Id
stringlengths
0
7
Tag
stringclasses
3 values
Title
stringlengths
3
235
Summary
stringlengths
4
1.63k
Text
stringlengths
251
301k
__index_level_0__
int64
0
347k
text
stringlengths
278
301k
402745
haber
CHP'li vekilden 'Kavurmacı' tepkisi: Kuddusi Okkır delil karartır diye tahliye edilmemişti!..
null
CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı olan Ömer Faruk Kavurmacı’nın ‘FETÖ’den tutukluyken, "sağlık sorunları" gerekçe gösterilerek tahliye edilmesine tepki gösterdi. Salıcı, Ergenekon davasında yargılanırken hayatını kaybeden Kuddusi Okkır’ı hatırlattı. Salıcı, Twitter’da "Kuddusi Okkır’ı bu halde kaybetmiştik. Delil karartır diye tahliye edilmemişti. Topbaş’ın damadı turp gibi ama 'sağlık' gerekçesiyle serbest!" diye yazdı. Kuddusi Okkır'ı bu halde kaybetmiştik. Delil karartır diye tahliye edilmemişti.Topbaş'ın damadı turp gibi ama "sağlık" gerekçesiyle serbest! pic.twitter.com/lqwI0hgC3R
311,724
# CHP'li vekilden 'Kavurmacı' tepkisi: Kuddusi Okkır delil karartır diye tahliye edilmemişti!.. CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı olan Ömer Faruk Kavurmacı’nın ‘FETÖ’den tutukluyken, "sağlık sorunları" gerekçe gösterilerek tahliye edilmesine tepki gösterdi. Salıcı, Ergenekon davasında yargılanırken hayatını kaybeden Kuddusi Okkır’ı hatırlattı. Salıcı, Twitter’da "Kuddusi Okkır’ı bu halde kaybetmiştik. Delil karartır diye tahliye edilmemişti. Topbaş’ın damadı turp gibi ama 'sağlık' gerekçesiyle serbest!" diye yazdı. Kuddusi Okkır'ı bu halde kaybetmiştik. Delil karartır diye tahliye edilmemişti.Topbaş'ın damadı turp gibi ama "sağlık" gerekçesiyle serbest! pic.twitter.com/lqwI0hgC3R
384693
haber
“Cumhurbaşkanı, hangi bütçe ile referandum kampanyası yürütecek?”
null
# "Cumhurbaşkanı, hangi bütçe ile referandum kampanyası yürütecek?" ## HDP: AKP mi organize edecek ya da Cumhurbaşkanı partiliymiş gibi AKP mitinginde mi konuşacak? HDP Sözcüsü **Ayhan Bilgen**, referandum kampanyası sürecine dair Cumhurbaşkanı **Tayyip Erdoğan** ’a "Hangi bütçeyle bu kampanyayı yürütecek?" sorusunu yönelterek, "AKP mi organize edecek ya da Cumhurbaşkanı partiliymiş gibi AKP mitinginde mi konuşacak?" dedi. Halkların Demokratik Partisi (HDP), hafta sonu gerçekleştirdiği Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu toplantılarında referandum sürecinde yürütülecek kampanyanın ana hatlarını masaya yatırdı. İki gün boyunca devam eden toplantıların sonuçlarını ise HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen kamuoyu ile paylaştı. Parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulunan Bilgen, toplantılarda "kalıcı OHAL süreci" olarak değerlendirdikleri Anayasa değişikliğini ve referandum sürecinde yürütecekleri kampanyayı kısmen planladıklarını bilgisini verdi. "KHK düzenlemesi ölüye makyaj yapmaktır" Bilgen, referandum gündemine geçmeden önce bugün yayımlanan dört yeni Kanun Hükmünde Kararname'ye (KHK) ilişkinde değerlendirme yaptı. Bilgen, "Bu kararname ölüye makyaj yapmaktır. Avrupa Konseyi’nin kritik toplantısı öncesi böylesi bir düzeltme ölümü gösterip, sıtmaya razı etmektir. Öldürülen özgürlüklerin makyajlanarak uluslararası arenadaki sıkışmışlıktan kurtulmanın arayışıdır. Bir inceleme komisyonunun geçte olsa kurulması önemlidir. Ancak OHAL’i tümüyle kaldıran göstermelik mekanizmalar değil esastan bir adım atılmalıdır" diye konuştu. Bilgen, toplumun referandum öncesi bu süreci tartışmasının olanaklarının yaratılması gerektiğini ancak bunun yaratılmadığını ifade ederek, "Birkaç kişinin içeriğini bildiği, sadece Bahçeli ve Erdoğan’ın bildiği, vekillerin içeriğini bilmeden imzaladığı hatta mükerrer imzaladığı bir paket olmuştur. Toplumsal dinamiklerin bu sürece katılması imkansızlaştırılmıştır" dedi. Bilgen, referandum sürecinde kadar kaygılarını da paylaşarak, "Seçim hilelerine dair bir kaygımız var. ‘Hayır’ demenin ne kadar özgür bir ortamda gerçekleşeceğine dair kaygımız var. ‘Hayır’ diyen, ‘hayır’ diyeceği tahmin edilen çevrelere dönük şimdiden baskılar yapılmakta, bu da sürecin ne kadar antidemokratik olacağının göstergesidir" ifadelerini kullandı. ### "Cumhurbaşkanı hangi bütçeyle kampanya yürütecek?" "Cumhurbaşkanı hangi bütçeyle bu kampanyayı yürütecek?" diye soran Bilgen, şöyle devam etti: "AKP mi organize edecek ya da Cumhurbaşkanı partiliymiş gibi AKP mitinginde mi konuşacak? Cumhurbaşkanı için ayrılan örtülü ödenekten mi harcayacak yoksa Cumhurbaşkanı tarafsız olması gereken pozisyonu ile mi bu kampanyayı yürütecek? Cumhurbaşkanı bütçesi herkesin alın terinden kesilerek oluşturulur. Eğer toplumun bir kesimi Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyorsa, pakete ‘hayır’ diyorsa Cumhurbaşkanı’nın onların vergisini kendi tercihi lehinde kullanma hakkı olabilir mi? Bunun demokratikliği, hukukiyeti olabilir mi? Cumhurbaşkanı düşüncesini kamuoyu ile paylaşabilir, herkesin söz söyleme hakkı ne kadar varsa onun da o kadar vardır ama mevkisinin imkanlarını kullanması seçime şaibe düşürecektir." Bilgen, referandum tavırlarının bir kez daha "net biçimde hayır" olduğunun altını çizerek, "Bizim açımızdan sokağın, toplumsal kesimlerin, insanların günlük hayatını etkileyecek olması, bu seçime duyarsız kalmaması, sandığa gitmesi gerekmektedir. Bu süreç kararsız kalınacak, dışında kalınacak bir süreç değildir. Bu süreç, herkesin söz söylemesi gereken, aktif olması gereken bir süreçtir" dedi. ### HDP, nasıl bir kampanya yürütecek? Bilgen, kampanya sürecinin somutlaştırılması tartışmalarının devam ettiğini de belirterek, şu ana kadar netleşen planlamalarına ilişkin şunları söyledi: "İnsanların on yıllarca verdiği emeğe el konulmasına, işine son verilmesine karşı ‘Hayır’ diyor olacağız. Yakın zamanda çalışmalarımızı netleştireceğiz. Netleşen bazı toplantılarımız var; Kadın Meclisi’mizin bir Ankara toplantısı planlaması var. Ayrıca biz bileşenlerimizle tartışmalarımızı yapacağız. Biri Diyarbakır, biri de İstanbul olmak üzere iki deklarasyonla demokratik mücadele çağrısı yapacağız. Bütün çevrelerin sorumluluğunu yerine getirmesi için destek verici bir sorumluluk üstleneceğiz. Farklı kesimlerle bu süreci tartışıyoruz. Referandum bizim için OHAL’e hayır deme referandumudur. Çeşitli kesimler, platformlarla Türkiye’deki farklı gruplarla buluşmalar planlamaya devam edeceğiz. Şubat ayının ilk haftalarında halk toplantıları organize edeceğiz. Mümkün olduğunca çok il ve ilçede bu süreci halkımızla tartışacağız. Bu süreçteki medya sansürü karşısında da sesimizi duyurmanın yol ve yöntemlerini belirleyeceğiz." ### "Hayır demek için net gerekçelerimiz var" Açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bilgen, "boykot" tartışması gündemlerine girip girmediği sorusuna "Hiçbir şekilde böylesi bir alternatif dahi gündeme gelmedi. Hiçbir spekülasyon yapılamayacak kadar net bir ‘Hayır’ı en güçlü şekilde sandıktan çıkaracağız. En net hayır bizim seçmenimizdedir. Yüzde 85’in altında HDP seçmeninde hayır bulan anket sonucu yok. Bu tabloya rağmen HDP seçmenin ‘hayır’ demesi için net gerekçesi varken sadece HDP üzerinden bir polemik yaratmayı da siyaseten doğru bir strateji olarak görmüyoruz. Boykot gündemimizde yok. Meclis’teki tavrımız tutuklu milletvekillerimize dikkat çekmek için alınan bir tavırdır" yanıtını verdi.
344,152
# “Cumhurbaşkanı, hangi bütçe ile referandum kampanyası yürütecek?” # "Cumhurbaşkanı, hangi bütçe ile referandum kampanyası yürütecek?" ## HDP: AKP mi organize edecek ya da Cumhurbaşkanı partiliymiş gibi AKP mitinginde mi konuşacak? HDP Sözcüsü **Ayhan Bilgen**, referandum kampanyası sürecine dair Cumhurbaşkanı **Tayyip Erdoğan** ’a "Hangi bütçeyle bu kampanyayı yürütecek?" sorusunu yönelterek, "AKP mi organize edecek ya da Cumhurbaşkanı partiliymiş gibi AKP mitinginde mi konuşacak?" dedi. Halkların Demokratik Partisi (HDP), hafta sonu gerçekleştirdiği Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu toplantılarında referandum sürecinde yürütülecek kampanyanın ana hatlarını masaya yatırdı. İki gün boyunca devam eden toplantıların sonuçlarını ise HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen kamuoyu ile paylaştı. Parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulunan Bilgen, toplantılarda "kalıcı OHAL süreci" olarak değerlendirdikleri Anayasa değişikliğini ve referandum sürecinde yürütecekleri kampanyayı kısmen planladıklarını bilgisini verdi. "KHK düzenlemesi ölüye makyaj yapmaktır" Bilgen, referandum gündemine geçmeden önce bugün yayımlanan dört yeni Kanun Hükmünde Kararname'ye (KHK) ilişkinde değerlendirme yaptı. Bilgen, "Bu kararname ölüye makyaj yapmaktır. Avrupa Konseyi’nin kritik toplantısı öncesi böylesi bir düzeltme ölümü gösterip, sıtmaya razı etmektir. Öldürülen özgürlüklerin makyajlanarak uluslararası arenadaki sıkışmışlıktan kurtulmanın arayışıdır. Bir inceleme komisyonunun geçte olsa kurulması önemlidir. Ancak OHAL’i tümüyle kaldıran göstermelik mekanizmalar değil esastan bir adım atılmalıdır" diye konuştu. Bilgen, toplumun referandum öncesi bu süreci tartışmasının olanaklarının yaratılması gerektiğini ancak bunun yaratılmadığını ifade ederek, "Birkaç kişinin içeriğini bildiği, sadece Bahçeli ve Erdoğan’ın bildiği, vekillerin içeriğini bilmeden imzaladığı hatta mükerrer imzaladığı bir paket olmuştur. Toplumsal dinamiklerin bu sürece katılması imkansızlaştırılmıştır" dedi. Bilgen, referandum sürecinde kadar kaygılarını da paylaşarak, "Seçim hilelerine dair bir kaygımız var. ‘Hayır’ demenin ne kadar özgür bir ortamda gerçekleşeceğine dair kaygımız var. ‘Hayır’ diyen, ‘hayır’ diyeceği tahmin edilen çevrelere dönük şimdiden baskılar yapılmakta, bu da sürecin ne kadar antidemokratik olacağının göstergesidir" ifadelerini kullandı. ## "Cumhurbaşkanı hangi bütçeyle kampanya yürütecek?" "Cumhurbaşkanı hangi bütçeyle bu kampanyayı yürütecek?" diye soran Bilgen, şöyle devam etti: "AKP mi organize edecek ya da Cumhurbaşkanı partiliymiş gibi AKP mitinginde mi konuşacak? Cumhurbaşkanı için ayrılan örtülü ödenekten mi harcayacak yoksa Cumhurbaşkanı tarafsız olması gereken pozisyonu ile mi bu kampanyayı yürütecek? Cumhurbaşkanı bütçesi herkesin alın terinden kesilerek oluşturulur. Eğer toplumun bir kesimi Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyorsa, pakete ‘hayır’ diyorsa Cumhurbaşkanı’nın onların vergisini kendi tercihi lehinde kullanma hakkı olabilir mi? Bunun demokratikliği, hukukiyeti olabilir mi? Cumhurbaşkanı düşüncesini kamuoyu ile paylaşabilir, herkesin söz söyleme hakkı ne kadar varsa onun da o kadar vardır ama mevkisinin imkanlarını kullanması seçime şaibe düşürecektir." Bilgen, referandum tavırlarının bir kez daha "net biçimde hayır" olduğunun altını çizerek, "Bizim açımızdan sokağın, toplumsal kesimlerin, insanların günlük hayatını etkileyecek olması, bu seçime duyarsız kalmaması, sandığa gitmesi gerekmektedir. Bu süreç kararsız kalınacak, dışında kalınacak bir süreç değildir. Bu süreç, herkesin söz söylemesi gereken, aktif olması gereken bir süreçtir" dedi. ## HDP, nasıl bir kampanya yürütecek? Bilgen, kampanya sürecinin somutlaştırılması tartışmalarının devam ettiğini de belirterek, şu ana kadar netleşen planlamalarına ilişkin şunları söyledi: "İnsanların on yıllarca verdiği emeğe el konulmasına, işine son verilmesine karşı ‘Hayır’ diyor olacağız. Yakın zamanda çalışmalarımızı netleştireceğiz. Netleşen bazı toplantılarımız var; Kadın Meclisi’mizin bir Ankara toplantısı planlaması var. Ayrıca biz bileşenlerimizle tartışmalarımızı yapacağız. Biri Diyarbakır, biri de İstanbul olmak üzere iki deklarasyonla demokratik mücadele çağrısı yapacağız. Bütün çevrelerin sorumluluğunu yerine getirmesi için destek verici bir sorumluluk üstleneceğiz. Farklı kesimlerle bu süreci tartışıyoruz. Referandum bizim için OHAL’e hayır deme referandumudur. Çeşitli kesimler, platformlarla Türkiye’deki farklı gruplarla buluşmalar planlamaya devam edeceğiz. Şubat ayının ilk haftalarında halk toplantıları organize edeceğiz. Mümkün olduğunca çok il ve ilçede bu süreci halkımızla tartışacağız. Bu süreçteki medya sansürü karşısında da sesimizi duyurmanın yol ve yöntemlerini belirleyeceğiz." ## "Hayır demek için net gerekçelerimiz var" Açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bilgen, "boykot" tartışması gündemlerine girip girmediği sorusuna "Hiçbir şekilde böylesi bir alternatif dahi gündeme gelmedi. Hiçbir spekülasyon yapılamayacak kadar net bir ‘Hayır’ı en güçlü şekilde sandıktan çıkaracağız. En net hayır bizim seçmenimizdedir. Yüzde 85’in altında HDP seçmeninde hayır bulan anket sonucu yok. Bu tabloya rağmen HDP seçmenin ‘hayır’ demesi için net gerekçesi varken sadece HDP üzerinden bir polemik yaratmayı da siyaseten doğru bir strateji olarak görmüyoruz. Boykot gündemimizde yok. Meclis’teki tavrımız tutuklu milletvekillerimize dikkat çekmek için alınan bir tavırdır" yanıtını verdi.
482945
haber
Akseki- Seydişehir yolu kar nedeniyle ulaşıma kapandı
Adem ÇETİN/AKSEKİ (Antalya), (DHA) - ANTALYA ile Konya'yı birbirine bağlayan Akseki- Seydişehir yolu, Alacabel mevkiindeki yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşıma kapandı
05 Kasım 2017 18:10 . Antalya ile Konya'yı birbirine bağlayan Akseki- Seydişehir karayolundaki 1825 rakımlı Alacabel mevkiinde kar ve tipi etkili oldu. Kar kalınlığının 10 santimetreyi geçtiği karayolu ulaşıma kapandı. Akseki Bölge Trafik ekipleri, Akseki kavşağından itibaren araçların geçişine izin vermiyor. Sürücüler Cevizli- Beyşehir yoluna ya da dinlenme tesislerine yönlendiriliyor. Yolun trafiğe açılması için Karayolları ekiplerinin çalışmalarını sürdürdüğü belirtildi.
229,679
# Akseki- Seydişehir yolu kar nedeniyle ulaşıma kapandı ## Özet Adem ÇETİN/AKSEKİ (Antalya), (DHA) - ANTALYA ile Konya'yı birbirine bağlayan Akseki- Seydişehir yolu, Alacabel mevkiindeki yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşıma kapandı ## İçerik 05 Kasım 2017 18:10 . Antalya ile Konya'yı birbirine bağlayan Akseki- Seydişehir karayolundaki 1825 rakımlı Alacabel mevkiinde kar ve tipi etkili oldu. Kar kalınlığının 10 santimetreyi geçtiği karayolu ulaşıma kapandı. Akseki Bölge Trafik ekipleri, Akseki kavşağından itibaren araçların geçişine izin vermiyor. Sürücüler Cevizli- Beyşehir yoluna ya da dinlenme tesislerine yönlendiriliyor. Yolun trafiğe açılması için Karayolları ekiplerinin çalışmalarını sürdürdüğü belirtildi.
576949
haber
Cumhuriyet yazarı: Bugün ya da yarın, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Akın Atalay çıkacak, tekrar yazacak
null
Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, 495 gündür tutuklu Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve 434 gündür tutuklu muhabir Ahmet Şık için bir yazı kaleme aldı. Söğüt, "Bugün ya da yarın, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Akın Atalay çıkacak, tekrar yazacak" dedi. Söğüt bugünkü (9 Mart 2018) yazısını şöyle sürdürdü: Bugün biz erkenden yola çıkacağız. Arkadaşlarımızı esir alan ve dışarıda kalanlara, bundan sonra nasıl bir basın istendiğini bu yolla anlatmaya çalışan iktidarın niyetini kayda geçirmek için. Büyük bir hukuksuzluğun karşısına arkadaşlarımızla birlikte dikilmek için. Biz bugün otobüslere, arabalara bineceğiz ve şehrin merkezinden 69 kilometre uzağa gideceğiz. Hapishanenin hemen bitişiğindeki buz gibi duruşma salonuna doğru giderken bindiğimiz araçların pencerelerinden uzun uzun dışarıya bakacağız. İçinden geçtiğimiz hayatları düşüneceğiz. Evlerinde televizyon seyreden, işlerine gitmek için hazırlanan, çocuklarına kahvaltı hazırlayan, hâlâ yatağında uyuyan ya da gece boyunca gözleri açık sırtüstü yatan onca insan... Bu ülkenin başına gelenlerin ve geleceklerin ne kadar farkındalar? Avrupa yakasının batı kısmında, 41 derece, 3 dakika kuzey paraleliyle, 28 derece, 20 dakika doğu meridyeninin kesiştiği noktada... Murat ve Akın on altı, Ahmet on beş aydır tam orada. Arkadaşlarımız... İktidarın "Yazılmasın" dediği şeyleri yazdıkları için. Susmadıkları için. Yılmadıkları için. Korkmadıkları için. Soru sordukları için. Gazetecilik yaptıkları için. Hapishanedeler. Peki, bunca zamandır bu ülke nerede? Aklın hangi evresinde? *** Doğuda Büyükçekmece, kuzeyde Çatalca, kuzeybatıda Çerkezköy, güneyde Marmara Denizi. Tam ortasında Silivri Hapishanesi. Biz bugün Silivri’ye gideceğiz. Yol boyunca çirkinleşerek büyüyen bir şehrin yuttuğu eski kırlardan, eski dağlardan, eski ovalardan geçerken doğayla birlikte yiten ve itaatkâr kölelere dönüşen kalabalıkları düşüneceğiz. Yaşanan bunca şeyin içeridekilere ne öğrettiğini ve dışarıdakilere ne öğrettiğini merak edeceğiz. O uzun yol boyunca, konuşmadığımız ve pencereden dışarı baktığımız, suskun kaldığımız zamanlar geçmişi ve geleceği düşüneceğiz. Olmuşları ve olacakları. Umudu ve umutsuzluğu. Şuuru ve şuursuzluğu. Biz bugün upuzun bir yol gideceğiz ve yol boyunca derin derin iç çekeceğiz. Mahkemeden çıkacak kararla ilgili güzel düşler kurmaya çalışacağız. Bugün biz erkenden kalkacağız ve Silivri’ye doğru yola çıkacağız. Saçma sapan bir davanın altıncı duruşmasını nefeslerimizi tutarak izlemeye. Bütün dünyanın bildiği bir gerçeği, arkadaşlarımızın terör örgütleriyle hiçbir bağı olamayacağını bir kez daha tane tane anlatmaya. Hukuki değil, siyasi bir mesele olan tarihi bir davanın kaydını tutmaya. Bu kâbustan artık uyanmayı umarak. Akılla, mantıkla, sağduyuyla ve ısrarla. Bir kez daha gireceğiz o buz gibi duruşma salonuna. Aileler, gazeteciler, hukukçular, okurlar... Adalet için ısrar eden küçük ve inatçı bir kalabalık orada olacağız. Gazeteciliğin yargılandığı ve gazetecilerin esir alındığı bir duruşmayı daha kalbimiz çarpa çarpa ve içimizde dev bir itirazla izleyeceğiz. Jandarmaların arasında duran ve gözleri yine ışıklar saçan Ahmet’e, Akın’a, Murat’a uzaktan gülücükler göndereceğiz. Onların bizlerden daha sabırlı ve dayanıklı olan güçlü duruşları karşısında bir kez daha kendimize geleceğiz. Evet onlar... Bugün ya da yarın ama mutlaka... Çıkacaklar ve tekrar yazacaklar. Çıkacaklar ve tekrar yazacaklar. Çıkacaklar ve tekrar yazacaklar.
173,850
# Cumhuriyet yazarı: Bugün ya da yarın, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Akın Atalay çıkacak, tekrar yazacak Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, 495 gündür tutuklu Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve 434 gündür tutuklu muhabir Ahmet Şık için bir yazı kaleme aldı. Söğüt, "Bugün ya da yarın, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Akın Atalay çıkacak, tekrar yazacak" dedi. Söğüt bugünkü (9 Mart 2018) yazısını şöyle sürdürdü: Bugün biz erkenden yola çıkacağız. Arkadaşlarımızı esir alan ve dışarıda kalanlara, bundan sonra nasıl bir basın istendiğini bu yolla anlatmaya çalışan iktidarın niyetini kayda geçirmek için. Büyük bir hukuksuzluğun karşısına arkadaşlarımızla birlikte dikilmek için. Biz bugün otobüslere, arabalara bineceğiz ve şehrin merkezinden 69 kilometre uzağa gideceğiz. Hapishanenin hemen bitişiğindeki buz gibi duruşma salonuna doğru giderken bindiğimiz araçların pencerelerinden uzun uzun dışarıya bakacağız. İçinden geçtiğimiz hayatları düşüneceğiz. Evlerinde televizyon seyreden, işlerine gitmek için hazırlanan, çocuklarına kahvaltı hazırlayan, hâlâ yatağında uyuyan ya da gece boyunca gözleri açık sırtüstü yatan onca insan... Bu ülkenin başına gelenlerin ve geleceklerin ne kadar farkındalar? Avrupa yakasının batı kısmında, 41 derece, 3 dakika kuzey paraleliyle, 28 derece, 20 dakika doğu meridyeninin kesiştiği noktada... Murat ve Akın on altı, Ahmet on beş aydır tam orada. Arkadaşlarımız... İktidarın "Yazılmasın" dediği şeyleri yazdıkları için. Susmadıkları için. Yılmadıkları için. Korkmadıkları için. Soru sordukları için. Gazetecilik yaptıkları için. Hapishanedeler. Peki, bunca zamandır bu ülke nerede? Aklın hangi evresinde? *** Doğuda Büyükçekmece, kuzeyde Çatalca, kuzeybatıda Çerkezköy, güneyde Marmara Denizi. Tam ortasında Silivri Hapishanesi. Biz bugün Silivri’ye gideceğiz. Yol boyunca çirkinleşerek büyüyen bir şehrin yuttuğu eski kırlardan, eski dağlardan, eski ovalardan geçerken doğayla birlikte yiten ve itaatkâr kölelere dönüşen kalabalıkları düşüneceğiz. Yaşanan bunca şeyin içeridekilere ne öğrettiğini ve dışarıdakilere ne öğrettiğini merak edeceğiz. O uzun yol boyunca, konuşmadığımız ve pencereden dışarı baktığımız, suskun kaldığımız zamanlar geçmişi ve geleceği düşüneceğiz. Olmuşları ve olacakları. Umudu ve umutsuzluğu. Şuuru ve şuursuzluğu. Biz bugün upuzun bir yol gideceğiz ve yol boyunca derin derin iç çekeceğiz. Mahkemeden çıkacak kararla ilgili güzel düşler kurmaya çalışacağız. Bugün biz erkenden kalkacağız ve Silivri’ye doğru yola çıkacağız. Saçma sapan bir davanın altıncı duruşmasını nefeslerimizi tutarak izlemeye. Bütün dünyanın bildiği bir gerçeği, arkadaşlarımızın terör örgütleriyle hiçbir bağı olamayacağını bir kez daha tane tane anlatmaya. Hukuki değil, siyasi bir mesele olan tarihi bir davanın kaydını tutmaya. Bu kâbustan artık uyanmayı umarak. Akılla, mantıkla, sağduyuyla ve ısrarla. Bir kez daha gireceğiz o buz gibi duruşma salonuna. Aileler, gazeteciler, hukukçular, okurlar... Adalet için ısrar eden küçük ve inatçı bir kalabalık orada olacağız. Gazeteciliğin yargılandığı ve gazetecilerin esir alındığı bir duruşmayı daha kalbimiz çarpa çarpa ve içimizde dev bir itirazla izleyeceğiz. Jandarmaların arasında duran ve gözleri yine ışıklar saçan Ahmet’e, Akın’a, Murat’a uzaktan gülücükler göndereceğiz. Onların bizlerden daha sabırlı ve dayanıklı olan güçlü duruşları karşısında bir kez daha kendimize geleceğiz. Evet onlar... Bugün ya da yarın ama mutlaka... Çıkacaklar ve tekrar yazacaklar. Çıkacaklar ve tekrar yazacaklar. Çıkacaklar ve tekrar yazacaklar.
776684
haber
Kuyumcu soyguncularını yakalama tatbikatı nefes kesti
Murat KÜÇÜK/BOLU,(DHA)- BOLU'da polis düzenlediği tatbikatta, bir kuyumcu soygunu ardından kaçan 3 kişiyi nefes kesen kovalamacayla yakaladı
19 Aralık 2018 17:56 . Bolu İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü koordinesinde İl Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı tüm ekiplerin katılımıyla, 'Panter B' adıyla bir tatbikat gerçekleştirildi. Tatbikatta senaryo gereği Büyük Cami Mahallesi'ndeki bir kuyumcu dükkanı 2 kişi tarafından soyuldu, kuyumcu da silahla vurularak yaralandı. Soyguncular, kendilerini sürücüsüyle birlikte bekleyen otomobile binip kaçtı. İhbar üzerine, uzun namlulu tüfekli ve çelik yelekli polisler kısa sürede olay yerine geldi. Bu sırada diğer ekiplere, şüphelilerin beyaz bir otomobille kaçtığı ve içinde 3 kişinin bulunduğu bilgisi verildi. Ekipler, kontrollü şekilde kuyumcuya girerken, telsiz anonsu ile silahlı 3 kişinin kaçtıkları güzergahta önlem alınması istendi. Tatbikata katılan sağlık görevlileri, sözde yaralı kuyumcuya müdahale ederken, çevrede güvenlik önlemi alındı. Telsizden, polislere araca müdahale ederken can güvenliklerini almaları yönünde uyarılar yapıldı. Güzergahtaki 2 noktada polisin, 'Dur' ihtarına uymayan soyguncular, D-100 Karayolu üzerinden kaçtı. Soyguncuların olduğu otomobil, Kalıcı Konutlar Mevkii'nde yakalandı. Polis, şüphelileri araçtan indirirken, çevredekilerin şaşkın bakışları altında gerçekleştirilen tatbikat gerçeğini aratmadı. FOTOĞRAFLI
184,692
# Kuyumcu soyguncularını yakalama tatbikatı nefes kesti ## Özet Murat KÜÇÜK/BOLU,(DHA)- BOLU'da polis düzenlediği tatbikatta, bir kuyumcu soygunu ardından kaçan 3 kişiyi nefes kesen kovalamacayla yakaladı ## İçerik 19 Aralık 2018 17:56 . Bolu İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü koordinesinde İl Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı tüm ekiplerin katılımıyla, 'Panter B' adıyla bir tatbikat gerçekleştirildi. Tatbikatta senaryo gereği Büyük Cami Mahallesi'ndeki bir kuyumcu dükkanı 2 kişi tarafından soyuldu, kuyumcu da silahla vurularak yaralandı. Soyguncular, kendilerini sürücüsüyle birlikte bekleyen otomobile binip kaçtı. İhbar üzerine, uzun namlulu tüfekli ve çelik yelekli polisler kısa sürede olay yerine geldi. Bu sırada diğer ekiplere, şüphelilerin beyaz bir otomobille kaçtığı ve içinde 3 kişinin bulunduğu bilgisi verildi. Ekipler, kontrollü şekilde kuyumcuya girerken, telsiz anonsu ile silahlı 3 kişinin kaçtıkları güzergahta önlem alınması istendi. Tatbikata katılan sağlık görevlileri, sözde yaralı kuyumcuya müdahale ederken, çevrede güvenlik önlemi alındı. Telsizden, polislere araca müdahale ederken can güvenliklerini almaları yönünde uyarılar yapıldı. Güzergahtaki 2 noktada polisin, 'Dur' ihtarına uymayan soyguncular, D-100 Karayolu üzerinden kaçtı. Soyguncuların olduğu otomobil, Kalıcı Konutlar Mevkii'nde yakalandı. Polis, şüphelileri araçtan indirirken, çevredekilerin şaşkın bakışları altında gerçekleştirilen tatbikat gerçeğini aratmadı. FOTOĞRAFLI
1125121
haber
Alman gazeteden Türkiye analizi: Herkes Erdoğan'ın dünya silahlarını istiyor!
Alman gazeteden Türkiye analizi: Herkes Erdoğan'ın dünya silahlarını istiyor!
Alman Frankfurter Allgemeine gazetesi Türk İHA ve SİHA'larını mercek altına aldığı yazıda "Türk askeri sanayisi her zamankinden daha başarılı. Herkes onların dronlarını istiyor" dedi. HaberTürk'te yer alan habere göre, Alman medyası Türkiye'nin savunma sanayiini mercek altına aldı. Alman Frankfurter Allgemeine gazetesi "Erdoğan'ın dünya silahları" başlığı ile yayınladığı yazıda "Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan'ın liderlerine yerli arabası TOGG'u verdi. Ancak Türkiye'nin daha ilgi çeken bir başka ürünü daha var: Askeri insansız hava araçları" denildi. Andreas Mihm imzalı yazıda, "İnsansız hava araçları söz konusu olduğunda Türkiye teknolojik olarak, askeri olarak, ekonomik olarak bir güç haline geldi. Erdoğan, ülkesini bu alanda dünyada ilk üç arasında gösteriyor. Çeşitli savaşlarda denenmiş ve test edilmiş İstanbul şirketi Baykar'ın Bayraktar TB2'si gerçek bir çok satan ürün. Şu anda da Ukrayna'nın savunma savaşında Rus tanklarını, araçlarını, gemilerini ve hava savunma sistemlerini vuruyorlar" ifadelerini kullandı. Yazıda bu yıl Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'na yaklaşık 800'ü yurt dışından olmak üzere 1500 şirketin katıldığının altını çizen gazete "2 milyar doları aşan sözleşmeler imzalandı" diye de ekledi.
38,868
# Alman gazeteden Türkiye analizi: Herkes Erdoğan'ın dünya silahlarını istiyor! ## Özet Alman gazeteden Türkiye analizi: Herkes Erdoğan'ın dünya silahlarını istiyor! ## İçerik Alman Frankfurter Allgemeine gazetesi Türk İHA ve SİHA'larını mercek altına aldığı yazıda "Türk askeri sanayisi her zamankinden daha başarılı. Herkes onların dronlarını istiyor" dedi. HaberTürk'te yer alan habere göre, Alman medyası Türkiye'nin savunma sanayiini mercek altına aldı. Alman Frankfurter Allgemeine gazetesi "Erdoğan'ın dünya silahları" başlığı ile yayınladığı yazıda "Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan'ın liderlerine yerli arabası TOGG'u verdi. Ancak Türkiye'nin daha ilgi çeken bir başka ürünü daha var: Askeri insansız hava araçları" denildi. Andreas Mihm imzalı yazıda, "İnsansız hava araçları söz konusu olduğunda Türkiye teknolojik olarak, askeri olarak, ekonomik olarak bir güç haline geldi. Erdoğan, ülkesini bu alanda dünyada ilk üç arasında gösteriyor. Çeşitli savaşlarda denenmiş ve test edilmiş İstanbul şirketi Baykar'ın Bayraktar TB2'si gerçek bir çok satan ürün. Şu anda da Ukrayna'nın savunma savaşında Rus tanklarını, araçlarını, gemilerini ve hava savunma sistemlerini vuruyorlar" ifadelerini kullandı. Yazıda bu yıl Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'na yaklaşık 800'ü yurt dışından olmak üzere 1500 şirketin katıldığının altını çizen gazete "2 milyar doları aşan sözleşmeler imzalandı" diye de ekledi.
563492
haber
Kavga ettiği kişinin kulağını ısırarak kopardı
Erhan TEKTEN - Cansel KİRAZ/İSTANBUL, (DHA) BAŞAKŞEHİR'de Mustafa Türker, kavga ettiği kişi tarafından kulağının ısırılarak koparıldığı iddiasıyla şikayetçi oldu
19 Şubat 2018 19:34 . ALACAĞINI İSTEDİ, KAVGA ÇIKTI Olay Başakşehir Şahintepe Mahallesi'nde dün öğlen saatlerinde meydana geldi. Mustafa Türker (55)'in iddiasına göre daha önce birlikte iş yaptığı müteahhit Hüseyin A.'dan 65 bin lira alacağını isteyince tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Kavga sırasında Hüseyin A., Türker'in kulağını ısırarak kopardı. Hüseyin A. ağzındaki kulak parçasını yere tükürüp olay yerinden kaçtı. Türker çevredekilerin buza koyduğu kulak memesiyle ambulans bindirilerek hastaneye kaldırıldı. Birkaç hastane gezdiğini iddia eden Türker en son olarak Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldü. Kulağı yerine dikilen Türker taburcu edildi. Mustafa Türker, polis merkezine giderek Hüseyin A.'dan şikayetçi oldu. Hüseyin A.'nın ifadesinin ardından serbest kaldığı öğrenildi. "KULAĞIMIN PARÇASINI YERDE GÖRDÜM" Olayı DHA muhabirine anlatan Mustafa Türker, "Kulağımın parçasını tükürdükten sonra yerde gördüm. O an şok oldum, kendimden geçtim. Dövseydi, kırsaydı ama kulağımı koparmasaydı. Ömür boyu burada psikolojik olarak bunu yaşayacağım. Kulağımı ameliyat eden hoca, 'Bu kulak kesik olsaydı daha kolay tutabilirdi. Isırıp attığından dolayı tutmayabilir' dedi" diye konuştu. (FOTOĞRAF)
78,325
# Kavga ettiği kişinin kulağını ısırarak kopardı ## Özet Erhan TEKTEN - Cansel KİRAZ/İSTANBUL, (DHA) BAŞAKŞEHİR'de Mustafa Türker, kavga ettiği kişi tarafından kulağının ısırılarak koparıldığı iddiasıyla şikayetçi oldu ## İçerik 19 Şubat 2018 19:34 . ALACAĞINI İSTEDİ, KAVGA ÇIKTI Olay Başakşehir Şahintepe Mahallesi'nde dün öğlen saatlerinde meydana geldi. Mustafa Türker (55)'in iddiasına göre daha önce birlikte iş yaptığı müteahhit Hüseyin A.'dan 65 bin lira alacağını isteyince tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Kavga sırasında Hüseyin A., Türker'in kulağını ısırarak kopardı. Hüseyin A. ağzındaki kulak parçasını yere tükürüp olay yerinden kaçtı. Türker çevredekilerin buza koyduğu kulak memesiyle ambulans bindirilerek hastaneye kaldırıldı. Birkaç hastane gezdiğini iddia eden Türker en son olarak Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldü. Kulağı yerine dikilen Türker taburcu edildi. Mustafa Türker, polis merkezine giderek Hüseyin A.'dan şikayetçi oldu. Hüseyin A.'nın ifadesinin ardından serbest kaldığı öğrenildi. "KULAĞIMIN PARÇASINI YERDE GÖRDÜM" Olayı DHA muhabirine anlatan Mustafa Türker, "Kulağımın parçasını tükürdükten sonra yerde gördüm. O an şok oldum, kendimden geçtim. Dövseydi, kırsaydı ama kulağımı koparmasaydı. Ömür boyu burada psikolojik olarak bunu yaşayacağım. Kulağımı ameliyat eden hoca, 'Bu kulak kesik olsaydı daha kolay tutabilirdi. Isırıp attığından dolayı tutmayabilir' dedi" diye konuştu. (FOTOĞRAF)
996554
haber
İzmir'de feribot ücretlerine zam
Zamlı tarifeler, 28 Kasım Pazar gününden itibaren geçerli olacak.
Körfezde toplu ulaşımı sağlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi İZDENİZ AŞ, feribot tarifesinde güncellemeye gitti. İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı İZDENİZ AŞ, akaryakıt fiyatlarına gelen zamların ardından fiyatları artırma kararı aldı. Otomobil geçiş ücreti 23 TL’den 25 TL’ye çıkarıldı. Araç içinde bulunan sürücü ve ücretsiz geçiş hakkına sahip vatandaşlar dışındaki yolculardan alınan 1 TL’lik ücret değişmedi. Minibüs/kamyonet geçiş ücreti 45 TL’den 50 TL’ye, otobüs/kamyon geçiş ücreti 80 TL’den 100 TL’ye, motosiklet geçiş ücreti 12 TL’den 14 TL’ye, TIR geçiş ücreti 170 TL’den 200 TL’ye, midibüs geçiş ücreti ise 60 TL’den 70 TL’ye yükseldi. Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nce (UKOME) onaylanan zamlı tarifeler, 28 Kasım Pazar gününden itibaren geçerli olacak.
77,705
# İzmir'de feribot ücretlerine zam ## Özet Zamlı tarifeler, 28 Kasım Pazar gününden itibaren geçerli olacak. ## İçerik Körfezde toplu ulaşımı sağlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi İZDENİZ AŞ, feribot tarifesinde güncellemeye gitti. İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı İZDENİZ AŞ, akaryakıt fiyatlarına gelen zamların ardından fiyatları artırma kararı aldı. Otomobil geçiş ücreti 23 TL’den 25 TL’ye çıkarıldı. Araç içinde bulunan sürücü ve ücretsiz geçiş hakkına sahip vatandaşlar dışındaki yolculardan alınan 1 TL’lik ücret değişmedi. Minibüs/kamyonet geçiş ücreti 45 TL’den 50 TL’ye, otobüs/kamyon geçiş ücreti 80 TL’den 100 TL’ye, motosiklet geçiş ücreti 12 TL’den 14 TL’ye, TIR geçiş ücreti 170 TL’den 200 TL’ye, midibüs geçiş ücreti ise 60 TL’den 70 TL’ye yükseldi. Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nce (UKOME) onaylanan zamlı tarifeler, 28 Kasım Pazar gününden itibaren geçerli olacak.
565058
haber
FETÖ'den aranan öğretmenin tuvalete sakladığı cep telefonu ve bilgisayar bulundu
Hakan AKGÜN/SAMSUN, (DHA)- SAMSUN'da polisin FETÖ/PDY soruşturması kapsamında aradığı Mustafa Akdoğan, eşi ile saklandığı evde yakalandı
Samsun İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında örgütün kapatılan okullarında öğretmen olarak görev yapan Mustafa Akdoğan ile eşi Firdevs Akdoğan'ı İstihbarat Şube Müdürlüğü ekipleri ile yaptıkları görüşmeler sonrası 8 Şubat Perşembe günü İlkadım ilçesi Karasamsun Mahallesi'nde saklandıkları evde yakaladı. Evde yapılan aramada 2 tuvaletin asma tavanına saklanan 3 adet cep telefonu, 1 tablet ve 1 laptop ele geçirildi. Gözaltına alınan Firdevs Akdoğan'ın Konya polisi tarafından arandığının tespit edilmesi üzerine ekiplerce Konya Emniyet Müdürlüğü'ne teslim edildi. Firdevs Akdoğan, burada çıkartıldığı mahkemece tutuklandı. Gözaltına alınan Mustafa Akdoğan ise bugün Samsun emniyetindeki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Mustafa Akdoğan, çıkartıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. FOTOĞRAFLI
329,952
# FETÖ'den aranan öğretmenin tuvalete sakladığı cep telefonu ve bilgisayar bulundu ## Özet Hakan AKGÜN/SAMSUN, (DHA)- SAMSUN'da polisin FETÖ/PDY soruşturması kapsamında aradığı Mustafa Akdoğan, eşi ile saklandığı evde yakalandı ## İçerik Samsun İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında örgütün kapatılan okullarında öğretmen olarak görev yapan Mustafa Akdoğan ile eşi Firdevs Akdoğan'ı İstihbarat Şube Müdürlüğü ekipleri ile yaptıkları görüşmeler sonrası 8 Şubat Perşembe günü İlkadım ilçesi Karasamsun Mahallesi'nde saklandıkları evde yakaladı. Evde yapılan aramada 2 tuvaletin asma tavanına saklanan 3 adet cep telefonu, 1 tablet ve 1 laptop ele geçirildi. Gözaltına alınan Firdevs Akdoğan'ın Konya polisi tarafından arandığının tespit edilmesi üzerine ekiplerce Konya Emniyet Müdürlüğü'ne teslim edildi. Firdevs Akdoğan, burada çıkartıldığı mahkemece tutuklandı. Gözaltına alınan Mustafa Akdoğan ise bugün Samsun emniyetindeki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Mustafa Akdoğan, çıkartıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. FOTOĞRAFLI
458942
haber
Trabzonspor Katar’a gitti
Tolga SAĞLAM/TRABZON, (DHA)- TRABZONSPOR, yarın oynayacağı özel maç için Katar’ın başkenti Doha'ya gitti
07 Ekim 2017 14:42 . Trabzonspor, 8 Ekim Pazar günü saat 20.00’de Katar Yıldızlar Ligi ekibi Al Sadd takımı ile özel maçta karşılaşacak. Bordo mavililer, saat 11.45'te özel uçakla Katar’ın başkenti Doha'ya hareket etti. Trabzonspor’un Katar kafilesinde Onur, Esteban, Arda, Pereira, Mas, Mustafa, Uğur, Kamil Ahmet, Batuhan, Bero, Sosa, Olcay, Bongonda, Castillo, N’Doye ile Rodallega ve altyapı oyuncularından Ebrar olmak üzere toplam 17 oyuncu yer aldı. Milli takım kamplarında yer alan Uğurcan, Abdurrahim, Abdülkadir, Okay, Yusuf Yazıcı, Volkan Şen, Burak Yılmaz, Durica, Kucka, Onazi ve Hubocan, Katar kafilesinde yer almadı. Ayrıca Ak Parti İl Başkanı Haydar Revi, Trabzonspor Başkanı Muharrem Usta, beraberindeki yöneticiler, sivil toplum örgütü temsilcileri, kurum amirleri, eski futbolcularda kafilede yer aldı. FOTOĞRAFLI
252,403
# Trabzonspor Katar’a gitti ## Özet Tolga SAĞLAM/TRABZON, (DHA)- TRABZONSPOR, yarın oynayacağı özel maç için Katar’ın başkenti Doha'ya gitti ## İçerik 07 Ekim 2017 14:42 . Trabzonspor, 8 Ekim Pazar günü saat 20.00’de Katar Yıldızlar Ligi ekibi Al Sadd takımı ile özel maçta karşılaşacak. Bordo mavililer, saat 11.45'te özel uçakla Katar’ın başkenti Doha'ya hareket etti. Trabzonspor’un Katar kafilesinde Onur, Esteban, Arda, Pereira, Mas, Mustafa, Uğur, Kamil Ahmet, Batuhan, Bero, Sosa, Olcay, Bongonda, Castillo, N’Doye ile Rodallega ve altyapı oyuncularından Ebrar olmak üzere toplam 17 oyuncu yer aldı. Milli takım kamplarında yer alan Uğurcan, Abdurrahim, Abdülkadir, Okay, Yusuf Yazıcı, Volkan Şen, Burak Yılmaz, Durica, Kucka, Onazi ve Hubocan, Katar kafilesinde yer almadı. Ayrıca Ak Parti İl Başkanı Haydar Revi, Trabzonspor Başkanı Muharrem Usta, beraberindeki yöneticiler, sivil toplum örgütü temsilcileri, kurum amirleri, eski futbolcularda kafilede yer aldı. FOTOĞRAFLI
781999
haber
Meme kanseri ameliyatı olan Fulden Uras: Motivasyonum çok yüksek ve kendimi aşırı iyi hissediyorum
İsmail ÖZTÜRK/YALOVA, (DHA)- YALOVA’da ortağı olduğu 'Fulden Uras By Somay' isimli dermo estetik ve güzellik merkezinin müşterileri ve personeli için verdiği yılbaşı eğlencesinde görüntülenen, 10 senede 11 ameliyat geçiren ve meme kanseri nedeniyle 3 Eylü
26 Aralık 2018 01:07 l 2018’de tekrar ameliyat olan Fulden Uras, "Şu an çok iyiyim. Ben hiç hasta modunda olmadım zaten. Ne ameliyata giderken ne de hastaneden sonra. Motivasyonum çok yüksek ve kendimi aşırı iyi hissediyorum" dedi. Yalova’da bir eğlence merkezinde düzenlenen kutlamaya Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, eşi Dilek Salman, Yalova Belediye Başkan Yardımcısı Jülide Güner ile işletmenin ortağı olan sanatçı Fulden Uras da katıldı. Sanatçı bir yıl önce ortağı olduğu işyerinde kısa sürede yüzlerce kişiye hizmet verildiğini belirterek, "Yaklaşık 1 senedir Yalova'da bayları bayanları güzelleştiriyoruz. Gerçekten çok keyifli. Sürekli araştırma içerisindeyiz. Dünyadaki yenilikleri takip ediyoruz. Çok iddialı gelebilir ama Yalova’nın en iyisiyiz. Sanatçılıktan sonra da yaptığım iş aslında işimle de alakalı olduğu için, her zaman kameralar önünde olduğumuz için kendimize iyi davranmak zorundayız. Birazcık baylara ve bayanlara ulaşabildiysek, kaldı ki tablo onu gösteriyor. Gerçekten çok mutluyum. Yakın illerden çok ciddi teklifler var ama düşünme aşamasındayız. Dört ortaklı bir işletmeyiz. Birinden birinin o işin başında durması gerekiyor. Güvenemediğimiz hiç kimseye biz bu markamızı emanet edemeyiz" dedi. "MOTİVASYONUM ÇOK YÜKSEK" 3 Eylül’de meme kanseri nedeniyle ameliyat olan Uras, motivasyonunun yüksek olduğunu söyledi. Uras, "Şu an çok iyiyim. Ben hiç hasta modunda olmadım zaten. Ne ameliyata giderken ne de hastaneden sonra. Pijama giydiğimi bile hatırlamıyorum. Motivasyonum çok yüksek ve kendimi aşırı iyi hissediyorum. Hayatımın en iyi dönemi diyebilirim. Ben 12 senedir uğraşıyorum bununla ve maalesef biz anlaşamıyoruz. Ve sonunda ayrılmaya karar verdik gibi bir açıklama yapmıştım. Gerçekten öyle. Bir şey yürümüyorsa kökten halledeceksin. Doktorlarım da sağ olsunlar öyle yaptılar ve kökten hallettiler" diye konuştu. 'HAYATININ YÜZDE 90’I KELEBEK ÇOCUKLARA' Kelebek Hastalığı olarak bilinen cilt hastalığı ‘Epidermolozis bülloza’ ile mücadele eden çocuklar için kurulan Hayaller Gerçek Olsa Derneği’nin de başkanı olan Fulden Uras, hayatının yüzde 90’ını bu çocuklara adadığını söyledi. Uras, "Hayatımızın çok büyük kısmını kelebek çocuklar kaplıyor. Yüzde 90 kelebek çocuklarsa yüzde 10 benim hayatım. Merhem bekleyen sargı bekleyen çocuklar var. O anlamda hayatımdan ödün veriyorum. 500’ü aşkın çocuğumuz var. Eğer bir nebze olsun yaralarına merhem olabiliyorsam, birazcık hakkım varsa hepsi helali hoş olsun" dedi. Öte yandan Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman da bir konuşma yaparak işletmeciler Fulden Uras ve Somay Buluç’u Yalova’ya böylesi bir yatırım kazandırmalarından dolayı kutladı. Gecede ise özel çekilişler yapılarak çeşitli hediyeler dağıtıldı. Gecede Fulden Uras ile ‘O Ses Türkiye Yarışması’ndan tanınan genç ve yetenekli sanatçılar Berkay ile Anıl Can da sahne aldı.
322,105
# Meme kanseri ameliyatı olan Fulden Uras: Motivasyonum çok yüksek ve kendimi aşırı iyi hissediyorum ## Özet İsmail ÖZTÜRK/YALOVA, (DHA)- YALOVA’da ortağı olduğu 'Fulden Uras By Somay' isimli dermo estetik ve güzellik merkezinin müşterileri ve personeli için verdiği yılbaşı eğlencesinde görüntülenen, 10 senede 11 ameliyat geçiren ve meme kanseri nedeniyle 3 Eylü ## İçerik 26 Aralık 2018 01:07 l 2018’de tekrar ameliyat olan Fulden Uras, "Şu an çok iyiyim. Ben hiç hasta modunda olmadım zaten. Ne ameliyata giderken ne de hastaneden sonra. Motivasyonum çok yüksek ve kendimi aşırı iyi hissediyorum" dedi. Yalova’da bir eğlence merkezinde düzenlenen kutlamaya Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, eşi Dilek Salman, Yalova Belediye Başkan Yardımcısı Jülide Güner ile işletmenin ortağı olan sanatçı Fulden Uras da katıldı. Sanatçı bir yıl önce ortağı olduğu işyerinde kısa sürede yüzlerce kişiye hizmet verildiğini belirterek, "Yaklaşık 1 senedir Yalova'da bayları bayanları güzelleştiriyoruz. Gerçekten çok keyifli. Sürekli araştırma içerisindeyiz. Dünyadaki yenilikleri takip ediyoruz. Çok iddialı gelebilir ama Yalova’nın en iyisiyiz. Sanatçılıktan sonra da yaptığım iş aslında işimle de alakalı olduğu için, her zaman kameralar önünde olduğumuz için kendimize iyi davranmak zorundayız. Birazcık baylara ve bayanlara ulaşabildiysek, kaldı ki tablo onu gösteriyor. Gerçekten çok mutluyum. Yakın illerden çok ciddi teklifler var ama düşünme aşamasındayız. Dört ortaklı bir işletmeyiz. Birinden birinin o işin başında durması gerekiyor. Güvenemediğimiz hiç kimseye biz bu markamızı emanet edemeyiz" dedi. "MOTİVASYONUM ÇOK YÜKSEK" 3 Eylül’de meme kanseri nedeniyle ameliyat olan Uras, motivasyonunun yüksek olduğunu söyledi. Uras, "Şu an çok iyiyim. Ben hiç hasta modunda olmadım zaten. Ne ameliyata giderken ne de hastaneden sonra. Pijama giydiğimi bile hatırlamıyorum. Motivasyonum çok yüksek ve kendimi aşırı iyi hissediyorum. Hayatımın en iyi dönemi diyebilirim. Ben 12 senedir uğraşıyorum bununla ve maalesef biz anlaşamıyoruz. Ve sonunda ayrılmaya karar verdik gibi bir açıklama yapmıştım. Gerçekten öyle. Bir şey yürümüyorsa kökten halledeceksin. Doktorlarım da sağ olsunlar öyle yaptılar ve kökten hallettiler" diye konuştu. 'HAYATININ YÜZDE 90’I KELEBEK ÇOCUKLARA' Kelebek Hastalığı olarak bilinen cilt hastalığı ‘Epidermolozis bülloza’ ile mücadele eden çocuklar için kurulan Hayaller Gerçek Olsa Derneği’nin de başkanı olan Fulden Uras, hayatının yüzde 90’ını bu çocuklara adadığını söyledi. Uras, "Hayatımızın çok büyük kısmını kelebek çocuklar kaplıyor. Yüzde 90 kelebek çocuklarsa yüzde 10 benim hayatım. Merhem bekleyen sargı bekleyen çocuklar var. O anlamda hayatımdan ödün veriyorum. 500’ü aşkın çocuğumuz var. Eğer bir nebze olsun yaralarına merhem olabiliyorsam, birazcık hakkım varsa hepsi helali hoş olsun" dedi. Öte yandan Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman da bir konuşma yaparak işletmeciler Fulden Uras ve Somay Buluç’u Yalova’ya böylesi bir yatırım kazandırmalarından dolayı kutladı. Gecede ise özel çekilişler yapılarak çeşitli hediyeler dağıtıldı. Gecede Fulden Uras ile ‘O Ses Türkiye Yarışması’ndan tanınan genç ve yetenekli sanatçılar Berkay ile Anıl Can da sahne aldı.
560307
haber
Kurtuluş Tayiz: İlker Başbuğ askerlikten anlamazdı, siyaseti de bilmiyor
"Siyasete girmek istiyorsa illa bozgunculuk yapması, devlet içinde fitne çıkarması gerekmiyor"
14 Şubat 2018 13:39 Kurtuluş Tayiz, Türk Sİlahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Suriye'nin kuzeybatıısnda bulunan Afrin'e yönelik gerçekleştirdiği eytin Dalı Harekâtına ilişkin "Operasyonu siyaseti alet etmeyin" diyen Orgeneral İlker Başbuğ'a tepki gösterdi. Başbuğ hakkında, "Askerlikten anlamazdı, siyaseti de bilmiyor" diyen Tayiz, "Bu millet biliyor ki İlker Başbuğ ne devlet yönetiminden, ne askerlikten, ne stratejiden anlayan bir isim. Siyasete girmek istiyorsa illa bozgunculuk yapması, devlet içinde fitne çıkarması gerekmiyor" ifadesini kullandı. Kurtuluş Tayiz "PKK" üyeliği iddiasıyla 13 yıl hapis yatmıştı. Akşam yazarı Kurtuluş Tayiz'in "İlan edilmemiş bir paylaşım savaşı…" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle: Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanı başımızda yaşananlar için ilk kez bu kadar açık bir şekilde "İlan edilmemiş bir paylaşım savaşı" tespitinde bulundu. Daha fecisi, Türkiye’nin de bu paylaşımın bir parçası olarak görülüyor olması. ABD ile Avrupa’nın, Rusya ve kısmen İran’ın yanı başımıza kadar sokulmalarının (Suriye’yi işgal etmelerinin) sebebi "Terörle mücadele" değil, paylaşma savaşıdır. Irak ile başlayan, Suriye ile devam eden bu zamana yayılmış işgal hareketinin hedef ve kapsamında şüphesiz Türkiye de yer almakta. ABD merkezli işgal harekatı yıllardır yürürlükte. Şu ana kadar da kesintiye uğramadan, hedefinden sapmadan adım adım ilerlediğini görüyoruz. Devlet de -aslında pek de sır olmayan- bu gerçeği sonunda kabul etti ya da açık açık konuşmaya başladı. Yaklaşan tehlikelere karşı zaten başka türlü tedbir almanın bir yolu da yok. Millete bu gerçekleri anlatmadan tedbir almak da imkansızdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da "artık açık açık konuşmanın zamanı gelmiştir" sözleri, bu gerçeğe karşılık düşüyor. Evet, Amerikan Yönetimi, yıllık bütçesinden milyonlarca doları, ülkemizin bekasını tehdit eden terör örgütünü eğitip donatmak ve sınırımızda konuşlandırmak üzere bir terör ordusu kurmak için ayırdı. ABD, böylece "stratejik ortak" yalanını da sonlandırmış oldu. ABD’nin "ortak" değil, "düşman" olduğu gerçeğiyle karşılaşmak en fazla Türkiye’yi asırlık bir korkunun kollarından kurtarmaya yarar. Türkiye Cumhuriyeti, varlığını ne ABD ve NATO’ya, ne de başka bir güce borçlu. Soğuk Savaş yıllarında ürettikleri korkularla, Türkiye’yi yarım asırdan fazla zamandır esir almayı başardılar. Türk dış politikası yarım asırlık korkularından sıyrılıyor, bundan daha iyi ne olabilir? Türkiye’ye parmak sallayan, "şöyle vururuz, böyle vururuz" tehditleri savuran ABD’li generaller artık anında cevabını alıyor. Teröre binlerce TIR silah, milyonlarca dolar kaynak aktaran ABD ile aslında çoktan savaşa tutuşmuş olmamız gerekirdi. Çünkü 40 bin şehidin baş sorumlusu ABD’dir. Bu gerçekleri dünyanın gözüne sokmamız gerekiyor. Ana muhalefet partisi ile ana akım medya işgalci ABD’nin bu topraklardaki Truva atı rolünü oynamaya hazırlansa da Türk milleti yekvücut şekilde ikinci bir İstiklal harbi vermeye hazırdır. Türk milleti ülkesini son ferdine kadar savunma kararlılığı içinde. Bu özelliği de onu diğer toplumlardan ayırıyor. Cumhurbaşkanı’nın şu sözleri her Türk vatandaşının hissiyatını da yansıtıyor: "Bizim kimseye verecek ne bir karış toprağımız ne de bir hiç uğruna feda edecek tek bir evladımız yoktur. Türk milleti olarak bu toprakları kanlarımızla yoğurarak vatan haline getirdik. Buradan başka bir vatanımız yok bizim. Hiç kimsenin bizi çevremizdeki kimi toplumlar gibi dünyanın dört bir yanına savurmasına izin vermeyeceğiz." Askerlikten anlamazdı, siyaseti de bilmiyor FETÖ’nün Genelkurmay Karargahı’nı ele geçirdiği dönemde İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı’ydı. FETÖ’nün oynadığı oyunlara, çevirdiği dolaplara aklı ermeyince talihsiz bir şekilde gözünü hapishanede açmıştı. Dönemin Başbakanı Erdoğan, FETÖ’yü tarumar etmeseydi hapishane kapıları ona ömür boyu açılmayacaktı. Şimdi bu çok bilen general, kalkıp "Afrin operasyonunu siyasete alet etmeyin" gibi ucuz laflarla devlet içindeki birliği, milli beraberliği bozmaya çalışıyor. İlker Başbuğ, CHP’nin 2019’daki cumhurbaşkanı adayı olmak için mesaj veriyor herhalde kendince. Bu millet biliyor ki İlker Başbuğ ne devlet yönetiminden, ne askerlikten, ne stratejiden anlayan bir isim. Siyasete girmek istiyorsa illa bozgunculuk yapması, devlet içinde fitne çıkarması gerekmiyor. 2019’a herkes gibi aday olabilir, siyasete girebilir; ama ülkenin beka mücadelesini buna alet etmese iyi olur.
141,436
# Kurtuluş Tayiz: İlker Başbuğ askerlikten anlamazdı, siyaseti de bilmiyor ## Özet "Siyasete girmek istiyorsa illa bozgunculuk yapması, devlet içinde fitne çıkarması gerekmiyor" ## İçerik 14 Şubat 2018 13:39 Kurtuluş Tayiz, Türk Sİlahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Suriye'nin kuzeybatıısnda bulunan Afrin'e yönelik gerçekleştirdiği eytin Dalı Harekâtına ilişkin "Operasyonu siyaseti alet etmeyin" diyen Orgeneral İlker Başbuğ'a tepki gösterdi. Başbuğ hakkında, "Askerlikten anlamazdı, siyaseti de bilmiyor" diyen Tayiz, "Bu millet biliyor ki İlker Başbuğ ne devlet yönetiminden, ne askerlikten, ne stratejiden anlayan bir isim. Siyasete girmek istiyorsa illa bozgunculuk yapması, devlet içinde fitne çıkarması gerekmiyor" ifadesini kullandı. Kurtuluş Tayiz "PKK" üyeliği iddiasıyla 13 yıl hapis yatmıştı. Akşam yazarı Kurtuluş Tayiz'in "İlan edilmemiş bir paylaşım savaşı…" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle: Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanı başımızda yaşananlar için ilk kez bu kadar açık bir şekilde "İlan edilmemiş bir paylaşım savaşı" tespitinde bulundu. Daha fecisi, Türkiye’nin de bu paylaşımın bir parçası olarak görülüyor olması. ABD ile Avrupa’nın, Rusya ve kısmen İran’ın yanı başımıza kadar sokulmalarının (Suriye’yi işgal etmelerinin) sebebi "Terörle mücadele" değil, paylaşma savaşıdır. Irak ile başlayan, Suriye ile devam eden bu zamana yayılmış işgal hareketinin hedef ve kapsamında şüphesiz Türkiye de yer almakta. ABD merkezli işgal harekatı yıllardır yürürlükte. Şu ana kadar da kesintiye uğramadan, hedefinden sapmadan adım adım ilerlediğini görüyoruz. Devlet de -aslında pek de sır olmayan- bu gerçeği sonunda kabul etti ya da açık açık konuşmaya başladı. Yaklaşan tehlikelere karşı zaten başka türlü tedbir almanın bir yolu da yok. Millete bu gerçekleri anlatmadan tedbir almak da imkansızdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da "artık açık açık konuşmanın zamanı gelmiştir" sözleri, bu gerçeğe karşılık düşüyor. Evet, Amerikan Yönetimi, yıllık bütçesinden milyonlarca doları, ülkemizin bekasını tehdit eden terör örgütünü eğitip donatmak ve sınırımızda konuşlandırmak üzere bir terör ordusu kurmak için ayırdı. ABD, böylece "stratejik ortak" yalanını da sonlandırmış oldu. ABD’nin "ortak" değil, "düşman" olduğu gerçeğiyle karşılaşmak en fazla Türkiye’yi asırlık bir korkunun kollarından kurtarmaya yarar. Türkiye Cumhuriyeti, varlığını ne ABD ve NATO’ya, ne de başka bir güce borçlu. Soğuk Savaş yıllarında ürettikleri korkularla, Türkiye’yi yarım asırdan fazla zamandır esir almayı başardılar. Türk dış politikası yarım asırlık korkularından sıyrılıyor, bundan daha iyi ne olabilir? Türkiye’ye parmak sallayan, "şöyle vururuz, böyle vururuz" tehditleri savuran ABD’li generaller artık anında cevabını alıyor. Teröre binlerce TIR silah, milyonlarca dolar kaynak aktaran ABD ile aslında çoktan savaşa tutuşmuş olmamız gerekirdi. Çünkü 40 bin şehidin baş sorumlusu ABD’dir. Bu gerçekleri dünyanın gözüne sokmamız gerekiyor. Ana muhalefet partisi ile ana akım medya işgalci ABD’nin bu topraklardaki Truva atı rolünü oynamaya hazırlansa da Türk milleti yekvücut şekilde ikinci bir İstiklal harbi vermeye hazırdır. Türk milleti ülkesini son ferdine kadar savunma kararlılığı içinde. Bu özelliği de onu diğer toplumlardan ayırıyor. Cumhurbaşkanı’nın şu sözleri her Türk vatandaşının hissiyatını da yansıtıyor: "Bizim kimseye verecek ne bir karış toprağımız ne de bir hiç uğruna feda edecek tek bir evladımız yoktur. Türk milleti olarak bu toprakları kanlarımızla yoğurarak vatan haline getirdik. Buradan başka bir vatanımız yok bizim. Hiç kimsenin bizi çevremizdeki kimi toplumlar gibi dünyanın dört bir yanına savurmasına izin vermeyeceğiz." Askerlikten anlamazdı, siyaseti de bilmiyor FETÖ’nün Genelkurmay Karargahı’nı ele geçirdiği dönemde İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı’ydı. FETÖ’nün oynadığı oyunlara, çevirdiği dolaplara aklı ermeyince talihsiz bir şekilde gözünü hapishanede açmıştı. Dönemin Başbakanı Erdoğan, FETÖ’yü tarumar etmeseydi hapishane kapıları ona ömür boyu açılmayacaktı. Şimdi bu çok bilen general, kalkıp "Afrin operasyonunu siyasete alet etmeyin" gibi ucuz laflarla devlet içindeki birliği, milli beraberliği bozmaya çalışıyor. İlker Başbuğ, CHP’nin 2019’daki cumhurbaşkanı adayı olmak için mesaj veriyor herhalde kendince. Bu millet biliyor ki İlker Başbuğ ne devlet yönetiminden, ne askerlikten, ne stratejiden anlayan bir isim. Siyasete girmek istiyorsa illa bozgunculuk yapması, devlet içinde fitne çıkarması gerekmiyor. 2019’a herkes gibi aday olabilir, siyasete girebilir; ama ülkenin beka mücadelesini buna alet etmese iyi olur.
904140
haber
"İstanbullu Bulgarlar 5 asırdır aramızda yaşıyorlar ama geniş toplumun onlardan haberi yok; bugün sadece 180 kişi kaldılar"
null
**Yeşim Yıldız** Türkiyeli Ermenilerin genç kuşağı içerisinde Ermenice eser veren birkaç isimden biri olan gazeteci- yazar **Vercihan Ziflioğlu** 'nun '*Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar' *kitabı, Kuzey Işığı Yayınları etiketiyle yayımlandı. Daha önce bir parçası olduğu Ermenilerin ve hatta Beyaz Rusların hikayelerini kaleme alan Ziflioğlu, yeni çıkan kitabı 'Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar’da ise, 5 asırdır bu topraklarda yaşayan Bulgarların, daha önce kimse tarafından anlatılmayan hikayelerini anlatıyor. İstanbullu Bulgarlardan bugün sadece 180 kişi kaldığı biliniyor. 500 yıldır İstanbul'da yaşayan bu insanlardan geniş toplum katmanlarının ise haberi yok. Ziflioğlu, İstanbullu Bulgarların Türkiye’nin sancılı yıllarında çok acı çektiklerini söylüyor: *''Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşamalarına karşın vatandaşlık alamamışlar. Bulgaristan'la hiçbir bağlantıları olmasa da Komünist Bulgaristan döneminde komünizmle suçlanmışlar, öyle ki konsolosluğun önünden geçmekte bile imtina etmişler**Şişli’deki Bulgar Ekzarhanesi’nin ön kapısından çıkarken saldırıya uğramışlar. Bugün binanın ön kapısı bu yüzden kapalı. Gözaltılar olmuş, vakıflarına girip çıkarken türlü sorunlarla karşılaşmışlar''* Yazar, genç kuşağın ciddi bir kimlik karmaşası içerisinde olduğunu da belirtiyor: *''Anadil unutulmuş, karma evliliklerle yüzlerce yıldır aktarılan kültürel etmenler yitirilmiş. Bir buhran diyorum ben buna çünkü dilini, dilini ve aidiyetini unutan bir toplum yok olma aşamasındadır. Bunun en büyük faktörü okullarının olmayışı. Yetmişli yıllarda son Bulgar Okulu kapanmış ve bir dahası olmamış. Çok acılar deneyimlemişler, içe kapanmışlar, hatta ve hatta kimliklerini Rum/Makedon etnisitesi altında kamufle etmişler. Buna korku da, sığınma da, kimlik arayışı da diyebilirsiniz''* Vercihan Ziflioğlu, kitapta okuyucuyu, zamanın çarkları arasına sıkışmış ve unutulmuş insanların, onların hüzünlerinin ve yaşanmışlıklarının beklediğini dile getiriyor ve ekliyor: *‘’Sayfalar arasında yolculuk yaparken okuyucu bir zaman tünelinde bilmediği bir İstanbul Masalı’yla karşılaşacak. Bu masalda prensler, prensesler, büyücüler yok içimizden kendi inşalarımız, yani İstanbul var’'* 'Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar' kitabının yazarı Vercihan Ziflioğlu, T24’ün sorularını yanıtladı. İşte Ziflioğlu’nun yanıtları: **Ödüller kazanmış bir gazetecisiniz ve uzun yıllardır da bu işi yapıyorsunuz. Edebiyat dünyasına atılmaya nasıl karar verdiniz?** Evet, uzun yıllardır sahada muhabirlik yapıyorum. Neredeyse kendimi bildim bileli kâğıtlar, mürekkepler ve kalem var hayatımda. İlk etapta azınlık basınıyla başladım; hem Ermenice gazetelerin kadrosunda yer aldım, hem de Apoyevmatini Rum Gazetesi’nin sayfalarını bağladım*. *Daha lise yıllarımda çantamı bir yana atıp sokağa fırlamak yerine gazetelere, haber merkezlerine koşuyordum*. *Beni şekillendiren asıl azınlık basını oldu. Sonra yıllar içerisinde hiç hayal bile etmezken kendimi Türkiye’nin en büyük gazetesi Hürriyet’in kapısından girerken buluverdim. Doğan Grubu’ndaki tüm gazetelerle çalıştım. Sonrasında uluslararası basın geldi. Yani geçmem gereken tüm kulvarları adım adım geçtim. Ulusal ve uluslararası alanda pek çok önemli ödülün sahibi oldum. Yaptığım işi hakkıyla yaptığıma inanıyorum. ‘Edebiyat dünyasına atılmak’ tanımı yerine yazma eylemi ne zaman başladı diye soralım..*. *Yazı ve kitap çocukluğumdan beri benim yaşama biçimim oldu. Bu doğrultuda babamı örnek aldım. Ortaokul yıllarıma geldiğimde ilçeler arası, okullar arası yarışmalarda yazdığım hikâye veya şiirlerle ödüller kazanıyordum. İlk ödülüm Orhan Veli adına oldu. Bir yandan edebi içerikli kitaplar üretirken, diğer yandan gazetecilik beni dokümantasyon türünde kitaplar yazmaya yönlendirdi. **Kitabınızın adı ‘’Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar’’. Bu ismin çıkış noktasından bahsedebilir misiniz? ''Kayıp Zaman'' neyi ifade ediyor?** ‘Kayıp’ adı üzerinde yitirilmişliği ve hüznü ifade ediyor. Makale ya da kitaplardan önce ben yazdığım şeyi hissetmeye çalışırım ve günler boyu başlığı üzerinde de düşünürüm. O başlıkların büyülü bir ruh taşıması gerektiğine inanırım. Böylece o büyü okura da ulaşır. Bulgarlar için /Kayıp Zamanın Çocukları/ dedim, bunun gerekçesini kitabın içerisinde anlatıyorum. Her kitabımda hem üst hem de alt başlık kullanıyorum. Anlayacağınız muhabirlik bu devrede de harekete geçiyor. Önce manşet başlığımı sonra etek manşetimin başlığını atıyorum. **Kitapta okuyucuyu neler bekliyor? Biraz içerikten bahsedebilir misiniz?** Kitapta okuyucuyu, zamanın çarkları arasına sıkışmış unutulmuş insanlar, onların hüzünleri ve yaşanmışlıkları bekliyor. Kitabı üç aşamaya ayırıyorum. Birinci aşamada Bulgarların içerisine dahil olduğumda hissettiklerimi okuyucuya aktarıyorum, ikinci aşamada tarihi veriler sunmuyoruz fakat Bulgarların bu kentteki geçmişine odaklanıyoruz. Üçüncü aşamadaysa yaşanmışlıklara yer veriyoruz. Bulgarlar, İstanbul’un önemli bir parçası. 500 yıldır aramızda yaşıyorlar fakat geniş toplum katmanlarının onlardan haberi yok. Bulgarlar deyince akla Bulgaristan geliyor. Hayır, İstanbullu Bulgarlar bu toprakların çocukları. Dolayısıyla sayfalar arasında yolculuk yaparken okuyucu bir zaman tünelinde bilmediği bir İstanbul Masalı’yla karşılaşacak. Bu masalda prensler, prensesler, büyücüler yok içimizden kendi inşâlarımız, yani İstanbul var. **Daha önce, bir parçası olduğunuz İstanbul Ermenilerinin hikayelerini anlattınız. İstanbullu Bulgarları ele alma fikri nasıl orta çıktı ?** Uzun soluklu bir hikâye diyelim. Kendimi ve kalemimi akışa bırakıyorum. İstanbul’un geçmişini, izlerini takip ediyorum. Bu kent beni besliyor, ondan vazgeçemiyorum ve o da bana gizemlerini açıyor. İki kitap öncesinde Bolşevik Devrimi’nden kaçan aristokrat Beyaz Rusları anlatmıştım, kitabın adı ‘Beni Unutma Rusyam – Asırlık Sürgün’dü. O kitabı yazarken bir kez daha Slavların izini takip edeceğimi düşünmemiştim. Tam bir tesadüf diyebiliriz. Kaldı ki Bulgarlarla daha önce bir temasım dahi yoktu. **İstanbullu Bulgarların bu topraklardaki hikayelerinin 5 asır öncesine kadar dayandığını fakat günümüzde 180 kişi kaldıklarını söylemişsiniz. O kalan 180 kişiden ulaşabildiklerinizden bahsedebilir misiniz? Neler yapıyorlar şu an?** Kitabın büyüsünü bozmak ve hikayeleri burada anlatmak istemem. Fakat şu kadarını söyleyebilirim; özellikle genç kuşak ciddi bir kimlik karmaşası içerisinde. Anadil unutulmuş, karma evliliklerle yüzlerce yıldır aktarılan kültürel etmenler yitirilmiş. Bir buhran diyorum ben buna çünkü dilini ve aidiyetini unutan bir toplum yok olma aşamasındadır. Bunun en büyük faktörü okullarının olmayışı. Yetmişli yıllarda son Bulgar okulu kapanmış ve bir dahası olmamış. Çok acılar deneyimlemişler, içe kapanmışlar, hatta ve hatta kimliklerini Rum/Makedon etnisitesi altında kamufle etmişler. Buna korku da, sığınma da, kimlik arayışı da diyebilirsiniz. **İstanbul’daki Bulgarları araştırırken karşınıza çıkan ve çok etkilendiğiniz bir hikâye oldu mu?** İlk etapta yazamayacağımı düşündüm, çünkü kapalı bir cemaat. Kendilerini deyim yerindeyse hızla bir kirpi misali kabuklarına çekip kapatıyorlardı. Duygu lazımdı bana, hissetmek lazımdı, dokunmak lazımdı, acıyı/sevinci hissetmem lazımdı. Olmuyordu ta ki bir gün kapı açılıp da içeriye topluluktan Christo Kopano girene kadar. Kopano bana kaptanlık etti. Ve böylelikle metaforik olarak zihnimde ve kalbimde kapılar açılmaya başladı. Karanlık bir gölde sisler içerisinde kürek çekerken, yol aydınlandı ve açık denize ulaştık diyelim. Sonrası ne mi oldu, sonrasında Bulgarlar bana kalplerini açtı, her şeyden önce aile olduk. Kendimi yazdığım topluluklarla özleştiriyorum, onların parçası oluyorum. Evet ben Ermeniyim ama başka halkların parçası olmayı, kimliklerden azade olmayı sonra tekrar kendi aidiyetime dönmeyi seviyorum** . **Bu beni milliyetçilikten kurtarıyor, bu bana insanoğlunun sesi olma imkanını veriyor. **İstanbullu Bulgarlar kültürlerini ne kadar muhafaza edebildiler? Ya da muhafaza edebildiler mi? Araftaki Ermenilerin Hikayesi kitabınızda Ermenilerin Müslüman çoğunluğun içinde, Sünni bir Türk/Kürt gibi ya da Kürt/Alevi gibi yaşadığını belirtmiştiniz. Türkiye'deki Bulgarlar için de aynı şey geçerli mi?** Çok güzel bir ayrıntıya dikkat çekiyorsunuz. Kesinlikle başka başka donelerden bahsediyoruz ama ulaştığımız sonuç benziyor. Türkiye’nin sancılı yıllarında gerçekten çok ama çok acı çekmişler. Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşamalarına karşın vatandaşlık alamamışlar. Bulgaristan'la hiçbir bağlantıları olmasa da Komünist Bulgaristan döneminde komünizmle suçlanmışlar, öyle ki konsolosluğun önünden geçmekten bile imtina etmişler. Şişli’deki Bulgar Ekzarhanesi’nin ön kapısından çıkarken saldırıya uğramışlar. Bugün binanın ön kapısı bu yüzden kapalı. Gözaltılar olmuş, vakıflarına girip çıkarken türlü sorunlarla karşılaşmışlar. Şimdi bu satırları okuyanlar Jivkov Dönemi’nde Bulgaristan’daki Türklerin yaşadığından bahsedebilir. Ben tüm azınlıkların yaşadığı acıyı yüreğimde hissediyorum, hiçbirinin benim için diğerinden farkı yok. Fakat İstanbullu Bulgarlar bizim kendi insanlarımız, Bulgaristan’da yaşananlarla hiçbir alakaları yok. **Eserin ön sözünü İsveçli ünlü tarih Profesörü David Gaunt yazdı. Balkanlar ve Doğu Avrupa uzmanı olan Gaunt, bugüne değin Bulgarlar üzerine Türkiye’de ve batıda benzeri bir araştırma yapılmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak değerlendirdiğini söylemiş. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden bu konuda daha önce bir araştırılma yapılmadı?** Türkiye’de insanların tembel olduğunu düşünüyorum. Neden mi? Mesela Beyaz Rusları da, Bulgarları da, Ermenileri de benden önce tanıyan tarihçiler, sosyologlar vardır fakat yazmamışlar. Neden bugüne değin onların sesi olamamışlar ya da olmak istememişler bilmem. Bu toprağın hafızasına, diline, tarihine, geçmişine, bugününe sahip çıkmazsak nasıl kendimize sahip çıkarız? Taklitçi bir toplum olduk, salt sosyal medyada yayımlamak için başka başka ülkelere gidiyoruz. Batılılar gibi yaşamaya onlar gibi giyinmeye çabalıyoruz. Kültürel anlamda evrileceğimize, kendimize bir şeyler katacağımıza snoplaşıyoruz. Özetle üretime geçmemiş gerekiyor. David Gaunt çalışmalarımı yakından takip eden bir isim, sık sık Türkiye’ye de geliyor. Bu ziyaretlerinden birinde benimle tanışmak istediğini söylediğinde itiraf ediyorum, çok heyecanlandım. Sonrasında bu kitaptan bahsettim ve önsöz fikri böyle doğdu. Bu arada unutmadan Bulgarlar üzerine Türkiye’de yazılmış böylesine incelikli başka bir çalışma yok. Bir tek Bulgar Cemaati’nden Georgi Konstantov kendi öğretmenlik anılarını kaleme almış. Orada kendi şahsi anılarından bahsediyor. Bu anlamdan bakınca ‘Kayıp Zamanın Çocukları & İstanbullu Bulgarlar’ bambaşka bir profil çiziyor. Kitabın arka kapağında okuyucuya bir çağrıda bulunarak ‘Bana güveniyorsanız beni takip edin’ diyorum. Dolayısıyla bu satırları okuyanları yolculuğuma katılmaya davet ediyorum.
