. Darağacında hiç birisi düşüncelerinden ödün vermediğini açıkça ifade etti. Bu parti meclisinde o 3 fidana buradan sevgilerimizi gönderiyoruz" ifadelerini kullanan Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında 1 Mayıs olaylarına değindi.
1 Mayıs olaylarına değinen Kılıçdaroğlu, "1 Mayıs'ı emek ve dayanışma günü olarak kutlanmak üzere parlamentoda bayram ilan ettik. İnsanlar 1 Mayıs'ta meydanlara çıksınlar, bayramlarını kutlasınlar diye. 1 Mayıs, belli, sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada kutlanıyor. Bizde de kutlanmak üzere insanlar sokaklara çıktılar. Ama Taksim'de yapmak istiyorlar bayramlarını. Başbakan karar aldı, Taksim olmayacak, Vali, Emniyet Müdürü karar aldı, Taksim olmayacak. Başbakan karar verdi 'Taksim'e çıkanlar AK Parti'ye karşı çıkanlar' diye. AK Parti'ye karışı çıkmak ne zamandan beri suç oldu. Bizim bilmediğimiz bir düzenleme mi var? Bir partiyi destekliyorsanız öbür partiye karşısınızdır, demokrasinin doğal sonucudur. Anayasa'da 34. Madde var, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili olarak, 'herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.' Demek ki 12 Eylül Anayasası'nda bile toplantı ve gösteri yurttaşlar açısından bir hak olarak tanımlanmış. AK Parti hükümeti, 'sizin hakkınızı ben elinizden alacağım' diyor. 'Sizi dağıtacağım' diyor, 'size orantısız güç kullanacağım' diyor Anayasa ne yazarsa yazsın diyor. Bu anlayışla biz demokrasiyi geliştirmeye çalışıyoruz. Üstelik 1 Mayıs toplantı ve gösteridir, yasalara göre bayram. Yasaların yurttaşlara verdiği hakkı onların elinden güç kullanarak alıyorsunuz. Otobüsleri, metroyu, vapurları, tren seferlerini durduruyorsunuz. Ancak korkakların yaptığı bir şeydir bu. Korku ile ülke yönetilmeye kalkılırsa o korkunun başında şiddet gelir. Baskı ile, şiddetle toplumu sindirmeye çalışıyorlar" diye konuştu.
Adım adım bir dikta yönetimine doğru gidildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Türkiye demokrasi açısından ciddi bir zemin kayması ile karşı karşıya. Zemin kayması 1 Mayıs'ta olmadı. AK Parti iktidarı aşama aşama toplumu bu duruma getirdi. Önce yargıyı ele geçirdiler, bağımsız yargı ortadan kaldırıldı. Özel yetkili mahkemeler aracılığıyla aydınlar, yazarlar, öğrenciler, akademisyenler, askerler, avukatlar toplu bir yere toplandılar. Özel yetkili mahkemeler aracığıyla özel yasalarla Silivri toplama kampına toplatıldılar. Yargı, iktidarın kendi egemenliğini Türkiye'de tesisi etmesinin bir aracı olarak kullanıldı. Bir korkuyu egemen kıldılar. Toplum telefonla konuşmaktan korkar hale geldi. Yargı bağımsızlığı öyle bir noktaya taşındaki Erdoğan'ın talimat verdiği gün, 24 saat geçmeden savcılar soruşturma açtılar. 4 binin üzerinde hakim ve savcı alındı, AK Parti döneminde şaibeli sınavlarla 4 bin militan alındı.
Yargıtay ve Danıştay'a militan yargıçlar atandı. Bir AK Partili Bakan 'Alan verdikçe veriyor' diyerek bu değişime olan sevincini paylaştı. Bu süreç HSYK'nın siyasallaşması ile doruk noktaya ulaştı. Adalet kan kaybına uğradı, adaletin nerede bulacağı konusunda yurttaş birbirine soruyor" şeklinde konuştu.
