text
stringlengths
290
300k
url
stringlengths
19
415
tokens
int64
125
150k
length
int64
290
300k
Türkiye'nin 2020 Tokyo Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunları'ndaki başarısı Türkiye, Tokyo'nun ev sahipliği yaptığı hem olimpiyat hem de paralimpik oyunlarında toplam madalya sayısı bakımından tarihinin en başarılı organizasyonlarına imza attı. İstanbul Türkiye'nin olimpiyat madalyası kazandığı branşlara Tokyo 2020'de üç branş daha eklendi. Tokyo 2020'ye kadar Türkiye adına olimpiyatlarda kazanılan toplam 93 madalyanın tamamı atletizm, boks, güreş, halter, judo ve tekvando branşlarında gelmişti. Tokyo'da bu spor dallarına okçuluk, artistik jimnastik ve karate de eklendi. Türkiye'nin toplam madalya sayısı 104'e, olimpik madalya koleksiyonuna katkı yapan branş sayısı ise 9'a yükseldi. Japonya'nın başkenti Tokyo'da düzenlenen 32. Yaz Olimpiyat Oyunları'nda Türk sporcular 2'si altın, 2'si gümüş ve 9'u bronz olmak üzere toplam 13 madalya kazanırken birçok ilki de yaşadılar. On sekiz branşta 50'si kadın, 58'i erkek toplam 108 sporcuyla temsil edilen Türkiye'den oyunlara atletizmde 25, yüzmede 11, güreşte 9, yelkende 8, karatede 7, boks ve judoda 6'şar, tekvando ile artistik jimnastikte 5'er, atıcılıkta 4, bisiklet, halter ve okçulukta 2'şer, badminton, eskrim, kürek ve modern pentatlonda ise 1'er sporcu katıldı. Takım sporlarında sadece A Milli Voleybol Takımı (12) mücadele etti. Ay-yıldızlı sporcular, boksta 1'er altın ve gümüş, okçulukta 1 altın, karatede 1 gümüş, 3 bronz, güreşte 3 bronz, tekvandoda 2 bronz ve artistik jimnastikte 1 bronz madalya kazandı. Milli sporcularımız, Tokyo 2020'de kazandıkları madalya sayısı bakımından Türkiye'nin 1948 Londra Olimpiyat Oyunları'ndaki 12 madalyalık rekorunu kırmış oldular. Madalya gururları 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'nda madalya kazanan milli sporcularımız şu şekilde: Altın: Mete Gazoz (Okçuluk), Busenaz Sürmeneli (Boks) Gümüş: Eray Şamdan (Karate), Buse Naz Çakıroğlu (Boks) Bronz: Hakan Reçber, Hatice Kübra İlgün (Tekvando), Ferhat Arıcan (Jimnastik), Rıza Kayaalp, Yasemin Adar, Taha Akgül (Güreş), Ali Sofuoğlu, Merve Çoban, Uğur Aktaş (Karate) Olimpik madalya sayısı: 104 Tokyo 2020'de çıkılan 13 kürsüyle Türkiye'nin toplam olimpik madalya sayısı 104'e yükseldi. Dünyanın en büyük spor organizasyonunda ilk kez Londra 1908'de temsil edilen Türkiye, Tokyo 2020'ye kadar 6 farklı branşta 39 altın, 25 gümüş ve 27 bronz olmak üzere 91 madalya topladı. Ay-yıldızlı sporcuların Tokyo'da aldığı 2'şer altın ve gümüş ile 9 bronz madalyayla bu sayı toplamda 104'e ulaştı. Toplam altın madalya sayısı 41 olurken, gümüş 27, bronz madalya sayısı ise 36'ya çıktı. Olimpiyat koleksiyonuna 3 branştan ilk katkı Türkiye'nin olimpiyat madalyası kazandığı branş sayısına Tokyo 2020'de üç branş eklendi. Tokyo 2020'ye kadar Türkiye adına olimpiyatlarda kazanılan toplam 93 madalyanın tamamı atletizm, boks, güreş, halter, judo ve tekvando branşlarından gelmişti. Tokyo'da bu spor dallarına okçuluk, artistik jimnastik ve karate de eklendi. Türkiye'nin olimpik madalya koleksiyonuna katkı yapan branş sayısı 9'a yükseldi. İlklerin organizasyonu 32. Yaz Olimpiyat Oyunları, Türkiye adına birçok ilke de sahne oldu. Milli sporculardan Mete Gazoz okçulukta, Ferhat Arıcan da artistik jimnastikte Türkiye'ye tarihinin ilk madalyalarını kazandırdı. Olimpiyatlarda ilk kez Tokyo'da yer alan karatede ise Türkiye 4 madalya topladı. Güreşte Yasemin Adar, boksta ise Busenaz Sürmeneli ile Buse Naz Çakıroğlu, Türkiye'ye bu branşlarda madalya getiren ilk kadın sporcular oldu. Busenaz Sürmeneli'nin altın madalyası, aynı zamanda Türk boks tarihinin ilk olimpiyat şampiyonluğu olarak kayıtlara geçti. Tarihinde ikinci kez olimpiyatta mücadele eden A Milli Kadın Voleybol Takımı, ilk kez gruptan çıkarak çeyrek final oynadı. “Filenin Sultanları”, çeyrek finalde Güney Kore'ye elense de mücadelesi, takım ruhu ve hırsıyla takdir topladı. Artistik jimnastikte mücadele eden İbrahim Çolak, Ferhat Arıcan, Adem Asil ve Ahmet Önder, toplamda 7 final mücadelesi verdi. Milli sporcuların finale kalması, Türk jimnastiği adına olimpiyat tarihinde bir ilk oldu. Atletizmde erkekler sırıkla atlamada Ersu Şaşma, bu branşta finale çıkan ilk Türk sporcu olarak tarihe geçti. Genç atlet, finalde 14 sporcu arasında 10. oldu. Kadınlar cirit atmada finalde mücadele eden milli atlet Eda Tuğsuz, az bir farkla kürsüyü kaçırdı ve olimpiyat dördüncüsü oldu. Eda, bu derecesiyle atletizmde olimpiyatlarda ilk 4'e giren 5. Türk sporcu unvanını elde etti. Üç adım atlamada Necati Er, Londra 1948'de üç adım atlamada bronz madalya kazanan Ruhi Sarıalp'ten 73 yıl sonra bu branşta finali gören ilk Türk atlet oldu. Er, finaldeki performansıyla 6. sırada yer aldı. En başarılı sporcular: Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu Türkiye'nin olimpiyat oyunları tarihinde en başarılı sporcuları ise Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu'dur. Üçer kez altın madalya kazanan milli halterciler, birincilik kürsüsüne en fazla çıkan sporcular olarak tarihe geçti. Seul 1988, Barselona 1992 ve Atlanta 1996'da üç kez üst üste zirvede yer alan Naim Süleymanoğlu adını hem Türk hem de dünya spor tarihine altın harflerle yazdırmış, Halil Mutlu ise Atlanta 1996, Sidney 2000 ve Atina 2004'te altın madalyaya ulaşarak, Naim Süleymanoğlu'nun başarısını tekrarlamıştı. Artan tesisler başarı getirdi Günümüzde olimpiyatların ekonomik yönü oldukça önemli. Bu dev organizasyona ev sahipliği yapan ülkeler hem televizyon yayınlarından hem de turistik faaliyetlerden dolayı önemli gelir elde ediyor. Ayrıca olimpiyatı gerçekleştiren ülkeler; tesisleşme, altyapı, kültür ve turizm açısından hızlıca gelişme fırsatı bulurken uluslararası imajlarını da güçlendirmiş oluyorlar. Son dönemde Formula 1 yarışlarına ev sahipliği yaparak imaj çalışmalarına ağırlık veren Türkiye, spor faaliyetleriyle de öne çıkmayı hedefleyen ülkeler arasında kendine yer edinmeye çalışıyor. Turizm, tanınırlık ve ekonomik katkıları düşünecek olursak büyük yatırımların gerekli olduğu bu alanda, ülkemizdeki gelişmeler umut verici. 2002 öncesine kadar 595 olan futbol sahası sayısı bugün itibarıyla 1365'e ulaşmış durumda. 32 stadın yapımı tamamlanmış, 11'inin inşası devam etmekte, 3 stat ise ihale aşamasında. Aralarında Trabzon, İzmir Atatürk, Vodafone Park ve Bursa gibi modern statların da olduğu çok sayıda yapı Türk sporuna kazandırılmış durumda. 2002 öncesine kadar 372 olan spor salonu sayısı, 904'e yükseldi. Mersin Servet Tazegül Spor Salonu, Rize Spor Kompleksi ve Samsun Bowling Salonu bunlardan sadece birkaçı. Atletizm ve yüzmeye büyük yatırım Türkiye'nin en fazla yatırım yaptığı spor alanları, atletizm ve yüzme. 2002 öncesinde 46 olan yüzme havuzu sayısı 2021'de 175'e çıktı. Ayrıca Türkiye genelinde halen devam etmekte olan portatif yüzme havuzu projelerinin tamamlanmasıyla ülke genelinde yüzme havuzu sayısı 279 oldu. Portatif yüzme havuzlarıyla Gençlik ve Spor Bakanlığının yürüttüğü “Yüzme Bilmeyen Kalmasın” projesi kapsamında Türkiye genelinde 81 ilde yüzme bilmeyen gençler ve çocuklar yüzme kurslarına kazandırıldı. 2002 öncesinde Türkiye genelinde sadece 12 atletizm pisti varken günümüzde bu sayı 56'ya ulaşmış durumda. Türkiye'nin tesisleşme konusunda son 20 yılda yaptığı yatırımlar, meyvesini sportif başarı anlamında vermeye başladı. Kurulan Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezleri (TOHM) ile doğrudan olimpiyatlarda yarışması planlanan sporculara, olimpik hazırlık imkanı sağlandı. 2000 Olimpiyat Oyunları'ndan sonra Türkiye olimpiyatlarda toplamda 40 madalya kazanarak, neredeyse Cumhuriyet tarihi boyunca kazanılan madalya sayısının 3'te 2'sini bu dönemde yakaladı. 2000'de Türkiye'nin olimpiyatlar dahil uluslararası organizasyonlarda kazandığı toplam madalya sayısı bin 117 iken, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle ertelenen spor organizasyonları öncesi yani 2019'da bu sayı 8 bin 808'e ulaşmıştı. 2002'de 66 bin 356'sı kadın olmak üzere toplam 278 bin 46 lisanslı sporcu varken, 2021 verilerine göre ülkemizdeki lisanslı sporcu sayısı 10 milyon 116 bin 401'e, faal sporcu sayımız ise 1 milyon 665 bin 969 kişiye ulaştı. 2002'de 6 bin 35 olan spor kulübü sayımız ise 20 yıl içerisinde 3 kat artarak 18 bin 977 oldu. 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'nda en çok madalya kazanan ülke ABD Tokyo Olimpiyat Oyunları'nı ABD 39 altın, 41 gümüş ve 33 bronz madalyayla zirvede tamamladı. İkinci basamaktaki Çin, 38 altın, 32 gümüş ve 18 bronz madalya kazandı. Ev sahibi Japonya ise 27 altın, 14 gümüş, 17 bronz madalyayla organizasyonu üçüncü sırada tamamladı. Türkiye, Olimpiyat Oyunları'nı 2 altın, 2 gümüş ve 9 bronz madalya ile 35. sırada bitirdi. Türkiye elde ettiği 13 madalyayla toplam madalya sıralamasında ise 20. basamakta yer aldı. Ülkelerin GSYH'leri ile madalya sıralaması doğru orantılı İktisatçı Mahfi Eğilmez, sosyal medya hesabından, Tokyo Olimpiyatları'ndaki madalya sıralamaları ile Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) sıralaması arasındaki ilişkiye dair paylaşımlar yaptı. Eğilmez'in paylaştığı tabloya göre, ülkelerin GSYH'lerinin oranı ile Tokyo 2020'deki madalya kazanma oranları arasında doğrudan bir ilişki var. Zira, Tokyo'da en fazla madalya kazanan ilk 3 ülke (ABD, Çin, Japonya) aynı zamanda GSYİH sıralamasında da ilk 3 sırada yer alan ülkeler. Ayrıca Tokyo'da madalya sıralaması bakımından ilk 10'da yer alan ülkelerin 7'si aynı zamanda GSYİH bakımından ilk 10 sırayı paylaşan ülkeler. Aynı zamanda madalya sıralamasında ilk 20'de yer alan ülkelerin 13'ü GSYİH bakımından dünyanın en gelişmiş 20 ülkesi arasında bulunan ülkeler. Her ne kadar istisnalar olsa da ekonomik gücü fazla olan ülkelerin olimpiyat oyunlarında madalya kazanma oranları da yüksek oluyor. Para milli sporcular Tokyo 2020'yi rekor sayıda madalyayla tamamladı Türkiye 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları'nda elde ettiği başarılı sonuçlarla tarihinin en iyi olimpiyat performansını sergiledi. Japonya'nın başkenti Tokyo'da düzenlenen 16. Yaz Paralimpik Oyunları'nda Türk sporcular, önemli başarılar elde etti. Tokyo'da 13 branşta 87 sporcuyla mücadele eden Türkiye, tarihinde 7. kez yer aldığı organizasyonda en yüksek madalya sayısına ulaştı. Barselona 1992'de ilk kez boy gösteren Türk sporcular, Tokyo'dan önceki en yüksek madalya sayısına Londra 2012'de ulaşmıştı. İngiltere'de 1 altın, 5 gümüş, 4 bronz olmak üzere 10 madalya alan para milli sporcular, Japonya'da bu sayıyı geçti. Tokyo'da milliler 2 altın, 4 gümüş, 9 bronz olmak üzere toplamda 15 madalyayla tarihi bir başarı kazandı. Türkiye, oyunları 42. sırada tamamladı Para milli sporcular, oyunları 42. basamakta bitirdi. Milliler, 15 madalyayla toplam madalya sıralamasında ise 25. sırayı aldı. Çin 96 altın, 60 gümüş ve 51 bronz olmak üzere 207 madalyayla genel ve toplam madalya sıralamasında büyük farkla birinci olmayı başardı. Büyük Britanya 41 altın, 38 gümüş, 45 bronz olmak üzere 124 madalyayla genel ve toplam madalya sıralamasında ikinci oldu. Oyunlarda 37 altın, 36 gümüş ve 31 bronz olmak üzere 104 madalya elde eden ABD ise genel madalya sıralamasında üçüncü, toplam madalya sıralamasında ise dördüncü sırayı aldı. Toplam madalya sıralamasında üçüncü basamakta ise 118 madalyayla Rusya Olimpiyat Komitesi yer aldı. 