154,342
# "İstanbullu Bulgarlar 5 asırdır aramızda yaşıyorlar ama geniş toplumun onlardan haberi yok; bugün sadece 180 kişi kaldılar" **Yeşim Yıldız** Türkiyeli Ermenilerin genç kuşağı içerisinde Ermenice eser veren birkaç isimden biri olan gazeteci- yazar **Vercihan Ziflioğlu** 'nun '*Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar' *kitabı, Kuzey Işığı Yayınları etiketiyle yayımlandı. Daha önce bir parçası olduğu Ermenilerin ve hatta Beyaz Rusların hikayelerini kaleme alan Ziflioğlu, yeni çıkan kitabı 'Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar’da ise, 5 asırdır bu topraklarda yaşayan Bulgarların, daha önce kimse tarafından anlatılmayan hikayelerini anlatıyor. İstanbullu Bulgarlardan bugün sadece 180 kişi kaldığı biliniyor. 500 yıldır İstanbul'da yaşayan bu insanlardan geniş toplum katmanlarının ise haberi yok. Ziflioğlu, İstanbullu Bulgarların Türkiye’nin sancılı yıllarında çok acı çektiklerini söylüyor: *''Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşamalarına karşın vatandaşlık alamamışlar. Bulgaristan'la hiçbir bağlantıları olmasa da Komünist Bulgaristan döneminde komünizmle suçlanmışlar, öyle ki konsolosluğun önünden geçmekte bile imtina etmişler**Şişli’deki Bulgar Ekzarhanesi’nin ön kapısından çıkarken saldırıya uğramışlar. Bugün binanın ön kapısı bu yüzden kapalı. Gözaltılar olmuş, vakıflarına girip çıkarken türlü sorunlarla karşılaşmışlar''* Yazar, genç kuşağın ciddi bir kimlik karmaşası içerisinde olduğunu da belirtiyor: *''Anadil unutulmuş, karma evliliklerle yüzlerce yıldır aktarılan kültürel etmenler yitirilmiş. Bir buhran diyorum ben buna çünkü dilini, dilini ve aidiyetini unutan bir toplum yok olma aşamasındadır. Bunun en büyük faktörü okullarının olmayışı. Yetmişli yıllarda son Bulgar Okulu kapanmış ve bir dahası olmamış. Çok acılar deneyimlemişler, içe kapanmışlar, hatta ve hatta kimliklerini Rum/Makedon etnisitesi altında kamufle etmişler. Buna korku da, sığınma da, kimlik arayışı da diyebilirsiniz''* Vercihan Ziflioğlu, kitapta okuyucuyu, zamanın çarkları arasına sıkışmış ve unutulmuş insanların, onların hüzünlerinin ve yaşanmışlıklarının beklediğini dile getiriyor ve ekliyor: *‘’Sayfalar arasında yolculuk yaparken okuyucu bir zaman tünelinde bilmediği bir İstanbul Masalı’yla karşılaşacak. Bu masalda prensler, prensesler, büyücüler yok içimizden kendi inşalarımız, yani İstanbul var’'* 'Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar' kitabının yazarı Vercihan Ziflioğlu, T24’ün sorularını yanıtladı. İşte Ziflioğlu’nun yanıtları: **Ödüller kazanmış bir gazetecisiniz ve uzun yıllardır da bu işi yapıyorsunuz. Edebiyat dünyasına atılmaya nasıl karar verdiniz?** Evet, uzun yıllardır sahada muhabirlik yapıyorum. Neredeyse kendimi bildim bileli kâğıtlar, mürekkepler ve kalem var hayatımda. İlk etapta azınlık basınıyla başladım; hem Ermenice gazetelerin kadrosunda yer aldım, hem de Apoyevmatini Rum Gazetesi’nin sayfalarını bağladım*. *Daha lise yıllarımda çantamı bir yana atıp sokağa fırlamak yerine gazetelere, haber merkezlerine koşuyordum*. *Beni şekillendiren asıl azınlık basını oldu. Sonra yıllar içerisinde hiç hayal bile etmezken kendimi Türkiye’nin en büyük gazetesi Hürriyet’in kapısından girerken buluverdim. Doğan Grubu’ndaki tüm gazetelerle çalıştım. Sonrasında uluslararası basın geldi. Yani geçmem gereken tüm kulvarları adım adım geçtim. Ulusal ve uluslararası alanda pek çok önemli ödülün sahibi oldum. Yaptığım işi hakkıyla yaptığıma inanıyorum. ‘Edebiyat dünyasına atılmak’ tanımı yerine yazma eylemi ne zaman başladı diye soralım..*. *Yazı ve kitap çocukluğumdan beri benim yaşama biçimim oldu. Bu doğrultuda babamı örnek aldım. Ortaokul yıllarıma geldiğimde ilçeler arası, okullar arası yarışmalarda yazdığım hikâye veya şiirlerle ödüller kazanıyordum. İlk ödülüm Orhan Veli adına oldu. Bir yandan edebi içerikli kitaplar üretirken, diğer yandan gazetecilik beni dokümantasyon türünde kitaplar yazmaya yönlendirdi. **Kitabınızın adı ‘’Kayıp Zamanının Çocukları & İstanbullu Bulgarlar’’. Bu ismin çıkış noktasından bahsedebilir misiniz? ''Kayıp Zaman'' neyi ifade ediyor?** ‘Kayıp’ adı üzerinde yitirilmişliği ve hüznü ifade ediyor. Makale ya da kitaplardan önce ben yazdığım şeyi hissetmeye çalışırım ve günler boyu başlığı üzerinde de düşünürüm. O başlıkların büyülü bir ruh taşıması gerektiğine inanırım. Böylece o büyü okura da ulaşır. Bulgarlar için /Kayıp Zamanın Çocukları/ dedim, bunun gerekçesini kitabın içerisinde anlatıyorum. Her kitabımda hem üst hem de alt başlık kullanıyorum. Anlayacağınız muhabirlik bu devrede de harekete geçiyor. Önce manşet başlığımı sonra etek manşetimin başlığını atıyorum. **Kitapta okuyucuyu neler bekliyor? Biraz içerikten bahsedebilir misiniz?** Kitapta okuyucuyu, zamanın çarkları arasına sıkışmış unutulmuş insanlar, onların hüzünleri ve yaşanmışlıkları bekliyor. Kitabı üç aşamaya ayırıyorum. Birinci aşamada Bulgarların içerisine dahil olduğumda hissettiklerimi okuyucuya aktarıyorum, ikinci aşamada tarihi veriler sunmuyoruz fakat Bulgarların bu kentteki geçmişine odaklanıyoruz. Üçüncü aşamadaysa yaşanmışlıklara yer veriyoruz. Bulgarlar, İstanbul’un önemli bir parçası. 500 yıldır aramızda yaşıyorlar fakat geniş toplum katmanlarının onlardan haberi yok. Bulgarlar deyince akla Bulgaristan geliyor. Hayır, İstanbullu Bulgarlar bu toprakların çocukları. Dolayısıyla sayfalar arasında yolculuk yaparken okuyucu bir zaman tünelinde bilmediği bir İstanbul Masalı’yla karşılaşacak. Bu masalda prensler, prensesler, büyücüler yok içimizden kendi inşâlarımız, yani İstanbul var. **Daha önce, bir parçası olduğunuz İstanbul Ermenilerinin hikayelerini anlattınız. İstanbullu Bulgarları ele alma fikri nasıl orta çıktı ?** Uzun soluklu bir hikâye diyelim. Kendimi ve kalemimi akışa bırakıyorum. İstanbul’un geçmişini, izlerini takip ediyorum. Bu kent beni besliyor, ondan vazgeçemiyorum ve o da bana gizemlerini açıyor. İki kitap öncesinde Bolşevik Devrimi’nden kaçan aristokrat Beyaz Rusları anlatmıştım, kitabın adı ‘Beni Unutma Rusyam – Asırlık Sürgün’dü. O kitabı yazarken bir kez daha Slavların izini takip edeceğimi düşünmemiştim. Tam bir tesadüf diyebiliriz. Kaldı ki Bulgarlarla daha önce bir temasım dahi yoktu. **İstanbullu Bulgarların bu topraklardaki hikayelerinin 5 asır öncesine kadar dayandığını fakat günümüzde 180 kişi kaldıklarını söylemişsiniz. O kalan 180 kişiden ulaşabildiklerinizden bahsedebilir misiniz? Neler yapıyorlar şu an?** Kitabın büyüsünü bozmak ve hikayeleri burada anlatmak istemem. Fakat şu kadarını söyleyebilirim; özellikle genç kuşak ciddi bir kimlik karmaşası içerisinde. Anadil unutulmuş, karma evliliklerle yüzlerce yıldır aktarılan kültürel etmenler yitirilmiş. Bir buhran diyorum ben buna çünkü dilini ve aidiyetini unutan bir toplum yok olma aşamasındadır. Bunun en büyük faktörü okullarının olmayışı. Yetmişli yıllarda son Bulgar okulu kapanmış ve bir dahası olmamış. Çok acılar deneyimlemişler, içe kapanmışlar, hatta ve hatta kimliklerini Rum/Makedon etnisitesi altında kamufle etmişler. Buna korku da, sığınma da, kimlik arayışı da diyebilirsiniz. **İstanbul’daki Bulgarları araştırırken karşınıza çıkan ve çok etkilendiğiniz bir hikâye oldu mu?** İlk etapta yazamayacağımı düşündüm, çünkü kapalı bir cemaat. Kendilerini deyim yerindeyse hızla bir kirpi misali kabuklarına çekip kapatıyorlardı. Duygu lazımdı bana, hissetmek lazımdı, dokunmak lazımdı, acıyı/sevinci hissetmem lazımdı. Olmuyordu ta ki bir gün kapı açılıp da içeriye topluluktan Christo Kopano girene kadar. Kopano bana kaptanlık etti. Ve böylelikle metaforik olarak zihnimde ve kalbimde kapılar açılmaya başladı. Karanlık bir gölde sisler içerisinde kürek çekerken, yol aydınlandı ve açık denize ulaştık diyelim. Sonrası ne mi oldu, sonrasında Bulgarlar bana kalplerini açtı, her şeyden önce aile olduk. Kendimi yazdığım topluluklarla özleştiriyorum, onların parçası oluyorum. Evet ben Ermeniyim ama başka halkların parçası olmayı, kimliklerden azade olmayı sonra tekrar kendi aidiyetime dönmeyi seviyorum** . **Bu beni milliyetçilikten kurtarıyor, bu bana insanoğlunun sesi olma imkanını veriyor. **İstanbullu Bulgarlar kültürlerini ne kadar muhafaza edebildiler? Ya da muhafaza edebildiler mi? Araftaki Ermenilerin Hikayesi kitabınızda Ermenilerin Müslüman çoğunluğun içinde, Sünni bir Türk/Kürt gibi ya da Kürt/Alevi gibi yaşadığını belirtmiştiniz. Türkiye'deki Bulgarlar için de aynı şey geçerli mi?** Çok güzel bir ayrıntıya dikkat çekiyorsunuz. Kesinlikle başka başka donelerden bahsediyoruz ama ulaştığımız sonuç benziyor. Türkiye’nin sancılı yıllarında gerçekten çok ama çok acı çekmişler. Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşamalarına karşın vatandaşlık alamamışlar. Bulgaristan'la hiçbir bağlantıları olmasa da Komünist Bulgaristan döneminde komünizmle suçlanmışlar, öyle ki konsolosluğun önünden geçmekten bile imtina etmişler. Şişli’deki Bulgar Ekzarhanesi’nin ön kapısından çıkarken saldırıya uğramışlar. Bugün binanın ön kapısı bu yüzden kapalı. Gözaltılar olmuş, vakıflarına girip çıkarken türlü sorunlarla karşılaşmışlar. Şimdi bu satırları okuyanlar Jivkov Dönemi’nde Bulgaristan’daki Türklerin yaşadığından bahsedebilir. Ben tüm azınlıkların yaşadığı acıyı yüreğimde hissediyorum, hiçbirinin benim için diğerinden farkı yok. Fakat İstanbullu Bulgarlar bizim kendi insanlarımız, Bulgaristan’da yaşananlarla hiçbir alakaları yok. **Eserin ön sözünü İsveçli ünlü tarih Profesörü David Gaunt yazdı. Balkanlar ve Doğu Avrupa uzmanı olan Gaunt, bugüne değin Bulgarlar üzerine Türkiye’de ve batıda benzeri bir araştırma yapılmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak değerlendirdiğini söylemiş. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden bu konuda daha önce bir araştırılma yapılmadı?** Türkiye’de insanların tembel olduğunu düşünüyorum. Neden mi? Mesela Beyaz Rusları da, Bulgarları da, Ermenileri de benden önce tanıyan tarihçiler, sosyologlar vardır fakat yazmamışlar. Neden bugüne değin onların sesi olamamışlar ya da olmak istememişler bilmem. Bu toprağın hafızasına, diline, tarihine, geçmişine, bugününe sahip çıkmazsak nasıl kendimize sahip çıkarız? Taklitçi bir toplum olduk, salt sosyal medyada yayımlamak için başka başka ülkelere gidiyoruz. Batılılar gibi yaşamaya onlar gibi giyinmeye çabalıyoruz. Kültürel anlamda evrileceğimize, kendimize bir şeyler katacağımıza snoplaşıyoruz. Özetle üretime geçmemiş gerekiyor. David Gaunt çalışmalarımı yakından takip eden bir isim, sık sık Türkiye’ye de geliyor. Bu ziyaretlerinden birinde benimle tanışmak istediğini söylediğinde itiraf ediyorum, çok heyecanlandım. Sonrasında bu kitaptan bahsettim ve önsöz fikri böyle doğdu. Bu arada unutmadan Bulgarlar üzerine Türkiye’de yazılmış böylesine incelikli başka bir çalışma yok. Bir tek Bulgar Cemaati’nden Georgi Konstantov kendi öğretmenlik anılarını kaleme almış. Orada kendi şahsi anılarından bahsediyor. Bu anlamdan bakınca ‘Kayıp Zamanın Çocukları & İstanbullu Bulgarlar’ bambaşka bir profil çiziyor. Kitabın arka kapağında okuyucuya bir çağrıda bulunarak ‘Bana güveniyorsanız beni takip edin’ diyorum. Dolayısıyla bu satırları okuyanları yolculuğuma katılmaya davet ediyorum.
1163213
haber
Bulgaristan'dan geri çevrilmişti: Yasaklı madde tespit edilen limonlarla ilgili soruşturma
Bulgaristan'dan geri çevrilmişti: Yasaklı madde tespit edilen limonlarla ilgili soruşturma
Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, yasaklı madde kullanıldığı için Bulgaristan tarafından geri çevrilen limonlarla ilgili üretici ve ihracatçı firmalar hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladı. Genel Müdürlükten yapılan yazılı açıklamada, Avrupa Birliğine (AB) ihraç edilen ve geri dönen ürünlerle ilgili medyada yer alan haberler üzerine açıklama yapılması ihtiyacı doğduğu belirtildi. AB üye ülkeleri tarafından yapılan resmi kontroller sonucunda tespit edilen olumsuzlukların Gıda ve Yemde Hızlı Alarm Sistemi (RASFF) üzerinden ilan edildiği aktarılarak, sistemin erişime açık olup herkes tarafından görülebildiği ifade edildi. Türkiye'nin itibarı ile Türk malının imajının korunması, güvenilir ürünlerin piyasaya sunulması ve ihraç edilmesi için RASFF bildirimlerinin kurumca ivedilikle incelendiği ve hata kaynağının tespitine yönelik resmi kontrollerin başlatıldığına yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "Bildirim alan üretici, ihracatçı ve bildirime konu ürünlere yönelik resmi kontroller yapılmakta, tedbirler alınmakta, ihracatçı firmalara 1 yıl süreyle yüzde 100 analiz sıklığı uygulanmaktadır. Son günlerde haberlere konu olan, RASFF bildirimlerinde tespit edildiği belirtilen, chlorpyrifos-ethyl aktif maddesinin 21 Mayıs 2020'de, propiconazole aktif maddesinin 31 Aralık 2020'de, chlorpyrifos-methyl aktif maddesinin 31 Aralık 2021'de, Avrupa Birliğinde alınan kararlar, çevre ve insan sağlığı dikkate alınarak ülkemizdeki kullanımları sonlandırılmıştır. Ayrıca ülkemizde AB uyum çerçevesinde çevre ve insan sağlığı açısından olumsuz etkileri tespit edilen 223 aktif madde daha yasaklanmıştır. Belirtilen tarihlerden sonra yasaklı aktif maddeleri içeren bitki koruma ürünlerinin üretimine ve ithalatına izin verilmemektedir. Mevzuata aykırı hareket eden bütün kişi ve firmalara olduğu gibi, son olarak haberlere konu olan, Bulgaristan'dan dönen ve yasaklı madde kullanıldığı tespit edilen limonlarla ilgili de üretici ve ihracatçı firmalarla ilgili soruşturma başlatılmıştır." Açıklamada, bitki koruma ürünlerinin kaçak veya tavsiye dışı kullanımının önlenebilmesi amacıyla kolluk kuvvetleri ile işbirliği yapılarak ilaç üreticilerin, dağıtıcıların, bayilerin ve çiftçilerin denetlendiği aktarılarak, yasaklı veya tavsiye dışı aktif maddeli bitki koruma ürünlerinin kullanımının engellenmesi amacıyla "hasat öncesi pestisit denetimi" yapıldığı belirtildi. Denetimlerde pestisit kullanımına alternatif yöntemlerden biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemlerinin kullanılmasının teşvik edildiği ve maddi olarak da desteklendiği vurgulanan açıklamada, "Ülkemizde yetiştirilen ürünlerin tarladan çatala gelene kadar bütün süreçlerde pestisit kontrolleri aralıksız gerçekleştirilmektedir. Yetiştirilen ürünlerin ülkemiz mevzuatına uygun olmadığı tespit edilen ürünler nedeniyle, gıda işletmesine ve birincil üreticiye 5996 sayılı Kanuna uygun yasal işlem uygulanmaktadır." ifadelerine yer verildi. İmha edilecek Uygunsuz ürünlerin tüketime sunulmasına izin verilmeyerek imha edildiği aktarılan açıklamada, şunlar kaydedildi: "RASFF'a konu olan veya herhangi bir nedenle ülkemize geri dönen tüm gıda ve yem ürünleri, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunumuz ve yönetmeliklerimiz gereği yüzde 100 analize alınarak resmi kontrole tabi tutulmakta olup, analiz sonucu ülkemiz mevzuatına uygun olmayan ürünlerin girişine katiyen izin verilmemektedir. Bu tür haberler, ülkemizin uluslararası itibarını zedelemekte ve ihracatını da riskli hale getirmektedir. Halkımızın sağlıklı gıdaya erişebilmesi için resmi kontrollerimiz aralıksız devam etmektedir."
15,072
# Bulgaristan'dan geri çevrilmişti: Yasaklı madde tespit edilen limonlarla ilgili soruşturma ## Özet Bulgaristan'dan geri çevrilmişti: Yasaklı madde tespit edilen limonlarla ilgili soruşturma ## İçerik Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, yasaklı madde kullanıldığı için Bulgaristan tarafından geri çevrilen limonlarla ilgili üretici ve ihracatçı firmalar hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladı. Genel Müdürlükten yapılan yazılı açıklamada, Avrupa Birliğine (AB) ihraç edilen ve geri dönen ürünlerle ilgili medyada yer alan haberler üzerine açıklama yapılması ihtiyacı doğduğu belirtildi. AB üye ülkeleri tarafından yapılan resmi kontroller sonucunda tespit edilen olumsuzlukların Gıda ve Yemde Hızlı Alarm Sistemi (RASFF) üzerinden ilan edildiği aktarılarak, sistemin erişime açık olup herkes tarafından görülebildiği ifade edildi. Türkiye'nin itibarı ile Türk malının imajının korunması, güvenilir ürünlerin piyasaya sunulması ve ihraç edilmesi için RASFF bildirimlerinin kurumca ivedilikle incelendiği ve hata kaynağının tespitine yönelik resmi kontrollerin başlatıldığına yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "Bildirim alan üretici, ihracatçı ve bildirime konu ürünlere yönelik resmi kontroller yapılmakta, tedbirler alınmakta, ihracatçı firmalara 1 yıl süreyle yüzde 100 analiz sıklığı uygulanmaktadır. Son günlerde haberlere konu olan, RASFF bildirimlerinde tespit edildiği belirtilen, chlorpyrifos-ethyl aktif maddesinin 21 Mayıs 2020'de, propiconazole aktif maddesinin 31 Aralık 2020'de, chlorpyrifos-methyl aktif maddesinin 31 Aralık 2021'de, Avrupa Birliğinde alınan kararlar, çevre ve insan sağlığı dikkate alınarak ülkemizdeki kullanımları sonlandırılmıştır. Ayrıca ülkemizde AB uyum çerçevesinde çevre ve insan sağlığı açısından olumsuz etkileri tespit edilen 223 aktif madde daha yasaklanmıştır. Belirtilen tarihlerden sonra yasaklı aktif maddeleri içeren bitki koruma ürünlerinin üretimine ve ithalatına izin verilmemektedir. Mevzuata aykırı hareket eden bütün kişi ve firmalara olduğu gibi, son olarak haberlere konu olan, Bulgaristan'dan dönen ve yasaklı madde kullanıldığı tespit edilen limonlarla ilgili de üretici ve ihracatçı firmalarla ilgili soruşturma başlatılmıştır." Açıklamada, bitki koruma ürünlerinin kaçak veya tavsiye dışı kullanımının önlenebilmesi amacıyla kolluk kuvvetleri ile işbirliği yapılarak ilaç üreticilerin, dağıtıcıların, bayilerin ve çiftçilerin denetlendiği aktarılarak, yasaklı veya tavsiye dışı aktif maddeli bitki koruma ürünlerinin kullanımının engellenmesi amacıyla "hasat öncesi pestisit denetimi" yapıldığı belirtildi. Denetimlerde pestisit kullanımına alternatif yöntemlerden biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemlerinin kullanılmasının teşvik edildiği ve maddi olarak da desteklendiği vurgulanan açıklamada, "Ülkemizde yetiştirilen ürünlerin tarladan çatala gelene kadar bütün süreçlerde pestisit kontrolleri aralıksız gerçekleştirilmektedir. Yetiştirilen ürünlerin ülkemiz mevzuatına uygun olmadığı tespit edilen ürünler nedeniyle, gıda işletmesine ve birincil üreticiye 5996 sayılı Kanuna uygun yasal işlem uygulanmaktadır." ifadelerine yer verildi. İmha edilecek Uygunsuz ürünlerin tüketime sunulmasına izin verilmeyerek imha edildiği aktarılan açıklamada, şunlar kaydedildi: "RASFF'a konu olan veya herhangi bir nedenle ülkemize geri dönen tüm gıda ve yem ürünleri, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunumuz ve yönetmeliklerimiz gereği yüzde 100 analize alınarak resmi kontrole tabi tutulmakta olup, analiz sonucu ülkemiz mevzuatına uygun olmayan ürünlerin girişine katiyen izin verilmemektedir. Bu tür haberler, ülkemizin uluslararası itibarını zedelemekte ve ihracatını da riskli hale getirmektedir. Halkımızın sağlıklı gıdaya erişebilmesi için resmi kontrollerimiz aralıksız devam etmektedir."
444780
haber
Özbek kadını kocası öldürmüş...
null
Yenikapı'da 20 Ağustos tarihinde meydana gelen olayda güpegündüz bir kadın 4 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. İki kişi olduğu belirlenen saldırganlar olaydan sonra kaçmışlardı. Polis tarafından olaydan sonra başlatılan çalışmada, Zarifa Shokirova'nın bir süre önce eşi Mabud N. ile birlikte İstanbul'a çalışmaya geldiğini tespit edildi. Ancak ikilinin kavga ettikleri ve ayrı evlerde yaşamaya başladıkları öğrenildi. Bunun üzerine ifadesi alınmak üzere aranan kocanın cinayettin hemen ardından yurt dışına çıktığı tespit edildi. Polis şüpheli Mabud N.'nin olay öncesi ve olay sırasında birlikte olduğu bir şüphelinin kimliğini tespit etti. Olayla ilgili aranan Nadır A. polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Poliste ifade veren Nadır A., çiftle arkadaş olduklarını eşini bulamayan Mabud N.'ye yardımcı olmak için genç kadını arayarak buluşmaya çağırdığını itiraf etti. Polisteki ifadesinde cinayet işleneceğini bilmediğini söyleyen Mabud N.'nin buluştuklarında yanlarına gelen Mabud N.'nin hiç bir şey söylemeden Zarifa Shakirova'yı bıçakladığını anlattığı öğrenildi. Polise işlemleri tamamlanan şüpheli Nadir A. tutuklanarak cezaevine gönderilirken, yurt dışına kaçan şüpheliyi yakalanması için interpol aracalığı ile işlemlerin başlandığı öğrenildi. (FOTOĞRAFLI)
298,273
# Özbek kadını kocası öldürmüş... Yenikapı'da 20 Ağustos tarihinde meydana gelen olayda güpegündüz bir kadın 4 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. İki kişi olduğu belirlenen saldırganlar olaydan sonra kaçmışlardı. Polis tarafından olaydan sonra başlatılan çalışmada, Zarifa Shokirova'nın bir süre önce eşi Mabud N. ile birlikte İstanbul'a çalışmaya geldiğini tespit edildi. Ancak ikilinin kavga ettikleri ve ayrı evlerde yaşamaya başladıkları öğrenildi. Bunun üzerine ifadesi alınmak üzere aranan kocanın cinayettin hemen ardından yurt dışına çıktığı tespit edildi. Polis şüpheli Mabud N.'nin olay öncesi ve olay sırasında birlikte olduğu bir şüphelinin kimliğini tespit etti. Olayla ilgili aranan Nadır A. polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Poliste ifade veren Nadır A., çiftle arkadaş olduklarını eşini bulamayan Mabud N.'ye yardımcı olmak için genç kadını arayarak buluşmaya çağırdığını itiraf etti. Polisteki ifadesinde cinayet işleneceğini bilmediğini söyleyen Mabud N.'nin buluştuklarında yanlarına gelen Mabud N.'nin hiç bir şey söylemeden Zarifa Shakirova'yı bıçakladığını anlattığı öğrenildi. Polise işlemleri tamamlanan şüpheli Nadir A. tutuklanarak cezaevine gönderilirken, yurt dışına kaçan şüpheliyi yakalanması için interpol aracalığı ile işlemlerin başlandığı öğrenildi. (FOTOĞRAFLI)
868958
haber
Koronavirüs nedeniyle sokağa çıkamayan Serel Yereli, evinin penceresinde poz verdi
Koronavirüs nedeniyle sokağa çıkamayan Serel Yereli, evinin penceresinde poz verdi
İngiltere'de yaşayan oyuncu Serel Yereli, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle dışarı çıkamadığı için evinin penceresinde oturarak poz verdi. Verdiği sıra dışı pozlarla sık sık gündeme gelenn 24 yaşındaki Yereli, sosyal medya hesabından yeni bir paylaşım yaptı. Oyuncu, salgın nedeniyle dışarı çıkamadığı için pencerenin önüne oturarak poz verdi. Türkiye'den Londra'ya taşınan ve orada çeşitli eğitimler alan Serel Yereli, dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs'e karşı tedbir almak için evinden dışarı çıkmıyor. Salgın nedeniyle klip çekimlerini iptal etti Oyunculuğun yanı sıra şarkıcılık yapan Yereli, 'Fikret Şeneş Şarkıları - Kimler Geldi Kimler Geçti' albümü için seslendirdiği 'Bambaşka Biri' şarkısına 8 Şubat'ta başlayan ve 25 Şubat'a kadar devam edecek olan Venedik Maske Festivali'nde klip çekecekti. Ancak Yereli, Çin'in Vuhan kentinden yayılan Koronavirüs salgını nedeniyle çekimlerini iptal etti.
232,407
# Koronavirüs nedeniyle sokağa çıkamayan Serel Yereli, evinin penceresinde poz verdi ## Özet Koronavirüs nedeniyle sokağa çıkamayan Serel Yereli, evinin penceresinde poz verdi ## İçerik İngiltere'de yaşayan oyuncu Serel Yereli, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle dışarı çıkamadığı için evinin penceresinde oturarak poz verdi. Verdiği sıra dışı pozlarla sık sık gündeme gelenn 24 yaşındaki Yereli, sosyal medya hesabından yeni bir paylaşım yaptı. Oyuncu, salgın nedeniyle dışarı çıkamadığı için pencerenin önüne oturarak poz verdi. Türkiye'den Londra'ya taşınan ve orada çeşitli eğitimler alan Serel Yereli, dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs'e karşı tedbir almak için evinden dışarı çıkmıyor. Salgın nedeniyle klip çekimlerini iptal etti Oyunculuğun yanı sıra şarkıcılık yapan Yereli, 'Fikret Şeneş Şarkıları - Kimler Geldi Kimler Geçti' albümü için seslendirdiği 'Bambaşka Biri' şarkısına 8 Şubat'ta başlayan ve 25 Şubat'a kadar devam edecek olan Venedik Maske Festivali'nde klip çekecekti. Ancak Yereli, Çin'in Vuhan kentinden yayılan Koronavirüs salgını nedeniyle çekimlerini iptal etti.
780375
haber
Jandarmadan sahte içki operasyonu: 2 gözaltı
Erhan TEKTEN/İSTANBUL, (DHA) JANDARMA ekipleri, büfe ve eğlence yerlerinde vatandaşlara sahte içki satma hazırlığında bulunan kişilere yönelik Sultangazi ve Eyüpsultan'da operasyonlar düzenledi
24 Aralık 2018 12:58 . Operasyonlarda, satışa hazır halde binlerce sahte içki, boş içki şişesi, etiket ve bandrol ele geçirildi. Baskınlarda gözaltına alınan 2 kişi çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ekipleri ihbar üzerine sahte içki imal ederek satan kişilere yönelik çalışma başlattı. Aylar süren takip neticesinde şüphelilerin Sultangazi ve Eyüpsultan'daki adresleri ile kullanılan araçlar tespit edildi. DÜNYACA ÜNLÜ İÇKİ MARKALARININ SAHTESİNİ YAPMIŞLAR Operasyon için düğmeye basan Jandarma ekipleri 2 ayrı adrese eş zamanlı operasyon düzenledi. Baskın düzenlenen depolarda su damacanaları ile kumaş çuvallarının arasına gizlenmiş ve paketlenmiş halde binlerce sahte içki şişesi, değişik markalara ait sahte şişe kapakları, kapak ambalajları, içki etiketleri, bandroller, doluma hazır boş içki şişeleri, 2 dolum tankı, çok miktarda doluma hazır hale getirilmiş damacana içerisinde markası belirsiz sahte imal edilmiş viski ve çok sayıda boş etil alkol bidonu ele geçirildi. Öte yandan, araçta yapılan aramada ise çok sayıda paketlenmiş içki şişesi teslimata hazır halde bulundu. Düzenlenen eş zamanlı operasyonlarda yakalanan 2 şüpheli adliyeye sevk edildi. A.H. ve Z.Y. çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Jandarmanın olayla ilgili soruşturması devam ediyor.
293,043
# Jandarmadan sahte içki operasyonu: 2 gözaltı ## Özet Erhan TEKTEN/İSTANBUL, (DHA) JANDARMA ekipleri, büfe ve eğlence yerlerinde vatandaşlara sahte içki satma hazırlığında bulunan kişilere yönelik Sultangazi ve Eyüpsultan'da operasyonlar düzenledi ## İçerik 24 Aralık 2018 12:58 . Operasyonlarda, satışa hazır halde binlerce sahte içki, boş içki şişesi, etiket ve bandrol ele geçirildi. Baskınlarda gözaltına alınan 2 kişi çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ekipleri ihbar üzerine sahte içki imal ederek satan kişilere yönelik çalışma başlattı. Aylar süren takip neticesinde şüphelilerin Sultangazi ve Eyüpsultan'daki adresleri ile kullanılan araçlar tespit edildi. DÜNYACA ÜNLÜ İÇKİ MARKALARININ SAHTESİNİ YAPMIŞLAR Operasyon için düğmeye basan Jandarma ekipleri 2 ayrı adrese eş zamanlı operasyon düzenledi. Baskın düzenlenen depolarda su damacanaları ile kumaş çuvallarının arasına gizlenmiş ve paketlenmiş halde binlerce sahte içki şişesi, değişik markalara ait sahte şişe kapakları, kapak ambalajları, içki etiketleri, bandroller, doluma hazır boş içki şişeleri, 2 dolum tankı, çok miktarda doluma hazır hale getirilmiş damacana içerisinde markası belirsiz sahte imal edilmiş viski ve çok sayıda boş etil alkol bidonu ele geçirildi. Öte yandan, araçta yapılan aramada ise çok sayıda paketlenmiş içki şişesi teslimata hazır halde bulundu. Düzenlenen eş zamanlı operasyonlarda yakalanan 2 şüpheli adliyeye sevk edildi. A.H. ve Z.Y. çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Jandarmanın olayla ilgili soruşturması devam ediyor.
943780
haber
Yeni 'Leyla ile Mecnun' için çekimlere başlanacak; ekipte Erdal Bakkal krizi
null
05 Nisan 2021 17:06 Leyla ile Mecnun dizisinin çekimleri haziran ayında başlıyor. Eski kadronun tekrar bir araya geleceği dizide Erdal Bakkal krizinin çıktığı belirtildi. Erdal Bakkal rolüne hayat veren Cengiz Bozkurt'un dizinin yeniden çekimleri için ikna edilemediği ileri sürüldü. tv100'den Birsen Altuntaş'ın haberine göre dizinin hayranları 10. yaşını kutladıkları fenomen dizinin yeniden çekilecek olmasına çok sevindi. Onur Ünlü NTC Medya için çektiği "Çoktan Seçmeli" dizisini bitirdikten hemen sonra "Leyla İle Mecnun"a başlayacak. Haziran ayında çekimlerine başlanması düşünülen dizinin bir kişi hariç tüm eski kadrosu "Biz varız..." dedi. Ancak "Leyla ile Mecnun"da Erdal Bakkal rolüne hayat veren başarılı oyuncu Cengiz Bozkurt'un henüz ikna edilemediği ortaya çıktı.
109,633
# Yeni 'Leyla ile Mecnun' için çekimlere başlanacak; ekipte Erdal Bakkal krizi 05 Nisan 2021 17:06 Leyla ile Mecnun dizisinin çekimleri haziran ayında başlıyor. Eski kadronun tekrar bir araya geleceği dizide Erdal Bakkal krizinin çıktığı belirtildi. Erdal Bakkal rolüne hayat veren Cengiz Bozkurt'un dizinin yeniden çekimleri için ikna edilemediği ileri sürüldü. tv100'den Birsen Altuntaş'ın haberine göre dizinin hayranları 10. yaşını kutladıkları fenomen dizinin yeniden çekilecek olmasına çok sevindi. Onur Ünlü NTC Medya için çektiği "Çoktan Seçmeli" dizisini bitirdikten hemen sonra "Leyla İle Mecnun"a başlayacak. Haziran ayında çekimlerine başlanması düşünülen dizinin bir kişi hariç tüm eski kadrosu "Biz varız..." dedi. Ancak "Leyla ile Mecnun"da Erdal Bakkal rolüne hayat veren başarılı oyuncu Cengiz Bozkurt'un henüz ikna edilemediği ortaya çıktı.
96014
haber
Müezzin vurmaca!
Müslümanları kızdıracak bu oyun şimdiden internette 200 binden fazla kişi tarafından tıklandı...
Avusturya siyasetinin değişmez tartışması, ırkçılık ve İslam karşıtlığının son yansıması...Aslında bir bilgisayar oyunu.. Ama ne oyun...Ekranda yükselen minarelerde ezan okuyan müezzinler vurularak puan kazanılıyor...Oyunun sonunda ekrana "Steiermark eyaleti camilerle ve minarelerle doldu. Bunun olmasını istemiyorsan 26 Eylül 'de FPÖ'ye oy ver" mesajı geliyor. Anlaşıldığı gibi bu oyun, aslında bir partinin Steiermark eyaletindeki yerel seçimler için yürüttüğü kampanyanın bir parçası.Avusturyalı aşırı sağcı Avusturya Özgürlük PArtisi, Genç seçmeni hedefliyor..Bilgisayar oyunundan giriş yapıp, oyunun sonuna yerleştirilen anketle ırkçı temayı bağlıyor... Ankette, cami yapımı, burka ve başörtüsünün yasaklanmasına dair sorular var..Müslümanların Avusturya anayasasını Kuran'dan üstün tuttuklarına dair bir belge imzalaması önerisi de anketter yer alıyor. Oyunu üreten firma İsviçre'de minare referandumu sırasında kullanılan benzer bir oyunun da yaratıcısı...Daha önceki seçimlerde "Viyana İstanbul olmasın" gibi sloganlarla meydana inen, bu kez oyunu kullanan Avusturya Özgürlük Partisi ise, Avusturya siyasetinin en ırkçı partisi...
49,721
# Müezzin vurmaca! ## Özet Müslümanları kızdıracak bu oyun şimdiden internette 200 binden fazla kişi tarafından tıklandı... ## İçerik Avusturya siyasetinin değişmez tartışması, ırkçılık ve İslam karşıtlığının son yansıması...Aslında bir bilgisayar oyunu.. Ama ne oyun...Ekranda yükselen minarelerde ezan okuyan müezzinler vurularak puan kazanılıyor...Oyunun sonunda ekrana "Steiermark eyaleti camilerle ve minarelerle doldu. Bunun olmasını istemiyorsan 26 Eylül 'de FPÖ'ye oy ver" mesajı geliyor. Anlaşıldığı gibi bu oyun, aslında bir partinin Steiermark eyaletindeki yerel seçimler için yürüttüğü kampanyanın bir parçası.Avusturyalı aşırı sağcı Avusturya Özgürlük PArtisi, Genç seçmeni hedefliyor..Bilgisayar oyunundan giriş yapıp, oyunun sonuna yerleştirilen anketle ırkçı temayı bağlıyor... Ankette, cami yapımı, burka ve başörtüsünün yasaklanmasına dair sorular var..Müslümanların Avusturya anayasasını Kuran'dan üstün tuttuklarına dair bir belge imzalaması önerisi de anketter yer alıyor. Oyunu üreten firma İsviçre'de minare referandumu sırasında kullanılan benzer bir oyunun da yaratıcısı...Daha önceki seçimlerde "Viyana İstanbul olmasın" gibi sloganlarla meydana inen, bu kez oyunu kullanan Avusturya Özgürlük Partisi ise, Avusturya siyasetinin en ırkçı partisi...
1026017
haber
Altay, Antalyaspor maçının tekrarı için TFF'ye başvurdu
null
Spor Toto Süper Lig’in 31. haftasında Altay, konuk ettiği Antalyaspor’a 2-1 mağlup olmuştu. Müsabakada, AVAR (Asistan Video Yardımcı Hakem) olarak Merkez Hakem Kurulu tarafından Alper Çetin’e görev verilmişti. Siyah-beyazlı kulüp söz konusu hakemin hiçbir klasmanda yer almaması nedeniyle maçın tekrarlanması için Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) başvuruda bulundu. Altay, başvurusunu sosyal medya hesaplarından şöyle duyurdu: "Kulübümüz, FTA Antalyaspor ile oynadığımız maçta hiçbir klasmanda yer almayan Alper Çetin’e AVAR’da görev verilmesi nedeniyle Başkanımız Özgür Ekmekçioğlu’nun talimatı ile TFF’ye maçın tekrarına yönelik resmi başvuruda bulunmuştur. Camiamızın bilgisine sunarız."
62,227
# Altay, Antalyaspor maçının tekrarı için TFF'ye başvurdu Spor Toto Süper Lig’in 31. haftasında Altay, konuk ettiği Antalyaspor’a 2-1 mağlup olmuştu. Müsabakada, AVAR (Asistan Video Yardımcı Hakem) olarak Merkez Hakem Kurulu tarafından Alper Çetin’e görev verilmişti. Siyah-beyazlı kulüp söz konusu hakemin hiçbir klasmanda yer almaması nedeniyle maçın tekrarlanması için Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) başvuruda bulundu. Altay, başvurusunu sosyal medya hesaplarından şöyle duyurdu: "Kulübümüz, FTA Antalyaspor ile oynadığımız maçta hiçbir klasmanda yer almayan Alper Çetin’e AVAR’da görev verilmesi nedeniyle Başkanımız Özgür Ekmekçioğlu’nun talimatı ile TFF’ye maçın tekrarına yönelik resmi başvuruda bulunmuştur. Camiamızın bilgisine sunarız."
818138
haber
Anket: Türkiye, temiz enerji istiyor
"Türkiye toplumu fosil yakıta kıyasla %86 oranında yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmasını tercih ediyor"
24 Nisan 2019 14:18 25-27 Nisan tarihlerinde Çin'de gerçekleşecek Kuşak ve Yol Forumu öncesi Çin yatırımlarına dair tartışmalar hız kazanırken, bağımsız düşünce kuruluşu E3G tarafından YouGov’a yaptırılan anket araştırması, Nisan 2019’da Endonezya, Pakistan, Filipinler, Güney Afrika, Türkiye ve Vietnam’da gerçekleştirildi. Sonuçlara göre Türkiye dahil altı ülkenin hepsinde vatandaşlar 'temiz enerji' istiyor. Enerji sektöründe yabancı yatırım hakkında çok uluslu ölçekte gerçekleştirilen ilk kamuoyu araştırması olan anketin Türkiye bulguları şöyle; -Anketin sonuçlarına göre, uzun vadeli kalkınma (ekonomi, sosyal, sağlık vb.) düşünüldüğünde Türkiye toplumu fosil yakıta kıyasla %86 oranında yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmasını tercih ediyor. -Tüm ülkelerde toplumsal karşılığı en yüksek olan enerji teknolojisi güneş enerjisi. Türkiye hükümetinin yabancı yatırımları teşvik etme önceliği söz konusu olunca, ankete katılanların %83’ü güneş enerjisine, %76’sı da rüzgâr enerjisine yüksek öncelik verilmesi gerektiğini düşünüyor. -Her ülkede vatandaşların temiz enerji konusundaki görüşleri ile fosil yakıtlar hakkındaki görüşleri arasında keskin farklar var. Kömür, araştırmanın gerçekleştirildiği altı ülkede de en istenmeyen enerji kaynağı olarak öne çıkıyor. Türkiye’den ankete katılanların %92’si, yabancı yatırımcıların Türkiye’de yenilenebilir enerjiye yatırım yapmasını 'olumlu' karşılayacağını belirtiyor. -Altı ülkenin hepsinde uzun vadede yenilenebilir enerjinin ekonomi için iyi olduğu düşünülüyor. Bu oran Türkiye sonuçlarında da %66. Ayrıca Türkiye toplumu, yenilenebilir enerjiye yatırımın hava, su kirliliğini ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltacağını da düşünüyor. -Öte yandan, kömürden elektrik üretimine yapılan yabancı yatırım ise kirliliğin, iklim değişikliğinin ve yolsuzluğun artmasıyla ilişkilendiriliyor ve temiz enerji yatırımlarına kıyasla toplumsal muhalefetle karşılaşıyor. Greenpeace Akdeniz Projeler Sorumlusu Deniz Bayram, anket sonuçlarını şöyle değerlendirdi: "Türkiye’nin geçmişteki yabancı enerji yatırımlarına baktığımızda, kömüre yatırım yapan şirketler, toplumun karşı çıkmasından dolayı planladığından çok daha yüksek finansal riskleri göze almak zorunda kaldı. Örneğin, uzun yıllardır, Türkiye’de Çinli enerji yatırımcılarının kömürlü santrallere yaptığı yatırım, bölgede yaşayanların hukuki ve toplumsal mücadelelerine sahne oldu. Bu araştırma, bu gerçeği farklı bir açıdan doğruluyor. Türkiye toplumu, yabancı yatırımcıyı, ancak yenilenebilir enerjiye özellikle de güneş enerjisine yatırım yaparsa davet ediyor. Çünkü yenilenebilir enerji yatırımını kendi sağlığı ve yaşamı için gerekli görüyor. Toplumun yabancı yatırımcıya ve bu yatırımları teşvik eden ve planlayan Türkiye Devleti karar vericilerine mesajı açık; yabancı yatırımcı fosil yatırımları ile Türkiye’yi kirletmek yerine, yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlamalı" 350.orgTürkiye'den Efe Baysal'ın değerlendirmesi ise şöyle: "Tüm dünyada insanlar iklim krizinin ağırlığı karşısında harekete geçerken, bu anket, Türkiye'de de yaşamımız açısından en önemli tehlikelerden biri olarak iklim değişikliğinin görüldüğünü ortaya koyuyor. Hem bu farkındalık hem de yenilenebilir enerjiye kamuoyu tarafından verilen yüksek destek sevindirici. Öte yandan, yenilenebilir enerjiye halk tarafından verilen desteğin sadece iklim değişikliği ile ilgili olmadığı, aynı zamanda bu uygulamaların gündelik hayatımızda artık temel sorunlardan biri haline gelen çevre kirliliği için de bir çözüm umudu olduğu yine anket sonuçlarından okunabiliyor. Bu çerçevede, karar vericilerin de bir an önce halkla aynı farkındalık seviyesine gelmesi ve bu siyasi iradeye saygı göstermesi elzem. Türkiye'nin yenilenebilir enerjiye topyekün geçişi ve bu geçişin insanların gündelik hayatlarındaki ekolojik kaygılarını da gözeten bir şekilde doğru uygulamalarla yapılması gerçek gündemimiz olmalıdır. " "Vatandaşlar, kömürü önceliklendiren enerji politikaları istemiyor" Anket araştırmasının yapıldığı altı ülke, küresel ölçekte en çok kömürlü termik santral planlanan ilk 10 ülke arasında yer alıyor. Anket, hükümetlerin, mevcut durumda kömürü önceliklendiren enerji politikaları ve yurtdışı yatırım paketlerinin, vatandaşların tercihleriyle uyuşmadığını ortaya koyuyor. Anketin gerçekleştirildiği altı ülkede de temiz enerji yatırımları; uzun vadede özellikle ekonomi için olumlu görülüyor (bu oranlar temiz enerji için %51 ila %72 arasında iken, kömür için %19 ila %40 arasında değişiyor). Ayrıca istihdam sağladığı ve iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı koyduğu için de toplumdaki yenilenebilir enerji algısı oldukça olumlu. Bununla birlikte kömür yatırımları, hava ve su kalitesini düşürmesi ve yolsuzluğu artırması sebebiyle olumsuz algılanıyor. E3G Genel Müdürü Nick Mabey ‘’Anket sonuçları, Kuşak ve Yol Girişimi’nde yer alan ülkelerin, kömüre kıyasla temiz enerji yatırımlarını tercih ettiğini açık olarak gösteriyor. Bu bağlamda Çin, bu hafta gerçekleşecek forumda hükümetler, iş dünyası ve yatırımcılarla bu taleplerin karşılanması üzerine çalışmalı’’ dedi.
122,221
# Anket: Türkiye, temiz enerji istiyor ## Özet "Türkiye toplumu fosil yakıta kıyasla %86 oranında yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmasını tercih ediyor" ## İçerik 24 Nisan 2019 14:18 25-27 Nisan tarihlerinde Çin'de gerçekleşecek Kuşak ve Yol Forumu öncesi Çin yatırımlarına dair tartışmalar hız kazanırken, bağımsız düşünce kuruluşu E3G tarafından YouGov’a yaptırılan anket araştırması, Nisan 2019’da Endonezya, Pakistan, Filipinler, Güney Afrika, Türkiye ve Vietnam’da gerçekleştirildi. Sonuçlara göre Türkiye dahil altı ülkenin hepsinde vatandaşlar 'temiz enerji' istiyor. Enerji sektöründe yabancı yatırım hakkında çok uluslu ölçekte gerçekleştirilen ilk kamuoyu araştırması olan anketin Türkiye bulguları şöyle; -Anketin sonuçlarına göre, uzun vadeli kalkınma (ekonomi, sosyal, sağlık vb.) düşünüldüğünde Türkiye toplumu fosil yakıta kıyasla %86 oranında yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmasını tercih ediyor. -Tüm ülkelerde toplumsal karşılığı en yüksek olan enerji teknolojisi güneş enerjisi. Türkiye hükümetinin yabancı yatırımları teşvik etme önceliği söz konusu olunca, ankete katılanların %83’ü güneş enerjisine, %76’sı da rüzgâr enerjisine yüksek öncelik verilmesi gerektiğini düşünüyor. -Her ülkede vatandaşların temiz enerji konusundaki görüşleri ile fosil yakıtlar hakkındaki görüşleri arasında keskin farklar var. Kömür, araştırmanın gerçekleştirildiği altı ülkede de en istenmeyen enerji kaynağı olarak öne çıkıyor. Türkiye’den ankete katılanların %92’si, yabancı yatırımcıların Türkiye’de yenilenebilir enerjiye yatırım yapmasını 'olumlu' karşılayacağını belirtiyor. -Altı ülkenin hepsinde uzun vadede yenilenebilir enerjinin ekonomi için iyi olduğu düşünülüyor. Bu oran Türkiye sonuçlarında da %66. Ayrıca Türkiye toplumu, yenilenebilir enerjiye yatırımın hava, su kirliliğini ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltacağını da düşünüyor. -Öte yandan, kömürden elektrik üretimine yapılan yabancı yatırım ise kirliliğin, iklim değişikliğinin ve yolsuzluğun artmasıyla ilişkilendiriliyor ve temiz enerji yatırımlarına kıyasla toplumsal muhalefetle karşılaşıyor. Greenpeace Akdeniz Projeler Sorumlusu Deniz Bayram, anket sonuçlarını şöyle değerlendirdi: "Türkiye’nin geçmişteki yabancı enerji yatırımlarına baktığımızda, kömüre yatırım yapan şirketler, toplumun karşı çıkmasından dolayı planladığından çok daha yüksek finansal riskleri göze almak zorunda kaldı. Örneğin, uzun yıllardır, Türkiye’de Çinli enerji yatırımcılarının kömürlü santrallere yaptığı yatırım, bölgede yaşayanların hukuki ve toplumsal mücadelelerine sahne oldu. Bu araştırma, bu gerçeği farklı bir açıdan doğruluyor. Türkiye toplumu, yabancı yatırımcıyı, ancak yenilenebilir enerjiye özellikle de güneş enerjisine yatırım yaparsa davet ediyor. Çünkü yenilenebilir enerji yatırımını kendi sağlığı ve yaşamı için gerekli görüyor. Toplumun yabancı yatırımcıya ve bu yatırımları teşvik eden ve planlayan Türkiye Devleti karar vericilerine mesajı açık; yabancı yatırımcı fosil yatırımları ile Türkiye’yi kirletmek yerine, yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlamalı" 350.orgTürkiye'den Efe Baysal'ın değerlendirmesi ise şöyle: "Tüm dünyada insanlar iklim krizinin ağırlığı karşısında harekete geçerken, bu anket, Türkiye'de de yaşamımız açısından en önemli tehlikelerden biri olarak iklim değişikliğinin görüldüğünü ortaya koyuyor. Hem bu farkındalık hem de yenilenebilir enerjiye kamuoyu tarafından verilen yüksek destek sevindirici. Öte yandan, yenilenebilir enerjiye halk tarafından verilen desteğin sadece iklim değişikliği ile ilgili olmadığı, aynı zamanda bu uygulamaların gündelik hayatımızda artık temel sorunlardan biri haline gelen çevre kirliliği için de bir çözüm umudu olduğu yine anket sonuçlarından okunabiliyor. Bu çerçevede, karar vericilerin de bir an önce halkla aynı farkındalık seviyesine gelmesi ve bu siyasi iradeye saygı göstermesi elzem. Türkiye'nin yenilenebilir enerjiye topyekün geçişi ve bu geçişin insanların gündelik hayatlarındaki ekolojik kaygılarını da gözeten bir şekilde doğru uygulamalarla yapılması gerçek gündemimiz olmalıdır. " "Vatandaşlar, kömürü önceliklendiren enerji politikaları istemiyor" Anket araştırmasının yapıldığı altı ülke, küresel ölçekte en çok kömürlü termik santral planlanan ilk 10 ülke arasında yer alıyor. Anket, hükümetlerin, mevcut durumda kömürü önceliklendiren enerji politikaları ve yurtdışı yatırım paketlerinin, vatandaşların tercihleriyle uyuşmadığını ortaya koyuyor. Anketin gerçekleştirildiği altı ülkede de temiz enerji yatırımları; uzun vadede özellikle ekonomi için olumlu görülüyor (bu oranlar temiz enerji için %51 ila %72 arasında iken, kömür için %19 ila %40 arasında değişiyor). Ayrıca istihdam sağladığı ve iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı koyduğu için de toplumdaki yenilenebilir enerji algısı oldukça olumlu. Bununla birlikte kömür yatırımları, hava ve su kalitesini düşürmesi ve yolsuzluğu artırması sebebiyle olumsuz algılanıyor. E3G Genel Müdürü Nick Mabey ‘’Anket sonuçları, Kuşak ve Yol Girişimi’nde yer alan ülkelerin, kömüre kıyasla temiz enerji yatırımlarını tercih ettiğini açık olarak gösteriyor. Bu bağlamda Çin, bu hafta gerçekleşecek forumda hükümetler, iş dünyası ve yatırımcılarla bu taleplerin karşılanması üzerine çalışmalı’’ dedi.
49259
haber
İlçenin en güzel yerini mezarlık alanı olarak ayırdı
İlçenin en güzel yerini mezarlık alanı olarak ayırdı
Van'ın Erciş ilçesi Belediye Başkanı Fatih Çiftçi, 164 bin metrekare göl manzaralı araziyi mezarlık yeri olarak ayırdı. Mezarlıkta uzaktan kabir ziyaretine gelecekler için restoran ve kafe de yaptırılıyor. İlçenin sahil kenarındaki en güzel yerlerinden birini cezaevinde bulunan tutukluların çalıştırması için restoran yeri olarak Adalet Bakanlığına veren Çiftçi, bu kez ilçenin göl manzaralı 164 bin metrekarelik arazisini mezarlık yeri olarak ayırdı. Erciş Belediye Başkanı Fatih Çiftçi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gözlemlerinde insanların mezar bulmada sıkıntı çektiklerini gördüğünü ifade etti. Bu nedenle çalışma başlattığını belirten Çiftçi, şehir içinde sıkışmış kabristandan insanları kurtarma kararı aldığını söyledi. Şehir dışında bulunan, belediyeye ait göl manzaralı 164 bin metrekarelik alanı kabristanlık yeri olarak belirlediklerini ifade eden Çiftçi, "Kabristanlar önem verdiğimiz yerlerden biridir. Bu nedenle ilçenin en güzel yerinde kabristan yeri ayırdık. Meclisten de kararı çıkardık, çalışmalarımızı başlattık. Artık insanlar ölülerini defnedebilmek için sıkıntı çekmeyecek" dedi. "Erciş'e 100 yıl yeter" Yeni kabristan alanında mezarı kendi personellerine kazdırmaya başladıklarını belirten Çiftçi, alanın çok geniş olduğunu, yüzlerce boş mezar hazırlayarak insanların hizmetine sunacaklarını söyledi. Kabristanın son teknolojiyle aydınlatılacağını kaydeden Çiftçi, "164 bin metrekarenin peyzajını da çok güzel yapacağız. Mezarlık içerisine restoran ve kafe yaptırma çalışmalarına başladık, buralarda uzak yerlerden kabir ziyaretine gelen vatandaşlara hizmet verilecek.Büyük bir abdesthanenin de yapımına başlandı. Yeni kabristan alanımız çok güzel ve çok geniş bir yer, tüm Erciş'e 100 yıl yetecek bir yer" diye konuştu.
1,180
# İlçenin en güzel yerini mezarlık alanı olarak ayırdı ## Özet İlçenin en güzel yerini mezarlık alanı olarak ayırdı ## İçerik Van'ın Erciş ilçesi Belediye Başkanı Fatih Çiftçi, 164 bin metrekare göl manzaralı araziyi mezarlık yeri olarak ayırdı. Mezarlıkta uzaktan kabir ziyaretine gelecekler için restoran ve kafe de yaptırılıyor. İlçenin sahil kenarındaki en güzel yerlerinden birini cezaevinde bulunan tutukluların çalıştırması için restoran yeri olarak Adalet Bakanlığına veren Çiftçi, bu kez ilçenin göl manzaralı 164 bin metrekarelik arazisini mezarlık yeri olarak ayırdı. Erciş Belediye Başkanı Fatih Çiftçi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gözlemlerinde insanların mezar bulmada sıkıntı çektiklerini gördüğünü ifade etti. Bu nedenle çalışma başlattığını belirten Çiftçi, şehir içinde sıkışmış kabristandan insanları kurtarma kararı aldığını söyledi. Şehir dışında bulunan, belediyeye ait göl manzaralı 164 bin metrekarelik alanı kabristanlık yeri olarak belirlediklerini ifade eden Çiftçi, "Kabristanlar önem verdiğimiz yerlerden biridir. Bu nedenle ilçenin en güzel yerinde kabristan yeri ayırdık. Meclisten de kararı çıkardık, çalışmalarımızı başlattık. Artık insanlar ölülerini defnedebilmek için sıkıntı çekmeyecek" dedi. "Erciş'e 100 yıl yeter" Yeni kabristan alanında mezarı kendi personellerine kazdırmaya başladıklarını belirten Çiftçi, alanın çok geniş olduğunu, yüzlerce boş mezar hazırlayarak insanların hizmetine sunacaklarını söyledi. Kabristanın son teknolojiyle aydınlatılacağını kaydeden Çiftçi, "164 bin metrekarenin peyzajını da çok güzel yapacağız. Mezarlık içerisine restoran ve kafe yaptırma çalışmalarına başladık, buralarda uzak yerlerden kabir ziyaretine gelen vatandaşlara hizmet verilecek.Büyük bir abdesthanenin de yapımına başlandı. Yeni kabristan alanımız çok güzel ve çok geniş bir yer, tüm Erciş'e 100 yıl yetecek bir yer" diye konuştu.
648027
haber
Adil Öksüz'ün baldızına ağırlaştırılmış müebbet istemi
null
## Belkıs Nur Tetik'a "Anayasa'yı ihlal" ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçlarından ceza istendi Sakarya'da, 'FETÖ' yönelik soruşturma sonunda, örgütün "Hava kuvvetleri imamı" firari **Adil Öksüz** 'ün baldızı **Belkıs Nur** ** Tetik** hakkında "Anayasa'yı ihlal" ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame kabul edildi. Sakarya 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Öksüz'ün baldızı tutuksuz sanık Belkıs Nur Tetik hakkında hazırlanan 9 sayfalık iddianame üzerindeki incelemesini tamamladı. Sanık Tetik hakkında "Anayasa'yı ihlal" ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle 15 yıla kadar hapis cezası istenen iddianame kabul edildi. Davanın görülmesine 12 Haziran Salı günü Sakarya 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanacak. İddianamede, sanık Tetik'in ikamet aramasında ele geçen ve eşi Ökkeş Tetik'e ait olduğunu beyan ettiği telefondaki bir yazıda, kendi ailesinin isimleriyle Fethullah Gülen'in ismi ifade edilerek, "Güller Gülene olsun feda, Gülen nesiller dolsun dünya" yazarak Gülen'e övgü dolu sözler sarf edildiği, yine dershanelerin kapatılmasıyla ilgili Gülen'in yanında olduklarını kaleme aldıkları ve Gülen'e ait şiirin paylaşımının yapıldığı belirtilen iddianamede, telefondan "ByLock" programının kullanıldığının tespit edildiği aktarıldı. Sanık Tetik'in Bank Asya'da hesabının bulunduğu, hesabını aktif kullandığı, 17-25 Aralık süreci sonrasında 19 katılım hesabı açtırdığı kaydedilen iddianamede, "Sanığın hesap bakiyesi ve gelişimi incelenmesinde, 2013 Aralık ayında hesabında sadece 16,56 lira olmasına rağmen 2014 yılı Ocak ayında hesabında 100 bin 330,87 lira bulunduğu, sanığın hesap hareketlerinde 29 Ocak 2014'te katılım hesabı açma adı altında 60 bin lira yatırdığı, 3 Nisan 2014'te katılım hesabı açma adı altında hesabına 60 bin 716,76 lira yatırdığı anlaşılmıştır." ifadeleri kullanıldı. İddianamede, sanık Tetik'in öğrenim gördüğü zamanlarda 'FETÖ'ye ait evlerde kaldığı, bir dönem örgütle bağlantılı Akyazı FEM Dershanesi'nde çalıştığı ve KPSS sorularının sızdırılması davasında sanık olan eşi Ökkeş Tetik ile burada tanışarak evlendiği aktarıldı. ### "Adil Öksüz'ün kaçmasına imkan sağlamıştır" Sanık Belkıs Nur Tetik'in, eniştesi olması nedeniyle Adil Öksüz'ün örgüt içerisindeki konumunu bileceği, aynı apartmanda ikamet ettiği aktarılan iddianamede, şunlar kaydedildi: "Tetik'in, Adil Öksüz'ün haziran ayında eşi Aynur Öksüz'ü Amerika'ya bırakıp geldiğini ve 13 Temmuz 2016'da siyah renkli bir araçla Ankara'ya gittiğini bildiği, Öksüz'ü ailesi ile birlikte yaşadığı ikametinde saklayarak kendi örgüt bağını da ortaya koyduğu ve darbe teşebbüsünün planlayıcılarından olan Öksüz'ü yetkili makamlara bildirmeyerek kaçmasına imkan sağladığı anlaşılmıştır. Sanığın örgütün kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini, hedef ve yöntemlerini benimseyerek gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dahil olmayı tercih ettiği, gerek görevi sırasındaki şahsi gerek mali faaliyetleri dolayısıyla terör örgütüne finansman sağladığı anlaşılmıştır." ### "Adil Öksüz 19 Temmuz'da Akyazı'ya geldi" Sanık Tetik, iddianamedeki ifadesinde, Adil Öksüz'ün 13 Temmuz'da babası Cevat Yıldırım'ın yaşadığı Akyazı'ya geldiğini ve aracını bırakıp başka biri ve başka bir araçla Ankara'ya gittiğini belirterek, 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle yakalandığını kaydetti. Adil Öksüz'ün 19 Temmuz 2016'da Ali Sami ve eşi Melike Yıldırım ile "34 SIR" plakalı araçla Akyazı'ya geldiğini aktaran Tetik, "Sabah kahvaltı yapıldı. Adil, saat 14.00 sıralarında aşağıya inip 'Anne ben gidiyorum. Allahaısmarladık.' deyip evden ayrıldı. Adil, evden ayrılırken kendi aracını götürmemişti." ifadelerini kullandı. Tetik, Adil Öksüz'ün evden ayrıldıktan sonra televizyonda Adil'in tutuklandığı ile ilgili haberler çıktığını aktararak, şunları anlattı: "Biz bu haber üzerine Adil Öksüz'ün Ankara'da böyle bir olaya karıştığına yönelik bilgi sahibi olduk. Ağabeyim Ali Sami, Adil Öksüz ile kahvaltı sonrası masada konuşurlarken yapılan konuşmalara kulak misafiri oldum. Konuşmada 'Çevirme esnasında alındım. Benim bulunduğum yerdeki herkes alınıyordu. Birkaç gün gözaltında bulundum. Mahkeme beni suçsuz bulduğu için bıraktı.' dedi. Arsa satın almaya gittiğine yönelik herhangi bir beyanda bulunmadı. Sivil olarak tek kendisinin gözaltına alındığını, başka kimsenin olmadığını söyledi. Aile bireylerinden hiçbir kişi Adil Öksüz ile evden ayrıldıktan sonra birebir telefonla ya da dolaylı yollardan görüşmedi."
340,154
# Adil Öksüz'ün baldızına ağırlaştırılmış müebbet istemi ## Belkıs Nur Tetik'a "Anayasa'yı ihlal" ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçlarından ceza istendi Sakarya'da, 'FETÖ' yönelik soruşturma sonunda, örgütün "Hava kuvvetleri imamı" firari **Adil Öksüz** 'ün baldızı **Belkıs Nur** ** Tetik** hakkında "Anayasa'yı ihlal" ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame kabul edildi. Sakarya 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Öksüz'ün baldızı tutuksuz sanık Belkıs Nur Tetik hakkında hazırlanan 9 sayfalık iddianame üzerindeki incelemesini tamamladı. Sanık Tetik hakkında "Anayasa'yı ihlal" ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle 15 yıla kadar hapis cezası istenen iddianame kabul edildi. Davanın görülmesine 12 Haziran Salı günü Sakarya 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanacak. İddianamede, sanık Tetik'in ikamet aramasında ele geçen ve eşi Ökkeş Tetik'e ait olduğunu beyan ettiği telefondaki bir yazıda, kendi ailesinin isimleriyle Fethullah Gülen'in ismi ifade edilerek, "Güller Gülene olsun feda, Gülen nesiller dolsun dünya" yazarak Gülen'e övgü dolu sözler sarf edildiği, yine dershanelerin kapatılmasıyla ilgili Gülen'in yanında olduklarını kaleme aldıkları ve Gülen'e ait şiirin paylaşımının yapıldığı belirtilen iddianamede, telefondan "ByLock" programının kullanıldığının tespit edildiği aktarıldı. Sanık Tetik'in Bank Asya'da hesabının bulunduğu, hesabını aktif kullandığı, 17-25 Aralık süreci sonrasında 19 katılım hesabı açtırdığı kaydedilen iddianamede, "Sanığın hesap bakiyesi ve gelişimi incelenmesinde, 2013 Aralık ayında hesabında sadece 16,56 lira olmasına rağmen 2014 yılı Ocak ayında hesabında 100 bin 330,87 lira bulunduğu, sanığın hesap hareketlerinde 29 Ocak 2014'te katılım hesabı açma adı altında 60 bin lira yatırdığı, 3 Nisan 2014'te katılım hesabı açma adı altında hesabına 60 bin 716,76 lira yatırdığı anlaşılmıştır." ifadeleri kullanıldı. İddianamede, sanık Tetik'in öğrenim gördüğü zamanlarda 'FETÖ'ye ait evlerde kaldığı, bir dönem örgütle bağlantılı Akyazı FEM Dershanesi'nde çalıştığı ve KPSS sorularının sızdırılması davasında sanık olan eşi Ökkeş Tetik ile burada tanışarak evlendiği aktarıldı. ## "Adil Öksüz'ün kaçmasına imkan sağlamıştır" Sanık Belkıs Nur Tetik'in, eniştesi olması nedeniyle Adil Öksüz'ün örgüt içerisindeki konumunu bileceği, aynı apartmanda ikamet ettiği aktarılan iddianamede, şunlar kaydedildi: "Tetik'in, Adil Öksüz'ün haziran ayında eşi Aynur Öksüz'ü Amerika'ya bırakıp geldiğini ve 13 Temmuz 2016'da siyah renkli bir araçla Ankara'ya gittiğini bildiği, Öksüz'ü ailesi ile birlikte yaşadığı ikametinde saklayarak kendi örgüt bağını da ortaya koyduğu ve darbe teşebbüsünün planlayıcılarından olan Öksüz'ü yetkili makamlara bildirmeyerek kaçmasına imkan sağladığı anlaşılmıştır. Sanığın örgütün kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini, hedef ve yöntemlerini benimseyerek gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dahil olmayı tercih ettiği, gerek görevi sırasındaki şahsi gerek mali faaliyetleri dolayısıyla terör örgütüne finansman sağladığı anlaşılmıştır." ## "Adil Öksüz 19 Temmuz'da Akyazı'ya geldi" Sanık Tetik, iddianamedeki ifadesinde, Adil Öksüz'ün 13 Temmuz'da babası Cevat Yıldırım'ın yaşadığı Akyazı'ya geldiğini ve aracını bırakıp başka biri ve başka bir araçla Ankara'ya gittiğini belirterek, 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle yakalandığını kaydetti. Adil Öksüz'ün 19 Temmuz 2016'da Ali Sami ve eşi Melike Yıldırım ile "34 SIR" plakalı araçla Akyazı'ya geldiğini aktaran Tetik, "Sabah kahvaltı yapıldı. Adil, saat 14.00 sıralarında aşağıya inip 'Anne ben gidiyorum. Allahaısmarladık.' deyip evden ayrıldı. Adil, evden ayrılırken kendi aracını götürmemişti." ifadelerini kullandı. Tetik, Adil Öksüz'ün evden ayrıldıktan sonra televizyonda Adil'in tutuklandığı ile ilgili haberler çıktığını aktararak, şunları anlattı: "Biz bu haber üzerine Adil Öksüz'ün Ankara'da böyle bir olaya karıştığına yönelik bilgi sahibi olduk. Ağabeyim Ali Sami, Adil Öksüz ile kahvaltı sonrası masada konuşurlarken yapılan konuşmalara kulak misafiri oldum. Konuşmada 'Çevirme esnasında alındım. Benim bulunduğum yerdeki herkes alınıyordu. Birkaç gün gözaltında bulundum. Mahkeme beni suçsuz bulduğu için bıraktı.' dedi. Arsa satın almaya gittiğine yönelik herhangi bir beyanda bulunmadı. Sivil olarak tek kendisinin gözaltına alındığını, başka kimsenin olmadığını söyledi. Aile bireylerinden hiçbir kişi Adil Öksüz ile evden ayrıldıktan sonra birebir telefonla ya da dolaylı yollardan görüşmedi."
1034194
haber
Kılıçdaroğlu’nun kapısına gittiği SADAT’ta bir yılda iki değişiklik
null
Cumhuriyet’ten Sefa Uyar’ın haberine göre, SADAT’ta, Kasım 2020-Kasım 2021 arasında iki değişiklik yaşandı. En son 2016’da sermaye artırımına giden ve sermayesini 643 binden 880 bin liraya çıkaran SADAT, Covid-19 salgını nedeniyle ekonomik sıkıntıların yaşandığı Kasım 2020’de sermayesini neredeyse ikiye katladı. Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan karara göre, 880 bin lira olan sermaye, 1 milyon 584 bin liraya çıkarıldı. Şirketteki en büyük pay ise 543 bin 150 lira ile Tanrıverdi’ye ait. Tanrıverdi dışında 50 farklı kişinin de payı bulunuyor. SADAT’ta bir diğer gelişme de Kasım 2021’de yaşandı. Ticaret Sicil Gazetesi’ne göre, bu tarihte şirkette yönetim kuruluğu üyeliği değişimi oldu. Şirketin yönetim kurulu üyesi Mehmet Zelka, bu görevinden ayrıldı. Yerine ise SADAT’ın kurucularından da olan Ersan Ergür getirildi. Ergür, aynı zamanda, İslam ülkelerinin başkenti, bayrağı ve resmi dili olan bir konfederasyon çatısı altında bütünleşmelerini isteyen Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği’nin (ASSAM) yöneticileri arasında yer alıyor. Tanrıverdiği’nin başkanlığını yaptığı ASSAM’da Ergür’ün yayımladığı yazılar da dikkat çekiyor.
66,803
# Kılıçdaroğlu’nun kapısına gittiği SADAT’ta bir yılda iki değişiklik Cumhuriyet’ten Sefa Uyar’ın haberine göre, SADAT’ta, Kasım 2020-Kasım 2021 arasında iki değişiklik yaşandı. En son 2016’da sermaye artırımına giden ve sermayesini 643 binden 880 bin liraya çıkaran SADAT, Covid-19 salgını nedeniyle ekonomik sıkıntıların yaşandığı Kasım 2020’de sermayesini neredeyse ikiye katladı. Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan karara göre, 880 bin lira olan sermaye, 1 milyon 584 bin liraya çıkarıldı. Şirketteki en büyük pay ise 543 bin 150 lira ile Tanrıverdi’ye ait. Tanrıverdi dışında 50 farklı kişinin de payı bulunuyor. SADAT’ta bir diğer gelişme de Kasım 2021’de yaşandı. Ticaret Sicil Gazetesi’ne göre, bu tarihte şirkette yönetim kuruluğu üyeliği değişimi oldu. Şirketin yönetim kurulu üyesi Mehmet Zelka, bu görevinden ayrıldı. Yerine ise SADAT’ın kurucularından da olan Ersan Ergür getirildi. Ergür, aynı zamanda, İslam ülkelerinin başkenti, bayrağı ve resmi dili olan bir konfederasyon çatısı altında bütünleşmelerini isteyen Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği’nin (ASSAM) yöneticileri arasında yer alıyor. Tanrıverdiği’nin başkanlığını yaptığı ASSAM’da Ergür’ün yayımladığı yazılar da dikkat çekiyor.
879617
haber
Haluk Bilginer’in başrolünde oynadığı İngiliz yapımı dizinin yayın tarihi belli oldu
Haluk Bilginer’in başrolünde oynadığı İngiliz yapımı dizinin yayın tarihi belli oldu
Haluk Bilginer’in önemli rollerden birini üstleneceği "Alex Rider" dizisiyle ilgili haberler geçen ekim ayından bu yana internette dolaşıyordu. Nihayet dizinin yayın tarihi de belli oldu. Son gelen habere göre "Alex Rider" 4 Haziran’dan itibaren dijital ortamda yayına başlayacak. Antony Horowitz’in aynı adlı roman serisinden televizyona uyarlanan dizi amcasının ani ölümü sonucu hayatı alt üst olan 14 yaşındaki Alex’in maceralarını anlatıyor. Amcasının aslında MI6 için çalışan bir casus olduğunu bilmeyen Alex bir anda onun yerine geçer ve kendini tehlikelerle dolu maceraların ortasında bulur. Horowitz’in roman serisinin ilki olan "Stormbreaker" 2006’da sinemaya aktarılmıştı. Şimdi Sony Pictures tarafından hayata geçirilen dizinin senaryosu ise serinin ikinci romanı olan "Point Blanc"dan hareketle yazıldı. Mültimilyarder zenginlerin çocuklarının gittiği özel bir okulda geçen dizinin kötü adamlarından biri de okulun müdürü olan Güney Afrikalı bilim insanı Dr. Hugo Grief. Dizide Hugo Greif karakterini ise Uluslararası Emmy ödüllerinde En İyi Erkek Oyuncu ("Şahsiyet" dizisi ile) ödülünü alan Haluk Bilginer oynuyor. Dizide Alex Rider rolünde genç oyuncu Otto Farrant yer alırken kadroda ayrıca Brenock O’Connor, Stephen Dillane, Vicky McClure, Andrew Buchan ve Nathan Clarke gibi isimler var. Dizi 4 Haziran’dan itibaren Amazon Prime’da izlenebilir.
104,748
# Haluk Bilginer’in başrolünde oynadığı İngiliz yapımı dizinin yayın tarihi belli oldu ## Özet Haluk Bilginer’in başrolünde oynadığı İngiliz yapımı dizinin yayın tarihi belli oldu ## İçerik Haluk Bilginer’in önemli rollerden birini üstleneceği "Alex Rider" dizisiyle ilgili haberler geçen ekim ayından bu yana internette dolaşıyordu. Nihayet dizinin yayın tarihi de belli oldu. Son gelen habere göre "Alex Rider" 4 Haziran’dan itibaren dijital ortamda yayına başlayacak. Antony Horowitz’in aynı adlı roman serisinden televizyona uyarlanan dizi amcasının ani ölümü sonucu hayatı alt üst olan 14 yaşındaki Alex’in maceralarını anlatıyor. Amcasının aslında MI6 için çalışan bir casus olduğunu bilmeyen Alex bir anda onun yerine geçer ve kendini tehlikelerle dolu maceraların ortasında bulur. Horowitz’in roman serisinin ilki olan "Stormbreaker" 2006’da sinemaya aktarılmıştı. Şimdi Sony Pictures tarafından hayata geçirilen dizinin senaryosu ise serinin ikinci romanı olan "Point Blanc"dan hareketle yazıldı. Mültimilyarder zenginlerin çocuklarının gittiği özel bir okulda geçen dizinin kötü adamlarından biri de okulun müdürü olan Güney Afrikalı bilim insanı Dr. Hugo Grief. Dizide Hugo Greif karakterini ise Uluslararası Emmy ödüllerinde En İyi Erkek Oyuncu ("Şahsiyet" dizisi ile) ödülünü alan Haluk Bilginer oynuyor. Dizide Alex Rider rolünde genç oyuncu Otto Farrant yer alırken kadroda ayrıca Brenock O’Connor, Stephen Dillane, Vicky McClure, Andrew Buchan ve Nathan Clarke gibi isimler var. Dizi 4 Haziran’dan itibaren Amazon Prime’da izlenebilir.
180433
haber
Bakan Ergün'den depremzedelere kredi müjdesi VAN
Bakan Ergün'den depremzedelere kredi müjdesi VAN (A.A)
- - 09.11.2011 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, ''''Hasar tespitleri yapıldıktan sonra verilecek olan bazı krediler hibe gibi çok uzun vadeli ve faizsiz olacak'' dedi. Ergün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, depremden zarar gören esnaf, sanatkar ve KOBİ'lere yönelik bazı destek modelleri üzerinde çalışma yapacaklarını belirterek, hayatın normale dönmesi için esnaf ve sanatkarın bir an evvel işine başlaması için bazı destek mekanizmaları oluşturacaklarını bildirdi. Bazı kredilerin iş yerini, malını kaybetmiş olanlar için verileceğini ifade eden Ergün, şöyle konuştu: ''Hasar tespitleri yapıldıktan sonra verilecek olan bazı krediler hibe gibi çok uzun vadeli ve faizsiz olacak. Bir kısım hibeler de belki olabilir. Onun çalışmasını yapacağız. Kimin iş yeri yıkılmış, kimin iş yeri ağır hasar görmüş bütün bunların tespitinin yapılması lazım. Ama hiçbir şeyini kaybetmese bile genel olarak ticaretini, müşterisini kaybeden, alacağını alamamaktan dolayı zorluk yaşayan esnaf ve tüccarımız da olacaktır. Onların her birinin problemiyle ilgili ayrı çözüm yolları geliştirmek mümkün. O hasarın boyutuna göre bir çalışma yapmak lazım. Yani çalışma kademeli olmalı.'' Şu an ilk anda KOSGEB'den acil destek kredisi adı altında özellikle afette zarar görmüş esnaf ve sanatkarlar ile KOBİ'lere yönelik 100 bin liraya kadar kredi mekanizmasını çalıştırmaya başladıklarını anlatan Ergün, bu programı depremin ilk gününde devreye aldıklarını söyledi. Bu kredi modeliyle ilgili başvuruları almaya devam ettiklerine değinen Ergün, şöyle devam etti: ''Sıfır faizli 6 ayı ödemesiz 24 aylık geri ödemeli kredi veriyoruz. KOSGEB veri tabanına kayıtlı isletmelerimiz bankalara başvurarak kredilerini alabilirler. Bunun içinde bir ön koşul istemiyoruz yani rapor istemiyoruz, raporlar sonra istenecek. Çünkü görüyoruz ki herkes bu afetten bir şekilde zarar gördü. Dükkanı yıkılan da yıkılmayan da zarar gördü. Hasar tespitleri, destek modellerini yerli yerine oturtabilmemiz için lazım olacak. Kalıcı işyeri, işyeri onarım kredisi, makine teçhizat alımı, mal alımı gibi mekanizmaların devreye girebilmesi için hasar tespitlerinin ortaya çıkmasını bekliyoruz. Kim iş yerini kaybetmiş, kimin iş yeri ağır hasar almış, ne kadarlık bir onarımla yeniden hayata geçmesi mümkün, kimin makine ve teçhizatı zarar görmüş gibi bilgilere tespit raporlarından ulaşacağız. Bu ay içerisinde bunlar tamamlanır, biz de ona göre modelimizi oluştururuz.'' Ergün, ''Van merkezdeki Küçük Sanayi Sitesinde de az sayıda hasar gören işyerleri için en kısa sürede çok cazip koşullarda kredi mekanizması hayata geçireceğiz'' diye konuştu.
171,970
# Bakan Ergün'den depremzedelere kredi müjdesi VAN ## Özet Bakan Ergün'den depremzedelere kredi müjdesi VAN (A.A) ## İçerik - - 09.11.2011 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, ''''Hasar tespitleri yapıldıktan sonra verilecek olan bazı krediler hibe gibi çok uzun vadeli ve faizsiz olacak'' dedi. Ergün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, depremden zarar gören esnaf, sanatkar ve KOBİ'lere yönelik bazı destek modelleri üzerinde çalışma yapacaklarını belirterek, hayatın normale dönmesi için esnaf ve sanatkarın bir an evvel işine başlaması için bazı destek mekanizmaları oluşturacaklarını bildirdi. Bazı kredilerin iş yerini, malını kaybetmiş olanlar için verileceğini ifade eden Ergün, şöyle konuştu: ''Hasar tespitleri yapıldıktan sonra verilecek olan bazı krediler hibe gibi çok uzun vadeli ve faizsiz olacak. Bir kısım hibeler de belki olabilir. Onun çalışmasını yapacağız. Kimin iş yeri yıkılmış, kimin iş yeri ağır hasar görmüş bütün bunların tespitinin yapılması lazım. Ama hiçbir şeyini kaybetmese bile genel olarak ticaretini, müşterisini kaybeden, alacağını alamamaktan dolayı zorluk yaşayan esnaf ve tüccarımız da olacaktır. Onların her birinin problemiyle ilgili ayrı çözüm yolları geliştirmek mümkün. O hasarın boyutuna göre bir çalışma yapmak lazım. Yani çalışma kademeli olmalı.'' Şu an ilk anda KOSGEB'den acil destek kredisi adı altında özellikle afette zarar görmüş esnaf ve sanatkarlar ile KOBİ'lere yönelik 100 bin liraya kadar kredi mekanizmasını çalıştırmaya başladıklarını anlatan Ergün, bu programı depremin ilk gününde devreye aldıklarını söyledi. Bu kredi modeliyle ilgili başvuruları almaya devam ettiklerine değinen Ergün, şöyle devam etti: ''Sıfır faizli 6 ayı ödemesiz 24 aylık geri ödemeli kredi veriyoruz. KOSGEB veri tabanına kayıtlı isletmelerimiz bankalara başvurarak kredilerini alabilirler. Bunun içinde bir ön koşul istemiyoruz yani rapor istemiyoruz, raporlar sonra istenecek. Çünkü görüyoruz ki herkes bu afetten bir şekilde zarar gördü. Dükkanı yıkılan da yıkılmayan da zarar gördü. Hasar tespitleri, destek modellerini yerli yerine oturtabilmemiz için lazım olacak. Kalıcı işyeri, işyeri onarım kredisi, makine teçhizat alımı, mal alımı gibi mekanizmaların devreye girebilmesi için hasar tespitlerinin ortaya çıkmasını bekliyoruz. Kim iş yerini kaybetmiş, kimin iş yeri ağır hasar almış, ne kadarlık bir onarımla yeniden hayata geçmesi mümkün, kimin makine ve teçhizatı zarar görmüş gibi bilgilere tespit raporlarından ulaşacağız. Bu ay içerisinde bunlar tamamlanır, biz de ona göre modelimizi oluştururuz.'' Ergün, ''Van merkezdeki Küçük Sanayi Sitesinde de az sayıda hasar gören işyerleri için en kısa sürede çok cazip koşullarda kredi mekanizması hayata geçireceğiz'' diye konuştu.