Silivri sorgulamalarında 60 bin kişinin telefonlarının dinlendiğini belirten Kılıçdaroğlu, "3 bin kişi hakkında takibat yapıldı. Bin 360 kişi bu mahkemelerde ifade verdi. Toplam 17 bin sayfalık 19 iddianame hazırlandı. Dava süresinde 7 kişi hayatını kaybetti. Dava dosyasının tamamı 120 milyon sayfanın üzerinde, bunun okunması için 228 yıla ihtiyaç var. Bu mahkeme Türkiye'de adalet dağıtacak. Tarafsızlıkları, Yargıtay kararı ile eleştirilen kişiler bu davalara bakmaya devam ediyorlar. Orada bir adalet davası görüşülmüyor, kan davası görülüyor. Yargıyı çözdükten sonra yasama organını da kendi istedikleri gibi yönetmeye başlarılar. Yürütmenin arka bahçesi halene geldi. Yurtdışında parlamentonun toplanacağı günü Erdoğan belirledi. Eğer bir ülkede, yasamanın kullandığı bir yerde yürütme organının başındaki kişi tarafından kullanıyorsa o yasama organı güven vermez. Bu yasama organı anayasamızda öngörülen yasama organı değildir. Yürütme organının arka bahçesine dönmüşse, en büyük katkıyı TBMM Başkanı vermişse, o yasama organına biz yasama organı demeyiz. Bu parlamento Uludere katliamını kapatan bir parlamentodur. 34 yurttaş katlediliyor, araştırma komisyonu kuruluyor, AK Partinin oyları ile bu dosyanın üzeri kapatılıyor. Eğer bir parlamento yürütme organının emrine girmişse, AK Parti milletvekillerinin kendilerini yasama organın üyesi değil yürütme organın bir üyesi olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Parlamentonun içine düştüğü acizlik bu düşünceden kaynaklanıyor. Yürütme organı tek adam yönetimi altında. Bir kişi yönetiyor Türkiye'yi, bakanların tümü hikaye. Dikta rejimine birkaç adım kaldı. Yasama yok, yargı yok, yürütme yok, bir kişi var. Bu süreci herkesin çok iyi değerlendirmesi lazım. Adımı adım demokrasiyi yok ediyor. Batılı farkında 'hibrit demokrasi' dediler, ama halkımızın büyük bir kısmı hala farkında değil. Bir sorun var bu işin içinde. Adım adım demokrasinin bedelleri ödeyecek, o bedelleri ödeyecek olan parti biziz" ifadelerini kullandı.
Bazı üniversiteleri Başbakan Erdoğan'a destek verdikleri için medrese olmakla suçlayan Kılıçdaroğlu, "Üniversiteler medreselere dönüştürüldü. OTDÜ'deki olaylar nedeniyle Başbakan kalktı öğretim üyelerini, öğrencileri, üniversiteyi eleştirdi. Tabelasında üniversite yazan bazı kurumlar Başbakan'a destek verdiler. Bunlara üniversite değil medrese biler denilmez. Onlar bulundukları yerden derhal ayrılmalılar, AK Parti genel merkezinin önünde çadır kurmalılar, Erdoğan'ın önünde iki büklüm olmalılar. Onlar bilim adım değil, film adamı. Diktatörlük o buyotlara ulaştı ki Erdoğan çıkıp milletin önünde 'Kılıçdaroğlu seni mercek altına aldık nefes alışlarını bile dinliyoruz' diyor. Herhangi bir demokraside herhangi bir vatandaşın mercek altına alındığını duydunuz mu? Sabah akşam AK Parti'ye övgüler düzen o köşe yazarlarından birisi çıkıp da yazdı mı? Yazamazlar, kalemlerini kiraya verdiler onlar. Demokrasilerde 4. güç medya, basın hürdür sansür edilemez, anayasa istediği kadar yazsın, AK Parti'nin medyası var artık. Medya üzerimize geliyor, istedikleri kadar gelsinler, onlar tiraj kaybediyorlar. Bir iki namuslu gazeteci kaldı, onlara da her türlü baskıyı uyguluyorlar. Ama CHP'nin sesini kesemeyecekler" dedi.
Bazı gazeteleri eleştiren ve CHP'de 'kavga var' imajının yansıtılmaya çalışıldığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Ne kavgası var CHP'de. Hiçbir kavgamız yok. 'CHP'de kavga var' imajı sergiliyorlar. Yeri ve zamanı geldiğinde o gazeteleri ve gazetecileri de teşhir etmekten çekinmeyeceğim. Siyasi yazı yazacaksın, AK Parti'yi eleştirmekten korkacaksın. Tek seçeneğin kalıyor, CHP'yi eleştireceksin. Kendine gazeteci diyeceksin. Kalemini AK Parti iktidarına kiraya verdiysen, olumsuzlukları görmediysen, sen kalkıp CHP'yi eleştiriyorsan senin kalemin satılıktır. Senin kalemini satın almak için asla sana para vermeyeceğim" diye konuştu.