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları'nda 86 ülke madalya alma sevinci yaşadı. Golbol Kadın Milli Takımı unvanını korudu Golbol Kadın Milli Takımı, üst üste ikinci kez paralimpik şampiyonu oldu. Kadınlar golbolde Rio 2016'da altın madalya elde eden Türkiye, Tokyo'da da finalde ABD'yi yenerek şampiyonluğa ulaştı. Abdullah Öztürk masa tenisinde altın madalya getirdi Masa tenisinde mücadele eden Abdullah Öztürk, Türkiye'ye altın madalya getiren bir diğer isim oldu. Öztürk, erkekler sınıf 4 kategorisinde altın madalya elde etti, Rio 2016'da aldığı bronz madalyadan sonra bir başarıya daha imza attı. Masa tenisinde Abdullah Öztürk'ün dışında 3 milli sporcu daha madalya elde etti. Erkekler sınıf 4'te Nesim Turan, sınıf 5'te Ali Öztürk, kadınlar sınıf 7'de ise Kübra Korkut bronz madalya kazandı. Türkiye'nin Tokyo'daki en başarılı branşı da 4 madalyayla masa tenisi oldu. Yüzmede tarihi başarı 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları yüzmede kadınlar 50 metre sırtüstü S5 kategorisinde Sevilay Öztürk, bronz madalya alarak Türkiye'ye bu branşta tarihinin ilk madalyasını kazandırdı. Finale kalan birçok para milli yüzücü de başarılı yarışlar çıkardı. Okçulukta 3 madalya Para milli okçular, Tokyo'da 3 madalya aldı. Erkekler makaralı yay W1 kategorisinde Nihat Türkmenoğlu gümüş, Bahattin Hekimoğlu bronz, makaralı yay karışık takımda Öznur Cüre-Bülent Korkmaz ikilisi gümüş madalya kazandı. Judo ve tekvandoda ikişer madalya Judo ve tekvando branşlarında milli sporcular, ikişer madalya elde etti. Judoda erkekler 60 kiloda Recep Çiftçi, kadınlar 57 kiloda ise Zeynep Çelik bronz madalya aldı. Tekvandoda kadınlar K44 sınıfı 49 kiloda Meryem Çavdar gümüş, erkekler K44 sınıfı 61 kiloda da Mahmut Bozteke bronz madalyayı boynuna taktı. Türkiye, atıcılıkta kadınlar 10 metre havalı tabanca P2 sınıfında Ayşegül Pehlivanlar'la gümüş, halterde ise 55 kiloda Besra Duman'la bronz madalya sevinci yaşadı. Türkiye'nin tarihi başarısının ana etkenleri 1. Devlet desteği, Gençlik ve Spor Bakanlığının yatırımları, Ödül Yönetmeliği ile resmî kurumlardan gelen maddi destekler Türkiye'nin spor konusunda en büyük destekçisi hiç kuşkusuz bireysel olarak spora ilgi duyan ve kendisi de bir dönem amatör olarak spor yapmış olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Gerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gerek Başbakanlığı gerekse de Cumhurbaşkanlığı döneminde her zaman sporun ve sporcunun yanında olan Erdoğan, kimi zaman sporcularla birebir ilgilenmiş kimi zaman da federasyon başkanları ya da antrenörler aracılığıyla Türk sporcusunun manevi anlamda hazır olmasına katkıda bulunmuştur. Milli müsabakalar sonrası sporcuları, başkanları ya da antrenörleri sıcağı sıcağına arayarak onlara moral veren Erdoğan'ın bu yaklaşımı kuşkusuz sporcularımız üzerinde olumlu etkiye sahip. Gençlik ve Spor Bakanlığının federasyonlar üzerindeki etkisi ve katkısı, çözüm odaklı yaklaşımları ve en önemlisi spora ve sporcuya yaptığı yatırımlar başarının kilit noktalarından birini teşkil ediyor. Sporcuların müsabakalara ya da şampiyonalara hazırlanacak modern çalışma alanlarının, statların, salonların inşası, bakımı Gençlik ve Spor Bakanlığının en önemli vazifelerinden. Bununla birlikte sadece olimpik branşlar için kurulan Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezleri (TOHM) elit sporcu havuzumuz açısından oldukça önemli işlevler görüyor. Yukarıya da ayrıntılarını paylaştığım modern tesisler devletimizin bu konudaki hassasiyetinin en önemli göstergelerinden. “Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösterenlerin Ödüllendirilmesi Hakkında Yönetmelik” ise ulusal ve uluslararası spor hizmet ve faaliyetlerinde üstün başarı gösteren sporculara, spor kulüplerine, teknik direktör ve antrenörlere ödül verilmesi ile nakdi yardım yapılmasına dair usul ve esasları düzenler. Yönetmelik gereği belirtilen organizasyonlarda ve kıstaslarda başarılı olan kişi ve kurumlar ile onların antrenörleri yasa ile belirtilen sınırlar çerçevesinde belirli miktardaki cumhuriyet altını karşılığında ya da maddi olarak ödüllendirilir. Başta yerel yönetimler (büyükşehir, il ya da ilçe belediyeleri vs.) olmak üzere resmi kurumların spor kulüplerine ve sporculara verdikleri destekler de başarıya giden yolda büyük önem teşkil ediyor. Bugün başta olimpik sporcularımız olmak üzere başarılı isimlerin en büyük destekçileri yerel yönetimlerdir. 2. Sponsorluklar vasıtasıyla yapılan destekler Sponsorluk; belirli pazarlama amacı için sporcu, takım ya da etkinliği satın almak ya da bunlara maddi destek sağlamak olarak özetlenebilir. Ülkemizde 2004 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Sponsorluk Yönetmeliği ile de sponsorluğun uygulanma şartları ve esasları ortaya konularak gerçek ve tüzel kişilerin bir yandan ülkemiz sporuna katkı sağlamaları öte yandan da yaptıkları harcamaları vergi matrahından indirme olanağı sağlanmıştır. Böylelikle sponsor kişi ya da kurumlar kendi reklamlarını yaparken sporcular da devletin ya da kulüplerinin sağladığı imkanların yanı sıra ekstra maddi gelire kavuştu. 3. Kulüplerin spora ve sporcuya giderek artan destekleri Sporun ya da sporcunun olmazsa olmazlarından biri de kuşkusuz spor kulüpleridir. Federasyonlar ve resmi kurumlarla köprü vazifesi gören, sporcuya temsil hakkı, çalışma imkânı sağlayan spor kulüplerinin varlığı ve fazlalığı Türk sporunun gelişmesi yönündeki en büyük hedeflerden biridir. Son yıllarda özellikle tanınmış kulüplerin amatör spor branşlarına yönelik destekleri ile kurulan yeni spor kulüpleri başarıda pay sahibi olmaktadırlar. 4. Kitle iletişim araçlarının etkisi Yazılı ve görsel medyanın spora ve sporcuya olan ilgisi her zaman sportif başarıyla doğru orantılı olmuştur. Her ne kadar günümüzde futbol başta olmak üzere popüler bazı spor dalları kitle iletişim araçlarında kendine daha fazla yer buluyor olsa da elit sporlar ve sporcuların medyada kendilerine daha fazla yer bulmaları hem sporların yaygınlaşmasını hem de sporcuların daha fazla tanınmasını sağlıyor. Böylelikle kamuoyu nezdinde başarılı sporcular rol model olma hüviyetine kavuşurken spora olan ilgi de medya aracılığıyla artıyor. Ayrıca kendisine medyanın herhangi bir kategorisinde yer bulan sporcuların daha büyük bir özgüvenle hareket ettikleri de bilinen bir gerçek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/turkiyenin-2020-tokyo-olimpiyatlari-ve-paralimpik-oyunlarindaki-basarisi/2358896
8,228
17,347
İstanbul Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, UAD'nin dün açıkladığı İsrail'i Filistin topraklarındaki işgalini son vermeye ve Filistinlilere tazminat ödemeye çağıran danışma görüşünü AA Analiz için kaleme aldı. *** İsrail'in Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da işgalci olduğunu tespit eden Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD), İsrail'in Filistin topraklarındaki işgaline "en kısa sürede son vermesi" gerektiğini bildiren danışma görüşü, İsrail'in onlarca yıl süren hukuksuzluklarının en yüksek derecedeki mahkeme tarafından tespit edilmesi açısından çok büyük önem taşıyor. İsrail-Filistin meselesinde bu zamana kadarki en kapsamlı ve en önemli tespitleri içeren danışma görüşünün, Filistin tarafından, bundan sonraki süreçte her müzakere masasında ilk kullanılacak dayanak noktası olması bekleniyor. Divan birçok meselede İsrail'in hukuka aykırı uygulamalarını teyit etti İşgal altındaki Filistin topraklarının parçalanmış ayrı bölgeler değil, tek bir bölgesel birim olduğunu teyit eden UAD, İsrail'in işgal ettiği toraklardaki yerleşim politikalarının Cenevre Sözleşmelerini ve uluslararası teamül kurallarını ihlal ettiğini tespit etti. UAD ilk olarak, İsrail'in Gazze'de, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da da işgalci olduğunu ortaya koyarak bunun en kısa sürede sona erdirilmesi gerektiğini belirtti. İsrail'in, tüm yeni yerleşim faaliyetlerini derhal durdurmakla ve tüm yerleşimcileri işgal altındaki Filistin topraklarından tahliye etmekle yükümlülüğü olduğunu kaydeden Divan, İsrail'in bu topraklardaki tüm gerçek ve tüzel kişilere verilen zararı telafi etmesi gerektiğini bildirdi. Divan, diğer devletlerin, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki yasadışı varlığından kaynaklanan durumu “tanımama” ve “yardım veya destek sağlamama” yükümlülüğü olduğunu hatırlatarak, Birleşmiş Milletler (BM), özellikle de görüşü talep eden Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi'nin, İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki hukuksuz varlığına mümkün olan en kısa sürede son vermek için gereken kesin yöntemleri ve ilave eylemleri değerlendirmesi gerektiğini vurguladı. İsrail'in işgal ettiği topraklarda Filistinlilere ait doğal kaynakları kullanmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunan Divan, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı ve topraklarına geri dönme hakkının engellenmemesi gerektiğini bildirdi. Divan, İsrail'in Filistinlilere yönelik ayrımcı ve ırkçı politikalarının, apartheid yasağını da içeren Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin (CERD) 3. maddesine aykırılık teşkil ettiğini ifade etti. İsrail'in tüm tezleri reddedildi İsrail her ne kadar danışma görüşüne katılmamış olsa da, BM Genel Kurulunun sorularına danışma görüşünde verilen yanıtlar, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere olmak üzere bazı batılı devletler tarafından savunulan İsrail tezlerinin tamamının Divan tarafından reddedilmesi anlamına geliyor. Özellikle İsrail, ABD ve İngiltere'nin savunduğunun aksine, Oslo sürecinin diğer uluslararası hukuk kurallarıyla birlikte okunması gerektiğini ifade eden Divan, İsrial'in Oslo sürecini Filistin'in aleyhine ve kendi yerleşim politikalarını hayata geçirmesine imkan verecek şekilde yorumlanmasının önünü kapatıyor. Divan, “işgal” kavramının hukuken varlığının kabul edilmesine karşın, İsrail tarafından amacına aykırı, yerleşim ve ilhak niyetiyle hareket edildiğini ve “işgal hukukunun” birçok yönden ihlal adildiğini gösteriyor. Gazze'nin işgal altında kalmaya devam etmesi ve İsrail'in uyguladığı fiili kontrol nedeniyle Batı Şeria ve Doğu Kudüs'le birlikte Gazze'de de İsrail'in işgalci olduğu tespit edilerek İsrail'in Gazze'deki abluka sebebiyle yaşanan dramdan sorumlu olduğu kaydedildi. Görüş birçok açıdan ilk olma özelliği taşıyor Dün açıklanan görüş, Divan önünde daha önce 2004'te getirilen Duvar Danışma Görüşü de dahil olmak üzere İsrail-Filistin meselesinde bu zamana kadarki en kapsamlı tespitlerin ve hukuka aykırılık incelemesinin yapıldığı süreç olarak dikkat çekiyor. Divan ilk defa, özellikle Doğu Kudüs'te Filistinlilere yönelik ayrımcı muamelenin apartheid yasağını da içeren CERD maddesinin ihlali olduğunu bildirdi. Divan her ne kadar Filistinlilere yönelik doğrudan apartheit rejimi uygulandığı ifadesini kullanmasa da, Divan Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam'ın karara eklediği ayrı görüşünde İsrail'in “apartheid rejimi” uyguladığını ifade ediyor. Danışma görüşü, İsrail'in özellikle Batı Şeria'daki Filistinlilere ait doğal kaynakları kullanmasının Filistinlilerin “doğal kaynaklar üzerindeki daimi egemenlik hakkını” ihlal ettiğini belirten en önemli karar olarak öne çıkarken, bu durum İsrail ile söz konusu kaynakların kullanımı ve işletilmesi konularında işbirliği yapan diğer ülke ve şirketler açısından da çok önemli kısıtlamalar getiriyor. Danışma görüşündeki en dikkati çeken husus ise, İsrail'in hukuksuz uygulamalarından zarar görenlere, 1967'den bu yana yerlerinden edilen Filistinlilere geri dönme hakkı da dahil olmak üzere tazminat borcu olduğunu bildirmesi olurken, Divan'ın çok kesin bir dil kullanması, söz konusu tespitlerin Filistinliler için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Filistinle alakalı diğer davalar ve gelecek açısından yol gösterici Divan önünde halihazırda Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı soykırım davası ve İsrail'e verdiği destek sebebiyle Nikaragua'nın Almanya'ya karşı açtığı dava görülürken, işgale ilişkin verilen bu kapsamlı görüş, Divan'ın söz konusu diğer iki dava açısından da nasıl bir karar