327281
haber
Emine Ayna: Öcalan, Erdoğan'a 'diktatör' dediğimiz için bizi eleştirmişti
"Serdar Ortaç'ın Ahmet Kaya özrü gibi 10 yıl sonra da Cizre özeleştirileri olacak"
Emine Ayna, Cizre’de bir bodrum katında yaklaşık 2 hafta boyunca yardım bekleyen yaralılar konusunda umudu tükenince istifa etmeye karar verdiğini söyledi. Ayna, "Açıklama metnini dört beş gün beklettim. Belki o süre içinde ambulanslar gelir ve yaralıları alır diye umdum. Ambulanslar gelmiş, onlar o binadan çıkarılmış olsaydı bu açıklamayı yapmayacaktım" dedi. Kürt hareketinin savaşı seçtiği yönündeki iddialara dair Ayna, "Savaşı seçmek diye bir şey söz konusu değil, o seçimi Türkiye Cumhuriyeti devleti yaptı. O binayı bombalayan devlet" diye konuştu. "10 yıl sonra da bugün Cizre’deki o evde yaşananlar için pek çok kişi vicdanında müthiş bir özeleştiri yapacak" diyen Ayna, "Ama biz hem o evdeki insanları hem de bir 10 yılı daha kaybetmiş olacağız" diye konuştu. İstifasını DBP ve HDP'li siyasetçilerin basından öğrendiğini ifade eden Ayna, "Kararımı danışsaydım ikna etmeye çalışacaklarını biliyordum. İkna olmasam da onları kıramayacağım için inanmadığım bir durumun içinde durmuş olacaktım" dedi. Cumhuriyet’ten **Selin Ongun** ’un sorularını cevaplayan Ayna’nın açıklamaları şöyle: ** "Barışçıl çözüm için hiçbir umudum kalmadı" diyerek siyasetten çekildiğinizi açıkladınız. DTP kapatıldığında dahi bunu duymadık sizden. Bu karara nasıl vardınız?** Buraya (siyasetten çekilmesi- S.O) gelişimin başlangıç noktası 7 Haziran'ın hemen ertesinde Cumhurbaşkanı'nın bu seçimi tanımadığını söyleyerek "tekrar seçim" demesiydi. DTP kapatılırken antidemokratik de olsa gerekçesini yasaya dayandırıyordu bu devlet. Burada ise hep birlikte bir keyfiliğe şahit olmadık mı? O süreçte bunu kendi içimde çok tartışmıştım. Seçime girerek Cumhurbaşkanı'nın keyfiliğini meşrulaştırmış olmayacak mıydık? **Sizce 1 Kasım seçimlerine katılmamak daha mı iyi olurdu?** Kaos olurdu. Şu anda yaşanan da bir kaos. Seçime katılmak Erdoğan'ın keyfi kararını meşrulaştırmaktı, bendeki baskın fikir buydu. Bunu arkadaşlarımla tartıştığımda ikna noktasına geldim. Bu, benim için siyasette kalmaya bir şans daha vermekti. ** Açıklamanızda okuduk ki, bardağınızı taşıran son damla Cizre'deki Bostancı Mahallesi'ndeki o evde yaşananlar oldu. Son yansıyan haberlere göre evdeki 30 kişinin yedisi ölü. Evdekilerin hepsinin hayatını yitirdiğine dair açıklamalar da var. Buaçıklamaların yanında "Ama onlar PKK'li" diyenler de var.** Sıkıntı tam da budur. Bu insanlar PKK'li olmadıklarını zaten söylediler. Ama öyle olsalar bile devlet suç işliyor. Çünkü PKK'li olsalar devletin iç hukukuna göre yapılması gerekenyinebellidir: Alırsın, yaralı ise tedavisini üstlenirsin, yargı sürecini başlatırsın vs. Devlet oradaki insanların isimlerinin ne olduğuna bakarak "onları kurtaracağım" ya da "kurtarmayacağım" diyemez. Kaldı ki bu insanların PKK'li olmadıkları zaten ortada. **Şu bir gerçek ki sizin için son damla olan bu evde yaşananların bir taraftan batı kamuoyunda karşılığı yok. Orada olanları batı kamuoyu mu anlayamadı yoksasizler,Kürt siyasetçileri mi yeterince anlatamadınız; hangisi daha çok?** İkisi de. Sol literatürdeki "zorun rolü" aslında tam da budur. **Literatürle değil de hayatın içinden bir örnekle anlatır mısınız bunu?** Yıllar önceki o toplantıda Ahmet Kaya'ya yönelik linçte marş söyleyen o şarkıcının adı neydi? **Serdar Ortaç?** Evet o. Orada, o toplantıdaki tavrının çok iyi ve makbul olduğunu sanıyordu. O durumu yaşarken ve yaşatırken bununla gurur duyuyordu. Basın da kamuoyu da onu desteklemişti. O gün o kişi az önce bahsettiğim zor ve gücün altındaydı. O süreç bitip eleştiriye tabi tutulupsüreç teşhir olduğunda o şarkıcı da pişman olduğunu ifade etti. Bir dönem gurur duyduğuhareketinden ötürü özeleştiri yaptı. 10 yıl sonra da bugün Cizre’deki o evdeyaşananlar için pek çok kişi vicdanında müthiş bir özeleştiri yapacak. Ama biz hem o evdeki insanları hem de bir 10 yılı daha kaybetmiş olacağız. Batı kamuoyu mu anlamadı, diye sordunuz. Ben Türkler o bodrum katında olanları anlamıyor, demiyorum. Bu olan, gücün altında olmanın insan psikolojisine getirdiğidir. **Ya sizin anlatım eksiğiniz?** Orada yaşananları sadece basın yoluyla anlatmaya çalışıyoruz. Sonuçta devlet aygıtının elinde olan bir basın var. Söyledikleriniz cımbızlanıyor ya da hiç görülmüyor. Sadece basını aracı yerine koymak yerine doğrudan iletişim modellerini kullanarak anlatmak daha fazla zaman gerektiriyor. Bu anlamda bir eksiklik var. Bunu söylerken her gün partibinalarınasaldırı, tutuklama vs. böylesi bir gündemde bunu yapmanın zor olduğunu dahatırlatıyorum. **Siyasetten çekilmenizi ilan eden o metni ne zaman yazdınız*** *?** O metni kamuoyuyla paylaşmadan dört, beş gün önce yazdım. Ve bilgisayarımda sakladım. ** Neden beklediniz?** Belki o süre içinde ambulanslar gelir ve yaralıları alır diye umdum. Ambulanslar gelmiş, onlar o binadan çıkarılmış olsaydı bu açıklamayı yapmayacaktım. **Siz evdekilerle irtibat kurdunuz mu hiç?** Ölü sayısı henüz yediye çıkmamıştı. **Faysal ** (Sarıyıldız) Bey aradı. Ankara ile yapılan görüşmeler neticesinde ambulansın gitmesine karar verildiğini söyledi. Fakat evdekilerin bir nevi güven sorunu olduğunu, ateş altında kalmaktan endişe ettiğini aktardı. "Siz konuşur musunuz" dedi. Cizre Halk Meclisi'nden Mehmet Tunç ile telefon konuşması yaptım. "Yaralı olmayan, sağlam üç kişiyiz. Geri kalan yaralı, üç kişi de hayatta değil. Bizim sağlam kalan üç kişi olarak hem yaralıları hem de üç cenazeyi 200 metre taşıma şansımız yok" dedi. Ateş altında kalmaktan endişe ettiklerini anlattı. "Lütfen aranızda güven tartışmasına girmeyin. Şu anda tek derdimiz sizi oradan sağ salim çıkarmak" dedim. Ankara ile tekrar görüşme trafiği başladı. Ambulansların sokağın başına kadar girmesine izin verildi. O görüşme trafiği boyunca mahallede ne patlama ne de silah sesi var. Ne zaman ambulans sokağın başına geliyor, top atışı başlıyor. Asker, "Çatışma var" diyerek geçişe izin vermiyor. Ambulans gidiyor, top atışı başlıyor. Defalarca yaşandı bu. Ve ölü sayısı beşe çıktı. Açıklamamı o zaman yazdım. "Hiçbirimizin aklına ve hayaline gelmeyecek şekilde kandırıldık ve aldatıldık"dediğim budur. "Siyasilerle görüşme yapıyoruz, ambulans gönderiyoruz ama çatışıyorlar" gibi bir algı yaratmak istiyorlar. Ve bunun için bizleri kullanıyorlar. Bizim üzerimizden bir meşrulaştırma yapılıyor. Oysa kararları belli. Oradaki insanları en başından ölüme terk etmeye karar vermişler. Bu esnada vekillerin bakanlığın kapısında açlık grevine girmesi, bakanla (İçişleri Bakanı-S.O) görüşmek için verilen uğraşlar, Başbakan'ın çağrılara dalga geçer gibi "hele hendekler kapansın" yaklaşımı, ambulansın oraya her gidişinde yaşanan o tekrar, son seferde binanın çöküşü, altında kalışları, çığlıkları…Sözüm bitti. **Emine Hanım, ruh haliniz nasıl?** Aciziyet demeyeyim de hep o tıkanıklık… Defalarca ablukayı kırmayı denedik. Bir keresinde Dargeçit üzerinden Cizre'ye girmeye çalışıyorduk. Bir asker kolumdan tutarak kenara çekti. Bir taciz gibi değildi hareketi. Kimsenin duymayacağı biçimde bir şey söylemek istiyordu. "Bakın, ateş et emri var" dedi. "Eğer yürüme ve barikatı geçme konusunda ısrar ederseniz ilk etapta su, gaz sıkacağız ama bu konuda ısrar ederseniz ateş et emri var." Öyle bir anki o.Orada insanlar ölüyor, o ablukayı kırmanız ve o insanlara ulaşmanız lazım. Kendinle ilgili kararı verebilirsin. "Ben bu ablukayı kırıyorum ve ateş edersen et" diyebilirsin. Ama tek değilsin. Arkanızda kitle bekliyor. Bir çağrı yapmışsınız ve o insanlar ablukayı kırmaya gelmek için toplanmış. Sen onların adına karar vereceksin. "Direniyoruz, gidiyoruz" dediğinde önce gaz, su sıkılacak ve sonra ateş edilecek. Ve belki de ölenler olacak. Ve buna sen karar vermiş olacaksın. Orada sen elbette geri dönüyorsun. Ve geri döndüğünde de kitle sana tepki gösteriyor. "Senin çağrınla ben İstanbul'dan kalktım geldim, niye durduk" diyor.Direneyim, diyorsun böyle bir şeye çarpıyorsun. **İstifanızı partiniz de basından mı öğrendi?** Evet. En çok üzüldüğüm de budur. Kararımı paylaşırsam beni ikna etmeye çalışacaklarını biliyordum. İkna olmasam da onları kıramayacağım için inanmadığım bir durumun içinde durmuş olacaktım. Metni basınla paylaşmadan bir gece önce Eşbaşkanımız Kamuran Yüksek'e gönderdim. Hiç olmazsa o benden öğrensin istedim. **Sizin açıklamanızdan sonra partiniz de bir açıklama yaptı. Kaygılarınızı paylaştıklarını ama tam da bu nedenle "daha çok siyaset yapacaklarını" söylediler.** Benim kararımı doğru bulsalardı hep beraber bir çekilme olurdu. Aldığım kararı doğru bulmuyorlar, beni bu noktada eleştiriyorlar ama bunu öyle özenli bir dille aktarmışlarkiaçıklamaları çok değerli. **İstifanızı HDP, Ankara'dakiler de mi basından öğrendi?** Herkes basından öğrendi. Ailemle de paylaşmadım. ** HDP'den tepki?** Henüz bir görüşmemiz olmadı. **Onlar da sizin kararınızı örnek alıp siyasetten çekilmeli mi sizce?** Hayır, hayır…Onların kendi kurulları, kendi düşünceleri var. Bu benim bireysel değerlendirmemdir. **Kürt siyasi hareketinin bugünkü gerçeğinde siyasetten umudunu kesme, savaşı seçme anlamına mı gelir? Kararınızı böyle algılamak mı gerek?** Savaşı seçmek diye bir şey söz konusu değil, o seçimi Türkiye Cumhuriyeti devleti yaptı. O binayı bombalayan devlet. Ben demokratik siyaset varmış gibi davranma şansını kendi cephemden artık bu devlete vermek istemiyorum. ** "Ben bu siyasette yokum" derken siyaset dışı bir mücadele yöntemi öneriyor musunuz?** Sen beni kullanarak sanki bir parlamenter sistem var ve demokratik siyaset de işliyormuş gibi bir görüntü veriyorsun. Oysa siyasi partilerle yürütülen mücadeleyi tıkadı devlet. O yüzden ısrarla söylüyorum. Şu anda Türkiye'de parlamenter sistem yok. Türkiye'de bir savaş yaşanıyor ve TBMM tatile giriyor. Siyaset yaparak bu meselenin çözümünü isteyenlerin lince uğradığı böylesi bir ortamda sizin siyasetten umudunuz olmaz. ** "Emine Ayna siyaseti bıraktıysa diğer tarafa, dağa mı geçiyor" kısmı için yanıtınız?** Sine-i millet diye bir tabir vardır. Halkın içindeyim. Halk bu mücadeleyi nasıl yürütüyorsa,halk neredeyse ben de orada onu yaşıyor olacağım. **Bu çok diplomatik bir yanıt oldu.** Hayır diplomatik değil öyle. Bu dağ meselesini daha ziyare art niyetli olanlar, bilinçli birtartışmaya yönlendirmek istiyor. Ama bu vesile ile şunun tartışılması gerektiğine inanıyorum. Yaptığım açıklamanın "Emine Ayna siyaseti bıraktıysa dağa mı gidecek" gibi rijit bir boyutla değil, devletin savaşı tercih edişinin, savaşın meşrulaştırılmasının tartışılmasını isterim. 10 yıldır ne diyorduk çözüm arayışlarında? Dağa çıkaran nedenleri ortadan kaldıralım ki dağa çıkışlar sonlansın. Her konuşmamda söylüyordum. Cemil Bayık'ın, Murat Karayılan'ın demokratik siyaset yapma kanallarını açalım ki dağ dediğimiz olgu ortadan kalksın. Hatta şöyle bir tartışma bile vardı. Acaba Öcalan DBP'yi önerirken bunun için mi öneriyor? Keşke bu süreç oraya varsaydı. Böylece silahı siyaset yapmanın aracı olarak kullanma dönemi bitseydi. Ama tam tersi oldu. Tekrar 12 Eylül dönemine dönüş koşulları yaratıldı. Şu anda da ben tam da bunun tartışılmasını istiyorum. Yine aynı şey oluyor. Yine demokratik siyaset, silahın araç olarak kullanılmadığı siyaset arenası kapatılıyor. Ve ortadan kaldırılıyor. **Kararınıza Kandil'den refleks oldu mu?** Olsaydı basında görürdük. Olmadı herhalde. **Kimi Kürt siyasileri "Biz son müzakere kuşağıyız" diyor. Bir de "öfkeli gençlik" hadisesi var. Siz nereden bakıyorsunuz?** Benim en büyük kaygım şu. Şiddet şiddeti doğuruyor, tamam. Ama toplumun şunun farkına varması gerektiğini düşünüyorum. Mesele sadece şiddetin şiddeti doğurması değil. Müzakereden umut kesilmesini, hatta şiddetin meşrulaşmasını da geçtim, başka bir şeydaha var: Şiddetin çözüm gücü olarak görülmeye başlanması. Ben tüm tartışmada bunu önceliyorum. Sorunu öfkeli gençlik vs. olarak görmüyorum. Bu iş öyle ya da böyle çözülecek.Belki çok daha fazla ölüm olacak ama bu iş çözülecek. Müzakere ile çözülmesihalindeinsanlarda şu inanış gelişir: Çözüm sadece barıştır. Şiddetle çözülmesi hali ise "Kürt halkı savaş olmasa haklarını alamazdı" görüşünü getirecek. Bu da şiddetin meşrulaşmasının ötesinde bir durum. Bu, şiddetin bir çözüm aracı ve bir çözüm gücü olarak görülmesi. En büyük kaygım bunun galip gelmesi. **Oğlu dağda olan bir anne, "Emine Ayna da siyasetten umudum kesilmiştir, deyip masadan kalkarsa ben ne yaparım" diyerek size sitem etse, gönlünüzde bunun yeri ne olur?** Canım acır. Üzülürüm. Ama şunu da bilirim. Benim siyasette olmam da artık çözüm üretmiyor. Bir anne bunu bana söylerse niye söyler? Çünkü bu savaşın bitmesini, çocuğunun dağdan inmesini istiyor ama bunu bir teslimiyet hissi ile istemiyor. Bu sorunun çözülerek neticelenmesini istiyor. En basiti çocuğunun ölüm haberini almak istemiyor. **Peki, siz şimdi siyaseti bıraktıysanız köşenize çekilip evde mi oturacaksınız? İçinize böylesi sinecek mi?** Siyasetin dışında kalamam, bu mümkün değil. Üzerine düşünüp akıl yorduğum konular var. Olgunlaştığı zaman arkadaşlarımla paylaşacağım. (İlgili sorularımız üzerine şu kısmı aktarıyor.) Ben artık bu süreci çözüme götürecek modelin siyasi partilerle değil, Kürtlerin birleştiği bir yerden olabileceğine inanıyorum. Mandela'nın Ulusal Kongresi gibi. Çünküsiyasi parti ister istemez diğer siyasi partilerle rekabet içindedir. Öyle olunca da o parti hemKürtler adına bir temsiliyet kazanamıyor hem de devleti dönüştürecek bir siyaset olanağı dayakalanamıyor. (DTK de bu niyetle kurulmadı mı? Mandela'nın Ulusal Konsey modelinden tam olarak kastınız nedir vb. sorularımız üzerine Ayna, "Fikirlerim olgunlaştığında önce arkadaşlarımla paylaşacağım, yanıtını vermekle yetiniyor.) **Kuzey Irak'taki referandumdan bağımsızlık kararı çıkar ve bir Kürt ulus devletiolursa?** Ben her halkın kendi kaderini tayin etme hakkına inanan biriyim. Bu anlamda Güney Kürtlerinin de kendileri ile ilgili kararları kendilerinin vermesi gerektiği fikrindeyim. Dolayısıyla bizim ya da devletin Güney'deki Kürtlere ilişkin "şunu yapın, bunu yapmayın" deme hakkımız yoktur. Nasıl istiyorlarsa öyle yaşamalılar. Diğer yandan da şu tespiti ortaya koymalıyız. Ne kadar ulus devlet, derseniz o kadar düşmanlaştırılır ve karşıtlaştırılırsınız. Irak'ta şu andaki fedaratif düzende dahi Arap ve Kürt halkları arasında bir karşıtlık var. Orada gelişecek bağımsız bir Kürdistan o coğrafyanın tamamen bir savaş alanına dönüşmesine neden olacaktır. **Süreç Irak'ta bir Kürt ulus devleti ile neticelenirse bu Türkiye'deki Kürtlerde nasıl karşılık bulur?** Türkiye tekçi devlet anlayışını terk edip yeni anayasasını çoğulculuğa göre yazarsa, Kürtler Türklerle aynı haklara sahip olursa Güney'de bağımsız bir Kürdistan olmuş ya da olmamış Türkiye'deki Kürtler için fark yaratmaz. Ama bu baskının içinde Güney'de bağımsız bir Kürdistan gelişirse buradaki Kürtlerin bağımsızlık düşüncesi gelişip perçinleşir. **İçinde bulunduğumuz çatışmalı süreç Kürt siyasetinde rafa kalkan ayrılıkçı bakışı tekrar yaratıyor mu?** Şunun için yaratıyor. Çünkü devletin bir ordusu var. Şu anda o ordunun tüm araçları ile Kürtlere karşı bir savaş yürütülüyor. Ve Kürtlerde şu duygu gelişiyor: "Aynı araçlar bende olsaydı bu kadar zarar görmezdim. Resmi bir ordumun olması ve bu devletin bana saldıramaması için benim bağımsız bir devletimin olması lazım." **Bu düşünce içinde bulunduğumuz süreçte gelişiyor mu?** Gelişme nedeni uygulanan baskıdır, verilen savaş kararıdır. Bu duygu neden iki sene önce yoktu? Çünkü ateşkes sürecinde çözümün gelişeceğine dair bir inanç vardı. O inanç içinde bir ordu ve devlet ihtiyacı duymuyordu. **Hükümetin "Süreç buzdolabında" yaklaşımı Başbakan Davutoğlu'nun açıklamasıyla "İmralı'da masa kurmak yok. Ben masamı kurdum. Yeni masada STK'ler var" oldu. Başbakan İmralı sürecinin bittiğini ilan etti. Ne diyorsunuz?** Altı sene önce de Erdoğan aynısını söylemişti. Ülke yönetmek "bitti" diyerek olmuyor. Bugün bu savaşın içinde bitti diyor. İki ay ya da iki yıl sonra devam ediyor. AKP olur, başka bir hükümet olur, konjonktür değiştir, başka gelişmeler olur. Demek istediğim şu: "Bitti, bitmedi" laflarına tenezzül etmiyorum. O sözleri dikkate almıyorum. Çünkü belirleyici olmuyor. Şu anda savaş kararı almış, bu savaş kararı içinde bunu ifade ediyor. Bu toplumsal bir realitedir. Kürtlerle barışacaksa bunun yolu İmralı'dan geçiyor. **İmralı tutanaklarında Öcalan ve KCK yönetimi arasında fikir ayrılığı olduğunu ortaya koyan onlarca diyalog var. Tutanaklarda okuduğumuz Öcalan açıklamalarına bakarak, Öcalan'ın şu andaki çatışmalı durumdan ve savaşın şehirlere taşınmasından memnun olmadığını söylemek müneccimlik olmayacaktır. Öcalan'ın tutumu burada dursun. KCK Eş Başkanı Bese Hozat'ın "Devrimci halk savaşını başlattıklarını" ve "savaşı metropellere yayacaklarını" ilan eden sözleri de şurada. Resmin bu iki yüzü size neler düşündürüyor?** Belki de benim siyasi anlamda lince uğramamın en etkili nedeni Öcalan'ın sözlerini ifade etmemdir. En azından hakkımda açılan tüm davalar bununla ilgili. Baştan bu yana hep söyledim: Bu iş İmralı'dan çözülür. Şunu anımsatmak gerek. Bu coğrafyada yaşayan bir Kürt, PKK karşıtı da olabilir, Öcalan'ı dikkate alır. Bu ateşkes sürecinde de bunu gördük. Şuna inanıyorum. Öcalan'ın İmralı'da olup olmamasının bir önemi yok, o dışarıda da olsa aynı süreçleri başlatırdı. "Bağımsız, birleşik Kürdistan" perspektifi yerine Türkiye içinde özerklik anlayışı 1999'dan sonra başlamıştır ama ben bu görüşünün 1993'e dayandığı fikrindeyim. Hatırlarsınız, Ahmet Türk, Barzani, Kemal Burkay, beraber bir basın toplantısı ile tek taraflı ateşkes kararı vardır. Özal'la görüşmelerin başladığı o günlerde çözüm modelinin örüldüğüne inanıyorum. **Yani Öcalan şu anda İmralı'da değil Kandil'de olsaydı?** Yine aynı noktada, bu persepktifte olurdu. Ben Öcalan'ın bu dünyadan göçüp gitmeden başlattığı o süreci bir yere vardırmaya çalıştığını düşünüyorum. Çünkü göçüp gitmesi halinde çok daha derin ve kaotik bir durum yaşayacağımıza inanıyorum. Onun yapmaya çalıştığının başlatığı süreci bir yere vardırmak olduğuna inanıyorum. "Birleşik bağımsızKürdistan" diyerek yola çıktı, dünyanın değişim ve dönüşümlerinden birey ve örgüt olarak etkilendi. 93'leri, 99'ları yaşadı ve bugüne geldi. Ve yarım bırakmak istemiyor. **Öcalan'ın hayatta olmadığı bir şıkta şu anki resim, bu mesele nereye gider?** Müneccimlik yapacak halim yok ama kaygım fazladır. Bu kaygıyı sadece Kürtler adına söylemiyorum. Ben bunu bu coğrafyada yaşayan hepimiz için söylüyorum. Çünkü onun yaşadığı dönemde bile bu coğrafyada CIA'i, MOSSAD'ı, MİT'i, pek çok devletin istihbarat güçleri aynı yerde cirit atıyorlar. Onun yaşadığı dönemde bile pek çok alavere dönüyor. Hem örgütün içine hem halka oynanıyor. Ve Öcalan halkı ve örgütü bütün bu oyunlardan korumaya çalışıyor. Belki de en fazla gerillayı korumaya çalışıyor. Onun müdahalelerinin ve düşünce üretiminin olmadığı bir ortamda resim çok daha fazla kaotik hale getirilebilir. **Yine tutanaklardan devam ederek soralım. Öcalan ve HDP Heyeti arasında 2014 yerel seçim sonuçları değerlendiriliyor. HDP’nin başarısız olduğu yerlerde yerelden aday gösterilmemesinin oy kaybettirdiği yorumu yapılıyor. Seçim Komisyonu'nun Kandil'de belirlendiğinin söylenmesi üzerine Öcalan şiddetle itiraz ediyor. Hatta HDP heyetine "Adayları tamamıyla mı onlar belirledi? Parti meclisinde belirlenmedi mi bu komisyon? Böyle şey olur mu? Siz niye müdahale etmediniz? Devrimci cesaretiniz yok mu? Beni niye uyarmadınız?" diyerek kızıyor. Ve şöyle devam ediyor: "Kandil’e deyin ki, kim yaptıysa bu işleri onun gözünü oyacağım. Kandil karışmayacak bu işlere(...) Bu böyle olmaz! Ne BDP ne HDP adına bu yapılamaz. Ders çıkaracak ve çok şiddetli özeleştiri verecekler(...) Sizin de daha cesur olmanız lazım. Ben size benim adıma müdahale edin demiştim. Benim yetkilerimi kullanmalısınız demiştim. Selahattin’e de bunları söylemiştim. Selahattin de buradan gittikten sonra 24 saat bile geçmeden bu dayatılanlara boyun eğiyor..." Kürt siyaseti Kandil'deki askeri vesayetin altında da kalmıyor mu?** Sorularınızı hep bireysel olarak yanıtladım. Bu da öyle olacak. Ben şu ana kadar yaptığım ve söylediğim hiçbir şeyi Kandil'e sormadım. Şu ana kadar Kandil'in ne söylediğim ne de yaptığıma hiçbir müdahalesi olmadı. "Her şeye karar veren Kandil" gibi bir izlenim yaratmak doğru değil ve gerçeği yansıtmıyor. Bu benim fikrim. Benim yaşadığım. 2014 yerel seçimindeki aday belirleme çalışmalarında bulunmadım. Daha çok Öcalan'a Özgürlük Platformu çalışmalarındaydım. Ama 2009 seçimlerinde aday belirleme sürecinde bulundum, seçim komisyonundaydım. O zamanda bu aktardığınız bölümdeki gibi bir durum olmadı. En fazla görüşleri alınmıştır. Bu da doğaldır. Kaldı ki dağda olan bu insanların buradaki tüm adayları tanıyıp bilmesi de mümkün değildir. Yine kendimden örnek vereyim. Milletvekili olana dek Kandil'dekiler beni de tanımıyordu. ** Kürt siyasiteninin devlet ve Kandil arasında sıkıştığı, görüşü sizce gerçek değil mi?** Bakın şu anda ben tek başıma bir karar aldım. DBP Eşbaşkanı'ydım ve görevimi bıraktım. Yine kendi adıma cevaplayacağım. Tutanaklarda yine görmüş olmalısınız. Öcalan "Ayla ya da Emine" diyerek öneriyor. Bunun üzerine heyetten arkadaşlar, "Başkan böyle dedi" diyerek geldiklerinde o dönem daha çok savaş mağduru çocuklarla ilgili bir çalışma içinde olmak istediğimi ama öneri Başkan'dan geldiği için kabul ettiğimi söylemiştim. Söylemeye çalıştığım şu: Ben kendimi devletin de Kandil'in de baskısı altında hissetmiyorum. Çünküdoğrubildiğimi söyleyip, doğru bildiğimi yapıyorum. HDP adına da "devletin ve Kandil'in askeri vesayeti arasında sıkışmıştır" gibi bir şey diyemem. HDP kendini öyle hissediyorsa bu tespiti yapar. **Şu an hakkınızda kaç dava var?** Meclis'e gelen 117 fezleke vardı. Tabii Meclis'e gelmeyenler de var. Kimi mahkeme dokunulmazlığın kalkmasını bekliyor ve vekillik bittikten sonra davasını açıyor. O yüzden tam sayıyı bilmiyorum. Fakat son olarak gidip savcının önüne oturup, dosyaları önümüze yığıp 28 ifadeyi birden verdim. Duruşmalar da başladı. Bir yandan duruşmalar, bir yandan ifadeler. Neyse ki artık talimatla duruşma oluyor. Şükretmeye başladık. En azından şehir şehir dolaşmak durumunda kalmıyorum. **Davalar cezaevi ile noktalanırsa?** Cezaevi endişem yok. Yurtdışına asla gitmem. O konuda çok katıyım. **Sizi cezaevine gönderecek bir rüzgar geliyor mu sizce?** Bize yaklaşım her zaman hukuki değil, siyasi olduğu için o rüzgar bir anda gelişebilir. Şu anda siyasal anlamda bizleri, beni cezaevine koyma kararını henüz almamışlar. Aldıkları anda tutuklayacaklar. ** Yine tutanaklardan bir alıntı. Heyetten Sırrı Süreya Önder, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Kandil'in kimi açıklamalarının devlet içinde muhataplık meselesini tartışmaya açtığını ifade ettiğini aktarıyor Öcalan'a. Öcalan'ın yanıtı şöyle: "(...) Hakan Bey bu işleri ustaca bilir. Cemil (Bayık) bazı şeylere dikkat etsin. "Müzakere başlar, biter" cümlelerini ben söyleyebilirim. Duran da (Kalkan), Cemil de bunları kullanmamalıdır. Siz de onlarla tartışın. Kendi sınırları dahilinde yorumlar yapsınlar. Benim kullanacağım cümleleri kullanmasınlar."** Ben mesela benzer bir şeyi şöyle hatırlıyorum. Zannediyorum 2014 yerel seçim dönemindeydi. Seçim döneminde ifadelerimiz daha agresifleşiyor. Erdoğan'a yönelik "diktatör" gibi ifadeler kullanmıştık. O zamanda bize dönük bir eleştirisi olmuştu. Kelimesi kelimesine değil ama mealen şöyle demişti. "Bir yandan görüşüp müzakere yürütüyorsak peki biz diktatör dediğimizle nasıl görüşüyoruz ki?" Bize dönük böyle bir eleştirisi olmuştu, şimdi sizin bahsettiğiniz bu kısımda da onlara dönük eleştirisi olmuştur. Öcalan'ın en önemli niteliklerinden biridir eleştirel olması. Örgütünü de arkadaşlarını da bizi de eleştiriyor. Burada da "Müzakere eden benim. Sen orada müzakere bitmiştir, dersen ben müzakereye nasıl devam edeceğim" diyor. **Nuray Mert PKK’nin şiddet politikalarını eleştiren bir yazı yazdı ve şöyle dedi: "Türkiye Kürtlerinin siyasal statü talebinin özgürce tartışılması gerektiğini, dahası sorunun çözümünün demokratik federalizm türü bir formül olduğunu düşünen biriyim. Ama silahlı unsurlar ile yürütülen bir mücadeleye demokrasi mücadelesidemek başka."Katılır mısınız?** Demokrasi mücadelesi silahlı verilmez. Bir halk mücadelesi silahlı verilir. Dünyada hep böyle ola geldi. Çünkü ulusal egemenlikten kasıt, bir halkın ulusal anlamdaki kimliğini, tek dil tek millet resmi ideolojisi ile, yok sayıp, o ulus üzerinde egemenlik kuran ulusun yöneticilerinin silahlı güçleri ile zora dayalı baskıyla kurulan egemenliktir. Bunun karşısında üzerinde egemenlik kurulan halkların ulusal varlıklarının devamı için aynı araçları kullanmaları meşrulaşır. 1900'lü yıllar bunun örnekleri ile doludur. Bu anlamda Kürt halkının üzerinde kurulan Türk ulusal egemenliği Türk ulusunun ordusu aracılığıyla yapılıyor. Bu anlamda bir halk silahlı mücadele verebilir ama bunun adı demokrasi mücadelesi değildir, ona katılıyorum. Demokrasi mücadelesi silahlı olmaz. **Bu tartışmanın devamı olarak "Biz özerklik için silahlı mücadele veren bir partiyiz"cümlenizi nereye koyacağız peki?** Bu cümleyi hiç kurmadım. Ve bu cümleyi kullanan tüm basın yayın organlarına dava açtım. Yenişafak'ın, Sabah'ın ve Akit'in bu haberle ilgili internet erişimleri yasaklandı. Demek hepsini fark etmemişim. Ben "Biz özerklik için siyasi mücadele veren bir partiyiz" dedim.Öyle çok yaşıyorsun ki bunu. Bir yerden sonra takip etmeyi bırakıyorsunuz. Vekilliğimin ilk zamanlarıydı. Lice'de 15 Ağustos'ta katıldığım panelde, biliyorsunuz PKK'nin ilk eylemi o tarihtedir, PKK'nin niye silahlı mücadele başlattığını anlatan, nedenler ortadan kalkmazsa sonuçlar ortadan kalkmaz diyen, bu bağı kuran bir konuşma yapmıştım. Ertesi gün gazeteler, televizyonlar bu konuşmadan bahsediyordu. Haber şuydu: "Milletvekili zaferbayramınız kutlu olsun dedi." Bakın o konuşmadan açılan bir dava yoktur. O biçimde bir konuşma yok çünkü. Belki o zaman deneyimsizlikti. Bir anda neye uğradığıma şaşırmıştım. Böyle çok örnek yaşandı. **Hatip Dicle ile söyleştiğimizde "bu bir tehdit değil" diyerek anlatmıştı. "Biz söyleyince tehdit gibi algılanıyor. Feryat ediyorum. Kır gerillası henüz şehre inmemiştir. Karlar erimeden, gerilla inmeden masa tekrar kurulmalı" demişti. Siz ne dersiniz, ufukta ne var?** Ancak teori üretebiliyorum. Son süreçte devletin bu kadar hukuk ve vicdan dışı yaklaşımlarına Avrupa'nın ve ABD'nin bu sessizliğini hayra yormuyorum. Bunu Türkiye açısından söylüyorum. Irak, Kuveyt'e girerken Avrupa da ABD de ses çıkarmadı. Irak Halepçe ve Enfal katliamını gerçekleştirirken yine ses çıkarmadı. Saddam'ın tüm faşizan yüzü ortaya çıksın, tüm çılgınlıklarını yapsın ki ben oraya girdiğim zaman halk beni kurtarıcı olarak görsün, dedi adeta. Ve sonunda felaket bir müdahalede bulundu. **Nereye girecekler Suriye'ye mi?** Hayır hayır, Türkiye'den bahsediyorum. Irak'a girdiklerinde Kürtlerin kurtarıcısı olarak girdi değil mi? Türkiye'nin bugün bu yaptıklarına göz yumarak Kürtlerle Türkiye devleti arasındaki uçurumu derinleştirip yarın öbür gün Türkiye'ye müdahale ettiğinde Kürtlerin refleksi onlara kucak açmak olacak. **Pardon anlayamadık; Türkiye'ye nasıl bir müdahale şıkkından söz ediyorsunuz?** Ben teori üretiyorum. ABD Irak'ta Saddam'ın vahşetine nasıl 10 yıl göz yumduysa, nasıl hiç ses etmesiyse şu anda aynısını Türkiye'ye yapıyor. Kürtlerin, demokratların, vicdani duygusu olanların öfkelerinin büyümesini, uçurumun genişlemesini bekliyor. O noktadan sonra müdahale ediyor ki, bu coğrafyaya bir kurtarıcı olarak geliyor. Ben buradan Kürtlere değil, Türklere sesleniyorum. Türklere diyorum ki: Bu devlet ben bunu sizin adınıza yapıyorum, diyor. Devlet, Türk kimliğini kullanarak bir vahşet uyguluyor. O yüzden Türklere sesleniyorum. 1) Kendi ulusal onurunuzu koruyun. Benim adıma bir vahşet uyguluyorsun, yapma, deyin. 2) Bu gidiş iyi değil, bu hükümet Türkiye'yi bir uçuruma götürüyor. Bu sadece PKK'nin dağdan şehre inip inmemesi ile ilgili değil. Bu dünyanın Ortadoğu'daki hesaplarıyla alakalı. Bakın Öcalan yakalandığı döneme ilişkin bir cümle söyler. "O dönem bana gelenler kaçmamı bile teklif ettiler. Seni buradan kaçıralım, dediler. Ama ne karşılığı? Türkiye'de daha da derin bir savaş yürütme karşılığı. Bu oyuna gelmedim" der. Aynı şey şimdi degeçerli. Türk halkı AKP'nin bu yaklaşımına karşı müdahale etmezse Saddam'a yapıldığı gibi bir müdahale ne Türkler ne Kürtler için kazançtır. Saddam'a yapılan müdahale Güney'dekiKürtler için de bir kazanca dönüşmedi. Araplar ve Kürtler arasındaki savaş derinleşti.Aralarında sosyal yaşam kalmadı. **Türklere çağrıda bulunurken PKK'ye çağrınız nedir?** Silahlı bir örgüt PKK, silahlı örgüt savaşmak demek. Ama bu savaş ölümleri esas alan bir savaşa dönüşmemeli. Ölümlerin sayısı ile kazanım açıklanamaz. Nasıl ki Kürtlerin ölümüKürtler açısından uçurumu derinleştiriyorsa, ölümler onun kinini, öfkesini derinleştiriyorsa, Türklerin ölümü de Türkler açısından aynı şeye sebep olmaktadır. PKKinsan ölümlerini esas alan bir savaş yürütmemeli. Bir savaşta bu nasıl mümkün olur; onu isebilmiyorum.
103,037
# Emine Ayna: Öcalan, Erdoğan'a 'diktatör' dediğimiz için bizi eleştirmişti ## Özet "Serdar Ortaç'ın Ahmet Kaya özrü gibi 10 yıl sonra da Cizre özeleştirileri olacak" ## İçerik Emine Ayna, Cizre’de bir bodrum katında yaklaşık 2 hafta boyunca yardım bekleyen yaralılar konusunda umudu tükenince istifa etmeye karar verdiğini söyledi. Ayna, "Açıklama metnini dört beş gün beklettim. Belki o süre içinde ambulanslar gelir ve yaralıları alır diye umdum. Ambulanslar gelmiş, onlar o binadan çıkarılmış olsaydı bu açıklamayı yapmayacaktım" dedi. Kürt hareketinin savaşı seçtiği yönündeki iddialara dair Ayna, "Savaşı seçmek diye bir şey söz konusu değil, o seçimi Türkiye Cumhuriyeti devleti yaptı. O binayı bombalayan devlet" diye konuştu. "10 yıl sonra da bugün Cizre’deki o evde yaşananlar için pek çok kişi vicdanında müthiş bir özeleştiri yapacak" diyen Ayna, "Ama biz hem o evdeki insanları hem de bir 10 yılı daha kaybetmiş olacağız" diye konuştu. İstifasını DBP ve HDP'li siyasetçilerin basından öğrendiğini ifade eden Ayna, "Kararımı danışsaydım ikna etmeye çalışacaklarını biliyordum. İkna olmasam da onları kıramayacağım için inanmadığım bir durumun içinde durmuş olacaktım" dedi. Cumhuriyet’ten **Selin Ongun** ’un sorularını cevaplayan Ayna’nın açıklamaları şöyle: ** "Barışçıl çözüm için hiçbir umudum kalmadı" diyerek siyasetten çekildiğinizi açıkladınız. DTP kapatıldığında dahi bunu duymadık sizden. Bu karara nasıl vardınız?** Buraya (siyasetten çekilmesi- S.O) gelişimin başlangıç noktası 7 Haziran'ın hemen ertesinde Cumhurbaşkanı'nın bu seçimi tanımadığını söyleyerek "tekrar seçim" demesiydi. DTP kapatılırken antidemokratik de olsa gerekçesini yasaya dayandırıyordu bu devlet. Burada ise hep birlikte bir keyfiliğe şahit olmadık mı? O süreçte bunu kendi içimde çok tartışmıştım. Seçime girerek Cumhurbaşkanı'nın keyfiliğini meşrulaştırmış olmayacak mıydık? **Sizce 1 Kasım seçimlerine katılmamak daha mı iyi olurdu?** Kaos olurdu. Şu anda yaşanan da bir kaos. Seçime katılmak Erdoğan'ın keyfi kararını meşrulaştırmaktı, bendeki baskın fikir buydu. Bunu arkadaşlarımla tartıştığımda ikna noktasına geldim. Bu, benim için siyasette kalmaya bir şans daha vermekti. ** Açıklamanızda okuduk ki, bardağınızı taşıran son damla Cizre'deki Bostancı Mahallesi'ndeki o evde yaşananlar oldu. Son yansıyan haberlere göre evdeki 30 kişinin yedisi ölü. Evdekilerin hepsinin hayatını yitirdiğine dair açıklamalar da var. Buaçıklamaların yanında "Ama onlar PKK'li" diyenler de var.** Sıkıntı tam da budur. Bu insanlar PKK'li olmadıklarını zaten söylediler. Ama öyle olsalar bile devlet suç işliyor. Çünkü PKK'li olsalar devletin iç hukukuna göre yapılması gerekenyinebellidir: Alırsın, yaralı ise tedavisini üstlenirsin, yargı sürecini başlatırsın vs. Devlet oradaki insanların isimlerinin ne olduğuna bakarak "onları kurtaracağım" ya da "kurtarmayacağım" diyemez. Kaldı ki bu insanların PKK'li olmadıkları zaten ortada. **Şu bir gerçek ki sizin için son damla olan bu evde yaşananların bir taraftan batı kamuoyunda karşılığı yok. Orada olanları batı kamuoyu mu anlayamadı yoksasizler,Kürt siyasetçileri mi yeterince anlatamadınız; hangisi daha çok?** İkisi de. Sol literatürdeki "zorun rolü" aslında tam da budur. **Literatürle değil de hayatın içinden bir örnekle anlatır mısınız bunu?** Yıllar önceki o toplantıda Ahmet Kaya'ya yönelik linçte marş söyleyen o şarkıcının adı neydi? **Serdar Ortaç?** Evet o. Orada, o toplantıdaki tavrının çok iyi ve makbul olduğunu sanıyordu. O durumu yaşarken ve yaşatırken bununla gurur duyuyordu. Basın da kamuoyu da onu desteklemişti. O gün o kişi az önce bahsettiğim zor ve gücün altındaydı. O süreç bitip eleştiriye tabi tutulupsüreç teşhir olduğunda o şarkıcı da pişman olduğunu ifade etti. Bir dönem gurur duyduğuhareketinden ötürü özeleştiri yaptı. 10 yıl sonra da bugün Cizre’deki o evdeyaşananlar için pek çok kişi vicdanında müthiş bir özeleştiri yapacak. Ama biz hem o evdeki insanları hem de bir 10 yılı daha kaybetmiş olacağız. Batı kamuoyu mu anlamadı, diye sordunuz. Ben Türkler o bodrum katında olanları anlamıyor, demiyorum. Bu olan, gücün altında olmanın insan psikolojisine getirdiğidir. **Ya sizin anlatım eksiğiniz?** Orada yaşananları sadece basın yoluyla anlatmaya çalışıyoruz. Sonuçta devlet aygıtının elinde olan bir basın var. Söyledikleriniz cımbızlanıyor ya da hiç görülmüyor. Sadece basını aracı yerine koymak yerine doğrudan iletişim modellerini kullanarak anlatmak daha fazla zaman gerektiriyor. Bu anlamda bir eksiklik var. Bunu söylerken her gün partibinalarınasaldırı, tutuklama vs. böylesi bir gündemde bunu yapmanın zor olduğunu dahatırlatıyorum. **Siyasetten çekilmenizi ilan eden o metni ne zaman yazdınız*** *?** O metni kamuoyuyla paylaşmadan dört, beş gün önce yazdım. Ve bilgisayarımda sakladım. ** Neden beklediniz?** Belki o süre içinde ambulanslar gelir ve yaralıları alır diye umdum. Ambulanslar gelmiş, onlar o binadan çıkarılmış olsaydı bu açıklamayı yapmayacaktım. **Siz evdekilerle irtibat kurdunuz mu hiç?** Ölü sayısı henüz yediye çıkmamıştı. **Faysal ** (Sarıyıldız) Bey aradı. Ankara ile yapılan görüşmeler neticesinde ambulansın gitmesine karar verildiğini söyledi. Fakat evdekilerin bir nevi güven sorunu olduğunu, ateş altında kalmaktan endişe ettiğini aktardı. "Siz konuşur musunuz" dedi. Cizre Halk Meclisi'nden Mehmet Tunç ile telefon konuşması yaptım. "Yaralı olmayan, sağlam üç kişiyiz. Geri kalan yaralı, üç kişi de hayatta değil. Bizim sağlam kalan üç kişi olarak hem yaralıları hem de üç cenazeyi 200 metre taşıma şansımız yok" dedi. Ateş altında kalmaktan endişe ettiklerini anlattı. "Lütfen aranızda güven tartışmasına girmeyin. Şu anda tek derdimiz sizi oradan sağ salim çıkarmak" dedim. Ankara ile tekrar görüşme trafiği başladı. Ambulansların sokağın başına kadar girmesine izin verildi. O görüşme trafiği boyunca mahallede ne patlama ne de silah sesi var. Ne zaman ambulans sokağın başına geliyor, top atışı başlıyor. Asker, "Çatışma var" diyerek geçişe izin vermiyor. Ambulans gidiyor, top atışı başlıyor. Defalarca yaşandı bu. Ve ölü sayısı beşe çıktı. Açıklamamı o zaman yazdım. "Hiçbirimizin aklına ve hayaline gelmeyecek şekilde kandırıldık ve aldatıldık"dediğim budur. "Siyasilerle görüşme yapıyoruz, ambulans gönderiyoruz ama çatışıyorlar" gibi bir algı yaratmak istiyorlar. Ve bunun için bizleri kullanıyorlar. Bizim üzerimizden bir meşrulaştırma yapılıyor. Oysa kararları belli. Oradaki insanları en başından ölüme terk etmeye karar vermişler. Bu esnada vekillerin bakanlığın kapısında açlık grevine girmesi, bakanla (İçişleri Bakanı-S.O) görüşmek için verilen uğraşlar, Başbakan'ın çağrılara dalga geçer gibi "hele hendekler kapansın" yaklaşımı, ambulansın oraya her gidişinde yaşanan o tekrar, son seferde binanın çöküşü, altında kalışları, çığlıkları…Sözüm bitti. **Emine Hanım, ruh haliniz nasıl?** Aciziyet demeyeyim de hep o tıkanıklık… Defalarca ablukayı kırmayı denedik. Bir keresinde Dargeçit üzerinden Cizre'ye girmeye çalışıyorduk. Bir asker kolumdan tutarak kenara çekti. Bir taciz gibi değildi hareketi. Kimsenin duymayacağı biçimde bir şey söylemek istiyordu. "Bakın, ateş et emri var" dedi. "Eğer yürüme ve barikatı geçme konusunda ısrar ederseniz ilk etapta su, gaz sıkacağız ama bu konuda ısrar ederseniz ateş et emri var." Öyle bir anki o.Orada insanlar ölüyor, o ablukayı kırmanız ve o insanlara ulaşmanız lazım. Kendinle ilgili kararı verebilirsin. "Ben bu ablukayı kırıyorum ve ateş edersen et" diyebilirsin. Ama tek değilsin. Arkanızda kitle bekliyor. Bir çağrı yapmışsınız ve o insanlar ablukayı kırmaya gelmek için toplanmış. Sen onların adına karar vereceksin. "Direniyoruz, gidiyoruz" dediğinde önce gaz, su sıkılacak ve sonra ateş edilecek. Ve belki de ölenler olacak. Ve buna sen karar vermiş olacaksın. Orada sen elbette geri dönüyorsun. Ve geri döndüğünde de kitle sana tepki gösteriyor. "Senin çağrınla ben İstanbul'dan kalktım geldim, niye durduk" diyor.Direneyim, diyorsun böyle bir şeye çarpıyorsun. **İstifanızı partiniz de basından mı öğrendi?** Evet. En çok üzüldüğüm de budur. Kararımı paylaşırsam beni ikna etmeye çalışacaklarını biliyordum. İkna olmasam da onları kıramayacağım için inanmadığım bir durumun içinde durmuş olacaktım. Metni basınla paylaşmadan bir gece önce Eşbaşkanımız Kamuran Yüksek'e gönderdim. Hiç olmazsa o benden öğrensin istedim. **Sizin açıklamanızdan sonra partiniz de bir açıklama yaptı. Kaygılarınızı paylaştıklarını ama tam da bu nedenle "daha çok siyaset yapacaklarını" söylediler.** Benim kararımı doğru bulsalardı hep beraber bir çekilme olurdu. Aldığım kararı doğru bulmuyorlar, beni bu noktada eleştiriyorlar ama bunu öyle özenli bir dille aktarmışlarkiaçıklamaları çok değerli. **İstifanızı HDP, Ankara'dakiler de mi basından öğrendi?** Herkes basından öğrendi. Ailemle de paylaşmadım. ** HDP'den tepki?** Henüz bir görüşmemiz olmadı. **Onlar da sizin kararınızı örnek alıp siyasetten çekilmeli mi sizce?** Hayır, hayır…Onların kendi kurulları, kendi düşünceleri var. Bu benim bireysel değerlendirmemdir. **Kürt siyasi hareketinin bugünkü gerçeğinde siyasetten umudunu kesme, savaşı seçme anlamına mı gelir? Kararınızı böyle algılamak mı gerek?** Savaşı seçmek diye bir şey söz konusu değil, o seçimi Türkiye Cumhuriyeti devleti yaptı. O binayı bombalayan devlet. Ben demokratik siyaset varmış gibi davranma şansını kendi cephemden artık bu devlete vermek istemiyorum. ** "Ben bu siyasette yokum" derken siyaset dışı bir mücadele yöntemi öneriyor musunuz?** Sen beni kullanarak sanki bir parlamenter sistem var ve demokratik siyaset de işliyormuş gibi bir görüntü veriyorsun. Oysa siyasi partilerle yürütülen mücadeleyi tıkadı devlet. O yüzden ısrarla söylüyorum. Şu anda Türkiye'de parlamenter sistem yok. Türkiye'de bir savaş yaşanıyor ve TBMM tatile giriyor. Siyaset yaparak bu meselenin çözümünü isteyenlerin lince uğradığı böylesi bir ortamda sizin siyasetten umudunuz olmaz. ** "Emine Ayna siyaseti bıraktıysa diğer tarafa, dağa mı geçiyor" kısmı için yanıtınız?** Sine-i millet diye bir tabir vardır. Halkın içindeyim. Halk bu mücadeleyi nasıl yürütüyorsa,halk neredeyse ben de orada onu yaşıyor olacağım. **Bu çok diplomatik bir yanıt oldu.** Hayır diplomatik değil öyle. Bu dağ meselesini daha ziyare art niyetli olanlar, bilinçli birtartışmaya yönlendirmek istiyor. Ama bu vesile ile şunun tartışılması gerektiğine inanıyorum. Yaptığım açıklamanın "Emine Ayna siyaseti bıraktıysa dağa mı gidecek" gibi rijit bir boyutla değil, devletin savaşı tercih edişinin, savaşın meşrulaştırılmasının tartışılmasını isterim. 10 yıldır ne diyorduk çözüm arayışlarında? Dağa çıkaran nedenleri ortadan kaldıralım ki dağa çıkışlar sonlansın. Her konuşmamda söylüyordum. Cemil Bayık'ın, Murat Karayılan'ın demokratik siyaset yapma kanallarını açalım ki dağ dediğimiz olgu ortadan kalksın. Hatta şöyle bir tartışma bile vardı. Acaba Öcalan DBP'yi önerirken bunun için mi öneriyor? Keşke bu süreç oraya varsaydı. Böylece silahı siyaset yapmanın aracı olarak kullanma dönemi bitseydi. Ama tam tersi oldu. Tekrar 12 Eylül dönemine dönüş koşulları yaratıldı. Şu anda da ben tam da bunun tartışılmasını istiyorum. Yine aynı şey oluyor. Yine demokratik siyaset, silahın araç olarak kullanılmadığı siyaset arenası kapatılıyor. Ve ortadan kaldırılıyor. **Kararınıza Kandil'den refleks oldu mu?** Olsaydı basında görürdük. Olmadı herhalde. **Kimi Kürt siyasileri "Biz son müzakere kuşağıyız" diyor. Bir de "öfkeli gençlik" hadisesi var. Siz nereden bakıyorsunuz?** Benim en büyük kaygım şu. Şiddet şiddeti doğuruyor, tamam. Ama toplumun şunun farkına varması gerektiğini düşünüyorum. Mesele sadece şiddetin şiddeti doğurması değil. Müzakereden umut kesilmesini, hatta şiddetin meşrulaşmasını da geçtim, başka bir şeydaha var: Şiddetin çözüm gücü olarak görülmeye başlanması. Ben tüm tartışmada bunu önceliyorum. Sorunu öfkeli gençlik vs. olarak görmüyorum. Bu iş öyle ya da böyle çözülecek.Belki çok daha fazla ölüm olacak ama bu iş çözülecek. Müzakere ile çözülmesihalindeinsanlarda şu inanış gelişir: Çözüm sadece barıştır. Şiddetle çözülmesi hali ise "Kürt halkı savaş olmasa haklarını alamazdı" görüşünü getirecek. Bu da şiddetin meşrulaşmasının ötesinde bir durum. Bu, şiddetin bir çözüm aracı ve bir çözüm gücü olarak görülmesi. En büyük kaygım bunun galip gelmesi. **Oğlu dağda olan bir anne, "Emine Ayna da siyasetten umudum kesilmiştir, deyip masadan kalkarsa ben ne yaparım" diyerek size sitem etse, gönlünüzde bunun yeri ne olur?** Canım acır. Üzülürüm. Ama şunu da bilirim. Benim siyasette olmam da artık çözüm üretmiyor. Bir anne bunu bana söylerse niye söyler? Çünkü bu savaşın bitmesini, çocuğunun dağdan inmesini istiyor ama bunu bir teslimiyet hissi ile istemiyor. Bu sorunun çözülerek neticelenmesini istiyor. En basiti çocuğunun ölüm haberini almak istemiyor. **Peki, siz şimdi siyaseti bıraktıysanız köşenize çekilip evde mi oturacaksınız? İçinize böylesi sinecek mi?** Siyasetin dışında kalamam, bu mümkün değil. Üzerine düşünüp akıl yorduğum konular var. Olgunlaştığı zaman arkadaşlarımla paylaşacağım. (İlgili sorularımız üzerine şu kısmı aktarıyor.) Ben artık bu süreci çözüme götürecek modelin siyasi partilerle değil, Kürtlerin birleştiği bir yerden olabileceğine inanıyorum. Mandela'nın Ulusal Kongresi gibi. Çünküsiyasi parti ister istemez diğer siyasi partilerle rekabet içindedir. Öyle olunca da o parti hemKürtler adına bir temsiliyet kazanamıyor hem de devleti dönüştürecek bir siyaset olanağı dayakalanamıyor. (DTK de bu niyetle kurulmadı mı? Mandela'nın Ulusal Konsey modelinden tam olarak kastınız nedir vb. sorularımız üzerine Ayna, "Fikirlerim olgunlaştığında önce arkadaşlarımla paylaşacağım, yanıtını vermekle yetiniyor.) **Kuzey Irak'taki referandumdan bağımsızlık kararı çıkar ve bir Kürt ulus devletiolursa?** Ben her halkın kendi kaderini tayin etme hakkına inanan biriyim. Bu anlamda Güney Kürtlerinin de kendileri ile ilgili kararları kendilerinin vermesi gerektiği fikrindeyim. Dolayısıyla bizim ya da devletin Güney'deki Kürtlere ilişkin "şunu yapın, bunu yapmayın" deme hakkımız yoktur. Nasıl istiyorlarsa öyle yaşamalılar. Diğer yandan da şu tespiti ortaya koymalıyız. Ne kadar ulus devlet, derseniz o kadar düşmanlaştırılır ve karşıtlaştırılırsınız. Irak'ta şu andaki fedaratif düzende dahi Arap ve Kürt halkları arasında bir karşıtlık var. Orada gelişecek bağımsız bir Kürdistan o coğrafyanın tamamen bir savaş alanına dönüşmesine neden olacaktır. **Süreç Irak'ta bir Kürt ulus devleti ile neticelenirse bu Türkiye'deki Kürtlerde nasıl karşılık bulur?** Türkiye tekçi devlet anlayışını terk edip yeni anayasasını çoğulculuğa göre yazarsa, Kürtler Türklerle aynı haklara sahip olursa Güney'de bağımsız bir Kürdistan olmuş ya da olmamış Türkiye'deki Kürtler için fark yaratmaz. Ama bu baskının içinde Güney'de bağımsız bir Kürdistan gelişirse buradaki Kürtlerin bağımsızlık düşüncesi gelişip perçinleşir. **İçinde bulunduğumuz çatışmalı süreç Kürt siyasetinde rafa kalkan ayrılıkçı bakışı tekrar yaratıyor mu?** Şunun için yaratıyor. Çünkü devletin bir ordusu var. Şu anda o ordunun tüm araçları ile Kürtlere karşı bir savaş yürütülüyor. Ve Kürtlerde şu duygu gelişiyor: "Aynı araçlar bende olsaydı bu kadar zarar görmezdim. Resmi bir ordumun olması ve bu devletin bana saldıramaması için benim bağımsız bir devletimin olması lazım." **Bu düşünce içinde bulunduğumuz süreçte gelişiyor mu?** Gelişme nedeni uygulanan baskıdır, verilen savaş kararıdır. Bu duygu neden iki sene önce yoktu? Çünkü ateşkes sürecinde çözümün gelişeceğine dair bir inanç vardı. O inanç içinde bir ordu ve devlet ihtiyacı duymuyordu. **Hükümetin "Süreç buzdolabında" yaklaşımı Başbakan Davutoğlu'nun açıklamasıyla "İmralı'da masa kurmak yok. Ben masamı kurdum. Yeni masada STK'ler var" oldu. Başbakan İmralı sürecinin bittiğini ilan etti. Ne diyorsunuz?** Altı sene önce de Erdoğan aynısını söylemişti. Ülke yönetmek "bitti" diyerek olmuyor. Bugün bu savaşın içinde bitti diyor. İki ay ya da iki yıl sonra devam ediyor. AKP olur, başka bir hükümet olur, konjonktür değiştir, başka gelişmeler olur. Demek istediğim şu: "Bitti, bitmedi" laflarına tenezzül etmiyorum. O sözleri dikkate almıyorum. Çünkü belirleyici olmuyor. Şu anda savaş kararı almış, bu savaş kararı içinde bunu ifade ediyor. Bu toplumsal bir realitedir. Kürtlerle barışacaksa bunun yolu İmralı'dan geçiyor. **İmralı tutanaklarında Öcalan ve KCK yönetimi arasında fikir ayrılığı olduğunu ortaya koyan onlarca diyalog var. Tutanaklarda okuduğumuz Öcalan açıklamalarına bakarak, Öcalan'ın şu andaki çatışmalı durumdan ve savaşın şehirlere taşınmasından memnun olmadığını söylemek müneccimlik olmayacaktır. Öcalan'ın tutumu burada dursun. KCK Eş Başkanı Bese Hozat'ın "Devrimci halk savaşını başlattıklarını" ve "savaşı metropellere yayacaklarını" ilan eden sözleri de şurada. Resmin bu iki yüzü size neler düşündürüyor?** Belki de benim siyasi anlamda lince uğramamın en etkili nedeni Öcalan'ın sözlerini ifade etmemdir. En azından hakkımda açılan tüm davalar bununla ilgili. Baştan bu yana hep söyledim: Bu iş İmralı'dan çözülür. Şunu anımsatmak gerek. Bu coğrafyada yaşayan bir Kürt, PKK karşıtı da olabilir, Öcalan'ı dikkate alır. Bu ateşkes sürecinde de bunu gördük. Şuna inanıyorum. Öcalan'ın İmralı'da olup olmamasının bir önemi yok, o dışarıda da olsa aynı süreçleri başlatırdı. "Bağımsız, birleşik Kürdistan" perspektifi yerine Türkiye içinde özerklik anlayışı 1999'dan sonra başlamıştır ama ben bu görüşünün 1993'e dayandığı fikrindeyim. Hatırlarsınız, Ahmet Türk, Barzani, Kemal Burkay, beraber bir basın toplantısı ile tek taraflı ateşkes kararı vardır. Özal'la görüşmelerin başladığı o günlerde çözüm modelinin örüldüğüne inanıyorum. **Yani Öcalan şu anda İmralı'da değil Kandil'de olsaydı?** Yine aynı noktada, bu persepktifte olurdu. Ben Öcalan'ın bu dünyadan göçüp gitmeden başlattığı o süreci bir yere vardırmaya çalıştığını düşünüyorum. Çünkü göçüp gitmesi halinde çok daha derin ve kaotik bir durum yaşayacağımıza inanıyorum. Onun yapmaya çalıştığının başlatığı süreci bir yere vardırmak olduğuna inanıyorum. "Birleşik bağımsızKürdistan" diyerek yola çıktı, dünyanın değişim ve dönüşümlerinden birey ve örgüt olarak etkilendi. 93'leri, 99'ları yaşadı ve bugüne geldi. Ve yarım bırakmak istemiyor. **Öcalan'ın hayatta olmadığı bir şıkta şu anki resim, bu mesele nereye gider?** Müneccimlik yapacak halim yok ama kaygım fazladır. Bu kaygıyı sadece Kürtler adına söylemiyorum. Ben bunu bu coğrafyada yaşayan hepimiz için söylüyorum. Çünkü onun yaşadığı dönemde bile bu coğrafyada CIA'i, MOSSAD'ı, MİT'i, pek çok devletin istihbarat güçleri aynı yerde cirit atıyorlar. Onun yaşadığı dönemde bile pek çok alavere dönüyor. Hem örgütün içine hem halka oynanıyor. Ve Öcalan halkı ve örgütü bütün bu oyunlardan korumaya çalışıyor. Belki de en fazla gerillayı korumaya çalışıyor. Onun müdahalelerinin ve düşünce üretiminin olmadığı bir ortamda resim çok daha fazla kaotik hale getirilebilir. **Yine tutanaklardan devam ederek soralım. Öcalan ve HDP Heyeti arasında 2014 yerel seçim sonuçları değerlendiriliyor. HDP’nin başarısız olduğu yerlerde yerelden aday gösterilmemesinin oy kaybettirdiği yorumu yapılıyor. Seçim Komisyonu'nun Kandil'de belirlendiğinin söylenmesi üzerine Öcalan şiddetle itiraz ediyor. Hatta HDP heyetine "Adayları tamamıyla mı onlar belirledi? Parti meclisinde belirlenmedi mi bu komisyon? Böyle şey olur mu? Siz niye müdahale etmediniz? Devrimci cesaretiniz yok mu? Beni niye uyarmadınız?" diyerek kızıyor. Ve şöyle devam ediyor: "Kandil’e deyin ki, kim yaptıysa bu işleri onun gözünü oyacağım. Kandil karışmayacak bu işlere(...) Bu böyle olmaz! Ne BDP ne HDP adına bu yapılamaz. Ders çıkaracak ve çok şiddetli özeleştiri verecekler(...) Sizin de daha cesur olmanız lazım. Ben size benim adıma müdahale edin demiştim. Benim yetkilerimi kullanmalısınız demiştim. Selahattin’e de bunları söylemiştim. Selahattin de buradan gittikten sonra 24 saat bile geçmeden bu dayatılanlara boyun eğiyor..." Kürt siyaseti Kandil'deki askeri vesayetin altında da kalmıyor mu?** Sorularınızı hep bireysel olarak yanıtladım. Bu da öyle olacak. Ben şu ana kadar yaptığım ve söylediğim hiçbir şeyi Kandil'e sormadım. Şu ana kadar Kandil'in ne söylediğim ne de yaptığıma hiçbir müdahalesi olmadı. "Her şeye karar veren Kandil" gibi bir izlenim yaratmak doğru değil ve gerçeği yansıtmıyor. Bu benim fikrim. Benim yaşadığım. 2014 yerel seçimindeki aday belirleme çalışmalarında bulunmadım. Daha çok Öcalan'a Özgürlük Platformu çalışmalarındaydım. Ama 2009 seçimlerinde aday belirleme sürecinde bulundum, seçim komisyonundaydım. O zamanda bu aktardığınız bölümdeki gibi bir durum olmadı. En fazla görüşleri alınmıştır. Bu da doğaldır. Kaldı ki dağda olan bu insanların buradaki tüm adayları tanıyıp bilmesi de mümkün değildir. Yine kendimden örnek vereyim. Milletvekili olana dek Kandil'dekiler beni de tanımıyordu. ** Kürt siyasiteninin devlet ve Kandil arasında sıkıştığı, görüşü sizce gerçek değil mi?** Bakın şu anda ben tek başıma bir karar aldım. DBP Eşbaşkanı'ydım ve görevimi bıraktım. Yine kendi adıma cevaplayacağım. Tutanaklarda yine görmüş olmalısınız. Öcalan "Ayla ya da Emine" diyerek öneriyor. Bunun üzerine heyetten arkadaşlar, "Başkan böyle dedi" diyerek geldiklerinde o dönem daha çok savaş mağduru çocuklarla ilgili bir çalışma içinde olmak istediğimi ama öneri Başkan'dan geldiği için kabul ettiğimi söylemiştim. Söylemeye çalıştığım şu: Ben kendimi devletin de Kandil'in de baskısı altında hissetmiyorum. Çünküdoğrubildiğimi söyleyip, doğru bildiğimi yapıyorum. HDP adına da "devletin ve Kandil'in askeri vesayeti arasında sıkışmıştır" gibi bir şey diyemem. HDP kendini öyle hissediyorsa bu tespiti yapar. **Şu an hakkınızda kaç dava var?** Meclis'e gelen 117 fezleke vardı. Tabii Meclis'e gelmeyenler de var. Kimi mahkeme dokunulmazlığın kalkmasını bekliyor ve vekillik bittikten sonra davasını açıyor. O yüzden tam sayıyı bilmiyorum. Fakat son olarak gidip savcının önüne oturup, dosyaları önümüze yığıp 28 ifadeyi birden verdim. Duruşmalar da başladı. Bir yandan duruşmalar, bir yandan ifadeler. Neyse ki artık talimatla duruşma oluyor. Şükretmeye başladık. En azından şehir şehir dolaşmak durumunda kalmıyorum. **Davalar cezaevi ile noktalanırsa?** Cezaevi endişem yok. Yurtdışına asla gitmem. O konuda çok katıyım. **Sizi cezaevine gönderecek bir rüzgar geliyor mu sizce?** Bize yaklaşım her zaman hukuki değil, siyasi olduğu için o rüzgar bir anda gelişebilir. Şu anda siyasal anlamda bizleri, beni cezaevine koyma kararını henüz almamışlar. Aldıkları anda tutuklayacaklar. ** Yine tutanaklardan bir alıntı. Heyetten Sırrı Süreya Önder, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Kandil'in kimi açıklamalarının devlet içinde muhataplık meselesini tartışmaya açtığını ifade ettiğini aktarıyor Öcalan'a. Öcalan'ın yanıtı şöyle: "(...) Hakan Bey bu işleri ustaca bilir. Cemil (Bayık) bazı şeylere dikkat etsin. "Müzakere başlar, biter" cümlelerini ben söyleyebilirim. Duran da (Kalkan), Cemil de bunları kullanmamalıdır. Siz de onlarla tartışın. Kendi sınırları dahilinde yorumlar yapsınlar. Benim kullanacağım cümleleri kullanmasınlar."** Ben mesela benzer bir şeyi şöyle hatırlıyorum. Zannediyorum 2014 yerel seçim dönemindeydi. Seçim döneminde ifadelerimiz daha agresifleşiyor. Erdoğan'a yönelik "diktatör" gibi ifadeler kullanmıştık. O zamanda bize dönük bir eleştirisi olmuştu. Kelimesi kelimesine değil ama mealen şöyle demişti. "Bir yandan görüşüp müzakere yürütüyorsak peki biz diktatör dediğimizle nasıl görüşüyoruz ki?" Bize dönük böyle bir eleştirisi olmuştu, şimdi sizin bahsettiğiniz bu kısımda da onlara dönük eleştirisi olmuştur. Öcalan'ın en önemli niteliklerinden biridir eleştirel olması. Örgütünü de arkadaşlarını da bizi de eleştiriyor. Burada da "Müzakere eden benim. Sen orada müzakere bitmiştir, dersen ben müzakereye nasıl devam edeceğim" diyor. **Nuray Mert PKK’nin şiddet politikalarını eleştiren bir yazı yazdı ve şöyle dedi: "Türkiye Kürtlerinin siyasal statü talebinin özgürce tartışılması gerektiğini, dahası sorunun çözümünün demokratik federalizm türü bir formül olduğunu düşünen biriyim. Ama silahlı unsurlar ile yürütülen bir mücadeleye demokrasi mücadelesidemek başka."Katılır mısınız?** Demokrasi mücadelesi silahlı verilmez. Bir halk mücadelesi silahlı verilir. Dünyada hep böyle ola geldi. Çünkü ulusal egemenlikten kasıt, bir halkın ulusal anlamdaki kimliğini, tek dil tek millet resmi ideolojisi ile, yok sayıp, o ulus üzerinde egemenlik kuran ulusun yöneticilerinin silahlı güçleri ile zora dayalı baskıyla kurulan egemenliktir. Bunun karşısında üzerinde egemenlik kurulan halkların ulusal varlıklarının devamı için aynı araçları kullanmaları meşrulaşır. 1900'lü yıllar bunun örnekleri ile doludur. Bu anlamda Kürt halkının üzerinde kurulan Türk ulusal egemenliği Türk ulusunun ordusu aracılığıyla yapılıyor. Bu anlamda bir halk silahlı mücadele verebilir ama bunun adı demokrasi mücadelesi değildir, ona katılıyorum. Demokrasi mücadelesi silahlı olmaz. **Bu tartışmanın devamı olarak "Biz özerklik için silahlı mücadele veren bir partiyiz"cümlenizi nereye koyacağız peki?** Bu cümleyi hiç kurmadım. Ve bu cümleyi kullanan tüm basın yayın organlarına dava açtım. Yenişafak'ın, Sabah'ın ve Akit'in bu haberle ilgili internet erişimleri yasaklandı. Demek hepsini fark etmemişim. Ben "Biz özerklik için siyasi mücadele veren bir partiyiz" dedim.Öyle çok yaşıyorsun ki bunu. Bir yerden sonra takip etmeyi bırakıyorsunuz. Vekilliğimin ilk zamanlarıydı. Lice'de 15 Ağustos'ta katıldığım panelde, biliyorsunuz PKK'nin ilk eylemi o tarihtedir, PKK'nin niye silahlı mücadele başlattığını anlatan, nedenler ortadan kalkmazsa sonuçlar ortadan kalkmaz diyen, bu bağı kuran bir konuşma yapmıştım. Ertesi gün gazeteler, televizyonlar bu konuşmadan bahsediyordu. Haber şuydu: "Milletvekili zaferbayramınız kutlu olsun dedi." Bakın o konuşmadan açılan bir dava yoktur. O biçimde bir konuşma yok çünkü. Belki o zaman deneyimsizlikti. Bir anda neye uğradığıma şaşırmıştım. Böyle çok örnek yaşandı. **Hatip Dicle ile söyleştiğimizde "bu bir tehdit değil" diyerek anlatmıştı. "Biz söyleyince tehdit gibi algılanıyor. Feryat ediyorum. Kır gerillası henüz şehre inmemiştir. Karlar erimeden, gerilla inmeden masa tekrar kurulmalı" demişti. Siz ne dersiniz, ufukta ne var?** Ancak teori üretebiliyorum. Son süreçte devletin bu kadar hukuk ve vicdan dışı yaklaşımlarına Avrupa'nın ve ABD'nin bu sessizliğini hayra yormuyorum. Bunu Türkiye açısından söylüyorum. Irak, Kuveyt'e girerken Avrupa da ABD de ses çıkarmadı. Irak Halepçe ve Enfal katliamını gerçekleştirirken yine ses çıkarmadı. Saddam'ın tüm faşizan yüzü ortaya çıksın, tüm çılgınlıklarını yapsın ki ben oraya girdiğim zaman halk beni kurtarıcı olarak görsün, dedi adeta. Ve sonunda felaket bir müdahalede bulundu. **Nereye girecekler Suriye'ye mi?** Hayır hayır, Türkiye'den bahsediyorum. Irak'a girdiklerinde Kürtlerin kurtarıcısı olarak girdi değil mi? Türkiye'nin bugün bu yaptıklarına göz yumarak Kürtlerle Türkiye devleti arasındaki uçurumu derinleştirip yarın öbür gün Türkiye'ye müdahale ettiğinde Kürtlerin refleksi onlara kucak açmak olacak. **Pardon anlayamadık; Türkiye'ye nasıl bir müdahale şıkkından söz ediyorsunuz?** Ben teori üretiyorum. ABD Irak'ta Saddam'ın vahşetine nasıl 10 yıl göz yumduysa, nasıl hiç ses etmesiyse şu anda aynısını Türkiye'ye yapıyor. Kürtlerin, demokratların, vicdani duygusu olanların öfkelerinin büyümesini, uçurumun genişlemesini bekliyor. O noktadan sonra müdahale ediyor ki, bu coğrafyaya bir kurtarıcı olarak geliyor. Ben buradan Kürtlere değil, Türklere sesleniyorum. Türklere diyorum ki: Bu devlet ben bunu sizin adınıza yapıyorum, diyor. Devlet, Türk kimliğini kullanarak bir vahşet uyguluyor. O yüzden Türklere sesleniyorum. 1) Kendi ulusal onurunuzu koruyun. Benim adıma bir vahşet uyguluyorsun, yapma, deyin. 2) Bu gidiş iyi değil, bu hükümet Türkiye'yi bir uçuruma götürüyor. Bu sadece PKK'nin dağdan şehre inip inmemesi ile ilgili değil. Bu dünyanın Ortadoğu'daki hesaplarıyla alakalı. Bakın Öcalan yakalandığı döneme ilişkin bir cümle söyler. "O dönem bana gelenler kaçmamı bile teklif ettiler. Seni buradan kaçıralım, dediler. Ama ne karşılığı? Türkiye'de daha da derin bir savaş yürütme karşılığı. Bu oyuna gelmedim" der. Aynı şey şimdi degeçerli. Türk halkı AKP'nin bu yaklaşımına karşı müdahale etmezse Saddam'a yapıldığı gibi bir müdahale ne Türkler ne Kürtler için kazançtır. Saddam'a yapılan müdahale Güney'dekiKürtler için de bir kazanca dönüşmedi. Araplar ve Kürtler arasındaki savaş derinleşti.Aralarında sosyal yaşam kalmadı. **Türklere çağrıda bulunurken PKK'ye çağrınız nedir?** Silahlı bir örgüt PKK, silahlı örgüt savaşmak demek. Ama bu savaş ölümleri esas alan bir savaşa dönüşmemeli. Ölümlerin sayısı ile kazanım açıklanamaz. Nasıl ki Kürtlerin ölümüKürtler açısından uçurumu derinleştiriyorsa, ölümler onun kinini, öfkesini derinleştiriyorsa, Türklerin ölümü de Türkler açısından aynı şeye sebep olmaktadır. PKKinsan ölümlerini esas alan bir savaş yürütmemeli. Bir savaşta bu nasıl mümkün olur; onu isebilmiyorum.
453557
haber
AK Parti'li Elitaş: Suriye ve Irak bizi ilgilendirir
Oktay ENSARİ-Olcay DÜZGÜN/KAYSERİ, (DHA)- AK Parti Grup Başkan vekili ve Ekonomi eski Bakanı, Kayseri milletvekili Mustafa Elitaş, "'İspanya Katolonya’da bir referandum var
30 Eylül 2017 17:48 . Orayla ile ilgili görüşlerimizi söyleriz. 'Bizi ilgilendirmez' deriz ama Suriye ve Irak’taki olaylar bizi ilgilendiriyor. Biz, TBMM'den aldığımız teskere ile hem Kuzey Irak’taki yeniden yapılanmaya ve Suriye’de böyle bir yapılanma varsa onlara net mesaj verdik"' dedi. Kocasinan ilçesi 6'nci Olağan Genel Kurul toplantısına katılan Mustafa Elitaş, yarın TBMM'nin 260'ncı dönem 3'üncü yasama dönemi açılışını yapacaklarını söyledi. Elitaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açılışı ile TBMM'nin yeni dönem yasama çalışmalarına başlayacağını 'Arabuluculuk' konusun görüşüleceğini bildirerek şöyle dedi: "Çeşitli kanunlar var onlar görüşülecek. Sonra 2018 yılının programları gerçekleşecek. Geçtiğimiz 23 Eylül’de AK Parti, MHP ve CHP'nin oyları ile tezkereyi onayladık. Irak’ın Doğu bölgesinde Barzani ve ekibine Türk Milleti adına uyarı vermek için tezkere oylamasını 23 Eylül’de yaptık. Çünkü 26 Eylül’de halk oylaması yapılacaktı. Uyarı verdik ve 'En yakının olan Türkiye’yi kaybetme' dedik. Maalesef bu uyarılar dikkate alınmadı. Bu tezkerenin diğerinden farkı var. Diğer onaylanan teskere sıcak takip, yurt dışına asker gönderme vardı. Bunda Irak’ta toprak bütünlüğün ortadan kalkması, etnik ve mezhepsel meseleler ortaya geldiği takdirde bu Türkiye için tehdit unsurudur. Türkiye gerekeni yapacaktır. Umuyorum ki onların destekçileri bu coğrafyada huzurun tesisi için Türkiye’nin yanında yer alır. Burada bir kıvılcım sadece o bölgeyi yakmaz tüm dünyayı yakar. Hiç kimse, 'Ben buradan çok uzaktayım' diye düşünmesin. Bu coğrafyada sükunet için elinden gelen gayreti göstermesi lazım. Bizim Irak sınırımız değiştirilemez. Biz buna müsaade etmeyiz. Orada ne tür devlet kurulursa kurulsun biz buna karşı çıkacağımızı ifade ettik. İspanya Katolonya’da bir referandum var. Orayla ile ilgili görüşlerimizi söyleriz. 'Bizi ilgilendirmez' deriz ama Suriye ve Irak’ta yaşanan olaylar bizi ilgilendiriyor. Biz TBMM'den aldığımız hem Kuzey Irak’taki yeniden yapılanmaya ve Suriye’de böyle bir yapılanma varsa onlara net mesaj verdik."
254,637
# AK Parti'li Elitaş: Suriye ve Irak bizi ilgilendirir ## Özet Oktay ENSARİ-Olcay DÜZGÜN/KAYSERİ, (DHA)- AK Parti Grup Başkan vekili ve Ekonomi eski Bakanı, Kayseri milletvekili Mustafa Elitaş, "'İspanya Katolonya’da bir referandum var ## İçerik 30 Eylül 2017 17:48 . Orayla ile ilgili görüşlerimizi söyleriz. 'Bizi ilgilendirmez' deriz ama Suriye ve Irak’taki olaylar bizi ilgilendiriyor. Biz, TBMM'den aldığımız teskere ile hem Kuzey Irak’taki yeniden yapılanmaya ve Suriye’de böyle bir yapılanma varsa onlara net mesaj verdik"' dedi. Kocasinan ilçesi 6'nci Olağan Genel Kurul toplantısına katılan Mustafa Elitaş, yarın TBMM'nin 260'ncı dönem 3'üncü yasama dönemi açılışını yapacaklarını söyledi. Elitaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açılışı ile TBMM'nin yeni dönem yasama çalışmalarına başlayacağını 'Arabuluculuk' konusun görüşüleceğini bildirerek şöyle dedi: "Çeşitli kanunlar var onlar görüşülecek. Sonra 2018 yılının programları gerçekleşecek. Geçtiğimiz 23 Eylül’de AK Parti, MHP ve CHP'nin oyları ile tezkereyi onayladık. Irak’ın Doğu bölgesinde Barzani ve ekibine Türk Milleti adına uyarı vermek için tezkere oylamasını 23 Eylül’de yaptık. Çünkü 26 Eylül’de halk oylaması yapılacaktı. Uyarı verdik ve 'En yakının olan Türkiye’yi kaybetme' dedik. Maalesef bu uyarılar dikkate alınmadı. Bu tezkerenin diğerinden farkı var. Diğer onaylanan teskere sıcak takip, yurt dışına asker gönderme vardı. Bunda Irak’ta toprak bütünlüğün ortadan kalkması, etnik ve mezhepsel meseleler ortaya geldiği takdirde bu Türkiye için tehdit unsurudur. Türkiye gerekeni yapacaktır. Umuyorum ki onların destekçileri bu coğrafyada huzurun tesisi için Türkiye’nin yanında yer alır. Burada bir kıvılcım sadece o bölgeyi yakmaz tüm dünyayı yakar. Hiç kimse, 'Ben buradan çok uzaktayım' diye düşünmesin. Bu coğrafyada sükunet için elinden gelen gayreti göstermesi lazım. Bizim Irak sınırımız değiştirilemez. Biz buna müsaade etmeyiz. Orada ne tür devlet kurulursa kurulsun biz buna karşı çıkacağımızı ifade ettik. İspanya Katolonya’da bir referandum var. Orayla ile ilgili görüşlerimizi söyleriz. 'Bizi ilgilendirmez' deriz ama Suriye ve Irak’ta yaşanan olaylar bizi ilgilendiriyor. Biz TBMM'den aldığımız hem Kuzey Irak’taki yeniden yapılanmaya ve Suriye’de böyle bir yapılanma varsa onlara net mesaj verdik."