Anayasa görüşmelerine de değinen Kılıçdaroğlu, "AK Parti masadan kaçmanın formüllerini arıyor. Anayasa görüşmelerinde masaya oturmamızın yararlarını görüyoruz. Biz masadayız, siz neden kaçıyorsunuz, neden kaçmanın formüllerini arıyorsunuz. O masadan kaçan hesabını bu ülkeye vermek zorundadır. Demokrasi havarisi kesilen 'ileri demokrasiyi getiriyoruz' diyen yeni diktatörümüz Erdoğan, 'güçler ayrılığı ilkesi gelir önünüzde ayak bağı olur' diyordu, demokrasi anlayışına bakın siz. Yargıyı ve yasamayı ayak bağı olarak gören bir kişini Başbakanlık koltuğuna oturması doğrumu, bunun sorgulanması lazım. Biz bunu sorgulamıyorsak çocuklarımıza nasıl bir miras bırakacağız o zaman" şeklinde konuştu. |
# Starbucks: 'Su israf etmiyoruz'
## Özet
Amerikan cafe zinciri Starbucks, kaşıkları temizlemek için muslukları sürekli açık tutarak her gün milyonlarca litre su israf ettiği yolundaki suçlamaları reddetti.
## İçerik
Starbucks'ın bir sözcüsü, altına kaşıkların konulduğu basınçlı muslukların bakteri oluşumunu engellemek için açık tutulduğunu ve düşük ayarda çalıştırıldığını belirtti.
Sözcü, basınçlı muslukları az su tüketen bulaşık makineleriyle değiştirmeyi planladıklarını kaydetti.
Starbucks yetkilileri, su israfını azaltacak yöntemler olduğunu teslim etmekle birlikte, Birleşmiş Milletler'in koyduğu hijyen standartlarına uyduklarını ve su tasarrufuyla tüketici sağlığı arasında bir denge kurmak zorunda olduklarını söylüyor.
İngiltere'de yayımlanan Sun gazetesi, Starbucks'ın dünya genelindeki binlerce şubesinde muslukların sürekli açık bırakılarak günde 23 milyon litre suyun israf edildiğini yazdı.
Çevreci gruplar, haberde yer alan verilerin kendilerini şoke ettiğini söylediler.
Water UK adlı çevre örgütünden Barrie Clarke, Starbucks'ın çevre konusunda iyi bir sicili olduğunu bu yüzden habere şaşırdıklarını belirtti.
Clarke, "Hijyen sağlamak için çeşmeyi sürekli açık tutmaktan başka yollar olmalı" diye konuştu. |
# TFF Etik Kurulu üyesi İlyas Doğan görevinden istifa etti
## Özet
İlyas Doğan, TFF Etik Kurulu üyeliğinin yanı sıra YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini de sürdürüyordu
## İçerik
24 Temmuz 2013 16:28
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Etik Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlyas Doğan, görevinden istifa ettiğini açıkladı.
Prof. Dr. İlyas Doğan, TFF Etik Kurulu üyeliğinin yanı sıra YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini de yürütmesi nedeniyle çıkan iddialar üzerine yazılı bir açıklama yaparak, Futbol Federasyonu'ndaki görevinden istifa ettiğini bildirdi. Doğan tarafından yapılan yazılı açıklama şöyle:
"Bilindiği üzere Haziran 2011 tarihinden beri Yükseköğretim Genel Kurulu'nun görevlendirmesi nedeniyle federasyonumuzun etik kurulu üyesi bulunmaktayım. Altında imzam bulunan etik kurulu raporu, sporda dürüstlüğe aykırı davrananlar için bir hakikat tokadı olmuştur. Şahsımın ve diğer kurul üyesi meslektaşlarımın, sporda dürüstçe mücadele yolunda ahlak ve etiğe aykırı davranışların bir yaptırıma bağlanmasına dönük katkısının her zaman övgüyle hatırlanacağına inanıyorum. Hazırlamış olduğum raporun UEFA tarafından da kabul edildiği kamuoyunun bildiği bir husustur. Ancak spor alanında ahlak ve etiğin egemen olması yönünde diğer etik kurulu üyeleri ile beraber verdiğimiz hizmeti cezalandırmak isteyenler, bir süredir şahsıma karşı basın yolu ile yürütülen linç kampanyasından büyük bir memnuniyet duymalıdırlar. Diğer yandan halen yürütmekte olduğum Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanlığı görevinin doğal bir gereği olarak milyonlarca liralık yolsuzlukların üzerine ısrarla gitmemin