vereceğine ilişkin ipuçları veriyor. Diğer devletlerin İsrail'in hukuka aykırı davranışlarını yasal olarak tanımamaları ve İsrail'e yardım ve desteği kesmeleri gerektiğini belirten Divan'ın, Nikaragua'nın açtığı davada Almanya aleyhine hükmedebileceğini gösteriyor. BM Genel kurulundan gelen sorunun içerisinde açıkça belirtilmediği halde, Divan hem Filistinlilerin geri dönüş hakkını tanıdı hem de apartheide varan ayrımcı uygulamaları vurguladı. Bu ise Divan'ın bu danışma görüşünü ciddi bir fırsat bilerek İsrail-Filistin meselesindeki bütün noktaları aydınlatmayı ve gelecekte önüne gelebilecek diğer uyuşmazlıklara da değinerek meselenin bütün yönlerine ilişkin yol göstermeyi amaçladığını ortaya koyuyor. Filistin'in “hukuk savaşı” yürütme stratejisi işliyor Divan'ın danışma görüşü, İsrail'in işlediği ihlalleri durdurmak ve sorumluların cezalandırılması için Filistin'in uluslararası mahkemeleri ve diğer kurumları harekete geçirme stratejisi olan “hukuk savaşı” çabalarının sonuç vermeye başladığını gösteriyor. İsrail, Filistin'in “devlet” statüsüne dahi karşı çıkarken, Divan'ın verdiği görüş Filistin tarafının uluslararası mekanizmaları doğru şekilde kullandığını gösteriyor. İsrail, Filistin topraklarının ve halkının varlığına karşı çıkarken, Filistin'in; UAD ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde İsrail aleyhine süreçlerin işlemesini sağlaması, BM Genel Kurulu kararıyla tam üyeliğe uygunluk hakkı tanınması, Filistin devletini tanıyan ülke sayısının 146'ya ulaşmasının yanı sıra UAD'de İsrail aleyhine danışma görüşü alınmasının sağlaması artık İsrail'in, Filistin'e karşı “hukuk savaşı”nı kaybettiğini ortaya koyuyor. Bu hukuk savaşı sadece İsrail'e karşı değil, İsrail'i destekleyen ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkelere karşı da önemli kazanımlar sağlıyor. Danışma görüşünün etkisi nedir? UAD'nin verdiği danışma görüşleri her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alınıyor ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor. Danışma görüşleri, ileride açılabilecek benzer konulardaki davalarda Divan'ın ne yönde karar verebileceğini de gösterirken, danışma görüşü aleyhine hareket eden devletler açısından politik baskı aracı olarak kullanılabiliyor. Divan'ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde, duvarın hukuka aykırı olduğunu tespit etmesinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartı koyması dikkati çekiyor. Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da, uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı. UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmesi ve bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle, İsrail'in Gazze'de ve diğer Filistin topraklarında uyguladığı ihlallerin sonlandırılması yönündeki baskının artması bekleniyor. Buna ek olarak, İsrail'e askeri, siyasi ve mali destek veren ülkelerin de uluslararası toplum tarafından bu desteklerini sonlandırmaları yönünde gelecek çağrıları yanıtlamak zorunda kalmaları öngörülüyor. Dün açıklanan görüş Gazze'deki vahim durumu doğrudan değiştirmeye yetmese de, buradaki tespitler İsrail'in ve destekçilerinin hukuka aykırı uygulamalarının hesabını verebilmeleri açısından gelecek yıllarda çok önemli sonuçlar ortaya çıkarma potansiyeli barındırıyor. [Selman Aksünger, Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü] *Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/uad-karari-ve-ilkler-filistinin-hukuki-mucadele-stratejisi-isliyor/3280581
4,752
9,434
Ukrayna savaşına dair beş senaryo Batı blokunun Rus ekonomisini hedef alması, Rusya için "savaşı sürdürülebilir olmaktan çıkaracak" varsayımı, Ukrayna'nın savaştan zaferle ayrılacağı izlenimini doğuruyor. İstanbul Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın geleceğine dair muhtemel senaryoları AA Analiz için kaleme aldı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi 72. gününü doldurdu. Ancak savaşın nereye evrileceği ya da Rusya'nın nerede duracağı konusunda kesin bir sonucu varmak pek mümkün değil. Batılı kaynaklar, Rusya'nın Ukrayna'da başarısız olduğuna dair kesin bir kanaate varmış görünüyorlar ve savaşın bundan sonraki aşamasında Ukrayna'nın savaştan en azından yenilmeden çıkacağını varsayıyorlar. Öyle ki analizlerde oldukça iyimser bir havanın hakim olduğu görülüyor ve Ukrayna'nın Rusya'ya karşı savaşı kazanacağına dair genel bir kanaat hakim. Bütün iyimser havaya ve Rusya'nın savaşta ağır kayıplar vermesine rağmen mevcut manzara, Ukrayna'nın savaşı kazanmasının zor olduğunu, Rusya'nın hedeflerinden ise mevcut durum dikkate alındığında, kolay kolay vazgeçmeyeceğini ve maliyetlere katlanarak savaşı sürdürmeye niyetli olduğunu gösteriyor Batı neden Rusya'nın kaybedeceğini varsayıyor? Bu iyimser havanın arkasında yatan birkaç nedenden bahsetmek mümkün. Birincisi Rusya'nın gerçekten savaşı istediği biçimde yönetmekte zorlanması ve askeri planlarını revize ederek, operasyonların sıklet merkezini Kiev'den Donbas bölgesine çevirmiş olması. Öte yandan başta kara unsurları olmak üzere Rusya'nın hava ve deniz unsurlarında ağır sayılabilecek kayıplar vermesi, Ukrayna'nın savaştan galip gelmese bile Rusya'yı çekilmeye zorlayabileceği yönündeki değerlendirmelerin ağırlık kazanmasına neden oluyor. Bu beklentiyi kuvvetlendiren asıl neden ise ABD, İngiltere ve diğer Batılı ülkelerin Ukrayna'ya sadece kendini savunacak ölçüde değil, Rusya'nın kontrol sağladığı alanlarda da operasyonel tempoyu düşürecek ve Rusya'yı geri çekilmeye zorlayacak ölçekte silah yardımında bulunması. Öyle ki Rusya kayıp verdikçe Ukrayna'ya daha fazla silah yardımında bulunulması, beklentileri pekiştirmiş durumda. Rusya'nın Moskova kruvazörünü kaybetmesi sırasında ABD'nin Ukrayna'ya “istihbarat sağladığını” zımnen de olsa kabul etmesi bu noktadaki beklentileri artırmış durumda. Bütün bunlara ilaveten ABD, NATO, AB ve bir bütün olarak neredeyse Batı blokunun ağır yaptırımlarla Rus ekonomisini hedef alması, Rusya için "savaşı sürdürülebilir olmaktan çıkaracak" varsayımı, Ukrayna'nın savaştan zaferle ayrılacağı gibi hakim bir kanaatin oluşmasını sağlıyor. Bu nedenle Ukrayna savaşının, başta ABD olmak üzere Batılı aktörler için (farklı önceliklere sahip olsalar da) Rusya'nın hem yenilmesi hem de cezalandırılmaya devam edilerek “gücünün törpülenmesi” hedefini gerçekleştirmek için inanılmaz fırsatlar sunduğu düşünülüyor. Rusya savaşı sürdürmeye kararlı Bütün iyimser havaya ve Rusya'nın savaşta ağır kayıplar vermesine rağmen mevcut manzara, Ukrayna'nın savaşı kazanmasının zor olduğunu, Rusya'nın hedeflerinden ise mevcut durum dikkate alındığında, kolay kolay vazgeçmeyeceğini ve maliyetlere katlanarak savaşı sürdürmeye niyetli olduğunu gösteriyor. Zira Soğuk Savaş sonrası Rus müdahaleciliği ve askeri doktrininin pratik uygulamalarının gösterdiği üzere, Rusya için kayıplar önemli değil; önemli olan hangi maliyetle olursa olsun savaşı sürdürerek “düşmanın direncini” kırmak. Moskova'nın sık sık askeri ve siyasi hedeflerine dair yaptığı açıklamalar savaşın sürdürülmesi ihtimalinin güçlü olduğunu gösteriyor. Bu noktada karşımızda cevaplanması gereken iki soru bulunuyor: i. Savaşın bundan sonraki seyrinin nasıl şekilleneceği; ii. Rusya'nın jeopolitik hedeflerinde bir revizyona gitmek zorunda kalıp kalmayacağı. Bu iki soruyu cevaplamak için savaşın seyrine dair hangi senaryonun gerçekleşebileceğinin öngörülebiliyor olması gerekiyor. Beş senaryo Senaryolardan ilki, Rusya'nın 9 Mayıs itibarıyla sözde askeri bir zafer ilan ederek savaşı sona erdirdiğini açıklaması ve mevcut durumu yeni statüko ilan etmesi. Savaşın devam ettiği mevcut cepheler ve Rusya'nın Donbas dahil stratejik hedeflerinde tam bir kontrol sağlayamamış olması bu olasılığın zayıf olduğunu zaten gösteriyordu. Putin'in 9 Mayıs Zafer gününde yapmış olduğu açıklamalar dikkate alınırsa, Donbas bölgesi dışında savunma pozisyonunda kalan ve son yirmi dört saatte kayda değer bir ilerleme sağlayamayan Rusya'nın böylesi bir senaryoyla askeri bir zafer kazanıyor görüntüsü ortaya çıkmadı. İkinci senaryo ise Rusya'nın Donbas bölgesini tamamen kontrol altına alıncaya kadar savaşı sürdürmesi ve bu sırada kritik bölgelerini stratejik füze saldırılarıyla hedef alarak hem Ukrayna'nın savaşta direnme ve Rusya'ya cevap verme kapasitesini zayıflatmak hem de Batı'nın sağladığı askeri desteğin lojistik olarak ulaştırılmasını imkansız hale getirmek. Bu, savaşın zaten ana cephesi haline dönüşen Donbas bölgesinde Rusya'nın daha rahat ilerlemesini sağlayacak ve Ukrayna ordusunun karşı-saldırı imkan ve kabiliyetlerini kısıtlayarak Donbas bölgesinde tam bir kontrol sağlanmasına imkan tanıyacak bir senaryo olarak düşünülebilir. Bu noktada Rusya, Harkov'un güneydoğusunu kontrol altına almak suretiyle buradaki varlığını tahkim ederek Donetks ve Luhanks oblasltlarında Rus vekillerinin tam bir kontrol sağlamasını hedefleyecektir. Eğer Rusya bu bölgedeki askeri hedeflerine ulaşabilirse bir sonraki adım, Donetsk ve Luhanks Cumhuriyetlerini "Donbas Cumhuriyeti" adı altında birleştirerek doğrudan Rusya'ya bağlaması ya da “yeniden bir tanıma” ile bu bölgeyi kontrol altında tutması olabilir. Donbas bölgesinin bir parçası olarak görülen Mariupol şehri tamamen ele geçirildiğinde ise Rusya'nın Azak denizine kıyısı olan bütün hattı kontrol etmesi mümkün olacak ve böylece Rusya ana karası ile işgal altında bulunan Kırım'ın kara bağlantısı tamamlanmış ve Ukrayna'nın Azak denizi ile irtibatı tamamen kesilmiş olacak. Son haftalarda Rus hava ve füze saldırılarının ana şablonu dikkate alındığında, Rusya'nın Donbas bölgesini tamamen kontrol altına almak için bir strateji izlediği de rahatlıkla görülebilir. Dolayısıyla önümüzdeki iki hafta içinde, Rusya'nın Donbas bölgesinde tam kontrol sağlayarak savaşı sona erdirmesi birinci senaryoya göre daha güçlü bir olasılık olarak görülebilir. Rusya'nın jeopolitik hedefleri Üçüncü senaryo ise Donbas bölgesinin kontrol altına alınmasını müteakip Rusya'nın yeni bir aşamaya geçerek savaşın odak noktasını Odesa'yı da ele geçirecek şekilde değiştirmesidir. Rusya'nın büyük hesaplaşma olarak gördüğü bu nokta senaryonun ciddiyetini gösterir bir unsur olarak görülmeli. Böylece Rusya Ukrayna'yı, Karadeniz'e çıkışı olmayan “kapalı bir devlet” haline dönüştürerek sadece askeri olarak hedefine ulaşmakla kalmayacak aynı zamanda jeopolitik bir kazanım da elde etmiş olacaktır. Rus kuvvetlerinin Herson, Mikolayev, Zaporizha gibi bölgelerde mevcut pozisyonlarının henüz Odesa'yı hedef alabilecek bir kapasitede olmadığını; Ukrayna kuvvetlerinin ise bu bölgelerde Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlayacak bir askeri mobilizasyona sahip olduğunu göstermektedir. Ancak Donbas bölgesinde ele edilecek bir sonuç Rusya'nın Odesa'yı menziline alacak yeni bir aşamaya geçebileceği bir ortam oluşturabilir. Söz konusu senaryonun gerçekleşmesi ise ancak Rusya için önümüzdeki bir ay boyunca; savaşı nasıl sürdüreceği, Donbas'ta başarıya ulaşılıp ulaşmayacağı ve Batı'nın Ukrayna'ya askeri desteğinin hangi ölçekte genişleyeceğine bağlı olduğunu belirtmekte fayda var. Batı'nın askeri desteğinin artırılmasında yaşanacak sıkıntılar, Ukrayna ordusunun Rus hava ve füze saldırılarıyla direncinin kırılması ve Donbas'ta elde edilecek bir "zafer", Rusya'nın bu hedefe daha rahat bir şekilde yönelmesini sağlayacaktır. Bunun aksi olursa bu senaryonun gerçekleşmesi düşük bir olasılık olarak kalacaktır. Dördüncü ve belki de en tehlikeli senaryo ise Rusya'nın stratejik saldırılarında bir NATO üyesi ülkeyi hedef alması ya da vekil unsurların Ukrayna içinde doğrudan vurulmasıdır. Kremlin'in, Ukrayna'ya silah taşıyan unsurların hedef alınacağını yönünde yaptığı açıklama, savaşın kontrol edilmeyen bir noktaya evrilmesine neden olabilir. Öte yandan savaşın