267027
haber
Avrupa'da rakipler belli oldu
Avrupa kupalarında Beşiktaş, Trabzonspor ve Kardemir Krabükspor'un rakipleri belli oldu
Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi Play-off turunda İngiltere'nin Arsenal takımı ile eşleşti. Beşiktaş, Arsenal'i elemesi durumunda Şampiyonlar Ligi Grupları'nda yer alacak, elenmesi durumunda ise yoluna UEFA Avrupa Ligi'nde devam edecek. Trabzonspor ve Karabükspor'un UEFA Avrupa Ligi play-off turunda eşleştikleri takımlar ise Trabzonspor Rus ekibi Rostov, Karabükspor ise Fransız temsilcisi Saint-Etienne oldu. İşte UEFA Avrupa Ligi'ndeki tüm eşleşmeler: Trabzonspor - Rostov Sarajevo - Mönchengladbach Astana - Villarreal Zwolle - Sparta Prag Asteras - Maccabi Tel Aviv Dnipro - Hajduk Split Karabağ - Twente HJK Helsinki - Rapid Wien Zimbru - PAOK Omonia - Dinamo Moskova Lyon - Astra Neftçi - Partizan Elfsborg - Rio Ave Panathinaikos - Midtjylland Grasshoppers - Club Brugge Rijeka - Sheriff Karabükspor - Saint Etienne Apollon - Lokomotiv Moskova Young Boys - Debrecen Spartak Trnava - Zürich AEL - Tottenham Dinamo Minsk - Nacional Patrolul - Dinamo Zagreb Split - Torino Aktobe - Legia Lokeren - Hull Ruch - Metalist PSV - Shakhtyor Stjarnan - Inter Feyenoord - Zorya Real Sociedad - Krasnodar Beşiktaş en zorunu seçti UEFA Şampiyonlar Ligi play-off eleme turunda mücadele edecek Beşiktaş'ın rakibi İngiltere'nin Arsenal takımı oldu. İsviçre'nin Nyon kentindeki UEFA merkezinde yapılan kura çekiminde, Türkiye'den Beşiktaş'ın dahil olduğu play-off turu eşleşmeleri belirlendi. Kura çekimi sonucunda İngiliz ekibi Arsenal ile eşleşen Beşiktaş, ilk maçını sahasında, rövanş mücadelesini ise Londra'da oynayacak. "Devler" Ligi'nde play-off turu ilk maçları 19-20 Ağustos, rövanş karşılaşmaları ise 26-27 Ağustos tarihlerinde yapılacak. İşte tüm eşleşmeler: Şampiyon olmayan takımlar eşleşmeler Beşiktaş - Arsenal Standart - Zenit Kopenhag - Leverkusen Lille - Porto Napoli - Athletic Bilbao ŞAMPİYONLAR PLAY-OFF'U - EŞLEŞMELER NK Maribor - Celtic FC Salzburg - Malmö Aalborg - APOEL FC Steaua Bükreş - FC Ludogorets Slovan Bratislava - BATE Borisov
226,018
# Avrupa'da rakipler belli oldu ## Özet Avrupa kupalarında Beşiktaş, Trabzonspor ve Kardemir Krabükspor'un rakipleri belli oldu ## İçerik Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi Play-off turunda İngiltere'nin Arsenal takımı ile eşleşti. Beşiktaş, Arsenal'i elemesi durumunda Şampiyonlar Ligi Grupları'nda yer alacak, elenmesi durumunda ise yoluna UEFA Avrupa Ligi'nde devam edecek. Trabzonspor ve Karabükspor'un UEFA Avrupa Ligi play-off turunda eşleştikleri takımlar ise Trabzonspor Rus ekibi Rostov, Karabükspor ise Fransız temsilcisi Saint-Etienne oldu. İşte UEFA Avrupa Ligi'ndeki tüm eşleşmeler: Trabzonspor - Rostov Sarajevo - Mönchengladbach Astana - Villarreal Zwolle - Sparta Prag Asteras - Maccabi Tel Aviv Dnipro - Hajduk Split Karabağ - Twente HJK Helsinki - Rapid Wien Zimbru - PAOK Omonia - Dinamo Moskova Lyon - Astra Neftçi - Partizan Elfsborg - Rio Ave Panathinaikos - Midtjylland Grasshoppers - Club Brugge Rijeka - Sheriff Karabükspor - Saint Etienne Apollon - Lokomotiv Moskova Young Boys - Debrecen Spartak Trnava - Zürich AEL - Tottenham Dinamo Minsk - Nacional Patrolul - Dinamo Zagreb Split - Torino Aktobe - Legia Lokeren - Hull Ruch - Metalist PSV - Shakhtyor Stjarnan - Inter Feyenoord - Zorya Real Sociedad - Krasnodar Beşiktaş en zorunu seçti UEFA Şampiyonlar Ligi play-off eleme turunda mücadele edecek Beşiktaş'ın rakibi İngiltere'nin Arsenal takımı oldu. İsviçre'nin Nyon kentindeki UEFA merkezinde yapılan kura çekiminde, Türkiye'den Beşiktaş'ın dahil olduğu play-off turu eşleşmeleri belirlendi. Kura çekimi sonucunda İngiliz ekibi Arsenal ile eşleşen Beşiktaş, ilk maçını sahasında, rövanş mücadelesini ise Londra'da oynayacak. "Devler" Ligi'nde play-off turu ilk maçları 19-20 Ağustos, rövanş karşılaşmaları ise 26-27 Ağustos tarihlerinde yapılacak. İşte tüm eşleşmeler: Şampiyon olmayan takımlar eşleşmeler Beşiktaş - Arsenal Standart - Zenit Kopenhag - Leverkusen Lille - Porto Napoli - Athletic Bilbao ŞAMPİYONLAR PLAY-OFF'U - EŞLEŞMELER NK Maribor - Celtic FC Salzburg - Malmö Aalborg - APOEL FC Steaua Bükreş - FC Ludogorets Slovan Bratislava - BATE Borisov
70551
haber
Namus cinayeti ve aile Berlinale'de
60. Uluslararası Berlin Film Festivali heyecan verici hikâyelerle devam ediyor.
Hiç karnınıza yumruk yediniz mi? Berlinale’nin Panorama bölümünde gösterilen „Die Fremde" –„Yabancı" adlı film, işte bu etkiyi yapıyor. Yumruk yiyeceğiniz ilk sahneden belli ve kaçış yok. Evlenip Almanya’dan İstanbul’a giden Umay, koca şiddetinden kaçarak, Berlin’e anne babasının yanına sığınıyor. Ancak ailesi, şerefleri lekelendiği gerekçesiyle genç kadını dışlıyor. Umay’ın kendi hayatını yaşama kararı ise, bir anlamda ölüm fermanına attığı imza anlamına geliyor. Filmin yönetmeni, Almanya’daki Türk asıllı yönetmenlerden Züli Aladağ’ın Avusturyalı eşi Feo Aladağ. Senaryoyu da kaleme alan Aladağ, yola çıkış noktasını şöyle anlatıyor: „Bundan altı yıl önce Uluslararası Af Örgütü’nün kadınlara karşı şiddet kampanyası için reklam spotları çekmiştim, Ben spotlar için araştırma yaparken, Alman medyasında da „namus cinayetleri" konusu gündemin ön sıralarına çıktı. Konunun derinine indiğim zaman, temelinde, olduğumuz gibi sevilme ihtiyacımız olduğunu gördüm. Bu yüzden ben de kayıtsız şartsız sevgi üzerine, kendi sınırlarını aşıp, başkasına elini uzatmanın bazen sanılandan kolay olduğunu gösteren bir film yapmak istedim." Tercih toplumdan yana "Die Fremde" birçok genç kadının içinde bulunduğu çıkmazı gözler önüne seriyor. Umay, yeni bir hayata başlayabilmek için, kocasından kaçıp baba evine sığındığında, annesi "sen çok şey istiyorsun" diye çıkışıyor ona, Umay ise "çok az şey istemekten iyidir" cevabını veriyor. Baba evini terketmek zorunda kaldıktan sonra çalıştığı işyerinin sahibesi, genç kadını uyarıyor: "Annen baban, toplum ile senin aranda seçim yapmak zorunda kalırlarsa toplumu seçerler." Fakat Umay bunu kabullenmek istemiyor. Erkekler de toplum baskısı altında eziliyor Filmde hikayesi anlatılan, sadece erkeklerin baskısı altında ezilen kadınlar değil. Dışarıda, kapının önünde bekleyen canavar misali, toplum baskısı erkekleri de kapana kıstırıyor. Feo Aladağ, çözüm olarak çocuklara sevgiyi öğretmemiz gerektiğini söylüyor ve gerçek sevgiyi bilen bir insanın diğerini öldürmeye elinin varmayacağını vurguluyor. Kekilli karşısına sarışın bir Avusturyalı çıkınca şaşırmış Filmin başrolünde ise "Duvara Karşı" ile ünlenen Sibel Kekilli var. Kekilli, senaryoyu okuduktan sonra Feo Aladağ’ın bir Türk olduğunu sanmış, zira hikâyenin cok detaylı işlendiği, arkasında ciddi bir birikim ve araştırmanın olduğu dikkatini çekmiş. Karşısına sarışın bir Avusturyalı kadın çıkınca da epey şaşırmış. Kekilli, belki de namus cinayeti konusunun olduğu gibi anlatılmasında, Aladağ’ın farklı bir kültür çevresinden gelmesinin ve yargılamayan bir dil kullanmasının rolü olduğunu vurguluyor. Genç oyuncu, kadınlara yönelik şiddet konusunda Alman hukuk sisteminde de yapılması gereken değişiklikler olduğunu belirtiyor: „Bu yıl ilk kez bir vakada, baba da hüküm giydi. Bunun çok önceden başlaması gerekirdi. Namus cinayeti tanımlamasını kullanmak bile istemiyorum ama, hepimiz „namus cinayeti" sözkonusu olduğunda, ailenin küçük oğlunun hüküm giydiğini ve diğerlerinin serbest bırakıldığını biliyoruz." Yılın en önemli filmlerinden biri olmaya aday Federal Kriminal Dairesi, Almanya’da her yıl yaklaşık 70 namus cinayeti vakası olduğunu tahmin ediyor. Dünya çapında bu sayı 5 bine varıyor. İstatistiklere girmeyen vaka sayısının ise 10 bin ila 100 bin olduğu belirtiliyor. „Tatort" adlı Almanya’nın en sevilen polisiye dizisinde de bir süre önce namus cinayeti konusu işlenmiş ve bu, ülkede yaşayan Türkler arasında ciddi protestolara yolaçmıştı. Yönetmen Aladağ, kendi filmine de böyle tepkiler gelmesinden çekinmediğini, eğer insanlar sokağa dökülürse, bunun diyalog açığının bir göstergesi olacağını belirtiyor. Ancak Berlin’in ünlü Zoo Palast sinemasında yapılan prömiyer ölçüt alınırsa, filme ilgi ve destek de büyük olacak. Perde kapandığında neredeyse 15 dakika alkışlanan „Die Fremde", Almanya’daki Türkler, hatta Türkiye’deki Türkler için yılın en önemli filmlerinden biri olmaya aday.
142,220
# Namus cinayeti ve aile Berlinale'de ## Özet 60. Uluslararası Berlin Film Festivali heyecan verici hikâyelerle devam ediyor. ## İçerik Hiç karnınıza yumruk yediniz mi? Berlinale’nin Panorama bölümünde gösterilen „Die Fremde" –„Yabancı" adlı film, işte bu etkiyi yapıyor. Yumruk yiyeceğiniz ilk sahneden belli ve kaçış yok. Evlenip Almanya’dan İstanbul’a giden Umay, koca şiddetinden kaçarak, Berlin’e anne babasının yanına sığınıyor. Ancak ailesi, şerefleri lekelendiği gerekçesiyle genç kadını dışlıyor. Umay’ın kendi hayatını yaşama kararı ise, bir anlamda ölüm fermanına attığı imza anlamına geliyor. Filmin yönetmeni, Almanya’daki Türk asıllı yönetmenlerden Züli Aladağ’ın Avusturyalı eşi Feo Aladağ. Senaryoyu da kaleme alan Aladağ, yola çıkış noktasını şöyle anlatıyor: „Bundan altı yıl önce Uluslararası Af Örgütü’nün kadınlara karşı şiddet kampanyası için reklam spotları çekmiştim, Ben spotlar için araştırma yaparken, Alman medyasında da „namus cinayetleri" konusu gündemin ön sıralarına çıktı. Konunun derinine indiğim zaman, temelinde, olduğumuz gibi sevilme ihtiyacımız olduğunu gördüm. Bu yüzden ben de kayıtsız şartsız sevgi üzerine, kendi sınırlarını aşıp, başkasına elini uzatmanın bazen sanılandan kolay olduğunu gösteren bir film yapmak istedim." Tercih toplumdan yana "Die Fremde" birçok genç kadının içinde bulunduğu çıkmazı gözler önüne seriyor. Umay, yeni bir hayata başlayabilmek için, kocasından kaçıp baba evine sığındığında, annesi "sen çok şey istiyorsun" diye çıkışıyor ona, Umay ise "çok az şey istemekten iyidir" cevabını veriyor. Baba evini terketmek zorunda kaldıktan sonra çalıştığı işyerinin sahibesi, genç kadını uyarıyor: "Annen baban, toplum ile senin aranda seçim yapmak zorunda kalırlarsa toplumu seçerler." Fakat Umay bunu kabullenmek istemiyor. Erkekler de toplum baskısı altında eziliyor Filmde hikayesi anlatılan, sadece erkeklerin baskısı altında ezilen kadınlar değil. Dışarıda, kapının önünde bekleyen canavar misali, toplum baskısı erkekleri de kapana kıstırıyor. Feo Aladağ, çözüm olarak çocuklara sevgiyi öğretmemiz gerektiğini söylüyor ve gerçek sevgiyi bilen bir insanın diğerini öldürmeye elinin varmayacağını vurguluyor. Kekilli karşısına sarışın bir Avusturyalı çıkınca şaşırmış Filmin başrolünde ise "Duvara Karşı" ile ünlenen Sibel Kekilli var. Kekilli, senaryoyu okuduktan sonra Feo Aladağ’ın bir Türk olduğunu sanmış, zira hikâyenin cok detaylı işlendiği, arkasında ciddi bir birikim ve araştırmanın olduğu dikkatini çekmiş. Karşısına sarışın bir Avusturyalı kadın çıkınca da epey şaşırmış. Kekilli, belki de namus cinayeti konusunun olduğu gibi anlatılmasında, Aladağ’ın farklı bir kültür çevresinden gelmesinin ve yargılamayan bir dil kullanmasının rolü olduğunu vurguluyor. Genç oyuncu, kadınlara yönelik şiddet konusunda Alman hukuk sisteminde de yapılması gereken değişiklikler olduğunu belirtiyor: „Bu yıl ilk kez bir vakada, baba da hüküm giydi. Bunun çok önceden başlaması gerekirdi. Namus cinayeti tanımlamasını kullanmak bile istemiyorum ama, hepimiz „namus cinayeti" sözkonusu olduğunda, ailenin küçük oğlunun hüküm giydiğini ve diğerlerinin serbest bırakıldığını biliyoruz." Yılın en önemli filmlerinden biri olmaya aday Federal Kriminal Dairesi, Almanya’da her yıl yaklaşık 70 namus cinayeti vakası olduğunu tahmin ediyor. Dünya çapında bu sayı 5 bine varıyor. İstatistiklere girmeyen vaka sayısının ise 10 bin ila 100 bin olduğu belirtiliyor. „Tatort" adlı Almanya’nın en sevilen polisiye dizisinde de bir süre önce namus cinayeti konusu işlenmiş ve bu, ülkede yaşayan Türkler arasında ciddi protestolara yolaçmıştı. Yönetmen Aladağ, kendi filmine de böyle tepkiler gelmesinden çekinmediğini, eğer insanlar sokağa dökülürse, bunun diyalog açığının bir göstergesi olacağını belirtiyor. Ancak Berlin’in ünlü Zoo Palast sinemasında yapılan prömiyer ölçüt alınırsa, filme ilgi ve destek de büyük olacak. Perde kapandığında neredeyse 15 dakika alkışlanan „Die Fremde", Almanya’daki Türkler, hatta Türkiye’deki Türkler için yılın en önemli filmlerinden biri olmaya aday.
936974
haber
BBC, Senatör Cory Booker diye senatörü taklit eden bir kişiyle söyleşi yaptığı için özür diledi
BBC, Senatör Cory Booker diye senatörü taklit eden bir kişiyle söyleşi yaptığı için özür diledi
BBC, canlı yayında ABD'li New Jersey Senatörü Cory Booker diye onu taklit eden biriyle söyleşi yaptığı için internet sitesinde bir düzeltme ve özür metni yayımladı. BBC, söyleşinin "bilinçli olarak yapılmış bir oyun" olduğunu düşündüklerini ve Senatör Booker'a ulaşıp özür dilediklerini belirtti. Britanya devletinin yayın kuruluşu, neyi yanlış yaptıklarını inceleyip bir daha bu hatayı yapmamaya çalışacaklarını söyledi. Söyleşi 26 Şubat'ta BBC'nin Newshour isimli bir radyo programında yayınlanmıştı. Durumu söyleşiyi daha sonra BBC'nin programlarını yayınlayan New York'un yerel radyo istasyonlarından birinde dinleyen bir ABD'li vatandaş fark etti. Amy Eason isimli vatandaş Twitter'dan yaptığı paylaşımda, "@wnyc'de @bbcworldservice'in Newshour programını dinliyor ve nasıl kendini Senatör Cory Booker diye tanıtan ama Senatör Booker olmadığına neredeyse emin olduğum biriyle söyleşi yapıp fark etmediklerini düşünüyorum" yazdı. WYNC yayınından sonra Twitter'da konuyla ilgili birçok paylaşım yapıldı. BBC, söyleşiden internette dolaşan klipler olmadığını söyledi. Booker konuyla ilgili bir açıklamada bulunmadı.
147,587
# BBC, Senatör Cory Booker diye senatörü taklit eden bir kişiyle söyleşi yaptığı için özür diledi ## Özet BBC, Senatör Cory Booker diye senatörü taklit eden bir kişiyle söyleşi yaptığı için özür diledi ## İçerik BBC, canlı yayında ABD'li New Jersey Senatörü Cory Booker diye onu taklit eden biriyle söyleşi yaptığı için internet sitesinde bir düzeltme ve özür metni yayımladı. BBC, söyleşinin "bilinçli olarak yapılmış bir oyun" olduğunu düşündüklerini ve Senatör Booker'a ulaşıp özür dilediklerini belirtti. Britanya devletinin yayın kuruluşu, neyi yanlış yaptıklarını inceleyip bir daha bu hatayı yapmamaya çalışacaklarını söyledi. Söyleşi 26 Şubat'ta BBC'nin Newshour isimli bir radyo programında yayınlanmıştı. Durumu söyleşiyi daha sonra BBC'nin programlarını yayınlayan New York'un yerel radyo istasyonlarından birinde dinleyen bir ABD'li vatandaş fark etti. Amy Eason isimli vatandaş Twitter'dan yaptığı paylaşımda, "@wnyc'de @bbcworldservice'in Newshour programını dinliyor ve nasıl kendini Senatör Cory Booker diye tanıtan ama Senatör Booker olmadığına neredeyse emin olduğum biriyle söyleşi yapıp fark etmediklerini düşünüyorum" yazdı. WYNC yayınından sonra Twitter'da konuyla ilgili birçok paylaşım yapıldı. BBC, söyleşiden internette dolaşan klipler olmadığını söyledi. Booker konuyla ilgili bir açıklamada bulunmadı.
816850
haber
Indiana'nın ilk eşcinsel belediye başkanı oldu; gazi, Oxford ve Harvard'dan diploması var, 7 dil biliyor: Pete Buttigieg, ABD Başkanlığı'na talip
null
15 Nisan 2019 11:17 T24 Dış haberler South Bend Belediye Başkanı Pete Buttigieg resmi olarak ABD Başkanlığı'na aday adaylığını açıkladı. 37 yaşındaki savaş gazisi Buttigieg, İndiana eyaletinin ilk eşcinsel valisi olmuştu. Buttigieg ayrıca bir Harvard mezunu ve 7 farklı dil konuşabiliyor. Buttigieg, pazar günü düzenlediği bir mitingde Demokrat Parti'den 2020 seçimleri için başkanlığa aday adayı olduğunu açıkladı ve seçim kampanyasını resmi olarak açıkladı. Buttigieg, ön seçimlerde aralarında Bernie Sanders, Kamala Harris ve Elizabeth Warren'ın da bulunduğu önemli siyasi figürlerle 2020'de Trump'ın karşısına çıkmak için yarışacak. Buttigieg adaylığını açıkladığı mitingde ABD'nin Donald Trump'tan tamamen farklı bir başkana ihtiyacı olduğunu ve Beyaz Saray'daki "jenerasyonun değişmesi gerektiğini" söyledi. Demokrat Parti'den başkanlığa adaylığını koyan en genç isim yaptığı açıklamada Trump'ın sloganına atıfta bulunarak, "Amerika'yı tekrar büyük yapmaktan farklı bir hikaye anlatmak için buradayım" dedi. 37 yaşındaki aday adayı "Genç yaşta ABD'nin en yüksek makamı için yarışa girmenin cesur bir davranış olduğunu farkındayım, ama hepimizin harekete geçmesi gereken bir çağda yaşıyoruz" diye konuştu. Buttigieg'in seçim kampanyasına açıklamadan sonraki ilk 4 saatte 1 milyon dolar bağışlandı. CNN US'in haberine göre Buttigieg birkaç ay önceki olası Demokrat Parti aday adayları anketlerinde %1'in altında oy alıyordu, ancak yeni anketlere göre genç aday Kamala Harris, Elizabeth Warren ve Cory Booker gibi adaylara yakın oy alıyor.
322,737
# Indiana'nın ilk eşcinsel belediye başkanı oldu; gazi, Oxford ve Harvard'dan diploması var, 7 dil biliyor: Pete Buttigieg, ABD Başkanlığı'na talip 15 Nisan 2019 11:17 T24 Dış haberler South Bend Belediye Başkanı Pete Buttigieg resmi olarak ABD Başkanlığı'na aday adaylığını açıkladı. 37 yaşındaki savaş gazisi Buttigieg, İndiana eyaletinin ilk eşcinsel valisi olmuştu. Buttigieg ayrıca bir Harvard mezunu ve 7 farklı dil konuşabiliyor. Buttigieg, pazar günü düzenlediği bir mitingde Demokrat Parti'den 2020 seçimleri için başkanlığa aday adayı olduğunu açıkladı ve seçim kampanyasını resmi olarak açıkladı. Buttigieg, ön seçimlerde aralarında Bernie Sanders, Kamala Harris ve Elizabeth Warren'ın da bulunduğu önemli siyasi figürlerle 2020'de Trump'ın karşısına çıkmak için yarışacak. Buttigieg adaylığını açıkladığı mitingde ABD'nin Donald Trump'tan tamamen farklı bir başkana ihtiyacı olduğunu ve Beyaz Saray'daki "jenerasyonun değişmesi gerektiğini" söyledi. Demokrat Parti'den başkanlığa adaylığını koyan en genç isim yaptığı açıklamada Trump'ın sloganına atıfta bulunarak, "Amerika'yı tekrar büyük yapmaktan farklı bir hikaye anlatmak için buradayım" dedi. 37 yaşındaki aday adayı "Genç yaşta ABD'nin en yüksek makamı için yarışa girmenin cesur bir davranış olduğunu farkındayım, ama hepimizin harekete geçmesi gereken bir çağda yaşıyoruz" diye konuştu. Buttigieg'in seçim kampanyasına açıklamadan sonraki ilk 4 saatte 1 milyon dolar bağışlandı. CNN US'in haberine göre Buttigieg birkaç ay önceki olası Demokrat Parti aday adayları anketlerinde %1'in altında oy alıyordu, ancak yeni anketlere göre genç aday Kamala Harris, Elizabeth Warren ve Cory Booker gibi adaylara yakın oy alıyor.
235101
haber
TFF Etik Kurulu üyesi İlyas Doğan görevinden istifa etti
İlyas Doğan, TFF Etik Kurulu üyeliğinin yanı sıra YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini de sürdürüyordu
24 Temmuz 2013 16:28 Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Etik Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlyas Doğan, görevinden istifa ettiğini açıkladı. Prof. Dr. İlyas Doğan, TFF Etik Kurulu üyeliğinin yanı sıra YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini de yürütmesi nedeniyle çıkan iddialar üzerine yazılı bir açıklama yaparak, Futbol Federasyonu'ndaki görevinden istifa ettiğini bildirdi. Doğan tarafından yapılan yazılı açıklama şöyle: "Bilindiği üzere Haziran 2011 tarihinden beri Yükseköğretim Genel Kurulu'nun görevlendirmesi nedeniyle federasyonumuzun etik kurulu üyesi bulunmaktayım. Altında imzam bulunan etik kurulu raporu, sporda dürüstlüğe aykırı davrananlar için bir hakikat tokadı olmuştur. Şahsımın ve diğer kurul üyesi meslektaşlarımın, sporda dürüstçe mücadele yolunda ahlak ve etiğe aykırı davranışların bir yaptırıma bağlanmasına dönük katkısının her zaman övgüyle hatırlanacağına inanıyorum. Hazırlamış olduğum raporun UEFA tarafından da kabul edildiği kamuoyunun bildiği bir husustur. Ancak spor alanında ahlak ve etiğin egemen olması yönünde diğer etik kurulu üyeleri ile beraber verdiğimiz hizmeti cezalandırmak isteyenler, bir süredir şahsıma karşı basın yolu ile yürütülen linç kampanyasından büyük bir memnuniyet duymalıdırlar. Diğer yandan halen yürütmekte olduğum Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanlığı görevinin doğal bir gereği olarak milyonlarca liralık yolsuzlukların üzerine ısrarla gitmemin bazı çevreleri rahatsız ettiğini biliyorum. Gerçekleştirdikleri yolsuzlukların örtbas edilmesi için yaptıkları baskılardan sonuç alamayanların yargı tarafından suçsuz görüldüğüm bir konuda; gerçeği bilmelerine rağmen, sanki iddialar yüce yargı tarafından sabit görülmüş gibi çıkan haberleri ellerini ovuşturarak okuduklarından eminim. Hakkımda ısrarla haber üretenler şahsımı arayıp iddiaların gerçek olup olmadığını sorma cesaretini bile gösterememişlerdir. Ancak bütün kamuoyu bilmelidir ki, hak bildiğim adaleti arama ve dürüstlük yolunda tek başına kalsam bile asla ödün vermeyeceğim. Şahsıma yürütülen haksız kampanyanın hem mensubu bulunduğum Yükseköğretim Kurulu, hem de Türkiye Futbol Federasyonu'nu yıpratmasına müsaade etmem mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu üyeliğinden istifa ediyorum."
108,726
# TFF Etik Kurulu üyesi İlyas Doğan görevinden istifa etti ## Özet İlyas Doğan, TFF Etik Kurulu üyeliğinin yanı sıra YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini de sürdürüyordu ## İçerik 24 Temmuz 2013 16:28 Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Etik Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlyas Doğan, görevinden istifa ettiğini açıkladı. Prof. Dr. İlyas Doğan, TFF Etik Kurulu üyeliğinin yanı sıra YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini de yürütmesi nedeniyle çıkan iddialar üzerine yazılı bir açıklama yaparak, Futbol Federasyonu'ndaki görevinden istifa ettiğini bildirdi. Doğan tarafından yapılan yazılı açıklama şöyle: "Bilindiği üzere Haziran 2011 tarihinden beri Yükseköğretim Genel Kurulu'nun görevlendirmesi nedeniyle federasyonumuzun etik kurulu üyesi bulunmaktayım. Altında imzam bulunan etik kurulu raporu, sporda dürüstlüğe aykırı davrananlar için bir hakikat tokadı olmuştur. Şahsımın ve diğer kurul üyesi meslektaşlarımın, sporda dürüstçe mücadele yolunda ahlak ve etiğe aykırı davranışların bir yaptırıma bağlanmasına dönük katkısının her zaman övgüyle hatırlanacağına inanıyorum. Hazırlamış olduğum raporun UEFA tarafından da kabul edildiği kamuoyunun bildiği bir husustur. Ancak spor alanında ahlak ve etiğin egemen olması yönünde diğer etik kurulu üyeleri ile beraber verdiğimiz hizmeti cezalandırmak isteyenler, bir süredir şahsıma karşı basın yolu ile yürütülen linç kampanyasından büyük bir memnuniyet duymalıdırlar. Diğer yandan halen yürütmekte olduğum Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanlığı görevinin doğal bir gereği olarak milyonlarca liralık yolsuzlukların üzerine ısrarla gitmemin bazı çevreleri rahatsız ettiğini biliyorum. Gerçekleştirdikleri yolsuzlukların örtbas edilmesi için yaptıkları baskılardan sonuç alamayanların yargı tarafından suçsuz görüldüğüm bir konuda; gerçeği bilmelerine rağmen, sanki iddialar yüce yargı tarafından sabit görülmüş gibi çıkan haberleri ellerini ovuşturarak okuduklarından eminim. Hakkımda ısrarla haber üretenler şahsımı arayıp iddiaların gerçek olup olmadığını sorma cesaretini bile gösterememişlerdir. Ancak bütün kamuoyu bilmelidir ki, hak bildiğim adaleti arama ve dürüstlük yolunda tek başına kalsam bile asla ödün vermeyeceğim. Şahsıma yürütülen haksız kampanyanın hem mensubu bulunduğum Yükseköğretim Kurulu, hem de Türkiye Futbol Federasyonu'nu yıpratmasına müsaade etmem mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu üyeliğinden istifa ediyorum."
957208
haber
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat'tan, 'Topkapı Sarayı Darphane binaları Çamlıca Cami Müzesi için boşaltılıyor' iddiası
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat'tan, 'Topkapı Sarayı Darphane binaları Çamlıca Cami Müzesi için boşaltılıyor' iddiası
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Topkapı Sarayı Darphane binalarının Arkeoloji Müzesi'nin elinden alınıp havaalanı hangarlarına gönderilmesi için "Konu özeti; Topkapı Sarayı’ndan Çamlıca Cami Müzesi’ne padişahlara ait eserleri rahatça nakletmek" dedi. Polat, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Darphane binalarının ofis yapılmak için Kültür Bakanlığı'nın elinden alınarak Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar Başkanlığı'na verildiğini hatırlatarak, "Depo Müze adıyla sunulan Topkapı Sarayı Darphane binalarının Arkeoloji Müzesi’nin elinden alınıp Arkeoloji koleksiyonlarının havaalanı hangarlarına gönderilmesi konusu hakkında; konu özeti; Topkapı Sarayı’ndan Çamlıca Cami Müzesi’ne padişahlara ait eserleri rahatça nakletmek. Kültür Bakanlığı’na bağlı asırlık kurum Topkapı Sarayı ile Diyanete bağlı Çamlıca Camii’nin alt katlarının birbirine bağlı müzeler yapılıp, Kültür Bakanlığı’ndan alınarak ikisinin birden Cumhurbaşkanlığı’na bağlanarak padişahların eşsiz eserlerinin Çamlıca’ya nakledilmesi" ifadesini kullandı. ANKA Haber Ajansı'nda yer alan habere göre; Polat,11 Eylül 2019'da Topkapı Sarayı’nın Kültür Bakanlığı’ndan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması ve Arkeoloji Müzesi- Topkapı Sarayı kurumsal ortaklığının bitirildiğini vurguladı. Polat, "Arkeoloji Müzesi’nin depoları olan Darphane binalarının da ofis yapılmak için Kültür Bakanlığı’nın elinden alınarak Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar Başkanlığı’na verilmesi burada ofis yapılması kararı. Kendi depolarında işgalciye dönüştürülen Arkeoloji Müzesi. Topkapı Sarayı’nın Cumhurbaşkanlığı’na devri sonrasında 'uyumlu' çalışmayacak tüm kurum hafızasına ve geleceğine sahip personelin yeniden gözden geçirilmesi ile oluşturulmuş yeni Topkapı Sarayı Müzesi idari ve müzeci kadrosu" dedi. "Paha biçilemez koleksiyonlar popüler kaygılara heba edilmemeli" İBB Genel Sekreter Yardımcısı Polat, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Tarihe not; Cumhuriyet değerleri ile padişahlığın otorite makamlarını halka teslim etmenin sembolü olarak müzeye dönüştürülmüş Osmanlı sembolü asırlık Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzeleri’nin paha biçilmez koleksiyonları popüler kaygılara heba edilmemeli. 'Depo müze yapıyoruz' diye sunulan Arkeoloji Müzeleri Depoları Darphane binalarının boşaltılması ve koleksiyonlarının havaalanına taşınması meselesinin ardındaki durum ne yazık ki bu şekildedir. Ömrünü bu müzelere adamış müzeciler seslerini duyuramıyoruz. Kısa bir süre sonra yaygın medya kanalları ve popüler şahsiyetler vasıtası ile Depo Müzelerin övgülerle sunulması örneklerini göreceğiz. Kendileri ile görüşülmüş kamuoyuna etki edebilecek bu gazeteci ve yazarlara tarihsel sorumluluklarını hatırlatmak vicdani görevim. Bu konuda bu müzelerden emekli olmuş, edilmiş, ömrünü bu müze koleksiyonlarına harcamış ve yukarıda bahsettiğim Çamlıca Cami Müzesi’ne padişah eserlerinin nakledilmesi hakikatini bilen müzeci üstatlardan medya ve gazeteciler görüş bilgi sormak zorundadır."
115,063
# İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat'tan, 'Topkapı Sarayı Darphane binaları Çamlıca Cami Müzesi için boşaltılıyor' iddiası ## Özet İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat'tan, 'Topkapı Sarayı Darphane binaları Çamlıca Cami Müzesi için boşaltılıyor' iddiası ## İçerik İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Topkapı Sarayı Darphane binalarının Arkeoloji Müzesi'nin elinden alınıp havaalanı hangarlarına gönderilmesi için "Konu özeti; Topkapı Sarayı’ndan Çamlıca Cami Müzesi’ne padişahlara ait eserleri rahatça nakletmek" dedi. Polat, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Darphane binalarının ofis yapılmak için Kültür Bakanlığı'nın elinden alınarak Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar Başkanlığı'na verildiğini hatırlatarak, "Depo Müze adıyla sunulan Topkapı Sarayı Darphane binalarının Arkeoloji Müzesi’nin elinden alınıp Arkeoloji koleksiyonlarının havaalanı hangarlarına gönderilmesi konusu hakkında; konu özeti; Topkapı Sarayı’ndan Çamlıca Cami Müzesi’ne padişahlara ait eserleri rahatça nakletmek. Kültür Bakanlığı’na bağlı asırlık kurum Topkapı Sarayı ile Diyanete bağlı Çamlıca Camii’nin alt katlarının birbirine bağlı müzeler yapılıp, Kültür Bakanlığı’ndan alınarak ikisinin birden Cumhurbaşkanlığı’na bağlanarak padişahların eşsiz eserlerinin Çamlıca’ya nakledilmesi" ifadesini kullandı. ANKA Haber Ajansı'nda yer alan habere göre; Polat,11 Eylül 2019'da Topkapı Sarayı’nın Kültür Bakanlığı’ndan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması ve Arkeoloji Müzesi- Topkapı Sarayı kurumsal ortaklığının bitirildiğini vurguladı. Polat, "Arkeoloji Müzesi’nin depoları olan Darphane binalarının da ofis yapılmak için Kültür Bakanlığı’nın elinden alınarak Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar Başkanlığı’na verilmesi burada ofis yapılması kararı. Kendi depolarında işgalciye dönüştürülen Arkeoloji Müzesi. Topkapı Sarayı’nın Cumhurbaşkanlığı’na devri sonrasında 'uyumlu' çalışmayacak tüm kurum hafızasına ve geleceğine sahip personelin yeniden gözden geçirilmesi ile oluşturulmuş yeni Topkapı Sarayı Müzesi idari ve müzeci kadrosu" dedi. "Paha biçilemez koleksiyonlar popüler kaygılara heba edilmemeli" İBB Genel Sekreter Yardımcısı Polat, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Tarihe not; Cumhuriyet değerleri ile padişahlığın otorite makamlarını halka teslim etmenin sembolü olarak müzeye dönüştürülmüş Osmanlı sembolü asırlık Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzeleri’nin paha biçilmez koleksiyonları popüler kaygılara heba edilmemeli. 'Depo müze yapıyoruz' diye sunulan Arkeoloji Müzeleri Depoları Darphane binalarının boşaltılması ve koleksiyonlarının havaalanına taşınması meselesinin ardındaki durum ne yazık ki bu şekildedir. Ömrünü bu müzelere adamış müzeciler seslerini duyuramıyoruz. Kısa bir süre sonra yaygın medya kanalları ve popüler şahsiyetler vasıtası ile Depo Müzelerin övgülerle sunulması örneklerini göreceğiz. Kendileri ile görüşülmüş kamuoyuna etki edebilecek bu gazeteci ve yazarlara tarihsel sorumluluklarını hatırlatmak vicdani görevim. Bu konuda bu müzelerden emekli olmuş, edilmiş, ömrünü bu müze koleksiyonlarına harcamış ve yukarıda bahsettiğim Çamlıca Cami Müzesi’ne padişah eserlerinin nakledilmesi hakikatini bilen müzeci üstatlardan medya ve gazeteciler görüş bilgi sormak zorundadır."
743664
haber
Konya'da uçak restoran- kafede yangın
Mehmet IŞIK/KONYA,(DHA)- KONYA'da Büyükşehir Belediyesi tarafından, hurdaya ayrıldıktan sonra satın alınıp, restoran ve kafeye dönüştürülen Airbus A300 tipi uçakta yangın çıktın
09 Kasım 2018 12:52 . Hızla yükselen alevler itfaiye ekipleri tarafından kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Hizmet ömrünü dolduran 54 metre boyunda ve 50 metre kanat genişliği olan 317 yolcu kapasiteli Airbus A300 tipi uçak, yaklaşık 2 yıl önce Atatürk Havalimanı'nda parçalandıktan sonra Konya'ya getirilerek, Konya- Ankara çevre yolu üzerindeki Türk Yıldızları Parkı'na konuldu. Burada yeniden birleştirilen uçak, restoran- kafe olarak hizmet açıldı.12 bin metrekarelik göletin üzerine konuşlandırılan uçağın bahçe bölümü cam iskele üzerine yapıldı. Restoran ve kafe olarak hizmet veren uçağın mutfak bölümünde belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Alevlerin hızla uçağı sardı. Bunun üzerine çok sayıda itfaiye ekibi sevk edildi. İtfaiye ekipleri köpek sıkarak alevleri kontrol altına almaya çalışıyor.
273,520
# Konya'da uçak restoran- kafede yangın ## Özet Mehmet IŞIK/KONYA,(DHA)- KONYA'da Büyükşehir Belediyesi tarafından, hurdaya ayrıldıktan sonra satın alınıp, restoran ve kafeye dönüştürülen Airbus A300 tipi uçakta yangın çıktın ## İçerik 09 Kasım 2018 12:52 . Hızla yükselen alevler itfaiye ekipleri tarafından kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Hizmet ömrünü dolduran 54 metre boyunda ve 50 metre kanat genişliği olan 317 yolcu kapasiteli Airbus A300 tipi uçak, yaklaşık 2 yıl önce Atatürk Havalimanı'nda parçalandıktan sonra Konya'ya getirilerek, Konya- Ankara çevre yolu üzerindeki Türk Yıldızları Parkı'na konuldu. Burada yeniden birleştirilen uçak, restoran- kafe olarak hizmet açıldı.12 bin metrekarelik göletin üzerine konuşlandırılan uçağın bahçe bölümü cam iskele üzerine yapıldı. Restoran ve kafe olarak hizmet veren uçağın mutfak bölümünde belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Alevlerin hızla uçağı sardı. Bunun üzerine çok sayıda itfaiye ekibi sevk edildi. İtfaiye ekipleri köpek sıkarak alevleri kontrol altına almaya çalışıyor.
445366
haber
"Milyonfest Ankara"da 4 günde 48 sanatçı sahne alacak
Orhan SENCER / İSTANBUL, (DHA) - TÜRK rock müziğinin önde gelen isimleri, 12-15 Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek “Milyonfest Ankara”da bir araya gelecek
Orhan SENCER / İSTANBUL, (DHA) - TÜRK rock müziğinin önde gelen isimleri, 12-15 Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek "Milyonfest Ankara"da bir araya gelecek 20 Eylül 2017 19:20 Orhan SENCER / İSTANBUL, (DHA) - TÜRK rock müziğinin önde gelen isimleri, 12-15 Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek "Milyonfest Ankara"da bir araya gelecek. Umut Kuzey'in organizatörlüğünde ODTÜ Mezunlar Derneği Vişnelik Tesisleri’nde 12-15 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde, iki ayrı sahnede aralarında Şebnem Ferah, Teoman, Athena, Mor ve Ötesi, Selda Bağcan ve Hayko Cepkin’in de olduğu 48 sanatçı konser verecek. ANKARA ÇIKIŞLI GRUPLAR KENDİ EVLERİNDE SAHNEDE Müzik kariyerlerine Ankara'dan başlayarak başarılarıyla tüm Türkiye'de ses getiren Zakkum, Seksendört, Pamela, Özge Fışkın, Ezhel ve Senforock'un da aralarında bulunduğu 17 Ankara çıkışlı sanatçı da festivalde sahne alacak. 4 gün sürecek ve kamp imkanı da olacak festivalin programı şöyle: 12 Ekim Perşembe: Mor ve Ötesi Mabel Matiz Adamlar Deniz Tekin YÖKŞ Ezgi Aktan Emre Aydın Zakkum Gevende Pera Ezhel Lara di Lara 13 Ekim Cuma: Teoman Seksendört Umut Kuzey Niyazi Koyuncu TNK Vokalemun Manga Pinhani Pamela Mehmet Güreli Özge Fışkın Utepils 14 Ekim Cumartesi: Şebnem Ferah Kurban Ogün Sanlısoy Kurtalan Ekspres Black tooth The Madcap Selda Bağcan & Boom Pam Cem Adrian Flört Hüsnü Arkan Çamur Dilhan Şeşen 15 Ekim Pazar: Athena Pilli Bebek Senforock Murat İlkan & Metin Türkcan Nadas Dört Hayko Cepkin Moğollar İskender Paydaş Metropolis Gökcan Sanlıman Set (FOTOĞRAF)
295,218
# "Milyonfest Ankara"da 4 günde 48 sanatçı sahne alacak ## Özet Orhan SENCER / İSTANBUL, (DHA) - TÜRK rock müziğinin önde gelen isimleri, 12-15 Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek “Milyonfest Ankara”da bir araya gelecek ## İçerik Orhan SENCER / İSTANBUL, (DHA) - TÜRK rock müziğinin önde gelen isimleri, 12-15 Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek "Milyonfest Ankara"da bir araya gelecek 20 Eylül 2017 19:20 Orhan SENCER / İSTANBUL, (DHA) - TÜRK rock müziğinin önde gelen isimleri, 12-15 Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek "Milyonfest Ankara"da bir araya gelecek. Umut Kuzey'in organizatörlüğünde ODTÜ Mezunlar Derneği Vişnelik Tesisleri’nde 12-15 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde, iki ayrı sahnede aralarında Şebnem Ferah, Teoman, Athena, Mor ve Ötesi, Selda Bağcan ve Hayko Cepkin’in de olduğu 48 sanatçı konser verecek. ANKARA ÇIKIŞLI GRUPLAR KENDİ EVLERİNDE SAHNEDE Müzik kariyerlerine Ankara'dan başlayarak başarılarıyla tüm Türkiye'de ses getiren Zakkum, Seksendört, Pamela, Özge Fışkın, Ezhel ve Senforock'un da aralarında bulunduğu 17 Ankara çıkışlı sanatçı da festivalde sahne alacak. 4 gün sürecek ve kamp imkanı da olacak festivalin programı şöyle: 12 Ekim Perşembe: Mor ve Ötesi Mabel Matiz Adamlar Deniz Tekin YÖKŞ Ezgi Aktan Emre Aydın Zakkum Gevende Pera Ezhel Lara di Lara 13 Ekim Cuma: Teoman Seksendört Umut Kuzey Niyazi Koyuncu TNK Vokalemun Manga Pinhani Pamela Mehmet Güreli Özge Fışkın Utepils 14 Ekim Cumartesi: Şebnem Ferah Kurban Ogün Sanlısoy Kurtalan Ekspres Black tooth The Madcap Selda Bağcan & Boom Pam Cem Adrian Flört Hüsnü Arkan Çamur Dilhan Şeşen 15 Ekim Pazar: Athena Pilli Bebek Senforock Murat İlkan & Metin Türkcan Nadas Dört Hayko Cepkin Moğollar İskender Paydaş Metropolis Gökcan Sanlıman Set (FOTOĞRAF)
697164
haber
Yargıtay'dan Enis Berberoğlu'nun itirazına ret
CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkındaki davanın, "yeniden milletvekili seçilmesi nedeniyle durması" talebinde bulunmuştu
24 Harizan seçimlerinde yeniden millletvekili seçilen ve yaklaşık 1 buçuk yıldır cezaevinde bulunan CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun "davanın durması" talebine bir ret de Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nden geldi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, durdurulan MİT TIR'larına ilişkin görüntüleri eski Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'a ilettiği iddiasıyla yargılandığı davada 5 yıl 10 ay hapisle cezalandırılan CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkındaki davanın, "yeniden milletvekili seçilmesi nedeniyle durması" talebini reddetmişti. Daire, Berberoğlu'nun tahliyesine karar verilmesi isteminin ise dosyanın esastan incelenmesi aşamasında ele alınmasını kararlaştırmıştı. Dairenin kararına, Berberoğlu'nun avukatları itiraz etti. İtiraz, bir üst daireye gönderildi. İtirazı görüşen Yargıtay 17. Ceza Dairesi de Berberoğlu'nun, "davanın durması" yönündeki talebini yerinde görmedi ve itirazı reddetti. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, durdurulan MİT tırlarına ilişkin görüntüleri eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'a verdiği iddiasıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan ve hapis cezasına çarptırılan Berberoğlu hakkındaki dosyanın esas incelemesini daha sonra yapacak. Daire, Berberoğlu'nun tahliyesine karar verilmesi istemini, dosyanın esas inceleme aşamasında ele alacak.
27,232
# Yargıtay'dan Enis Berberoğlu'nun itirazına ret ## Özet CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkındaki davanın, "yeniden milletvekili seçilmesi nedeniyle durması" talebinde bulunmuştu ## İçerik 24 Harizan seçimlerinde yeniden millletvekili seçilen ve yaklaşık 1 buçuk yıldır cezaevinde bulunan CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun "davanın durması" talebine bir ret de Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nden geldi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, durdurulan MİT TIR'larına ilişkin görüntüleri eski Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'a ilettiği iddiasıyla yargılandığı davada 5 yıl 10 ay hapisle cezalandırılan CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkındaki davanın, "yeniden milletvekili seçilmesi nedeniyle durması" talebini reddetmişti. Daire, Berberoğlu'nun tahliyesine karar verilmesi isteminin ise dosyanın esastan incelenmesi aşamasında ele alınmasını kararlaştırmıştı. Dairenin kararına, Berberoğlu'nun avukatları itiraz etti. İtiraz, bir üst daireye gönderildi. İtirazı görüşen Yargıtay 17. Ceza Dairesi de Berberoğlu'nun, "davanın durması" yönündeki talebini yerinde görmedi ve itirazı reddetti. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, durdurulan MİT tırlarına ilişkin görüntüleri eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'a verdiği iddiasıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan ve hapis cezasına çarptırılan Berberoğlu hakkındaki dosyanın esas incelemesini daha sonra yapacak. Daire, Berberoğlu'nun tahliyesine karar verilmesi istemini, dosyanın esas inceleme aşamasında ele alacak.
857600
haber
Larkin durdurulamıyor, Anadolu Efes rakip tanımıyor
Euroleague'nin 21. haftasında Madrid deplasmaına çıkan Anadolu Efes karşılaşmayı 75-80 kazandı.
25 Ocak 2020 02:32 Turkish Airlines EuroLeague’in 21. haftasında Real Madrid'e konuk olan Anadolu Efes, Shane Larkin’in 32 sayılık performansıyla rakibini 75-80 mağlup etti. Bu sonuçla Anadolu Efes, 18. galibiyetini alarak ikinci sıra ile galibiyet farkını üç maça kadar çıkardı. Real Madrid ise 15 galibiyette kaldı ve temsilcimizle farkı azaltma şansını yitirdi. Karşılaşma nasıl geçti? eurohoops.net'in haberine göre; karşılaşmanın ilk çeyreğinde bitime 07:32 kala Shane Larkin’in üçlüğü ile farkı 2’ye indiren Anadolu Efes, rakibinin 7-0’lık serisi ile geriye düştü. Larkin’den gelen üst üste 4 sayı ile oyuna dönen temsilcimiz, Doğuş Balbay‘ın sayıları ile 0-7’lik bir seriyi tamamladı ve farkı azalttı. Çeyrek sonunda Chris Singleton’ın devreye girmesi ile ilk çeyrek 20-20 eşitlikle sonuçlandı. İkinci çeyrekte ağırlığını koyan Larkin, Rodrigue Beaubois’dan da aldığı destek ile takımını taşımaya devam etti. Tibor Pleiss’ı da çeyrek sonunda etkili kullanan Anadolu Efes, son iki dakika içerisinde bulduğu 0-7’lik seri ile soyunma odasına 40-43 önde girdi. Üçüncü çeyrek ise Shane Larkin fırtınası ile başladı. Hem kendi skorunu üreten hem de asistleriyle takım arkadaşlarını besleyen Larkin, takımının oyunu büyük oranda önde götürmesini sağladı. Singleton ve Beaubois’dan da destek alan Anadolu Efes, son 10 dakikaya 55-59 önde girdi. Son çeyreğe de iyi giren temsilcimiz, Larkin ve Alec Peters’ın sayıları ile farkı 8 sayıya kadar çıkardı. (58-66) Real Madrid’in 6-1’lik serisi ile farkın 3’e inmesi sonrası Ergin Ataman molası geldi. Moladan da Larkin’in sayıları ile dönen Anadolu Efes, Birleşik Amerikalı süper yıldızının liderliğinde farkı tekrar 6 sayıya çıkardı ancak Real Madrid, Walter Tavares’in etkili savunmasıyla bitime 02:53 kala farkı 1 sayıya kadar indirdi. Tibor Pleiss’ın üçlüğü ile tekrar kontrolü alan Efes, savunmada rakibini üst üste durdurup maçı da kazandı.
34,362
# Larkin durdurulamıyor, Anadolu Efes rakip tanımıyor ## Özet Euroleague'nin 21. haftasında Madrid deplasmaına çıkan Anadolu Efes karşılaşmayı 75-80 kazandı. ## İçerik 25 Ocak 2020 02:32 Turkish Airlines EuroLeague’in 21. haftasında Real Madrid'e konuk olan Anadolu Efes, Shane Larkin’in 32 sayılık performansıyla rakibini 75-80 mağlup etti. Bu sonuçla Anadolu Efes, 18. galibiyetini alarak ikinci sıra ile galibiyet farkını üç maça kadar çıkardı. Real Madrid ise 15 galibiyette kaldı ve temsilcimizle farkı azaltma şansını yitirdi. Karşılaşma nasıl geçti? eurohoops.net'in haberine göre; karşılaşmanın ilk çeyreğinde bitime 07:32 kala Shane Larkin’in üçlüğü ile farkı 2’ye indiren Anadolu Efes, rakibinin 7-0’lık serisi ile geriye düştü. Larkin’den gelen üst üste 4 sayı ile oyuna dönen temsilcimiz, Doğuş Balbay‘ın sayıları ile 0-7’lik bir seriyi tamamladı ve farkı azalttı. Çeyrek sonunda Chris Singleton’ın devreye girmesi ile ilk çeyrek 20-20 eşitlikle sonuçlandı. İkinci çeyrekte ağırlığını koyan Larkin, Rodrigue Beaubois’dan da aldığı destek ile takımını taşımaya devam etti. Tibor Pleiss’ı da çeyrek sonunda etkili kullanan Anadolu Efes, son iki dakika içerisinde bulduğu 0-7’lik seri ile soyunma odasına 40-43 önde girdi. Üçüncü çeyrek ise Shane Larkin fırtınası ile başladı. Hem kendi skorunu üreten hem de asistleriyle takım arkadaşlarını besleyen Larkin, takımının oyunu büyük oranda önde götürmesini sağladı. Singleton ve Beaubois’dan da destek alan Anadolu Efes, son 10 dakikaya 55-59 önde girdi. Son çeyreğe de iyi giren temsilcimiz, Larkin ve Alec Peters’ın sayıları ile farkı 8 sayıya kadar çıkardı. (58-66) Real Madrid’in 6-1’lik serisi ile farkın 3’e inmesi sonrası Ergin Ataman molası geldi. Moladan da Larkin’in sayıları ile dönen Anadolu Efes, Birleşik Amerikalı süper yıldızının liderliğinde farkı tekrar 6 sayıya çıkardı ancak Real Madrid, Walter Tavares’in etkili savunmasıyla bitime 02:53 kala farkı 1 sayıya kadar indirdi. Tibor Pleiss’ın üçlüğü ile tekrar kontrolü alan Efes, savunmada rakibini üst üste durdurup maçı da kazandı.
1163767
haber
SWP: Almanya CHP'li belediyelere mali destek verebilir
SWP raporunda, Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde seçmenlere verdiği "oy yoksa hizmet yok" mesajı anımsatıldı, Almanya'nın CHP'li belediyelerin altyapı ve iklim projelerine destek verebileceğine dikkat çekildi
07 Mayıs 2024 13:44 Almanya'nın saygın düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı'nın (SWP), Türkiye'deki siyasi güç dengelerinde 31 Mart yerel seçimleri ile yaşanan değişimin mercek altına alındığı raporunda, Almanya ile Türkiye ilişkilerinin CHP'li belediyeler ile yoğunlaştırılacak, derinleştirilecek iş birliği ile canlandırılabileceğine dikkat çekiliyor. SWP bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) Müdürü Dr. Hürcan Aslı Aksoy ile uzman Dr. Yaşar Aydın tarafından kaleme alınan raporda önce yerel seçim sonuçlarına ilişkin dikkat çekici gözlem ve değerlendirmelere yer veriliyor. "Erdoğan'ın karizması zedelendi" CHP'nin yerel seçimlerdeki başarısı "Tarihi galibiyet" sözleriyle tanımlanırken, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ise seçmen tarafından, "Sadece ekonomik sefalet nedeniyle değil, aynı zamanda artan yolsuzluk ve kayırmacılık nedeniyle cezalandırıldığına," seçmenin izlediği istikrarsız para politikasının faturasını Erdoğan'a yerel seçimlerde kestiğine işaret ediliyor. Seçim yenilgisi nedeniyle Erdoğan'ın "karizmasının zedelendiğine" dikkat çekilen raporda, "Muhtemelen bu seçimden çıkan en önemli mesaj, 2028 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde bir iktidar değişikliğinin ilkesel olarak mümkün olduğudur" ifadelerine yer veriliyor. SWP raporunda ayrıca, "Kimlik siyasetinin reddi, Erdoğan'a bir ders" alt başlığı altında, yerel seçim sonuçlarının artık Türkiye siyasetindeki bir değişime işaret ettiği, laik-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt gibi kültürel ve etnik kimlikler üzerinden yapılan siyasetin öneminin azalmakta olduğu kaydediliyor. "Sonun başlangıcı mı?" "Erdoğan döneminin sonunun başlangıcı mı?" sorusuna yanıt aranan raporda, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yerel seçimlerden farklı sosyo-politik dinamiklere tabi olduğuna vurgu yapılıyor, ayrıca Erdoğan'ın partisinden daha popüler olduğu hatırlatılıyor. Bununla birlikte uzmanlar, "Erdoğan'ın görev süresinin kalan dört yılı çok sayıda sınamayı beraberinde getirecektir. Bunları popülaritesini kaybetmeden atlatması çok zor olacaktır" öngörüsüne yer veriyor. Erdoğan'ın bir sonraki seçimlere kadar popülaritesini yeniden artırmasını zora sokacak muhtemel zorluklar ise özetle şöyle sıralanıyor: Erdoğan'ın sağ cenahtaki mevcut ve potansiyel müttefikleri de büyük miktarda oy kaybetti. Yeniden Refah Partisi ile Erdoğan'ın yeni bir rakibi var. Ayrıca büyükşehirlerin muhalefete kaptırılması, iktidar elitlerinin kamu kaynaklarına erişimini daha da kısıtlayacak ve bu da daha fazla seçmeni AKP'den uzaklaştıracak. "Otokrasiye daha fazla kayma tehlikesi şimdilik önlendi" Seçim yenilgisiyle birlikte Erdoğan'ın Anayasayı değiştirerek iktidarda kalma planlarının da "ağır bir darbe almış" olduğu kaydedilirken, "Eğer Erdoğan Anayasa değişikliği için referandum çağrısı yaparsa, bundan sonuç alabilmek için bir kez daha ekonomik popülizme ve seçim hediyelerine güvenmek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisinin toparlanmasını engelleyecek ve dolayısıyla siyasi olarak da sürdürülemez olacaktır. Dolayısıyla otokrasiye doğru daha fazla kayma tehlikesinin şimdilik önlendiği sonucuna varılabilir" tespiti aktarılıyor. "Türk finans ve iş dünyası CHP'ye yönelebilir" Raporda, otokratik yönetim sisteminin konsolidasyonunu önlemeye çalışan ve Erdoğan sonrası döneme hazırlanan CHP için yerel seçimlerden ilk parti çıkmanın ise iyi bir başlangıç noktası olduğu vurgulanıyor. Bu galibiyetle birlikte CHP'nin "yeni bir güç" olarak ortaya çıktığına işaret ediliyor, beş yıl boyunca yöneteceği yerel yönetimlerle birlikte ülkedeki siyasi ve ekonomik ağırlığının da daha artacağına dikkat çekiliyor. CHP'li belediyelerin nüfusun yüzde 62'sine ev sahipliği yaptığına, bu bölgelerde gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 73,4'ünün üretildiğine ve tüm tasarruf mevduatlarının yüzde 84,5'inin de yine bu illerde tutulduğuna dikkat çekilen raporda, "Bu iller Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 79,6'sından sorumludur ve burada kişi başına düşen milli gelir 9 bin 588 dolar ile AKP'li belediyelerin kişi başına düşen gelirini aşmaktadırlar" bilgisine yer veriliyor. CHP'nin yoksullukla kararlılıkla mücadele ve kamu yararı vurgularıyla hükümetin neoliberal politikalarına sıkı sıkıya bağlı olmadığını göstermekte olduğuna işaret edilirken, "Demokratik dönüşüm, yolsuzlukla mücadele ve kamu ihalelerinde şeffaflık vaatleri, Türk iş ve finans dünyasının bu partiye yönelmesi fırsatını yaratıyor" görüşü aktarılıyor. "İmamoğlu umut vaat eden aday" Raporda yerel seçimlerde ikinci kez seçilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için de ilginç değerlendirmelere yer veriliyor. İmamoğlu'nun şimdiden Türk ve yabancı medyada diğer Türk muhalif siyasetçilerden daha fazla ilgi gördüğüne dikkat çekilirken, "İmamoğlu'nun zaferi hiç şüphesiz önümüzdeki yıllarda Erdoğan'ın en güçlü rakibi ve bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde umut vaat eden bir aday olarak konumunu sağlamlaştırdı" ifadeleri kaydediliyor. İmamoğlu'nun siyasi yasak ve üç yıldan yedi yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davaya işaret edilen raporda, "Bu yargılamanın siyasi amaçlı olduğu açıktır. Seçimin galibi İmamoğlu'nun mahkûm edilmesi, kendisi ve partisi CHP ile dayanışmaya yol açacaktır. Bu da onu siyasi olarak güçlendirecektir" görüşü aktarılıyor. CHP'li belediyeler iş birliği için yeni fırsat kapısını aralıyor SWP raporunda Almanya ile Türkiye ya da Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir ilerleme kaydedilebilmesinin ancak Türkiye'deki merkezi hükümetin mevcut otoriter çizgisinden uzaklaşması ve Kıbrıs konusunda daha yapıcı adımlar atmasıyla mümkün olabileceğini vurgu yapılırken, "Almanya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin canlandırılması artık öncelikle ekonomik bağlar ve belediyeler düzeyinde iş birliği yoluyla mümkün görünmektedir" ifadeleri yer alıyor. CHP'nin artık daha fazla belediyeyi yönettiği bu sayede de Alman ve Türk şehirleri ve belediyeleri arasında yeni iş birliği imkanları için alan açıldığı vurgulanırken, "Halihazırda 80'in üzerinde Türk-Alman kardeş şehir programı bulunmaktadır. Kardeş şehir uygulaması sadece toplumlar arasındaki bağları güçlendirmekle kalmıyor; aynı zamanda çevre koruma, sürdürülebilir kentsel gelişim, dijitalleşme, marjinalleşmiş grupların ve mültecilerin korunması ve gençlerin katılımı gibi konularda belediyeler arası iş birliği ve deneyim alışverişi için de alan yaratıyor" deniliyor. "Almanya CHP'li belediyelere mali destek sağlayabilir" Erdoğan'ın yerel seçimlerden önce seçmenlere "Oy yoksa hizmet yok" sözleriyle muhalefetin kazandığı belediyelere merkezi hükümetin destek sağlamayacağı mesajının anımsatıldığı SWP raporunda, şu dikkat çekici ifadelere yer alıyor: "Bu yolla CHP yönetimindeki İstanbul belediyesinin iç borçlanmasını imkânsız hale getirmişti. Bu nedenle örneğin raylı ulaşım ağı daha fazla genişletilemedi. İşte bu noktada Almanya, raylı ulaşımın genişletilmesi ve dijitalleşme gibi altyapı ve iklim projeleri için belediyelere mali destek sağlayarak devreye girebilir."
7,521
# SWP: Almanya CHP'li belediyelere mali destek verebilir ## Özet SWP raporunda, Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde seçmenlere verdiği "oy yoksa hizmet yok" mesajı anımsatıldı, Almanya'nın CHP'li belediyelerin altyapı ve iklim projelerine destek verebileceğine dikkat çekildi ## İçerik 07 Mayıs 2024 13:44 Almanya'nın saygın düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı'nın (SWP), Türkiye'deki siyasi güç dengelerinde 31 Mart yerel seçimleri ile yaşanan değişimin mercek altına alındığı raporunda, Almanya ile Türkiye ilişkilerinin CHP'li belediyeler ile yoğunlaştırılacak, derinleştirilecek iş birliği ile canlandırılabileceğine dikkat çekiliyor. SWP bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) Müdürü Dr. Hürcan Aslı Aksoy ile uzman Dr. Yaşar Aydın tarafından kaleme alınan raporda önce yerel seçim sonuçlarına ilişkin dikkat çekici gözlem ve değerlendirmelere yer veriliyor. "Erdoğan'ın karizması zedelendi" CHP'nin yerel seçimlerdeki başarısı "Tarihi galibiyet" sözleriyle tanımlanırken, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ise seçmen tarafından, "Sadece ekonomik sefalet nedeniyle değil, aynı zamanda artan yolsuzluk ve kayırmacılık nedeniyle cezalandırıldığına," seçmenin izlediği istikrarsız para politikasının faturasını Erdoğan'a yerel seçimlerde kestiğine işaret ediliyor. Seçim yenilgisi nedeniyle Erdoğan'ın "karizmasının zedelendiğine" dikkat çekilen raporda, "Muhtemelen bu seçimden çıkan en önemli mesaj, 2028 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde bir iktidar değişikliğinin ilkesel olarak mümkün olduğudur" ifadelerine yer veriliyor. SWP raporunda ayrıca, "Kimlik siyasetinin reddi, Erdoğan'a bir ders" alt başlığı altında, yerel seçim sonuçlarının artık Türkiye siyasetindeki bir değişime işaret ettiği, laik-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt gibi kültürel ve etnik kimlikler üzerinden yapılan siyasetin öneminin azalmakta olduğu kaydediliyor. "Sonun başlangıcı mı?" "Erdoğan döneminin sonunun başlangıcı mı?" sorusuna yanıt aranan raporda, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yerel seçimlerden farklı sosyo-politik dinamiklere tabi olduğuna vurgu yapılıyor, ayrıca Erdoğan'ın partisinden daha popüler olduğu hatırlatılıyor. Bununla birlikte uzmanlar, "Erdoğan'ın görev süresinin kalan dört yılı çok sayıda sınamayı beraberinde getirecektir. Bunları popülaritesini kaybetmeden atlatması çok zor olacaktır" öngörüsüne yer veriyor. Erdoğan'ın bir sonraki seçimlere kadar popülaritesini yeniden artırmasını zora sokacak muhtemel zorluklar ise özetle şöyle sıralanıyor: Erdoğan'ın sağ cenahtaki mevcut ve potansiyel müttefikleri de büyük miktarda oy kaybetti. Yeniden Refah Partisi ile Erdoğan'ın yeni bir rakibi var. Ayrıca büyükşehirlerin muhalefete kaptırılması, iktidar elitlerinin kamu kaynaklarına erişimini daha da kısıtlayacak ve bu da daha fazla seçmeni AKP'den uzaklaştıracak. "Otokrasiye daha fazla kayma tehlikesi şimdilik önlendi" Seçim yenilgisiyle birlikte Erdoğan'ın Anayasayı değiştirerek iktidarda kalma planlarının da "ağır bir darbe almış" olduğu kaydedilirken, "Eğer Erdoğan Anayasa değişikliği için referandum çağrısı yaparsa, bundan sonuç alabilmek için bir kez daha ekonomik popülizme ve seçim hediyelerine güvenmek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisinin toparlanmasını engelleyecek ve dolayısıyla siyasi olarak da sürdürülemez olacaktır. Dolayısıyla otokrasiye doğru daha fazla kayma tehlikesinin şimdilik önlendiği sonucuna varılabilir" tespiti aktarılıyor. "Türk finans ve iş dünyası CHP'ye yönelebilir" Raporda, otokratik yönetim sisteminin konsolidasyonunu önlemeye çalışan ve Erdoğan sonrası döneme hazırlanan CHP için yerel seçimlerden ilk parti çıkmanın ise iyi bir başlangıç noktası olduğu vurgulanıyor. Bu galibiyetle birlikte CHP'nin "yeni bir güç" olarak ortaya çıktığına işaret ediliyor, beş yıl boyunca yöneteceği yerel yönetimlerle birlikte ülkedeki siyasi ve ekonomik ağırlığının da daha artacağına dikkat çekiliyor. CHP'li belediyelerin nüfusun yüzde 62'sine ev sahipliği yaptığına, bu bölgelerde gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 73,4'ünün üretildiğine ve tüm tasarruf mevduatlarının yüzde 84,5'inin de yine bu illerde tutulduğuna dikkat çekilen raporda, "Bu iller Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 79,6'sından sorumludur ve burada kişi başına düşen milli gelir 9 bin 588 dolar ile AKP'li belediyelerin kişi başına düşen gelirini aşmaktadırlar" bilgisine yer veriliyor. CHP'nin yoksullukla kararlılıkla mücadele ve kamu yararı vurgularıyla hükümetin neoliberal politikalarına sıkı sıkıya bağlı olmadığını göstermekte olduğuna işaret edilirken, "Demokratik dönüşüm, yolsuzlukla mücadele ve kamu ihalelerinde şeffaflık vaatleri, Türk iş ve finans dünyasının bu partiye yönelmesi fırsatını yaratıyor" görüşü aktarılıyor. "İmamoğlu umut vaat eden aday" Raporda yerel seçimlerde ikinci kez seçilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için de ilginç değerlendirmelere yer veriliyor. İmamoğlu'nun şimdiden Türk ve yabancı medyada diğer Türk muhalif siyasetçilerden daha fazla ilgi gördüğüne dikkat çekilirken, "İmamoğlu'nun zaferi hiç şüphesiz önümüzdeki yıllarda Erdoğan'ın en güçlü rakibi ve bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde umut vaat eden bir aday olarak konumunu sağlamlaştırdı" ifadeleri kaydediliyor. İmamoğlu'nun siyasi yasak ve üç yıldan yedi yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davaya işaret edilen raporda, "Bu yargılamanın siyasi amaçlı olduğu açıktır. Seçimin galibi İmamoğlu'nun mahkûm edilmesi, kendisi ve partisi CHP ile dayanışmaya yol açacaktır. Bu da onu siyasi olarak güçlendirecektir" görüşü aktarılıyor. CHP'li belediyeler iş birliği için yeni fırsat kapısını aralıyor SWP raporunda Almanya ile Türkiye ya da Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir ilerleme kaydedilebilmesinin ancak Türkiye'deki merkezi hükümetin mevcut otoriter çizgisinden uzaklaşması ve Kıbrıs konusunda daha yapıcı adımlar atmasıyla mümkün olabileceğini vurgu yapılırken, "Almanya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin canlandırılması artık öncelikle ekonomik bağlar ve belediyeler düzeyinde iş birliği yoluyla mümkün görünmektedir" ifadeleri yer alıyor. CHP'nin artık daha fazla belediyeyi yönettiği bu sayede de Alman ve Türk şehirleri ve belediyeleri arasında yeni iş birliği imkanları için alan açıldığı vurgulanırken, "Halihazırda 80'in üzerinde Türk-Alman kardeş şehir programı bulunmaktadır. Kardeş şehir uygulaması sadece toplumlar arasındaki bağları güçlendirmekle kalmıyor; aynı zamanda çevre koruma, sürdürülebilir kentsel gelişim, dijitalleşme, marjinalleşmiş grupların ve mültecilerin korunması ve gençlerin katılımı gibi konularda belediyeler arası iş birliği ve deneyim alışverişi için de alan yaratıyor" deniliyor. "Almanya CHP'li belediyelere mali destek sağlayabilir" Erdoğan'ın yerel seçimlerden önce seçmenlere "Oy yoksa hizmet yok" sözleriyle muhalefetin kazandığı belediyelere merkezi hükümetin destek sağlamayacağı mesajının anımsatıldığı SWP raporunda, şu dikkat çekici ifadelere yer alıyor: "Bu yolla CHP yönetimindeki İstanbul belediyesinin iç borçlanmasını imkânsız hale getirmişti. Bu nedenle örneğin raylı ulaşım ağı daha fazla genişletilemedi. İşte bu noktada Almanya, raylı ulaşımın genişletilmesi ve dijitalleşme gibi altyapı ve iklim projeleri için belediyelere mali destek sağlayarak devreye girebilir."
460951
haber
Bakan Bak'tan Ampute Milli Futbol takımına tebrik mesajı
ANKARA, (DHA) GENÇLİK ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası'nda ülkemizi büyük bir başarıyla temsil ederek şampiyon olan milli takım için bir tebrik mesajı yayımladı
10 Ekim 2017 00:55 . Bakan Bak mesajında şu ifadelere yer verdi: "Ay yıldızlı bayrağımızı büyük bir gururla temsil ederek tüm Türkiye'yi sevince boğan Avrupa Şampiyonu Ampute Milli Takımı'mızı yürekten kutluyorum. Bu tarihi günde Türk halkına unutulmayacak bir zafer armağan eden ve yüreklerini ortaya koyarak mücadele eden kardeşlerimizi tebrik ediyorum. Ülkemizdeki milyonlarca gence pes etmemenin, azmin, takım oyununun en güzel örneklerini gösteren milli takımımızın, gelecek yıllarda da böylesine tarihi zaferler kazanacağına yürekten inanıyorum. Bu büyük başarıda emeği geçen kocaman yürekli futbolcu kardeşlerime, teknik ekibe ve başarıda emeği geçen herkese şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum."
21,634
# Bakan Bak'tan Ampute Milli Futbol takımına tebrik mesajı ## Özet ANKARA, (DHA) GENÇLİK ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası'nda ülkemizi büyük bir başarıyla temsil ederek şampiyon olan milli takım için bir tebrik mesajı yayımladı ## İçerik 10 Ekim 2017 00:55 . Bakan Bak mesajında şu ifadelere yer verdi: "Ay yıldızlı bayrağımızı büyük bir gururla temsil ederek tüm Türkiye'yi sevince boğan Avrupa Şampiyonu Ampute Milli Takımı'mızı yürekten kutluyorum. Bu tarihi günde Türk halkına unutulmayacak bir zafer armağan eden ve yüreklerini ortaya koyarak mücadele eden kardeşlerimizi tebrik ediyorum. Ülkemizdeki milyonlarca gence pes etmemenin, azmin, takım oyununun en güzel örneklerini gösteren milli takımımızın, gelecek yıllarda da böylesine tarihi zaferler kazanacağına yürekten inanıyorum. Bu büyük başarıda emeği geçen kocaman yürekli futbolcu kardeşlerime, teknik ekibe ve başarıda emeği geçen herkese şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum."
873072
haber
Instagram'dan ailesini silen Kaan Yıldırım'dan açıklama: Onların özelini korumak istedim
Instagram'dan ailesini silen Kaan Yıldırım'dan açıklama: Onların özelini korumak istedim
Bir süredir şarkıcı Hadise ile aşk yaşayan Kaan Yıldırım, Instagram hesabından anne ve babasını sildi. Konu hakkında Instagram hesabından paylaşım yapan Yıldırım ailesinin özelini korumak için takip etmeyi bıraktığını söyledi. Bu hamlesiyle kafa karıştıran oyuncu, Instagram hesabından konu hakkında açıklama yaptı. Anne ve babasını neden takipten çıkardığıyla ilgili paylaşım yapan Kaan Yıldırım, "Ailem benim her şeyimdir, herkesin olduğu gibi… onları takipten çıkarmamın tek nedeni onların özelini koruma içgüdüsüydü. Yanlış yorumlanmasını istemem. En kısa zamanda ailelerimizle birlikte geçireceğimiz sağlıklı günlere kavuşmak dileğiyle" dedi.
201,910
# Instagram'dan ailesini silen Kaan Yıldırım'dan açıklama: Onların özelini korumak istedim ## Özet Instagram'dan ailesini silen Kaan Yıldırım'dan açıklama: Onların özelini korumak istedim ## İçerik Bir süredir şarkıcı Hadise ile aşk yaşayan Kaan Yıldırım, Instagram hesabından anne ve babasını sildi. Konu hakkında Instagram hesabından paylaşım yapan Yıldırım ailesinin özelini korumak için takip etmeyi bıraktığını söyledi. Bu hamlesiyle kafa karıştıran oyuncu, Instagram hesabından konu hakkında açıklama yaptı. Anne ve babasını neden takipten çıkardığıyla ilgili paylaşım yapan Kaan Yıldırım, "Ailem benim her şeyimdir, herkesin olduğu gibi… onları takipten çıkarmamın tek nedeni onların özelini koruma içgüdüsüydü. Yanlış yorumlanmasını istemem. En kısa zamanda ailelerimizle birlikte geçireceğimiz sağlıklı günlere kavuşmak dileğiyle" dedi.
610517
haber
Borsa yükseldi, dolar ve Euro düştü
Euro 4,97'ye, dolar 4,05'e geriledi
Borsa İstanbul'da (BIST) 100 endeksi, hafta içinde en yüksek 112.406,50, en düşük ise 107.439,10 puanı gördükten sonra haftayı, önceki hafta kapanışına göre yüzde 1,21'lik artışla 110.932,48 puandan tamamladı. Kapalıçarşı'da işlem gören 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı bu hafta yüzde 1,58 azalarak 174,50 liraya, Cumhuriyet altınının satış fiyatı da yüzde 1,60 düşüşle 1.167,00 liraya geriledi. Geçen hafta sonu 291,00 lira olan çeyrek altının satış fiyatı ise 286,00 liraya düştü. Bu hafta Euro yüzde 1,46 değer kaybederek 4,9780 liraya, ABD doları da yüzde 0,95'lik düşüşle 4,0580 liraya geriledi. Bu hafta, bireysel emeklilik fonları yüzde 0,38, yatırım fonları yüzde 0,10 değer kazandı. Kategorilerine göre bakıldığında ise yatırım fonları içinde en fazla kazandıran yüzde 0,49 ile hisse senedi fonları oldu. Borsa İstanbul Tahvil ve Bono Piyasası'nda, ağırlıklı ortalamalara göre çeşitli vadelerdeki bono ve tahvillerin haftalık net getirileri ise yüzde 0,15 ile yüzde 0,26 arasında gerçekleşti.
192,011
# Borsa yükseldi, dolar ve Euro düştü ## Özet Euro 4,97'ye, dolar 4,05'e geriledi ## İçerik Borsa İstanbul'da (BIST) 100 endeksi, hafta içinde en yüksek 112.406,50, en düşük ise 107.439,10 puanı gördükten sonra haftayı, önceki hafta kapanışına göre yüzde 1,21'lik artışla 110.932,48 puandan tamamladı. Kapalıçarşı'da işlem gören 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı bu hafta yüzde 1,58 azalarak 174,50 liraya, Cumhuriyet altınının satış fiyatı da yüzde 1,60 düşüşle 1.167,00 liraya geriledi. Geçen hafta sonu 291,00 lira olan çeyrek altının satış fiyatı ise 286,00 liraya düştü. Bu hafta Euro yüzde 1,46 değer kaybederek 4,9780 liraya, ABD doları da yüzde 0,95'lik düşüşle 4,0580 liraya geriledi. Bu hafta, bireysel emeklilik fonları yüzde 0,38, yatırım fonları yüzde 0,10 değer kazandı. Kategorilerine göre bakıldığında ise yatırım fonları içinde en fazla kazandıran yüzde 0,49 ile hisse senedi fonları oldu. Borsa İstanbul Tahvil ve Bono Piyasası'nda, ağırlıklı ortalamalara göre çeşitli vadelerdeki bono ve tahvillerin haftalık net getirileri ise yüzde 0,15 ile yüzde 0,26 arasında gerçekleşti.
405389
haber
Gerçeğe dönüşen rüya: Euroleague şampiyonu Fenerbahçe
Fenerbahçe, basketbolda Avrupa'nın elit kulüplerini bir araya getiren Euroleague'de 2015'te 4., geçen yıl 2. olduktan sonra Pazar günü şampiyonluk kupasını kaldırdı. Son 3 Final Four'u BBC Türkçe için izleyen Emre Temel, Sarı Lacivertlilerin şampiyonluk ö
29 Nisan 2018 20:30 Geçen yıl Final Four için gittiğim Berlin'de bir tren istasyonunun kafesinden göndermiştim o yazıyı BBC Türkçe'ye. Fenerbahçe, CSKA Moskova karşısında Avrupa şampiyonluğunu yaklaşık iki saniye kala alınamayan bir ribaundla kaybetmişti. Hayatımda kaybedilmiş bir maça bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyordum. "Eğer Obradovic varsa, her zaman umut vardır. Hiçbir şey de imkansız değildir." Coach Zeljko Obradovic Pazar günü 9. Avrupa şampiyonluğunu (5 farklı takımla) kazandı, ona sonuna kadar güvenenleri yine haksız çıkarmadı. Fenerbahçe basketbolda Avrupa'nın bir numaralı kupasını Türkiye'ye getiren ilk kulüp oldu. 18 yıllık arkadaşım Yannis sıkı bir Panathinaikos taraftarı olduğundan, Obradovic ile kazanılan 5 Avrupa şampiyonluğu ile ilgili olarak ondan hep özel hikayeler dinlemiştim. Fenerbahçe ünlü coach ile 2013'te sözleşme imzaladığında Yannis'in yorumu, "Büyük iş başardınız! Sizi de Final Four'a taşıyıp şampiyon yapacaktır" olmuştu. Doğrusu o zaman bu cümle bana biraz iddialı gelmişti. Ancak Fenerbahçe'nin Euroleague şampiyonluğunu hayal edemeden duramadım. Fenerbahçe 2013-2014 sezonunda Obradovic ile Euroleague'e çok iyi başladı ama daha sonra takım düşüşe geçti, ilk 16'ya dahi kalamadı. Ertesi sezon ise tarihinde ilk kez Madrid'de Final Four'da mücadele etti. 2015 Final Four'unu da Madrid'de izleme şansım olmuştu. Fenerbahçe, kupayı da alacak ev sahibi Real Madrid'e ve CSKA Moskova'ya yenilerek 4. sırada yer almıştı. Ancak ilklerin heyecanı her zaman güzeldir. O Final Four zamanla, özellikle daha da mücadeleci bir takım oluşturmak başta olmak üzere birçok dersin alındığı bir turnuvaya dönüştü. Geçen sezon başında Dixon, Udoh, Datome ve Kalinic gibi yenilgiyi kabullenmeyen-pes etmeyen oyuncular transfer edildi. Kariyerlerinde daha önce Olympiakos ile 2 Euroleague şampiyonluğu bulunan Sloukas ve Antic ile birlikte... Bogdanovic ve Vesely de zamanla basketbollarını Obradovic yönetiminde daha da ileri bir noktaya taşıdı. Bir yıl önce şampiyonluğun nasıl kaçtığını biliyorsunuz. Bence sezon başında Fenerbahçe'nin en büyük başarısı özellikle Bogdanovic, Udoh ve Vesely'i, NBA opsiyonları açık olmasına ya da bazıları Avrupa'dan ciddi transfer teklifleri almalarına karşın takımda tutmaktı. Nunnally gibi İtalya kariyeri çok parlak bir Amerikalı ile Ahmet gibi gelecek vadeden bir uzun oyuncu da takıma eklendi. Kaptan Melih de her zaman hem takımın önemli bir neferi, hem de Fenerbahçe seyircisiyle arasındaki köprü oldu. Geçtiğimiz hafta Pazartesi günü akreditasyon kartımı almak için Ahmet Cömert Salonu'na gittiğim andan itibaren İstanbul'daki Final Four'un heyecanı beni sardı. Yarı final maçları öncesi basın toplantısında coach Obradovic'in son derece sakin tavrı ve yine kendinden emin vücut dili Fenerbahçe'ye yine güven tazelememi sağladı. Doğrusu benim en büyük arzum Fenerbahçe'nin finalde CSKA Moskova'yı yenerek şampiyon olmasıydı. Ancak Olympiakos ve kaptanı Spanoulis yine yaptı yapacağını ve Yunan takımı tıpkı 5 yıl önce İstanbul'daki finalde ve 2 yıl önce Madrid'deki yarı finalde olduğu gibi bir kez daha Rus temsilcisine üstünlük sağladı. Basın tribününün solundaki Olympiakoslular bir kez daha şampiyonluğun hayalini kurmaya başlamışlardı. Ancak Fenerbahçe öyle inançlıydı, coach Obradovic takımı turnuvaya o kadar iyi hazırlamıştı ki, belki biraz iddialı olacak ama Fenerbahçe, Final Four İstanbul'da organize edilmese de bu sezon bu kupayı alırdı. Yarı finalde Real Madrid ve finalde Olympiakos karşısında toplam 80 dakika boyunca sadece bir kez geriye düştü Fenerbahçe. Yarı finali 84-75, finali 80-64 kazandı, iki maçta da rakiplerine büyük üstünlük sağladı. Turnuvanın en değerli oyuncusu (MVP) seçilen Udoh gönüllerde taht kurdu, Bogdanovic de tıpkı onun gibi Euroleague'in en iyi beşine seçilmeyi ne kadar hak ettiğini kanıtladı. Kalinic tek kelimeyle mükemmeldi. Datome finalin kritik anlarında yine sorumluluk aldı. Vesely, Dixon, Sloukas ve Nunnaly kendilerinden beklenenleri fazlasıyla yerine getirdi. Coach Obradovic bütün sezonun ödülü olarak son dakikalarda Melih, Ahmet ve Bennett'i de oynattı, ki bir Euroleague finalinde bu her takıma nasip olmaz. Daha 4. periyodun başlarında Antic'in üçlüğü ile fark 18'e çıktığında, yanımdaki Yunan meslektaşlarım "Artık bu iş bitti" demiş ve Olympiakos'un meşhur geri dönüşlerine kaç kez tanıklık etmelerine karşın maçtan ümitlerini kesmişlerdi. O dakikalarda ön sıradaki Rus meslektaşlarımdan biri ise turnuvanın MVP'sini seçmemiz için bize dağıtılan kağıdın üstteki "Fenerbahçe kazanırsa" kısmına "Udoh" yazmış, "Olympiakos kazanırsa" kısmına ise "No Way!" (Asla olmaz!) yazmayı uygun görmüştü. Benim neslimin basketbol sevgisinde bir dönüm noktası olan Efes Pilsen'in 1996'daki Koraç Kupası şampiyonluğunun ardından, Beşiktaş 2012'de Eurochallange Kupası'nı, Galatasaray da geçen yıl Saporta Kupası'nı kazanarak bizleri sevindirmişti. Ancak Fenerbahçe Pazar günü Sinan Erdem Spor Salonu'nda Avrupa'nın en büyük kupasını kaldırarak sevincimizi başka bir boyuta taşıdı. Geçen yılın tam aksine, hayatımda hiç bir maçta bu kadar sevinmedim. Dixon'ın Türk bayrağıyla salonu turlaması, Udoh'un saha içinde bir çocuk gibi çoşkuyla dans etmesi ve Antic'in verdiği sözü tutan Datome'nin saçlarını kesmesi, unutulmaz kupa töreninden akıllarda kalan karelerden sadece birkaçı... Şimdi Fenerbahçe'ye düşen ise bu kupayı önümüzdeki yıl, yine tarih yazan coachu Obradovic'in kenti Belgrad'da da kazanmak olmalı.