bazı çevreleri rahatsız ettiğini biliyorum. Gerçekleştirdikleri yolsuzlukların örtbas edilmesi için yaptıkları baskılardan sonuç alamayanların yargı tarafından suçsuz görüldüğüm bir konuda; gerçeği bilmelerine rağmen, sanki iddialar yüce yargı tarafından sabit görülmüş gibi çıkan haberleri ellerini ovuşturarak okuduklarından eminim. Hakkımda ısrarla haber üretenler şahsımı arayıp iddiaların gerçek olup olmadığını sorma cesaretini bile gösterememişlerdir. Ancak bütün kamuoyu bilmelidir ki, hak bildiğim adaleti arama ve dürüstlük yolunda tek başına kalsam bile asla ödün vermeyeceğim. Şahsıma yürütülen haksız kampanyanın hem mensubu bulunduğum Yükseköğretim Kurulu, hem de Türkiye Futbol Federasyonu'nu yıpratmasına müsaade etmem mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu üyeliğinden istifa ediyorum." |
# İran: ABD yaptırımlarının ekonomi üzerinde etkisi olmadı
## Özet
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD'nin yaptırımlarının İran ekonomisi üzerinde etkisi olmadığını söyledi
## İçerik
11 Kasım 2018 20:24
.
Cumartesi günü İran devlet televizyonunda açıklamalarda bulunan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD'nin geçen hafta başında yeniden uygulamaya koyduğu yaptırımları değerlendirdi.
Deutsche Welle Türkçe'ye göre İran Cumhurbaşkanı, yaptırımların İran ekonomisi üzerinde etkisi olmadığını söyledi. Ruhani, "Ellerinde bize karşı kullanabilecekleri yeni bir şey yok" diye konuştu. İran Cumhurbaşkanı daha önce de İran'ın petrol satmaya devam edeceğini ve "yaptırımları deleceğini" açıklamıştı.
İran ile uluslararası toplum arasında varılan nükleer anlaşma sonrası ABD 2015 yılından itibaren İran'a uygulanan yaptırımların tedricen kaldırılması kararı almıştı. Geçen hafta başında yürürlüğe giren yeni yaptırımlar, petrol endüstrisini, bankaları, şahısları ve ülkenin havayollarını kapsıyor. Ancak İran'dan yüksek miktarda petrol ithal eden aralarında Türkiye'nin de bulunduğu sekiz ülke petrol fiyatlarında olası bir dalgalanmayı engellemek için altı aylığına yaptırımlardan muaf tutuldu. |
# "Ya Can Dündar Türkiye'nin Berlin Başkonsolosluğu'na girip de çıkamasaydı…"
10 Ekim 2018 11:35
Evrensel yazarı Erol Aral, Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na 2 Ekim'de girmesinden bu yana haber alınamayan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı ile ilgili olarak değerlendirmede bulundu. Aral, "Lüzumlu çağrışım" diyerek gazeteci Can Dündar örneği verdi. "Ya Can Dündar Berlin Başkonsolosluğu’na girip de çıkamasaydı…" diyen Aral, "Siz de ‘Resmi Hizmete Mahsustur’ medyasındaki 'Paket'li manşetleri görür gibi oluyor musunuz?" ifadesini kullandı.
Eski Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dündar hakkında MİT TIR'larının durdurulması davası nedeniyle yakalama kararı var. Dündar hakkında gıyabi tutuklama ve kırmızı bülten çıkarılmasına da karar verilmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Dündar için "ajan" ifadesini kullanmıştı.
Aral'ın Kaşıkçı olayını irdelediği bugünkü yazısının bir bölümü şöyle:
Başlık lüzumlu çağrışımı yapmış olmalı…
Ama yine de kısaca özet geçelim:
Cemal Kaşıkçı...
Suudi Arabistan vatandaşı…
Bölgenin isim yapmış gazetecilerinden…
Rivayet o ki, ABD uyruğuna geçmeyi planlıyor…
Washington Post gazetesinde yazıyor…
Fakat en mühimi "muhalif gazeteci" olması…ki…
Tam da esas vurgulanması gereken bu sebeple ülkesinin iktidarıyla, Suudi yönetimiyle başı pek hoş olmadığı… |
# Oyuncu Rüzgar Erkoçlar ile Tuğba Beyzaoğlu evlendi
28 Eylül 2017 12:10
. Sarıyer, Bahçeköy'de bir mekanda gerçekleştirilen düğüne gelin ve damadın akrabalarının yanı sıra sanat camiasından birçok isim katıldı.