giderek hibrit bir karaktere doğru evrildiği bir ortamda ve Rusya'nın ağır kayıplar vermeye devam ettiği bir sırada böylesi bir senaryonun gerçekleşmesi de olasılı görünmektedir. Rusya'nın sadece 3 Mayıs tarihinde 18 farklı füze saldırısında Ukrayna'nın kritik askeri ve sivil alt yapısını hedef alması bu olasılığın ciddiye alınması gerektiğini göstermektedir. ABD ve İngiltere'nin sadece silah yardımıyla kalmayıp güçlü bir istihbarat desteği sağlaması, Rusya'nın kayıplarını artırdığı gibi Rus kuvvetlerinin stratejik saldırılarını da arttırmakta ve “savaşın yayılma” ihtimalini güçlendirmektedir. Beklentiler Son senaryo ise Ukrayna'nın Rusya'ya kapsamlı bir cevap verecek ölçüde güç tahkimatı yaparak Rus kuvvetlerinin kontrolünde bulunan alanlarda saldırılarda bulunmasıdır. Eğer Ukrayna'ya yönelik silah yardımında bir yoğunlaşma söz konusu olur ve bu silahların ulaştırılmasında bir sorun yaşanmaz ise Ukrayna'nın böyle bir cevap üretmesi mümkün olabilir. Böylesi bir ihtimali daha güçlü kılan ise ABD ve İngiltere'nin savaşın bir müddet daha devam etmesini isteyen bir görüntü vermiş olmasıdır. Böylece, istenildiği gibi Rusya'nın Ukrayna'da saldırıdan savunmaya geçeceği bir durum söz konusu olabilir ve savaşın hem şiddeti hem de kapsamı genişleyebilir. Ukrayna kuvvetlerinin böylesi bir durumda Kırım dahil Donbas bölgesine yönelik saldırıları da beklenebilir. Yukarıda zikredilen senaryolar dikkate alındığında, ikinci ve üçüncü senaryonun gerçekleşme olasılıklarının diğerlerine göre daha güçlü olduğu söylenebilir. Bu senaryolardan her ikisinin aralıklı olarak gerçekleşmesi, bütün ağır kayıplarına rağmen Rusya'nın Ukrayna savaşında istediğini alması anlamına gelir ve yeni bir jeopolitik hesaplaşmaya orta vadede kapı aralayabilir. Özellikle üçüncü senaryonun gerçekleşmesi ise Türkiye'nin de savaş karşısındaki tutumunu yeniden gözden geçirmesini gerekli kılabilir. *** [Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi] *Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/ukrayna-savasina-dair-bes-senaryo/2582699
5,057
10,372
Uluslararası ve bölgesel koşullar değişirken Yemen ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Lenderking'in Husiler ve Yemen'deki çatışmaya ilişkin son açıklamaları, ABD'nin sahadaki gerçekliği kabul ederek Afganistan'dan çekilme kararı gibi, Yemen'de de benzer bir politikaya zemin hazırladığı şeklinde okunmalı. İstanbul ABD'nin Afganistan sahasındaki reel politiği kabullenerek, yirmi yıl devam eden işgali sonlandırmaya yönelik kararı uluslararası siyasetin önemli bir gündem maddesi olmaya devam ederken, geçen hafta Başkan Joe Biden'ın Yemen Özel Temsilcisi Timothy Lenderking'in Husiler ve Yemen'deki çatışmaya ilişkin son açıklamaları, ABD'nin Yemen'de de benzer bir politikaya zemin hazırladığı şeklinde okunmalı. Uluslararası arenada, Joe Biden döneminin başlamasıyla birlikte genelde ABD'nin dış politikasında özelde ise Orta Doğu politikasında önemli değişimlerin ortaya çıkacağına yönelik yüksek beklentiler bulunuyordu. Kaşıkçı raporunun açıklanması, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan'a yönelik silah ambargoları ve ABD ordusunun Afganistan'dan çekilmeye başlaması bu beklentileri bir anlamda güçlendirdi. Önümüzdeki dönemde İran nükleer anlaşmasının ve Yemen savaşını sonlandırmanın sırada olduğunu söyleyebiliriz. Orta Doğu bölgesinde son dönemde yaşanan tüm bu gelişmeler Biden iktidarıyla değişen ABD dış politika vizyonuna ilaveten daha geniş ölçekte küresel ve bölgesel koşullarda yaşanan değişimle de yakından alakalı. Bölge siyasetinde değişim rüzgârları Son dönemde Orta Doğu siyaseti önemli değişim sinyalleri veriyor. 2021 yılı başlarında Katar ablukasının sonlandırılmasıyla başlayan değişim rüzgârı Riyad yönetiminin Tahran'a yönelik sıcak mesajlarıyla devam etti. Her iki gelişme de bölgede rakip/düşman aktörlerin ılımlı bir siyasete doğru evirildiğini göstermekteyken araya İsrail'in Ramazan bayramında Kudüs ve Gazze'ye yönelik saldırgan politikaları girdi. İsrail'in saldırganlığı bölgede şiddeti tetiklemiş olsa da içinde bulunduğumuz dönemde bölge siyasetindeki değişimin ivmesini koruduğunu söyleyebiliriz. Hafta başında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi Bağdat'a resmi bir ziyarette bulundu. Bu, bir Mısır Cumhurbaşkanının otuz yılı aşkın bir süredir Irak'a düzenlediği ilk resmi ziyaret olması sebebiyle son derece önemli bir gelişme. Uzun yıllar Arap dünyasına liderlik iddiasındaki iki rakip aktör olan Mısır ve Irak'ın yakınlaşması Körfez bölgesinde yeni dinamikler üretebilir. Yine geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan'ın Pakistan'a yönelik yıllık bir buçuk milyar dolarlık petrol yardımını yeniden başlatma kararı aldığına şahit olduk. [1] Bu yardım 1990'lı yıllarda Pakistan'ın nükleer faaliyetleri dolayısıyla Batı tarafından maruz bırakıldığı yaptırımları hafifletmek için başlatılmıştı ve Pakistan'ın, Yemen savaşına destek olmak için kara birlikleri göndermemesi sebebiyle Suudi Arabistan tarafından askıya alınmıştı. Her iki gelişme de BAE, Suudi Arabistan ve Mısır'dan oluşan statükocu Arap blokunun İran karşısında askeri sahadaki başarısızlıklarını diplomatik/ekonomik kartlar üzerinden telafi etme çabasını yansıtıyor. Suudiler uzun süre hem Yemen hem de Suriye cephesinde Mısır ve Pakistan kara birliklerini sahaya sürmek için çok uğraştılar. Bu amaç uğruna her iki ülkeye de cömert finansal destek paketleri açıkladılar. Bugün geldiğimiz noktada “çek defteri” politikasının kendisinden beklenen faydayı sağlamadığı tespitini yapabiliriz. Hem Mısır'ın hem de Pakistan'ın, Suudilerden gelen yoğun baskıya ve ciddi ekonomik avantajlara rağmen kara birliklerini sıcak savaşa sokmaması sahada dengelerin Suudiler aleyhine dönmesine sebep oldu. Ortaya çıkan bu sonuçta BAE'nin çatışmanın ortasında Suudileri yalnız bırakmasının ve Riyad'ın en büyük destekçisi Trump'ın ABD seçimlerini kaybetmesinin de önemli rolü bulunuyor. Suudilerin Yemen çıkmazı Yemen savaşı genç Veliaht Prensin Suudi tahtına terfi etmek için düzenlediği bir halkla ilişkiler çalışmasıydı. Muhammed bin Selman altı aydan daha kısa bir sürede Sana'ya “fatih” olarak girecek ve bu başarısı sayesinde güçlü rakipleri/kuzenleri karşısında Suudi tahtını elde edecekti. Çünkü Yemen Suudiler açısından kurucu kral Abdülaziz'den beri ülke istikrarı için en büyük tehdidi temsil ediyor. Hatta 1953 yılında ölen kral Abdülaziz'in ölüm döşeğindeyken oğullarına “Yemen'i zayıf tutun” şeklinde vasiyette bulunduğu anlatılır. Ancak aradan geçen altı yılı aşkın bir süreye, harcadıkları onca askeri/ekonomik/diplomatik çabaya rağmen Suudiler, Yemen'de kendileri lehine politik bir düzen oluşturamadıkları gibi bin 600 km'yi bulan tüm güney sınırları boyunca bir “çökmüş devlet” var ettiler. Bugün Husiler başkenti dâhil Yemen'in çok önemli bir kısmını kontrol ediyorlar ve Suudi müdahalesine rağmen kontrol ettikleri alanları hızla genişletiyorlar. Son dönemde kritik Marib kentine yönelik artan Husi baskısı, sahadaki reel politiği yansıtması açısından önemli. Yemen savaşında Husilerin sahada elde ettiği başarılar ve Suudilerin askeri alanda sergiledikleri zafiyet Husileri ülke siyasetinin önemli bir aktörü haline getirdi. Lenderking'in, Husiler hakkında “ABD onları meşru bir aktör olarak tanıyor”, “…Sahada var olan gerçeklerle ilgilenelim” şeklindeki ifadeleri, daha sonradan yapılan açıklamalarla düzeltilse bile, ABD'nin Husileri Yemen savaşının galibi olarak ilan etmesinden başka bir şey değil. Suudilerin Yemen “bataklığından” çıkma konusunda çok istekli oldukları bilinen bir gerçek. Bir süredir Umman'ın arabuluculuğunda yürütülen görüşmeler bu amaca matuf. Umman'ın Yemen savaşında Suudilere katılmayarak ve savaş sırasında Yemen halkının yanında durarak sergilediği ilkeli tutum, Muskat yönetimini Husiler nezdinde sözüne itibar edilen bir aktör haline getirdi. ABD'nin de desteklediği bu tarz diplomatik girişimler her ki tarafın pozisyonlarında makasın çok açık olması ve müzakerede oldukça katı bir tutum sergilemeleri sebebiyle zor ilerliyor. Lenderking'in Husileri “meşru bir aktör” olarak tanımlaması, ülkede tırmanan şiddetin tek sorumlusunun Husiler olmadığını, Suudilerin de bu durumdan payının olduğunu ve Husilerin “Yemen'deki herhangi bir barış sürecinin ayrılmaz bir parçası olması gerekeceğini” ifade etmesi, Suudilerin müzakere sürecindeki bu katı tutumunu yumuşatmaya yönelik bir baskı olarak yorumlanabilir. Kısaca Lenderking, bu açıklamaları ile Riyad'a, “Galiplere ağır şartlar dayatamazsın” diyor. ABD'nin Husilere yönelik tavrındaki bu değişimin, yaklaşmakta olan İran nükleer anlaşması için İran'a yönelik ılımlı bir mesaj da içerdiğini kabul etmeliyiz. Bu sayede ABD, son dönemde İran destekli yapıların Irak ve Suriye'deki ABD üslerine yönelik saldırılarını durdurmayı da hedeflemiş olabilir. Nitekim Salı gecesi İran destekli guruplar, ABD'nin Irak ve Suriye'deki üslerine yönelik saldırılarını durdurma kararı aldıklarını deklare ettiler. [2] Aynı zamanda ABD, Yemen'de Suudilerin en büyük düşmanı olan bir yapıyı resmi olarak muhatap alabileceğini ifade ederek, olası bir İran nükleer anlaşmasına yönelik Suudi muhalefetini yumuşatmayı ve Suudileri bölgede şiddeti tırmandırmama konusunda ikaz etmeyi de hedefliyor olabilir. “Ayetullah Obama”dan Biden'a ABD'nin yeni dış politika vizyonu Biden dönemiyle birlikte ABD'nin askeri güce dayalı müdahaleci politikaları terk edeceği zaten bilinmekteydi. Aslında ABD dış politikasının bu vizyonunun sınırları Biden'ın uzun süre yardımcılığını yaptığı Obama tarafından çizilmişti. Suudilerin İran nükleer anlaşması ve ABD'nin bölgede askeri angajmanını azaltma politikası sebebiyle “ayetullah” diye isimlendirdikleri Obama tarafından ortaya konulan “Obama Doktrini” Biden'ın seçimi kazanmasıyla yeniden ABD dış politikasının temel düsturu olmaya başladı. Bu durumun en önemli göstergesi ABD'nin ülkeyi Taliban yönetimine bırakmak pahasına tüm askerlerini Afganistan'dan çekmeye başlaması ve İran nükleer anlaşmasına dönme noktasında son derece hevesli olmasıdır. Bugün ABD yönetimi, ABD'nin zayıflayan askeri, ekonomik, teknolojik kapasitesine ilaveten yükselen Rusya ve Çin tehdidini dengelemeyi en önemli dış politika gündemi olarak görüyor. Başta Orta Doğu olmak üzere ABD ve müttefikleri açısından önemli çıkar alanları olarak gördüğü jeopolitik hatlar boyunca şiddeti tırmandıran, ABD'nin savunma ve güvenlik yükünü artıran politikalara sıcak bakmıyor. Bu tarz politikaların, ABD müttefiki rejimlerin zayıflayarak çökmesine yol açması, ABD açısından kabul edilebilir bir durum değil. Uluslararası arenada meşru hükümet olarak kabul edilen Hadi yönetiminin Suudi desteği olmadan ayakta kalabilmesinin mümkün olmadığı bilinen bir gerçek iken Biden yönetiminin, tıpkı Afganistan'da olduğu gibi, Suudileri Yemen'den çekilmeye zorlaması, ülkenin yönetimini Husilere bırakma niyetini gösteriyor. Çünkü Yemen savaşı eğer kısa sürede sonlandırılamazsa ABD'nin bölgedeki en önemli iki müttefikinden biri olan Suudi Arabistan'ı (diğeri İsrail) ciddi manada istikrarsızlaştırabilecek bir potansiyel taşıyor. Riyad'ın ABD'nin savunma ve güvenlik yükünü artıran iddialı ve maceracı politikalara yönelmesi içinde bulunduğumuz dönemde ABD yönetimi açısından kabul edilemez riskler taşıyor. Bugün Biden'ın Yemen Özel Temsilcisinin Husileri meşru bir aktör olarak tanımlayan ifadeleri, başkanlığı döneminde Obama'nın Suudilere verdiği şu tavsiyeyi hatırlatıyor: “Orta Doğu'yu İranlı düşmanlarınızla paylaşmanız gerekiyor.” [Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü başkanıdır] [1] https://www.ft.com/content/16a7387c-e905-475b-b851-ef00229d3d4d [2] https://www.middleeasteye.net/news/iraq-armed-groups-backed-iran-agree-halt-attacks-us-forces