178,934
# Gerçeğe dönüşen rüya: Euroleague şampiyonu Fenerbahçe ## Özet Fenerbahçe, basketbolda Avrupa'nın elit kulüplerini bir araya getiren Euroleague'de 2015'te 4., geçen yıl 2. olduktan sonra Pazar günü şampiyonluk kupasını kaldırdı. Son 3 Final Four'u BBC Türkçe için izleyen Emre Temel, Sarı Lacivertlilerin şampiyonluk ö ## İçerik 29 Nisan 2018 20:30 Geçen yıl Final Four için gittiğim Berlin'de bir tren istasyonunun kafesinden göndermiştim o yazıyı BBC Türkçe'ye. Fenerbahçe, CSKA Moskova karşısında Avrupa şampiyonluğunu yaklaşık iki saniye kala alınamayan bir ribaundla kaybetmişti. Hayatımda kaybedilmiş bir maça bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyordum. "Eğer Obradovic varsa, her zaman umut vardır. Hiçbir şey de imkansız değildir." Coach Zeljko Obradovic Pazar günü 9. Avrupa şampiyonluğunu (5 farklı takımla) kazandı, ona sonuna kadar güvenenleri yine haksız çıkarmadı. Fenerbahçe basketbolda Avrupa'nın bir numaralı kupasını Türkiye'ye getiren ilk kulüp oldu. 18 yıllık arkadaşım Yannis sıkı bir Panathinaikos taraftarı olduğundan, Obradovic ile kazanılan 5 Avrupa şampiyonluğu ile ilgili olarak ondan hep özel hikayeler dinlemiştim. Fenerbahçe ünlü coach ile 2013'te sözleşme imzaladığında Yannis'in yorumu, "Büyük iş başardınız! Sizi de Final Four'a taşıyıp şampiyon yapacaktır" olmuştu. Doğrusu o zaman bu cümle bana biraz iddialı gelmişti. Ancak Fenerbahçe'nin Euroleague şampiyonluğunu hayal edemeden duramadım. Fenerbahçe 2013-2014 sezonunda Obradovic ile Euroleague'e çok iyi başladı ama daha sonra takım düşüşe geçti, ilk 16'ya dahi kalamadı. Ertesi sezon ise tarihinde ilk kez Madrid'de Final Four'da mücadele etti. 2015 Final Four'unu da Madrid'de izleme şansım olmuştu. Fenerbahçe, kupayı da alacak ev sahibi Real Madrid'e ve CSKA Moskova'ya yenilerek 4. sırada yer almıştı. Ancak ilklerin heyecanı her zaman güzeldir. O Final Four zamanla, özellikle daha da mücadeleci bir takım oluşturmak başta olmak üzere birçok dersin alındığı bir turnuvaya dönüştü. Geçen sezon başında Dixon, Udoh, Datome ve Kalinic gibi yenilgiyi kabullenmeyen-pes etmeyen oyuncular transfer edildi. Kariyerlerinde daha önce Olympiakos ile 2 Euroleague şampiyonluğu bulunan Sloukas ve Antic ile birlikte... Bogdanovic ve Vesely de zamanla basketbollarını Obradovic yönetiminde daha da ileri bir noktaya taşıdı. Bir yıl önce şampiyonluğun nasıl kaçtığını biliyorsunuz. Bence sezon başında Fenerbahçe'nin en büyük başarısı özellikle Bogdanovic, Udoh ve Vesely'i, NBA opsiyonları açık olmasına ya da bazıları Avrupa'dan ciddi transfer teklifleri almalarına karşın takımda tutmaktı. Nunnally gibi İtalya kariyeri çok parlak bir Amerikalı ile Ahmet gibi gelecek vadeden bir uzun oyuncu da takıma eklendi. Kaptan Melih de her zaman hem takımın önemli bir neferi, hem de Fenerbahçe seyircisiyle arasındaki köprü oldu. Geçtiğimiz hafta Pazartesi günü akreditasyon kartımı almak için Ahmet Cömert Salonu'na gittiğim andan itibaren İstanbul'daki Final Four'un heyecanı beni sardı. Yarı final maçları öncesi basın toplantısında coach Obradovic'in son derece sakin tavrı ve yine kendinden emin vücut dili Fenerbahçe'ye yine güven tazelememi sağladı. Doğrusu benim en büyük arzum Fenerbahçe'nin finalde CSKA Moskova'yı yenerek şampiyon olmasıydı. Ancak Olympiakos ve kaptanı Spanoulis yine yaptı yapacağını ve Yunan takımı tıpkı 5 yıl önce İstanbul'daki finalde ve 2 yıl önce Madrid'deki yarı finalde olduğu gibi bir kez daha Rus temsilcisine üstünlük sağladı. Basın tribününün solundaki Olympiakoslular bir kez daha şampiyonluğun hayalini kurmaya başlamışlardı. Ancak Fenerbahçe öyle inançlıydı, coach Obradovic takımı turnuvaya o kadar iyi hazırlamıştı ki, belki biraz iddialı olacak ama Fenerbahçe, Final Four İstanbul'da organize edilmese de bu sezon bu kupayı alırdı. Yarı finalde Real Madrid ve finalde Olympiakos karşısında toplam 80 dakika boyunca sadece bir kez geriye düştü Fenerbahçe. Yarı finali 84-75, finali 80-64 kazandı, iki maçta da rakiplerine büyük üstünlük sağladı. Turnuvanın en değerli oyuncusu (MVP) seçilen Udoh gönüllerde taht kurdu, Bogdanovic de tıpkı onun gibi Euroleague'in en iyi beşine seçilmeyi ne kadar hak ettiğini kanıtladı. Kalinic tek kelimeyle mükemmeldi. Datome finalin kritik anlarında yine sorumluluk aldı. Vesely, Dixon, Sloukas ve Nunnaly kendilerinden beklenenleri fazlasıyla yerine getirdi. Coach Obradovic bütün sezonun ödülü olarak son dakikalarda Melih, Ahmet ve Bennett'i de oynattı, ki bir Euroleague finalinde bu her takıma nasip olmaz. Daha 4. periyodun başlarında Antic'in üçlüğü ile fark 18'e çıktığında, yanımdaki Yunan meslektaşlarım "Artık bu iş bitti" demiş ve Olympiakos'un meşhur geri dönüşlerine kaç kez tanıklık etmelerine karşın maçtan ümitlerini kesmişlerdi. O dakikalarda ön sıradaki Rus meslektaşlarımdan biri ise turnuvanın MVP'sini seçmemiz için bize dağıtılan kağıdın üstteki "Fenerbahçe kazanırsa" kısmına "Udoh" yazmış, "Olympiakos kazanırsa" kısmına ise "No Way!" (Asla olmaz!) yazmayı uygun görmüştü. Benim neslimin basketbol sevgisinde bir dönüm noktası olan Efes Pilsen'in 1996'daki Koraç Kupası şampiyonluğunun ardından, Beşiktaş 2012'de Eurochallange Kupası'nı, Galatasaray da geçen yıl Saporta Kupası'nı kazanarak bizleri sevindirmişti. Ancak Fenerbahçe Pazar günü Sinan Erdem Spor Salonu'nda Avrupa'nın en büyük kupasını kaldırarak sevincimizi başka bir boyuta taşıdı. Geçen yılın tam aksine, hayatımda hiç bir maçta bu kadar sevinmedim. Dixon'ın Türk bayrağıyla salonu turlaması, Udoh'un saha içinde bir çocuk gibi çoşkuyla dans etmesi ve Antic'in verdiği sözü tutan Datome'nin saçlarını kesmesi, unutulmaz kupa töreninden akıllarda kalan karelerden sadece birkaçı... Şimdi Fenerbahçe'ye düşen ise bu kupayı önümüzdeki yıl, yine tarih yazan coachu Obradovic'in kenti Belgrad'da da kazanmak olmalı.
220254
haber
Yüksel Günay: Aykut, istifasını geri alacak
Günay: Hocamızın da bu sonuçtan dolayı kendini suçlu bulması doğru değil
Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay, teknik direktör Aykut Kocaman'ın istifasıyla ilgili, ''Aykut, istifasını geri alacak. İnşallah biraz sakinleştikten sonra görevinin başına dönecektir'' dedi. Günay, Kocaman'ın istifasını geri alacağını düşündüğünü ve takımın başında kalacağını belirtti. Futbolda kötü dönemler yaşanabileceğini belirten Günay, ''Aykut, istifasını geri alacak. Yani Aykut ile devam etmek lazım. Benim görüşüm de budur. Yani bir maç yüzünden istifa etmek olmaz. Tabii başarısız bir sonuç alındı ama bunu hocamıza bağlamanın bir anlamı yok. Hocamızın da bu sonuçtan dolayı kendini suçlu bulması doğru değil'' şeklinde konuştu. Günay, "İnşallah Aykut biraz sakinleştikten sonra görevinin başına dönecektir'' diyerek şunları ekledi: 'Hocamız geri gelecek' ''Çünkü oynayacağımız kupa maçları var, hedeflerimiz var. Çok kısa bir tatil dönemi var önümüzde. 'İyi bir şekilde bu istifa meselesi çözülür' diye düşünüyorum. Geçtiğimiz sezon çok zor bir sezon geçirdik. Aykut da bizim gibi dimdik durdu takımın başında. Aykut Hoca o dönemde takımın başında olacak ama şimdi Karabükspor maçı için ayrılma kararı alacak. Yani bu doğru değil ama hocamız geri gelecek. Halledeceğiz bu durumu.''
278,746
# Yüksel Günay: Aykut, istifasını geri alacak ## Özet Günay: Hocamızın da bu sonuçtan dolayı kendini suçlu bulması doğru değil ## İçerik Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay, teknik direktör Aykut Kocaman'ın istifasıyla ilgili, ''Aykut, istifasını geri alacak. İnşallah biraz sakinleştikten sonra görevinin başına dönecektir'' dedi. Günay, Kocaman'ın istifasını geri alacağını düşündüğünü ve takımın başında kalacağını belirtti. Futbolda kötü dönemler yaşanabileceğini belirten Günay, ''Aykut, istifasını geri alacak. Yani Aykut ile devam etmek lazım. Benim görüşüm de budur. Yani bir maç yüzünden istifa etmek olmaz. Tabii başarısız bir sonuç alındı ama bunu hocamıza bağlamanın bir anlamı yok. Hocamızın da bu sonuçtan dolayı kendini suçlu bulması doğru değil'' şeklinde konuştu. Günay, "İnşallah Aykut biraz sakinleştikten sonra görevinin başına dönecektir'' diyerek şunları ekledi: 'Hocamız geri gelecek' ''Çünkü oynayacağımız kupa maçları var, hedeflerimiz var. Çok kısa bir tatil dönemi var önümüzde. 'İyi bir şekilde bu istifa meselesi çözülür' diye düşünüyorum. Geçtiğimiz sezon çok zor bir sezon geçirdik. Aykut da bizim gibi dimdik durdu takımın başında. Aykut Hoca o dönemde takımın başında olacak ama şimdi Karabükspor maçı için ayrılma kararı alacak. Yani bu doğru değil ama hocamız geri gelecek. Halledeceğiz bu durumu.''
269198
haber
Abdullah Gül 'kayıp trilyon' davasında ifade verecek
Abdullah Gül: Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir
30 Ağustos 2014 10:40 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Necmettin Erbakan döneminden kalma ‘Kayıp trilyon’ davası için önümüzdeki haftalarda savcılığa giderek ifade verecek. Gül çevresine, eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi örnek göstererek, "Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir" diye konuşuyor. Gül’ün cumhurbaşkanlığı devam ederken, Refah Partisi’yle ilgili ‘Kayıp trilyon’ davası gündeme geldi. Partiye yapılan hazine yardımı, partinin kapatılması üzerine soruşturma konusu olmuştu. Savcılık, olayla ilgili olmadığı için Abdullah Gül hakkında takipsiz kararı vermiş, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den tam 5 defa ‘Şüpheli Abdullah Gül’ diye bahseden kararında, takipsizliği kaldırmıştı. İfadesi engellendi Taha Akyol’un Hürriyet’teki haberine göre, konunun bu şekilde gündeme gelmesi üzerine Cumhurbaşkanı Gül, Nisan 2009’da Ankara Savcılığı’na Çankaya Köşkü’nden bir yetkiliyi göndererek söz konusu dava için ifade vereceğini, bunun için kendisine gün bildirilmesini istedi. Fakat hem savcılık hem Köşk hukukçuları, bunun ‘Cumhurbaşkanı’ için uygun olmayacağını bildirdiler. Cumhurbaşkanlarının devletin başı olduğu gibi, dokunulmazlıktan öteye sorumsuzluğa da sahip olduğunu hatırlattılar. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın Ankara Savcılığı’nda ifade vermeye gitmesi halinde, devlet hayatında olmaması gereken protokol sorunlarının ortaya çıkacağını anlattılar. Savcı da, Gül’ün ifadeye gelmesinin uygun olmayacağını bildirdi. Bunun üzerine Gül, görevi devam ettiği müddetçe ifadeye gitmekten vazgeçti. Gül, geçtiğimiz hafta kendisini ziyarete gelen konuklarına anılarını anlatırken, bu olaydan da bahsederek şunları söyledi: "Artık görevim bitiyor. Uygun bir zamanda avukatlarımı savcılığa göndereceğim, ifade vermek üzere gitmek için gün belirlenmesini isteyeceğim. Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir." Gül konuşmasında, ‘Kayıp trilyon’ davasına bakan Ağır Ceza Mahkemesi’nin, kendisi gibi ilgisiz bütün parti yetkilileri hakkında ve özellikle de Refah Partisi’nin bu konularla ilgili Genel Muhasibi hakkında bile beraat kararı verdiğini hatırlattı. Erbakan ve 68 RP yöneticisi ceza aldı 1998 yılında Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi (RP) hakkında verdiği kapatma kararı kararının ardından, yöneticilerden ellerindeki Hazine yardımını devlete iade etmelerini istedi. Ancak RP, paranın örgütlere gönderilerek harcandığını ileri sürdü ve söz konusu Hazine yardımını iade etmedi. Müfettişlerin incelemelerinde paranın, sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği tespit edildi. Bu nedenle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı aralarında RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın da bulunduğu parti yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da dava açtı. Davada Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Erbakan hakkında özel belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezası verirken 68 RP yöneticisi 1 yıl ile 1 yıl 2 ay arası hapis cezası aldı. Yargıtay, bu kişiler hakkındaki kararı onadı. O dönem Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün dosyası ise ayrıldı. Gül hakkındaki evrak tefrik edilip, dokunulmazlığı bulunduğu için işleme konulmadı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ise hakkındaki dosyanın akıbeti tartışıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gül hakkında gönderilen bu dosyayla ilgili takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararına Cahit Nalbantoğlu isimli vatandaş itiraz etti. İtirazı Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi karara bağladı ve Gül hakkındaki takipsizlik kararını kaldırdı. İtiraz üzerine verilen kararlar kesin nitelik taşıdığı için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Sincan Mahkemesi’nin kararının ‘kanun yararına bozulması’ istemiyle Yargıtay’a götürülmesi için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Bakanlık, istemi yerinde görerek söz konusu kararı ‘kanun yararına bozulması’ istemiyle Yargıtay’a götürdü. Başvuruyu değerlendiren Yargıtay 11’inci Ceza Dairesi de Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını kanun yararına bozdu. Daire, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararına itiraz eden Cahit Nalbantoğlu’nun itiraz hakkı bulunmadığına da hükmederek Sincan Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı Gül’ün yargılanmasına yönelik verdiği kararı kaldırdı.
121,537
# Abdullah Gül 'kayıp trilyon' davasında ifade verecek ## Özet Abdullah Gül: Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir ## İçerik 30 Ağustos 2014 10:40 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Necmettin Erbakan döneminden kalma ‘Kayıp trilyon’ davası için önümüzdeki haftalarda savcılığa giderek ifade verecek. Gül çevresine, eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi örnek göstererek, "Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir" diye konuşuyor. Gül’ün cumhurbaşkanlığı devam ederken, Refah Partisi’yle ilgili ‘Kayıp trilyon’ davası gündeme geldi. Partiye yapılan hazine yardımı, partinin kapatılması üzerine soruşturma konusu olmuştu. Savcılık, olayla ilgili olmadığı için Abdullah Gül hakkında takipsiz kararı vermiş, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den tam 5 defa ‘Şüpheli Abdullah Gül’ diye bahseden kararında, takipsizliği kaldırmıştı. İfadesi engellendi Taha Akyol’un Hürriyet’teki haberine göre, konunun bu şekilde gündeme gelmesi üzerine Cumhurbaşkanı Gül, Nisan 2009’da Ankara Savcılığı’na Çankaya Köşkü’nden bir yetkiliyi göndererek söz konusu dava için ifade vereceğini, bunun için kendisine gün bildirilmesini istedi. Fakat hem savcılık hem Köşk hukukçuları, bunun ‘Cumhurbaşkanı’ için uygun olmayacağını bildirdiler. Cumhurbaşkanlarının devletin başı olduğu gibi, dokunulmazlıktan öteye sorumsuzluğa da sahip olduğunu hatırlattılar. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın Ankara Savcılığı’nda ifade vermeye gitmesi halinde, devlet hayatında olmaması gereken protokol sorunlarının ortaya çıkacağını anlattılar. Savcı da, Gül’ün ifadeye gelmesinin uygun olmayacağını bildirdi. Bunun üzerine Gül, görevi devam ettiği müddetçe ifadeye gitmekten vazgeçti. Gül, geçtiğimiz hafta kendisini ziyarete gelen konuklarına anılarını anlatırken, bu olaydan da bahsederek şunları söyledi: "Artık görevim bitiyor. Uygun bir zamanda avukatlarımı savcılığa göndereceğim, ifade vermek üzere gitmek için gün belirlenmesini isteyeceğim. Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir." Gül konuşmasında, ‘Kayıp trilyon’ davasına bakan Ağır Ceza Mahkemesi’nin, kendisi gibi ilgisiz bütün parti yetkilileri hakkında ve özellikle de Refah Partisi’nin bu konularla ilgili Genel Muhasibi hakkında bile beraat kararı verdiğini hatırlattı. Erbakan ve 68 RP yöneticisi ceza aldı 1998 yılında Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi (RP) hakkında verdiği kapatma kararı kararının ardından, yöneticilerden ellerindeki Hazine yardımını devlete iade etmelerini istedi. Ancak RP, paranın örgütlere gönderilerek harcandığını ileri sürdü ve söz konusu Hazine yardımını iade etmedi. Müfettişlerin incelemelerinde paranın, sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği tespit edildi. Bu nedenle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı aralarında RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın da bulunduğu parti yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da dava açtı. Davada Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Erbakan hakkında özel belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezası verirken 68 RP yöneticisi 1 yıl ile 1 yıl 2 ay arası hapis cezası aldı. Yargıtay, bu kişiler hakkındaki kararı onadı. O dönem Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün dosyası ise ayrıldı. Gül hakkındaki evrak tefrik edilip, dokunulmazlığı bulunduğu için işleme konulmadı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ise hakkındaki dosyanın akıbeti tartışıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gül hakkında gönderilen bu dosyayla ilgili takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararına Cahit Nalbantoğlu isimli vatandaş itiraz etti. İtirazı Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi karara bağladı ve Gül hakkındaki takipsizlik kararını kaldırdı. İtiraz üzerine verilen kararlar kesin nitelik taşıdığı için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Sincan Mahkemesi’nin kararının ‘kanun yararına bozulması’ istemiyle Yargıtay’a götürülmesi için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Bakanlık, istemi yerinde görerek söz konusu kararı ‘kanun yararına bozulması’ istemiyle Yargıtay’a götürdü. Başvuruyu değerlendiren Yargıtay 11’inci Ceza Dairesi de Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını kanun yararına bozdu. Daire, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararına itiraz eden Cahit Nalbantoğlu’nun itiraz hakkı bulunmadığına da hükmederek Sincan Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı Gül’ün yargılanmasına yönelik verdiği kararı kaldırdı.
334043
haber
Karaman'da 10 çocuğa cinsel istismarda bulunan öğretmen meslekten ihraç edildi
null
29 Mart 2016 20:45 Karaman'da 10 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle soruşturma açılan öğretmen M.B. meslekten ihraç edildi. Hürriyet'te yer alan habere göre; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Karaman'da çocuklara cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan M.B.'nin, YDK tarafından meslekten ihraç edildiğini açıkladı. Karaman'da vakıf ve derneklere ait olduğu öne sürülen evlerde barınan 10 erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan öğretmen, 54 yaşındaki M.B., hakkında hazırlanan iddianame Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti. 600 yılla yakın hapis cezası ile yargılanması beklenen öğretmen M.B. 20 Nisan'da hâkim karşısına çıkacak.
303,354
# Karaman'da 10 çocuğa cinsel istismarda bulunan öğretmen meslekten ihraç edildi 29 Mart 2016 20:45 Karaman'da 10 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle soruşturma açılan öğretmen M.B. meslekten ihraç edildi. Hürriyet'te yer alan habere göre; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Karaman'da çocuklara cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan M.B.'nin, YDK tarafından meslekten ihraç edildiğini açıkladı. Karaman'da vakıf ve derneklere ait olduğu öne sürülen evlerde barınan 10 erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan öğretmen, 54 yaşındaki M.B., hakkında hazırlanan iddianame Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti. 600 yılla yakın hapis cezası ile yargılanması beklenen öğretmen M.B. 20 Nisan'da hâkim karşısına çıkacak.
1151444
haber
Kabine toplandı: Gündemde hangi konular var?
İç ve dış siyasette öne çıkan konular, toplantıda ele alınacak
Kabine, yaklaşık 4 hafta sonra Beştepe'de toplanıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlık edeceği toplantıda öne çıkan başlık ekonomi ve öğretmen atamaları olacak. Enflasyonla mücadele ve bu kapsamda atılacak yeni adımlar da görüşülecek. Mısır'a ziyaret masaya yatırılacak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 13 Şubat'ta Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) 14 Şubat'ta ise Mısır'ın başkenti Kahire'ye yapacağı ziyaretlerin hazırlıkları da masada olacak. Gazze'ye saldırılar görüşülecek İsrail'in Gazze saldırılarının durdurulması, kalıcı ateşkesin sağlanması ve bölgedeki insani durumun iyileştirilmesi için atılabilecek adımlar ele alınacak. F-16 tedarik ve modernizasyon süreci de kabine toplantısında ele alınacak bir diğer başlık olarak belirtiliyor. Amerikan Kongresi'nden Türkiye’nin talebine itiraz gelmemesinin ardından satışa ilişkin sürecin başlaması önünde engel kalmadı. Kabinede bu konuda teknik süreçlere ilişkin de değerlendirmeler yapılacak. Terörle mücadele ele alınacak Önce MİT Başkanı İbrahim Kalın ardından da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Irak'a bir dizi temasta bulundu. O ziyaretlerin yansımaları ve Irak’taki PKK varlığının sonlandırılması için atılabilecek adımlar görüşülecek.
33,739
# Kabine toplandı: Gündemde hangi konular var? ## Özet İç ve dış siyasette öne çıkan konular, toplantıda ele alınacak ## İçerik Kabine, yaklaşık 4 hafta sonra Beştepe'de toplanıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlık edeceği toplantıda öne çıkan başlık ekonomi ve öğretmen atamaları olacak. Enflasyonla mücadele ve bu kapsamda atılacak yeni adımlar da görüşülecek. Mısır'a ziyaret masaya yatırılacak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 13 Şubat'ta Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) 14 Şubat'ta ise Mısır'ın başkenti Kahire'ye yapacağı ziyaretlerin hazırlıkları da masada olacak. Gazze'ye saldırılar görüşülecek İsrail'in Gazze saldırılarının durdurulması, kalıcı ateşkesin sağlanması ve bölgedeki insani durumun iyileştirilmesi için atılabilecek adımlar ele alınacak. F-16 tedarik ve modernizasyon süreci de kabine toplantısında ele alınacak bir diğer başlık olarak belirtiliyor. Amerikan Kongresi'nden Türkiye’nin talebine itiraz gelmemesinin ardından satışa ilişkin sürecin başlaması önünde engel kalmadı. Kabinede bu konuda teknik süreçlere ilişkin de değerlendirmeler yapılacak. Terörle mücadele ele alınacak Önce MİT Başkanı İbrahim Kalın ardından da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Irak'a bir dizi temasta bulundu. O ziyaretlerin yansımaları ve Irak’taki PKK varlığının sonlandırılması için atılabilecek adımlar görüşülecek.
577559
haber
Anne ve babasının kardeş olduğunu öğrendi!
İngiltere'de 2 yıl süren dava sonucunda Donna Price adlı kadının anne ve babası suçlu bulundu
İngiltere’de yaşayan Donna Price (32) isimli kadın anne ve babasının annelerinin aynı olduğunu ortaya çıkardı. Anne ve babasının kardeş olduğunu öğrenir öğrenmez durumu polise bildiren kadının annesi ve babasıyla iki yıldır süren davası yeni sonuçlandı. CNN Türk’te yer alan habere göre, Donna Price 2014 yılında anne ve babasının annelerinin aynı olduğunu anladı. Donna, kardeş olmalarına rağmen 10 yıldır ilişkilerine devam eden anne ve babasını polise bildirdi ve 2 yıldır süren soruşturma sonucunda çift suçlu bulundu. Donna'nın babası Robin Price kendi kız kardeşiyle ilişki yaşamaktan pişmanlık duyduğunu ama kardeşi olduğunu öğrenmeden önce aşık olduğunu söyledi. The Sun Online'a konuşan Donna ise, anne ve babasının kardeş olduklarını öğrendiğinden beri hâlâ kendine gelemediğini ifade etti. İhanete uğramış hisseden Donna, "Çocukluğum tamamen yalanmış. Bu yüzden onlardan nefret ediyorum. Onlardan ne kadar nefret ettiğimi anlatabileceğim yeterli kelimem yok" dedi.
171,406
# Anne ve babasının kardeş olduğunu öğrendi! ## Özet İngiltere'de 2 yıl süren dava sonucunda Donna Price adlı kadının anne ve babası suçlu bulundu ## İçerik İngiltere’de yaşayan Donna Price (32) isimli kadın anne ve babasının annelerinin aynı olduğunu ortaya çıkardı. Anne ve babasının kardeş olduğunu öğrenir öğrenmez durumu polise bildiren kadının annesi ve babasıyla iki yıldır süren davası yeni sonuçlandı. CNN Türk’te yer alan habere göre, Donna Price 2014 yılında anne ve babasının annelerinin aynı olduğunu anladı. Donna, kardeş olmalarına rağmen 10 yıldır ilişkilerine devam eden anne ve babasını polise bildirdi ve 2 yıldır süren soruşturma sonucunda çift suçlu bulundu. Donna'nın babası Robin Price kendi kız kardeşiyle ilişki yaşamaktan pişmanlık duyduğunu ama kardeşi olduğunu öğrenmeden önce aşık olduğunu söyledi. The Sun Online'a konuşan Donna ise, anne ve babasının kardeş olduklarını öğrendiğinden beri hâlâ kendine gelemediğini ifade etti. İhanete uğramış hisseden Donna, "Çocukluğum tamamen yalanmış. Bu yüzden onlardan nefret ediyorum. Onlardan ne kadar nefret ettiğimi anlatabileceğim yeterli kelimem yok" dedi.
891511
haber
AKP Alanya ilçe binası 2 yıl kaçak su kullanmış
İlçe başkanlığının suyun kesilmesinin ardından yasal abonelik başlattığı belirtildi
AKP Alanya ilçe binasının 2 yıldır aboneliği olmadan kullandığı su kesildi. Kaçak su kullanıma tepki gösteren CHP Antalya İl Başkanı Nusret Bayar, "Yoksulluğu bitireceğiz, dediler; memleketin soyulmadık yerini bırakmadılar" dedi. Nusret Bayar AKP Alanya İlçe Başkanlığının suyunun kesilmesinden sonra başvuruda bulunup yasal su aboneliğini başlattığını söyledi. Bayar "Bugüne dek kullandıkları 653 ton suyun bedelini Alanya halkımız ödemiştir" dedi. AKP'nin kaçak su kullanımına ilişkin CHP Antalya İl Başkanlığının internet sitesinden yapılan açıklamada, yaşananın yolsuzluk olduğu vurgulandı. Bayar "Vatandaşlarımız işsizlikle, yoksullukla boğuşurken, elektrik ve su paralarını ödeme güçlüğü çekerken, iki yıl boyunca Alanya AKP ilçe binasında kaçak su kullanılıyormuş. Alanya AKP ilçe binasına ASAT’ın bilgisi olmadan mühürsüz su sayacı takılmış" dedi. İhbar üzerine ASAT görevlilerinin AKP Alanya ilçe binasına giderek kaçak su saatini söktüklerini aktaran Bayar, "Acaba ihbar edilmiş olmasalardı, normal aboneliklerini başlatacaklar mıydı? Yoksa kaçak su kullanmaya, faturayı Alanya halkına yüklemeye devam mı edeceklerdi" diye sordu. AKP Alanya İlçe Başkanlığının ancak kaçak suları kesildikten sonra başvuruda bulunup yasal su aboneliğini başlattığını belirten Bayar, "Bugüne dek kullandıkları 653 ton suyun bedelini Alanya halkımız ödemiştir. Her konuşmalarında adaletten, ahlaktan, yetim hakkından bahsedenlerin 2 yıldır kaçak su kullanmaları hangi ahlakla ölçülmekte, hangi adaletle uyuşmaktadır" sorularını yöneltti.
121,819
# AKP Alanya ilçe binası 2 yıl kaçak su kullanmış ## Özet İlçe başkanlığının suyun kesilmesinin ardından yasal abonelik başlattığı belirtildi ## İçerik AKP Alanya ilçe binasının 2 yıldır aboneliği olmadan kullandığı su kesildi. Kaçak su kullanıma tepki gösteren CHP Antalya İl Başkanı Nusret Bayar, "Yoksulluğu bitireceğiz, dediler; memleketin soyulmadık yerini bırakmadılar" dedi. Nusret Bayar AKP Alanya İlçe Başkanlığının suyunun kesilmesinden sonra başvuruda bulunup yasal su aboneliğini başlattığını söyledi. Bayar "Bugüne dek kullandıkları 653 ton suyun bedelini Alanya halkımız ödemiştir" dedi. AKP'nin kaçak su kullanımına ilişkin CHP Antalya İl Başkanlığının internet sitesinden yapılan açıklamada, yaşananın yolsuzluk olduğu vurgulandı. Bayar "Vatandaşlarımız işsizlikle, yoksullukla boğuşurken, elektrik ve su paralarını ödeme güçlüğü çekerken, iki yıl boyunca Alanya AKP ilçe binasında kaçak su kullanılıyormuş. Alanya AKP ilçe binasına ASAT’ın bilgisi olmadan mühürsüz su sayacı takılmış" dedi. İhbar üzerine ASAT görevlilerinin AKP Alanya ilçe binasına giderek kaçak su saatini söktüklerini aktaran Bayar, "Acaba ihbar edilmiş olmasalardı, normal aboneliklerini başlatacaklar mıydı? Yoksa kaçak su kullanmaya, faturayı Alanya halkına yüklemeye devam mı edeceklerdi" diye sordu. AKP Alanya İlçe Başkanlığının ancak kaçak suları kesildikten sonra başvuruda bulunup yasal su aboneliğini başlattığını belirten Bayar, "Bugüne dek kullandıkları 653 ton suyun bedelini Alanya halkımız ödemiştir. Her konuşmalarında adaletten, ahlaktan, yetim hakkından bahsedenlerin 2 yıldır kaçak su kullanmaları hangi ahlakla ölçülmekte, hangi adaletle uyuşmaktadır" sorularını yöneltti.
899649
haber
Adana’daki termik santral inşaatının ÇED raporuna aykırı ilerlediği ortaya çıktı
Adana’daki termik santral inşaatının ÇED raporuna aykırı ilerlediği ortaya çıktı
Adana’nın Yumurtalık ilçesinde inşaatı devam eden Hunutlu Termik Santrali’inin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna aykırı ilerlediği ortaya çıktı. Çevreye ve insan sağlığına vereceği zarar ile tartışma konusu olan Adana’da inşaatı devam eden Hunutlu Termik Santrali’nin projesinde yapılan değişikliklerin ÇED Raporu’nda yer almadığı öne sürüldü. Change.org’da#AdanayaTemizHavakampanyasınıbaşlatan ve ulusal sivil toplum kuruluşlarının desteğini alan Doğu Akdeniz Çevre Platformu tarafından yapılan açıklamada, santralin baca tasarımında değişiklik yapıldığı, yeni tasarımda bacanın soğutma kulesi içine alındığı ortaya kondu. Termik santralin neden olacağı hava kirliliğini, kıyıya ve denize etkilerini öngörüp buna göre önlemler öneren bir belge olan ÇED raporunun santral projesinde yapılan en küçük değişiklikle bile geçersiz kaldığını dile getiren platform üyeleri, ÇED sürecinin yeniden başlaması gerektiğini dile getirdi. "Hava kirliliği daha geniş bir alana yayılacak" Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (Centre for Research on Energy and Clean Air - CREA) tarafından yapılan analizi kamuoyuyla paylaşan Doğu Akdeniz Çevre Platformu’nun sözcüsü Dr. Sadun Bölükbaşı "Tesisle ilgili yapılan birhaberle Hunutlu Termik Santrali’nin bacasının soğutma kulesi içine alındığını öğrendik; şirket bu değişiklikle hava kirletici emisyonların azaltıldığı ve Hunutlu’nun Türkiye’nin ‘İlk bacasız termik santrali olacağını’ iddia etse de çalışmalarımıza göre bu argüman geçerli değil. CREA’nın yaptığı çalışmaya göre yeni baca ile sağlık etkileri azalmıyor hatta bir miktar artış bile söz konusu. Ayrıca bacaların soğutma kulesinin içerisine alınması hava kirletici ikincil partikül maddelerin miktarını artırabilir ve hava kirletici emisyonlar çok daha geniş bir alana yayılabilir." dedi. Bölükbaşı, "Onanan ÇED raporunda böyle bir çalışma ve modelleme yer almadığı için hava kirliliğinin ne kadar alanı nasıl etkileyeceği ve ne gibi sağlık etkilerine neden olacağı bilinmiyor. Bu değişiklik nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvuruda bulunduk ve yeni bir ÇED raporu hazırlanana kadar santral inşaatının durdurulmasını talep ettik" diye devam etti. İnşaat devam ederken imar planı değişti Açıklamada ayrıca inşaat devam ederken santrale ait imar planlarının yeniden değiştirildiği belirtildi. Dr. Sadun Bölükbaşı "Plan değişikliğinde santralin su alma ve su deşarj yapıları iptal edilmiş görünüyor. Bu şartlar altında soğutmayı gerçekleştirebilmek için santralin nereden su temin edeceği belli değil. Termik santral gibi etkileri sadece bulunduğu yörede değil, çok daha geniş bir bölgede hava, su ve toprakta hissedilen bir tesisin, bu şekilde plansız ve kuralsız şekilde ilerlemesi endişe verici" dedi. Termik santral için daha önce yapılan imar planı revizyonlarının iptali için açılan davanın bilirkişi raporunu paylaşan Platform, bilirkişi raporunun; santralin imar planlarının İskenderun Körfezi Bütünleşik Kıyı Alanları Planı ve Mersin-Adana Bölgesi Çevre Düzeni planlarına ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğunu ortaya çıkardığını, ÇED raporunda koruma için belirtilen tedbirlerin ise gerçekçi ve mümkün olmadığını ortaya koyduğunu hatırlattı. Açıklamaya göre, santralin inşaatı aynı zamanda IUCN tarafından nesli "tehlike altında" olduğu belirlenmiş yeşil deniz kaplumbağasının yuvalama alanına tehdit oluşturduğu için Bern Sözleşmesi’ni ihlal ediyor. Ayrıca, hem Çin hem Türkiye’nin imzacı olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin 8d, 8k ve 14c maddelerine de aykırılık gösteriyor.
186,319
# Adana’daki termik santral inşaatının ÇED raporuna aykırı ilerlediği ortaya çıktı ## Özet Adana’daki termik santral inşaatının ÇED raporuna aykırı ilerlediği ortaya çıktı ## İçerik Adana’nın Yumurtalık ilçesinde inşaatı devam eden Hunutlu Termik Santrali’inin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna aykırı ilerlediği ortaya çıktı. Çevreye ve insan sağlığına vereceği zarar ile tartışma konusu olan Adana’da inşaatı devam eden Hunutlu Termik Santrali’nin projesinde yapılan değişikliklerin ÇED Raporu’nda yer almadığı öne sürüldü. Change.org’da#AdanayaTemizHavakampanyasınıbaşlatan ve ulusal sivil toplum kuruluşlarının desteğini alan Doğu Akdeniz Çevre Platformu tarafından yapılan açıklamada, santralin baca tasarımında değişiklik yapıldığı, yeni tasarımda bacanın soğutma kulesi içine alındığı ortaya kondu. Termik santralin neden olacağı hava kirliliğini, kıyıya ve denize etkilerini öngörüp buna göre önlemler öneren bir belge olan ÇED raporunun santral projesinde yapılan en küçük değişiklikle bile geçersiz kaldığını dile getiren platform üyeleri, ÇED sürecinin yeniden başlaması gerektiğini dile getirdi. "Hava kirliliği daha geniş bir alana yayılacak" Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (Centre for Research on Energy and Clean Air - CREA) tarafından yapılan analizi kamuoyuyla paylaşan Doğu Akdeniz Çevre Platformu’nun sözcüsü Dr. Sadun Bölükbaşı "Tesisle ilgili yapılan birhaberle Hunutlu Termik Santrali’nin bacasının soğutma kulesi içine alındığını öğrendik; şirket bu değişiklikle hava kirletici emisyonların azaltıldığı ve Hunutlu’nun Türkiye’nin ‘İlk bacasız termik santrali olacağını’ iddia etse de çalışmalarımıza göre bu argüman geçerli değil. CREA’nın yaptığı çalışmaya göre yeni baca ile sağlık etkileri azalmıyor hatta bir miktar artış bile söz konusu. Ayrıca bacaların soğutma kulesinin içerisine alınması hava kirletici ikincil partikül maddelerin miktarını artırabilir ve hava kirletici emisyonlar çok daha geniş bir alana yayılabilir." dedi. Bölükbaşı, "Onanan ÇED raporunda böyle bir çalışma ve modelleme yer almadığı için hava kirliliğinin ne kadar alanı nasıl etkileyeceği ve ne gibi sağlık etkilerine neden olacağı bilinmiyor. Bu değişiklik nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvuruda bulunduk ve yeni bir ÇED raporu hazırlanana kadar santral inşaatının durdurulmasını talep ettik" diye devam etti. İnşaat devam ederken imar planı değişti Açıklamada ayrıca inşaat devam ederken santrale ait imar planlarının yeniden değiştirildiği belirtildi. Dr. Sadun Bölükbaşı "Plan değişikliğinde santralin su alma ve su deşarj yapıları iptal edilmiş görünüyor. Bu şartlar altında soğutmayı gerçekleştirebilmek için santralin nereden su temin edeceği belli değil. Termik santral gibi etkileri sadece bulunduğu yörede değil, çok daha geniş bir bölgede hava, su ve toprakta hissedilen bir tesisin, bu şekilde plansız ve kuralsız şekilde ilerlemesi endişe verici" dedi. Termik santral için daha önce yapılan imar planı revizyonlarının iptali için açılan davanın bilirkişi raporunu paylaşan Platform, bilirkişi raporunun; santralin imar planlarının İskenderun Körfezi Bütünleşik Kıyı Alanları Planı ve Mersin-Adana Bölgesi Çevre Düzeni planlarına ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğunu ortaya çıkardığını, ÇED raporunda koruma için belirtilen tedbirlerin ise gerçekçi ve mümkün olmadığını ortaya koyduğunu hatırlattı. Açıklamaya göre, santralin inşaatı aynı zamanda IUCN tarafından nesli "tehlike altında" olduğu belirlenmiş yeşil deniz kaplumbağasının yuvalama alanına tehdit oluşturduğu için Bern Sözleşmesi’ni ihlal ediyor. Ayrıca, hem Çin hem Türkiye’nin imzacı olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin 8d, 8k ve 14c maddelerine de aykırılık gösteriyor.
650606
haber
Motosikletli kapkaç güvenlik kamerasında
Mücahit YOLCU/GAZİANTEP, (DHA)- GAZİANTEP'te, sokakta arkadaşlarıyla sohbet eden bir gencin elindeki cep telefonu, motosikletle yaklaşan A
13 Haziran 2018 18:22 .C.K tarafından kapkaç yöntemiyle çalındı. Güvenlik kameralarına yansıyan görüntülerde, gençlerin peşinden koşup yakalamaya çalıştığı görülen A.C.K., polis tarafından gözaltına alınıp, tutuklandı. Olay, geçen 4 Haziran'da Düğmeci Mahallesi'nde meydana geldi. İsmi öğrenilemeyen bir genç, arkadaşlarıyla sokakta sohbet ederken yanına motosikletle yaklaşan kapkaççı, gencin elindeki cep telefonunu aldı. Gençlerin arkasından koştuğu motosiklet, ara sokaklarda gözden kayboldu. İhbarla çalışma yapan İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri, olay yeri ve çevresindeki güvenlik kamerası kayıtlarını inceledi. Bir iş yerinin güvenlik kamerası görüntülerine ulaşan polisler, cep telefonunu kapkaç yöntemiyle çalan kişinin A.C.K. olduğunu belirledi. Polis tarafından gözaltına alınan ve emniyetteki ifadesinin ardından adliyeye sevk edilen A.C.K., çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Güvenlik kamerası görüntülerinde, A.C.K.'nin motosikletle yaklaştığı gencin elindeki cep telefonunu aldığı, gençlerin ise arkasından koştuğu görülüyor.
247,695
# Motosikletli kapkaç güvenlik kamerasında ## Özet Mücahit YOLCU/GAZİANTEP, (DHA)- GAZİANTEP'te, sokakta arkadaşlarıyla sohbet eden bir gencin elindeki cep telefonu, motosikletle yaklaşan A ## İçerik 13 Haziran 2018 18:22 .C.K tarafından kapkaç yöntemiyle çalındı. Güvenlik kameralarına yansıyan görüntülerde, gençlerin peşinden koşup yakalamaya çalıştığı görülen A.C.K., polis tarafından gözaltına alınıp, tutuklandı. Olay, geçen 4 Haziran'da Düğmeci Mahallesi'nde meydana geldi. İsmi öğrenilemeyen bir genç, arkadaşlarıyla sokakta sohbet ederken yanına motosikletle yaklaşan kapkaççı, gencin elindeki cep telefonunu aldı. Gençlerin arkasından koştuğu motosiklet, ara sokaklarda gözden kayboldu. İhbarla çalışma yapan İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri, olay yeri ve çevresindeki güvenlik kamerası kayıtlarını inceledi. Bir iş yerinin güvenlik kamerası görüntülerine ulaşan polisler, cep telefonunu kapkaç yöntemiyle çalan kişinin A.C.K. olduğunu belirledi. Polis tarafından gözaltına alınan ve emniyetteki ifadesinin ardından adliyeye sevk edilen A.C.K., çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Güvenlik kamerası görüntülerinde, A.C.K.'nin motosikletle yaklaştığı gencin elindeki cep telefonunu aldığı, gençlerin ise arkasından koştuğu görülüyor.
1131784
haber
Benzin ve motorin 2023 güncel fiyatları
Brent petrol fiyatları ve dövizdeki değişikliklerle birlikte güncel benzin ve motorin (akaryakıt) fiyatları merak ediliyor. Akaryakıt fiyatları, kamuoyunun gündeminde yer alıyor. Güncel benzin ve motorin fiyatları, kamuoyu tarafından araştırılıyor. Peki, güncel benzin ve motorin (akaryakıt) fiyatları ne kadar? Benzin litre fiyatı ve motorin litre fiyatı kaç para, dizel yakıt ne kadar oldu? İşte, İstanbul, İzmir ve Ankara benzin ve motorin 2023 güncel fiyatları (26 Eylül 2023 akaryakıt fiyatları)
26 Eylül 2023 08:16 Brent petrol fiyatları ve dövizdeki değişikliklerle birlikte güncel benzin ve motorin (akaryakıt) fiyatları merak ediliyor. Küresel petrol fiyatları ve Dolar/TL'de yaşanan dalgalanmaların akaryakıt üzerindeki etkileri sürüyor. Akaryakıt fiyatları ise, vatandaşların gündeminden yer alıyor. Araç sahipleri, istasyon duraklarına gitmeden önce akaryakıt fiyatlarını araştırıyor. Peki, güncel benzin ve motorin fiyatları ne kadar? Benzin litre fiyatı ve motorin litre fiyatı kaç para, dizel yakıt ne kadar oldu? İşte, İstanbul, İzmir ve Ankara 26 Eylül 2023 güncel akaryakıt (benzin ve motorin) fiyatları: Sektör kaynaklarının verdikleri bilgiye göre, benzine 27 Eylül Perşembe'den itibaren 1 lira 94 kuruş indirim geliyor. Güncel benzin ve motorin fiyatları İstanbul Anadolu Yakası Benzin fiyatı: 38,51 TL Motorin fiyatı: 40,00 TL İstanbul Avrupa Yakası Benzin fiyatı: 38,56 TL Motorin fiyatı: 40,07 TL Ankara Benzin fiyatı: 39,14 TL Motorin fiyatı: 40,62 TL İzmir Benzin fiyatı: 39,24 TL Motorin fiyatı: 40,78 TL Akaryakıt fiyatları nasıl hesaplanır? Türkiye'de benzin ve motorin fiyatları hesaplanırken gümrüksüz rafineri fiyatına ÖTV ve EPDK payının eklenmesiyle KDV hariç rafineri satış fiyatı bulunuyor. Gümrüksüz rafineri fiyatı hesaplanırken ise Akdeniz-İtalyan piyasasında yayınlanan günlük CIF Akdeniz ürün fiyatları ve günlük dolar kuru takip edilerek, belli bir fiyat değişim farkında gümrüksüz rafineri tavan satış fiyatı elde ediliyor.
39,077
# Benzin ve motorin 2023 güncel fiyatları ## Özet Brent petrol fiyatları ve dövizdeki değişikliklerle birlikte güncel benzin ve motorin (akaryakıt) fiyatları merak ediliyor. Akaryakıt fiyatları, kamuoyunun gündeminde yer alıyor. Güncel benzin ve motorin fiyatları, kamuoyu tarafından araştırılıyor. Peki, güncel benzin ve motorin (akaryakıt) fiyatları ne kadar? Benzin litre fiyatı ve motorin litre fiyatı kaç para, dizel yakıt ne kadar oldu? İşte, İstanbul, İzmir ve Ankara benzin ve motorin 2023 güncel fiyatları (26 Eylül 2023 akaryakıt fiyatları) ## İçerik 26 Eylül 2023 08:16 Brent petrol fiyatları ve dövizdeki değişikliklerle birlikte güncel benzin ve motorin (akaryakıt) fiyatları merak ediliyor. Küresel petrol fiyatları ve Dolar/TL'de yaşanan dalgalanmaların akaryakıt üzerindeki etkileri sürüyor. Akaryakıt fiyatları ise, vatandaşların gündeminden yer alıyor. Araç sahipleri, istasyon duraklarına gitmeden önce akaryakıt fiyatlarını araştırıyor. Peki, güncel benzin ve motorin fiyatları ne kadar? Benzin litre fiyatı ve motorin litre fiyatı kaç para, dizel yakıt ne kadar oldu? İşte, İstanbul, İzmir ve Ankara 26 Eylül 2023 güncel akaryakıt (benzin ve motorin) fiyatları: Sektör kaynaklarının verdikleri bilgiye göre, benzine 27 Eylül Perşembe'den itibaren 1 lira 94 kuruş indirim geliyor. Güncel benzin ve motorin fiyatları İstanbul Anadolu Yakası Benzin fiyatı: 38,51 TL Motorin fiyatı: 40,00 TL İstanbul Avrupa Yakası Benzin fiyatı: 38,56 TL Motorin fiyatı: 40,07 TL Ankara Benzin fiyatı: 39,14 TL Motorin fiyatı: 40,62 TL İzmir Benzin fiyatı: 39,24 TL Motorin fiyatı: 40,78 TL Akaryakıt fiyatları nasıl hesaplanır? Türkiye'de benzin ve motorin fiyatları hesaplanırken gümrüksüz rafineri fiyatına ÖTV ve EPDK payının eklenmesiyle KDV hariç rafineri satış fiyatı bulunuyor. Gümrüksüz rafineri fiyatı hesaplanırken ise Akdeniz-İtalyan piyasasında yayınlanan günlük CIF Akdeniz ürün fiyatları ve günlük dolar kuru takip edilerek, belli bir fiyat değişim farkında gümrüksüz rafineri tavan satış fiyatı elde ediliyor.
478649
haber
'Berivan cinayeti' ses kaydında
ADANA, (DHA)- ADANA'nın Ceyhan İlçesi'nde sokak ortasında başından vurularak öldürülen 21 yaşındaki Berivan Minaz'ın katil zanlısı 32 yaşındaki Tarık Onan tutuklanırken, cinayet anının ses kaydı ortaya çıktı
İlçe merkezindeki Hürriyet Mahallesi Yunus Emre Sokak üzerinde genç bir kızın hareketsiz yattığını görenler durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen polis ve sağlık ekibi, yaptığı incelemede Berivan Minaz'ın başından vurularak öldürüldüğünü belirledi. Cesedin yanında bir de telefon bulundu. Başlatılan soruşturma kapsamında Berivan Minaz'ın en son bir barda birlikte eğlendiği belirlenen 45 yaşındaki Murat T., 19 yaşındaki Muhammet Ö., 31 yaşındaki Tahsin S. ve Tarık Onan gözaltına alındı. Şüphelilerin sorgusu devam ederken, polis, Berivan Minaz'ın yanında bulduğu telefonu da incelemeye aldı. Telefondaki ses kayıtlarından birinde, 'Seni öldüreyim mi, ağzına silahı sokayım mı?' denildikten sonra tek el silah sesi geldiği ve bir daha ses çıkmadığını belirlendi. PROGRAM KAYDETTİ Cinayet öncesi, Berivan Minaz'ın, iddiaya göre Tarık Onan'ın yanındayken telefonunun çaldığı ve açınca da yüklü bir programla telefonun otomatik olarak ses kaydı yaptığı belirlendi. Kimliği belirlenmeye çalışılan karşı taraf telefonu kapattığı halde, genç kadın kapatmayınca kaydın devam ettiği, bu sırada da Tarık Onan'ın araçtan indirdiği Berivan'ın ağzına tabancayı sokarak ateş edip, öldürdüğü iddia edildi. Şüphelinin cinayeti işledikten sonra kanlı kıyafetlerini değiştirmek için eve gittiği daha sonra da Berivan Minaz'ın cesedinin götürüldüğü hastane morgu önünde arkadaşlarının yanında ağladığı belirlendi. Şüphelinin, 2009 yılında bir cinayet olayına karıştığı için Osmaniye Açık Cezaevi'nde yattığı 31 Ekim'e kadar izinli olarak çıktığı da ortaya çıktı. Gözaltına sorguları tamamlanan Tarık Onan, Murat T., Muhammet Ö. ve Tahsin S. adliyeye sevk edildi. Şüphelilerden Tarık Onan tutuklanırken, diğerleri tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı. FOTOĞRAFLI
300,425
# 'Berivan cinayeti' ses kaydında ## Özet ADANA, (DHA)- ADANA'nın Ceyhan İlçesi'nde sokak ortasında başından vurularak öldürülen 21 yaşındaki Berivan Minaz'ın katil zanlısı 32 yaşındaki Tarık Onan tutuklanırken, cinayet anının ses kaydı ortaya çıktı ## İçerik İlçe merkezindeki Hürriyet Mahallesi Yunus Emre Sokak üzerinde genç bir kızın hareketsiz yattığını görenler durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen polis ve sağlık ekibi, yaptığı incelemede Berivan Minaz'ın başından vurularak öldürüldüğünü belirledi. Cesedin yanında bir de telefon bulundu. Başlatılan soruşturma kapsamında Berivan Minaz'ın en son bir barda birlikte eğlendiği belirlenen 45 yaşındaki Murat T., 19 yaşındaki Muhammet Ö., 31 yaşındaki Tahsin S. ve Tarık Onan gözaltına alındı. Şüphelilerin sorgusu devam ederken, polis, Berivan Minaz'ın yanında bulduğu telefonu da incelemeye aldı. Telefondaki ses kayıtlarından birinde, 'Seni öldüreyim mi, ağzına silahı sokayım mı?' denildikten sonra tek el silah sesi geldiği ve bir daha ses çıkmadığını belirlendi. PROGRAM KAYDETTİ Cinayet öncesi, Berivan Minaz'ın, iddiaya göre Tarık Onan'ın yanındayken telefonunun çaldığı ve açınca da yüklü bir programla telefonun otomatik olarak ses kaydı yaptığı belirlendi. Kimliği belirlenmeye çalışılan karşı taraf telefonu kapattığı halde, genç kadın kapatmayınca kaydın devam ettiği, bu sırada da Tarık Onan'ın araçtan indirdiği Berivan'ın ağzına tabancayı sokarak ateş edip, öldürdüğü iddia edildi. Şüphelinin cinayeti işledikten sonra kanlı kıyafetlerini değiştirmek için eve gittiği daha sonra da Berivan Minaz'ın cesedinin götürüldüğü hastane morgu önünde arkadaşlarının yanında ağladığı belirlendi. Şüphelinin, 2009 yılında bir cinayet olayına karıştığı için Osmaniye Açık Cezaevi'nde yattığı 31 Ekim'e kadar izinli olarak çıktığı da ortaya çıktı. Gözaltına sorguları tamamlanan Tarık Onan, Murat T., Muhammet Ö. ve Tahsin S. adliyeye sevk edildi. Şüphelilerden Tarık Onan tutuklanırken, diğerleri tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı. FOTOĞRAFLI
1035720
haber
Dışişleri ve Emniyet'ten ABD'deki büyük gösteri ve organizasyonlara karşı Türk vatandaşlarına uyarı
null
22 Mayıs 2022 12:23 Dışişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü, "Amerika’da yaşayan Türk vatandaşlarımıza uyarı" başlığıyla ABD’deki büyük gösteri ve organizasyonlarda dikkatli olunması uyarısında bulundu. Bakanlığın internet sayfasında ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verildi; "ABD’de yapılacak büyük gösteri ve organizasyonlarda vatandaşlarımızın dikkatli olmaları ve aşağıdaki hususları göz önünde bulundurmalarında fayda görülmektedir. ABD güvenlik birimleri her ne kadar bu tip organizasyonlarda meydana gelebilecek protesto ve gösteriler için önlem alıyor olsa da, geçmişte yaşanan olaylarda, gerçek mermi kullanıldığı, elektro şok uygulandığı, gazla müdahale edildiği ve şiddet eylemlerinin de yaşandığı unutulmamalıdır. Bu itibarla, kontrol edilmesi zor olan bu tür olaylarda şiddete maruz kalınabileceği ihtimali de dikkate alınarak, gerekli olmadığı sürece büyük gösteri ve organizasyonlardan kaçınılması tavsiye edilmektedir. Bu hususlar ışığında, vatandaşlarımızın yapmasında fayda görülen hususlar aşağıda sıralanmaktadır: -Kalabalıklardan kaçınmaları, -Sade bir profil çizmeleri ve dikkat çekecek davranışlarda bulunmamaları, -Protesto ve gösteri alanlarından uzak durmaları, -Yakınlarını bulundukları yerden haberdar etmeleri, -Olabilecek anlık gelişmeler için medyayı takip etmeleri." CHP'nin 21 Mayıs'ta Maltepe'de düzenlediği miting öncesi, ABD Büyükelçiliği Türkiye'deki vatandaşlarına bir uyarı yayımlamıştı. ABD’nin Büyükelçiliği'nin internet sitesinde yayınlanan uyarı metninde şu ifadeler yar almıştı: "21 Mayıs Cumartesi günü İstanbul Maltepe'de CHP'nin miting düzenlemesi planlanıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü önlem aldı. Geçmiş protestolarda tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve öldürücü olmayan mermiler kullanıldı. Bu mitingde de benzer önlemlerin alınması kuvvetle muhtemeldir. Öngörülemez olabileceği ve şiddete dönüşebileceği için gösterilerden ve protestolardan kaçının."
64,068
# Dışişleri ve Emniyet'ten ABD'deki büyük gösteri ve organizasyonlara karşı Türk vatandaşlarına uyarı 22 Mayıs 2022 12:23 Dışişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü, "Amerika’da yaşayan Türk vatandaşlarımıza uyarı" başlığıyla ABD’deki büyük gösteri ve organizasyonlarda dikkatli olunması uyarısında bulundu. Bakanlığın internet sayfasında ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verildi; "ABD’de yapılacak büyük gösteri ve organizasyonlarda vatandaşlarımızın dikkatli olmaları ve aşağıdaki hususları göz önünde bulundurmalarında fayda görülmektedir. ABD güvenlik birimleri her ne kadar bu tip organizasyonlarda meydana gelebilecek protesto ve gösteriler için önlem alıyor olsa da, geçmişte yaşanan olaylarda, gerçek mermi kullanıldığı, elektro şok uygulandığı, gazla müdahale edildiği ve şiddet eylemlerinin de yaşandığı unutulmamalıdır. Bu itibarla, kontrol edilmesi zor olan bu tür olaylarda şiddete maruz kalınabileceği ihtimali de dikkate alınarak, gerekli olmadığı sürece büyük gösteri ve organizasyonlardan kaçınılması tavsiye edilmektedir. Bu hususlar ışığında, vatandaşlarımızın yapmasında fayda görülen hususlar aşağıda sıralanmaktadır: -Kalabalıklardan kaçınmaları, -Sade bir profil çizmeleri ve dikkat çekecek davranışlarda bulunmamaları, -Protesto ve gösteri alanlarından uzak durmaları, -Yakınlarını bulundukları yerden haberdar etmeleri, -Olabilecek anlık gelişmeler için medyayı takip etmeleri." CHP'nin 21 Mayıs'ta Maltepe'de düzenlediği miting öncesi, ABD Büyükelçiliği Türkiye'deki vatandaşlarına bir uyarı yayımlamıştı. ABD’nin Büyükelçiliği'nin internet sitesinde yayınlanan uyarı metninde şu ifadeler yar almıştı: "21 Mayıs Cumartesi günü İstanbul Maltepe'de CHP'nin miting düzenlemesi planlanıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü önlem aldı. Geçmiş protestolarda tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve öldürücü olmayan mermiler kullanıldı. Bu mitingde de benzer önlemlerin alınması kuvvetle muhtemeldir. Öngörülemez olabileceği ve şiddete dönüşebileceği için gösterilerden ve protestolardan kaçının."
4228
yazarlar
Sizce hükümet AB'yi neden ikna edemedi?
Avrupa Birliği, 1998 yılından beri, üyeliğe aday ülkeler için “ilerleme raporu...
İktidara yakın medyalarda temel hakları saldırı altında bulunan insanlar ve gruplar hakkında sistematik inceleme yapılmaması, Türkiye’de ‘haber doğrulama’ işinin boş bıraktığı en hayati, en acil alan… Yalan size sadece ödeyemeyeceğiniz borçlar biriktirir ve gerçek er ya da geç süslemeye çalıştığınız hikâyeleri mahveder… Umut acıların yalanı, hayal kırıklığı mutlak bir kesinlik midir? Artık olmasın!
169,405
# Sizce hükümet AB'yi neden ikna edemedi? ## Özet Avrupa Birliği, 1998 yılından beri, üyeliğe aday ülkeler için “ilerleme raporu... ## İçerik İktidara yakın medyalarda temel hakları saldırı altında bulunan insanlar ve gruplar hakkında sistematik inceleme yapılmaması, Türkiye’de ‘haber doğrulama’ işinin boş bıraktığı en hayati, en acil alan… Yalan size sadece ödeyemeyeceğiniz borçlar biriktirir ve gerçek er ya da geç süslemeye çalıştığınız hikâyeleri mahveder… Umut acıların yalanı, hayal kırıklığı mutlak bir kesinlik midir? Artık olmasın!
38804
haber
Köylüler helikopter enkazına ilişkin ifade verdi
Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı, Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopterin enkazını bulan köylülerin bilgisine başvurdu.
Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı, BBP Genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazasından sonra enkazı bulan vatandaşların bilgisine başvurdu. Edinilen bilgiye göre, 25 Mart Çarşamba günü, Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesi Keş dağları Kanlıçukur bölgesine düşen helikopterin enkazına, kazadan 47 saat sonra ilk ulaşan kişiler olan 9 köylü, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığına giderek olaya ilişkin bilgi verdi. Döngel köyünde yaşayan ve aralarında eski köy muhtarı Yılmaz Dilki'nin de bulunduğu 9 kişi, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı'nın çağrısı üzerine bugün Kahramanmaraş Adliyesi'ne gitti. Helikopter kazasının soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Uğur Koç tarafından çağrılan ve bilgisine başvurulan Yılmaz Dilki, Hacı Kuzgun, Ramazan Kuzgun, Fatih Gökçek, Ekrem Kara, Mustafa Kuzgun, Cumali Gök, Abidin Karataş ve Zekeriya Koca'nın helikopterin enkazını nasıl bulduklarına ve bulduktan sonra ne yaptıklarını ilişkin ayrı ayrı ve detaylı bilgi verdikleri öğrenildi. Yılmaz Dilki, "8 arkadaşımız da hafta içinde gelecek ve bilgi verecek. Biz bildiğimizi, gördüğümüzü aklımızda kaldığı ile anlattık. İfadelerimiz yazıldı, imzaladık" dedi.
3,325
# Köylüler helikopter enkazına ilişkin ifade verdi ## Özet Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı, Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopterin enkazını bulan köylülerin bilgisine başvurdu. ## İçerik Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı, BBP Genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazasından sonra enkazı bulan vatandaşların bilgisine başvurdu. Edinilen bilgiye göre, 25 Mart Çarşamba günü, Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesi Keş dağları Kanlıçukur bölgesine düşen helikopterin enkazına, kazadan 47 saat sonra ilk ulaşan kişiler olan 9 köylü, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığına giderek olaya ilişkin bilgi verdi. Döngel köyünde yaşayan ve aralarında eski köy muhtarı Yılmaz Dilki'nin de bulunduğu 9 kişi, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı'nın çağrısı üzerine bugün Kahramanmaraş Adliyesi'ne gitti. Helikopter kazasının soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Uğur Koç tarafından çağrılan ve bilgisine başvurulan Yılmaz Dilki, Hacı Kuzgun, Ramazan Kuzgun, Fatih Gökçek, Ekrem Kara, Mustafa Kuzgun, Cumali Gök, Abidin Karataş ve Zekeriya Koca'nın helikopterin enkazını nasıl bulduklarına ve bulduktan sonra ne yaptıklarını ilişkin ayrı ayrı ve detaylı bilgi verdikleri öğrenildi. Yılmaz Dilki, "8 arkadaşımız da hafta içinde gelecek ve bilgi verecek. Biz bildiğimizi, gördüğümüzü aklımızda kaldığı ile anlattık. İfadelerimiz yazıldı, imzaladık" dedi.
704850
haber
Çaldıkları kasa boş çıkınca, PTT'yi soydular, yakalandılar. O anlar kamerada
ANKARA'da kar maskesi takarak bir kargo şubesinden çaldıkları çelik kasanın boş çıkmasının ardından, bir PTT şubesinden 85 lira para çalan 4 şüpheli, polis ekipleri tarafından düzenlenen operasyonla yakalandı
20 Eylül 2018 16:50 . PTT şubesinden gerçekleştirilen hırsızlık, güvenlik kamerasınca kaydedildi. Olay, 2 gün önce gece saatlerinde Çankaya ilçesinde meydana geldi. Otomobille ilçedeki bir kargo şubesine gelen 4 şüpheli, kar maskesi takarak içeriden çelik kasa çaldı. Yoldan geçerken hırsızların otomobile kasa yüklediğini gören bir kişi de bu durumu tepki gösterdi ancak şüpheliler bu kişiyi tehdit ederek buradan hızla uzaklaştı. PTT SOYGUNU KAMERADA Kasayı açtıklarında içinin boş olduğunu gören hırsızlar, olaydan 2 saat sonra da bu kez ilçedeki bir PTT şubesine gitti. Şubenin camını taşla kırarak içeri giren şüpheliler, para çekmecesinden 85 lira para çaldı. PTT şubesinden gerçekleşen hırsızlık, güvenlik kamerası görüntülerine yansıdı. Bunun üzerine harekete geçen Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri, çevredeki güvenlik kamerası görüntülerini inceledi. Polis ekiplerinin araştırması üzerine olayın gerçekleştirdiği tespit edilen D.A. ve kardeşi O.A. ile arkadaşları G.S. ve Y.S.K. dün akşam yapılan operasyonda olayda kullandıkları otomobil ile birlikte yakalandı. SUÇ DOSYALARI KABARIK Gözaltına alınan şüphelilerden D.A.'nın hırsızlık, gasp, tehdit gibi suçlardan 53 suç kaydının olduğu ve 3 hırsızlık suçundan mahkemelerce arandığı, O.A.'nın 19 suç kaydının olduğu, G.S.'nin 3 suç kaydının olduğu ve Y.S.K.'nın 21 suç kaydının olduğu tespit edildi. Şüpheliler, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.
44,430
# Çaldıkları kasa boş çıkınca, PTT'yi soydular, yakalandılar. O anlar kamerada ## Özet ANKARA'da kar maskesi takarak bir kargo şubesinden çaldıkları çelik kasanın boş çıkmasının ardından, bir PTT şubesinden 85 lira para çalan 4 şüpheli, polis ekipleri tarafından düzenlenen operasyonla yakalandı ## İçerik 20 Eylül 2018 16:50 . PTT şubesinden gerçekleştirilen hırsızlık, güvenlik kamerasınca kaydedildi. Olay, 2 gün önce gece saatlerinde Çankaya ilçesinde meydana geldi. Otomobille ilçedeki bir kargo şubesine gelen 4 şüpheli, kar maskesi takarak içeriden çelik kasa çaldı. Yoldan geçerken hırsızların otomobile kasa yüklediğini gören bir kişi de bu durumu tepki gösterdi ancak şüpheliler bu kişiyi tehdit ederek buradan hızla uzaklaştı. PTT SOYGUNU KAMERADA Kasayı açtıklarında içinin boş olduğunu gören hırsızlar, olaydan 2 saat sonra da bu kez ilçedeki bir PTT şubesine gitti. Şubenin camını taşla kırarak içeri giren şüpheliler, para çekmecesinden 85 lira para çaldı. PTT şubesinden gerçekleşen hırsızlık, güvenlik kamerası görüntülerine yansıdı. Bunun üzerine harekete geçen Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri, çevredeki güvenlik kamerası görüntülerini inceledi. Polis ekiplerinin araştırması üzerine olayın gerçekleştirdiği tespit edilen D.A. ve kardeşi O.A. ile arkadaşları G.S. ve Y.S.K. dün akşam yapılan operasyonda olayda kullandıkları otomobil ile birlikte yakalandı. SUÇ DOSYALARI KABARIK Gözaltına alınan şüphelilerden D.A.'nın hırsızlık, gasp, tehdit gibi suçlardan 53 suç kaydının olduğu ve 3 hırsızlık suçundan mahkemelerce arandığı, O.A.'nın 19 suç kaydının olduğu, G.S.'nin 3 suç kaydının olduğu ve Y.S.K.'nın 21 suç kaydının olduğu tespit edildi. Şüpheliler, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.
285387
haber
Başbakan Davutoğlu, KOBİ'ler için beş maddelik destek paketini açıkladı
null
29 Ocak 2015 15:05 Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Ödül Töreni’nde konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, "KOBİ’lerin uluslararası arenaya kurumsallaşma destek programını başlatıyoruz. İşbirliği destek programında yeniliğe gidiyoruz. ARGE inovasyon alanlarındaki KOSGEB destekleri oranında yüzde 50 artış yapacağız. Kadın ve engelli vatandaşlarımız için, birinci derecede şehit ve gazi yakınları yararlanacak. Ödül töreninin finalisti olan 40 girişimcimize hediyemiz var" dedi. İşte Başbakan'ın KOBİ'ler için "Beş önemli müjdemiz olacak" dediği konuşmasında öne çıkanlar: Türkiye’nin 2023 hedeflerinin ulaşmasının ancak ve ancak sizin katkılarınızla gerçekleşeceğini biliyoruz. Kent ekonomisinin gelişmesinde KOBİ’ler (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) omurgadır. G20 dönem başkanlığımızda KOBİ’ler temel unsurlardan biri olacak. Ocak ayı içinde Paris Brüksel Londra’da Davos’ta görüşmeler yaptık. Bir taraftan siyasal gündem, özellikle Londra Davos’taki görüşmelerin ana gündem maddesi ekonomiydi. Gördüğüm şu, Türk ekonomisine büyük bir güven var. Enflasyonun, faizlerin düşeceğine dair çok yaygın bir kanaat ve en önemlisi de Türkiye’de siyasi istikrarın devamıyla ilgili neredeyse bir mutabakat var. 1990 ile 2002 arasında KOBİ’lere sağlanan toplam destek 14,5 milyon. Son 12 yılda sağlanan destek 2,6 milyar. İşte bir ülkede ekonomik istikrarın göstergesinin KOBİ’ler olduğunun göstergesi bu. 90’lı yıllarda ekonomik kriz vardı çünkü KOBİ’ler zayıftı. KOBİ’lere destek verecek bir hazine kaynağı yoktu, çünkü ülkede siyasi krizler vardı. Siyasi istikrar, istihdam ve KOBİ’ler arasında o kadar doğrusal bir ilişki var ki… Sizler güçlüyseniz biz istihdamı çözebiliriz. Esnaflarımıza faizsiz kredi dahil bir çok destek verdik. İnşaat sektörümüzle yaptığımız görüşmelerde sağlayacağımız destekleri açıkladık. Salı günkü grup toplantısındaki konuşmada denizcilik sektöründe yeni bir ivme olması için sağlayacağımız yeni imkanları ele aldık. Daha önce ailenin ve dinamik nüfusun korunması konusunda müjdelerle, sorunlara el attık. ‘Beş önemli müjdemiz olacak’ Şimdi her toplantıya hediyelerle gelme alışkanlığı geldiği için bu hediyelerimizi paylaşmak istiyorum. Küçük revizyonlar yaptık. Beş önemli müjdemiz olacak. Birincisi, KOBİ’lerin uluslararası arenaya kurumsallaşma destek programını başlatıyoruz. KOBİ’ler kurumsallaşamazlarsa, küçük ölçekten orta ölçeğe yürümesi zorlaşır. Markalaşma ise bizim yeni ikinci hamle döneminde en çok önem verdiğimiz hususlasrdan birisi. Bu destek programına bana getirilen teklifti, 50 milyon bütçeli programla işletme başına 150 bin lira destek vereceğiz. Bu bana getirilen teklifti, bu yetmez, takriben 300 girişimci demektir, 50 milyonu 100 milyona çıkartma talimatı veriyorum. Sadece kurumsallaşma ve markalaşma için. İkincisi, iş birliği güç birliği… İşbirliği destek programında yeniliğe gidiyoruz. Üç işletmenin bir araya gelerek oluşturacakları teknoloji işine, 300 bin lira geri ödemesiz, 1 milyon 200 bin de geri ödemeli olmak üzere, 1,5 milyon destek vereceğiz. Küçük mikro ölçekten orta ölçeğe yürümenin en önemli araçlarından biri. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Üç… ARGE inovasyon alanlarındaki KOSGEB destekleri oranında yüzde 50 artış yapacağız. Bunu yaptığımız çalışmalarda, ARGE inovasyon boyutu varsa destekleri artırdık. Çünkü katma değerin gerçek anlamda sağlanacağı yer daha üst teknolojilere geçişlerde olacak. Dördüncüsü, kadın ve engelli vatandaşlarımız için, birinci derecede şehit ve gazi yakınları yararlanacak. Biraz bu alkışa teşekkür ediyorum ama biraz erken oldu. Burada da değişiklik yaptım. Şimdiye kadar kadın ve engellilerimiz için destek limiti yüzde 10’du, bunu yüzde 20’ye çıkaracağız. Beşincisi, bugünkü ödül töreninin finalisti olan 40 girişimcimize hediyemiz var. Tamamen KOSGEB destekli yurt dışı iş gezisi ödülü veriyoruz. 2023 hedefine yürürken en büyük güven ve destek kaynağımı sizlersiniz. Sizlere güveniyoruz. Sizlerin çabalarınıza her türlü desteği vermeye kararlıyız. Sizler başarılıysanız Türk ekonomisi kalkınmayı gerçekleştirir. Bunun bilinciyle 62’nci hükümetin her zaman KOBİ’lerin yanında olacağını teyit ediyorum. inşallah 2023’e yürürken çok daha büyük başarılara hamlelere hep birlikte katkıda bulunacağımızı ümit ediyorum.
14,037
# Başbakan Davutoğlu, KOBİ'ler için beş maddelik destek paketini açıkladı 29 Ocak 2015 15:05 Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Ödül Töreni’nde konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, "KOBİ’lerin uluslararası arenaya kurumsallaşma destek programını başlatıyoruz. İşbirliği destek programında yeniliğe gidiyoruz. ARGE inovasyon alanlarındaki KOSGEB destekleri oranında yüzde 50 artış yapacağız. Kadın ve engelli vatandaşlarımız için, birinci derecede şehit ve gazi yakınları yararlanacak. Ödül töreninin finalisti olan 40 girişimcimize hediyemiz var" dedi. İşte Başbakan'ın KOBİ'ler için "Beş önemli müjdemiz olacak" dediği konuşmasında öne çıkanlar: Türkiye’nin 2023 hedeflerinin ulaşmasının ancak ve ancak sizin katkılarınızla gerçekleşeceğini biliyoruz. Kent ekonomisinin gelişmesinde KOBİ’ler (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) omurgadır. G20 dönem başkanlığımızda KOBİ’ler temel unsurlardan biri olacak. Ocak ayı içinde Paris Brüksel Londra’da Davos’ta görüşmeler yaptık. Bir taraftan siyasal gündem, özellikle Londra Davos’taki görüşmelerin ana gündem maddesi ekonomiydi. Gördüğüm şu, Türk ekonomisine büyük bir güven var. Enflasyonun, faizlerin düşeceğine dair çok yaygın bir kanaat ve en önemlisi de Türkiye’de siyasi istikrarın devamıyla ilgili neredeyse bir mutabakat var. 1990 ile 2002 arasında KOBİ’lere sağlanan toplam destek 14,5 milyon. Son 12 yılda sağlanan destek 2,6 milyar. İşte bir ülkede ekonomik istikrarın göstergesinin KOBİ’ler olduğunun göstergesi bu. 90’lı yıllarda ekonomik kriz vardı çünkü KOBİ’ler zayıftı. KOBİ’lere destek verecek bir hazine kaynağı yoktu, çünkü ülkede siyasi krizler vardı. Siyasi istikrar, istihdam ve KOBİ’ler arasında o kadar doğrusal bir ilişki var ki… Sizler güçlüyseniz biz istihdamı çözebiliriz. Esnaflarımıza faizsiz kredi dahil bir çok destek verdik. İnşaat sektörümüzle yaptığımız görüşmelerde sağlayacağımız destekleri açıkladık. Salı günkü grup toplantısındaki konuşmada denizcilik sektöründe yeni bir ivme olması için sağlayacağımız yeni imkanları ele aldık. Daha önce ailenin ve dinamik nüfusun korunması konusunda müjdelerle, sorunlara el attık. ‘Beş önemli müjdemiz olacak’ Şimdi her toplantıya hediyelerle gelme alışkanlığı geldiği için bu hediyelerimizi paylaşmak istiyorum. Küçük revizyonlar yaptık. Beş önemli müjdemiz olacak. Birincisi, KOBİ’lerin uluslararası arenaya kurumsallaşma destek programını başlatıyoruz. KOBİ’ler kurumsallaşamazlarsa, küçük ölçekten orta ölçeğe yürümesi zorlaşır. Markalaşma ise bizim yeni ikinci hamle döneminde en çok önem verdiğimiz hususlasrdan birisi. Bu destek programına bana getirilen teklifti, 50 milyon bütçeli programla işletme başına 150 bin lira destek vereceğiz. Bu bana getirilen teklifti, bu yetmez, takriben 300 girişimci demektir, 50 milyonu 100 milyona çıkartma talimatı veriyorum. Sadece kurumsallaşma ve markalaşma için. İkincisi, iş birliği güç birliği… İşbirliği destek programında yeniliğe gidiyoruz. Üç işletmenin bir araya gelerek oluşturacakları teknoloji işine, 300 bin lira geri ödemesiz, 1 milyon 200 bin de geri ödemeli olmak üzere, 1,5 milyon destek vereceğiz. Küçük mikro ölçekten orta ölçeğe yürümenin en önemli araçlarından biri. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Üç… ARGE inovasyon alanlarındaki KOSGEB destekleri oranında yüzde 50 artış yapacağız. Bunu yaptığımız çalışmalarda, ARGE inovasyon boyutu varsa destekleri artırdık. Çünkü katma değerin gerçek anlamda sağlanacağı yer daha üst teknolojilere geçişlerde olacak. Dördüncüsü, kadın ve engelli vatandaşlarımız için, birinci derecede şehit ve gazi yakınları yararlanacak. Biraz bu alkışa teşekkür ediyorum ama biraz erken oldu. Burada da değişiklik yaptım. Şimdiye kadar kadın ve engellilerimiz için destek limiti yüzde 10’du, bunu yüzde 20’ye çıkaracağız. Beşincisi, bugünkü ödül töreninin finalisti olan 40 girişimcimize hediyemiz var. Tamamen KOSGEB destekli yurt dışı iş gezisi ödülü veriyoruz. 2023 hedefine yürürken en büyük güven ve destek kaynağımı sizlersiniz. Sizlere güveniyoruz. Sizlerin çabalarınıza her türlü desteği vermeye kararlıyız. Sizler başarılıysanız Türk ekonomisi kalkınmayı gerçekleştirir. Bunun bilinciyle 62’nci hükümetin her zaman KOBİ’lerin yanında olacağını teyit ediyorum. inşallah 2023’e yürürken çok daha büyük başarılara hamlelere hep birlikte katkıda bulunacağımızı ümit ediyorum.
300303
haber
Yargı, kışlada 'DİSKO'ya dur dedi
AYM kararını, 'yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir mahkûmiyet' olmadığı gerekçesiyle verdi
Anayasa Mahkemesi (AYM), askeri birliklerde, üs komutanlarınca disiplin suçu işledikleri gerekçesi ile askeri personele uygulanan DİSKO olarak bilinen ‘disiplin koğuşu’nu hak ihlali saydı ve tazminatla cezalandırdı. AYM, bir askere amiri tarafından verilen disiplin cezasını, "yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir mahkûmiyet" kararının yokluğu nedeni ile hak ihlali olarak kabul etti. Yüzbaşının şikayeti ardından karar alındı Oya Armutçu'nunHürriyet'te yer alan haberine göre, AYM Genel Kurul’u iki yıl önce Askeri Ceza Kanunu’nun, 169’uncu maddesindeki, "Her üst ve amirin, disiplini ihlal eden askeri geçici tevkif edebileceğini" öngören hükmünü iptal etmişti. AYM’nin iptal ve son verdiği ihlal kararıyla TSK’da DİSKO devri kapandı. Karar mesaiyi izinsiz terk ettiği gerekçesiyle 5 gün oda hapsi alan bir yüzbaşının şikâyetinin ardından alındı. AYM, başvurucuya 2 bin TL manevi tazminat ödenmesine de hükmetti.