Oyuncu Rüzgar Erkoçlar yaklaşık iki yıldır birlikte olduğu makyöz Tuğba Beyzaoğlu ile evlendi. Bahçeköy'de gerçekleştirilen düğünde çiftin nikah şahitliğini gazeteci Cengiz Semercioğlu ile şarkıcı Seren Serengil yaptı.
Tören öncesi çift basın mensuplarının karşısına geçti. Çok heyecanlı olduğunu belirten Rüzgar Erkoçlar, "Ben çok heyecanlıyım. Çok fazla bir şey hissedemiyorum. Balayına şuan için çıkamayacağız. Benim sinema filmimin çekimleri devam ediyor. İlerleyen tarihlerde çıkacağız" dedi. Gelin Tuğba Beyzaoğlu ise, yağan yağmura dikkat çekerek duygularını şöyle ifade etti: Gelin bereketi. Bereketimizle geliyoruz. Evliliğimiz inşallah çok huzurlu gider. Bu yağmurun yağması gibi bereketli olur bizim için. |
# PiYASALAR – BİST100, Fed sonrası güne yüzde 0.74 düşüşle başladı
## Özet
Mahmut Can Emir / İstanbul, 20 Aralık (DHA) – Borsa İstanbul Endeksi (BİST100), ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faizleri 0
## İçerik
20 Aralık 2018 13:12
.25 baz puan yükseltmesi sonrasında güne 0.74 düşüşle 91 bin 864 puandan başladı. Endeks Çarşamba gününü yüzde 1.62 artışla 92 bin 553 puandan kapamıştı.
BIST Bankacılık Endeksi yüzde 1.29 düşüşle 116 bin 882 puana çekildi.
Tahvil bono piyasasında ise 10 yıllık gösterge tahvilin bileşik faizi ve iki yıllık gösterge tahvilin faizi bir değşim göstermeyerek sırasıyla yüzde 16.87 ve yüzde 20.71 düzeyinde.
Erken işlemlerde;
- dolar en düşük 5.2823 lirayı ve en yüksek 5.3222 lirayı gördükten sonra 5.29 – 5.30 lira aralığında,
- euro en düşük 6.0096 lirayı ve en yüksek 6.0712 lirayı görükten sonra 6.02 – 6.03 lira aralığında ve
- sterlin en düşük 6.6601 lirayı ve en yüksek 6.7347 lirayı gördükten sonra 6.70 – 6.71 lira aralığında işlem görüyor.
İş Yatırım’ın "Wall Street’teki satış dalgası Türkiye varlıklarında alış fırsatı yaratabilir… " başlıklı günlük piyasa bülteninde şu değerlendirmeler yapıldı:
"Türkiye piyasaları güne bir iyi, bir de kötü haberle başlıyor. İyi haber (dün kısmen satın alındı) ABD’nin Suriye’den çekilmesi ile jeopolitik riskler azalıyor. Kötü haber, beklentilerden daha az güvercin Fed açıklaması sonrası ABD, Asya ve Avrupa borsalarında çok sert bir satış dalgası (yüzde - 2.0 – yüzde 3.0) başladı.
"ABD hisseleri tepe noktasına göre yüzde 15 düşüş ile son yedi yılın en sert satış dalgası ile karşı karşıya. S&P 500’ün 150 puan daha gerilemesi durumunda yüzde 20 düşüş ile teknik olarak ayı piyasasına girilecek. Geçmiş verinin incelenmesi, ABD hisselerinin ayı piyassına girdiği dönemlerde risk iştahının bozulduğunu ve gelişmekte olan borsalarda sert satışlar olduğunu gösteriyor.
"Ekonomideki sert inişe rağmen finansal istikrarı korunması sayesinde Türkiye varlıkları son üç ayda dünya piyasalarından pozitif ayrıştı.