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/uluslararasi-ve-bolgesel-kosullar-degisirken-yemen/2289665
4,604
9,621
Veliaht Prens Bin Selman'ın 'Neom Projesi' ve İsrail'le normalleşme çabaları Veliaht Prens Bin Selman'ın 2030 vizyonunun en önemli ayağı olan Neom projesi, ilan edildiği tarihten bu yana hep bir İsrail projesi ve Tel Aviv yönetimiyle ilişkileri normalleştirme yolunda atılan bir adım olarak görüldü. İstanbul ABD medyasının Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sebebiyle kurmaylarıyla birlikte Kızıldeniz'deki devasa projesi Neom yakınlarında bir saraya kapandığı iddiası ne kadar doğru bilemiyoruz, fakat sarayın hemen yanı başında, evini ve toprağını bu proje için tahliye etmeye karşı çıkan Abdurrahim el-Huveyti adlı bedevi vatandaşın Nisan ayı başlarında güvenlik güçlerince öldürülmesi, Neom projesini yeniden gündeme taşıdı. Eski İsrail Cumhurbaşkanı Peres'in Barış Ekonomisi adını verdiği “Yeni Orta Doğu Projesi” olarak lanse ettiği önerinin bugün Bin Selman eliyle Neom projesi şeklinde hayata geçirildiği söylenebilir. Şu günlerde herhangi bir internet arama motorunda Neom'la ilgili Arapça veya İngilizce bir arama yaptığınızda karşınıza Huveyti'nin acı hikayesi çıkar. Huveyti basit bir bedevi vatandaş iken ölümü sonrası sosyal medyada trend oldu. Tabii bunda Suudi “elektronik sinekleri” denen trol ordusunun Huveyti aleyhindeki kampanyasının rolü büyük. Suudi rejimi öldürülmesinden 48 saat sonra “Huveyti'nin arananlar listesinde olduğunu ve güvenlik güçlerinin teslim olması yönündeki çağrılarına karşılık vermediğini” açıkladı. Resmî açıklamada Huveyti'nin neden arandığı bilgisi yer almazken, bu cinayetle kabile üyelerine evlerini boşaltmaları yönünde gözdağı verilmiş oldu. Bin Selman, Trump yönetimiyle iyi ilişkilerin ve İsrail'le normalleşme adımlarının kendisine tahtı garanti edeceğini düşünüyor. Yani Neom projesi ekonomik bir ihtiyaçtan ziyade siyasi bir tercih ve tahta çıkma garantisinin veliahda yükleyeceği fatura. Zaten Huveyti sosyal medyadan yayınladığı videosunda “Hükümetin beni öldürmesine ve yanıma silahlar koyup tıpkı Mısır'da yaşandığı gibi terörle suçlamasına şaşırmam” diyerek öldürüleceğini önceden haber vermişti. Huveyti'nin mesajındaki en önemli detay ise “Filistin halkının İsrailliler tarafından topraklarından tehcir edildikleri sırada hissettiği duyguları yaşadığını ve şartların buna çok benzediğini” vurgulamasıydı. Projede pek dile getirilmeyen önemli bir ayrıntı da yerel halkın bölgelerinden uzaklaştırılacak olması. Evini ve toprağını bu proje için tahliye etmeye karşı çıkan bir bedevi vatandaşın güvenlik güçlerince öldürülmesi tepkiyle karşılandı. Peres'in projesi Bin Selman eliyle hayata geçiriliyor Gerçekten de Veliaht Prens Bin Selman, Neom projesini ilan ettiği Ekim 2017'den bu yana proje hep bir İsrail projesi ve Tel Aviv yönetimiyle ilişkileri normalleştirme yolunda atılan bir adım olarak görüldü. Zaten proje için seçilen bölgenin İsrail'e yakınlığı da hep tartışma konusu oldu. Eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in Barış Ekonomisi adını verdiği “Yeni Orta Doğu Projesi” olarak lanse ettiği önerinin bugün Bin Selman eliyle Neom projesi şeklinde hayata geçirildiği söylenebilir. Peres 1993 yılında yayınlanan “Yeni Orta Doğu” adlı kitabında bölge ülkeleriyle ekonomik işbirliği ve kalkınmaya dayalı bir barış ekonomisi önerisinde bulunuyor. Öneride kara, hava ve deniz ulaşım ağlarından petrol, su, mal üretimi, iletişim ve bilgisayar teknolojisine kadar birçok alanda muhtemel işbirliğine dair detaylar mevcut. İsrail'in o dönemki Ulaştırma Bakanı Yisrael Katz da Kasım 2017'de Kanada'nın Globe and Mail gazetesine yaptığı açıklamada Sünni Arap ülkeleri ve İsrail'i birbirine bağlayacak geniş çaplı demiryolu ve liman ağının kurulması gerektiğini ifade etmiş ve bu ağın “İran karşıtı blok oluşturmak” amacıyla kullanılabileceğini belirtmişti. Neom projesi tahta çıkmanın garantisi Görünen o ki Veliaht Prens Bin Selman, Trump yönetimiyle iyi ilişkilerin ve İsrail'le normalleşme adımlarının kendisine tahtı garanti edeceğini düşünüyor. Yani Neom projesi ekonomik bir ihtiyaçtan ziyade siyasi bir tercih ve bir nevi tahta çıkma garantisinin veliahda yükleyeceği fatura. Neom projesinin 2 bin 300 sayfalık planlama belgelerinde epeyce detay var. Kısaca işaret edilecek olursa; adını İngilizce “new” (yeni) ve Arapça “müstakbel” kelimelerinin ilk harflerinden alan proje, Suudi Arabistan'ın çölde ütopik şehir projesi olarak görülüyor. Veliaht prensin petrol dışındaki gelirleri çeşitlendirmeyi hedefleyen 2030 vizyonunun önemli ayaklarından birini oluşturuyor ve Suudi Arabistan'ın Ürdün ve Mısır sınırında Kızıldeniz sahili üzerinde 26 bin 500 kilometrekare bir alan üzerinde hayata geçirilmesi planlanıyor. Yaklaşık 500 milyar dolara mal olacak olan projenin, hükümet ve özel yatırımcılarca finanse edilmesi öngörülüyor. Projede pek dile getirilmeyen önemli bir ayrıntı da yerel halkın bölgelerinden uzaklaştırılacak olması. Projenin hayata geçirileceği bölgede yaşayan 20 bin nüfuslu halkın çoğunluğunu ise Huveytat kabilesi sakinleri oluşturuyor. Kabile Ürdün-Suudi Arabistan sınırında bulunan en büyük kabilelerden ve bu tarihi topraklar ülkenin kuzeyinden Ürdün ve Mısır'daki Sina topraklarına kadar uzanıyor. Veliaht Prens Bin Selman'ın kabileye gönderdiği temsilcisiyle görüşmelerinde kabilenin önde gelenleri adeta çıldırmışlar, yönetimin evlerini boşaltmaları karşılığında önerdiği maddi teklifleri reddetmişler ve atalarının topraklarında kalmakta ısrar etmişlerdi. Suudi gazeteci merhum Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim 2018'de İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda hunharca öldürülmesinden birkaç gün sonra, yani 5 Ekim 2018'de Bloomberg'e verdiği röportajda Bin Selman, Neom projesinin detaylarını paylaşarak 5 yıl zarfında 5 kentin kurulacağını ve Şubat 2019'da projeyle ilgili bir sürpriz yaşanacağından bahsetmişti ancak bu açıklamanın arkası gelmedi. Neom İsrail'le normalleşmenin ekonomi ayağı Genç veliahdın Neom projesini İsrail'le normalleşme adımlarının ekonomi ayağı olarak görebiliriz. Bin Selman Haziran 2017'de veliaht olduğundan beri İsrail'le normalleşme adına ciddi adımlar atıyor. Siyaset, ekonomi, din ve medya alanlarında bu normalleşme adımlarına son dönemde hız verildiğini görüyoruz. Siyasi anlamda sözgelimi ABD Başkanı Donald Trump'ın Filistin sorununu tarihin tozlu raflarına kaldırmak için açıkladığı Yüzyılın Anlaşması planına saraydan doğrudan açık destek gelmese de nötr bir tutum alınarak karşı çıkılmadığını görüyoruz. Yalnız görsel ve yazılı medya üzerinden planın avantajlı yönleri ön plana çıkarılırken aleyhte haberler yapılmadı ve yorumlara yer verilmedi. Yine siyasi anlam taşıyan bir diğer adım da Bin Selman'a yakınlığıyla bilinen Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el-İsa'nın geçtiğimiz aylarda Nazi toplama kamplarının en meşhuru olan Auschwitz'i ziyaret etmesiydi. Bu ziyaret çok eleştirilmiş ve Suudi Arabistan yönetiminin İsrail'e sıcak mesajlar vermesi olarak yorumlanmıştı. Hatta Şeyh İsa hızını alamayarak, kampta cemaatle namaz kılıp Kur'an-ı Kerim okumuştu. İsa'nın geçen yıl da Amerikan Yahudi Komitesi ile mutabakat zaptı imzaladığını ve komitede bu yıl da bir konuşma yapmasının beklendiğini hatırlatalım. “Filistin davam değil” Suudi Arabistan'ın İsrail'le normalleşmesindeki tuhaflık, geçmişteki tüm normalleşme girişimlerinin aksine Filistin davasına yönelik sergilenen düşmanlık ve Filistinlilerin şeytanlaştırılmaya çalışılmasında yatıyor. Örneğin Huveyti'nin katledildiği günlerde Suudi Arabistanlı trol ordusunun da ateşlemesiyle sosyal medyada çoğunluğunu Suudi hesapların oluşturduğu “Filistin benim davam değil” etiketiyle bir kampanya başlatılıyordu. Mahmud Abbas isimli Filistinli bir ressamın petrol fiyatlarındaki düşüşün Arap petrol ülkeleri üzerindeki etkisini ele alan karikatürüne tepki olarak başlatılan bu kampanyada Filistin ve Filistinlilere yönelik çok ağır ifadeler kullanıldı. Bu yetmezmiş gibi Suudi Arabistan'ın MBC kanalı şu sıralar Filistinlileri kötüleyen ve tarihi gerçekleri çarpıtan diziler yayınlıyor. “Mahrec 7” (Çıkış 7) ve “Ümmü Harun” (Harun'un Annesi) isimli dizilerde İsrail propagandası yapılırken “Arapların yıllarını Filistin davasıyla kaybettiği ve sonucun hüsran olduğu” yollu diyaloglarla Filistinliler şeytanlaştırılıyor. Arap topraklarında yaşayan Yahudi bir anneyi konu alan Ümmü Harun dizisi de Filistin yerine İsrail'in İngiliz sömürgesi olduğu mesajını veriyor. Anlaşılan o ki bu tür diziler üzerinden Körfez halkının tarihi hafızası silinmeye çalışılmakta ve normalleşmenin önü açılmakta. Normalleşmedeki tuhaflık Burada bir diğer tuhaflık ise İsrail'le geçmişte yürütülen normalleşme girişimlerinde İsrail tarafını Filistinlilerin gasp edilen haklarını geri vermesine yönelik ikna çabasına mukabil şimdi tam aksi yönde hareket ediliyor olmalı. Örneğin, Kral Abdullah'ın 2002 Beyrut barış girişimi “toprak karşılığı barış” esasına dayalıydı. Veliaht Prens Bin Selman yönetiminde ise tam tersi yaşanıyor. Arap halkları ve özellikle de Körfez halkları İsraillilerin bu topraklarda “hakları” olduğuna ikna edilmeye çalışılıyor. Sonuç itibarıyla Yemen savaşının ağır maliyeti ve Kaşıkçı cinayeti sonrası yabancı sermayenin ülkeden kaçışıyla birlikte Veliaht Prens Bin Selman'ın ülkenin ekonomisini dönüştürme planları suya düşmüş görünüyor. Kovid-19 salgını sebebiyle dünya ekonomisinin çöküşü ve petrol başta olmak üzere önemli gelir kalemlerindeki düşüş sebebiyle sadece Neom projesi değil, Bin Selman'ın 2030 Vizyonu kapsamında yer verdiği başka projelerin uygulanabilirliği de şüpheli hale gelmiş durumda. Dahası, İsrail'le normalleşme çabaları ters tepecek ve Suudi Arabistan'ın Arap ülkelerindeki karşı devrimleri desteklediği için bozulan imajı Filistin davasına sırt çevirmesiyle çok daha ağır bir darbe alacaktır. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/veliaht-prens-bin-selmanin-neom-projesi-ve-israil-le-normallesme-cabalari/1830965
4,770
9,845
Ankara Kalıtımsal bir vaka olan albinizm insanlarda cilde renk veren “melanin” adlı pigmentin eksikliği nedeniyle ortaya çıkıyor. Cilt kanserine karşı oldukça savunmasız olan albinizmli bireyler, görme problemleri de yaşayabiliyor. Bu bireyler “albino” olarak da adlandırılıyorlar. Dünyada neredeyse her 17 bin insandan biri albinizmli iken bu oran Afrika kıtasında değişkenlik gösteriyor. Ülkeden ülkeye 5 ila 15 binde bir kişide rastlanabiliyor. Albinolar farklı görünümleriyle dünya genelinde ayrımcılıkla karşı karşıya kalabiliyor ancak Afrika'da yaşayan albinoların maruz kaldığı ayrımcılığın boyutları çok daha büyük. Büyünün ve batıl inançların kol gezdiği sahra-altı ülkelerinde yaşayan albinoların korkulu rüyası; büyücüler. Kimi yerel geleneklerde albinoların uzuvlarının sihirli olduğuna ve bu uzuvlara sahip olan kişiye şans ve sağlık getireceğine inanılıyor. Bu nedenle, albinolar, zengin olmak, iyi bir kısmet bulmak ve sağlığa kavuşmak isteyenler tarafından şiddete maruz kalabiliyor. Kaçırılan albinoların uzuvları kesilebiliyor, bazı vakalar ölümle sonuçlanıyor. Bazı yerel geleneklerde albinoların kesilen uzuvlarıyla yapılan iksirlerin şifalı olduğuna inanılıyor Sahra-altı bölgesinde son on yılda 700'e yakın saldırı tespit edilse de gerçek bilançonun çok daha fazla olduğu iddia ediliyor. Albinizmli bireylere uygulanan şiddette en ön plana çıkan Afrika ülkeleri ise Tanzanya ve Malavi. Son dönemde ölüm ve kaçırma olaylarına karşı toplumsal duyarlılık artsa da albinolar hala pek çok sorunla yüzleşiyor. Anadolu Ajansı, Afrika'da albinoların yaşadığı mağduriyeti Tanzanya'dan albinizmli gazeteci Henry Mbidu ve insan hakları araştırmacısı Jonathan Pedneault ile masaya yatırdı.