165,224
# Yargı, kışlada 'DİSKO'ya dur dedi ## Özet AYM kararını, 'yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir mahkûmiyet' olmadığı gerekçesiyle verdi ## İçerik Anayasa Mahkemesi (AYM), askeri birliklerde, üs komutanlarınca disiplin suçu işledikleri gerekçesi ile askeri personele uygulanan DİSKO olarak bilinen ‘disiplin koğuşu’nu hak ihlali saydı ve tazminatla cezalandırdı. AYM, bir askere amiri tarafından verilen disiplin cezasını, "yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir mahkûmiyet" kararının yokluğu nedeni ile hak ihlali olarak kabul etti. Yüzbaşının şikayeti ardından karar alındı Oya Armutçu'nunHürriyet'te yer alan haberine göre, AYM Genel Kurul’u iki yıl önce Askeri Ceza Kanunu’nun, 169’uncu maddesindeki, "Her üst ve amirin, disiplini ihlal eden askeri geçici tevkif edebileceğini" öngören hükmünü iptal etmişti. AYM’nin iptal ve son verdiği ihlal kararıyla TSK’da DİSKO devri kapandı. Karar mesaiyi izinsiz terk ettiği gerekçesiyle 5 gün oda hapsi alan bir yüzbaşının şikâyetinin ardından alındı. AYM, başvurucuya 2 bin TL manevi tazminat ödenmesine de hükmetti.
617172
haber
Dış ticaret açığı yüzde 28.8 arttı
Dış ticaret yılın ilk üç aylık döneminde de yüzde 64.1 artışla 20 milyar 717 milyon dolara tırmandı
Türkiye ekonomisinin "yumuşak karnı" olarak bilinen cari açıktaki artışta en önemli etkiyi yapan dış ticaret açığı, Mart ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 28.8 artışla 5.855 milyar dolara, yılın ilk üç aylık döneminde de yüzde 64.1 artışla 20 milyar 717 milyon dolara tırmandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre; ihracat Mart ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7.7 artarak 15 milyar 587 milyon dolara, ithalat da yüzde 12.7 artarak 21 milyar 442 milyon dolara yükseldi. Böylece, ihracatın ithalatı karşılama oranı da 2017 Mart ayında yüzde 76.1 düzeyindeyken, bu yıl Mart ayında, yüzde 72.7’ye geriledi.
192,818
# Dış ticaret açığı yüzde 28.8 arttı ## Özet Dış ticaret yılın ilk üç aylık döneminde de yüzde 64.1 artışla 20 milyar 717 milyon dolara tırmandı ## İçerik Türkiye ekonomisinin "yumuşak karnı" olarak bilinen cari açıktaki artışta en önemli etkiyi yapan dış ticaret açığı, Mart ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 28.8 artışla 5.855 milyar dolara, yılın ilk üç aylık döneminde de yüzde 64.1 artışla 20 milyar 717 milyon dolara tırmandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre; ihracat Mart ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7.7 artarak 15 milyar 587 milyon dolara, ithalat da yüzde 12.7 artarak 21 milyar 442 milyon dolara yükseldi. Böylece, ihracatın ithalatı karşılama oranı da 2017 Mart ayında yüzde 76.1 düzeyindeyken, bu yıl Mart ayında, yüzde 72.7’ye geriledi.
302737
haber
Emekli maaşlarının artmasını sağlayacak intibak davası reddedildi
İntibak davası kabul edilseydi 2000 yılı sonrası emekli olanların maaşları ortalama 250 lira artacaktı
13 Temmuz 2015 13:59 Türkiye Emekliler Derneği tarafından açılan intibak davasının bugün görülen duruşmasında ret kararı çıktı. Türkiye Emekliler Derneği tarafından açılan intibak davası Ankara 3. İş Mahkemesi’nde görüldü. Davacı adına duruşmada Avukat Yavuz Dersan yer aldı. Davanın bugün görülen duruşmasında ret kararı çıktı. Dersan karar sonrası yaptığı açıklamada, kararın anayasa aykırılık olduğu gerekçesiyle temyiz edildiğini ve davanın artık temyiz mahkemesi olan Yargıtay’a taşındığını açıkladı. Bu davanın yasama organını da etkileyeceğini ifade eden Dersan, "Yasama organı da bu kanunun çıkması noktasında herhalde bir an önce etkin bir çalışma yürütür diye bekliyoruz" dedi. Davada kabul kararı çıksaydı 2000 yılı sonrası emekli olanlar yaklaşık 250 TL fazla para alacaktı.
218,226
# Emekli maaşlarının artmasını sağlayacak intibak davası reddedildi ## Özet İntibak davası kabul edilseydi 2000 yılı sonrası emekli olanların maaşları ortalama 250 lira artacaktı ## İçerik 13 Temmuz 2015 13:59 Türkiye Emekliler Derneği tarafından açılan intibak davasının bugün görülen duruşmasında ret kararı çıktı. Türkiye Emekliler Derneği tarafından açılan intibak davası Ankara 3. İş Mahkemesi’nde görüldü. Davacı adına duruşmada Avukat Yavuz Dersan yer aldı. Davanın bugün görülen duruşmasında ret kararı çıktı. Dersan karar sonrası yaptığı açıklamada, kararın anayasa aykırılık olduğu gerekçesiyle temyiz edildiğini ve davanın artık temyiz mahkemesi olan Yargıtay’a taşındığını açıkladı. Bu davanın yasama organını da etkileyeceğini ifade eden Dersan, "Yasama organı da bu kanunun çıkması noktasında herhalde bir an önce etkin bir çalışma yürütür diye bekliyoruz" dedi. Davada kabul kararı çıksaydı 2000 yılı sonrası emekli olanlar yaklaşık 250 TL fazla para alacaktı.
174661
haber
Londra, Paris ve Frankfurt borsaları açılışta değer kaybetti LONDRA/PARİS/FRANKFURT
null
- - 13.10.2011 - Avrupa'da Londra, Paris ve Frankfurt borsaları değer kaybetti. Açılışta Londra Borsasında FTSE-100 Endeksi yüzde 0,58 (31,64 puan) değer kaybederek 5.410,16 puana geriledi. Frankfurt Borsasında Dax Endeksi yüzde 0,40 azalarak 5.969,91 puan ve Paris Borsasında Cac 40 Endeksi yüzde 0,49 azalarak 3.212,54 puan oldu. Avrupa'da borsalar dün yükselmişti. Londra Borsası'nda FTSE-100 Endeksi yüzde 0,85 değer kazanarak 5.441,80 puana, Frankfurt Borsası'nda Dax Endeksi yüzde 2,21 artarak 5.994,47 puana ve Paris Borsası'nda Cac 40 Endeksi de yüzde 2,42 artarak 3.229,76 puana çıkmıştı.
163,866
# Londra, Paris ve Frankfurt borsaları açılışta değer kaybetti LONDRA/PARİS/FRANKFURT - - 13.10.2011 - Avrupa'da Londra, Paris ve Frankfurt borsaları değer kaybetti. Açılışta Londra Borsasında FTSE-100 Endeksi yüzde 0,58 (31,64 puan) değer kaybederek 5.410,16 puana geriledi. Frankfurt Borsasında Dax Endeksi yüzde 0,40 azalarak 5.969,91 puan ve Paris Borsasında Cac 40 Endeksi yüzde 0,49 azalarak 3.212,54 puan oldu. Avrupa'da borsalar dün yükselmişti. Londra Borsası'nda FTSE-100 Endeksi yüzde 0,85 değer kazanarak 5.441,80 puana, Frankfurt Borsası'nda Dax Endeksi yüzde 2,21 artarak 5.994,47 puana ve Paris Borsası'nda Cac 40 Endeksi de yüzde 2,42 artarak 3.229,76 puana çıkmıştı.
751684
haber
Dünya Risk Raporu: Afetler en çok çocukları etkiliyor
Dünya Risk Raporu: Afetler en çok çocukları etkiliyor
Raporda, çocukların dünya genelinde deprem, kasırga gibi doğal afetlerden yetişkinlerden daha fazla etkilendiğine yer verildi. Çocukların fiziki ve psikolojik olarak daha zayıf olduğu ve hukuki olarak da yetişkinlere kıyasla daha korunmasız olduğu vurgulanan raporda, afet koruma programlarında da çocukların yeterince dikkate alınmadığı belirtildi. "Etkisi bir ömür boyu devam ediyor" Dünya üzerinde her dört çocuktan birinin afet bölgesinde yaşadığı belirtilen raporda, afetlerin doğrudan veya dolaylı fiziki ve psikolojik etkilerini çocukların bir ömür boyu taşıyabileceği vurgulandı. Özellikle travma ve yaralanmaların tedavi edilmemesi durumunda afetlerin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin daha ağır olabileceği tespiti de raporda yer aldı. Dünya Risk Raporu Endeksi'ne göre, dünya üzerinde afet riski en yüksek olan bölgeler Güneydoğu Asya, Orta Amerika, Batı ve Orta Afrika. Özellikle Pasifik Okyanusu'ndaki Vanuatu, Tonga ve Filipinler gibi ada ülkelerinin de büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğu vurgulandı. 172 ülkenin değerlendirildiği endekse göre, Suudi-Arabistan, Malta ve Katar afet riski en düşük olan ülkeler. Dünya Risk Raporu, 2011 yılından bu yana yayımlanıyor. Risk analizinde, deprem, kasırga, sel, kuraklık veya deniz seviyesinin yükselmesi gibi afetler göz önünde bulunduruluyor.
135,147
# Dünya Risk Raporu: Afetler en çok çocukları etkiliyor ## Özet Dünya Risk Raporu: Afetler en çok çocukları etkiliyor ## İçerik Raporda, çocukların dünya genelinde deprem, kasırga gibi doğal afetlerden yetişkinlerden daha fazla etkilendiğine yer verildi. Çocukların fiziki ve psikolojik olarak daha zayıf olduğu ve hukuki olarak da yetişkinlere kıyasla daha korunmasız olduğu vurgulanan raporda, afet koruma programlarında da çocukların yeterince dikkate alınmadığı belirtildi. "Etkisi bir ömür boyu devam ediyor" Dünya üzerinde her dört çocuktan birinin afet bölgesinde yaşadığı belirtilen raporda, afetlerin doğrudan veya dolaylı fiziki ve psikolojik etkilerini çocukların bir ömür boyu taşıyabileceği vurgulandı. Özellikle travma ve yaralanmaların tedavi edilmemesi durumunda afetlerin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin daha ağır olabileceği tespiti de raporda yer aldı. Dünya Risk Raporu Endeksi'ne göre, dünya üzerinde afet riski en yüksek olan bölgeler Güneydoğu Asya, Orta Amerika, Batı ve Orta Afrika. Özellikle Pasifik Okyanusu'ndaki Vanuatu, Tonga ve Filipinler gibi ada ülkelerinin de büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğu vurgulandı. 172 ülkenin değerlendirildiği endekse göre, Suudi-Arabistan, Malta ve Katar afet riski en düşük olan ülkeler. Dünya Risk Raporu, 2011 yılından bu yana yayımlanıyor. Risk analizinde, deprem, kasırga, sel, kuraklık veya deniz seviyesinin yükselmesi gibi afetler göz önünde bulunduruluyor.
5483
yazarlar
Suriye’ye dair 'uzaktan' notlar...
İran kökenli Prof. Vali Nasr da ABC televizyonuna verdiği röportajda kaygıların altını çiziyor
Mezopotamya Dans Topluluğu, 'Bi Denge Dengbejan' gösterisini anlattı Rize-Fındıklı'da (Viçe) 25 yıl aradan sonra CHP'nin kazanmasında imzası olan, Terzi Fikri efsanesiyle büyümüş Ercüment Şahin Çervatoğlu, 'Yeşil Altın, Gümüş Deniz' festivali dolayısı ile gittiğimiz ilçede T24'e konuştu Başkanlık Konseyi'nin işlevi ne olacak? Kadınların eşit temsilini sağlayacak bu tasarruf örgüt içinde özerk bir yapıya sahip KJB tarafından nasıl okunuyor? Siyasal güç kazanmanın zemini haline dönüşen Rojava'daki gelişmeleri Kandil nasıl okuyor? Hükümetin adımları nasıl yorumlanıyor?
211,739
# Suriye’ye dair 'uzaktan' notlar... ## Özet İran kökenli Prof. Vali Nasr da ABC televizyonuna verdiği röportajda kaygıların altını çiziyor ## İçerik Mezopotamya Dans Topluluğu, 'Bi Denge Dengbejan' gösterisini anlattı Rize-Fındıklı'da (Viçe) 25 yıl aradan sonra CHP'nin kazanmasında imzası olan, Terzi Fikri efsanesiyle büyümüş Ercüment Şahin Çervatoğlu, 'Yeşil Altın, Gümüş Deniz' festivali dolayısı ile gittiğimiz ilçede T24'e konuştu Başkanlık Konseyi'nin işlevi ne olacak? Kadınların eşit temsilini sağlayacak bu tasarruf örgüt içinde özerk bir yapıya sahip KJB tarafından nasıl okunuyor? Siyasal güç kazanmanın zemini haline dönüşen Rojava'daki gelişmeleri Kandil nasıl okuyor? Hükümetin adımları nasıl yorumlanıyor?
20931
haber
Şahin: Hükümetin gündeminde af yok
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, geçmişte çıkarılmış olan afların suç ve suçluyu artırdığını belirtti
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının 100 bini aşması konusunda, "Bunun sosyo ekonomik nedenleri olabilir. Nüfus artışıyla da ilgisi olabilir. Ancak bana göre asıl neden suç ve suçluyla mücadeledeki başarıdır" dedi. Şahin, geçmişte çıkarılan afların suç ve suçluyu artırdığını belirterek, "‘Nasıl olsa af çıkacak’ diyerek suç işlemeyi düşünenler şunu iyi bilsin, hükümetin ve bakanlığımın gündeminde af yok" diye konuştu. Bakandan adliye ziyareti Ankara Adliyesi’ni ziyaret ederek yargıç ve savcıların geçmiş bayramını kutlayan Şahin, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakan Şahin, kamuoyunda ‘Rahşan affı’ olarak bilinen Şartla Salıverme Yasası’nın yürürlüğe girdiği 1999’dan bu yana cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısının ilk kez 100 binin üzerine çıkması konusunda şöyle konuştu: "Bunun sosyo ekonomik nedenleri olabilir. Nüfus artışıyla da ilgisi olabilir. Ama bana göre asıl neden, suç ve suçluyla mücadelede son yıllarda gösterilen başarı. Endişeye gerek yok. Bakanlık olarak her türlü tedbiri alıyoruz. Süratle modern tarzda ceza infaz kompleksleri yapıyoruz. Türkiye’nin birçok yerinde şu anda inşaatları süren ceza infaz kurumlarımız var. Projesi bitmiş, ihale aşamasına gelmiş olanlar var. Ayrıca nüfusumuza oranla bizim cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı, AB üyesi ülkelerle kıyasladığımızda onların altında kalıyor. Yani Türkiye’de 100 bin kişide kaç kişi cezaevinde kalıyor diye sorduğumuzda bu rakam 130 civarındadır. Ama İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da, Amerika’da bunun çok üzerindedir. Ama biz bunu dahi yüksek görüyoruz."
127,844
# Şahin: Hükümetin gündeminde af yok ## Özet Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, geçmişte çıkarılmış olan afların suç ve suçluyu artırdığını belirtti ## İçerik Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının 100 bini aşması konusunda, "Bunun sosyo ekonomik nedenleri olabilir. Nüfus artışıyla da ilgisi olabilir. Ancak bana göre asıl neden suç ve suçluyla mücadeledeki başarıdır" dedi. Şahin, geçmişte çıkarılan afların suç ve suçluyu artırdığını belirterek, "‘Nasıl olsa af çıkacak’ diyerek suç işlemeyi düşünenler şunu iyi bilsin, hükümetin ve bakanlığımın gündeminde af yok" diye konuştu. Bakandan adliye ziyareti Ankara Adliyesi’ni ziyaret ederek yargıç ve savcıların geçmiş bayramını kutlayan Şahin, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakan Şahin, kamuoyunda ‘Rahşan affı’ olarak bilinen Şartla Salıverme Yasası’nın yürürlüğe girdiği 1999’dan bu yana cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısının ilk kez 100 binin üzerine çıkması konusunda şöyle konuştu: "Bunun sosyo ekonomik nedenleri olabilir. Nüfus artışıyla da ilgisi olabilir. Ama bana göre asıl neden, suç ve suçluyla mücadelede son yıllarda gösterilen başarı. Endişeye gerek yok. Bakanlık olarak her türlü tedbiri alıyoruz. Süratle modern tarzda ceza infaz kompleksleri yapıyoruz. Türkiye’nin birçok yerinde şu anda inşaatları süren ceza infaz kurumlarımız var. Projesi bitmiş, ihale aşamasına gelmiş olanlar var. Ayrıca nüfusumuza oranla bizim cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı, AB üyesi ülkelerle kıyasladığımızda onların altında kalıyor. Yani Türkiye’de 100 bin kişide kaç kişi cezaevinde kalıyor diye sorduğumuzda bu rakam 130 civarındadır. Ama İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da, Amerika’da bunun çok üzerindedir. Ama biz bunu dahi yüksek görüyoruz."
708687
haber
Malatya merkezli FETÖ operasyonu: 7 gözaltı
Taha AYHAN/MALATYA, (DHA) - MALATYA merkezli 5 ilde, FETÖ/PDY'ye yönelik düzenlenen operasyonda, 7 kişi gözaltına alındı
Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında, örgütün şifreli haberleşme programı 'ByLock'u kullandıkları saptanan şüphelilere yönelik operasyon düzenlendi. Terörle Mücadele ve Kaçakçılık Şubesi ekiplerince Malatya, Ankara, İstanbul, Bitlis ve Kahramanmaraş'ta belirlenen 17 adrese eş zamanlı baskınlar yapıldı. Adreslerde yapılan aramalarda çok sayıda örgütsel materyal ele geçirilirken, aranan 7 kişi, gözaltına alındı. Hakkında yakalama kararı bulunan 7 şüphelinin de yakalanması için çalışmaların sürdürüldüğü belirtildi. Gözaltına alınan 7 kişinin sorgusuna başlandığı bildirildi.
189,173
# Malatya merkezli FETÖ operasyonu: 7 gözaltı ## Özet Taha AYHAN/MALATYA, (DHA) - MALATYA merkezli 5 ilde, FETÖ/PDY'ye yönelik düzenlenen operasyonda, 7 kişi gözaltına alındı ## İçerik Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında, örgütün şifreli haberleşme programı 'ByLock'u kullandıkları saptanan şüphelilere yönelik operasyon düzenlendi. Terörle Mücadele ve Kaçakçılık Şubesi ekiplerince Malatya, Ankara, İstanbul, Bitlis ve Kahramanmaraş'ta belirlenen 17 adrese eş zamanlı baskınlar yapıldı. Adreslerde yapılan aramalarda çok sayıda örgütsel materyal ele geçirilirken, aranan 7 kişi, gözaltına alındı. Hakkında yakalama kararı bulunan 7 şüphelinin de yakalanması için çalışmaların sürdürüldüğü belirtildi. Gözaltına alınan 7 kişinin sorgusuna başlandığı bildirildi.
669685
haber
Tayland'daki mağarada mahsur kalan çocuklardan 3'ü daha kurtarıldı
null
09 Temmuz 2018 21:36 Tayland'ın kuzeyindeki Çiang Rai eyaletinde mağarada mahsur kalan 3 çocuk daha kurtarıldı. Mağaradaki 4 çocuk ve antrenörleri kurtarılmayı bekliyor. Tayland'ın kuzeyindeki Çiang Rai eyaletinde mağarada mahsur kalan çocuklar ve antrenörlerini kurtarma operasyonu sürüyor. Kyodo'nun askeri bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, bugünkü operasyonda mağaradan şu ana kadar 4 çocuk kurtarıldı. Tham Luang Nang Non Mağarası'nda 4 çocuk ve antrenörlerinin kaldığı belirtildi. Toplam 8 çocuk kurtarıldı Dün ve bugünkü operasyonlarda mağaradan toplam 8 çocuk kurtarıldı. Yaşları 11 ila 16 olan 12 çocuk ile 25 yaşındaki antrenörleri, 23 Haziran'da Tham Luang Nang Non Mağarası'na yaptıkları gezide mağaranın girişinin sularla kapanmasının ardından içeride mahsur kalmıştı. Kayıp grup, mağarada 9 gün süren arama çalışmalarının ardından bulunmuş ancak mağaranın bu bölümünün yağmur sularıyla dolması nedeniyle bulunduktan hemen sonra dışarı çıkarılamamıştı.
7,695
# Tayland'daki mağarada mahsur kalan çocuklardan 3'ü daha kurtarıldı 09 Temmuz 2018 21:36 Tayland'ın kuzeyindeki Çiang Rai eyaletinde mağarada mahsur kalan 3 çocuk daha kurtarıldı. Mağaradaki 4 çocuk ve antrenörleri kurtarılmayı bekliyor. Tayland'ın kuzeyindeki Çiang Rai eyaletinde mağarada mahsur kalan çocuklar ve antrenörlerini kurtarma operasyonu sürüyor. Kyodo'nun askeri bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, bugünkü operasyonda mağaradan şu ana kadar 4 çocuk kurtarıldı. Tham Luang Nang Non Mağarası'nda 4 çocuk ve antrenörlerinin kaldığı belirtildi. Toplam 8 çocuk kurtarıldı Dün ve bugünkü operasyonlarda mağaradan toplam 8 çocuk kurtarıldı. Yaşları 11 ila 16 olan 12 çocuk ile 25 yaşındaki antrenörleri, 23 Haziran'da Tham Luang Nang Non Mağarası'na yaptıkları gezide mağaranın girişinin sularla kapanmasının ardından içeride mahsur kalmıştı. Kayıp grup, mağarada 9 gün süren arama çalışmalarının ardından bulunmuş ancak mağaranın bu bölümünün yağmur sularıyla dolması nedeniyle bulunduktan hemen sonra dışarı çıkarılamamıştı.
919198
haber
İBB ekipleri Avcılar sahilinden 10 ton denizanası topladı!
İBB ekipleri Avcılar sahilinden 10 ton denizanası topladı!
İstanbul Avcılar sahilini kaplayan dev denizanalarını toplama çalışmaları devam ediyor. Belediye ekipleri yaklaşık 10 ton denizanası topladı. Avcılar sahiline geçtiğimiz haftadan itibaren dev denizanaları vurmuştu. Ağırlıkları yaklaşık 1 kilogramı bulan denizanalarını toplamak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı ekiplerin çalışması sürüyor. Görevlilerin üç gün boyunca 20'şer kiloluk 500 torbada yaklaşık 10 ton denizanasını topladıkları öğrenildi. (DHA)
161,660
# İBB ekipleri Avcılar sahilinden 10 ton denizanası topladı! ## Özet İBB ekipleri Avcılar sahilinden 10 ton denizanası topladı! ## İçerik İstanbul Avcılar sahilini kaplayan dev denizanalarını toplama çalışmaları devam ediyor. Belediye ekipleri yaklaşık 10 ton denizanası topladı. Avcılar sahiline geçtiğimiz haftadan itibaren dev denizanaları vurmuştu. Ağırlıkları yaklaşık 1 kilogramı bulan denizanalarını toplamak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı ekiplerin çalışması sürüyor. Görevlilerin üç gün boyunca 20'şer kiloluk 500 torbada yaklaşık 10 ton denizanasını topladıkları öğrenildi. (DHA)
1042047
haber
ABD'de silahlı saldırıda 21 kişinin öldürüldüğü ilkokul yıkılacak
Uvalde’deki saldırıda polisin olaya 70 dakika sonra müdahale etmesi tepki çekmeye devam ediyor
22 Haziran 2022 10:51 ABD’nin Texas eyaletinde silahlı saldırganın 19’u çocuk, 21 kişiyi öldürdüğü ilkokulun yıkılacağı belirtildi. The Guardian’da yer alan habere göre, Texas’ın Uvalde Belediye Başkanı Don McLaughin, mayıs ayında yaşanan katliamın ardından ilkokulun yıkılacağını ve öğrenciler için yeni bir okul inşa edileceğini söyledi. Belediye Başkanı McLaughin "Hiçbir öğrenciye ya da öğretmene o okula dönmelerini söyleyemezsiniz" dedi. ABD’de 2012 yılında 26 kişinin öldürüldüğü bir okul da yıkılarak daha sonra yenisi inşa edilmişti. . Uvalde’deki saldırı ABD’de yeniden silah kontrol yasası ihtiyacını gündeme getirmişti. ABD’li senatörler geçen hafta silah şiddeti yasası üzerinde anlaştıklarını açıkladı. Buna göre silah alacak gençler için sicil araştırmaları yoğunlaştırılacak.
55,414
# ABD'de silahlı saldırıda 21 kişinin öldürüldüğü ilkokul yıkılacak ## Özet Uvalde’deki saldırıda polisin olaya 70 dakika sonra müdahale etmesi tepki çekmeye devam ediyor ## İçerik 22 Haziran 2022 10:51 ABD’nin Texas eyaletinde silahlı saldırganın 19’u çocuk, 21 kişiyi öldürdüğü ilkokulun yıkılacağı belirtildi. The Guardian’da yer alan habere göre, Texas’ın Uvalde Belediye Başkanı Don McLaughin, mayıs ayında yaşanan katliamın ardından ilkokulun yıkılacağını ve öğrenciler için yeni bir okul inşa edileceğini söyledi. Belediye Başkanı McLaughin "Hiçbir öğrenciye ya da öğretmene o okula dönmelerini söyleyemezsiniz" dedi. ABD’de 2012 yılında 26 kişinin öldürüldüğü bir okul da yıkılarak daha sonra yenisi inşa edilmişti. . Uvalde’deki saldırı ABD’de yeniden silah kontrol yasası ihtiyacını gündeme getirmişti. ABD’li senatörler geçen hafta silah şiddeti yasası üzerinde anlaştıklarını açıkladı. Buna göre silah alacak gençler için sicil araştırmaları yoğunlaştırılacak.
654277
haber
Kadıköy'de köpeğe şiddet; Gözaltına alınan kişi serbest bırakıldı
Serpil KIRKESER-Cemil ÖZDEMİR -İSTANBUL,(DHA) KADIKÖY'DE köpeğe şiddet uygularken güvenlik kamerasına yansıyan Şahin S
KADIKÖY'DE köpeğe şiddet uygularken güvenlik kamerasına yansıyan Şahin S 18 Haziran 2018 20:19 . serbest bırakıldı. Kadıköy Rüstempaşa Mahallesi Recaizade Sokak'ta bulunan apartmanın güvenlik kamerasına yansıyan görüntülerde; Şahin S. bina girişinde yatan köpeğe şiddet uygularken görülüyordu. Şahin S. dün akşam mahalleli tarafından yakalanarak polise teslim edildi. Gözaltına alınan Şahin S. Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğü İskele Polis Merkezi'ne götürüldü. Savcılık talimatıyla serbest bırakılan Şahin S.'ye idari işlem olarak para cezası uygulandığı öğrenildi.
275,346
# Kadıköy'de köpeğe şiddet; Gözaltına alınan kişi serbest bırakıldı ## Özet Serpil KIRKESER-Cemil ÖZDEMİR -İSTANBUL,(DHA) KADIKÖY'DE köpeğe şiddet uygularken güvenlik kamerasına yansıyan Şahin S ## İçerik KADIKÖY'DE köpeğe şiddet uygularken güvenlik kamerasına yansıyan Şahin S 18 Haziran 2018 20:19 . serbest bırakıldı. Kadıköy Rüstempaşa Mahallesi Recaizade Sokak'ta bulunan apartmanın güvenlik kamerasına yansıyan görüntülerde; Şahin S. bina girişinde yatan köpeğe şiddet uygularken görülüyordu. Şahin S. dün akşam mahalleli tarafından yakalanarak polise teslim edildi. Gözaltına alınan Şahin S. Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğü İskele Polis Merkezi'ne götürüldü. Savcılık talimatıyla serbest bırakılan Şahin S.'ye idari işlem olarak para cezası uygulandığı öğrenildi.
669650
haber
Japonya'da aşırı yağış felaket getirdi: 69 ölü
Japonya'da aşırı yağış ve sel yüzünden ölenlerin sayısı 69'a yükseldi. İki milyondan fazla kişiye tahliye çağrısı yapıldı.
Japonya'nın batısı ile orta kesimini etkisi altına alan aşırı yağışlar yüzünden ölenlerin sayısı artıyor. Japon yetkililer daha önce yaptıkları açıklamada ölü sayısını 60 olarak açıklamıştı. Japon resmi NHK televizyonu ise ölü sayısının 69'a çıktığını duyururken, kayıp sayısını ise 56 olarak açıkladı. Japon Sivil Koruma ve Afet Dairesi ülkenin batısında yüzlerce kişinin de yaralandığını belirtti. Japonya'da tayfunla birlikte başlayan aşırı yağışlar ülkenin özellikle batısında toprak kaymaları ve sellere yol açtı. Çok sayıda ev yıkılırken, binlercesi sular altında kaldı. Başkent Tokyo'da dün ayrıca 5,9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Şinzo Abe: Zamana karşı yarışıyoruz Japonya Başbakanı Şinzo Abe afetle ilgili olarak ilgili bakanlıkları kriz toplantısı için toplanmaya çağırdı. Başbakan seller altında kalan bölgelerdeki çalışmalarla ilgili olarak, "Yardım ve kurtarma çalışmaları, sel bölgelerinin boşaltılması çalışmalarında adeta zamana karşı yarışıyoruz" dedi. Kötü hava şartları yüzünden iki milyondan fazla insana güvenli bölgelere gitme çağrısı yapıldı. Ancak birçok vatandaşın evlerinde kaldığı belirtildi. Okayama vilayetindeki Kuraşaki kentinde 300 kişi bir hastanede mahsur kalırken, elektriklerin de kesildiği açıklandı. Hastaneden bir hemşire NHK televizyonuna yaptığı açıklamada, mahsur kalanlar arasında bebeklerin de bulunduğunu, içme suyu ve yiyecek sıkıntısı çekildiğini ifade etti. NHK hastaların helikopterler yardımıyla güvenli bölgelere nakledildiğini belirtti. Hiroşima Valiliği Sivil Koruma ve Afet Dairesi Sözcüsü Mitsunari Imawaka AFP'ye yaptığı açıklamada, "Sellerin yol açtığı hasarın boyutunu kestirmek zor" dedi. Aşırı yağış ve seller yüzünden bölgedeki Japon Panasonic ve Mazda şirketleri üretimi durdurmak zorunda kaldı. Amazon'un da çalışmalarını bir süreliğine askıya aldığı kaydedildi. Japonya'da 2014 yılından bu yana en şiddetli yağışların yaşandığı belirtiliyor. 2014 yılındaki yağışlarda Hiroşima bölgesinde 74 kişi hayatını kaybetmişti.
115,868
# Japonya'da aşırı yağış felaket getirdi: 69 ölü ## Özet Japonya'da aşırı yağış ve sel yüzünden ölenlerin sayısı 69'a yükseldi. İki milyondan fazla kişiye tahliye çağrısı yapıldı. ## İçerik Japonya'nın batısı ile orta kesimini etkisi altına alan aşırı yağışlar yüzünden ölenlerin sayısı artıyor. Japon yetkililer daha önce yaptıkları açıklamada ölü sayısını 60 olarak açıklamıştı. Japon resmi NHK televizyonu ise ölü sayısının 69'a çıktığını duyururken, kayıp sayısını ise 56 olarak açıkladı. Japon Sivil Koruma ve Afet Dairesi ülkenin batısında yüzlerce kişinin de yaralandığını belirtti. Japonya'da tayfunla birlikte başlayan aşırı yağışlar ülkenin özellikle batısında toprak kaymaları ve sellere yol açtı. Çok sayıda ev yıkılırken, binlercesi sular altında kaldı. Başkent Tokyo'da dün ayrıca 5,9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Şinzo Abe: Zamana karşı yarışıyoruz Japonya Başbakanı Şinzo Abe afetle ilgili olarak ilgili bakanlıkları kriz toplantısı için toplanmaya çağırdı. Başbakan seller altında kalan bölgelerdeki çalışmalarla ilgili olarak, "Yardım ve kurtarma çalışmaları, sel bölgelerinin boşaltılması çalışmalarında adeta zamana karşı yarışıyoruz" dedi. Kötü hava şartları yüzünden iki milyondan fazla insana güvenli bölgelere gitme çağrısı yapıldı. Ancak birçok vatandaşın evlerinde kaldığı belirtildi. Okayama vilayetindeki Kuraşaki kentinde 300 kişi bir hastanede mahsur kalırken, elektriklerin de kesildiği açıklandı. Hastaneden bir hemşire NHK televizyonuna yaptığı açıklamada, mahsur kalanlar arasında bebeklerin de bulunduğunu, içme suyu ve yiyecek sıkıntısı çekildiğini ifade etti. NHK hastaların helikopterler yardımıyla güvenli bölgelere nakledildiğini belirtti. Hiroşima Valiliği Sivil Koruma ve Afet Dairesi Sözcüsü Mitsunari Imawaka AFP'ye yaptığı açıklamada, "Sellerin yol açtığı hasarın boyutunu kestirmek zor" dedi. Aşırı yağış ve seller yüzünden bölgedeki Japon Panasonic ve Mazda şirketleri üretimi durdurmak zorunda kaldı. Amazon'un da çalışmalarını bir süreliğine askıya aldığı kaydedildi. Japonya'da 2014 yılından bu yana en şiddetli yağışların yaşandığı belirtiliyor. 2014 yılındaki yağışlarda Hiroşima bölgesinde 74 kişi hayatını kaybetmişti.
87710
haber
İstanbul 50 dereceyi görecek
İstanbul hafta sonu yazın en kavurucu günlerini yaşayacak, sıcaklık altında 50 derece hissedilecek.
Türkiye'nin doğusundan sonra batısına da yılın en aşırı sıcakları geliyor. Cuma gününden itibaren, İstanbul'dan Ege kıyıları boyunca şimdiye kadarki en kavurucu sıcaklar yaşanacak. Cumartesi günü İstanbul gölgede 37 derece olacak. Zorunlu olmadığı sürece güneşe çıkılmaması gerekiyor. Çıkılacaksa da şemsiye ve şapka kullanılmalı. Bu akşam İstanbul, Sakarya, Zonguldak, Düzce ve Kastamonu arasında yine kuvvetli yağmur var. Ancak yağışlar yarın kesilecek. Hafta sonu ülke genelinde yağmur yok. Lodos Mısır ve Suriye üzerinden çöl sıcaklarını tüm Türkiye'ye ulaştıracak. Cumartesi günü İstanbul 37, Ankara, Sakarya, Bursa 40, İzmir 38, Şanlıurfa ise 46 derece olacak. BÖLGE BÖLGE DURUM Marmara Bölgesi: Marmara'da bu akşam İstanbul, Sakarya ve Kocaeli arasında yağmur, bir ara gökgürültülü ve çok şiddetli yağabilir. Cumartesi günü Sakarya ve Bursa 39 derece. İç Anadolu Bölgesi: Bölgede hava az bulutlu olacak. Bölgede yılın en kavurucu sıcakları yaşanıyor. Hafta sonu daha da yükselerek 40 derecede seyredecek. Ege Bölgesi: Ege'de Cuma’dan sonra aşırı sıcaklar geliyor. Yarın rüzgar sert esecek, Bodrum açıklarında fırtına var. Sonrasında ise rüzgar hafifleyecek, sıcaklık da 4 derece daha artıyor. Sıcaklık Aydın, Manisa ve Denizli boyunca 40 dereceye çıkacak. Kıyılarda da 42 derece hissedilecek. Akdeniz Bölgesi: Havanın aşırı nemli olduğu bölgede sıcaklık Cumartesi gününe kadar 4 derece daha artacak. Bölgede yaşayanlar nefes almakta bile güçlük çekebilir. Fazla hareket etmemek ve güneşe çıkmamakta fayda var. Güneydoğu Bölgesi: Güneydoğu'da Şanlıurfa-Diyarbakır arasında gölgede 45-47 dereceye çıkacak sıcaklık, güneşin altında 50 derecenin üzerinde olacak. Doğu Anadolu Bölgesi: Bölge bol güneşli olacak. Termometreler yarın Erzurum'da 35, Malatya'da ise 42 dereceyi gösterecek. Rüzgar ise bazı kentlerde sert esecek. Karadeniz Bölgesi: Karadeniz'de su baskını tehlikesi var. Bu akşam Düzce, Bolu ve Kasatamonu boyunca yağmur şiddetli yağacak. Yarın hava bölgede yine çok bunaltıcı olacak. Samsun, Amasya ve Trabzon arası yağmurlu. Cuma ve Cumartesi günü çok sıcak geçecek. Trabzon 35 derece olacak. NE YAPMALI? Nadiren görülen aşırı sıcaklara insan vücudu alışık değil. Bu nedenle bazı rahatsızlıklar yaşanabilir. Sıcak havalarda aşağıdaki önlemler alınmalı: Bol su içilmeli Mümkün olduğunca dışarı çıkılmamalı. Çıkılacaksa, beyaz renkli şemsiye ve muhakkak şapka kullanılmalı. Serin yerlerde dinlenme tercih edilmeli Alkol kullanılmamalı Açık renkli kıyafetler giyilmeli Bol sebze ve meyve tüketilmeli
140,452
# İstanbul 50 dereceyi görecek ## Özet İstanbul hafta sonu yazın en kavurucu günlerini yaşayacak, sıcaklık altında 50 derece hissedilecek. ## İçerik Türkiye'nin doğusundan sonra batısına da yılın en aşırı sıcakları geliyor. Cuma gününden itibaren, İstanbul'dan Ege kıyıları boyunca şimdiye kadarki en kavurucu sıcaklar yaşanacak. Cumartesi günü İstanbul gölgede 37 derece olacak. Zorunlu olmadığı sürece güneşe çıkılmaması gerekiyor. Çıkılacaksa da şemsiye ve şapka kullanılmalı. Bu akşam İstanbul, Sakarya, Zonguldak, Düzce ve Kastamonu arasında yine kuvvetli yağmur var. Ancak yağışlar yarın kesilecek. Hafta sonu ülke genelinde yağmur yok. Lodos Mısır ve Suriye üzerinden çöl sıcaklarını tüm Türkiye'ye ulaştıracak. Cumartesi günü İstanbul 37, Ankara, Sakarya, Bursa 40, İzmir 38, Şanlıurfa ise 46 derece olacak. BÖLGE BÖLGE DURUM Marmara Bölgesi: Marmara'da bu akşam İstanbul, Sakarya ve Kocaeli arasında yağmur, bir ara gökgürültülü ve çok şiddetli yağabilir. Cumartesi günü Sakarya ve Bursa 39 derece. İç Anadolu Bölgesi: Bölgede hava az bulutlu olacak. Bölgede yılın en kavurucu sıcakları yaşanıyor. Hafta sonu daha da yükselerek 40 derecede seyredecek. Ege Bölgesi: Ege'de Cuma’dan sonra aşırı sıcaklar geliyor. Yarın rüzgar sert esecek, Bodrum açıklarında fırtına var. Sonrasında ise rüzgar hafifleyecek, sıcaklık da 4 derece daha artıyor. Sıcaklık Aydın, Manisa ve Denizli boyunca 40 dereceye çıkacak. Kıyılarda da 42 derece hissedilecek. Akdeniz Bölgesi: Havanın aşırı nemli olduğu bölgede sıcaklık Cumartesi gününe kadar 4 derece daha artacak. Bölgede yaşayanlar nefes almakta bile güçlük çekebilir. Fazla hareket etmemek ve güneşe çıkmamakta fayda var. Güneydoğu Bölgesi: Güneydoğu'da Şanlıurfa-Diyarbakır arasında gölgede 45-47 dereceye çıkacak sıcaklık, güneşin altında 50 derecenin üzerinde olacak. Doğu Anadolu Bölgesi: Bölge bol güneşli olacak. Termometreler yarın Erzurum'da 35, Malatya'da ise 42 dereceyi gösterecek. Rüzgar ise bazı kentlerde sert esecek. Karadeniz Bölgesi: Karadeniz'de su baskını tehlikesi var. Bu akşam Düzce, Bolu ve Kasatamonu boyunca yağmur şiddetli yağacak. Yarın hava bölgede yine çok bunaltıcı olacak. Samsun, Amasya ve Trabzon arası yağmurlu. Cuma ve Cumartesi günü çok sıcak geçecek. Trabzon 35 derece olacak. NE YAPMALI? Nadiren görülen aşırı sıcaklara insan vücudu alışık değil. Bu nedenle bazı rahatsızlıklar yaşanabilir. Sıcak havalarda aşağıdaki önlemler alınmalı: Bol su içilmeli Mümkün olduğunca dışarı çıkılmamalı. Çıkılacaksa, beyaz renkli şemsiye ve muhakkak şapka kullanılmalı. Serin yerlerde dinlenme tercih edilmeli Alkol kullanılmamalı Açık renkli kıyafetler giyilmeli Bol sebze ve meyve tüketilmeli
554817
haber
Tekstilci ve tasarımcı iş insanları İstanbul'da bir araya geldi
Muhammed Kılıç / İstanbul, 8 Şubat (DHA) - Türkiye'nin önde gelen tekstil ve tasarımcı iş insanları İstanbul'da 'Türkiye İhracatla Yükseliyor Semineri' programında bir araya gelerek, Türk tekstil ve hazır giyim sektörünün dünya ile yarışacak seviyede oldu
08 Şubat 2018 13:34 ğu mesajını verdi. Merter Sanayici ve İşadamarı Derneği'nin (MESİAD) ev sahipliğinde ve İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği'nin (İTHİB) desteğiyle Yeşilyurt Polat Renaissance İstanbul Hotel Balo salonunda "Türkiye İhracatla Yükseliyor Semineri" programında bir araya gelen Türkiye'nin önde gelen tekstil, hazır giyim ve tasarımcıları sektörün sorunlarını ve yeni gelişmeleri ele aldı. Tasarımcı Hakan Akkaya'nın sunuculuğunu yaptığı programa, Tasarımcı Ivana Sert, Tasarımcı Siren Ertan, MESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Gecü, İTHİB Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Gülle ve ORKA Grup Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu konuşmacı olarak katıldı. Türkiye'nin ve dört bir yanında sektör temsilcileri ile davetliler de Türk Tekstil ihracatının geleceğinin konuşulduğu seminere katıldı. Soru-cevap düzeninde gerçekleşen seminerde, üreticiler sorunlarını ve yeni projelerle ilgili beklentilerinin sıralarken, konuşmacılar ise tekstildeki uluslararası gelişmelerin ve ihracatı arttırmanın yollarını anlattı. Seminerin ardından DHA'ya konuşan MESİAD Başkanı Yusuf Gecü, "Programın amacı tasarım ve ihracat. Şöyle ki, Sayın Cumhurbaşkanımız bir hedef koymuştu bize, Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılında, 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracat. Malum bu sene ihracatımızı 150 küsur milyar dolar ile kapattık. Son üç senedir patinajdayız. Malum gezi olayları olsun, 15 Temmuz gibi olaylar yüzünden patinajdayız. Ancak çok geri düşmedik. Bu bizim için çok büyük başarı ama çok da artış yapamadık. 2018 Türk tekstil ve hazır giyim ihracatı için artık bir ivme olması lazım, bir patlama olması lazım. Çünkü tekstil ve hazır giyim Türkiye'nin ihracatında çok önemli bir yeri kapsıyor. Otomotivden sonra ikinci sırada. Ama Türkiye'ye çok büyük bir döviz getirisi bırakıyor. Her sene hazır giyim yaptığı ithalat ve ihracat arasında 15 milyar dolarlık bir rakam bırakıyor Türkiye'ye. 10 yılda 150 milyar dolar. Bizim Sayın Cumhurbaşkanımızın 2023 hedeflerine odaklanmamız lazım. Bu nedir Şu andaki 29 milyar dolar civarında olan tekstil ve hazır giyim ihracatımızı 2023 yılında 60 milyar dolara çıkarmamız lazım ki o zaman 500 milyar dolarlık hedefi yakalayabilelim. Biz tekstil sektörü olarak, tekstil ve hazır giyim sektörü olarak bu rakamı yakalayacağımızı düşünüyoruz" dedi. Gecü, Merter'in isminin tekstilin olduğu her yerde bilindiğini söyleyerek, "Türkiye'de artık tekstilin başkenti Merter diyebiliriz. Merter dünyadaki bir yeni akım olan hızlı modayı en çabuk yapabilen merkez. Neden Merter de Baktığımızda kumaşçısı Merter'de, hazır giyimcisi Merter'de, konfeksiyon ve yan sanayicisi Merter'de. Tekstilin bütün bileşenleri Merter'de. Onun için şöyle diyoruz Avrupa'dan veya dünyanın herhangi bir yerinden bir alıcı Merter'e gelip de siparişini verip bir on günlük tatil programı yaparsa dönüşünde verdiği siparişi alıp götürebilir. Yani o kadar hızlı bir üretimimiz var Merter'de" dedi. Merter'in trafikten arındırılacağını belirten Gecü, "Sayın büyükşehir belediye başkanımızın projesi, Büyükşehir'in projesi, Merter'i dünya moda merkezi yapmak istiyorlar. Bununla alakalı da ciddi çalışmalar yapıyorlar. Merter'i trafikten arındırmak ilk önce pilot sokakları trafikten arındırarak. Yayaların daha rahat, özellikle yurtdışından gelen müşteriler Diyarbakır'dan gelir gibi Romanya'dan, Bulgaristan'dan, Yunanistan'dan Azerbaycan'dan geliyorlar insanlar, bir veya iki gün burada kalıp her mağazadan mallar alıyorlar. Onları poşetlerle (bavul ticareti) bir kenarda bekletiyorlar. Trafik çok yoğun olduğu için ellerindeki poşetlerle yürüyemiyorlar. Biz bu sıkıntıyı gördüğümüz için Büyükşehir'e böyle bir teklif götürdük. Ve şu anda Merter trafikten arınıyor. İnşallah en kısa zamanda proje bitecek. Proje bittiği zaman da Merter dünya moda merkezi olma yolunda ciddi bir adım atmış olacak" dedi. Son olarak da MESİAD'ın faaliyetleriyle ilgili bilgi veren Gecü, tekstil ve tasarımda dünya ile yarışmak istediklerini belirterek, yeni dönemde tasarım üzerine 400 kişiye eğitim verdiklerini, kursu bitirenlerin sektörde rahatlıkla iş bulabileceklerini ekledi. (Fotoğraflı - Görüntülü) GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: - MESİAD Başkanı Yusuf Gecü'nün açıklamaları
114,190
# Tekstilci ve tasarımcı iş insanları İstanbul'da bir araya geldi ## Özet Muhammed Kılıç / İstanbul, 8 Şubat (DHA) - Türkiye'nin önde gelen tekstil ve tasarımcı iş insanları İstanbul'da 'Türkiye İhracatla Yükseliyor Semineri' programında bir araya gelerek, Türk tekstil ve hazır giyim sektörünün dünya ile yarışacak seviyede oldu ## İçerik 08 Şubat 2018 13:34 ğu mesajını verdi. Merter Sanayici ve İşadamarı Derneği'nin (MESİAD) ev sahipliğinde ve İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği'nin (İTHİB) desteğiyle Yeşilyurt Polat Renaissance İstanbul Hotel Balo salonunda "Türkiye İhracatla Yükseliyor Semineri" programında bir araya gelen Türkiye'nin önde gelen tekstil, hazır giyim ve tasarımcıları sektörün sorunlarını ve yeni gelişmeleri ele aldı. Tasarımcı Hakan Akkaya'nın sunuculuğunu yaptığı programa, Tasarımcı Ivana Sert, Tasarımcı Siren Ertan, MESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Gecü, İTHİB Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Gülle ve ORKA Grup Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu konuşmacı olarak katıldı. Türkiye'nin ve dört bir yanında sektör temsilcileri ile davetliler de Türk Tekstil ihracatının geleceğinin konuşulduğu seminere katıldı. Soru-cevap düzeninde gerçekleşen seminerde, üreticiler sorunlarını ve yeni projelerle ilgili beklentilerinin sıralarken, konuşmacılar ise tekstildeki uluslararası gelişmelerin ve ihracatı arttırmanın yollarını anlattı. Seminerin ardından DHA'ya konuşan MESİAD Başkanı Yusuf Gecü, "Programın amacı tasarım ve ihracat. Şöyle ki, Sayın Cumhurbaşkanımız bir hedef koymuştu bize, Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılında, 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracat. Malum bu sene ihracatımızı 150 küsur milyar dolar ile kapattık. Son üç senedir patinajdayız. Malum gezi olayları olsun, 15 Temmuz gibi olaylar yüzünden patinajdayız. Ancak çok geri düşmedik. Bu bizim için çok büyük başarı ama çok da artış yapamadık. 2018 Türk tekstil ve hazır giyim ihracatı için artık bir ivme olması lazım, bir patlama olması lazım. Çünkü tekstil ve hazır giyim Türkiye'nin ihracatında çok önemli bir yeri kapsıyor. Otomotivden sonra ikinci sırada. Ama Türkiye'ye çok büyük bir döviz getirisi bırakıyor. Her sene hazır giyim yaptığı ithalat ve ihracat arasında 15 milyar dolarlık bir rakam bırakıyor Türkiye'ye. 10 yılda 150 milyar dolar. Bizim Sayın Cumhurbaşkanımızın 2023 hedeflerine odaklanmamız lazım. Bu nedir Şu andaki 29 milyar dolar civarında olan tekstil ve hazır giyim ihracatımızı 2023 yılında 60 milyar dolara çıkarmamız lazım ki o zaman 500 milyar dolarlık hedefi yakalayabilelim. Biz tekstil sektörü olarak, tekstil ve hazır giyim sektörü olarak bu rakamı yakalayacağımızı düşünüyoruz" dedi. Gecü, Merter'in isminin tekstilin olduğu her yerde bilindiğini söyleyerek, "Türkiye'de artık tekstilin başkenti Merter diyebiliriz. Merter dünyadaki bir yeni akım olan hızlı modayı en çabuk yapabilen merkez. Neden Merter de Baktığımızda kumaşçısı Merter'de, hazır giyimcisi Merter'de, konfeksiyon ve yan sanayicisi Merter'de. Tekstilin bütün bileşenleri Merter'de. Onun için şöyle diyoruz Avrupa'dan veya dünyanın herhangi bir yerinden bir alıcı Merter'e gelip de siparişini verip bir on günlük tatil programı yaparsa dönüşünde verdiği siparişi alıp götürebilir. Yani o kadar hızlı bir üretimimiz var Merter'de" dedi. Merter'in trafikten arındırılacağını belirten Gecü, "Sayın büyükşehir belediye başkanımızın projesi, Büyükşehir'in projesi, Merter'i dünya moda merkezi yapmak istiyorlar. Bununla alakalı da ciddi çalışmalar yapıyorlar. Merter'i trafikten arındırmak ilk önce pilot sokakları trafikten arındırarak. Yayaların daha rahat, özellikle yurtdışından gelen müşteriler Diyarbakır'dan gelir gibi Romanya'dan, Bulgaristan'dan, Yunanistan'dan Azerbaycan'dan geliyorlar insanlar, bir veya iki gün burada kalıp her mağazadan mallar alıyorlar. Onları poşetlerle (bavul ticareti) bir kenarda bekletiyorlar. Trafik çok yoğun olduğu için ellerindeki poşetlerle yürüyemiyorlar. Biz bu sıkıntıyı gördüğümüz için Büyükşehir'e böyle bir teklif götürdük. Ve şu anda Merter trafikten arınıyor. İnşallah en kısa zamanda proje bitecek. Proje bittiği zaman da Merter dünya moda merkezi olma yolunda ciddi bir adım atmış olacak" dedi. Son olarak da MESİAD'ın faaliyetleriyle ilgili bilgi veren Gecü, tekstil ve tasarımda dünya ile yarışmak istediklerini belirterek, yeni dönemde tasarım üzerine 400 kişiye eğitim verdiklerini, kursu bitirenlerin sektörde rahatlıkla iş bulabileceklerini ekledi. (Fotoğraflı - Görüntülü) GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: - MESİAD Başkanı Yusuf Gecü'nün açıklamaları
1022596
haber
Wall Street Journal: ABD, gizlice aldığı Sovyetler yapımı hava savunma teçhizatlarını Ukrayna'ya gönderiyor
Wall Street Journal: ABD, gizlice aldığı Sovyetler yapımı hava savunma teçhizatlarını Ukrayna'ya gönderiyor
ABD'nin Ukrayna'ya Rusya'nın hava saldırılarıyla mücadele kapasitesine artırması için on yıllar önce gizlice aldığı Sovyet yapımı hava savunma teçhizatları gönderme kararı aldığı iddia edildi. Wall Street Journal'a konuşan yetkililer, Ukrayna'nın bu ekipmanlarla daha fazla Rus hava saldırısı ve füzelerini savuşturabileceğini ifade etti. Yetkililerden biri, gönderilecek teçhizatlar arasında kısa menzilli amfibi uçaksavar füze sistemi SA-8'lerin de bulunduğunu belirtti. ABD'nin bu Sovyet yapımı teçhizatları yıllar önce Rusya ordu teknolojisini incelemek için aldığı belirtildi. SSCB'nin dağılmasının ardından benzer ekipmanları devralan Ukrayna ordusunun gönderilecek hava savunma teçhizatlarının nasıl kullanılacağını bildiğinin düşünüldüğü aktarıldı.
54,135
# Wall Street Journal: ABD, gizlice aldığı Sovyetler yapımı hava savunma teçhizatlarını Ukrayna'ya gönderiyor ## Özet Wall Street Journal: ABD, gizlice aldığı Sovyetler yapımı hava savunma teçhizatlarını Ukrayna'ya gönderiyor ## İçerik ABD'nin Ukrayna'ya Rusya'nın hava saldırılarıyla mücadele kapasitesine artırması için on yıllar önce gizlice aldığı Sovyet yapımı hava savunma teçhizatları gönderme kararı aldığı iddia edildi. Wall Street Journal'a konuşan yetkililer, Ukrayna'nın bu ekipmanlarla daha fazla Rus hava saldırısı ve füzelerini savuşturabileceğini ifade etti. Yetkililerden biri, gönderilecek teçhizatlar arasında kısa menzilli amfibi uçaksavar füze sistemi SA-8'lerin de bulunduğunu belirtti. ABD'nin bu Sovyet yapımı teçhizatları yıllar önce Rusya ordu teknolojisini incelemek için aldığı belirtildi. SSCB'nin dağılmasının ardından benzer ekipmanları devralan Ukrayna ordusunun gönderilecek hava savunma teçhizatlarının nasıl kullanılacağını bildiğinin düşünüldüğü aktarıldı.
306432
haber
Dünyaca ünlü keman virtüözü Ayla Erduran: Flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki...
null
## 'Annem iki dakika oyun oynamaya kalksam hemen küplere binerdi' D-Marin Festivali'nde Onur Ödülü'ne layık görülen keman virtüözü** Ayla Erduran,** keman nedeniyle çocukluğunu yaşayamadığını ve aile kuramadığını söyledi. Keman nedeniyle 20 yaşına kadar dışarıya kapalı olarak yaşadığını anlatan Erduran "flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki... Keşke zamanında müzik kadar aşka da vakit ayırabilseydim. Bir ailemin olmasını çok isterdim" dedi. Ayla Erduran dünyaca ünlü kemancı **Suna Kan** ile olan bir anısını da anlattı: "**İdil Biret** 'le Suna Kan çocukluk arkadaşımdı. Annem Suna'yla beni Normandiya'ya tatile götürmüştü. Hırslanıp daha çok çalışayım diye sürekli bana "Bak Suna ne kadar normal bir çocuk. Hem oyun oynuyor hem de keman çalıyor. Sen ikisini bir arada yapamıyorsun" deyip dururdu. Ama iki dakika oyun oynamaya kalksam hemen küplere binerdi." Türkiye’de üroloji alanın öncülerinden olan Ordinaryüs Profesör Doktor **Behçet Sabit Erduran** kızı olan Ayla Erduran, babasının Balkan Savaşı'ndaki hizmetlerinden ötürü de madalya kazandığını ve Çanakkale Savaşı'nda askeri doktor olarak görev yaptığını, hizmetlerinden ötürü Atatürk’ün imzalı bir fotoğrafını kendisine gönderdiğini söyledi. Ayla Erduran’ın Hürriyet’ten İzzet Çapa’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle: *** Bu topraklardan çıkan gerçek dahilerden birisiniz... Kemanlara hükmeden kadın olmak nasıl bir his? ** - Aslına bakarsan hayatım hep kapalı odalarda keman çalarak geçti. Bu yüzden de yıllarca gökyüzüne, doğaya, güneşe hasret yaşadım. Evimizin başlıca konukları arasında Fuad Köprülü, Yunus Nadi, Yahya Kemal ve babamın doktor arkadaşları vardı. Onların en büyük eğlenceleri de küçük Ayla'ydı. Nefret etmeme rağmen eve her geldiklerinde misafirlerimize, küçücük yaşta kemanımla konserler vermek zorunda kalırdım. Hepsinin tek takıntısı vardı, o da çalarken omzumun doğru pozisyonda olup olmadığı (gülüyor)... *** Konserlerle aranızda aşk-nefret ilişkisi varmış anladığım kadarıyla... Çünkü bir yandan "nefret ediyorum" diyorsunuz, bir yandan da çocuk yaşta kalabalıklara konserler veriyorsunuz...** - Bak hiç böyle düşünmemiştim (kahkahalar). Doğru söylüyorsun, ilk konserimi 10 yaşında Saray Sineması'nda, Çocuk Esirgeme Kurumu yararına vermiştim. O yaştan beri keman çalarken gözlerimi kapatırım. Son parçayı bitirip gözlerimi açtığım anda gördüğüm sahne hayatım boyunca aklımdan çıkmadı. Çünkü o kadar içli çalmışım ki, tüm salon karşımda ağlıyordu. ### Annem ve ben Polonya kralı tarafından markiz ilan edildik *** Çok iyi keman çalarken, farkında olmadan çocukluğunuz da çalınmış olabilir mi?** - Aynen öyle oldu! Neredeyse yaşıtım olan kimseyi tanımadım, hep benden büyük insanlarla arkadaşlık etmek zorunda kaldım. Düşünsene yaşı bana en yakın kişi benden 9 yaş büyük kuzenim Meyla'ydı. Bu yüzden de kalabalıklar içinde yalnız kalmak çocukluğumdan beri ezbere bildiğim bir his... Annemle babamın mucize çocuk olduğumu zannetmeleri, gelen misafirlerimize hazırladıkları sofranın yanında benim konserlerimi de ikram etmelerinin nedeniydi. Ama bütün bunlar yaşanırken benim hissettiklerimi umursayan olmadı. *** Orasını bilemem ama müsaadenizle mucize olduğunuza ben de inanıyorum!** - Abartma İzzetciğim! Duyan da dört yanım, özenli bir yapı ustasının elinden çıkmış zannedecek. Sirkteki hayvanlar bile marifetlerini sergilediklerinde ödüllendirilirler. İyi keman çaldığımda benim ödülümse annemin bebeklerime kıyafetler dikmesiydi. Hoş zaten onu yapmasa da ben keman çalardım, çünkü her şeyden önce ben o aletten çıkan sese ilk duyduğum andan itibaren deliler gibi aşık olmuştum. *** Belki de evdekilerin, kemanla aranızdaki aşka karışması sizi mutsuz ediyordu... ** - Asıl sorun işin suyunu çıkarmalarıydı... Tabii ki onların da haklı nedenleri vardı. Doğduğumda annem 33, babamsa 48 yaşındaydı. Annem beni dünyaya getirene kadar büyük acılar çekmiş. Benden önce birçok düşük ve ölü doğum yapmış. Benzer bir sorunla karşılamamak için de bana hamileliğinde altı ay yatağından hiç kalkmamış. Düşünebiliyor musun yaşadığı travmayı? Neyse ki ben iyi bir kız olup onu çok bekletmeden yedi ayda çat kapı gelmişim (kahkahalar). *** Valla kimsede suç aramayın! Her şeyde bu kadar aceleci olmanız, sizin daha dünyaya gelişinizden belliymiş.** - Haklısın (gülüyor). Kemanı elime aldığımda daha bebek sayılacak yaştaydım. Annem yıllarca bir çocuğu olsun ve o da çok başarılı bir keman virtüözü olsun istemiş. Bu yüzden de evde kendisinin sürekli keman çalması yetmezmiş gibi, beni de buna zorladı. En büyük hayali, keman dahisi Menuhin kadar başarılı olmamdı. Ona göre kariyer yapabilmemin tek yolu da Amerika'ya gidip eğitim almamdan geçiyordu. Bu yolda ilk adımımızı Yeniköy'deki yalıyı satıp, ailece Paris'e taşınmakla attık. Bir süre sonra babam işinden daha fazla ayrı kalamayacağını anlayıp, Türkiye'ye döndü. Ben de eğitimime Amerika yerine Paris'te devam ettim. *** Ve bu şekilde hikayeniz başka diyarlara sıçramış oldu... ** - Benim köklerimin hikayesi zaten başka diyarlardan geliyordu (kahkahalar). Annemin soyunda İtalyan, Polonyalı, Rum, Ermeni, Katolik, Müslüman ne ararsan vardı. Hem annem hem de ben, büyük büyük amcamın halka yaptığı yardımlardan dolayı Polonya Kralı tarafından Markiz ilan edildik. Anneannem Girit'te dünyaya gelmiş bir Rum. Bu yüzden de ben dahil anne tarafımdaki tüm kadınların aksanı biraz bozuktur, yabancı dile kayan doğru olmayan bir Türkçe'yle konuşuruz. Ve maalesef bu sorunu babam dahil kimse dert edip değiştirmeye uğraşmamış. Babam Çanakkale Savaşı'nda Atatürk ile aynı cephede savaşmış *** Sanırım babanıza sadece "babam" deyip geçmek haksızlık olur. Sonuçta hem Türk tıbbı hem de tarihimiz için çok önemli bir isim...** - Aynen öyle! Babam Ordinaryüs Profesör Doktor Behçet Sabit Erduran, Türkiye'deki ürolojinin öncülerinden... Samsun'daki tifo salgını sırasında şehirdeki herkesi ölmekten kurtardığı bir efsane gibi dilden dile dolaşırdı. Hatta Atatürk de bu nedenle kendisine kalpaklı bir fotoğrafını yeni Türkçe harflerle teşekkür ederek imzalayıp hediye etmişti. Ayrıca Balkan Savaşı'ndaki hizmetlerinden ötürü de madalya kazanmış bir adam. Çanakkale Savaşı'nda da cephede genç bir askeri doktor olarak görev yapmış. *** Atatürk'le aynı cephede savaşan babanız, günlüğünde Sultan Mehmed Reşad'a gazel yazdırdıklarını anlatmış...** - Bu hikayeyi Murat Bardakçı köşesinde yazdıktan sonra öğrendim. Anlattığına göre, Çanakkale Savaşı'nda halkın moralini yüksek tutmak ve karamsarlığa kapılmalarının önüne geçmek için zamanın padişahı Sultan Reşad'dan Çanakkale'yi konu alan bir edebi eser yazması rica edilmiş. Padişah bir gazel kaleme almış ve o şiir kendi el yazısıyla Harp Mecmuası'nda yayınlanmış. Aslında o günlüğün de inanılmaz hüzünlü bir hikayesi vardır. *** Bunu söyledikten sonra anlatmamazlık etmeyeceksiniz herhalde...** - (Gülüyor) Arzu ederseniz zevkle anlatırım. 12 Mart 1915'te başlayıp 6 Mayıs'a kadar tuttuğu o günlük, 15 Mayıs'ta yaralılarla İstanbul'a dönerken ne olduysa olmuş, Çanakkale'de kalmış. Savaşın cehennemi ve muharebenin duygusal hikayesini anlattığı o defter döne dolaşa, 60'lı yılların başında sahaflarda Çanakkaleli bir tarih öğretmeninin karşısına çıkmış. Aynı hocanın kızı, babasının tek hayali olan kitap projesini, günlüğün kaleme alınmasından tam 100 sene sonra gerçekleştirdi ve babamın notları geçtiğimiz günlerde İş Bankası'ndan kitap olarak çıktı. Bu kadar uzun zaman sonra onun hatırasına sürpriz bir şekilde kavuşmanın mutluluğunu anlatamam. **Suna Kan ile beni Galatasaray-Fenerbahçe gibi karşı karşıya getirmeye çalıştılar** ** * Atatürk'ün bile fotoğrafını hediye ettiği babanızın, devlet erkanıyla ilişkileri hep böyle yakın mıydı?** - Tabii canım! Hatta Celal Bayar için Amerika'da verilen, aralarında Amerikan Başkanı Eisenhower, o zamanki Başkan Yardımcısı Nixon, keman hocam Galamian'ın da olduğu resepsiyona ailece katılmıştık. Hatta benden orada da 10 dakikalık mini bir konser vermemi istemişlerdi. Ama üstünde çalacağım podyum oturma düzeninin tam tersine kurulduğu için beni görmek isteyenlerin boynu tutulmasın diye kemanı jet hızıyla çalmak zorunda kalmıştım (kahkahalar). Babam o dönemin meşhur doktorlarından olduğundan nerede önemli bir tıbbi operasyon yapılacak olsa mutlaka oraya çağrılırdı. Kahire'ye Yahya Paşa'yı ameliyat etmeye gittiğinde annemle beni de yanında götürmüştü. Otele yerleştikten sonra oturduğum yerden kalkmamam için sıkı sıkı tembihleyip beni lobide bırakıp dışarıya çıktılar. *** İyi bir çocuk olup sonunda Şirinler'i görebildiniz mi?** - Şirinler'i görmedim ama ben masmavi oldum (kahkahalar). Lobide oynayan çocukları görünce kalkıp yanlarına gittim. Beni fark edince ellerindeki mavi boyayı kafamdan aşağı döktüler. Panikleyerek hemen koşup yıkamaya çalıştım ama bu sefer de boya her yere bulaştı. Annem döndüğünde "Madem sözümü dinlemedin tüm yolculuk boyunca saçını yıkamayacaksın, böyle kalacaksın" diye kıyameti kopardı. Düşünsene günler süren yolculuk boyunca yağlı, mavi ve pis saçlarla gezmek zorunda kaldım. O utancı hayatım boyunca unutamam. O yaşta bir çocuk olarak bile haylazlık yapma hakkım yoktu yani... *** Kısaca çocuk olma hakkınız bile yokmuş... ** - Maalesef! İdil Biret'le Suna Kan çocukluk arkadaşımdı. Annem Suna'yla beni Normandiya'ya tatile götürmüştü. Hırslanıp daha çok çalışayım diye sürekli bana "Bak Suna ne kadar normal bir çocuk. Hem oyun oynuyor hem de keman çalıyor. Sen ikisini bir arada yapamıyorsun" deyip dururdu. Ama iki dakika oyun oynamaya kalksam hemen küplere binerdi. * **Suna Kan'la aranızda olduğu söylenen gerginlik o yıllardan mı yadigar yoksa?** - Yok canım, o gergin günler geçmişte kaldı. Üstelik Suna benim her zaman gurur duyduğum yakın arkadaşlarımdandır. Ben önceleri kendimi her ne kadar İstanbul'un öksüz çocuğu gibi hissetsem de, Suna'nın Ankara'da büyüyüp devlet tarafından okutulduğu için sadece onların istediği eserleri çalmak zorunda kaldığını öğrendiğimde, aslında ne kadar özgür olduğumun farkına vardım. Sadece Suna'nın müzik eleştirmeni eşi Faruk Güvenç'in Ankara'da verdiğim muhteşem bir konserin ardından "Ayla bitmiş" diye bir yazı kaleme alması beni çok kırdı ama bunun Suna'yla inan ki hiçbir alakası yok. İnsanlar bizi Galatasaray-Fenerbahçe gibi karşı karşıya getirmeye çalışsalar da, biz buna hiçbir zaman izin vermedik. ### Kuzenim ve teyzemin cinayete kurban gitmesinden sonra sadece Bach çalmaya başladım *** Peki Bach ile aşkınız nasıl başladı?** - Mozart ve Bach dinleyerek büyümüş bir kızın Bach'a aşık olmasına şaşırmamak lazım. Zaten çok küçük yaşlardan beri hayatımın en önemli mihenk taşlarından biriydi. Ama ona asıl, İsviçre'ye taşınmadan hemen önce ablam yerine koyduğum kuzenim ve teyzemin korkunç bir cinayete kurban gitmesinden sonra iyice tutuldum. Yaşadığım acıya ancak öğretmenlik yapıp konserler vererek dayanabiliyordum. O günlerde menajerimi çağırıp "Konserlerde artık sadece Bach çalacağım" dedim. *** O zaman klasik bir Cem Yılmaz sorusuyla devam edeyim; neden Bach? Farkı ne?** - (Kahkahalar) Çünkü ruhumdaki yarayı iyileştiren tek besteci o. Mozart'ta bu gücü bulamadım. Eğer agresif olmasaydı belki Beethoven'a sığınabilirdim. Ama Bach dinginlik, evren, sonsuzluk ve doğanın bağrına dönüş demek benim için. İşte aşkımın en büyük nedeni bu! Tabii Menuhin'i de unutmamak lazım (gülüyor). *** Bach sevginiz Menuhin'e olan hayranlığınızdan mı geliyor yoksa?** - Her müziğe başlayan dahi çocuk gibi ben de Menuhin hayranlığıyla büyütüldüm. Gerçekten en büyük rol modellerimden biriydi. Yıllar sonra kaderin bizi bir mucize eseri İstanbul'da karşı karşıya getirmesine hâlâ inanamıyorum. *** Nasıl yani, Nişantaşı'nda yürürken pat diye karşınıza çıkmadı herhalde...** - İnanmayacaksın ama o anın birebir aynısını günler öncesinden rüyamda görmüştüm. Bir dağ evinde yeşillikler içinde ışıktan yapılma tacı olan bir kral vardı. Sabah bir arkadaşımdan gelen telefonla donakaldım. Menuhin'in eşiyle birlikte İstanbul'da olduğunu söylüyordu. Tam da o gün herkesin harıl harıl davetiye aradığı Aida Operası'nın İstanbul galası vardı. Bu yılki D-Marin Festivali'nde Onur Ödülü'ne layık görülen Ayla Erduran'ın konser vermediği ülke neredeyse kalmamış. Sabah gözümü Menuhin'den gelen yedi beyaz gülle açtım *** Hayırlara vesile olsun inşallah.** .. - Oldu bile (gülüyor). Annem adamın İstanbul'da olduğunu öğrenince oteline ulaşıp, operanın bütün biletleri tükenmesine rağmen onun için yer ayarlamış, adamı da gelmeye ikna etmişti. O gece operayı en ön sırada yan yana koltuklarda izledik. Çocukluk kahramanımla böylesine bir eseri birlikte izlemek beni mutluluktan çılgına döndürmüştü. Gecenin bitiminde Demirel'in huzuruna çıktık. Ertesi sabah kapı çaldığında Menuhin'den gelen yedi adet beyaz gülle uyandım. *** Türk filmi izler gibi heyecanla takipteyim. Finalde mutlu son var mı?** - Süleyman Bey birlikte çalmamızı çok arzuladığını söyledi. O gece birlikte çalamadık ama birkaç ay sonra Menuhin'in dağ evine konuk oldum ve ona özel konser verdim. Ardından yakın arkadaş olduk ve beni gözetimi altına aldı. 1973'te yapılan ilk Uluslararası İstanbul Festivali'nde onun gibi bir devle birlikte çalıp adeta hidayete erdim. ### Flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki *** Hadi konuyu değiştirelim. Aşk büyük acıları da beraberinde getirir derler. Peki müzik aşkının sizde yarattığı en büyük acı neydi?** - Sahnede duygularımı yansıtırken vücudumun bir parçası haline gelen Stradivarius'u satmanın üzüntüsünü sana tarif edemem... Antika kemanlar insanlar gibidir. Nasıl ki güçlü kişilikler basitliklerden hoşlanmazsa, onlar da aynı şekilde hoşlanmaz. Babamın, dönemin Başbakanı Menderes'ten özel döviz izniyle gönderdiği parayla Amerika'da annemle yaşarken aldığımız o kemanı, maddi olarak zor bir süreçten geçtiğim için satmak zorunda kalmıştım. İşte bu kadar güçlü ve özel bir dosttan ayrılmış olmak, çok sevdiğim birini kaybetmekten farksızdı. Ama yine de her kötülükten bir iyilik çıkarmaya çalıştım. Şu an Henri Petri, Joseph Szigeti gibi ünlü isimlerin çaldığı Pierre Guarnerius yapımı bir kemanım var, merak ediyorsan ona da büyük bir aşkla bağlı olduğumu söyleyeyim. *** Sizin gibi bir aşk kadını neden hiç evlenmeyi düşünmedi?** - Ah şimdi yarama tuz bastın işte (gülüyor). Dediğim gibi hayatım kapalı kapılar ardında keman çalarak geçtiği için, 20 yaşındayken bile çocukları hâlâ leyleklerin getirdiğine inanıyordum. Anlayacağın flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki... Keşke zamanında müzik kadar aşka da vakit ayırabilseydim. Bir ailemin olmasını çok isterdim. *** En büyük mutsuzluğunuz bu olabilir mi?** - Bu yüzden özgürlüğümü kaybettim diyebilirim. Düşünsene dağınık saçla bile sokağa çıkamıyorum yahu (kahkahalar). Evet mutluluklar, acılar, kazançlar ve kayıplarla dolu bir hayat yaşadım. Hayat benim için her zaman bir sınav oldu ama geç de olsa günü yaşamam gerektiğini öğrendim. Ne yazık ki yakınım ya da ailem yok. Her şey bir dengeye oturmalı. Dengesizlikleri ne yakın çevrem ne de tarih affediyor. Allah'tan şimdi Stéphane geldi de yalnızlığımı alıyor. Artık doğanın içinde güneşi tenimde hissedip, denizin mavisinde kaybolmayı hayal ediyorum. Yıllarca konser vermek için gittiğim şehirleri bir turist olarak gezmek istiyorum. İnsanlar hayat akıp giderken ileride yalnız kalabileceklerini hiç unutmasınlar. Sadece günü değil, geleceği de düşünerek plan yapmaktan vazgeçmesinler. Yalnızlık anlatılmaz... *** Sizi artık elinizde keman yerine plaj çantasıyla mı göreceğiz yani?** - (Gülüyor) Alemsin yahu. Hâlâ günde dört saat keman çalıyorum ve nadir de olsa konser veriyorum. Kapıcımız "Ayla Hanım kemanınızın tonunu o kadar çok seviyorum ki, duyar duymaz huzur buluyorum. Hemen bir köşeye yatıp uyuyasım geliyor" diyor (kahkahalar). Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın…
340,389
# Dünyaca ünlü keman virtüözü Ayla Erduran: Flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki... ## 'Annem iki dakika oyun oynamaya kalksam hemen küplere binerdi' D-Marin Festivali'nde Onur Ödülü'ne layık görülen keman virtüözü** Ayla Erduran,** keman nedeniyle çocukluğunu yaşayamadığını ve aile kuramadığını söyledi. Keman nedeniyle 20 yaşına kadar dışarıya kapalı olarak yaşadığını anlatan Erduran "flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki... Keşke zamanında müzik kadar aşka da vakit ayırabilseydim. Bir ailemin olmasını çok isterdim" dedi. Ayla Erduran dünyaca ünlü kemancı **Suna Kan** ile olan bir anısını da anlattı: "**İdil Biret** 'le Suna Kan çocukluk arkadaşımdı. Annem Suna'yla beni Normandiya'ya tatile götürmüştü. Hırslanıp daha çok çalışayım diye sürekli bana "Bak Suna ne kadar normal bir çocuk. Hem oyun oynuyor hem de keman çalıyor. Sen ikisini bir arada yapamıyorsun" deyip dururdu. Ama iki dakika oyun oynamaya kalksam hemen küplere binerdi." Türkiye’de üroloji alanın öncülerinden olan Ordinaryüs Profesör Doktor **Behçet Sabit Erduran** kızı olan Ayla Erduran, babasının Balkan Savaşı'ndaki hizmetlerinden ötürü de madalya kazandığını ve Çanakkale Savaşı'nda askeri doktor olarak görev yaptığını, hizmetlerinden ötürü Atatürk’ün imzalı bir fotoğrafını kendisine gönderdiğini söyledi. Ayla Erduran’ın Hürriyet’ten İzzet Çapa’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle: *** Bu topraklardan çıkan gerçek dahilerden birisiniz... Kemanlara hükmeden kadın olmak nasıl bir his? ** - Aslına bakarsan hayatım hep kapalı odalarda keman çalarak geçti. Bu yüzden de yıllarca gökyüzüne, doğaya, güneşe hasret yaşadım. Evimizin başlıca konukları arasında Fuad Köprülü, Yunus Nadi, Yahya Kemal ve babamın doktor arkadaşları vardı. Onların en büyük eğlenceleri de küçük Ayla'ydı. Nefret etmeme rağmen eve her geldiklerinde misafirlerimize, küçücük yaşta kemanımla konserler vermek zorunda kalırdım. Hepsinin tek takıntısı vardı, o da çalarken omzumun doğru pozisyonda olup olmadığı (gülüyor)... *** Konserlerle aranızda aşk-nefret ilişkisi varmış anladığım kadarıyla... Çünkü bir yandan "nefret ediyorum" diyorsunuz, bir yandan da çocuk yaşta kalabalıklara konserler veriyorsunuz...** - Bak hiç böyle düşünmemiştim (kahkahalar). Doğru söylüyorsun, ilk konserimi 10 yaşında Saray Sineması'nda, Çocuk Esirgeme Kurumu yararına vermiştim. O yaştan beri keman çalarken gözlerimi kapatırım. Son parçayı bitirip gözlerimi açtığım anda gördüğüm sahne hayatım boyunca aklımdan çıkmadı. Çünkü o kadar içli çalmışım ki, tüm salon karşımda ağlıyordu. ## Annem ve ben Polonya kralı tarafından markiz ilan edildik *** Çok iyi keman çalarken, farkında olmadan çocukluğunuz da çalınmış olabilir mi?** - Aynen öyle oldu! Neredeyse yaşıtım olan kimseyi tanımadım, hep benden büyük insanlarla arkadaşlık etmek zorunda kaldım. Düşünsene yaşı bana en yakın kişi benden 9 yaş büyük kuzenim Meyla'ydı. Bu yüzden de kalabalıklar içinde yalnız kalmak çocukluğumdan beri ezbere bildiğim bir his... Annemle babamın mucize çocuk olduğumu zannetmeleri, gelen misafirlerimize hazırladıkları sofranın yanında benim konserlerimi de ikram etmelerinin nedeniydi. Ama bütün bunlar yaşanırken benim hissettiklerimi umursayan olmadı. *** Orasını bilemem ama müsaadenizle mucize olduğunuza ben de inanıyorum!** - Abartma İzzetciğim! Duyan da dört yanım, özenli bir yapı ustasının elinden çıkmış zannedecek. Sirkteki hayvanlar bile marifetlerini sergilediklerinde ödüllendirilirler. İyi keman çaldığımda benim ödülümse annemin bebeklerime kıyafetler dikmesiydi. Hoş zaten onu yapmasa da ben keman çalardım, çünkü her şeyden önce ben o aletten çıkan sese ilk duyduğum andan itibaren deliler gibi aşık olmuştum. *** Belki de evdekilerin, kemanla aranızdaki aşka karışması sizi mutsuz ediyordu... ** - Asıl sorun işin suyunu çıkarmalarıydı... Tabii ki onların da haklı nedenleri vardı. Doğduğumda annem 33, babamsa 48 yaşındaydı. Annem beni dünyaya getirene kadar büyük acılar çekmiş. Benden önce birçok düşük ve ölü doğum yapmış. Benzer bir sorunla karşılamamak için de bana hamileliğinde altı ay yatağından hiç kalkmamış. Düşünebiliyor musun yaşadığı travmayı? Neyse ki ben iyi bir kız olup onu çok bekletmeden yedi ayda çat kapı gelmişim (kahkahalar). *** Valla kimsede suç aramayın! Her şeyde bu kadar aceleci olmanız, sizin daha dünyaya gelişinizden belliymiş.** - Haklısın (gülüyor). Kemanı elime aldığımda daha bebek sayılacak yaştaydım. Annem yıllarca bir çocuğu olsun ve o da çok başarılı bir keman virtüözü olsun istemiş. Bu yüzden de evde kendisinin sürekli keman çalması yetmezmiş gibi, beni de buna zorladı. En büyük hayali, keman dahisi Menuhin kadar başarılı olmamdı. Ona göre kariyer yapabilmemin tek yolu da Amerika'ya gidip eğitim almamdan geçiyordu. Bu yolda ilk adımımızı Yeniköy'deki yalıyı satıp, ailece Paris'e taşınmakla attık. Bir süre sonra babam işinden daha fazla ayrı kalamayacağını anlayıp, Türkiye'ye döndü. Ben de eğitimime Amerika yerine Paris'te devam ettim. *** Ve bu şekilde hikayeniz başka diyarlara sıçramış oldu... ** - Benim köklerimin hikayesi zaten başka diyarlardan geliyordu (kahkahalar). Annemin soyunda İtalyan, Polonyalı, Rum, Ermeni, Katolik, Müslüman ne ararsan vardı. Hem annem hem de ben, büyük büyük amcamın halka yaptığı yardımlardan dolayı Polonya Kralı tarafından Markiz ilan edildik. Anneannem Girit'te dünyaya gelmiş bir Rum. Bu yüzden de ben dahil anne tarafımdaki tüm kadınların aksanı biraz bozuktur, yabancı dile kayan doğru olmayan bir Türkçe'yle konuşuruz. Ve maalesef bu sorunu babam dahil kimse dert edip değiştirmeye uğraşmamış. Babam Çanakkale Savaşı'nda Atatürk ile aynı cephede savaşmış *** Sanırım babanıza sadece "babam" deyip geçmek haksızlık olur. Sonuçta hem Türk tıbbı hem de tarihimiz için çok önemli bir isim...** - Aynen öyle! Babam Ordinaryüs Profesör Doktor Behçet Sabit Erduran, Türkiye'deki ürolojinin öncülerinden... Samsun'daki tifo salgını sırasında şehirdeki herkesi ölmekten kurtardığı bir efsane gibi dilden dile dolaşırdı. Hatta Atatürk de bu nedenle kendisine kalpaklı bir fotoğrafını yeni Türkçe harflerle teşekkür ederek imzalayıp hediye etmişti. Ayrıca Balkan Savaşı'ndaki hizmetlerinden ötürü de madalya kazanmış bir adam. Çanakkale Savaşı'nda da cephede genç bir askeri doktor olarak görev yapmış. *** Atatürk'le aynı cephede savaşan babanız, günlüğünde Sultan Mehmed Reşad'a gazel yazdırdıklarını anlatmış...** - Bu hikayeyi Murat Bardakçı köşesinde yazdıktan sonra öğrendim. Anlattığına göre, Çanakkale Savaşı'nda halkın moralini yüksek tutmak ve karamsarlığa kapılmalarının önüne geçmek için zamanın padişahı Sultan Reşad'dan Çanakkale'yi konu alan bir edebi eser yazması rica edilmiş. Padişah bir gazel kaleme almış ve o şiir kendi el yazısıyla Harp Mecmuası'nda yayınlanmış. Aslında o günlüğün de inanılmaz hüzünlü bir hikayesi vardır. *** Bunu söyledikten sonra anlatmamazlık etmeyeceksiniz herhalde...** - (Gülüyor) Arzu ederseniz zevkle anlatırım. 12 Mart 1915'te başlayıp 6 Mayıs'a kadar tuttuğu o günlük, 15 Mayıs'ta yaralılarla İstanbul'a dönerken ne olduysa olmuş, Çanakkale'de kalmış. Savaşın cehennemi ve muharebenin duygusal hikayesini anlattığı o defter döne dolaşa, 60'lı yılların başında sahaflarda Çanakkaleli bir tarih öğretmeninin karşısına çıkmış. Aynı hocanın kızı, babasının tek hayali olan kitap projesini, günlüğün kaleme alınmasından tam 100 sene sonra gerçekleştirdi ve babamın notları geçtiğimiz günlerde İş Bankası'ndan kitap olarak çıktı. Bu kadar uzun zaman sonra onun hatırasına sürpriz bir şekilde kavuşmanın mutluluğunu anlatamam. **Suna Kan ile beni Galatasaray-Fenerbahçe gibi karşı karşıya getirmeye çalıştılar** ** * Atatürk'ün bile fotoğrafını hediye ettiği babanızın, devlet erkanıyla ilişkileri hep böyle yakın mıydı?** - Tabii canım! Hatta Celal Bayar için Amerika'da verilen, aralarında Amerikan Başkanı Eisenhower, o zamanki Başkan Yardımcısı Nixon, keman hocam Galamian'ın da olduğu resepsiyona ailece katılmıştık. Hatta benden orada da 10 dakikalık mini bir konser vermemi istemişlerdi. Ama üstünde çalacağım podyum oturma düzeninin tam tersine kurulduğu için beni görmek isteyenlerin boynu tutulmasın diye kemanı jet hızıyla çalmak zorunda kalmıştım (kahkahalar). Babam o dönemin meşhur doktorlarından olduğundan nerede önemli bir tıbbi operasyon yapılacak olsa mutlaka oraya çağrılırdı. Kahire'ye Yahya Paşa'yı ameliyat etmeye gittiğinde annemle beni de yanında götürmüştü. Otele yerleştikten sonra oturduğum yerden kalkmamam için sıkı sıkı tembihleyip beni lobide bırakıp dışarıya çıktılar. *** İyi bir çocuk olup sonunda Şirinler'i görebildiniz mi?** - Şirinler'i görmedim ama ben masmavi oldum (kahkahalar). Lobide oynayan çocukları görünce kalkıp yanlarına gittim. Beni fark edince ellerindeki mavi boyayı kafamdan aşağı döktüler. Panikleyerek hemen koşup yıkamaya çalıştım ama bu sefer de boya her yere bulaştı. Annem döndüğünde "Madem sözümü dinlemedin tüm yolculuk boyunca saçını yıkamayacaksın, böyle kalacaksın" diye kıyameti kopardı. Düşünsene günler süren yolculuk boyunca yağlı, mavi ve pis saçlarla gezmek zorunda kaldım. O utancı hayatım boyunca unutamam. O yaşta bir çocuk olarak bile haylazlık yapma hakkım yoktu yani... *** Kısaca çocuk olma hakkınız bile yokmuş... ** - Maalesef! İdil Biret'le Suna Kan çocukluk arkadaşımdı. Annem Suna'yla beni Normandiya'ya tatile götürmüştü. Hırslanıp daha çok çalışayım diye sürekli bana "Bak Suna ne kadar normal bir çocuk. Hem oyun oynuyor hem de keman çalıyor. Sen ikisini bir arada yapamıyorsun" deyip dururdu. Ama iki dakika oyun oynamaya kalksam hemen küplere binerdi. * **Suna Kan'la aranızda olduğu söylenen gerginlik o yıllardan mı yadigar yoksa?** - Yok canım, o gergin günler geçmişte kaldı. Üstelik Suna benim her zaman gurur duyduğum yakın arkadaşlarımdandır. Ben önceleri kendimi her ne kadar İstanbul'un öksüz çocuğu gibi hissetsem de, Suna'nın Ankara'da büyüyüp devlet tarafından okutulduğu için sadece onların istediği eserleri çalmak zorunda kaldığını öğrendiğimde, aslında ne kadar özgür olduğumun farkına vardım. Sadece Suna'nın müzik eleştirmeni eşi Faruk Güvenç'in Ankara'da verdiğim muhteşem bir konserin ardından "Ayla bitmiş" diye bir yazı kaleme alması beni çok kırdı ama bunun Suna'yla inan ki hiçbir alakası yok. İnsanlar bizi Galatasaray-Fenerbahçe gibi karşı karşıya getirmeye çalışsalar da, biz buna hiçbir zaman izin vermedik. ## Kuzenim ve teyzemin cinayete kurban gitmesinden sonra sadece Bach çalmaya başladım *** Peki Bach ile aşkınız nasıl başladı?** - Mozart ve Bach dinleyerek büyümüş bir kızın Bach'a aşık olmasına şaşırmamak lazım. Zaten çok küçük yaşlardan beri hayatımın en önemli mihenk taşlarından biriydi. Ama ona asıl, İsviçre'ye taşınmadan hemen önce ablam yerine koyduğum kuzenim ve teyzemin korkunç bir cinayete kurban gitmesinden sonra iyice tutuldum. Yaşadığım acıya ancak öğretmenlik yapıp konserler vererek dayanabiliyordum. O günlerde menajerimi çağırıp "Konserlerde artık sadece Bach çalacağım" dedim. *** O zaman klasik bir Cem Yılmaz sorusuyla devam edeyim; neden Bach? Farkı ne?** - (Kahkahalar) Çünkü ruhumdaki yarayı iyileştiren tek besteci o. Mozart'ta bu gücü bulamadım. Eğer agresif olmasaydı belki Beethoven'a sığınabilirdim. Ama Bach dinginlik, evren, sonsuzluk ve doğanın bağrına dönüş demek benim için. İşte aşkımın en büyük nedeni bu! Tabii Menuhin'i de unutmamak lazım (gülüyor). *** Bach sevginiz Menuhin'e olan hayranlığınızdan mı geliyor yoksa?** - Her müziğe başlayan dahi çocuk gibi ben de Menuhin hayranlığıyla büyütüldüm. Gerçekten en büyük rol modellerimden biriydi. Yıllar sonra kaderin bizi bir mucize eseri İstanbul'da karşı karşıya getirmesine hâlâ inanamıyorum. *** Nasıl yani, Nişantaşı'nda yürürken pat diye karşınıza çıkmadı herhalde...** - İnanmayacaksın ama o anın birebir aynısını günler öncesinden rüyamda görmüştüm. Bir dağ evinde yeşillikler içinde ışıktan yapılma tacı olan bir kral vardı. Sabah bir arkadaşımdan gelen telefonla donakaldım. Menuhin'in eşiyle birlikte İstanbul'da olduğunu söylüyordu. Tam da o gün herkesin harıl harıl davetiye aradığı Aida Operası'nın İstanbul galası vardı. Bu yılki D-Marin Festivali'nde Onur Ödülü'ne layık görülen Ayla Erduran'ın konser vermediği ülke neredeyse kalmamış. Sabah gözümü Menuhin'den gelen yedi beyaz gülle açtım *** Hayırlara vesile olsun inşallah.** .. - Oldu bile (gülüyor). Annem adamın İstanbul'da olduğunu öğrenince oteline ulaşıp, operanın bütün biletleri tükenmesine rağmen onun için yer ayarlamış, adamı da gelmeye ikna etmişti. O gece operayı en ön sırada yan yana koltuklarda izledik. Çocukluk kahramanımla böylesine bir eseri birlikte izlemek beni mutluluktan çılgına döndürmüştü. Gecenin bitiminde Demirel'in huzuruna çıktık. Ertesi sabah kapı çaldığında Menuhin'den gelen yedi adet beyaz gülle uyandım. *** Türk filmi izler gibi heyecanla takipteyim. Finalde mutlu son var mı?** - Süleyman Bey birlikte çalmamızı çok arzuladığını söyledi. O gece birlikte çalamadık ama birkaç ay sonra Menuhin'in dağ evine konuk oldum ve ona özel konser verdim. Ardından yakın arkadaş olduk ve beni gözetimi altına aldı. 1973'te yapılan ilk Uluslararası İstanbul Festivali'nde onun gibi bir devle birlikte çalıp adeta hidayete erdim. ## Flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki *** Hadi konuyu değiştirelim. Aşk büyük acıları da beraberinde getirir derler. Peki müzik aşkının sizde yarattığı en büyük acı neydi?** - Sahnede duygularımı yansıtırken vücudumun bir parçası haline gelen Stradivarius'u satmanın üzüntüsünü sana tarif edemem... Antika kemanlar insanlar gibidir. Nasıl ki güçlü kişilikler basitliklerden hoşlanmazsa, onlar da aynı şekilde hoşlanmaz. Babamın, dönemin Başbakanı Menderes'ten özel döviz izniyle gönderdiği parayla Amerika'da annemle yaşarken aldığımız o kemanı, maddi olarak zor bir süreçten geçtiğim için satmak zorunda kalmıştım. İşte bu kadar güçlü ve özel bir dosttan ayrılmış olmak, çok sevdiğim birini kaybetmekten farksızdı. Ama yine de her kötülükten bir iyilik çıkarmaya çalıştım. Şu an Henri Petri, Joseph Szigeti gibi ünlü isimlerin çaldığı Pierre Guarnerius yapımı bir kemanım var, merak ediyorsan ona da büyük bir aşkla bağlı olduğumu söyleyeyim. *** Sizin gibi bir aşk kadını neden hiç evlenmeyi düşünmedi?** - Ah şimdi yarama tuz bastın işte (gülüyor). Dediğim gibi hayatım kapalı kapılar ardında keman çalarak geçtiği için, 20 yaşındayken bile çocukları hâlâ leyleklerin getirdiğine inanıyordum. Anlayacağın flört etmek için çok geç kalınmış bir hayattı benimki... Keşke zamanında müzik kadar aşka da vakit ayırabilseydim. Bir ailemin olmasını çok isterdim. *** En büyük mutsuzluğunuz bu olabilir mi?** - Bu yüzden özgürlüğümü kaybettim diyebilirim. Düşünsene dağınık saçla bile sokağa çıkamıyorum yahu (kahkahalar). Evet mutluluklar, acılar, kazançlar ve kayıplarla dolu bir hayat yaşadım. Hayat benim için her zaman bir sınav oldu ama geç de olsa günü yaşamam gerektiğini öğrendim. Ne yazık ki yakınım ya da ailem yok. Her şey bir dengeye oturmalı. Dengesizlikleri ne yakın çevrem ne de tarih affediyor. Allah'tan şimdi Stéphane geldi de yalnızlığımı alıyor. Artık doğanın içinde güneşi tenimde hissedip, denizin mavisinde kaybolmayı hayal ediyorum. Yıllarca konser vermek için gittiğim şehirleri bir turist olarak gezmek istiyorum. İnsanlar hayat akıp giderken ileride yalnız kalabileceklerini hiç unutmasınlar. Sadece günü değil, geleceği de düşünerek plan yapmaktan vazgeçmesinler. Yalnızlık anlatılmaz... *** Sizi artık elinizde keman yerine plaj çantasıyla mı göreceğiz yani?** - (Gülüyor) Alemsin yahu. Hâlâ günde dört saat keman çalıyorum ve nadir de olsa konser veriyorum. Kapıcımız "Ayla Hanım kemanınızın tonunu o kadar çok seviyorum ki, duyar duymaz huzur buluyorum. Hemen bir köşeye yatıp uyuyasım geliyor" diyor (kahkahalar). Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın…
402732
haber
Rus karikatürist Sergey Elkin’e Özgür Medya Ödülü
Alman Die Zeit gazetesi Vakfı ile Norveçli Fritt Ord Vakfı tarafından verilen Özgür Medya Ödülü bu yıl DW Rusça servisine karikatürler çizen Sergey Elkin’e layık görüldü.