"Suriye’de istikrarın sağlanması jeopolitik riskleri azaltarak ve göç dalgasını tersine çevirerek pozitif ayrışmanın devam etmesini sağlayabilir." |
# SÜPER LİG'DE İSİM HAKKI TANITIM TOPLANTISI YARIN İSTANBUL
- - 11.08.2010 - Spor Toto'nun, Süper Lig'in isim sponsoru olmasıyla ilgili düzenlenecek basın toplantısı yarın İstanbul'da yapılacak. Futbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamaya göre, bu sezondan itibaren geçerli olacak anlaşmanın detayları yarın saat 14.00'te Beşiktaş'taki Four Seasons Bosphorus Otel Balo Salonu'nda gerçekleştirilecek tanıtımda kamuoyuyla paylaşılacak. Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak ve Spor Toto Teşkilat Başkanı Bekir Yunus Uçar ile Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'in katılacağı isim hakkı basın toplantısında ayrıca, Spor Toto'nun, TFF 2. Lig ve TFF 3. Lig'e de isim sponsoru olduğu açıklanacak. |
# İSRAİL'DEN BATI ŞERİA'DA İNŞAAT PLANI TEL AVİV
- - 16.01.2011 - İsrail'in, Batı Şeria'da Doğu Kudüs'ün Gilo Yahudi mahallesinde planladığı 1,400 konutluk yeni projenin, gelecek hafta Kudüs Belediyesi'nin Planlama ve İnşaat Komisyonu'nca görüşülerek onaylanması bekleniyor. İsrail, Batı Şeria'daki Filistin kentlerinden Beytüllahim'in yanıbaşındaki yeni konut projesiyle dünya çapında yeni tepkilere hedef olabilecek. Konut projesinin onaylanması halinde, Bölge Komisyonu'na sunulacağını belirten Ordu radyosuna konuyla ilgili bir açıklama yapan, Şimdi Barış (Şalom Ahşav) Genel Sekreteri Yariv Oppenheimer projenin, Yeşil Hattın ötesindeki en büyük projelerden biri olduğunu, hatta İsrail ile ABD arasındaki ilişkilerde de büyük gerilime neden olan Doğu Kudüs'ün Ramat Şlomo ve Har Homa'daki (Cebel Mukabir) projelerden de büyük olduğunu belirtti. ABD Başkan yardımcısı Joe Biden'in İsrail ve Filistin'i ziyareti sırasında Kudüs'ün Yahudi mahallelerinden Ramat Şlomo'da yapılması öngörülen projenin yine komisyonca onaylanması, ABD tarafında büyük tepki ve kınamalara yol açmış ve Planlama Komisyonu, iki ülke ilişkilerinde yaşanan krizin ardından, bunun sadece bir aşama olduğunu belirtip, komisyonun karar alma ilkelerinde de değişikliklere gitmişti. Oppenheimer, bu projenin halihazırda İsrail'e yönelen uluslararası tepkiyi daha da artıracağı yolundaki endişesini dile getirdi. -BARIŞ SÜRECİNİN TABUTUNA YENİ ÇİVİ- Öte yandan, Kudüs Belediye Meclisi'nin Meretz partili üyelerinden Meir Margalit de söz konusu konut projesini Yeşil Hattın ötesindeki diğer inşaat planlarından "daha ciddi ve tehlikeli" diye niteledi. Margalit, "Bu, barış sürecinin tabutuna çakılan bir diğer çivi" dedi. Ordu radyosu ise inşaata başlanmasının henüz zaman alacağını belirtmekle birlikte, yerel komisyonda projenin müzakere edilmesinin, bu amaca yönelik bir adım olarak değerlendirildiğini de kaydetti. Özel bir firma tarafından yapılacağı bildirilen konut projesinin tamamlanmasının 4 yıla yakın bir süre alabileceği de kaydediliyor. |
# Partnerinin spermine alerjik reaksiyon gösterdi, hastaneye kaldırıldı
Live Science'ta yer alan habere göre 31 yaşındaki kadın, partnerine oral seks yaptıktan sonra kusmaya, nefes almakta zorlanmaya başladı ve vücudunun birçok yerinde kurdeşenler oluştu. Kadının anafilaksi geçirdiği belirtti. Bu alerjik reaksiyon bütün vücudu etkiliyor ve ölümcül olabiliyor.
Alerjik reaksiyon geçiren kadının o gün alışagelmişin dışında bir şey yemediği ve ilaç almadığı belirtildi. Ancak haberde kadının partnerinin kulak enfeksiyonu için antibiyotik aldığı belirtildi.
Uzmanlara göre erkeğin kullandığı antibiyotikin içinde penisilinde de bulunan amoksisilin oluyor. Dolayısıyla doktorlar kadının penisilin alerjisi olabileceğini ve amoksisilinin vücuduna sperm aracılığıyla girmiş olabileceğini belirtti.