https://www.aa.com.tr/tr/arastirma/afrika-nin-batil-inanc-magdurlari-albinolar/1941721
845
1,699
arşiv İsrail'in nükleer faaliyetlerinin denetlenmesine ret İsrail'in nükleer faaliyetlerinin denetlenmesine retSerbest kalan işçiden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkür Irak'ta kaçırılan 18 Türk'ten dün serbest bırakılan Necdet Yılmaz, desteği için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür ederek, "Devletimizin gücü sayesinde, bize çok sahip çıkıldı" dedi. Muş'ta PKK'nın sözde bölge sorumlusu yakalandı Muş'un Varto ilçesinde terör örgütü PKK'ya yönelik operasyon gerçekleştirildi. Operasyonda örgütün sözde bölge sorumlusu ve bir terörist yaralı olarak yakalandı. Selçuk İnan'a 2 maç ceza PFDK Galatasaray takımın kaptanı Selçuk İnan'a Mersin İdmanyurdu maçında, rakip takım sporcusuna yönelik "şiddetli hareketi" nedeniyle 2 resmi müsabakadan men cezası verdi. Teröristlerin pusu hazırlığını İHA'lar görüntüledi Cizre'de teröristlerin polislerin ilerleyişini engellemek için patlayıcıyı infilak ettirmesi, belediyenin araçlarıyla hendek kazması ve pusu hazırlıklarını İHA'lar kaydetti.
https://www.aa.com.tr/tr/arsiv
488
991
Adalet Bakanı Tunç: Deprem bölgesinde 118 müteahhit, 192 yapı sorumlusu, 23 yapı sahibi tutuklandı Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, deprem soruşturmaları kapsamında tutuklananlardan 118'inin müteahhit, 192'sinin yapı sorumlusu, 23'ünün de yapı sahibi olduğunu bildirdi. Ankara Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, çeşitli programlara katılmak üzere geldiği 6 Şubat'taki depremlerin merkez üssü Kahramanmaraş'ta Valiliği ziyaret etti, Vali Ömer Faruk Coşkun'dan çalışmalar hakkında bilgi aldı. Burada gazetecilere açıklamada bulunan Bakan Tunç, depremlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diledi. Depremin yaralarının sarılması mücadelesinin sürdüğünü ifade eden Tunç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde bakanların deprem bölgesine ziyaretlerde bulunduğunu söyledi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının konut çalışmalarının sürdüğünü aktaran Tunç, deprem sonrası Adalet Bakanlığınca kriz merkezi oluşturulduğunu belirtti. Tunç, depremin ardından yargıda sürelerin durdurulduğunu, adliye hizmetlerinin sürdürülmesi için bölgeye geçici konteynerler gönderildiğini hatırlattı. "473 milyon 819 bin lira harcama yaptık" Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Arama ve Kurtarma Ekibinin (CEKUT) Kahramanmaraş'ta 41 vatandaşı enkazdan kurtardığını anlatan Bakan Tunç, şu bilgileri verdi: "Deprem sonrasında süratli bir şekilde hasar tespiti ve delil toplama çalışmaları başlamıştı. Bu anlamda 11 vilayetimize 984 bilirkişi görevlendirilmişti. Bu bilirkişiler mimarlardan, mühendislerden, teknik elemanlardan oluşuyordu. Bunlar binalardan karot, demir örnekleri alarak ilgili delilleri topladılar ve bilirkişi incelemesi için gerekli yerlere savcılarımızın kontrolünde ulaştırdılar. Bine yakın hakim ve savcımızı deprem sonrasında, ilk haftalarda bölgeye değişik illerimizden görevlendirmiştik. 518 adli tıp personeli de bölgede DNA, kimlik tespit ile ilgili çalışmalarını sürdürmüşlerdi. Adalet Bakanlığı olarak 7 bin 500 civarında personelimizi deprem bölgesine göndermiştik." Bakan Tunç, deprem bölgesinde 15 adliyenin ağır hasarlı olduğunu, 49 adliyenin ise orta ve az hasar aldığını dile getirdi. Ağır hasarlı binaların yerine yenilerinin yapılması için süreçlerin başlatıldığını ifade eden Tunç, az hasarlı binaların, tadilatların ardından yeniden hizmete alındığını bildirdi. Yılmaz Tunç, "2023 Ek Yatırım Programı'na aldığımız Hatay Samandağ, Şanlıurfa Birecik, Suruç, Adana Karataş adliyelerimiz var. Malatya Adliye binamızın yapım ihalesini 24 Ağustos'ta gerçekleştiriyoruz. Diğer yerlerde de yapım ve ihale süreçleri devam ediyor. Bakanlık olarak deprem sonrasında 473 milyon 819 bin lira bölgeye harcama gerçekleştirdik." diye konuştu. "Kahramanmaraş'ta 412 şüpheliyle ilgili işlem yapıldı" Deprem bölgesinde 131 yeni mahkemenin, 4 istinaf mahkemesinin kurulduğunu bildiren Tunç, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun kararnamesiyle bölgeye yeni hakim ve savcıların atandığını aktardı. Yılmaz Tunç, depremin ilk anından itibaren 11 ilde ceza soruşturmalarının başlatıldığını hatırlatarak, şunları kaydetti: "Toplamda 11 vilayetimizde, deprem bölgesinde 1757 şüpheli hakkında işlem yapıldı, 351 tutuklama gerçekleşti. Kahramanmaraş'ta 412 şüpheliyle ilgili işlem yapıldı, 82 tutuklu söz konusu. Deprem bölgesinde toplam adli kontrol kararı verilen 642, Kahramanmaraş'ta 150. Toplamda diğer tedbir kararlarının sayısı 764, Kahramanmaraş'ta ise 180. Kahramanmaraş'ta 82 tutukludan 15'i müteahhit, 65'i yapı sorumlusu, 2'si yapı sahibi. Deprem bölgesinde 118 müteahhit, 192 yapı sorumlusu, 23 yapı sahibi ceza soruşturması kapsamında tutuklu durumdalar. Cumhuriyet savcılıklarımız titizlikle soruşturmaları takip ediyor. Toplanan deliller ışığında bilirkişi incelemesine gönderilen dosyalar var. Bu bilirkişi incelemelerindeki kusur durumuna göre tutukluluk durumları da gözden geçirilmeye devam ediliyor." Bakan Tunç'a, AK Parti Kahramanmaraş milletvekilleri Vahit Kirişci, Ömer Oruç Bilal Debgici, Mevlüt Kurt, Mehmet Şahin, Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör ve AK Parti İl Başkanı Fırat Görgel eşlik etti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/adalet-bakani-tunc-deprem-bolgesinde-118-muteahhit-192-yapi-sorumlusu-23-yapi-sahibi-tutuklandi/2956445
2,031
4,198
Adıyaman "Asrın felaketi" olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli, 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerden dolayı çok sayıda yapı yıkıldı. Kahta ilçesi sınırlarında yer alan Roma İmparatoru Septimius Severius (M.S 192-211) zamanında 16. Lejyon tarafından Cendere Çayı üzerine inşa edilen tarihi köprü deprem felaketinde zarar görmedi. 92 büyük blok kesme taştan yapılan, 120 metre uzunluğunda, 30 metre yüksekliğinde ve 7 metre genişliğinde, iki kaya üzerine oturtulmuş, harç kullanılmadan yapılan tarihi köprünün ayaktaki hali dikkati çekti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/adiyamandaki-tarihi-cendere-koprusu-depremde-ayakta-kaldi-/2820341
354
724
Afetlere hazırlıklı elektrik sistemi, iklim değişikliyle mücadelenin parçası olabilir Kahramanmaraş merkezli depremler, birçok konu gibi elektrik sisteminin güçlendirilmesi konusunu da gündeme getirirken, afetlere karşı yeniden kurgulanan elektrik sisteminin iklim değişikliğiyle mücadelede de etkili olacağı öngörülüyor. İstanbul AA muhabirinin SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi'nin "Doğal Afetler Karşısında Elektrik Sisteminin Güçlendirilmesi" başlıklı raporundan yaptığı derlemeye göre, "asrın felaketi" olarak nitelendirilen depremler, elektrik sisteminin sürekliliği ve doğru kurgulanmasının önemini bir kez daha ortaya koydu. Deprem felaketi nedeniyle enerji sektöründe, 2,3 milyar lirası kamuya ve 8,9 milyar lirası özel sektöre ait olmak üzere toplam 11 milyar 243 milyon lira hasar oluştuğu tahmin ediliyor. Söz konusu hasar ve bunun oluşturduğu ekonomik maliyetler, elektrik sisteminin çağdaş teknoloji ve dijitalleşen yöntemler doğrultusunda ihtiyaçlara göre yeniden kurgulanmasını ve tüketiciyi merkeze alan yeni bir üretim-tüketim yapısını içermesini gerekli kılıyor. Sistemin iklim değişikliğiyle birlikte büyüyen ve sıklaşan afetlere karşı dayanıklılığının ve güvenilirliğinin ele alınması gerekiyor. Bütüncül afet yönetimi stratejileri ve planlama ihtiyacı Rapora göre, elektrik sisteminin doğal afetlere karşı değişen oranlarda güvenlik açıkları bulunduğu dikkate alındığında, sistemin güvenilirliğini sağlamak için bütüncül afet yönetimi stratejileri ve planlama ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu stratejiler, ülkedeki en yaygın doğal afetlerin önceliklendirilmesiyle belirleniyor. Türkiye elektrik sistemi için risk oluşturan doğal afetlerin başında ise deprem geliyor. Doğal afetlere karşı sistemin sağlamlığını, altyapıyı güçlendirerek ve tasarımını iyileştirerek artırmak mümkün ancak bunun en çok risk taşıyan afetler baz alınarak planlanması gerekiyor. Bunun için de afetlerin olasılığı ve mekansal dağılımı ile bunların iklim değişikliğine bağlı potansiyel evrimi hakkında iyi ve etkili verilere sahip olmak gerekiyor. Böylece planlama, tehlikeli doğa olaylarının iletim ve dağıtım üzerindeki etkilerini asgariye indirebiliyor. Altyapı bakımının yanı sıra şebekenin yenilikçi teknolojilerle bütünleşmiş dağıtık bir yapıyla genişlemesi ve esnekliğinin sağlanması da sistemin direncini artırıyor. Afet durumlarında sistemin bir noktasındaki aksaklığın veya hasarın diğer noktalara etki etmemesi ya da etkinin asgariye indirilmesi için akıllı şebekelerin ve mikro şebekelerin artması önem arz ediyor. Bu noktada yenilenebilir dağıtık enerji kaynaklarıyla yerinde üretim, mikro şebekeler ve mobil üretim birimleri aracılığıyla dayanıklılığı artıracak bir unsur olarak ön plana çıkıyor. Şebekeye bağlı, sayaç arkası ya da şebeke dışı çalışabilen enerji depolama sistemleri ise şebeke arızalarında kritik işlevler için acil durum gücü sağlayabiliyor. Depolama sistemleriyle desteklenen dağıtık güneş ve rüzgar enerji santrallerinin yer aldığı bir mikro şebeke, dağıtım ve iletim şebekelerinin herhangi bir noktasındaki hasar durumunda kendini izole ederek elektrik üretimine devam ederken kesintisiz elektrik temin edilmesine imkan tanıyor. Bu nedenle, akıllı şebekeler, mikro şebekeler, gelişmiş ölçüm altyapısı, otomasyon, dronlar ve uzaktan algılama sistemleri gibi yeni teknolojilerin, elektrik sistemi güvenilirliğini artırmaya ve doğal afet sonrası oluşan risklerin azaltımında kullanılması öneriliyor. Elektrik sistemi yeni ihtiyaçları karşılayacak şekilde planlanmalı Doğal afetlere dirençli ve sürdürülebilir şehirler için binaların dayanıklı olmasının yanı sıra sıfır emisyonlu, yenilenen elektrik sistemine ve dijital teknolojilere uyumlu olarak tasarlanmaları da önem taşıyor. Depreme dayanıklı ve temiz enerji kaynaklarını verimli şekilde kullanan sıfır emisyonlu akıllı binaların, nihai enerji tüketiminin yüzde 26'sını gerçekleştiren konut sektörünün karbonsuzlaşmasında itici güç olacağı, enerji dönüşümünü de destekleyeceği öngörülüyor. Çatı üstü GES'lerin binaların üzerinde bulunduğu dikkate alındığında, yerleşim alanlarında doğru elektrik altyapısıyla birlikte üst yapının ve binaların da yeni ihtiyaçları karşılayacak şekilde planlanması ve uygulanması gerekiyor. Fay hatlarının yoğun olduğu bölgelerde yenilikçi sistemler yaygınlaştırılmalı Akıllı şebekeler, başta güneş ve rüzgar olmak üzere dağıtık enerji kaynakları ve bataryalarla bütünleşik mikro şebekeler, mobil enerji depolama sistemlerinin afetlere karşı daha dirençli bir şebeke sisteminin oluşturulmasında önemli faydalar sunabileceği belirtiliyor. Özellikle fay hatlarının yoğun olduğu il ve bölgelerde bu sistemlerin yaygınlaştırılması öneriliyor. Elektrik sisteminin afetlere hazırlıklı olması, dolaylı olarak iklim değişikliğinin etkilerinin azaltmasını da beraberinde getiriyor. Bunun için ise kapsayıcı mevzuat, doğru finansman mekanizmaları ve farkındalık ile teknik kapasitenin geliştirilmesi gerekiyor. İletim tarafında ise şebeke durumunun hızla değerlendirilip rapor edilmesini sağlayan geniş alan izleme sistemlerinin ve şebekedeki değişikliklere otomatik olarak tepki veren teknolojilerin kullanılması öneriliyor. Öte yandan, yeniden yapılanma ve enerji dönüşümüyle birlikte ortaya çıkacak yeni istihdam olanaklarının değerlendirilmesi, dönüşümden olumsuz etkilenen sektörler için tedbir alınması kapsamında gerekli adil dönüşüm ve sosyoekonomik politikaların oluşturulması kritik önem taşıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/afetlere-hazirlikli-elektrik-sistemi-iklim-degisikliyle-mucadelenin-parcasi-olabilir/2859132
2,752
5,567