Alman Die Zeit gazetesi Vakfı ile Norveçli Fritt Ord Vakfı tarafından verilen Özgür Medya Ödülü (Free Media Award) bu yıl DW Rusça servisine düzenli olarak karikatürler çizen Sergey Elkin'e layık görüldü. Jüri, ödülün gerekçesinde "Elkin’in otoriter rejimlerdeki anlamsızlıkları ve kabul edilmesi mümkün olmayan beklentileri, ayrıca bu rejimlerin iktidarı fütursuzca kullanılmasını çok isabetli ve sivri bir biçimde karikatürleştirdiğini" belirtti. Alman Die Welt gazetesinde Rus karikatürist Sergey Elkin hakkında yayınlanan bir makalede, Rusya’da siyasi mizah işinin zor olduğu belirtiliyor. Makalede ancak internette özellikle Rusya Devlet Başkanı Putin hakkında yayınlanan karikatürlere bol bol gülündüğünü ve bunda da sanatçı Sergey Elkin’in büyük katkısı olduğu vurgulanıyor. 55 yaşındaki karikatürist Elkin’in iç ve dış politikaya ilişkin çizimleri 2016’nın ocak ayından bu yana her hafta DW Rusça ve Ukrayna servislerinin internet sayfalarında düzenli olarak yayınlanıyor. 2017 Özgür Medya Ödülü Berlin'de yaşayan Azerbaycan kökenli yapımcıların Meydan TV adlı internet platformu, Ermeni gazeteci Zaruhi Meylminyan ve Rus gazeteci Anton Naumlyuk da 2017 Özgür Medya Ödülü'ne layık görülen diğer isimler oldu. 15 bin euro tutarındaki ödüller Ukrayna'nın başkenti Kiev’de ekim ayında düzenlenecek Özgür Medya Ödülü konferansında sahiplerine verilecek. Die Zeit gazetesi Vakfı ile Norveç’in Fritt Ord Vakfı, Özgür Medya ödüllerini "bağımsız ve korkusuz gazeteciliği onurlandırmak, yoğun araştırmaya ve düşünce çeşitliliğine fırsat verme yönünde gazetecileri cesaretlendirmek ve onlara destek olmak" için veriyor. Her iki vakfın temsilcileri, bu yılki ödüllere ilişkin yayınladıkları bildiride medyanın, görevi kötüye kullanmanın her türlüsüne karşı önemli bir kontrol işlevini yerine getirdiğinin de altını çizdiler.
203,456
# Rus karikatürist Sergey Elkin’e Özgür Medya Ödülü ## Özet Alman Die Zeit gazetesi Vakfı ile Norveçli Fritt Ord Vakfı tarafından verilen Özgür Medya Ödülü bu yıl DW Rusça servisine karikatürler çizen Sergey Elkin’e layık görüldü. ## İçerik Alman Die Zeit gazetesi Vakfı ile Norveçli Fritt Ord Vakfı tarafından verilen Özgür Medya Ödülü (Free Media Award) bu yıl DW Rusça servisine düzenli olarak karikatürler çizen Sergey Elkin'e layık görüldü. Jüri, ödülün gerekçesinde "Elkin’in otoriter rejimlerdeki anlamsızlıkları ve kabul edilmesi mümkün olmayan beklentileri, ayrıca bu rejimlerin iktidarı fütursuzca kullanılmasını çok isabetli ve sivri bir biçimde karikatürleştirdiğini" belirtti. Alman Die Welt gazetesinde Rus karikatürist Sergey Elkin hakkında yayınlanan bir makalede, Rusya’da siyasi mizah işinin zor olduğu belirtiliyor. Makalede ancak internette özellikle Rusya Devlet Başkanı Putin hakkında yayınlanan karikatürlere bol bol gülündüğünü ve bunda da sanatçı Sergey Elkin’in büyük katkısı olduğu vurgulanıyor. 55 yaşındaki karikatürist Elkin’in iç ve dış politikaya ilişkin çizimleri 2016’nın ocak ayından bu yana her hafta DW Rusça ve Ukrayna servislerinin internet sayfalarında düzenli olarak yayınlanıyor. 2017 Özgür Medya Ödülü Berlin'de yaşayan Azerbaycan kökenli yapımcıların Meydan TV adlı internet platformu, Ermeni gazeteci Zaruhi Meylminyan ve Rus gazeteci Anton Naumlyuk da 2017 Özgür Medya Ödülü'ne layık görülen diğer isimler oldu. 15 bin euro tutarındaki ödüller Ukrayna'nın başkenti Kiev’de ekim ayında düzenlenecek Özgür Medya Ödülü konferansında sahiplerine verilecek. Die Zeit gazetesi Vakfı ile Norveç’in Fritt Ord Vakfı, Özgür Medya ödüllerini "bağımsız ve korkusuz gazeteciliği onurlandırmak, yoğun araştırmaya ve düşünce çeşitliliğine fırsat verme yönünde gazetecileri cesaretlendirmek ve onlara destek olmak" için veriyor. Her iki vakfın temsilcileri, bu yılki ödüllere ilişkin yayınladıkları bildiride medyanın, görevi kötüye kullanmanın her türlüsüne karşı önemli bir kontrol işlevini yerine getirdiğinin de altını çizdiler.
1067837
haber
İşte İstanbul’un mahkûm profili
En çok tutuklunun bulunduğu suç grupları uyuşturucu, cinayet ve hırsızlık
Adalet Bakanlığı Bakırköy Adliyesi’ne bağlı cezaevlerinin tutuklu/hükümlü sayısına ve suçlu profillerini içeren verilere ulaşıldı. Sadece Silivri Cezaevi’nde 16 bin 702 hükümlü bulunurken, hükümlü sayısının en çok olduğu suç ise uyuşturucu ve hırsızlık. Halk TV’den Seyhan Avşar’ın Adalet Bakanlığı'nın 2021 yılına ilişkin adli istatistiklerini referans aldığı haberine göre, hırsızlık, dolandırıcılık ve yağma gibi suçları kapsayan malvarlığına karşı işlenen suçlar, Türkiye'de en fazla işlenen suç grupları. 2020 yılında bu suçlardan 2 milyon 461 bin dosya açılırken, tüm suç grupları içinde uyuşturucu suçunun oranının yüzde 5'e yükseldiği, açılan dosya sayısının ise 422 bine çıktığı öğrenildi. Uyuşturucu zirvede Bakırköy Adliyesi’ne bağlı cezaevlerinin tutuklu/hükümlü sayısına ve suçlu profillerini içeren verilerin yer aldığı 4 Ekim 2022 tarihli istatistikler ise Türkiye’de her geçen gün artan suç işleme oranını gözler önüne serdi. Verilere göre Silivri Cezaevi’nde 16 bin 702 hükümlü, 3 bin 765 tutuklu, 2 bin 857 hükümözlü (yerel mahkemece hakkında karar verilen ancak cezası kesinleşmeyen) bulunuyor. Uyuşturucu suçundan 3 bin 459, hırsızlık suçundan 3 bin 603, yağma-gasp suçundan bin 101, örgütlü suçlardan 122, cinsel suçlardan 944, cinayet suçundan 983 hükümlü var. En çok hükümlü FETÖ'den Verilerde Silivri Cezaevi’nde FETÖ’den hükümlü, hükümözlü ya da tutuklu olan kişi sayısının, yine hükümlü, hükümözlü ve tutuklu olan diğer tüm terör örgütlerinin toplamından daha fazla olması dikkat çekiyor. Verilere göre; Silivri Cezaevi’nde FETÖ’den hükümlü olan kişi sayısı ise 919, diğer tüm terör örgütlerinden hükümlü kişi sayısı ise 857… FETÖ’den hükümözlü olan kişi sayısı 627 iken, diğer terör örgütlerinden hükümözlü olan kişi sayısı ise 45. Tutuklu sayısında ikinci sırada cinayet Verilere göre en çok tutuklunun bulunduğu suç da uyuşturucu. Silivri Cezaevi’nde 2 bin 45 kişi uyuşturucu suçundan tutuklu bulunurken bin 278 kişi ise hükümözlü. Uyuşturucuyu ikinci sırada 480 tutuklu sayısı ile cinayet, üçüncü sırada ise 374 tutuklu sayısıyla hırsızlık suçuna karışanlar takip ediyor. Metris Cezaevi’nde ise 3 bin 537 tutuklu/hükümlü bulunuyor. Yine hükümlü sayısında ilk sırada uyuşturucu suçluları, ikinci sırada hırsızlık, üçüncü sırada ise cinayet suçluları yer alıyor.
38,073
# İşte İstanbul’un mahkûm profili ## Özet En çok tutuklunun bulunduğu suç grupları uyuşturucu, cinayet ve hırsızlık ## İçerik Adalet Bakanlığı Bakırköy Adliyesi’ne bağlı cezaevlerinin tutuklu/hükümlü sayısına ve suçlu profillerini içeren verilere ulaşıldı. Sadece Silivri Cezaevi’nde 16 bin 702 hükümlü bulunurken, hükümlü sayısının en çok olduğu suç ise uyuşturucu ve hırsızlık. Halk TV’den Seyhan Avşar’ın Adalet Bakanlığı'nın 2021 yılına ilişkin adli istatistiklerini referans aldığı haberine göre, hırsızlık, dolandırıcılık ve yağma gibi suçları kapsayan malvarlığına karşı işlenen suçlar, Türkiye'de en fazla işlenen suç grupları. 2020 yılında bu suçlardan 2 milyon 461 bin dosya açılırken, tüm suç grupları içinde uyuşturucu suçunun oranının yüzde 5'e yükseldiği, açılan dosya sayısının ise 422 bine çıktığı öğrenildi. Uyuşturucu zirvede Bakırköy Adliyesi’ne bağlı cezaevlerinin tutuklu/hükümlü sayısına ve suçlu profillerini içeren verilerin yer aldığı 4 Ekim 2022 tarihli istatistikler ise Türkiye’de her geçen gün artan suç işleme oranını gözler önüne serdi. Verilere göre Silivri Cezaevi’nde 16 bin 702 hükümlü, 3 bin 765 tutuklu, 2 bin 857 hükümözlü (yerel mahkemece hakkında karar verilen ancak cezası kesinleşmeyen) bulunuyor. Uyuşturucu suçundan 3 bin 459, hırsızlık suçundan 3 bin 603, yağma-gasp suçundan bin 101, örgütlü suçlardan 122, cinsel suçlardan 944, cinayet suçundan 983 hükümlü var. En çok hükümlü FETÖ'den Verilerde Silivri Cezaevi’nde FETÖ’den hükümlü, hükümözlü ya da tutuklu olan kişi sayısının, yine hükümlü, hükümözlü ve tutuklu olan diğer tüm terör örgütlerinin toplamından daha fazla olması dikkat çekiyor. Verilere göre; Silivri Cezaevi’nde FETÖ’den hükümlü olan kişi sayısı ise 919, diğer tüm terör örgütlerinden hükümlü kişi sayısı ise 857… FETÖ’den hükümözlü olan kişi sayısı 627 iken, diğer terör örgütlerinden hükümözlü olan kişi sayısı ise 45. Tutuklu sayısında ikinci sırada cinayet Verilere göre en çok tutuklunun bulunduğu suç da uyuşturucu. Silivri Cezaevi’nde 2 bin 45 kişi uyuşturucu suçundan tutuklu bulunurken bin 278 kişi ise hükümözlü. Uyuşturucuyu ikinci sırada 480 tutuklu sayısı ile cinayet, üçüncü sırada ise 374 tutuklu sayısıyla hırsızlık suçuna karışanlar takip ediyor. Metris Cezaevi’nde ise 3 bin 537 tutuklu/hükümlü bulunuyor. Yine hükümlü sayısında ilk sırada uyuşturucu suçluları, ikinci sırada hırsızlık, üçüncü sırada ise cinayet suçluları yer alıyor.
809533
haber
Basketbol sahasında patlayan ayakkabı, Nike’a 1.5 milyar dolar kaybettirdi
Ayakkabısı patlayan Williamson, 'geleceğin LeBron James'i' olarak görülüyor
ABD basketbolunun yeni gözdesi olarak nitelendirilen **Zion Williamson** ’ın ayakkabısının maç esnasında patlamasının ardından sektör devi Nike’ın hisse değerinde 1.46 milyar dolarlık düşüş gerçekleşti. Duke Üniversitesi’nin 18 yaşındaki oyuncusu, salı günü Kuzey Carolina Üniversitesi’ne karşı oynanan karşılaşmada sahaya çıkmasından saniyeler sonra, sol ayakkabısının tabanının ayrılması sonucu yere kapaklanmıştı. Eski ABD Başkanı **Barack Obama** ’nın da seyirciler arasında olduğu maç yaşananların ardından Duke Üniversitesi takımının koçu Mike Krzyzewski, gazetecilere yıldız oyuncunun dizinin burkulduğunu ve belirsiz bir süre sahadan uzak kalacağını söyledi. Nike hisseleri, yaşananların ardından perşembe günkü satışlarda yüzde 1’den fazla değer kaybetti, bu da sektör devi için 1.46 milyar dolarlık bir değer kaybına tekabül ediyor. Şirketten yapılan açıklamada, konuyla ilgili kaygı duyulduğu ve Zion’un hızlı bir şekilde iyileşmesinin dilendiği belirtilirken; "Ürünlerimizin kalitesi ve performansı en büyük önceliğimizdir. Bu, tekil bir olay olsa da neler yaşandığını öğrenmek için çalışıyoruz" dendi. ‘Geleceğin LeBron James’i’ olarak da adlandırılan Williamson, yaralandığında Nike PG 2.5 model basketbol ayakkabısını giyiyordu. Bu ayakkabıya Nike’ın internet sitesinden 95-105 dolara ulaşmak mümkün.
328,088
# Basketbol sahasında patlayan ayakkabı, Nike’a 1.5 milyar dolar kaybettirdi ## Özet Ayakkabısı patlayan Williamson, 'geleceğin LeBron James'i' olarak görülüyor ## İçerik ABD basketbolunun yeni gözdesi olarak nitelendirilen **Zion Williamson** ’ın ayakkabısının maç esnasında patlamasının ardından sektör devi Nike’ın hisse değerinde 1.46 milyar dolarlık düşüş gerçekleşti. Duke Üniversitesi’nin 18 yaşındaki oyuncusu, salı günü Kuzey Carolina Üniversitesi’ne karşı oynanan karşılaşmada sahaya çıkmasından saniyeler sonra, sol ayakkabısının tabanının ayrılması sonucu yere kapaklanmıştı. Eski ABD Başkanı **Barack Obama** ’nın da seyirciler arasında olduğu maç yaşananların ardından Duke Üniversitesi takımının koçu Mike Krzyzewski, gazetecilere yıldız oyuncunun dizinin burkulduğunu ve belirsiz bir süre sahadan uzak kalacağını söyledi. Nike hisseleri, yaşananların ardından perşembe günkü satışlarda yüzde 1’den fazla değer kaybetti, bu da sektör devi için 1.46 milyar dolarlık bir değer kaybına tekabül ediyor. Şirketten yapılan açıklamada, konuyla ilgili kaygı duyulduğu ve Zion’un hızlı bir şekilde iyileşmesinin dilendiği belirtilirken; "Ürünlerimizin kalitesi ve performansı en büyük önceliğimizdir. Bu, tekil bir olay olsa da neler yaşandığını öğrenmek için çalışıyoruz" dendi. ‘Geleceğin LeBron James’i’ olarak da adlandırılan Williamson, yaralandığında Nike PG 2.5 model basketbol ayakkabısını giyiyordu. Bu ayakkabıya Nike’ın internet sitesinden 95-105 dolara ulaşmak mümkün.
127135
haber
6 suikast girişiminden kurtulan diktatör
Her şey 26 yaşındaki Tunuslu Muhammed'in ruhsatsız sebze sattığı için polisle tartışıp kendini yakmasıyla başladı.
BBC'nin hazırladığı Hüsnü Mübarek'in hayatı T24'ün bazı eklemeleriyle şöyle: Mısır'ın 82 yaşındaki Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, yaklaşık 30 yıldır iktidardaydı. Enver Sedat'ın 1981 yılında suikast sonucu öldürülmesi üzerine cumhurbaşkanlığına getirilen ve o sıralarda fazla tanınmayan Mübarek'in, bunca yıl iktidarda kalabileceğini o günlerde pek az kişi düşünmüştü. Sedat, başkent Kahire'de İslamcı militanların düzenlediği suikast sonucu hayatını kaybettiğinde; eski hava kuvvetleri komutanı, yeni cumhurbaşkanı yardımcısı Mübarek, kılpayı hayatta kalmıştı. Çünkü saldırı anında Sedat'ın yanında oturuyordu. Mübarek o tarihten beri altı suikast girişimine maruz kaldı - sonuncusu 1995'te Afrika zirvesine katılmak üzere Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'ya vardığı sırada düzenlendi. Hüsnü Mübarek, iktidarını mermilerden kaçma becerisinin yanında, Batı'yla yakın ilişki içinde olmasına ve güçlü muhalif hareketleri bastırmasına ya da geri püskürtmesine borçlu. Bununla beraber ülke içindeki huzursuz ortam, bölgesel nüfuzunun zayıflaması, sağlık durumunun kötüleşmesi ve halefinin de belli olmaması, bir çoklarını Mübarek'in daha ne kadar iktidarda kalabileceğini sorgulamaya itti. 1928 yılında Kahire yakınlarında bir köyde doğan, Mübarek, özel yaşamını kamuoyu önünde yaşamamaya dikkat etti. Kahire'deki Amerikan Üniversitesi'nden mezun, yarı İngiliz Suzanne Mübarek'le evliliğinden Gamal ve Ala adında iki oğlu bulunuyor. Asla sigara ya da içki içmeyen Mübarek, güne sabah saat 6'da spor salonunda başlamasıyla ve sağlıklı bir yaşam sürmeye özen göstermesiyle biliniyor. Mübarek rejimi Hüsnü Mübarek, Sedat’ın suikaste uğramasından sekiz gün sonra yemin ederek cumhurbaşkanlığı görevine başladı. İktidara gelmesinden bu yana, ülkeyi askeri bir lidere benzer bir tutumda yönettiğini söylemek yanlış olmaz. Görevde olduğu onlarca yıl boyunca olağanüstü hal uygulamasını sürdürdü, polisin gözaltı yetkisini artırdı, temel hak ve özgürlükleri kısıtladı. Mübarek yönetimi, bu sert rejimin İslamcı terör faaliyetleriyle mücadelede şart olduğunu savunageldi. Zira İslamcı gruplar, Mübarek rejimi süresince sıklıkla Mısır'ın başlıca gelir kaynaklarından olan turizmi hedef aldı. Hüsnü Mübarek, ülke içi istikrarın ve ekonomik kalkınmanın hakim olduğu bir dönemde kontrolü elinde bulundurduğundan, halkın büyük bölümü de Mısır'da iktidarın tek elde toplanmasını kabullendi. Ancak son yıllarda demokrasiyi teşvik etmesi yolunda hem en güçlü müttefiki ABD'den hem de ülke içinden gelen baskılar arttı. Mübarek tek parti rejimini değiştirmeye açık olduğunu söylese de reform yanlıları bu sözleri inandırıcı bulmadı. Gösteriler ve Mısır Çünkü Hüsnü Mübarek, 1981 yılından bu yana üç genel seçimi rakipsiz kazandı, ancak 2005'teki son genel seçimlerde ABD'nin de baskısıyla başka adayların da yarışmasına izin verdi. Mısırlılar önceki seçimlerde parlamentonun gösterdiği tek bir aday için sadece "evet" ya da "hayır" oyu kullanabiliyorlardı. Bununla beraber Mısır'da yaygın destek gören tek muhalif hareket olan Müslüman Kardeşler, siyasi yasaklı olduğundan aday çıkaramadı. Mübarek, 2005 Eylül'ünde 77 yaşındayken genel seçimleri kazanarak cumhurbaşkanlığında beşinci dönemine başladı. 2010 yılının Mart ayında safrakesesi ameliyatı için Almanya'ya gitmesi, sağlığının bozulduğu yolundaki söylentileri daha da artırdı. Bu tartışmalar, ne zaman önemli bir toplantıyı kaçırsa ya da medyadan uzak dursa, hemen alevleniyordu. Hüsnü Mübarek'in iktidarına ilk ciddi direniş 2011'in Ocak ayında yaşandı, göstericiler sokağa çıkma yasağına ve toplum polisine direnerek Mübarek'in istifa etmesi çağrısıyla sokaklara döküldü. Olaylar, Tunus devlet başkanının halk ayaklanmasıyla devrilmesinden bir kaç gün sonra başladı. Mübarek sonunda 29 Ocak 2011'de istihbarat şefi Ömer Süleyman'ı cumhurbaşkanı yardımcılığına atadı. Bu adım, Mübarek'in orduya olan desteğini güçlendirme çabası olarak yorumlandı. Muhalefet gruplarının, Mübarek’in 40 yaşındaki yatırım bankacısı oğlu Gamal'ı kendi yerine aday olarak gösterebileceği kaygısı Gamal'ın "aday olmayacağım açıklamasıyla son buldu. Ancak Gamal hâlâ iktidardaki Ulusal Demokratik Parti içinde önemli bir konumda bulunuyor, ekonomik ve siyasi reformların önde gelen savunucularından biri. Artan protestolar karşısında canlı yayında televizyonlardan halka seslenen Mübarek, 2011 yılının Eylül ayında beş yıllık görev süresi dolduktan sonra tekrar aday olma niyetinde olmadığını açıkladı. Mübarek, 1 Şubat 2011'de "Bu değerli ulus benim yaşadığım, uğruna savaştığım, topraklarını, egemenliğini ve çıkarlarını savunduğum yerdir. Bu topraklarda öleceğim. Tarih, başkalarını olduğu gibi beni de yargılayacaktır." diye konuştu.
267,111
# 6 suikast girişiminden kurtulan diktatör ## Özet Her şey 26 yaşındaki Tunuslu Muhammed'in ruhsatsız sebze sattığı için polisle tartışıp kendini yakmasıyla başladı. ## İçerik BBC'nin hazırladığı Hüsnü Mübarek'in hayatı T24'ün bazı eklemeleriyle şöyle: Mısır'ın 82 yaşındaki Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, yaklaşık 30 yıldır iktidardaydı. Enver Sedat'ın 1981 yılında suikast sonucu öldürülmesi üzerine cumhurbaşkanlığına getirilen ve o sıralarda fazla tanınmayan Mübarek'in, bunca yıl iktidarda kalabileceğini o günlerde pek az kişi düşünmüştü. Sedat, başkent Kahire'de İslamcı militanların düzenlediği suikast sonucu hayatını kaybettiğinde; eski hava kuvvetleri komutanı, yeni cumhurbaşkanı yardımcısı Mübarek, kılpayı hayatta kalmıştı. Çünkü saldırı anında Sedat'ın yanında oturuyordu. Mübarek o tarihten beri altı suikast girişimine maruz kaldı - sonuncusu 1995'te Afrika zirvesine katılmak üzere Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'ya vardığı sırada düzenlendi. Hüsnü Mübarek, iktidarını mermilerden kaçma becerisinin yanında, Batı'yla yakın ilişki içinde olmasına ve güçlü muhalif hareketleri bastırmasına ya da geri püskürtmesine borçlu. Bununla beraber ülke içindeki huzursuz ortam, bölgesel nüfuzunun zayıflaması, sağlık durumunun kötüleşmesi ve halefinin de belli olmaması, bir çoklarını Mübarek'in daha ne kadar iktidarda kalabileceğini sorgulamaya itti. 1928 yılında Kahire yakınlarında bir köyde doğan, Mübarek, özel yaşamını kamuoyu önünde yaşamamaya dikkat etti. Kahire'deki Amerikan Üniversitesi'nden mezun, yarı İngiliz Suzanne Mübarek'le evliliğinden Gamal ve Ala adında iki oğlu bulunuyor. Asla sigara ya da içki içmeyen Mübarek, güne sabah saat 6'da spor salonunda başlamasıyla ve sağlıklı bir yaşam sürmeye özen göstermesiyle biliniyor. Mübarek rejimi Hüsnü Mübarek, Sedat’ın suikaste uğramasından sekiz gün sonra yemin ederek cumhurbaşkanlığı görevine başladı. İktidara gelmesinden bu yana, ülkeyi askeri bir lidere benzer bir tutumda yönettiğini söylemek yanlış olmaz. Görevde olduğu onlarca yıl boyunca olağanüstü hal uygulamasını sürdürdü, polisin gözaltı yetkisini artırdı, temel hak ve özgürlükleri kısıtladı. Mübarek yönetimi, bu sert rejimin İslamcı terör faaliyetleriyle mücadelede şart olduğunu savunageldi. Zira İslamcı gruplar, Mübarek rejimi süresince sıklıkla Mısır'ın başlıca gelir kaynaklarından olan turizmi hedef aldı. Hüsnü Mübarek, ülke içi istikrarın ve ekonomik kalkınmanın hakim olduğu bir dönemde kontrolü elinde bulundurduğundan, halkın büyük bölümü de Mısır'da iktidarın tek elde toplanmasını kabullendi. Ancak son yıllarda demokrasiyi teşvik etmesi yolunda hem en güçlü müttefiki ABD'den hem de ülke içinden gelen baskılar arttı. Mübarek tek parti rejimini değiştirmeye açık olduğunu söylese de reform yanlıları bu sözleri inandırıcı bulmadı. Gösteriler ve Mısır Çünkü Hüsnü Mübarek, 1981 yılından bu yana üç genel seçimi rakipsiz kazandı, ancak 2005'teki son genel seçimlerde ABD'nin de baskısıyla başka adayların da yarışmasına izin verdi. Mısırlılar önceki seçimlerde parlamentonun gösterdiği tek bir aday için sadece "evet" ya da "hayır" oyu kullanabiliyorlardı. Bununla beraber Mısır'da yaygın destek gören tek muhalif hareket olan Müslüman Kardeşler, siyasi yasaklı olduğundan aday çıkaramadı. Mübarek, 2005 Eylül'ünde 77 yaşındayken genel seçimleri kazanarak cumhurbaşkanlığında beşinci dönemine başladı. 2010 yılının Mart ayında safrakesesi ameliyatı için Almanya'ya gitmesi, sağlığının bozulduğu yolundaki söylentileri daha da artırdı. Bu tartışmalar, ne zaman önemli bir toplantıyı kaçırsa ya da medyadan uzak dursa, hemen alevleniyordu. Hüsnü Mübarek'in iktidarına ilk ciddi direniş 2011'in Ocak ayında yaşandı, göstericiler sokağa çıkma yasağına ve toplum polisine direnerek Mübarek'in istifa etmesi çağrısıyla sokaklara döküldü. Olaylar, Tunus devlet başkanının halk ayaklanmasıyla devrilmesinden bir kaç gün sonra başladı. Mübarek sonunda 29 Ocak 2011'de istihbarat şefi Ömer Süleyman'ı cumhurbaşkanı yardımcılığına atadı. Bu adım, Mübarek'in orduya olan desteğini güçlendirme çabası olarak yorumlandı. Muhalefet gruplarının, Mübarek’in 40 yaşındaki yatırım bankacısı oğlu Gamal'ı kendi yerine aday olarak gösterebileceği kaygısı Gamal'ın "aday olmayacağım açıklamasıyla son buldu. Ancak Gamal hâlâ iktidardaki Ulusal Demokratik Parti içinde önemli bir konumda bulunuyor, ekonomik ve siyasi reformların önde gelen savunucularından biri. Artan protestolar karşısında canlı yayında televizyonlardan halka seslenen Mübarek, 2011 yılının Eylül ayında beş yıllık görev süresi dolduktan sonra tekrar aday olma niyetinde olmadığını açıkladı. Mübarek, 1 Şubat 2011'de "Bu değerli ulus benim yaşadığım, uğruna savaştığım, topraklarını, egemenliğini ve çıkarlarını savunduğum yerdir. Bu topraklarda öleceğim. Tarih, başkalarını olduğu gibi beni de yargılayacaktır." diye konuştu.
579689
haber
"İSPARK 1 lira olsun" teklifine ret
Özgür Deniz KAYA / İSTANBUL (DHA) - ANKARA'da otopark ücretlerinin 1 liraya düşürülmesinin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi'nin CHP'li üyeleri, İSPARK'ın 1 TL'ye düşürülmesi için teklif verdi
12 Mart 2018 21:57 . AK Parti, konunun üzerinde çalışılması gerektiği belirterek teklifi reddetti. İBB Meclisi'nin CHP'li üyeleri Nadir Ataman, Doruk Bulut, Hüseyin Sağ, Tankut Gündoğar ve Seyit Ali Aydoğmuş, İSPARK'ın 1 lira olması için önerge verdi. AK PARTİ: ÜZERİNDE ÇALIŞILMADAN TEKLİF EDİLMESİ DOĞRU DEĞİL Önergeyi okuyan Nadir Ataman, teklifin meclis gündemine alınarak Ulaşım, Trafik ve Tarife Komisyonu'na havale edilmesini istedi. Daha sonra söz alan AK Parti Grup Başkan Vekil Yardımcısı Faruk Aydın, "Söz konusu teklifi arzu ederlerse başkanlık makamına gönderelim. Gündeme alınması ile ilgili bir önerge ise bunu çalışmadan, altı olmadan, hesabı kitabı olmadan teklif edilmesini doğru bulmuyorum. Gündeme alınmasını reddediyoruz" dedi. Oylamaya geçilmesinin ardından otopark ücretlerinin düşürülmesinin gündeme alınması ile ilgili teklif, AK Partili meclis üyelerinin "hayır" oyları ile reddedildi. ATAMAN: RANTTAN DEĞİL HALKTAN YANA OLMASINI BEKLERDİK Toplantının ardından DHA'ya konuşan Nadir Ataman, "Belediye otoparklarında asıl hedef gelir elde etmek değil, trafik güvenliğini sağlamaktır. İstanbul'da trafiğin ne durumda olduğunu herkes biliyor. Belediyeye ve belediye şirketlerine ait bütün otoparkların 1 saate kadar ücretsiz, 24 saat boyunca da 1 TL olmasını istedik. İstanbul'u yönetenlerin, otopark ücretleri açısından ranttan değil Ankara'daki gibi halktan yana olmasını beklerdik" dedi. (FOTOĞRAFLI)
85,285
# "İSPARK 1 lira olsun" teklifine ret ## Özet Özgür Deniz KAYA / İSTANBUL (DHA) - ANKARA'da otopark ücretlerinin 1 liraya düşürülmesinin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi'nin CHP'li üyeleri, İSPARK'ın 1 TL'ye düşürülmesi için teklif verdi ## İçerik 12 Mart 2018 21:57 . AK Parti, konunun üzerinde çalışılması gerektiği belirterek teklifi reddetti. İBB Meclisi'nin CHP'li üyeleri Nadir Ataman, Doruk Bulut, Hüseyin Sağ, Tankut Gündoğar ve Seyit Ali Aydoğmuş, İSPARK'ın 1 lira olması için önerge verdi. AK PARTİ: ÜZERİNDE ÇALIŞILMADAN TEKLİF EDİLMESİ DOĞRU DEĞİL Önergeyi okuyan Nadir Ataman, teklifin meclis gündemine alınarak Ulaşım, Trafik ve Tarife Komisyonu'na havale edilmesini istedi. Daha sonra söz alan AK Parti Grup Başkan Vekil Yardımcısı Faruk Aydın, "Söz konusu teklifi arzu ederlerse başkanlık makamına gönderelim. Gündeme alınması ile ilgili bir önerge ise bunu çalışmadan, altı olmadan, hesabı kitabı olmadan teklif edilmesini doğru bulmuyorum. Gündeme alınmasını reddediyoruz" dedi. Oylamaya geçilmesinin ardından otopark ücretlerinin düşürülmesinin gündeme alınması ile ilgili teklif, AK Partili meclis üyelerinin "hayır" oyları ile reddedildi. ATAMAN: RANTTAN DEĞİL HALKTAN YANA OLMASINI BEKLERDİK Toplantının ardından DHA'ya konuşan Nadir Ataman, "Belediye otoparklarında asıl hedef gelir elde etmek değil, trafik güvenliğini sağlamaktır. İstanbul'da trafiğin ne durumda olduğunu herkes biliyor. Belediyeye ve belediye şirketlerine ait bütün otoparkların 1 saate kadar ücretsiz, 24 saat boyunca da 1 TL olmasını istedik. İstanbul'u yönetenlerin, otopark ücretleri açısından ranttan değil Ankara'daki gibi halktan yana olmasını beklerdik" dedi. (FOTOĞRAFLI)
1126641
haber
Ertuğrul Özkök: Dün çıkan bir kitap, bu fotoğrafta bir "hain" var dikkatle bakın ama göremeyeceksiniz
"Birinde imanlı bir Nazi hayranı… Ötekinde çocukluğundan itibaren aşağılanmış kişiliğin yarattığı travmalı, yaralı bir hain…"
24 Ağustos 2023 06:30 Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu Dün çıkan bir kitap: Bu fotoğrafta bir "hain" var, dikkatle bakın ama göremeyeceksiniz Bu fotoğraf bundan 79 yıl önce, bu ay çekildi… Tam tarihi ile 16 Ağustos 1944 günü… Çekildiği yer Fransa'nın Chartres şehri… Fotoğrafı çeken, Life dergisi için çalışan Robert Capra isimli Amerikalı bir fotoğrafçı… Şimdi fotoğrafta kucağında bir bebekle kalabalık içinde yürüyen kafası kazınmış kadına dikkatle bakın. O kadın bir "hain…" Dün Fransa'da bu kadını anlatan bir kitap çıktı Dün Fransa'da, işte bu kadının hikâyesini anlatan bir kitap yayımlandı. Kitabın adı "Vous Ne Connaisez Rien de Moi.." Türkçe'ye şöyle çevirebilirsiniz: "Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz…" Oysa çok şey biliyoruz. Bütün Fransa biliyor. O bir hain. Kafası kazınmış, alnına gamalı haç çizilmiş Fransız işgali sırasında Alman işgalcilerle iş birliği yapmış. Almanlar savaşı kaybedince, Fransız direnişçileri tarafından yakalanmış ve işbirlikçi "hain kadınlara" yapılan ilk şey yapılmış. Kafasını kazıtıp, alnına kızgın demirle gamalı haç çizilmiş… Sonra işte bu fotoğraftaki gibi sokakta yürütülerek, halkın önünde aşağılanmış, rezil edilmiş. Adı Simone Touseau… Fotoğraf çekildiğinde 23 yaşında… Öfkeli kalabalık bütün işgalin rövanşını, intikamını kafası kazınmış kadından alıyor. Onunla birlikte kucağındaki çocuk da bu recimden payını alıyor. Dünden itibaren bu defa kafası kazınmış kadın konuşmaya başladı Evet, bu haininin hikâyesini bütün Fransa biliyor… Yetmiş dokuz yıldan beri biliyor. Öyleyse dün çıkan kitabın adı niye böyle: "Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz…" Çünkü bu defa "hain" konuşuyor. Yazar Julie Heracles, onun hikâyesini kendi ağzından anlatıyor. Ve anlattığı hikâye, 79 yıldan beri bir hain hakkında bildiğimiz hikâyeden çok farklı.. Onun hikâyesini dinliyoruz: Ey recim kalabalığı, 79 yıldan beri bildiğini unut ve beni dinle Savaştan önce çocukluğunda, kendini hep aşağılayan bir sınıf arkadaşının tecavüzüne uğramış, hamile kalmış, çocuğu aldırmış. Çocukluğunda en iyi arkadaşı bir Yahudi… İşgal sırasında Chartres halkı, kolunda sarı yıldız işaret taşıyan Yahudileri aralarına sokmazken, o iki arkadaşını Nazi eğilimlilerden saklamış. Bu arada bir direnişçinin hayatını kurtarmış. Bunları yapabilmesinin nedeni, okulda öğrendiği Almanca ile işgal kuvvetleri komutanın sekreteri olması. Evet fotoğrafta gördüğünüz, kafası kazınmış, öfkeli kalabalığın önüne atılıp, yerlerde sürüklenen kadının arkasında böyle bir hikâye var. Resme çok dikkatli baktım ama o "haini" göremiyorum Ama dikkat… Dün piyasaya çıkan kitap bir roman. Alexandre Dumas, "Tarih duvardaki bir çividir, ben romanlarımı onun üzerine asarım" diyor. Yazar Juile Heracles de öyle yapmış. Fotoğrafta gördüğümüz kadının hikâyesini hayalinden yazmış. Bize, bu fotoğrafa baktım, sizin gördüğünüzü ben de gördüm. Ama benim gördüğüm bir hain değil, travmalı bir kadındı diyor. Ya gerçek? Aslında o gerçeği de biliyoruz. 14 yaşında defterine gamalı haç çiziyordu Gerard Leray adlı bir tarihçi daha 1970'de fotoğraftaki Simone Tousseau'nun gerçek hayatını araştırmış, dönemin tanıklarıyla konuşmuş, belgeleri incelemiş ve olayın aslını bir tarihçi olarak yazmıştı… Kafası kazınmış kadının arkasında hiç de öyle ezilmişlikler, çocukluk travmaları falan yoktu. Simone aşırı sağ fikirleri olan, keskin bir militandı. Yahudi düşmanı bir antisemitist ve antikomünistti. Arkasında canavarlaşmış bir Nazi ideolojisi vardı. Annesi Dreyfus karşıtı faşist bir katolikti. Simone, daha 14 yaşındayken okul defterlerine gamalı haç çiziyordu. Hem annesi hem o Hitler hayranıydı. BBC dinleyen 5 komşusundan ikisi bir daha evine dönemedi İşgal sırasında Alman komutanları evlerine yemeğe davet ediyorlardı. 1941 yılında şehirdeki Alman kitapçısını işleten bir Alman askerinin sevgilisi olmuştu. 1943'te Alman askerleri komşularının evini basmış ve BBC dinleyen 5 komşularını alıp götürmüş. Aralarından ikisi bir daha evlerine dönememişti. Onları ihbar edenin, kafası kazınmış bu kadın olduğundan kimsenin şüphesi yoktu. Yakalandığı gün çırılçıplak soyulup, hortumla ıslatıldı mı? Sonra savaş bitti. Almanlarla işbirliği yapan anne-kız ve başka işbirlikçiler direnişçilerce tutuklandı. Aralarından üçü vurularak öldürüldü. Simone ve annesinin kafası kazınarak sokaklarda öfkeli kalabalığın önüne salındı. O günle ilgili olarak da önünüzde iki versiyon var. Romana göre sokağa salındıkları gün, çırılçıplak soyulup popoları hortumla ıslatılmıştı. Bunları yapanlar, direnişe son dakikada katılanlardı Ancak o gün gerçekten olup bitenleri yazan tarihçiler ise farklı bir şey söylüyordu. Onlara göre kadınların kafalarını kazıyan, sokaklarda teşhir edip aşağılayan o öfkeli kişiler, aslında direnişe, savaşın sonu belli oluktan sonra son dakikada katılan insanlardı. Oysa 16 Ağustos günü orada gerçek bir direnişçi komutan vardı. Fransa İç Kuvvetler Komutanı Leon Altenburger, bu intikamcı kalabalığın önüne geçti ve kadınlara yapılan muameleyi durdurdu. Dün roman bittikten sonra neler oldu? Roman, 16 Ağustos günü sokakta gördüğümüz bu manzara ile sona eriyor. Hikâyenin gerçeğine dönersek o devam ediyor. Simone ve annesi o gün bebekleriyle evlerine dönüyor. İki-üç gün sonra tutuklanıyorlar. İdam cezası ile yargılanıyorlar. Ancak avukatları, davanın uzamasını sağlıyor ve sonunda öfkeli kalabalıkların intikam duyguları soğuyunca, 10 yıl boyunca "milli utanç" cezası çekiyorlar. Simone 1954'te evlendi. Ancak yaşadığı utanç, onu depresyon ve alkolikliğe sürükledi. Kocası iki yıl sonra iki çocuğunu alıp onu terk etti. Sokaklarda kazınmış kafası, alnına kazınmış gamalı haç ile öfkeli kalabalıkların önüne salınan kadın doğduğu şehir Chartres'a döndü. 1966 yılında öldü. Henüz 44 yaşındaydı ve yalnız başınaydı… Onunla birlikte aynı sokaklarda "hainin bebeği" olarak dolaştırılan kızı hâlâ hayatta... İki Simone'dan hangisini gördünüz bu fotoğrafta? Simone'dan geriye ne kaldı… Bir gerçek ve bir hikâye… Birinde imanlı bir Nazi hayranı… Ötekinde çocukluğundan itibaren aşağılanmış kişiliğin yarattığı travmalı, yaralı bir "hain…" Tabii bir de o günün kan isteyen öfkeli kalabalıkları ve böyle bir zafer anında bile öfkelerine yenik düşmeyen daha tenha kalabalıklar, hatta tek tek insanlar. Son anda trene binen acımasız kondüktörler Aradan 79 yıl geçti… Bugün insanlar duygu olarak, kafalarını kazıyarak o kadınları sokaklarda sürükleyen, öfkeli kalabalıkların yanında olamıyor. Bugün bu fotoğrafa baktığımızda, ortadaki kafası kazınmış kadından çok öfkeli kalabalığı görüyor, hatta aşağılanan kadınlara acıyoruz. O kalabalık içinde bu hain gözümüze daha masum görünüyor. Dünün mazlumu, bugünün zalimi haline gelince tarih de değişiyor Bu fotoğrafa şimdi daha dikkatle bakın. Her sureti daha kolayca teşhis edeceksiniz. Dünün mazlumları, "artık güç bizde" deyip, bugünün zalimi haline dönüşünce, bu fotoğrafın anlattığı hikâye de değişiyor. Zulmün ve zalimin tarihi yeniden yazılıyor. Geriye, "hain" dediğimiz o insanlara yapılan muameleye karşı çıkan gerçek direnişçiler, Leon Altenburger'ler kalıyor. Ve "vicdan tarihini" fotoğraftaki öfkeli kalabalıklar değil, zaferin en güçlü anında bile adalet duygusunu korumayı başaran insanlar yazıyor. *** (*) NOT: Bu yazıda Le Monde'un ‘M Magazin' adlı ekinin 19 Ağustos 2023 tarihli sayısındaki ‘La Tondue de Chartres, de l'Histoire a la Fiction' başlıklı yazıdan yararlandım.
31,563
# Ertuğrul Özkök: Dün çıkan bir kitap, bu fotoğrafta bir "hain" var dikkatle bakın ama göremeyeceksiniz ## Özet "Birinde imanlı bir Nazi hayranı… Ötekinde çocukluğundan itibaren aşağılanmış kişiliğin yarattığı travmalı, yaralı bir hain…" ## İçerik 24 Ağustos 2023 06:30 Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu Dün çıkan bir kitap: Bu fotoğrafta bir "hain" var, dikkatle bakın ama göremeyeceksiniz Bu fotoğraf bundan 79 yıl önce, bu ay çekildi… Tam tarihi ile 16 Ağustos 1944 günü… Çekildiği yer Fransa'nın Chartres şehri… Fotoğrafı çeken, Life dergisi için çalışan Robert Capra isimli Amerikalı bir fotoğrafçı… Şimdi fotoğrafta kucağında bir bebekle kalabalık içinde yürüyen kafası kazınmış kadına dikkatle bakın. O kadın bir "hain…" Dün Fransa'da bu kadını anlatan bir kitap çıktı Dün Fransa'da, işte bu kadının hikâyesini anlatan bir kitap yayımlandı. Kitabın adı "Vous Ne Connaisez Rien de Moi.." Türkçe'ye şöyle çevirebilirsiniz: "Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz…" Oysa çok şey biliyoruz. Bütün Fransa biliyor. O bir hain. Kafası kazınmış, alnına gamalı haç çizilmiş Fransız işgali sırasında Alman işgalcilerle iş birliği yapmış. Almanlar savaşı kaybedince, Fransız direnişçileri tarafından yakalanmış ve işbirlikçi "hain kadınlara" yapılan ilk şey yapılmış. Kafasını kazıtıp, alnına kızgın demirle gamalı haç çizilmiş… Sonra işte bu fotoğraftaki gibi sokakta yürütülerek, halkın önünde aşağılanmış, rezil edilmiş. Adı Simone Touseau… Fotoğraf çekildiğinde 23 yaşında… Öfkeli kalabalık bütün işgalin rövanşını, intikamını kafası kazınmış kadından alıyor. Onunla birlikte kucağındaki çocuk da bu recimden payını alıyor. Dünden itibaren bu defa kafası kazınmış kadın konuşmaya başladı Evet, bu haininin hikâyesini bütün Fransa biliyor… Yetmiş dokuz yıldan beri biliyor. Öyleyse dün çıkan kitabın adı niye böyle: "Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz…" Çünkü bu defa "hain" konuşuyor. Yazar Julie Heracles, onun hikâyesini kendi ağzından anlatıyor. Ve anlattığı hikâye, 79 yıldan beri bir hain hakkında bildiğimiz hikâyeden çok farklı.. Onun hikâyesini dinliyoruz: Ey recim kalabalığı, 79 yıldan beri bildiğini unut ve beni dinle Savaştan önce çocukluğunda, kendini hep aşağılayan bir sınıf arkadaşının tecavüzüne uğramış, hamile kalmış, çocuğu aldırmış. Çocukluğunda en iyi arkadaşı bir Yahudi… İşgal sırasında Chartres halkı, kolunda sarı yıldız işaret taşıyan Yahudileri aralarına sokmazken, o iki arkadaşını Nazi eğilimlilerden saklamış. Bu arada bir direnişçinin hayatını kurtarmış. Bunları yapabilmesinin nedeni, okulda öğrendiği Almanca ile işgal kuvvetleri komutanın sekreteri olması. Evet fotoğrafta gördüğünüz, kafası kazınmış, öfkeli kalabalığın önüne atılıp, yerlerde sürüklenen kadının arkasında böyle bir hikâye var. Resme çok dikkatli baktım ama o "haini" göremiyorum Ama dikkat… Dün piyasaya çıkan kitap bir roman. Alexandre Dumas, "Tarih duvardaki bir çividir, ben romanlarımı onun üzerine asarım" diyor. Yazar Juile Heracles de öyle yapmış. Fotoğrafta gördüğümüz kadının hikâyesini hayalinden yazmış. Bize, bu fotoğrafa baktım, sizin gördüğünüzü ben de gördüm. Ama benim gördüğüm bir hain değil, travmalı bir kadındı diyor. Ya gerçek? Aslında o gerçeği de biliyoruz. 14 yaşında defterine gamalı haç çiziyordu Gerard Leray adlı bir tarihçi daha 1970'de fotoğraftaki Simone Tousseau'nun gerçek hayatını araştırmış, dönemin tanıklarıyla konuşmuş, belgeleri incelemiş ve olayın aslını bir tarihçi olarak yazmıştı… Kafası kazınmış kadının arkasında hiç de öyle ezilmişlikler, çocukluk travmaları falan yoktu. Simone aşırı sağ fikirleri olan, keskin bir militandı. Yahudi düşmanı bir antisemitist ve antikomünistti. Arkasında canavarlaşmış bir Nazi ideolojisi vardı. Annesi Dreyfus karşıtı faşist bir katolikti. Simone, daha 14 yaşındayken okul defterlerine gamalı haç çiziyordu. Hem annesi hem o Hitler hayranıydı. BBC dinleyen 5 komşusundan ikisi bir daha evine dönemedi İşgal sırasında Alman komutanları evlerine yemeğe davet ediyorlardı. 1941 yılında şehirdeki Alman kitapçısını işleten bir Alman askerinin sevgilisi olmuştu. 1943'te Alman askerleri komşularının evini basmış ve BBC dinleyen 5 komşularını alıp götürmüş. Aralarından ikisi bir daha evlerine dönememişti. Onları ihbar edenin, kafası kazınmış bu kadın olduğundan kimsenin şüphesi yoktu. Yakalandığı gün çırılçıplak soyulup, hortumla ıslatıldı mı? Sonra savaş bitti. Almanlarla işbirliği yapan anne-kız ve başka işbirlikçiler direnişçilerce tutuklandı. Aralarından üçü vurularak öldürüldü. Simone ve annesinin kafası kazınarak sokaklarda öfkeli kalabalığın önüne salındı. O günle ilgili olarak da önünüzde iki versiyon var. Romana göre sokağa salındıkları gün, çırılçıplak soyulup popoları hortumla ıslatılmıştı. Bunları yapanlar, direnişe son dakikada katılanlardı Ancak o gün gerçekten olup bitenleri yazan tarihçiler ise farklı bir şey söylüyordu. Onlara göre kadınların kafalarını kazıyan, sokaklarda teşhir edip aşağılayan o öfkeli kişiler, aslında direnişe, savaşın sonu belli oluktan sonra son dakikada katılan insanlardı. Oysa 16 Ağustos günü orada gerçek bir direnişçi komutan vardı. Fransa İç Kuvvetler Komutanı Leon Altenburger, bu intikamcı kalabalığın önüne geçti ve kadınlara yapılan muameleyi durdurdu. Dün roman bittikten sonra neler oldu? Roman, 16 Ağustos günü sokakta gördüğümüz bu manzara ile sona eriyor. Hikâyenin gerçeğine dönersek o devam ediyor. Simone ve annesi o gün bebekleriyle evlerine dönüyor. İki-üç gün sonra tutuklanıyorlar. İdam cezası ile yargılanıyorlar. Ancak avukatları, davanın uzamasını sağlıyor ve sonunda öfkeli kalabalıkların intikam duyguları soğuyunca, 10 yıl boyunca "milli utanç" cezası çekiyorlar. Simone 1954'te evlendi. Ancak yaşadığı utanç, onu depresyon ve alkolikliğe sürükledi. Kocası iki yıl sonra iki çocuğunu alıp onu terk etti. Sokaklarda kazınmış kafası, alnına kazınmış gamalı haç ile öfkeli kalabalıkların önüne salınan kadın doğduğu şehir Chartres'a döndü. 1966 yılında öldü. Henüz 44 yaşındaydı ve yalnız başınaydı… Onunla birlikte aynı sokaklarda "hainin bebeği" olarak dolaştırılan kızı hâlâ hayatta... İki Simone'dan hangisini gördünüz bu fotoğrafta? Simone'dan geriye ne kaldı… Bir gerçek ve bir hikâye… Birinde imanlı bir Nazi hayranı… Ötekinde çocukluğundan itibaren aşağılanmış kişiliğin yarattığı travmalı, yaralı bir "hain…" Tabii bir de o günün kan isteyen öfkeli kalabalıkları ve böyle bir zafer anında bile öfkelerine yenik düşmeyen daha tenha kalabalıklar, hatta tek tek insanlar. Son anda trene binen acımasız kondüktörler Aradan 79 yıl geçti… Bugün insanlar duygu olarak, kafalarını kazıyarak o kadınları sokaklarda sürükleyen, öfkeli kalabalıkların yanında olamıyor. Bugün bu fotoğrafa baktığımızda, ortadaki kafası kazınmış kadından çok öfkeli kalabalığı görüyor, hatta aşağılanan kadınlara acıyoruz. O kalabalık içinde bu hain gözümüze daha masum görünüyor. Dünün mazlumu, bugünün zalimi haline gelince tarih de değişiyor Bu fotoğrafa şimdi daha dikkatle bakın. Her sureti daha kolayca teşhis edeceksiniz. Dünün mazlumları, "artık güç bizde" deyip, bugünün zalimi haline dönüşünce, bu fotoğrafın anlattığı hikâye de değişiyor. Zulmün ve zalimin tarihi yeniden yazılıyor. Geriye, "hain" dediğimiz o insanlara yapılan muameleye karşı çıkan gerçek direnişçiler, Leon Altenburger'ler kalıyor. Ve "vicdan tarihini" fotoğraftaki öfkeli kalabalıklar değil, zaferin en güçlü anında bile adalet duygusunu korumayı başaran insanlar yazıyor. *** (*) NOT: Bu yazıda Le Monde'un ‘M Magazin' adlı ekinin 19 Ağustos 2023 tarihli sayısındaki ‘La Tondue de Chartres, de l'Histoire a la Fiction' başlıklı yazıdan yararlandım.
887347
haber
Muhalefet, Tayvan Meclisi'ni 'işgal etti'; iktidar mensupları barikatları aşıp milletvekillerine saldırdı
Muhalefet, Tayvan Meclisi'ni 'işgal etti'; iktidar mensupları barikatları aşıp milletvekillerine saldırdı
Tayvan Meclisi'nde muhalif vekillerin protesto amacıyla genel kurul salonunu işgal etmesinin ardından mecliste sıcak saatler yaşandı. Mecliste çoğunlukta olan Demokrat İleri Parti (DİP), ana muhalefet partisi Kuomintang'ın (KMT) kurduğu barikatları aşarak genel kurul binasına girmeyi başardı. Barikatı aşan iktidar milletvekilleri ile muhalefet arasında kavga çıktı. Meclis binasını pazartesi sabah saatlerinde 20 KMT milletvekili "işgal etti". Genel kurul salonuna giden muhalefet vekilleri, iktidarın "tiranlığını" protesto etmek için tüm girişleri zincir ve sandalyelerle bloke etti. Sabahın ilerleyen saatlerinde DİP'li vekiller barikatları aşarak salona girdi ve KTM'lileri çevreledi. Taraflar arasında arbede çıktı. Arbedenin ardından muhalif vekiller binadan çıktı ancak DİP'i kendilerine karşı şiddet uyguladığı için kınadı. KMT, hükûmetin "meclis üzerinde kurduğu baskıyı" ve üst düzey bir denetleme pozisyonuna Devlet Başkanı'nın bir yakınını aday göstermesini protesto ediyordu.
164,733
# Muhalefet, Tayvan Meclisi'ni 'işgal etti'; iktidar mensupları barikatları aşıp milletvekillerine saldırdı ## Özet Muhalefet, Tayvan Meclisi'ni 'işgal etti'; iktidar mensupları barikatları aşıp milletvekillerine saldırdı ## İçerik Tayvan Meclisi'nde muhalif vekillerin protesto amacıyla genel kurul salonunu işgal etmesinin ardından mecliste sıcak saatler yaşandı. Mecliste çoğunlukta olan Demokrat İleri Parti (DİP), ana muhalefet partisi Kuomintang'ın (KMT) kurduğu barikatları aşarak genel kurul binasına girmeyi başardı. Barikatı aşan iktidar milletvekilleri ile muhalefet arasında kavga çıktı. Meclis binasını pazartesi sabah saatlerinde 20 KMT milletvekili "işgal etti". Genel kurul salonuna giden muhalefet vekilleri, iktidarın "tiranlığını" protesto etmek için tüm girişleri zincir ve sandalyelerle bloke etti. Sabahın ilerleyen saatlerinde DİP'li vekiller barikatları aşarak salona girdi ve KTM'lileri çevreledi. Taraflar arasında arbede çıktı. Arbedenin ardından muhalif vekiller binadan çıktı ancak DİP'i kendilerine karşı şiddet uyguladığı için kınadı. KMT, hükûmetin "meclis üzerinde kurduğu baskıyı" ve üst düzey bir denetleme pozisyonuna Devlet Başkanı'nın bir yakınını aday göstermesini protesto ediyordu.
303477
haber
Suruç saldırısında ölen ve yaralananların isimleri belli olmaya başladı
Kobenê eylemleri sırasında uğradığı polis şiddeti nedeniyle sembolleşen Cebrail Günebakan da hayatını kaybedenler arasında yer aldı
20 Temmuz 2015 20:16 HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Şanlıurfa'nın Suruç İlçesi'ndeki Amara Kültür Merkezi önünde meydana gelen patlamada 32 kişi hayatını kaybettiğini, 103 kişi de yaralandığını söyledi. Yaralılar Suruç Devlet Hastanesi başta olmak üzere bölgede bulunan hastanelere sevk edildi. 32 kişinin hastahanede tedavisi sürüyor.Yaralılar arasında durumu ağır olanlar bulunuyor. Saldırıda hayatını kaybedenler arasında Kobanê eylemeleri sırasında polis şiddetinin hedefi olan Cebrail Günebakan da yer alıyor. Günebakan'ın polis müdahalesi sırasında çekilen fotoğrafı polis şiddetinin sembolleşmiş fotoğraflarından biri olmuştu. Ezilenlerin Sosyalist Platformu saldırıda ölenlerin isimleri yayınladı. Açıklama şöyle: Ulaşılan bilgilere göre Suruç Devlet Hastanesi'nde bulunan yaralıların isimleri şu şekilde: Fethi Aydın, İbrahim Halil Nağaz, Ömer Bal, Güneş Erzurumlu, Efe Çatalbaş, Hüseyin Doğan, Zafer Aydın, Leyla Kılıç, Yasin Can Uç, Ali Deniz Esen, Levent Akhan, İnan Söker, İlke Başak Baydar, Muhammed Sezgek, İhsan Oğuzcan Yüzgeç, Özlem Tunç, Sebahattin Pişkinbaş, Volkan Uyar, Seyit Cem Çakmak, Erkut Küçükşahin, Mehmet Şimşek, Güney Alvanoğlu, Ferhat Akyüz ve Sezgin Dağ.
68,982
# Suruç saldırısında ölen ve yaralananların isimleri belli olmaya başladı ## Özet Kobenê eylemleri sırasında uğradığı polis şiddeti nedeniyle sembolleşen Cebrail Günebakan da hayatını kaybedenler arasında yer aldı ## İçerik 20 Temmuz 2015 20:16 HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Şanlıurfa'nın Suruç İlçesi'ndeki Amara Kültür Merkezi önünde meydana gelen patlamada 32 kişi hayatını kaybettiğini, 103 kişi de yaralandığını söyledi. Yaralılar Suruç Devlet Hastanesi başta olmak üzere bölgede bulunan hastanelere sevk edildi. 32 kişinin hastahanede tedavisi sürüyor.Yaralılar arasında durumu ağır olanlar bulunuyor. Saldırıda hayatını kaybedenler arasında Kobanê eylemeleri sırasında polis şiddetinin hedefi olan Cebrail Günebakan da yer alıyor. Günebakan'ın polis müdahalesi sırasında çekilen fotoğrafı polis şiddetinin sembolleşmiş fotoğraflarından biri olmuştu. Ezilenlerin Sosyalist Platformu saldırıda ölenlerin isimleri yayınladı. Açıklama şöyle: Ulaşılan bilgilere göre Suruç Devlet Hastanesi'nde bulunan yaralıların isimleri şu şekilde: Fethi Aydın, İbrahim Halil Nağaz, Ömer Bal, Güneş Erzurumlu, Efe Çatalbaş, Hüseyin Doğan, Zafer Aydın, Leyla Kılıç, Yasin Can Uç, Ali Deniz Esen, Levent Akhan, İnan Söker, İlke Başak Baydar, Muhammed Sezgek, İhsan Oğuzcan Yüzgeç, Özlem Tunç, Sebahattin Pişkinbaş, Volkan Uyar, Seyit Cem Çakmak, Erkut Küçükşahin, Mehmet Şimşek, Güney Alvanoğlu, Ferhat Akyüz ve Sezgin Dağ.
239910
haber
Moussa Sow Fenerbahçe'den ayrılabileceğini açıkladı
Sow: Açık konuşmak gerekirse Fenerbahçe'de kendimi çok iyi hissetmiyorum. Belki inşallah gelecek yıl ayrılacağım. Ancak bu konuda kesin konuşmuyorum
27 yaşındaki Fenerbahçeli futbolcu Moussa Sow yeni sezona istediği gibi bir başlangıç yapamayan ve Ersun Yanal ile yaşadığı problemden dolayı kadroya giremeyen Sow Fenerbahçe'de mutsuz olduğunu açıklayarak ayrılabileceğini söyledi. Senegal basınına konuşan Sow, Fenerbahçe'yi çok sevdiğini ve sarı-lacivertli formayı 1.5 senedir gururla üzerinde taşıdığını söyledi. Sadece ligin ilk haftasındaki Konyaspor maçında 90 dakika forma giyen Senegalli yıldız, Sivas ve Kasımpaşa maçlarında kadroya bile girememişti. 27 yaşındaki oyuncu, ''Şu an takımdan ayrılmanın planlarını yapmıyorum. Ancak geleceğin neler getireceğini bilemezsiniz. Açık konuşmak gerekirse Fenerbahçe'de kendimi çok iyi hissetmiyorum. Belki inşallah gelecek yıl ayrılacağım. Ancak bu konuda kesin konuşmuyorum, belki diyorum. Şimdilik Fenerbahçe'nin bir oyuncusu olduğumu ve burada kaldığımı söylemeyi tercih ediyorum. Sonrasını göreceğiz'' ifadelerini kullandı. Drogba'ya mesaj gönderdi Arsenal'e elenerek Şampiyonlar Ligi'nin ve sonrasında da Avrupa Ligi'nin dışında kaldıklarını belirten Sow, hayal kırıklığını da gizlemedi. Sarı-lacivertli futbolcu, ''Arsenal'e karşı her şeyi yaptık ama başarılı olamadık. Avrupa'da bulunamamak bizim için büyük bir zarar oldu'' dedi. Dünya Kupası elemelerinde play-off turunda Fildişi Sahili ile karşılaşacaklarını da hatırlatan Sow, Drogba ve arkadaşlarından korkmadıklarını söyledi. Yıldız futbolcu, ''Geçtiğimiz yıllarda bize karşı kazandıkları zaferlerin rövanşı olacak. Hatalarımızdan çok şey öğrendik ve dersimizi aldık. Fildişi güçlü bir takım ama onları eleyebilecek güce sahibiz'' yorumunu yaptı.
324,256
# Moussa Sow Fenerbahçe'den ayrılabileceğini açıkladı ## Özet Sow: Açık konuşmak gerekirse Fenerbahçe'de kendimi çok iyi hissetmiyorum. Belki inşallah gelecek yıl ayrılacağım. Ancak bu konuda kesin konuşmuyorum ## İçerik 27 yaşındaki Fenerbahçeli futbolcu Moussa Sow yeni sezona istediği gibi bir başlangıç yapamayan ve Ersun Yanal ile yaşadığı problemden dolayı kadroya giremeyen Sow Fenerbahçe'de mutsuz olduğunu açıklayarak ayrılabileceğini söyledi. Senegal basınına konuşan Sow, Fenerbahçe'yi çok sevdiğini ve sarı-lacivertli formayı 1.5 senedir gururla üzerinde taşıdığını söyledi. Sadece ligin ilk haftasındaki Konyaspor maçında 90 dakika forma giyen Senegalli yıldız, Sivas ve Kasımpaşa maçlarında kadroya bile girememişti. 27 yaşındaki oyuncu, ''Şu an takımdan ayrılmanın planlarını yapmıyorum. Ancak geleceğin neler getireceğini bilemezsiniz. Açık konuşmak gerekirse Fenerbahçe'de kendimi çok iyi hissetmiyorum. Belki inşallah gelecek yıl ayrılacağım. Ancak bu konuda kesin konuşmuyorum, belki diyorum. Şimdilik Fenerbahçe'nin bir oyuncusu olduğumu ve burada kaldığımı söylemeyi tercih ediyorum. Sonrasını göreceğiz'' ifadelerini kullandı. Drogba'ya mesaj gönderdi Arsenal'e elenerek Şampiyonlar Ligi'nin ve sonrasında da Avrupa Ligi'nin dışında kaldıklarını belirten Sow, hayal kırıklığını da gizlemedi. Sarı-lacivertli futbolcu, ''Arsenal'e karşı her şeyi yaptık ama başarılı olamadık. Avrupa'da bulunamamak bizim için büyük bir zarar oldu'' dedi. Dünya Kupası elemelerinde play-off turunda Fildişi Sahili ile karşılaşacaklarını da hatırlatan Sow, Drogba ve arkadaşlarından korkmadıklarını söyledi. Yıldız futbolcu, ''Geçtiğimiz yıllarda bize karşı kazandıkları zaferlerin rövanşı olacak. Hatalarımızdan çok şey öğrendik ve dersimizi aldık. Fildişi güçlü bir takım ama onları eleyebilecek güce sahibiz'' yorumunu yaptı.
52915
haber
Okullara demokratik açılım genelgesi
Hükümetin yürüttüğü demokratik açılıma dolaylı bir adım da Milli Eğitim Bakanlığı'ndan geldi.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu imzası ile okullara gönderilen genelgede öğrencilere ilk derste ayrımcılıkla mücadele, toplumsal barış ve hoşgörünün işlenmesi talimatı verildi. Bakan Çubukçu, genel insan hakları, milli birlik ve bütünlüğün güçlenmesi amacıyla bu kararın alındığını söyledi. Çubukçu, genelgenin demokratik açılımla ilgili olup olmadığı sorusuna ayrımcılığa karşı mücadelenin partisinin kırmızı çizgisi olduğunu belirterek yanıt verdi. Milli Eğitim Bakanı, "Demokratik açılım önemli bir adım. Bu çerçevede hepimiz bütün bireyler ve bakanlıklar üzerimize düşeni yapmak zorundayız" dedi.
35,181
# Okullara demokratik açılım genelgesi ## Özet Hükümetin yürüttüğü demokratik açılıma dolaylı bir adım da Milli Eğitim Bakanlığı'ndan geldi. ## İçerik Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu imzası ile okullara gönderilen genelgede öğrencilere ilk derste ayrımcılıkla mücadele, toplumsal barış ve hoşgörünün işlenmesi talimatı verildi. Bakan Çubukçu, genel insan hakları, milli birlik ve bütünlüğün güçlenmesi amacıyla bu kararın alındığını söyledi. Çubukçu, genelgenin demokratik açılımla ilgili olup olmadığı sorusuna ayrımcılığa karşı mücadelenin partisinin kırmızı çizgisi olduğunu belirterek yanıt verdi. Milli Eğitim Bakanı, "Demokratik açılım önemli bir adım. Bu çerçevede hepimiz bütün bireyler ve bakanlıklar üzerimize düşeni yapmak zorundayız" dedi.
634594
haber
Fethiye açıklarında balina görüntülendi
Görüntülenen balinanın türünün 'kaşalot' olduğu belirtildi
Muğla'nın Fethiye İlçesi açıklarında, yaklaşık 10 metre uzunluğunda bir balina görüntülendi. Balıkçı Arif Arıkan, Fethiye İlçesi Kızıl Ada açıklarında avlanırken yaklaşık 10 metre uzunluğundaki balinayı görüntüledi. Arıkan, daha önce de bölgede balina gördüklerini söyledi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Su Ürünleri Fakültesi Balıkçılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halit Filiz, görüntülerdeki balinanın 'kaşalot' ya da 'ispermeçet' olarak bilindiğini belirterek, "Akdeniz'de nesli tehlike altında olan kaşalotun Türk sularında yaşama şansı bulması sevindirici" diye konuştu.
228,933
# Fethiye açıklarında balina görüntülendi ## Özet Görüntülenen balinanın türünün 'kaşalot' olduğu belirtildi ## İçerik Muğla'nın Fethiye İlçesi açıklarında, yaklaşık 10 metre uzunluğunda bir balina görüntülendi. Balıkçı Arif Arıkan, Fethiye İlçesi Kızıl Ada açıklarında avlanırken yaklaşık 10 metre uzunluğundaki balinayı görüntüledi. Arıkan, daha önce de bölgede balina gördüklerini söyledi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Su Ürünleri Fakültesi Balıkçılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halit Filiz, görüntülerdeki balinanın 'kaşalot' ya da 'ispermeçet' olarak bilindiğini belirterek, "Akdeniz'de nesli tehlike altında olan kaşalotun Türk sularında yaşama şansı bulması sevindirici" diye konuştu.