Hasta raporuna göre kadına alerjik reaksiyondan sonra epinefrin verildi ve 6 saat içinde nefes alma sorunu giderek iyileşti. Kadının bir gün sonra tamamen iyileştiği belirtildi.
. |
# ABD BAŞKANLIĞINA EŞCİNSEL ADAY ADAYI MANCHESTER
- - 14.06.2011 - ABD'de uzun bir süredir Ronald Reagan, George W. Bush ve John McCain gibi beyaz ve yaşı ileri erkekler tarafından temsil edilen Cumhuriyetçi Parti'de bu durum, Kasım 2012'de Başkan Barack Obama'ya karşı yürütülecek savaş öncesinde değişmiş görünüyor. Parti bünyesindeki büyük değişiklik aday adayları arasında iki kadın, bir siyahi erkek ve bir Yahudi eşcinsel bulunmasıyla göz önüne çıkarken, potansiyel adaylardaki bu değişikliğe seçmenin nasıl tepki vereceği merakla bekleniyor. Kadın adaylar arasında, ultra muhafazakarlara yakın isimlerden olan ve adaylığını resmen açıklamayan eski Alaska Valisi Sarah Palin bir tür erken seçim gezisinde bulunuyor. Parlamenter Michele Bachman ise Cumhuriyetçi aday adayları arasında dün yapılan televizyon programında, adaylığını resmen ilan etti. ABD'de henüz hiç kadın başkan olmasa da bir siyahi şu anda başkanlık görevini yürütürken, yarışa bir başka siyahi de katılacak. Gallup tarafından yapılan kamuoyu araştırmasına göre, bir fast food zinciri olan "Godfather's Pizza"nın eski sahibi olan Herman Cain, ilk sırada görünen Massachusetts eyaletinin eski valisi beyaz, heteroseksüel ve Mormon Mitt Romney ile Sarah Palin'in arkasından üçüncü sırada yer alıyor. Irk konusunu önemsemediğini söyleyen Herman Cain, "Cumhuriyetçiler için bir siyahi aday bulmanın önemli olup olmadığı sorusuna, "Ben gerçekten siyah mıyım? Önemli olan Amerikalı, muhafazakar ve siyah olmam" diye yanıt verdi. Cumhuriyetçiler "Protestan ve beyaz erkek aday" inanışlarını gevşetmiş görünürken, Ronald Reagan'ın eski yardımcılarından Fred Karger'in ilk eşcinsel Yahudi Cumhuriyetçi başkan adayı olma girişimi bu esnekliği iyice öteye taşımış görünüyor. New Hampshire'da hafta sonundaki Cumhuriyetçi aday adayları toplantısında, üzerinde adının bulunduğu frizbiler dağıtan ve parti üyelerine daha fazla eğlenmeleri çağrısı yapan Karger, "Bisküvi dağıtmak isterdim, ama sağlıklı yaşam kampanyam çerçevesinde frizbi dağıttım" dedi. |
# Türkiye'nin 2010 yılı vergi rekortmeni değişti
## Özet
Türkiye’nin 2010 vergilendirme dönemine ilişkin gelir vergisi rekortmeni değişti.
## İçerik
İşte Mustafa Koç'u geçen rekortmen:
Adının açıklanmasını istemeyen bir mükellef, verdiği pişmanlık beyannamesi ile birlikte toplam 23 milyon 202 bin 489,74 lira gelir vergisi beyan ederek 2010 vergilendirme dönemi gelir vergisi sıralamasında, daha önce ilk sırada yer alan Mustafa Rahmi Koç’u geçti.
İstanbul Vergi Dairesi Başkanı (İVDB) Dr. Mehmet Koç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, isminin açıklanmasını istemeyen 3 mükellefin, pişmanlıkla verdikleri gelir vergisi beyannameleri ile İstanbul vergi rekortmenleri listesini değiştirdiğini doğruladı.
Mehmet Koç, adının açıklanmasını istemeyen bir mükelleflerinin, 66 milyon 315 bin 902,10 lira gelir vergisi matrahı beyan ettiğini ve bu matrah üzerinden 23 milyon 202 bin 489,74 lira gelir vergisi hesaplandığını belirtti.