Bakan Kurum, Adana'da tamamlanan deprem konutlarını inceledi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Adana'nın merkez Çukurova ilçesinde hak sahiplerine teslim edilen deprem konutlarını gezdi. Adana Kurum, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'teki depremlerin ardından Toplu Konut İdaresi Başkanlığı koordinesinde Şambayadı Mahallesi'nde yapılan konutları inceledi. Bir ailenin evine konuk olan Kurum, sohbet ettiği vatandaşların taleplerini dinledi. Kurum, gezisi sırasında konutların ödemesine ilişkin soru soran bir vatandaşa, "Sayın Cumhurbaşkanımız yüzde 50'ye kadar inşallah indirim yapacak. Altyapı bedellerini maliyetlere koymayacağız. Ödeme de 2 yıl ödemesiz, 18 yıl faizsiz. Yani çok cazip. Buraları hiç düşünmeyin." yanıtını verdi. Bakan Kurum'a Vali Yavuz Selim Köşger de eşlik etti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/bakan-kurum-adanada-tamamlanan-deprem-konutlarini-inceledi/3275277
475
979
Bakan Kurum: Deprem bölgesinde 227 bin 27 binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğu tespit edildi Bakan Kurum, deprem bölgesinde 1 milyon 728 bin binanın incelendiğini, 227 bin 27 binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğunun tespitini yaptıklarını bildirdi. Kahramanmaraş Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'ta meydana gelen depremlerden etkilenen illerde 1 milyon 728 bin binanın incelendiğini, 227 bin 27 binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğunun tespitini yaptıklarını bildirdi. Kahramanmaraş Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nde düzenlenen Kahramanmaraş Proje Alanları Koordinasyon Toplantısı'nda açıklamalarda bulunan Kurum, deprem bölgesinde arama kurtarma, insani yardım, geçici ve kalıcı barınma alanlarına yönelik çalışmaların eşzamanlı yürütülmesi için gayret gösterdiklerini belirtti. Bakan Kurum, 7 bini aşkın personelle 11 ilde hasar tespit çalışmalarının sürdüğünü ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Depremden etkilenen illerimizde bugüne kadar 5 milyon 158 bin 93 bağımsız bölümden oluşan 1 milyon 728 bin binada inceleme yapıldı. İçerisinde 637 bin 222 bağımsız bölümden oluşan 227 bin 27 binanın acil yıkılacak, ağır hasarlı ve yıkık olduğunu tespitini yaptık. Kahramanmaraş'ta ise 123 bin 306 bağımsız bölümden oluşan 48 bin 873 binanın acil yıkılacak, yıkık ve ağır hasarlı olduğunun tespitini yaptık." "Kahramanmaraş'ta 88 bin 500 konut ve 18 bin 874 köy konutu inşa edilecek" Cumhuriyet tarihinin en büyük afet konut yapım seferberliği kapsamında 11 ilde eşzamanlı çalışmaların yürütüldüğünü hatırlatan Kurum, Kahramanmaraş'ta 88 bin 500 konut ve 18 bin 874 köy konutunun inşa edileceğini söyledi. Konutlarla ilgili ilk sözleşmelerin 21 Şubat'ta yapıldığının duyurulduğunu ifade eden Kurum, Gaziantep'te 4 bin 442 konut ve 400 köy evi, Adıyaman'da 854 konut ve 250 köy evi, Kilis'te 264, Hatay'da 296, Kahramanmaraş'ta 4 bin 590, Şanlıurfa'da 300, Malatya'da 2 bin 420 ve Osmaniye'deki konutlar olmak üzere 13 bin 866 konutun yapımının başladığını bildirdi. Kurum, yarın Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinde 588 ve Malatya'nın Yeşilyurt ilçesinde 1542 olmak üzere 2 bin 130 konutun daha sözleşmelerinin yapılacağını ifade ederek, "21 Şubat'tan 6 Mart'a kadar yaklaşık 21 bin konutumuzun yapımını başlatmış olacağız. Önümüzdeki 2 ay içerisinde 11 ilimizin tamamında toplam 244 bin 343 konutumuz ve yine köy evlerimizle beraber 309 bin bağımsız bölümün inşa sürecini başlatmış olacağız." bilgisini paylaştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/bakan-kurum-deprem-bolgesinde-227-bin-27-binanin-yikik-acil-yikilacak-ve-agir-hasarli-oldugu-tespit-edildi/2837646
1,333
2,684
Bosna Hersek'ten Türkiye'ye giden arama kurtarma ekipleri ülkelerine döndü "Asrın felaketi" olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli depremlerde arama kurtarma çalışmalarına katılmak için Bosna Hersek'tan gelen arama kurtarma ekipleri ülkelerine döndü. Saraybosna Ülkelerine dönen arama kurtarma ekipleri, Saraybosna'da Vijecnica Kütüphanesi önündeki alanda aile bireyleri tarafından gözyaşı ve alkışlarla karşılandı. Daha sonra Saraybosna'nın Azici bölgesine giden ekip, burada Bosna Hersek Federasyonu Başbakanı Fadil Novalic ve Türkiye'nin Saraybosna Büyükelçisi Sadık Babür Girgin tarafından tebrik edildi. Novalic, "Sizi on günden fazla süre önce (Türkiye'ye) uğurladık. Zor bir yol olduğunu hem siz hem de biz biliyorduk. Görevin ne kadar zor olduğunu ne siz ne de biz tahmin edebiliyorduk. Aranızda orada gördüğünüz sahneleri ömür boyu unutamayacaklar var." dedi. Büyükelçi Girgin de "Deprem sabahı bizi arayıp, 'Ne ihtiyacınız varsa elimizden geleni yapmaya hazırız.' diyen Sayın Başbakan Fadil Novalic'e teşekkür etmek istiyorum. Devletimiz ve milletimiz adına, arama kurtarma ekibi personeline, dostlukları, insanlıkları ve fedakarlıkları için tek tek çok teşekkür ediyorum." diye konuştu. "Kurtardığınız her can bir insanlığa bedel." ifadesini kullanan Büyükelçi Girgin, "Çok büyük bir iş yaptınız." değerlendirmesinde bulundu. GSS FBİH'ten Dzenadin Veladzic, "Yerine layıkıyla getirdiğimiz bir arama kurtarma görevinden döndük. En önemlisi ekibimizin tamamı sağlıklı. (Türkiye'de) Bize verilen bütün görevleri maksimum seviyede yerine getirdik. Türkiye'ye gittiğim ekip arkadaşlarımla gurur duyuyorum." ifadelerini kullandı. FUCZ'den Adil Ferhatovic de Türkiye'de bulundukları süre boyunca Türk halkının ihtiyaçlarına cevap verebilmek için çalıştıklarını kaydetti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/bosna-hersekten-turkiyeye-giden-arama-kurtarma-ekipleri-ulkelerine-dondu/2824894
947
1,941
Şanlıurfa Bakan Kurum, kentteki programları kapsamında Şanlıurfa Valiliğini ziyaret ederek, Vali Hasan Şıldak ile görüştükten sonra ilgili kurum amirleriyle basına kapalı toplantı yaptı. Kurum, daha sonra Eyyübiye ilçesi Batıkent Mahallesi'nde yapımı devam eden TOKİ Deprem Konutları'nın bulunduğu alana geçerek, buradaki yapılan çalışmaları yerinde inceledi ve yetkililerden bilgi aldı. Örnek daireyi de gezen Kurum, inşaatta çalışan işçilerle sohbet etti. Kurum, yaptıkları çalışmalardan dolayı herkese teşekkür ederek, "Kim ne derse desin, kim ne vaat verirse versin biz depremzede vatandaşlarımıza, kardeşlerimize inşallah Cumhurbaşkanımızın liderliğinde sözlerimizi tutmaya devam edeceğiz. Bu konutlar bitene kadar, burada yaşam sürene kadar, 11 ilde afetzede kardeşlerimizin yüzü gülene kadar sizlerle omuz omuza vereceğiz inşallah şehirlerimizi ayağı kaldıracağız." dedi. Bakan Kurum, ziyareti sırasında bazı vatandaşlarla da görüşerek, onların taleplerini dinledi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/cevre-sehircilik-ve-iklim-degisikligi-bakani-kurum-sanliurfada-deprem-konutlarini-inceledi/3280274
539
1,138
Depremde Hazreti Ukkaşe Türbesi de yıkıldı Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Gaziantep'in Nurdağı ilçesindeki Hazreti Ukkaşe Türbesi ile çevresinde caminin de olduğu yapılar depreme dayanamayarak yıkıldı. Gaziantep İlçe merkezine 19 kilometre mesafedeki Durmuşlar Mahallesi'nde bölgeye hakim bir noktada yer alan Hazreti Ukkaşe'nin makamının da bulunduğu türbe depremde çöktü. Cami tamamen yıkılırken, türbenin içerisinde bulunan sanduka ise zarar görmedi. Türbenin yanında bulunan revaklar da yıkıldı, bir kişinin enkaz altında kalarak hayatını kaybettiği belirtildi. Ziyaretçiler üzgün Gaziantep'te yaşayan ve depremin ardından bölgeyi ziyarete gelen Sinan Yılmaz, AA muhabirine, afet sonucu yıkılan caminin kendilerini üzdüğünü söyledi. Depremden sonra caminin yerle bir olduğunu belirten Yılmaz, Türkiye'nin dört bir yanında türbeye ziyaretçi geldiğini anlattı. Talip Yılmaz, bu zamana kadar böyle bir felaket görmediklerini ifade etti. Kendi evlerinin de depremden etkilendiğini belirten Yılmaz, "Burayı gördük çok üzüldük ama her şey Allah'ın takdiri." dedi. Türbe hakkında Türbe Hazreti Muhammed'in sahabelerinden olan ve bölgede yaşadığı rivayet edilen Ukkaşe Bin Mihsan el-Esedi adına yapıldı. Hazreti Ömer döneminde İslam dinini tebliğ için bölgeye geldiği rivayet edilen Hazreti Ukkaşe'nin, burada şehit edildiği belirtiliyor. Gaziantep ve Kahramanmaraş yöresinde birçok kişinin ondan esinlenerek çocuklarına Ökkeş ismi verdiği biliniyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/depremde-hazreti-ukkase-turbesi-de-yikildi/2820524
786
1,627
Depremlerden sonra Türkiye'nin Yunanistan ve Ermenistan'la ilişkilerinde olumlu hava 6 Şubat'taki depremlerin ardından Atina ve Erivan yönetimlerinden gelen dayanışma mesajları ve bu ülke halklarının yardım kampanyaları, ikili ilişkilerde olumlu bir atmosfer oluşmasını sağladı. Atina Türkiye'nin komşuları Yunanistan ve Ermenistan depremlerin ardından ilk taziye mesajı yayınlayan ve yardım için harekete geçen ülkeler arasında yer aldı. İlk depremin ardından 6 Şubat sabahı taziye açıklaması yapan Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, kaynaklarını Türkiye'ye yardım için seferber edeceklerini duyurdu. Yunanistan Özel Afet Müdahale Birimine (EMAK) bağlı arama kurtarma ekibi Yunan Silahlı Kuvvetlerine ait C-130 tipi uçakla Atina'dan aynı gün yola çıktı, ardından EMAK birimine bağlı bir başka ekip de Selanik'ten Türkiye'ye ulaştı. Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu ile Başbakan Miçotakis, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı telefonla arayarak hayatını kaybedenler için taziyelerini iletti ve böylece bir süredir Türk ve Yunan liderler arasındaki sessizlik bozulmuş oldu. Miçotakis, Yunanistan'ın deprem sonrası dönemde de Türkiye ile dayanışma göstermeye devam edeceğini, depremden etkilenen bölgelerin yeniden inşasında komşu ülke olarak üzerine düşen rolü üstleneceğini ifade ederek, "Bu dramın içerisinden belki de Türk-Yunan ilişkileri için daha iyi bir şey çıkabileceğine inanıyorum." dedi. Deprem sırasında Latin Amerika gezisinde olan Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ise döner dönmez deprem bölgesini ziyaret ederek, burada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. İki bakan deprem bölgesindeki incelemelerin ardından Hatay'da gazetecilere yaptıkları açıklamada olumlu mesajlar verirken, 1999 Gölcük ve Atina depremlerinde, her iki ülkenin birbirinin yardımına koştuğunu, "ilişkilerin iyileşmesi için deprem veya herhangi bir afeti beklemeye gerek olmadığını" vurguladı. Çavuşoğlu, Türkiye'yi ilk arayan ve yardım teklifinde bulunan ülkelerden birinin Yunanistan olduğuna dikkat çekerken, Dendias da Brüksel'de AB Dışişleri Bakanları ile bir araya geldiğinde Türkiye'ye yardım ve destek çağrısı yaptı. Yunanistan'dan Türkiye'ye yardım seferberliği Yunanistan'dan EMAK dışında çok sayıda gönüllü arama kurtarma ekibi de deprem bölgesinde görev alırken, Yunanistan Kızılhaçı ve Yunanistan Belediyeler Birliği olmak üzere resmi ve özel birçok kurum, depremzedelere gönderilmek üzere yardım topladı. Yunan halkının da ilgi gösterdiği kampanyada yardımlar, Yunanistan Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı, İklim Krizi ve Sivil Koruma Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığının koordineli çalışmaları ve Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği ile Atina-Pire, Selanik, Gümülcine ve Rodos Başkonsolosluklarının işbirliğiyle depremzedelere ulaştırıldı. Türk halkının sıcak karşılamasını anlattılar Türkiye'den dönen arama kurtarma ekipleri, Türk halkının kendilerini nasıl sıcak karşıladığına dair anılarını paylaştı, iki halk arasındaki dostluğa vurgu yaptı. Yunanistan'da, GSM operatörlerinin Türkiye ile iletişimi ücretsiz yapması, Mikis Theodorakis Müzesi Çocuk Korosunun depremzedeler için dostluk şarkıları seslendirmeleri, bazı spor müsabakalarının gelirlerinin depremzedelere bağışlanması, Yunan Devlet Televizyonu ERT'in sabah haber programını Türkiye'den deprem görüntüleri ve Türkçe "Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim." şarkısı ile açması, Kathimerini gazetesinde bir gencin elindeki sprey boyayla duvara "Hepimiz Türk'üz" yazarken resmedildiği karikatürün yayınlanması gibi çok sayıda dayanışma örneği de ön plana çıktı. Tren kazasında Türkiye'den dayanışma mesajları Yunanistan'da 1 Mart'ta meydana gelen tren kazasının ardından da Türkiye'den dayanışma mesajları paylaşılırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sakelaropulu ve Miçotakis'e taziye mesajı gönderdi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise mevkidaşı Dendias'ı arayarak, taziyelerini iletti. Dendias'ın İstanbul'da Fener Rum Patrikhanesi'nde katıldığı ayinde, deprem ve tren kazasında hayatını kaybedenler için dua edildi. 