791145
haber
Kazada ikiye bölünen otomobilin genç sürücüsü öldü
Tayfur KARA-Mehmet Emin COŞKUNDERE/TERME, (Samsun), (DHA)- SAMSUN'da sürücüsünün kontrolünü yitirdiği otomobil karşı şeride geçti, kamyonete çarparak durdu
05 Ocak 2019 21:11 . İkiye bölünen otomobilin sürücüsü Ali Çakır (19) olay yerinde hayatını kaybetti, kamyonet sürücüsü Gökhan Özcan yaralandı. Kaza, Terme ilçesi Yalı Mahallesi'nde saat 16:00 sıralarında meydana geldi. Çarşamba ilçesi yönüne seyreden Ali Çakır, kullandığı 50 HA 274 plakalı otomobilin kontrolünü yitirdi, refüje çarptı. Kazada takla atan otomobil karşı şeride geçerek Gökhan Özcan (29) idaresindeki 52 NE 313 plakalı kamyonete çarptı. Çarpışmanın etkisi ile ikiye bölünen otomobilin sürücüsü Ali Çakır, olay yerinde hayatını kaybetti. Ağır yaralanan Gökhan Özcan ise, olay yerine gelen ambulansla Terme Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Kazada hayatını kaybeden Çakır'ın cansız bedeni, otopsi yapılmak üzere Terme Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Kaza nedeniyle Karadeniz Sahil Yolu bir süre araç ulaşımına kapandı. FOTOĞRAFLI
78,392
# Kazada ikiye bölünen otomobilin genç sürücüsü öldü ## Özet Tayfur KARA-Mehmet Emin COŞKUNDERE/TERME, (Samsun), (DHA)- SAMSUN'da sürücüsünün kontrolünü yitirdiği otomobil karşı şeride geçti, kamyonete çarparak durdu ## İçerik 05 Ocak 2019 21:11 . İkiye bölünen otomobilin sürücüsü Ali Çakır (19) olay yerinde hayatını kaybetti, kamyonet sürücüsü Gökhan Özcan yaralandı. Kaza, Terme ilçesi Yalı Mahallesi'nde saat 16:00 sıralarında meydana geldi. Çarşamba ilçesi yönüne seyreden Ali Çakır, kullandığı 50 HA 274 plakalı otomobilin kontrolünü yitirdi, refüje çarptı. Kazada takla atan otomobil karşı şeride geçerek Gökhan Özcan (29) idaresindeki 52 NE 313 plakalı kamyonete çarptı. Çarpışmanın etkisi ile ikiye bölünen otomobilin sürücüsü Ali Çakır, olay yerinde hayatını kaybetti. Ağır yaralanan Gökhan Özcan ise, olay yerine gelen ambulansla Terme Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Kazada hayatını kaybeden Çakır'ın cansız bedeni, otopsi yapılmak üzere Terme Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Kaza nedeniyle Karadeniz Sahil Yolu bir süre araç ulaşımına kapandı. FOTOĞRAFLI
709530
haber
Alman kamuoyunda EURO 2024 heyecanı yok
Mesut Özil olayında günyüzüne çıkan ırkçılık olayına ise tepkiler sürüyor Almanya'nın EURO 2024 adaylığı için yaptığı ve sloganı 'Futbol bizi birleştirir' tanıtımı futbolseverlerinin ilgisini yakalayamadı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda da 'sa
Almanya'nın EURO 2024 adaylığı için yaptığı ve sloganı 'Futbol bizi birleştirir' tanıtımı futbolseverlerinin ilgisini yakalayamadı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda da 'sa 26 Eylül 2018 18:30 Mesut Özil olayında günyüzüne çıkan ırkçılık olayına ise tepkiler sürüyor Almanya'nın EURO 2024 adaylığı için yaptığı ve sloganı 'Futbol bizi birleştirir' tanıtımı futbolseverlerinin ilgisini yakalayamadı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda da 'satın alınmış Avrupa Şampiyonasına değil, değişime ihtiyacımız var' pankartları açıldı Stuttgart ,(DHA) - Mesut Özil olayında günyüzüne çıkan ırkçılık olayının gölgesinde EURO 2024'e adaylığının çalışmalarını sürdüren Almanya'da statlara açılan pankartlarda tepkiler var. Almanya Futbol Birliği'nin (DFB) hafta sonu oynanan lig maçlarında EURO 2024 için yaptığı tanıtım taraftarlarca ilgi görmezken Alman kamuoyunda bu konuda bir heyecan yaşanmıyor. Heyecanın tersine federasyona tepkiler var. Stuttgart - Fortuna Düsseldorf karşılaşmasında taraftarlar astıkları pankartla DFB'deki yolsuzlukları hatırlatıp, "Satın alınmış Avrupa Şampiyonası'na değil, değişime ihtiyacımız var" şeklindeki pankartlarla büyük tepki gösterdi. Federasyonun adaylık logosu ve UEFA bayrağının yer aldığı pankartta, Almanya'nın EURO 2024 sloganı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda 'Futbol bizi birleştirir' değiştirilerek taraftarlar tarafından "Sizi para birleştirir. Avrupa futbolunun kalbinde yozlaşma" ifadeleri de kullanılarak Federasyon yetkililerine eleştiriler yapıldı. HOLİGAN TEHLİKESİ Öte yandan Alman futbolunu olumsuz etkileyen holiganların çıkardığı olaylar da dünya futbolunu endişelendiriyor. Almanya ile Peru arasında iki hafta önce oynanan karşılaşma, holiganların çıkaracağı muhtemel olaylardan endişe duyularak Frankfurt'taki Commerzbank Arena yerine Sinsheim'deki Rhein-Neckar-Arena'ya alındığı ortaya çıktı. Bu durum FIFA ve UEFA'nın da dikkatinden kaçmazken, ülke basınında yer alan haberlerde, Grindel'in DFB Başkan Yardımcısı Rainer Koch'a yazdığı e-posta iletisinde Frankfurt holiganlarının çıkaracağı muhtemel olayların Almanya'nın EURO 2024 adaylığını olumsuz etkileyebileceği riskini taşıdığı uyarısında bulunduğu ve maçın başka stada alınmasını istediği ifade edildi.
267,784
# Alman kamuoyunda EURO 2024 heyecanı yok ## Özet Mesut Özil olayında günyüzüne çıkan ırkçılık olayına ise tepkiler sürüyor Almanya'nın EURO 2024 adaylığı için yaptığı ve sloganı 'Futbol bizi birleştirir' tanıtımı futbolseverlerinin ilgisini yakalayamadı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda da 'sa ## İçerik Almanya'nın EURO 2024 adaylığı için yaptığı ve sloganı 'Futbol bizi birleştirir' tanıtımı futbolseverlerinin ilgisini yakalayamadı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda da 'sa 26 Eylül 2018 18:30 Mesut Özil olayında günyüzüne çıkan ırkçılık olayına ise tepkiler sürüyor Almanya'nın EURO 2024 adaylığı için yaptığı ve sloganı 'Futbol bizi birleştirir' tanıtımı futbolseverlerinin ilgisini yakalayamadı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda da 'satın alınmış Avrupa Şampiyonasına değil, değişime ihtiyacımız var' pankartları açıldı Stuttgart ,(DHA) - Mesut Özil olayında günyüzüne çıkan ırkçılık olayının gölgesinde EURO 2024'e adaylığının çalışmalarını sürdüren Almanya'da statlara açılan pankartlarda tepkiler var. Almanya Futbol Birliği'nin (DFB) hafta sonu oynanan lig maçlarında EURO 2024 için yaptığı tanıtım taraftarlarca ilgi görmezken Alman kamuoyunda bu konuda bir heyecan yaşanmıyor. Heyecanın tersine federasyona tepkiler var. Stuttgart - Fortuna Düsseldorf karşılaşmasında taraftarlar astıkları pankartla DFB'deki yolsuzlukları hatırlatıp, "Satın alınmış Avrupa Şampiyonası'na değil, değişime ihtiyacımız var" şeklindeki pankartlarla büyük tepki gösterdi. Federasyonun adaylık logosu ve UEFA bayrağının yer aldığı pankartta, Almanya'nın EURO 2024 sloganı 2'nci Lig'de oynanan bazı karşılaşmalarda 'Futbol bizi birleştirir' değiştirilerek taraftarlar tarafından "Sizi para birleştirir. Avrupa futbolunun kalbinde yozlaşma" ifadeleri de kullanılarak Federasyon yetkililerine eleştiriler yapıldı. HOLİGAN TEHLİKESİ Öte yandan Alman futbolunu olumsuz etkileyen holiganların çıkardığı olaylar da dünya futbolunu endişelendiriyor. Almanya ile Peru arasında iki hafta önce oynanan karşılaşma, holiganların çıkaracağı muhtemel olaylardan endişe duyularak Frankfurt'taki Commerzbank Arena yerine Sinsheim'deki Rhein-Neckar-Arena'ya alındığı ortaya çıktı. Bu durum FIFA ve UEFA'nın da dikkatinden kaçmazken, ülke basınında yer alan haberlerde, Grindel'in DFB Başkan Yardımcısı Rainer Koch'a yazdığı e-posta iletisinde Frankfurt holiganlarının çıkaracağı muhtemel olayların Almanya'nın EURO 2024 adaylığını olumsuz etkileyebileceği riskini taşıdığı uyarısında bulunduğu ve maçın başka stada alınmasını istediği ifade edildi.
141568
haber
Erdoğan: Karadeniz ile Marmara kanalla birleştirilecek
Aylardır gündemden düşmeyen 'Çılgın Proje' için Başbakan Erdoğan kameraların karşısına geçti.
27 Nisan 2011 03:00 T24 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, günlerdir beklenen "çılgın" projesini açıkladı. Projeye göre İstanbul’a Karadeniz ile Marmara’yı birleştirecek ikinci boğaz-kanal yapılacak. Projenin adı da Kanal İstanbul olacak. Tam yeri ve maliyeti konusunda açıklama yapılmayacak projeyle İstanbul coğrafyasında iki yarımada ve bir ada oluşacak. 45-50 kilometre uzunluğunda planlanan kanalın su derinliği 25 metre, yüzey genişliği ise 145-150 metre taban genişliği ise 120 metre olacak. "Panama, Süveyş kanalıyla kıyas dahi kabul etmeyecek yüzyılın en büyük projelerinden biri için kolları sıvıyoruz" diyen Başbakan Erdoğan’a göre projeyle İstanbul, içinden iki deniz geçen tek şehir haline gelecek. Başbakan Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde kamuoyunda ''çılgın proje'' olarak adlandırılan ''Türkiye Hazır Hedef 2023, İstanbul Hazır Hedef 2023'' projesinin tanıtım toplantısında konuştu. Erdoğan, "Bu heyecanımızı bugün burada bizle paylaştığınız için ne kadar teşekkür etsem azdır" diyerek, İstanbul aşığı, İstanbul'u hayal şehir diye tanımlayan Yahya Kemal'in, özellikle İstanbul üzerine yazmış olduğu Deniz adlı şiirinden dizeler okudu. İnsanın alemde hayal ettiği kadar yaşayacağını dile getiren Erdoğan, Alparsla'ın bir hayal kurduğunu ve Anadolu'nun kapılarını aydınlığa araladığını, Osmangazi, hayalinin peşinde Osmanlı İmparatorluğunun tohumlarını attığını söyledi. "Çanakkale Zaferi, hayal kuran kumandanların , Mustafa Kemallerin eseridir. Kurtuluş Savaşı, hayal kuran Anadolu ve Trakya'nın eseridir" diyen Erdoğan, bütün büyük adımların hayalle başladığına dikkati çekti. "İstanbul büyükşehir Belediye Başkanlığımız, İstanbul'a duyduğumuz sevdanın olduğu kadar İstanbul için kurduğumuz hayallerin neticesidir diyen Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek'ten de İstanbul ile ilgili dizeler okudu. "İşte böyle bir İstanbul için göreve geldik. İstanbul'un gecesi sümbül kokan bir İstanbul için kolları sıvadık" diyen Erdoğan, bu hayali gerçekleştirmek için çalıştıklarını söyledi. Erdoğan, İstanbul'un bazı bölgelerindeki çöp dağlarını ortadan kaldırdıklarını, İstanbul'u suyla buluşturduklarını, Haliç'i temizlediklerini söyledi. Erdoğan, "Bütün büyük zaferlerin, medeniyetlerin temelinde hayal vardır. Biz de ülkemiz milletimiz için hayaller kurduk. Her bireyin özgürce yaşayabildiği bir Türkiye'nin hayallerini kurduk. Biz kardeşliğin, dayanışmanın hayalini kurduk. Bu hayalin peşine düştük" diye konuştu. Güçlü ve itibarlı Türkye'nin hayalini kurduklarını anlatan Erdoğan, "30 kişilik sınıflarda kucağında bilgisayarla dünyayı izleyen sınıflar hayali kurduk. Şimdi bütün dersliklerde akıllı tahtalar, öğrencilerin ellerinde elektronik kitaplar olacak'' dedi. Üniversite sayının 163'e çıktığını, her ilde üniversite olduğunu anlatan Erdoğan, "Okul öncesi eğitim öğretimde yüzde 10'dan yüzde 40'a geldik. İlköğretimde yüzde 100'ü yakaladık. Orta öğretimde yüzde 60'ı yakaladık ve onu aşacağız" dedi. İktidarları döneminde köylere doğalgaz getirildiğini anlatan Erdoğan, "Nereden nerelere geldik" diye konuştu. Erdoğan, "15 bin kilometre bölünmüş yolun hayalini kurduk. Anamuhalefetin başkanı 'kuru hayal' dedi. 13 bin 600 kilometre yol inşa ederek bu hayali gerçeğe dönüştürdük. Şimdi 2023'e kadar ikinci 15 bin kilometre yapılacak, startını verdik" dedi. Erdoğan, "Çocukluğumda uçak nedir bilmezdim, uçağın sesini duyduğumda sırt üstü yatar uçağı seyrederdim. Uçağa binmek artık bu ülkede hayal mi? hava yolu, halkın yolu oldu. Bunu biz sağladık" diye konuştu. Erdoğan, yatırımlarda ayrım yapmadıklarını, batıda ne varsa doğuda da bulunduğunu, güneyde ne varsa kuzeyde de olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: "3. köprü dedik. CHP'lilerin eteği tutuştu. Karşıyız dediler. Sizden başka birşey beklenmez. Bu zihniyet birinci köprüye de, 2. köprüye de, Marmaray'a da karşıydı. Bu zihniyet Marmaray'ın bitişini 4 yıl erteletti. Kazılar esnasında oralardan çanak çömlek çıkmış. lafa geldiğinde insandan öncelikli birşey yok. İnsan önemliyse böyle şeyler toplanır bir kenara konur ama proje 4 yıl ertelenmez. olaylara insan öncelikli bakmadılar, her zaman ideolojik yaklaştılar. Milletim bunlara prim vermedi, yine vermeyecek. Milletime inanıyorum. Bolu Dağı Tüneli'ni patates deposu mu yapalım dediler. Bolu Dağı Tüneli'ni biz bitirdik. Karadeniz Sahil Yolu'na bizden öncekiler başladı ama biz tamamını bitiyoruz. Karadeniz Sahil Yolu içinde 12 tane tünel var. Dağları delip geçmek bizim sanatımızdır. Hızlı tren hayaldi? Ankara-Eskişehir arasını bitirdik. Eskişehir-İstanbul arası devam ediyor. Duydum ki bir parti Ankara-Konya arasına hızlı tren koyacakmış. Adını sonra açıklarım. Ankara-Konya hızlı treninin test sürüşlerini bizzat kendim başlattım. Önümüzdeki ay Ankara-Konya hızlı tren seferleri başlıyor. Günaydın. kendinize gelin." Erdoğan, "Bu ülkede hayal olan ne varsa hayal olmaktan çıkarıp projeye dönüştürdük. Artık daha büyük hayallerimiz var. Hayallerimizi hedef yapıyor, o hedeflere emin adımlarla ilerliyoruz" dedi. Muhteşem proje Erdoğan, şunları kaydetti: "İstanbul Türkiye'nin özetidir, dünyanın göz bebeğidir. Kim dünyanın değişik yerlerinden İstanbul'a toplantıyagelirse, "Siz Tanrı'nın sevgili kullarısınız" derler. Bugün yeni bir eseri kazandırmanın heyecanını yaşıyoruz. Bugün açıklayacağım muhteşem proje, şahsımın, arkadaşlarım olduğu kadar yüzyıllar öncesinin idarecinin de hayalidir.Milli geliri 2300 dolardan 10.000 doları aşmış bir Türkiye var. Türkiye bu projeyi gerçekleştirecek noktadır. Kaynak sıkıntımız yok. Türkiye bir güven, istikrar ülkesi. Türkiye, 2023'e böyle çılgın projeyle girmeyi haketmektedir. Proje, aynı zamanda bir enerji, bir ulaştırma, bir bayındırlık, bir şehircilik, bir aile, bir konut, bir kültür, bir turizm projesidir. bu proje bir çevre projesidir. Sadece etüd çalışmaları 2 yıl sürecek. Dünyada nehir geçen şehirler vardır. ama dünyada içinden deniz geçen tek şehir İstanbul. Başlattığımız projeyle istanbul artık içinden iki deniz geçen şehre dönüşüyor. İki yarımada bir ada oluşuyor. İstanbul avrupa yakasında, Karadeniz ile Marmara arasına 45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal yapıyoruz. İstanbul'a Kanal İstanbul'u kazandırıyoruz. Kanalın su derinliği yaklaşık 25 metre olacak. Su yüzeyinde genişlik yaklaşık 145-150 metre civarında olacak. Tabanda ise yaklaşık 120 metre olacak. Kanaldan bugün dünyadaki en büyük gemiler, 300 bin dwt'lik gemiler geçebilecek."
271,513
# Erdoğan: Karadeniz ile Marmara kanalla birleştirilecek ## Özet Aylardır gündemden düşmeyen 'Çılgın Proje' için Başbakan Erdoğan kameraların karşısına geçti. ## İçerik 27 Nisan 2011 03:00 T24 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, günlerdir beklenen "çılgın" projesini açıkladı. Projeye göre İstanbul’a Karadeniz ile Marmara’yı birleştirecek ikinci boğaz-kanal yapılacak. Projenin adı da Kanal İstanbul olacak. Tam yeri ve maliyeti konusunda açıklama yapılmayacak projeyle İstanbul coğrafyasında iki yarımada ve bir ada oluşacak. 45-50 kilometre uzunluğunda planlanan kanalın su derinliği 25 metre, yüzey genişliği ise 145-150 metre taban genişliği ise 120 metre olacak. "Panama, Süveyş kanalıyla kıyas dahi kabul etmeyecek yüzyılın en büyük projelerinden biri için kolları sıvıyoruz" diyen Başbakan Erdoğan’a göre projeyle İstanbul, içinden iki deniz geçen tek şehir haline gelecek. Başbakan Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde kamuoyunda ''çılgın proje'' olarak adlandırılan ''Türkiye Hazır Hedef 2023, İstanbul Hazır Hedef 2023'' projesinin tanıtım toplantısında konuştu. Erdoğan, "Bu heyecanımızı bugün burada bizle paylaştığınız için ne kadar teşekkür etsem azdır" diyerek, İstanbul aşığı, İstanbul'u hayal şehir diye tanımlayan Yahya Kemal'in, özellikle İstanbul üzerine yazmış olduğu Deniz adlı şiirinden dizeler okudu. İnsanın alemde hayal ettiği kadar yaşayacağını dile getiren Erdoğan, Alparsla'ın bir hayal kurduğunu ve Anadolu'nun kapılarını aydınlığa araladığını, Osmangazi, hayalinin peşinde Osmanlı İmparatorluğunun tohumlarını attığını söyledi. "Çanakkale Zaferi, hayal kuran kumandanların , Mustafa Kemallerin eseridir. Kurtuluş Savaşı, hayal kuran Anadolu ve Trakya'nın eseridir" diyen Erdoğan, bütün büyük adımların hayalle başladığına dikkati çekti. "İstanbul büyükşehir Belediye Başkanlığımız, İstanbul'a duyduğumuz sevdanın olduğu kadar İstanbul için kurduğumuz hayallerin neticesidir diyen Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek'ten de İstanbul ile ilgili dizeler okudu. "İşte böyle bir İstanbul için göreve geldik. İstanbul'un gecesi sümbül kokan bir İstanbul için kolları sıvadık" diyen Erdoğan, bu hayali gerçekleştirmek için çalıştıklarını söyledi. Erdoğan, İstanbul'un bazı bölgelerindeki çöp dağlarını ortadan kaldırdıklarını, İstanbul'u suyla buluşturduklarını, Haliç'i temizlediklerini söyledi. Erdoğan, "Bütün büyük zaferlerin, medeniyetlerin temelinde hayal vardır. Biz de ülkemiz milletimiz için hayaller kurduk. Her bireyin özgürce yaşayabildiği bir Türkiye'nin hayallerini kurduk. Biz kardeşliğin, dayanışmanın hayalini kurduk. Bu hayalin peşine düştük" diye konuştu. Güçlü ve itibarlı Türkye'nin hayalini kurduklarını anlatan Erdoğan, "30 kişilik sınıflarda kucağında bilgisayarla dünyayı izleyen sınıflar hayali kurduk. Şimdi bütün dersliklerde akıllı tahtalar, öğrencilerin ellerinde elektronik kitaplar olacak'' dedi. Üniversite sayının 163'e çıktığını, her ilde üniversite olduğunu anlatan Erdoğan, "Okul öncesi eğitim öğretimde yüzde 10'dan yüzde 40'a geldik. İlköğretimde yüzde 100'ü yakaladık. Orta öğretimde yüzde 60'ı yakaladık ve onu aşacağız" dedi. İktidarları döneminde köylere doğalgaz getirildiğini anlatan Erdoğan, "Nereden nerelere geldik" diye konuştu. Erdoğan, "15 bin kilometre bölünmüş yolun hayalini kurduk. Anamuhalefetin başkanı 'kuru hayal' dedi. 13 bin 600 kilometre yol inşa ederek bu hayali gerçeğe dönüştürdük. Şimdi 2023'e kadar ikinci 15 bin kilometre yapılacak, startını verdik" dedi. Erdoğan, "Çocukluğumda uçak nedir bilmezdim, uçağın sesini duyduğumda sırt üstü yatar uçağı seyrederdim. Uçağa binmek artık bu ülkede hayal mi? hava yolu, halkın yolu oldu. Bunu biz sağladık" diye konuştu. Erdoğan, yatırımlarda ayrım yapmadıklarını, batıda ne varsa doğuda da bulunduğunu, güneyde ne varsa kuzeyde de olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: "3. köprü dedik. CHP'lilerin eteği tutuştu. Karşıyız dediler. Sizden başka birşey beklenmez. Bu zihniyet birinci köprüye de, 2. köprüye de, Marmaray'a da karşıydı. Bu zihniyet Marmaray'ın bitişini 4 yıl erteletti. Kazılar esnasında oralardan çanak çömlek çıkmış. lafa geldiğinde insandan öncelikli birşey yok. İnsan önemliyse böyle şeyler toplanır bir kenara konur ama proje 4 yıl ertelenmez. olaylara insan öncelikli bakmadılar, her zaman ideolojik yaklaştılar. Milletim bunlara prim vermedi, yine vermeyecek. Milletime inanıyorum. Bolu Dağı Tüneli'ni patates deposu mu yapalım dediler. Bolu Dağı Tüneli'ni biz bitirdik. Karadeniz Sahil Yolu'na bizden öncekiler başladı ama biz tamamını bitiyoruz. Karadeniz Sahil Yolu içinde 12 tane tünel var. Dağları delip geçmek bizim sanatımızdır. Hızlı tren hayaldi? Ankara-Eskişehir arasını bitirdik. Eskişehir-İstanbul arası devam ediyor. Duydum ki bir parti Ankara-Konya arasına hızlı tren koyacakmış. Adını sonra açıklarım. Ankara-Konya hızlı treninin test sürüşlerini bizzat kendim başlattım. Önümüzdeki ay Ankara-Konya hızlı tren seferleri başlıyor. Günaydın. kendinize gelin." Erdoğan, "Bu ülkede hayal olan ne varsa hayal olmaktan çıkarıp projeye dönüştürdük. Artık daha büyük hayallerimiz var. Hayallerimizi hedef yapıyor, o hedeflere emin adımlarla ilerliyoruz" dedi. Muhteşem proje Erdoğan, şunları kaydetti: "İstanbul Türkiye'nin özetidir, dünyanın göz bebeğidir. Kim dünyanın değişik yerlerinden İstanbul'a toplantıyagelirse, "Siz Tanrı'nın sevgili kullarısınız" derler. Bugün yeni bir eseri kazandırmanın heyecanını yaşıyoruz. Bugün açıklayacağım muhteşem proje, şahsımın, arkadaşlarım olduğu kadar yüzyıllar öncesinin idarecinin de hayalidir.Milli geliri 2300 dolardan 10.000 doları aşmış bir Türkiye var. Türkiye bu projeyi gerçekleştirecek noktadır. Kaynak sıkıntımız yok. Türkiye bir güven, istikrar ülkesi. Türkiye, 2023'e böyle çılgın projeyle girmeyi haketmektedir. Proje, aynı zamanda bir enerji, bir ulaştırma, bir bayındırlık, bir şehircilik, bir aile, bir konut, bir kültür, bir turizm projesidir. bu proje bir çevre projesidir. Sadece etüd çalışmaları 2 yıl sürecek. Dünyada nehir geçen şehirler vardır. ama dünyada içinden deniz geçen tek şehir İstanbul. Başlattığımız projeyle istanbul artık içinden iki deniz geçen şehre dönüşüyor. İki yarımada bir ada oluşuyor. İstanbul avrupa yakasında, Karadeniz ile Marmara arasına 45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal yapıyoruz. İstanbul'a Kanal İstanbul'u kazandırıyoruz. Kanalın su derinliği yaklaşık 25 metre olacak. Su yüzeyinde genişlik yaklaşık 145-150 metre civarında olacak. Tabanda ise yaklaşık 120 metre olacak. Kanaldan bugün dünyadaki en büyük gemiler, 300 bin dwt'lik gemiler geçebilecek."
225631
haber
PKK sekiz kamu çalışanın serbest bırakılması hakkında ne dedi?
PKK'nın elindeki kamu görevlilerinin tesliminde bulunan PKK'lı Baver Dersim "Bu savaş sonucu bir çok acılar yaşandı. Bunların sorumlusu Kürt sorununa askeri yöntemlerle yaklaşımdır" dedi
13 Mart 2013 19:31 PKK'nın elindeki sekiz kamu çalışınanını serbest bırakılırken konuşan PKK'lı Baver Dersim "Buradaki amaç tamamen sürece katkı sunmaktır. Daha önceki esirler gibi bu esirlere de ne onur kırıcı ne rencide edici bir davranış gösterilmemiştir" dedi. Fırat Haber Ajansı'nda yayımlanan habere göre, PKK'lı Bawer Dersim, katkılarından dolayı alana gelen heyete teşekkür ederek, "Bu savaş sonucu bir çok acılar yaşandı. Birçok yıkımlar ortaya çıktı. Birçok mağduriyetler ortaya çıktı. Elbette ki bütün bunların sorumlusu Kürt sorununa askeri yöntemlerle yaklaşımdır" dedi. Dersim, konuşmasına şöyle devam etti: "Kürt özgürlük hareketi esas itibariyle insanların mağdur edilmesinden taraf değil, uzun süreli insanları tutuklu bırakması taraftarı değil. Eğer bunlar uzun süre alanımızda kalmışsa bu ülkede yaşayan savaş nedeniyledir. Yoksa geçmiş dönemlerde de çatışmalarda teslim olan, teslim olmayı kabul eden birçok asker ve polis tutuklanarak uluslararası normlarına sözleşmelere uygun olarak hem güvenlikleri sağlanmış hem bırakılmaları için bütün imkanlar seferber edilmiştir." Ellerindeki esirlerin hiçbir kötü muameleye maruz kalmadığını söyleyen Dersim, "Sağlık kontrolleri sürekli yapılmıştır. Uluslararası hukuk sözleşmelerinin gerekliliklerine özen gösterilmiştir. Yine bir sağlık heyetimiz tarafından son kontrolleri yapılmış, onun sonuçlarını sağlık raporunu huzurunuzda heyete teslim edeceğiz. Yine bir protokol hazırladık bu imzalandıktan sonra güvenli bir şekilde bunların ailelerine teslim etmeyi sağlayacağız. Tüm Türkiye halkı ve tutuklu aileleri Önderliğimizin bu anlamlı çabasına değer biçmelilerdir. Barış ve demokratik çözüm sürecine sonuna kadar destek sunmalıdır. Bizim beklentimiz Türkiye kamuoyundan budur. Gerilla güçlerimiz tarafından savaş süreci içinde gözaltına alınıp soruşturmaları yürütülen tutukluları heyete teslim ediyoruz. Demokratik çözüm sürecine barış ve kardeşlik sürecine katkı sunmasını diliyoruz ve hepinize teşekkür ediyoruz" dedi. Esirleri teslim alan heyetten MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal da Türkiye'de barışın konuşulmasına şahit olduklarını belirterek, "Bu tarihi adımın atılmasında aracı olmaktan, 8 kardeşimizin özgürlüğüne kavuşmasından duyduğum memnuniyeti dile getirmek istiyorum" dedi. Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle bir savaş ortamı yaşandığını ifade eden Ünsal, "Binlerce evladımızı kaybettik, binlerce evladımız özgürlüklerinden yoksun cezaevinde yaşamak zorunda kaldılar. On binlerce evladımız ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Bugün bu törende beraberiz; ama özgürlüklerinden yoksun kalanlar var hala. Diğer kardeşlerimizin de özgürlüklerine kavuşması için önemli bir mesaj olmasını istiyoruz. Kürdistan'ın dağlarına bahar gelsin istiyoruz. Hiçbir kardeşin birbirlerine silah çekmeyeceği ortamlarda yaşamayı diliyorum" şeklinde konuştu. Diyarbakır'ın Lice ve Bingöl'ün Genç ilçesi ile Şırnak, Van ve Muş'ta çeşitli tarihlerde PKK'lılarca alıkonulan Kaymakam adayı Kenen Erenoğlu, Astsubay Abdullah Söpçeler, Uzman Çavuş Zihni Koç, Uzman Çavuş Kemal Ekinci, erler Hadi Gizli, Ramazan Başaran, Reşat Çeçan ve polis memuru Nadir Özgen aralarında BDP'li milletvekilleri, insan hakları kuruluşu temsilcilerinin de bulunduğu heyete teslim edildi.
315,389
# PKK sekiz kamu çalışanın serbest bırakılması hakkında ne dedi? ## Özet PKK'nın elindeki kamu görevlilerinin tesliminde bulunan PKK'lı Baver Dersim "Bu savaş sonucu bir çok acılar yaşandı. Bunların sorumlusu Kürt sorununa askeri yöntemlerle yaklaşımdır" dedi ## İçerik 13 Mart 2013 19:31 PKK'nın elindeki sekiz kamu çalışınanını serbest bırakılırken konuşan PKK'lı Baver Dersim "Buradaki amaç tamamen sürece katkı sunmaktır. Daha önceki esirler gibi bu esirlere de ne onur kırıcı ne rencide edici bir davranış gösterilmemiştir" dedi. Fırat Haber Ajansı'nda yayımlanan habere göre, PKK'lı Bawer Dersim, katkılarından dolayı alana gelen heyete teşekkür ederek, "Bu savaş sonucu bir çok acılar yaşandı. Birçok yıkımlar ortaya çıktı. Birçok mağduriyetler ortaya çıktı. Elbette ki bütün bunların sorumlusu Kürt sorununa askeri yöntemlerle yaklaşımdır" dedi. Dersim, konuşmasına şöyle devam etti: "Kürt özgürlük hareketi esas itibariyle insanların mağdur edilmesinden taraf değil, uzun süreli insanları tutuklu bırakması taraftarı değil. Eğer bunlar uzun süre alanımızda kalmışsa bu ülkede yaşayan savaş nedeniyledir. Yoksa geçmiş dönemlerde de çatışmalarda teslim olan, teslim olmayı kabul eden birçok asker ve polis tutuklanarak uluslararası normlarına sözleşmelere uygun olarak hem güvenlikleri sağlanmış hem bırakılmaları için bütün imkanlar seferber edilmiştir." Ellerindeki esirlerin hiçbir kötü muameleye maruz kalmadığını söyleyen Dersim, "Sağlık kontrolleri sürekli yapılmıştır. Uluslararası hukuk sözleşmelerinin gerekliliklerine özen gösterilmiştir. Yine bir sağlık heyetimiz tarafından son kontrolleri yapılmış, onun sonuçlarını sağlık raporunu huzurunuzda heyete teslim edeceğiz. Yine bir protokol hazırladık bu imzalandıktan sonra güvenli bir şekilde bunların ailelerine teslim etmeyi sağlayacağız. Tüm Türkiye halkı ve tutuklu aileleri Önderliğimizin bu anlamlı çabasına değer biçmelilerdir. Barış ve demokratik çözüm sürecine sonuna kadar destek sunmalıdır. Bizim beklentimiz Türkiye kamuoyundan budur. Gerilla güçlerimiz tarafından savaş süreci içinde gözaltına alınıp soruşturmaları yürütülen tutukluları heyete teslim ediyoruz. Demokratik çözüm sürecine barış ve kardeşlik sürecine katkı sunmasını diliyoruz ve hepinize teşekkür ediyoruz" dedi. Esirleri teslim alan heyetten MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal da Türkiye'de barışın konuşulmasına şahit olduklarını belirterek, "Bu tarihi adımın atılmasında aracı olmaktan, 8 kardeşimizin özgürlüğüne kavuşmasından duyduğum memnuniyeti dile getirmek istiyorum" dedi. Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle bir savaş ortamı yaşandığını ifade eden Ünsal, "Binlerce evladımızı kaybettik, binlerce evladımız özgürlüklerinden yoksun cezaevinde yaşamak zorunda kaldılar. On binlerce evladımız ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Bugün bu törende beraberiz; ama özgürlüklerinden yoksun kalanlar var hala. Diğer kardeşlerimizin de özgürlüklerine kavuşması için önemli bir mesaj olmasını istiyoruz. Kürdistan'ın dağlarına bahar gelsin istiyoruz. Hiçbir kardeşin birbirlerine silah çekmeyeceği ortamlarda yaşamayı diliyorum" şeklinde konuştu. Diyarbakır'ın Lice ve Bingöl'ün Genç ilçesi ile Şırnak, Van ve Muş'ta çeşitli tarihlerde PKK'lılarca alıkonulan Kaymakam adayı Kenen Erenoğlu, Astsubay Abdullah Söpçeler, Uzman Çavuş Zihni Koç, Uzman Çavuş Kemal Ekinci, erler Hadi Gizli, Ramazan Başaran, Reşat Çeçan ve polis memuru Nadir Özgen aralarında BDP'li milletvekilleri, insan hakları kuruluşu temsilcilerinin de bulunduğu heyete teslim edildi.
331411
haber
Air Berlin: Türkiye ve Kuzey Afrika'ya talep azaldı
Almanya'nın Air Berlin havayolu şirketi, Türkiye ve Kuzey Afrika uçuşlarına yönelik talebin düştüğünü açıkladı. Alman Seyahat Acenteleri Birliği ise Türkiye'ye rezervasyonların artmasını bekliyor.
09 Mart 2016 18:56 Air Berlin havayolu şirketi, Türkiye ve Kuzey Afrika ülkelerindeki terör saldırılarının etkisinin uçak bileti satışlarına yansıdığını duyurdu. Şirketin açıklamalarına göre bu bölgelere yönelik uçuş talebinde hafif bir düşüş meydana geldi. Tatilcilerin diğer bölgelere yöneldiğini belirten Air Berlin Yönetim Kurulu Başkanı StefanPichler, "Bazı piyasalardaki talep düşüşüne hemen karşılık verdik ve kapasitemizi Karibik ile Balear Adaları'na kaydırdık" açıklamasını yaptı. "Türkiye'ye talep artış eğiliminde" Berlin'de bugün 50'nci kez kapılarını açan Uluslararası Turizm Fuarı'nda da (ITB) turizm sektörünün durumu gündeme geldi. Alman Seyahat Acenteleri Birliği, terör saldırıları nedeniyle talep düşüşü yaşanan bölgelerde turizmin kısa bir süre içinde toparlanmasını bekliyor. Birliğin Başkanı Norbert Fiebig, bunun özellikle Türkiye için geçerli olduğunu belirterek, "Almanya'da Türkiye'ye hayranlık duyan büyük bir kitle var" dedi. ITB'nin açılışında konuşan Fiebig, tecrübelerin, bu tür bölgelerin 'kısa bir süre içinde eski çekiciliğine kavuştuğunu gösterdiğini' söyledi. Geçen yıl Türkiye'yi 38 milyon turist ziyaret etmişti. Bunlardan 5,5 milyonunu Alman turistler oluşturuyordu. Ancak ocak ayı sonuna kadar Almanya'da Türkiye rezervasyonlarında yüzde 40'lık bir düşüş yaşandı. Alman Seyahat Acenteleri Birliği Başkanı Fiebig, iki haftadan bu yana rezervasyonlarda yine bir artış eğilimi görüldüğüne dikkat çekti.
205,397
# Air Berlin: Türkiye ve Kuzey Afrika'ya talep azaldı ## Özet Almanya'nın Air Berlin havayolu şirketi, Türkiye ve Kuzey Afrika uçuşlarına yönelik talebin düştüğünü açıkladı. Alman Seyahat Acenteleri Birliği ise Türkiye'ye rezervasyonların artmasını bekliyor. ## İçerik 09 Mart 2016 18:56 Air Berlin havayolu şirketi, Türkiye ve Kuzey Afrika ülkelerindeki terör saldırılarının etkisinin uçak bileti satışlarına yansıdığını duyurdu. Şirketin açıklamalarına göre bu bölgelere yönelik uçuş talebinde hafif bir düşüş meydana geldi. Tatilcilerin diğer bölgelere yöneldiğini belirten Air Berlin Yönetim Kurulu Başkanı StefanPichler, "Bazı piyasalardaki talep düşüşüne hemen karşılık verdik ve kapasitemizi Karibik ile Balear Adaları'na kaydırdık" açıklamasını yaptı. "Türkiye'ye talep artış eğiliminde" Berlin'de bugün 50'nci kez kapılarını açan Uluslararası Turizm Fuarı'nda da (ITB) turizm sektörünün durumu gündeme geldi. Alman Seyahat Acenteleri Birliği, terör saldırıları nedeniyle talep düşüşü yaşanan bölgelerde turizmin kısa bir süre içinde toparlanmasını bekliyor. Birliğin Başkanı Norbert Fiebig, bunun özellikle Türkiye için geçerli olduğunu belirterek, "Almanya'da Türkiye'ye hayranlık duyan büyük bir kitle var" dedi. ITB'nin açılışında konuşan Fiebig, tecrübelerin, bu tür bölgelerin 'kısa bir süre içinde eski çekiciliğine kavuştuğunu gösterdiğini' söyledi. Geçen yıl Türkiye'yi 38 milyon turist ziyaret etmişti. Bunlardan 5,5 milyonunu Alman turistler oluşturuyordu. Ancak ocak ayı sonuna kadar Almanya'da Türkiye rezervasyonlarında yüzde 40'lık bir düşüş yaşandı. Alman Seyahat Acenteleri Birliği Başkanı Fiebig, iki haftadan bu yana rezervasyonlarda yine bir artış eğilimi görüldüğüne dikkat çekti.
275020
haber
Mehmet Altan: Darbe döneminde bile böylesi sansür görülmedi
'Yargıya karşı yapılmış bir darbede, hukukun geçerliliği kalmaz'
25 Ekim 2014 21:04 Gazeteci yazar Mehmet Altan, medyada uygulanan sansürün korkutucu boyutlara geldiğine dikkat çekerek, "böyle bir durumun darbe dönemlerinde bile görülmediğini" söyledi. "Televizyonlarda kimsenin fikirlerini açıkça söyleyemediğini, söyleyenin ise bir daha çağırılmadığını" dile getiren Altan, "Ben bu duruma, 'Gazeteci ama yazmaz.' diyorum. Bir şekilde yazdırmıyorlar. Bütün darbeleri yaşadım ama böyle bir sansür görmedim. 28 Şubat'ta acayip uğraşıyorlardı ama o zaman bile yazdım. Böylesine korkutulan, yok edilen, ortadan kaldırılan baskı sürecini hiçbir askerî darbe döneminde hatırlamıyorum" diye konuştu. Zaman'dan Şaban Gündüz'ün haberine göre Altan, İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi'nin (İZDİM) "İleri Demokrasilerde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü" konulu programına katıldı. Sivil toplumun önemine vurgu yaparak güncel konulara da değinen Altan, 17-25 Aralık itibariyle Türkiye'nin meşruiyetinin bittiğini savundu. Türkiye'de artık meşru bir rejimin olmadığını iddia ederek, "Siyasi iktidar, 'Her şeyi söylerim, bana bir şey olmaz' gibi bir algı içinde. Hükümet, mahkeme kararları iki yıl uygulanmasın diye yasa çıkardı. Mahkeme kararını polisin uygulamasını engelliyorsan bu bir şekilde meşruiyetini kaybetmiş demektir. Yargıya karşı yapılmış bir darbede, hukukun geçerliliği kalmaz." dedi. Türkiye'de hala bir demokratik yapı olmadığını söyleyen Altan, siyasi partiler yasası olmadıkça demokratikleşmenin de olmayacağını ifade etti. Altan, "Çünkü askerin yaptığı bir yasa, bizim nasıl siyaset yapacağımızı dikte ettiriyor. Toplumun dinamiklerine, bir askerî dönemin mantalitesiyle ayar verilmez." dedi. 'Millet devletten korkar hale geldi' Gelişmiş demokratik ülkelerde sivil toplum bireylerinin, günlük yaşamlarındaki problemleri çözme çabası içerisinde olduğunu kaydeden Altan, şöyle devam etti: "Ama Türkiye'de sistem ve rejim bir türlü demokratikleşmediği için böyle bir durum söz konusu değil. Demokrasisi kadük kamış Türkiye ile demokratikleşmiş ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarını ayrı tutmak lazım. Son dönemlerde insanlarda hep korku var. Millet, devletten korkar hale geldi. Polis çağıracak diye hep bir korku içinde. Devletten bir telefon gelince, 'Acaba bir şey mi yaptım?' diye ödü kopuyor." Sivil toplum kuruluşlarının özellikle demokratikleşme ve özgürlük açısından faaliyet göstermesi gerektiğinin altını çizen Altan, yardım kuruluşlarını yasaklamayı da anlayamadığını dile getirdi. 'Hukukun üstünlüğü yönetenleri de bağlar' Siyasi iktidarın, "Ben istediğim her şeyi yaparım. Kimse beni yargılayamaz." algısı içinde olduğunu ifade eden Altan, "Hukukun üstünlüğü kuralı, o toplumu yönetenleri de bağlar. Kim olursan ol, o hukuk kuralları karşısında o toplumun bütün vatandaşları eşittir. Yönetici olmak, hukuk kurallarından azade olmasını sağlamaz. Hukukun üstünlüğü, bütün toplumu bağlar. Sivil iktidar bugün, 'Ben ne yaparsam yapayım yargılayamazsınız.' diyor ama adam vurur, hırsızlık yaparsan, IŞİD'e silah yollarsan darbe olur. Bu toplum bir hukuk bilinci, hukuk geçmişi olmadığı vakit her şeye siyaseten bakıyor. Yargı sistemini denetleyen, siyaset dışında hareket eden, kendi tarihsel birikime olan başka bir denetim mekanizması ortaya çıkıyor. Devlet, yargı sistematiğini harekete geçirmezse o toplum çürür. Suç işlemeye meyilli hale gelir." diye konuştu. 'Bu kadar rezalet yaşıyoruz ama herkes susuyor' Mehmet Altan, yaşananlar karşısında toplumun sessiz kalmasını da eleştirdi. "Bu kadar rezalet yaşıyoruz ama herkes susuyor. Toplum sessiz." diyen Altan, "Her gün 1 milyon insan evinin önüne ayakkabı koysa, herkes bulunduğu yerde iki dakika dursa, Soma ortaya çıkıncaya kadar bütün illerde sönmeyecek bir ışık konsa çok farklı olur. Her gün normal bir devletin olduğu yerde olmayacak her türlü rezaleti yaşıyoruz." şeklinde konuştu.
79,799
# Mehmet Altan: Darbe döneminde bile böylesi sansür görülmedi ## Özet 'Yargıya karşı yapılmış bir darbede, hukukun geçerliliği kalmaz' ## İçerik 25 Ekim 2014 21:04 Gazeteci yazar Mehmet Altan, medyada uygulanan sansürün korkutucu boyutlara geldiğine dikkat çekerek, "böyle bir durumun darbe dönemlerinde bile görülmediğini" söyledi. "Televizyonlarda kimsenin fikirlerini açıkça söyleyemediğini, söyleyenin ise bir daha çağırılmadığını" dile getiren Altan, "Ben bu duruma, 'Gazeteci ama yazmaz.' diyorum. Bir şekilde yazdırmıyorlar. Bütün darbeleri yaşadım ama böyle bir sansür görmedim. 28 Şubat'ta acayip uğraşıyorlardı ama o zaman bile yazdım. Böylesine korkutulan, yok edilen, ortadan kaldırılan baskı sürecini hiçbir askerî darbe döneminde hatırlamıyorum" diye konuştu. Zaman'dan Şaban Gündüz'ün haberine göre Altan, İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi'nin (İZDİM) "İleri Demokrasilerde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü" konulu programına katıldı. Sivil toplumun önemine vurgu yaparak güncel konulara da değinen Altan, 17-25 Aralık itibariyle Türkiye'nin meşruiyetinin bittiğini savundu. Türkiye'de artık meşru bir rejimin olmadığını iddia ederek, "Siyasi iktidar, 'Her şeyi söylerim, bana bir şey olmaz' gibi bir algı içinde. Hükümet, mahkeme kararları iki yıl uygulanmasın diye yasa çıkardı. Mahkeme kararını polisin uygulamasını engelliyorsan bu bir şekilde meşruiyetini kaybetmiş demektir. Yargıya karşı yapılmış bir darbede, hukukun geçerliliği kalmaz." dedi. Türkiye'de hala bir demokratik yapı olmadığını söyleyen Altan, siyasi partiler yasası olmadıkça demokratikleşmenin de olmayacağını ifade etti. Altan, "Çünkü askerin yaptığı bir yasa, bizim nasıl siyaset yapacağımızı dikte ettiriyor. Toplumun dinamiklerine, bir askerî dönemin mantalitesiyle ayar verilmez." dedi. 'Millet devletten korkar hale geldi' Gelişmiş demokratik ülkelerde sivil toplum bireylerinin, günlük yaşamlarındaki problemleri çözme çabası içerisinde olduğunu kaydeden Altan, şöyle devam etti: "Ama Türkiye'de sistem ve rejim bir türlü demokratikleşmediği için böyle bir durum söz konusu değil. Demokrasisi kadük kamış Türkiye ile demokratikleşmiş ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarını ayrı tutmak lazım. Son dönemlerde insanlarda hep korku var. Millet, devletten korkar hale geldi. Polis çağıracak diye hep bir korku içinde. Devletten bir telefon gelince, 'Acaba bir şey mi yaptım?' diye ödü kopuyor." Sivil toplum kuruluşlarının özellikle demokratikleşme ve özgürlük açısından faaliyet göstermesi gerektiğinin altını çizen Altan, yardım kuruluşlarını yasaklamayı da anlayamadığını dile getirdi. 'Hukukun üstünlüğü yönetenleri de bağlar' Siyasi iktidarın, "Ben istediğim her şeyi yaparım. Kimse beni yargılayamaz." algısı içinde olduğunu ifade eden Altan, "Hukukun üstünlüğü kuralı, o toplumu yönetenleri de bağlar. Kim olursan ol, o hukuk kuralları karşısında o toplumun bütün vatandaşları eşittir. Yönetici olmak, hukuk kurallarından azade olmasını sağlamaz. Hukukun üstünlüğü, bütün toplumu bağlar. Sivil iktidar bugün, 'Ben ne yaparsam yapayım yargılayamazsınız.' diyor ama adam vurur, hırsızlık yaparsan, IŞİD'e silah yollarsan darbe olur. Bu toplum bir hukuk bilinci, hukuk geçmişi olmadığı vakit her şeye siyaseten bakıyor. Yargı sistemini denetleyen, siyaset dışında hareket eden, kendi tarihsel birikime olan başka bir denetim mekanizması ortaya çıkıyor. Devlet, yargı sistematiğini harekete geçirmezse o toplum çürür. Suç işlemeye meyilli hale gelir." diye konuştu. 'Bu kadar rezalet yaşıyoruz ama herkes susuyor' Mehmet Altan, yaşananlar karşısında toplumun sessiz kalmasını da eleştirdi. "Bu kadar rezalet yaşıyoruz ama herkes susuyor. Toplum sessiz." diyen Altan, "Her gün 1 milyon insan evinin önüne ayakkabı koysa, herkes bulunduğu yerde iki dakika dursa, Soma ortaya çıkıncaya kadar bütün illerde sönmeyecek bir ışık konsa çok farklı olur. Her gün normal bir devletin olduğu yerde olmayacak her türlü rezaleti yaşıyoruz." şeklinde konuştu.
581249
haber
Avrupa Kulüpler Birliği, PAOK'un üyeliğini askıya aldı
null
## Savvidis'in belindeki tabancayla sahaya girip hakemleri tehdit etmesinin ardından maç hakem tarafından ertelenmişti Avrupa Kulüpler Birliği, PAOK'un üyeliğini askıya alma kararını, futbol karşılaşmalarındaki düzeni ve spor camiasının birliğini korumak amacıyla gerekçelendirdi. Yunanistan Ligi AEK ile oynanan maçta PAOK Başkanı** İvan Savvidis** 'in belinde silahla sahaya girmesi nedeniyle süresiz ertelenirken Avrupa Kulüpler Birliği (ECA) devreye girdi. ECA, internet sitesinden yaptığı açıklamada, PAOK'un üyeliğini askıya aldığını duyurdu. Açıklamada, futbol karşılaşmalarındaki düzeni ve spor camiasının birliğini korumak amacıyla PAOK'un Avrupa Kulüpler Birliği'ndeki üyeliğinin askıya alındığı belirtildi. Savvidis'in belindeki tabancayla sahaya girip hakemleri tehdit etmesinin ardından maç hakem tarafından ertelenmişti. Ardından Yunan hükümeti, ülkedeki en üst futbol organizasyonu olan Yunanistan Süper Ligi'nin süresiz durdurulmasına karar vermişti.
340,371
# Avrupa Kulüpler Birliği, PAOK'un üyeliğini askıya aldı ## Savvidis'in belindeki tabancayla sahaya girip hakemleri tehdit etmesinin ardından maç hakem tarafından ertelenmişti Avrupa Kulüpler Birliği, PAOK'un üyeliğini askıya alma kararını, futbol karşılaşmalarındaki düzeni ve spor camiasının birliğini korumak amacıyla gerekçelendirdi. Yunanistan Ligi AEK ile oynanan maçta PAOK Başkanı** İvan Savvidis** 'in belinde silahla sahaya girmesi nedeniyle süresiz ertelenirken Avrupa Kulüpler Birliği (ECA) devreye girdi. ECA, internet sitesinden yaptığı açıklamada, PAOK'un üyeliğini askıya aldığını duyurdu. Açıklamada, futbol karşılaşmalarındaki düzeni ve spor camiasının birliğini korumak amacıyla PAOK'un Avrupa Kulüpler Birliği'ndeki üyeliğinin askıya alındığı belirtildi. Savvidis'in belindeki tabancayla sahaya girip hakemleri tehdit etmesinin ardından maç hakem tarafından ertelenmişti. Ardından Yunan hükümeti, ülkedeki en üst futbol organizasyonu olan Yunanistan Süper Ligi'nin süresiz durdurulmasına karar vermişti.
653070
haber
Akşener'in katılacağı programın Sultanahmet'te yapılması yasaklandı
Meral Akşener'e yasaklanan alanda Nihat Hatipoğlu'nun 30 gün boyunca yayın yapmış olması dikkat çekti
17 Haziran 2018 03:30 İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in katılacağı Halk Arenası programının Sultanahmet'te yapılması valilik ve il seçim kurulunun onayına rağmen, ilçe seçim kurulu tarafından yasaklandı. İYİ Parti karara itiraz edecek. İYİ Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral akşener , Halk TV’de Uğur Dündar’ın sunduğu Halk Arenası programına katılacak. 17 Haziran’da ekrana gelecek programın Sultanahmet’teki Mehmet Akif Ersoy Parkı’nda yapılacağı açıklanmıştı. İstanbul Valiliği programın açık alanda yapılmasına izin verdi. AKP’nin itirazı üzerine İstanbul İl seçim Kurulu da programın söz konusu parkta yapılabileceğini belirtti. Kararda, "Programın başvurusu yapılan alanda yapılmasında sakınca yoktur" denildi. Fatih İlçe Seçim Kurulu ise programın Mehmet Akif Ersoy Parkı’nda yapılamayacağını bildirdi. "Halk Arenası programı yapılamaz" denilen alanda Nihat Hatipoğlu’nun, Ramazan ayında 30 gün boyunca program yapmış olması dikkat çekti. İYİ Parti İstanbul İl Yönetimi’nin, İstanbul İl seçim Kurulu’na itirazda bulunacak. Halk Arenası programınınsa aynı gün ve saatte Büyükçekmece Kültür Park’ta yapılacağı açıkladı.
215,397
# Akşener'in katılacağı programın Sultanahmet'te yapılması yasaklandı ## Özet Meral Akşener'e yasaklanan alanda Nihat Hatipoğlu'nun 30 gün boyunca yayın yapmış olması dikkat çekti ## İçerik 17 Haziran 2018 03:30 İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in katılacağı Halk Arenası programının Sultanahmet'te yapılması valilik ve il seçim kurulunun onayına rağmen, ilçe seçim kurulu tarafından yasaklandı. İYİ Parti karara itiraz edecek. İYİ Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral akşener , Halk TV’de Uğur Dündar’ın sunduğu Halk Arenası programına katılacak. 17 Haziran’da ekrana gelecek programın Sultanahmet’teki Mehmet Akif Ersoy Parkı’nda yapılacağı açıklanmıştı. İstanbul Valiliği programın açık alanda yapılmasına izin verdi. AKP’nin itirazı üzerine İstanbul İl seçim Kurulu da programın söz konusu parkta yapılabileceğini belirtti. Kararda, "Programın başvurusu yapılan alanda yapılmasında sakınca yoktur" denildi. Fatih İlçe Seçim Kurulu ise programın Mehmet Akif Ersoy Parkı’nda yapılamayacağını bildirdi. "Halk Arenası programı yapılamaz" denilen alanda Nihat Hatipoğlu’nun, Ramazan ayında 30 gün boyunca program yapmış olması dikkat çekti. İYİ Parti İstanbul İl Yönetimi’nin, İstanbul İl seçim Kurulu’na itirazda bulunacak. Halk Arenası programınınsa aynı gün ve saatte Büyükçekmece Kültür Park’ta yapılacağı açıkladı.
260553
haber
Taşeronlaşmaya karşı stant açan HDP'lilere saldırı
Samsun'da 'Taşeronlaşmaya karşı bir imza da sen at' sloganı ile başlattıkları imza kampanyası için stant açan HDP'lilerle çevrede toplanan grup arasında taşlı sopalı kavga çıktı
Samsun'da taşeron sistemine karşı imza toplayan HDP'lilere bir grup taş ve sopalarla saldırmak istedi. Samsun'da taşeronlaşmaya karşı imza toplamak için stant açan Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyeleri ile çevrede toplanan grup arasında taşlı- sopalı kavga çıktı. Olay bugün Samsun'un İlkadım ilçesi İstiklal Caddesi üzerinde meydana geldi. HDP üyesi yaklaşık 15 kişilik grup, İstiklal Caddesi üzerinde 'Taşeronlaşmaya karşı bir imza da sen at' sloganı ile başlattıkları imza kampanyası için stant açtı. Bazı kişiler HDP'lilere müdahale edince tartışma çıktı. Bu sırada çevrede toplanan grupla HDP'liler arasında taşlı-sopalı kavga çıktı. Olay yerine gelen Çevik Kuvvet ve Asayiş Şube ekipleri kavga eden tarafları ayırırken, stant açan HDP'lileri koruma altına aldı. Diğer grup da polisin müdahalesiyle ara sokaklara dağıldı.
333,868
# Taşeronlaşmaya karşı stant açan HDP'lilere saldırı ## Özet Samsun'da 'Taşeronlaşmaya karşı bir imza da sen at' sloganı ile başlattıkları imza kampanyası için stant açan HDP'lilerle çevrede toplanan grup arasında taşlı sopalı kavga çıktı ## İçerik Samsun'da taşeron sistemine karşı imza toplayan HDP'lilere bir grup taş ve sopalarla saldırmak istedi. Samsun'da taşeronlaşmaya karşı imza toplamak için stant açan Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyeleri ile çevrede toplanan grup arasında taşlı- sopalı kavga çıktı. Olay bugün Samsun'un İlkadım ilçesi İstiklal Caddesi üzerinde meydana geldi. HDP üyesi yaklaşık 15 kişilik grup, İstiklal Caddesi üzerinde 'Taşeronlaşmaya karşı bir imza da sen at' sloganı ile başlattıkları imza kampanyası için stant açtı. Bazı kişiler HDP'lilere müdahale edince tartışma çıktı. Bu sırada çevrede toplanan grupla HDP'liler arasında taşlı-sopalı kavga çıktı. Olay yerine gelen Çevik Kuvvet ve Asayiş Şube ekipleri kavga eden tarafları ayırırken, stant açan HDP'lileri koruma altına aldı. Diğer grup da polisin müdahalesiyle ara sokaklara dağıldı.
478516
haber
Hakem, futbolcusuna tekme atan başkanı tribüne gönderdi
ELAZIĞ, (DHA)- ELAZIĞ 1'inci Amatör Küme'de hafta sonu oynanan Yünlüce Gençlikspor- Sivricespor maçı sırasında, Sivricespor Kulüp Başkanı Ahmet Yetik, bir pozisyonda futbolcusunu saha kenarına çağırıp tekme attı
31 Ekim 2017 13:19 . Maçın hakemi, Başkan Yetek'i sahadan çıkartarak tribüne gönderdi. Yetek, "Sinirlerime hakim olamadığım için bir pozisyonda futbolcuma tekme attım. Yaptığım hareketten dolayı üzgünüm" dedi. Elazığ'da, hafta sonu 1'inci Amatör küme futbol liginde oynanan Yünlüce Gençlikspor- Sivricespor maçında, takımının oynadığı futboldan memnun olmayan Sivricespor Kulüp Başkanı Ahmet Yetik, 34'üncü dakikaka bir oyuncusunu saha kenarına çağırırak önce kızıp bir şeyler söyledikten sonra ona tekme attı. Başkan'ın futbolcusu ile diyalogu ve tekme atması maçı izleyen gazeteciler tarafından görüntülenirken, bunları gören maçın hakemi Gökhan Ardıç da maçı durdurarak Başkan Ahmet Yetik'i sahadan atarak tribüne gönderdi. Karşılaşmayı Yüncüle Gençlikspor 5-4 kazanırken, yaptığı hareketten pişman olduğunu belirten Sivricespor Kulüp Başkanı Ahmet Yetik, şöyle dedi: "O maça 7 cezalı oyuncumuz olduğu için genç oyuncularımız ile maça çıktık. Takımın yaş ortalaması 20'ydi. Ama, genç oyuncuların gösterdiği mücadeleden hiç memnun olmadım. Gençliklerinin hakkını vermediler. Ben de sinirlerime hakim olamadığım için bir pozisyonda futbolcuma tekme attım. Yaptığım hareketten dolayı üzgünüm. Yapmamam lazımdı. Ama futbolcularımın mücadelesi beni kızdırdı." FOTOĞRAFLI
302,815
# Hakem, futbolcusuna tekme atan başkanı tribüne gönderdi ## Özet ELAZIĞ, (DHA)- ELAZIĞ 1'inci Amatör Küme'de hafta sonu oynanan Yünlüce Gençlikspor- Sivricespor maçı sırasında, Sivricespor Kulüp Başkanı Ahmet Yetik, bir pozisyonda futbolcusunu saha kenarına çağırıp tekme attı ## İçerik 31 Ekim 2017 13:19 . Maçın hakemi, Başkan Yetek'i sahadan çıkartarak tribüne gönderdi. Yetek, "Sinirlerime hakim olamadığım için bir pozisyonda futbolcuma tekme attım. Yaptığım hareketten dolayı üzgünüm" dedi. Elazığ'da, hafta sonu 1'inci Amatör küme futbol liginde oynanan Yünlüce Gençlikspor- Sivricespor maçında, takımının oynadığı futboldan memnun olmayan Sivricespor Kulüp Başkanı Ahmet Yetik, 34'üncü dakikaka bir oyuncusunu saha kenarına çağırırak önce kızıp bir şeyler söyledikten sonra ona tekme attı. Başkan'ın futbolcusu ile diyalogu ve tekme atması maçı izleyen gazeteciler tarafından görüntülenirken, bunları gören maçın hakemi Gökhan Ardıç da maçı durdurarak Başkan Ahmet Yetik'i sahadan atarak tribüne gönderdi. Karşılaşmayı Yüncüle Gençlikspor 5-4 kazanırken, yaptığı hareketten pişman olduğunu belirten Sivricespor Kulüp Başkanı Ahmet Yetik, şöyle dedi: "O maça 7 cezalı oyuncumuz olduğu için genç oyuncularımız ile maça çıktık. Takımın yaş ortalaması 20'ydi. Ama, genç oyuncuların gösterdiği mücadeleden hiç memnun olmadım. Gençliklerinin hakkını vermediler. Ben de sinirlerime hakim olamadığım için bir pozisyonda futbolcuma tekme attım. Yaptığım hareketten dolayı üzgünüm. Yapmamam lazımdı. Ama futbolcularımın mücadelesi beni kızdırdı." FOTOĞRAFLI
68742
haber
Danıştay engellenebilinir mi?
Başbakan'ın geçtiğimiz günlerdeki Rusya ziyaretinde, doğalgaz, ticaret ve nükleer santral konuları görüşülmüştü.
Akşam gazetesi yazarı Ali Ulusoy, "Nükleerde uluslararası sözleşme ile Danıştay devre dışı bırakılabilir mi?" başlıklı (22.01.2010) yazısında, hükümet, Danıştay'ın yapılacak bu anlaşmayı engellemesine karşı çıkmayı planladığını köşesine taşıdı. Ulusoy'un yazısı şöyle: Başbakan'ın geçtiğimiz günlerdeki Rusya ziyaretinde, Rusların Türkiye'de nükleer santral kurması için mutabakata varıldığı anlaşılıyor. İşin hukuki açıdan bizi ilgilendiren yanı bu değil şu: Başbakan'ın basına yaptığı açıklamada bu konuda Danıştay'ı devre dışı bırakabilmek ve bu nükleer santral işini ihalesiz olarak Ruslara verebilmek için işin 'uluslararası sözleşme' ile halledilmesinin düşünüldüğü anlaşılıyor. Zannediyorum kafalardaki plan şu: Rusya ile ikili bir anlaşma yapılacak. Buna göre Rus tarafından doğalgaz vs. gibi konularda alınacak bazı tavizler karşılığında Türkiye'de bir veya birkaç nükleer santral kurulması ihalesiz olarak doğrudan Ruslara verilecek. Bu sözleşme, ekonomik, ticari nitelikte olduğundan, uygun bulma kanununa da ihtiyaç yok. Bir Bakanlar Kurulu kararının ekinde yürürlüğe konulabiliyor. Üstelik Resmi Gazete'de yayınlanma zorunluluğu dahi yok. Uluslararası sözleşmeler Anayasa'ya göre kanun hükmünde. Hatta bunların Anayasa'ya aykırılığı da ileri sürülemiyor. Böylece nükleer işinin ihalesiz olarak Ruslara verilmesine Danıştay'ın müdahale edemeyeceği düşünülüyor. Danıştay'ın geçenlerde, Rusların kazandığı nükleer ihalesine ilişkin yönetmeliğin yürürlüğünü durdurduğunu ve bu nedenle bu ihalenin çıkmaza girdiğini hatırlatayım. Bir yandan, doğalgazda zaten Rusya'ya bağımlı olmuşken, nükleer gibi bir diğer önemli enerji kaynağında da onlara bağımlı olmak saçma gibi görünüyor. Diğer yandan ise, Batı'nın doğalgaz ve petrol temininde, yani küresel enerji satrancında Rusya aracılığı ile söz sahibi olmanın bir-iki nükleer santrale göre stratejik açıdan çok daha önemli olduğu da söylenebilir. Yani işin ulusal menfaat yönü karmaşık. Ancak hukuki açıdan Danıştay'ı devre dışı bırakmak mümkün görünmüyor. Öncelikle böyle bir sözleşme mevcut kanunlarda değişiklik gerektireceğinden, Anayasa'ya göre bu durumda uygun bulma kanunu gerekli. Zira nükleer santrala ilişkin 2007 yılında çıkarılan kanuna göre, devlet (KİT) şirketiyle ortak bile olsa, santral kuracak şirketin TETAŞ tarafından 'yarışma' ile belirlenmesi zorunlu. Adına 'kurnazlıkla' 'yarışma' denilmiş olsa da, burada kanunun kastı 'ihale'. Eğer başka bir 'kurnazlıkla' önce bu kanun değiştirilip, sonra Rusya ile sözleşme imzalanır ve uygun bulma kanununa gerek olmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulursa veya kanunu değiştirme zahmetine bile katlanmadan yine sadece Bakanlar Kurulu kararı ile sözleşme yürürlüğe konulursa ne olur? Birileri bu Bakanlar Kurulu kararına dava açarsa (ki mutlaka açar!) Danıştay kendisini dolambaçlı yollarla devre dışı bırakmaya çalışma girişimine psikolojik olarak çok da iyi gözle bakmaz herhalde. Aynı sonuca bir uygun bulma kanunu ile varılmaya çalışılırsa da bu kez Anayasa Mahkemesi'nin tepkisi farklı olmayabilir. Bu noktadaki teknik tartışmanın özü şu: Anayasa'ya göre uluslararası sözleşmeler yargı tarafından denetlenemiyor. Ama bu sözleşmeleri yürürlüğe koyan uygun bulma kanunu veya Bakanlar Kurulu kararını denetlemeye açık bir engel yok. Her ne kadar bu kanun veya Bakanlar Kurulu kararı 1-2 maddeden ibaret şekli bir kanun olsa da ve içeriği bu sözleşmeden ibaret olsa da. Yargı önceki kararlarında bu denetime açıkça girmekten kaçındı. Ama İSEDAK olayında bu konu iktidarlarca çok 'abartılırsa' bu denetime gireceği sinyalini de verdi. Alın size belki de Hükümet-Yargı geriliminde önemli bir çatışma unsuru daha.
270,238
# Danıştay engellenebilinir mi? ## Özet Başbakan'ın geçtiğimiz günlerdeki Rusya ziyaretinde, doğalgaz, ticaret ve nükleer santral konuları görüşülmüştü. ## İçerik Akşam gazetesi yazarı Ali Ulusoy, "Nükleerde uluslararası sözleşme ile Danıştay devre dışı bırakılabilir mi?" başlıklı (22.01.2010) yazısında, hükümet, Danıştay'ın yapılacak bu anlaşmayı engellemesine karşı çıkmayı planladığını köşesine taşıdı. Ulusoy'un yazısı şöyle: Başbakan'ın geçtiğimiz günlerdeki Rusya ziyaretinde, Rusların Türkiye'de nükleer santral kurması için mutabakata varıldığı anlaşılıyor. İşin hukuki açıdan bizi ilgilendiren yanı bu değil şu: Başbakan'ın basına yaptığı açıklamada bu konuda Danıştay'ı devre dışı bırakabilmek ve bu nükleer santral işini ihalesiz olarak Ruslara verebilmek için işin 'uluslararası sözleşme' ile halledilmesinin düşünüldüğü anlaşılıyor. Zannediyorum kafalardaki plan şu: Rusya ile ikili bir anlaşma yapılacak. Buna göre Rus tarafından doğalgaz vs. gibi konularda alınacak bazı tavizler karşılığında Türkiye'de bir veya birkaç nükleer santral kurulması ihalesiz olarak doğrudan Ruslara verilecek. Bu sözleşme, ekonomik, ticari nitelikte olduğundan, uygun bulma kanununa da ihtiyaç yok. Bir Bakanlar Kurulu kararının ekinde yürürlüğe konulabiliyor. Üstelik Resmi Gazete'de yayınlanma zorunluluğu dahi yok. Uluslararası sözleşmeler Anayasa'ya göre kanun hükmünde. Hatta bunların Anayasa'ya aykırılığı da ileri sürülemiyor. Böylece nükleer işinin ihalesiz olarak Ruslara verilmesine Danıştay'ın müdahale edemeyeceği düşünülüyor. Danıştay'ın geçenlerde, Rusların kazandığı nükleer ihalesine ilişkin yönetmeliğin yürürlüğünü durdurduğunu ve bu nedenle bu ihalenin çıkmaza girdiğini hatırlatayım. Bir yandan, doğalgazda zaten Rusya'ya bağımlı olmuşken, nükleer gibi bir diğer önemli enerji kaynağında da onlara bağımlı olmak saçma gibi görünüyor. Diğer yandan ise, Batı'nın doğalgaz ve petrol temininde, yani küresel enerji satrancında Rusya aracılığı ile söz sahibi olmanın bir-iki nükleer santrale göre stratejik açıdan çok daha önemli olduğu da söylenebilir. Yani işin ulusal menfaat yönü karmaşık. Ancak hukuki açıdan Danıştay'ı devre dışı bırakmak mümkün görünmüyor. Öncelikle böyle bir sözleşme mevcut kanunlarda değişiklik gerektireceğinden, Anayasa'ya göre bu durumda uygun bulma kanunu gerekli. Zira nükleer santrala ilişkin 2007 yılında çıkarılan kanuna göre, devlet (KİT) şirketiyle ortak bile olsa, santral kuracak şirketin TETAŞ tarafından 'yarışma' ile belirlenmesi zorunlu. Adına 'kurnazlıkla' 'yarışma' denilmiş olsa da, burada kanunun kastı 'ihale'. Eğer başka bir 'kurnazlıkla' önce bu kanun değiştirilip, sonra Rusya ile sözleşme imzalanır ve uygun bulma kanununa gerek olmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulursa veya kanunu değiştirme zahmetine bile katlanmadan yine sadece Bakanlar Kurulu kararı ile sözleşme yürürlüğe konulursa ne olur? Birileri bu Bakanlar Kurulu kararına dava açarsa (ki mutlaka açar!) Danıştay kendisini dolambaçlı yollarla devre dışı bırakmaya çalışma girişimine psikolojik olarak çok da iyi gözle bakmaz herhalde. Aynı sonuca bir uygun bulma kanunu ile varılmaya çalışılırsa da bu kez Anayasa Mahkemesi'nin tepkisi farklı olmayabilir. Bu noktadaki teknik tartışmanın özü şu: Anayasa'ya göre uluslararası sözleşmeler yargı tarafından denetlenemiyor. Ama bu sözleşmeleri yürürlüğe koyan uygun bulma kanunu veya Bakanlar Kurulu kararını denetlemeye açık bir engel yok. Her ne kadar bu kanun veya Bakanlar Kurulu kararı 1-2 maddeden ibaret şekli bir kanun olsa da ve içeriği bu sözleşmeden ibaret olsa da. Yargı önceki kararlarında bu denetime açıkça girmekten kaçındı. Ama İSEDAK olayında bu konu iktidarlarca çok 'abartılırsa' bu denetime gireceği sinyalini de verdi. Alın size belki de Hükümet-Yargı geriliminde önemli bir çatışma unsuru daha.
219124
haber
Japonya'da 7.3 büyüklüğünde deprem
Japonya devlet televizyonu NHK, depremin ülkenin kuzeydoğu açıklarında meydana geldiğini duyurdu
Kıyılara 50 santim ile 2 metre yüksekliğinde dalgaların vurabileceği belirtildi. Depremden 13 dakika sonra 6.7 büyüklüğünde bir artçı meydana geldi. . Depremin merkez üssüne yüzlerce kilometre uzaktaki başkent Tokyo'da da binaların dakikalarca sallandığı belirtildi. Deprem Kamaishi kentinin 245 kilometre güneydoğusunda, 36.1 kilometre derinlikte meydana geldi. Tsunami uyarısı, 11 Mart 2011'deki deprem ve tsunamiden etkilenen Miyagi bölgesi için verildi. Fukuşima tahliye ediliyor 2011 Mart ayındaki şiddetli deprem sonrasında oluşan tsunamiden zarar görerek nükleer sızıntıya neden olan Fukuşima nükleer santrali tedbir amacıyla tahliye edildi. Santralin işletmesini yapan TEPCO ise, santralin son depremden etkilenmediğini açıkladı. 'Türk vatandaşlarda bir sıkıntı yok' NTV'ye konuşan Tokyo Büyükelçisi Serdar Kılıç, "Ciddi bir sarsıntı yaşandı ama şu anda ölü ya da yaralı konusunda bilgi yok. Bölgedeki Türk vatandaşlarında bir sıkıntı yok. Elektrik kesintisi, bina yıkılması gibi bir durum yok. Bu tür depremlerden sonra ihtiyati olarak tsunami uyarısı veriliyor. 1 metrelik bir dalga olması bekleniyor. Ciddi endişeye sebep olabilecek bir şey yok. Türk vatandaşları rahat olsun" dedi. 20 bin insan öldü Japonya'da 11 Mart 2011'de meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında meydana gelen tsunamide 20 bine yakın insan yaşamını yitirmişti. Tsunami sonrası Japonya, nükleer bir felaketle karşı karşıya kalmıştı. 'Deprem fırtınası' uyarısı Kısa bir süre önce yayınlanan bir araştırmada ise Japonya'nın "deprem fırtınası"na yakalanacağı uyarısı yapılmıştı. Başkent Tokyo ve çevresini vuracak depremlerde 300 binden fazla kişinin yaşamını yitireceği ve 80 milyon insanın da tahliye edilmek zorunda kalacağı belirtilmişti. Deprem kuşağında yatan ülke ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'nun (USGS) verdiği bilgiye göre, Japonya ve çevresinde yer alan adalar dört tektonik plakanın üzerinde yer alıyor. Bunlar Pasifik, Kuzey Amerika, Avrasya ve Filipin Denizi plakası. 2.200 km uzunluğundaki alan, Pasifik'in bu kısmında paralel düzende oluşan adalar ve volkanlardan da sorumlu olan etken. Bölgedeki karmaşık yapı, depremlere kapı araladığı gibi, bu depremler genelde yerin 40-60 km derinliğinde meydana geliyor. 1900'den bu yana, Japonya'yı şiddetli şekilde sarsan birçok deprem yaşandı. 1933'te 8.4 büyüklüğünde Sanriku-oki, 2003'te 8.3 büyüklüğünde Tokachi-oki ve 2011'de 9.0 büyüklüğündeki Tohoku depremleri en akılda kalalar olarak sıralanabilir.
91,092
# Japonya'da 7.3 büyüklüğünde deprem ## Özet Japonya devlet televizyonu NHK, depremin ülkenin kuzeydoğu açıklarında meydana geldiğini duyurdu ## İçerik Kıyılara 50 santim ile 2 metre yüksekliğinde dalgaların vurabileceği belirtildi. Depremden 13 dakika sonra 6.7 büyüklüğünde bir artçı meydana geldi. . Depremin merkez üssüne yüzlerce kilometre uzaktaki başkent Tokyo'da da binaların dakikalarca sallandığı belirtildi. Deprem Kamaishi kentinin 245 kilometre güneydoğusunda, 36.1 kilometre derinlikte meydana geldi. Tsunami uyarısı, 11 Mart 2011'deki deprem ve tsunamiden etkilenen Miyagi bölgesi için verildi. Fukuşima tahliye ediliyor 2011 Mart ayındaki şiddetli deprem sonrasında oluşan tsunamiden zarar görerek nükleer sızıntıya neden olan Fukuşima nükleer santrali tedbir amacıyla tahliye edildi. Santralin işletmesini yapan TEPCO ise, santralin son depremden etkilenmediğini açıkladı. 'Türk vatandaşlarda bir sıkıntı yok' NTV'ye konuşan Tokyo Büyükelçisi Serdar Kılıç, "Ciddi bir sarsıntı yaşandı ama şu anda ölü ya da yaralı konusunda bilgi yok. Bölgedeki Türk vatandaşlarında bir sıkıntı yok. Elektrik kesintisi, bina yıkılması gibi bir durum yok. Bu tür depremlerden sonra ihtiyati olarak tsunami uyarısı veriliyor. 1 metrelik bir dalga olması bekleniyor. Ciddi endişeye sebep olabilecek bir şey yok. Türk vatandaşları rahat olsun" dedi. 20 bin insan öldü Japonya'da 11 Mart 2011'de meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında meydana gelen tsunamide 20 bine yakın insan yaşamını yitirmişti. Tsunami sonrası Japonya, nükleer bir felaketle karşı karşıya kalmıştı. 'Deprem fırtınası' uyarısı Kısa bir süre önce yayınlanan bir araştırmada ise Japonya'nın "deprem fırtınası"na yakalanacağı uyarısı yapılmıştı. Başkent Tokyo ve çevresini vuracak depremlerde 300 binden fazla kişinin yaşamını yitireceği ve 80 milyon insanın da tahliye edilmek zorunda kalacağı belirtilmişti. Deprem kuşağında yatan ülke ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'nun (USGS) verdiği bilgiye göre, Japonya ve çevresinde yer alan adalar dört tektonik plakanın üzerinde yer alıyor. Bunlar Pasifik, Kuzey Amerika, Avrasya ve Filipin Denizi plakası. 2.200 km uzunluğundaki alan, Pasifik'in bu kısmında paralel düzende oluşan adalar ve volkanlardan da sorumlu olan etken. Bölgedeki karmaşık yapı, depremlere kapı araladığı gibi, bu depremler genelde yerin 40-60 km derinliğinde meydana geliyor. 1900'den bu yana, Japonya'yı şiddetli şekilde sarsan birçok deprem yaşandı. 1933'te 8.4 büyüklüğünde Sanriku-oki, 2003'te 8.3 büyüklüğünde Tokachi-oki ve 2011'de 9.0 büyüklüğündeki Tohoku depremleri en akılda kalalar olarak sıralanabilir.
278193
haber
Galatasaray, Prandelli ile 'şimdilik' devam kararı aldı
Galatasaray yönetiminin bugün düzenlediği toplantıda Ali Dürüst ve Abdürrahim Albayrak ikilisi, Prandelli ve futbolcularla biraraya geldi
24 Kasım 2014 20:58 Florya'da teknik direktör Cesare Prandelli ve futbolcularla bir araya gelen Ali Dürüst-Abdurrahim Albayrak ikilisi, daha sonra yönetim kurulu toplantısına katıldı. Toplantıdan 'şimdilik Prandelli ile devam' kararı çıktı. Milliyet'in haberine göre; Galatasaray'da gerçekleşen yönetim toplantısının ardından flaş bir karar alındı. Ali Dürüst ve Abdürrahim Albayrak ikilisi bugün ilk olarak Prandelli ve futbolcularla biraraya geldi. İkili, Prandelli'ye rotasyon konusunu açarak bunun takıma zarar verdiğini dile getiridi. Yapılan uyarılarda başta Wesley Sneijder olmak üzere yıldız futbolcuların zaman zaman kadroya alınmamasının doğurduğu olumsuz sonuçlar üzerinde durulduğu öğrenildi. Futbolculara da ikazlar yapan ikili daha sonra soluğu Sportif A.Ş. toplantısında aldı. Zirveden Prandelli ile devam kararı çıkarken; İtalyan teknik adamla bu birlikteliğin pamuk ipliğine bağlı olduğu biliniyor. Sarı-kırmızılılar da daha sonra Duygun Yarsuvat'ın başkanlığındaki toplantıya katıldı.
152,917
# Galatasaray, Prandelli ile 'şimdilik' devam kararı aldı ## Özet Galatasaray yönetiminin bugün düzenlediği toplantıda Ali Dürüst ve Abdürrahim Albayrak ikilisi, Prandelli ve futbolcularla biraraya geldi ## İçerik 24 Kasım 2014 20:58 Florya'da teknik direktör Cesare Prandelli ve futbolcularla bir araya gelen Ali Dürüst-Abdurrahim Albayrak ikilisi, daha sonra yönetim kurulu toplantısına katıldı. Toplantıdan 'şimdilik Prandelli ile devam' kararı çıktı. Milliyet'in haberine göre; Galatasaray'da gerçekleşen yönetim toplantısının ardından flaş bir karar alındı. Ali Dürüst ve Abdürrahim Albayrak ikilisi bugün ilk olarak Prandelli ve futbolcularla biraraya geldi. İkili, Prandelli'ye rotasyon konusunu açarak bunun takıma zarar verdiğini dile getiridi. Yapılan uyarılarda başta Wesley Sneijder olmak üzere yıldız futbolcuların zaman zaman kadroya alınmamasının doğurduğu olumsuz sonuçlar üzerinde durulduğu öğrenildi. Futbolculara da ikazlar yapan ikili daha sonra soluğu Sportif A.Ş. toplantısında aldı. Zirveden Prandelli ile devam kararı çıkarken; İtalyan teknik adamla bu birlikteliğin pamuk ipliğine bağlı olduğu biliniyor. Sarı-kırmızılılar da daha sonra Duygun Yarsuvat'ın başkanlığındaki toplantıya katıldı.
464082
haber
Pendik'te silahlı saldırı : 1 kız öğrenci hayatını kaybetti
Haber-Kamera: Uğur AYAZSIN / İSTANBUL DHA Pendik'te silahlı saldırıda 1 kız öğrenci hayatını kaybetti, yanındaki 2 erkek öğrenci ise yaralandı
Haber-Kamera: Uğur AYAZSIN / İSTANBUL DHA Pendik'te silahlı saldırıda 1 kız öğrenci hayatını kaybetti, yanındaki 2 erkek öğrenci ise yaralandı 13 Ekim 2017 20:25 Haber-Kamera: Uğur AYAZSIN / İSTANBUL DHA Pendik'te silahlı saldırıda 1 kız öğrenci hayatını kaybetti, yanındaki 2 erkek öğrenci ise yaralandı. Olay saat 16.00 sıralarında meydana geldi. Pendik Güzelyalı Tren İstasyonu yakınında bir kişi, 1'i kız 3 öğrencinin üzerine ateş açtı. Saldırıda kız öğrenci hayatını kaybetti. Diğer 2 öğrenci ise yaralandı. Öğrenci olmadığı belirtilen saldırgan, polisten kaçarken yaklaşık 1 kilometre uzaklıktaki bir okula girerek saklandı. Burada bileklerini keserek intihar girişiminde bulunan saldırgan gözaltına alındı.Polisin olayla ilgili incelemesi sürüyor.
247,203
# Pendik'te silahlı saldırı : 1 kız öğrenci hayatını kaybetti ## Özet Haber-Kamera: Uğur AYAZSIN / İSTANBUL DHA Pendik'te silahlı saldırıda 1 kız öğrenci hayatını kaybetti, yanındaki 2 erkek öğrenci ise yaralandı ## İçerik Haber-Kamera: Uğur AYAZSIN / İSTANBUL DHA Pendik'te silahlı saldırıda 1 kız öğrenci hayatını kaybetti, yanındaki 2 erkek öğrenci ise yaralandı 13 Ekim 2017 20:25 Haber-Kamera: Uğur AYAZSIN / İSTANBUL DHA Pendik'te silahlı saldırıda 1 kız öğrenci hayatını kaybetti, yanındaki 2 erkek öğrenci ise yaralandı. Olay saat 16.00 sıralarında meydana geldi. Pendik Güzelyalı Tren İstasyonu yakınında bir kişi, 1'i kız 3 öğrencinin üzerine ateş açtı. Saldırıda kız öğrenci hayatını kaybetti. Diğer 2 öğrenci ise yaralandı. Öğrenci olmadığı belirtilen saldırgan, polisten kaçarken yaklaşık 1 kilometre uzaklıktaki bir okula girerek saklandı. Burada bileklerini keserek intihar girişiminde bulunan saldırgan gözaltına alındı.Polisin olayla ilgili incelemesi sürüyor.