AA muhabirinin yaptığı araştırmaya göre, adının açıklanmasını istemeyen mükellef, pişmanlıkla verdiği bu beyanname ile birlikte Türkiye’de ve İstanbul’da ilk sıraya yerleşti. Beyan ettiği 23 milyon 202 bin 489,74 lira gelir vergisi beyan eden mükellef, daha önce Türkiye rekortmeni olarak açıklanan Mustafa Rahmi Koç’u geçerek ilk sıraya oturdu. |
# Belçika'da '1 Nisan şakası' kontrolden çıktı, parkta toplanan binlerce kişiye polis müdahale etti
Belçika'nın başkenti Brüksel'de, "1 Nisan şakası" amacıyla sosyal medya üzerinden duyurulan ve maskesiz, mesafesiz gerçekleşeceği belirtilen "La Boum Dans Festivali" kontrolden çıktı.
Polisin, "Bu 1 Nisan şakası, gerçek değil. Gelmeyin!" uyarısına rağmen, Bois de la Cambre parkında 5 binden fazla kişi toplandı.
Polisin "dağılın" uyarısına şişe ve taşlarla karşılık veren katılımcılar ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Çevik kuvvet ekipleri, koronavirüs önlemlerini ihlal eden kalabalığa tazyikli su ve göz yaşartıcı gazla müdahale etti.
Belçikalı bir grup sosyal medya kullanıcısı, şaka amacıyla Facebook üzerinden, 1 Nisan'da Brüksel'in merkezindeki parkta dünyaca ünlü 100'den fazla DJ'in katılımıyla "La Boum" adlı bir etkinlik düzenleneceğini duyurdu.
Partide koronavirüs önlemlerinin uygulanmayacağı belirtilen duyuruda, katılımcıların maske takmasına ve sosyal mesafe kuralına uymalarına gerek olmadığı vurgulandı.
Hafta sonu kutlanacak Paskalya bayramı nedeniyle her şeyin ücretsiz olacağı kaydedilen festival için, yaklaşık 70 bin Facebook kullanıcısı katılacağını bildirdi.
5 bini aşkın kişi toplandı
Brüksel Savcılığı ve polis, birkaç gündür bunun "1 Nisan şakası" olduğunu ve boş yere Bois de la Cambre parkına gelinmemesi çağrısında bulunuyordu. Polis, katılımı önlemek için sabah saatlerinden itibaren park etrafında önlem almaya başladı.
Ancak tüm önlemlere rağmen Perşembe öğleden sonra 5 binden fazla kişi, parka geldi. Çoğunluğu gençlerden oluşan topluluk, beraberinde getirdikleri hoparlörlerden yükselen müzik eşliliğinde dans ederek eğlenmeye başladı.
Polisin "dağılın" uyarısına "Polis, polis, seni üzceğiz", "O parti nerede, işte burada" sloganları ile karşılık veren katılımcılar, güvenlik güçlerine havai fişek, şişe ve çeşitli maddeler attı. Bir polis memuru, kafasına isabet eden havai fişek nedeniyle yaralandı.
Çevik kuvvet ekipleri kalabalığı dağıtmak için tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz kullandı. Müdahaleye rağmen kalabalığın dağılmaması nedeniyle bölgeye takviye polis ekipleri gönderildi. Parkın üzerinde polis helikopteri ve drone'ları konuşlandırıldı.
Parkta toplanan kalabalık arasında, koronavirüs önlemlerini protesto etmek için gelen çok sayıda kişi de yer aldı. Birçok katılımcı, önlemlerin abartılı olduğunu ve yeterince uygulandığını savundu.
Savcılık soruşturma başlattı
Brüksel Savcılığı, şaka amaçlı festival duyurusu yapan sosyal medya kullanıcıları hakkında soruşturma başlattı.
Gerçek kimliklerini gizleyen ve etkinlik sektörü çalışanı oldukları belirtilen sosyal medya kullanıcıları, Belçika medyasına, "Tek amacımız insanları güldürmekti. Kimseyi parka gelmeleri için çağırmadık" dedi.
İşlerinin insanları mutlu etmek olduğunu belirten etkinlik sektörü çalışanları, "70 bin kişiyi sosyal medya üzerinden yeniden güldürdük, hayal kurmalarını sağladık. Bizce bu bir başarı. Biz yanlış bir şey yapmadık. Bu sadece 1 Nisan şakası" görüşünü dile getirdi.
Brüksel Polisi, salgın döneminde daha az temas, maske ve sosyal mesafenin önemine işaret ederek, 5 binden fazla kişiden oluşan kalabalık nedeniyle koronavirüs önlemlerinin ihlal edildiğini, bu nedenle müdahale etmek zorunda kaldıklarını bildirdi. |