1999'da da Gölcük ve Atina depremlerinin ardından karşılıklı yardımlaşma, gerginliğin yerini işbirliğine bırakarak "deprem diplomasisi" adıyla Türk-Yunan ilişkilerinde yerini almıştı. Depremlerin ardından verilen dostluk ve dayanışma mesajları, ilişkilerde yeni bir "deprem diplomasisi" değerlendirmeleri yapılmasını sağladı. Ermenistan 6 Şubat'taki depremlerin ardından Ermenistan ve Türkiye arasındaki yakınlaşma da dikkati çekerken, uzun süredir 1915 olaylarına ilişkin iddialar ve Azerbaycan konusu nedeniyle sorun yaşanan ikili ilişkiler, karşılıklı özel temsilciler atanmasıyla yeni bir aşamaya evrilmişti. Asrın felaketi olarak nitelendirilen depremin ardından Ermenistan'ın Türkiye'ye verdiği destek ve gönderdiği yardımların ardından iki ülke ilişkileri başka bir aşamaya girerken, Ermenistan Cumhurbaşkanı Vaagn Haçaturyan, Twitter'dan, "Yıkıcı depremin trajik sonuçları ve can kayıpları nedeniyle Türkiye ve Suriye'ye en kalbi taziyelerimi sunuyorum." ifadesini kullandı. Ermenistan Ulusal Meclis Başkanı Alen Simonyan da Twitter'dan, "Türkiye'de meydana gelen yıkıcı depremin korkunç haberi bizi üzdü. Hayatını kaybedenlerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilerim." açıklamasını yaptı. Depremlerden bir gün sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın yaptığı telefon görüşmesinde Paşinyan, depremlerde hayatını kaybedenler için taziyelerini iletti, yaralılara şifa dileğinde bulundu. Ermenistan sınır kapısı 35 yıl sonra açıldı Felaketin ardından iki ülke ilişkilerinde olumlu en önemli adımlardan birisi de 35 yıldır kapalı olan Alican Sınır Kapısının kullanılması oldu. Afet bölgesi için Ermenistan'da hazırlanan 5 tır yardım malzemesiyle ülke heyeti, 11 Şubat'ta sınırdaki Alican Köprüsü'ne geldi. Burada Iğdır İl Afet ve Acil Durum Müdürü Burhan Çöllü ve askeri yetkililerce karşılanan Ermenistan heyeti, resmi işlemlerin ardından deprem bölgesine hareket etti. Alican Sınır Kapısı, son olarak 1988'de Ermenistan'da yaşanan depremde kullanılmış, Türk Kızılay tarafından toplanan yardımlar buradan geçirilerek afet bölgelerine gönderilmişti. Karşılıklı dostluk mesajları Özel Temsilcisi Ruben Rubinyan, 13 Şubat'ta Azatutyun televizyonuna, Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında Ermenistan'ın Türkiye'ye arama ve kurtarma ekibiyle yardım malzemesi göndermesine dair açıklama yaptı. Rubinyan, Ermenistan'dan Türkiye'ye yapılan yardımlarla ilgili iç kamuoyunda az da olsa eleştiriler olduğuna dair soruya, büyük çaplı felaketler karşısında tüm ülkelerin birbirine yardım etmesi gerektiği, gönderilen arama ve kurtarma ekibi ile yardımların doğru ve normal bir adım olduğu yanıtını verdi. Rubinyan, "Biliyorsunuz Ermenistan-Türkiye ilişkileri 100 yıldır çok karışık ve sorunlarla dolu. Ancak ülkelerimiz komşu ve bir insani felaket karşısında Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin şimdiki veya geçmişteki durumundan bağımsız olarak komşular birbirine yardım etmeli." değerlendirmesini yaptı. İnsani yardımla ilgili Türkiye'nin Ermenistan Özel Temsilcisi Büyükelçi Serdar Kılıç, Twitter'dan Ermenistan'ın Özel Temsilcisi Ruben Rubinyan'a teşekkür etmişti. Rubinyan da "Yardımcı olabildiğim için mutluyum." ifadesini kullanmıştı. Mirzoyan'dan Ankara ve Adıyaman'a ziyaret Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, 15 Şubat'ta Türkiye'ye gelerek Ankara'da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısı düzenleyen Mirzoyan, "Bu zor anlarda Türkiye'de bulunarak bir kez daha bölgede barış inşa etme konusunda ve özellikle Türkiye ile ilişkilerin tamamen normalleşmesi, diplomatik ilişkilerin kurulması ve Ermenistan ile Türkiye arasında sınırın tamamen açılması konusunda Ermenistan Cumhuriyeti'nin hazırlığını ve isteğini bir kez daha burada teyit etmek istiyorum." mesajını verdi. Ortak basın toplantısında, Ermenistan'ın Türkiye'ye 28 kişilik arama kurtarma ekibi gönderdiğini aktaran Mevlüt Çavuşoğlu, Ermenistan ekibinin 8 Şubat'tan bu yana Adıyaman'da canla başla çalıştığını dile getirdi. Çavuşoğlu, "Ermenistan bu zor günümüzde insanımıza dostluk elini uzattı, dayanışma ve işbirliği sergiledi." diyerek, Ermenistan'ın 1999'da Gölcük depreminin ardından da Türkiye'ye insani yardım malzemesi gönderdiğini hatırlattı. Mirzoyan, bu görüşmenin ardından 14 Şubat'ta kara sınırından gönderilen insani yardımların ikinci kısmının da ulaştığı Adıyaman'ı ziyaret etti. İnsani diplomasi Ermeni ekip deprem bölgesindeki çalışmalarını tamamlayarak 17 Şubat'ta ülkesine dönerken Adıyaman'da arama kurtarma çalışmalarına katılan ekibin lideri Yarbay Gari Armağanyan, başkent Erivan'da düzenlenen basın toplantısında, "Bize çok iyi davrandılar, gelip destek olduğumuz ve yardım ettiğimiz için sürekli teşekkür ettiler. Uçaktan indiğimiz ilk saniyeden itibaren sadece minnet ve teşekkür sözleri duyduk." diye konuştu. Ekibin diğer üyeleri de kendilerine çok olumlu davranıldığını, minnet ve şükran sözleri işittiklerini vurguladı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/depremlerden-sonra-turkiyenin-yunanistan-ve-ermenistanla-iliskilerinde-olumlu-hava/2838253
4,360
9,113
Evi yıkılan depremzedeye tazminat ödenmesine ilişkin gerekçeli karar açıklandı 6 Şubat 2023'teki depremlerin merkez üssü Kahramanmaraş'ta yıkılan binadan sağ kurtulan depremzedenin açtığı davada, mahkeme müştekiye 1 milyon 38 bin lira tazminat ödenmesine ilişkin gerekçeli kararı açıkladı. Kahramanmaraş Aslanbey Mahallesi'ndeki Güneşli Kocabaş Evleri'nin 15. Bloku'nda depreme yakalanan Abdulkadir Öztürk, ikinci depremde evinin yıkılmasında kusuru bulunanlar hakkında maddi ve manevi tazminat davası için mahkemeye başvurdu. Tüketici Mahkemesi sıfatıyla davaya bakan Kahramanmaraş 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, müştekiye 1 milyon 38 bin lira tazminat ödenmesine hükmetti. Mahkeme, yapılan yargılama ve incelemenin ardından gerekçeli kararını açıkladı. Kent merkezinin birinci derece deprem bölgesi olmasına rağmen binanın depreme dayanıklı şekilde inşa edilmediği vurgulanan kararda yer verilen bilirkişi raporunda, şunlar kaydedildi: "6 Şubat 2023'te meydana gelen Kahramanmaraş depremlerinin arka arkaya olması bakımından binaların performansı açısından olumsuz sonuçlar doğurduğu ancak depremin mücbir sebep olarak kabul edilemeyeceği ve bu durumun kurum ve kişilerin sorumluluğu olduğu gerçeğini değiştiremeyeceği kanaatine ulaşılmıştır. Proje müellifi tarafından deprem yönetmeliğine uygun olarak hazırlanmış projenin imalatında sorun olması nedeniyle yapının göçtüğü kanaatine varılmıştır. Özellikle proje bütün olarak değerlendirildiğinde, benzer depremler etkisinde ada içerisinde hasar alan binalardan sadece iki tanesinin yıkılması bu iki blokta imalata ilişkin kusur bulunduğu kanaatini güçlendirmektedir. Dolayısıyla dava konusu taşınmazın bulunduğu 15 Nolu Blok'un imalatında kusur olduğu kanaatine varılmıştır." Raporda, yapının deprem sırasında zarar görerek yıkılması kapsamında nihai sorumluluk dağılımında, müteahhidin yüzde 28,6, yapı denetim firmasının yüzde 25,4, proje müellifinin yüzde 7,6, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının yüzde 11,8, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının yüzde 4,4, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanlığının yüzde 3,1, Dulkadiroğlu Belediyesinin yüzde 19,1 oranında sorumlu olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı aktarıldı. Gerekçeli kararda, açıklanan hususlardan dolayı davalıların dairesini kaybeden davacıya 938 bin 593 lira maddi, 100 bin lira manevi tazminat ve mahkeme masraflarını ödemesine karar verildiği belirtildi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/evi-yikilan-depremzedeye-tazminat-odenmesine-iliskin-gerekceli-karar-aciklandi/3276594
1,258
2,558
Hatay Kırıkhan Hayvan Pazarı'nda düzenlenen programda, "asrın felaketi"nden etkilenen besicilere küçükbaş hayvan dağıtıldı. İl Tarım ve Orman Müdürü Ergün Çolakoğlu, AA muhabirine, depremin ardından zarar tespiti için gerekli adımların hızla atıldığını söyledi. — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) July 11, 2023 Çalışmaların hayvan kayıt sistemi üzerinden yapıldığını belirten Çolakoğlu, "İlimizde toplam 7 bin 229 hayvanımızın telef olduğu tespiti yapıldı. Hayvanlarımızdan şu ana kadar 3 bin 42'sini Hassa ilçemizde dağıttık. Bugün de 73 besicimize 1420 küçükbaş hayvanımızın teslimatını yapıyoruz." diye konuştu. Çolakoğlu, teslimatı yapılacak diğer küçükbaş hayvanları da tarımsal işletmelerden sağlayıp dağıtmaya devam edeceklerini aktardı. Hatay Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mustafa Bağrıyanık da üreticilerin zararlarının hızla karşılanmasından dolayı emeği geçenlere teşekkür etti. Hayvan dağıtım programına TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı ve AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman da katıldı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/hatay-da-depremzede-besicilere-1420-kucukbas-hayvan-destegi/2941875
608
1,203
Hatay'da Yusuf bebek ile ağabeyi depremin 105'inci saatinde kurtarıldı "Asrın felaketi" olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli depremlerde, Hatay'da yıkılan bir binanın enkazından 105'inci saatte 1,5 yaşındaki bebek ile 7 yaşındaki ağabeyi çıkarıldı. Hatay Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki 10 ili etkileyen depremlerin ardından Hatay'ın Antakya ilçesinde arama kurtarma çalışmaları sürüyor. Ekipler, Armutlu Mahallesi Işık Sokağı'ndaki bir binanın enkazında sağ kalanların olduğunu tespit etti. Çalışmalar sonucu 3 katlı evin enkazından önce 1,5 yaşındaki Yusuf Hüseyin, 20 dakika sonra da 7 yaşındaki ağabeyi Muhammed Hüseyin kurtarıldı. Muhammed, kurtarma sırasında ekiplerden kavurma ile kola istedi. Kurtarma ekibinin lideri, Muhammed ambulansa binerken "Beni bul, sana kavurma kola ısmarlayacağım." dedi.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/hatayda-yusuf-bebek-ile-agabeyi-depremin-105inci-saatinde-kurtarildi/2814363
397
827
"Kahramanmaraş'ın kalbi"ndeki inşaatlar hızla yükseliyor "Asrın felaketi" olarak nitelendirilen 6 Şubat 2023 tarihindeki depremlerde büyük oranda hasar gören Kahramanmaraş'ın kent merkezindeki 1 etap olarak nitelendirilen bölgedeki inşaatlar hızla yükseliyor. Kahramanmaraş Depremden önce kentin ticari hayatının gözde mekanları arasında yer alan, yerleşim olarak "şehrin kalbi" olarak nitelendirilen Trabzon Caddesi, Azerbaycan Bulvarı ve Ebrar Sitesi'nin bulunduğu alan, depremle büyük yara aldı. Çok sayıda binanın yıkıldığı, ağır hasar aldığı veya kullanılamaz halen gelen bölgenin yeniden canlandırılması için başlatılan çalışmalar ise Kahramanmaraş Valiliğinin 1. etap adıyla hız kazandı. Gece gündüz demeden inşaatlardaki çalışmaların sürdüğü bölgede bazı binaların tamamlanma oranı, yüzde 80'lere ulaştı ve binaların 2025 yılının ilk aylarında teslim edilmesi planlanıyor. Etap tamamlandığında, bölgede 3 bin 269 konut ve bin 399 ticari bölüm inşa edilerek kente kazandırılacak. Kentte en çok can kaybının yaşandığı yerlerden Ebrar Sitesi'nde de yeni binalar yükseliyor. Binaların temeli için ciddi çalışmaların yapıldığı sitenin arazisinde yapılan zemin iyileştirilmeleriyle birlikte 678 konut ve 99 ticari bölüm kent yaşantısına dahil edilecek. Vali Mükerrem Ünlüer, AA muhabirine, 11 ilçede 38 bin 84 konut ve 8 bin 736 ticari olmak üzere toplam 46 bin 820 bağımsız bölüm için "yerinde dönüşüm" projesi kapsamında başvuruda bulunulduğunu anlattı. Şu ana kadar 11 ilçede bin 700 bağımsız bölümün ruhsatını verdiklerini, kentte inşaatların devam ettiğini dile getiren Ünlüer, şehrin önemli yerleşim yeri olarak bilinen ve 1. etap olarak adlandırılan çalışmaları da değerlendirdi. Bu anlamda bölgede yapılan zemin iyileştirme çalışmalarının ardından inşaatların önceki aylarda yükselmeye başladığını anlatan Ünlüer, şöyle konuştu: "Trabzon Caddesi, Azerbaycan Bulvarı ve Ebrar Sitesini 1. etap olarak değerlendiriyoruz. Şu anda bu bölgelerde yüzde 80 seviyelerinde olan binalarımız var. Bu yapıların yıl sonuna kadar tamamını teslim etmeyi planlıyoruz. Azerbaycan hükümetiyle birlikte yaptığımız Azerbaycan projemiz var, orada da okulumuzu inşallah 29 Ekim'e kadar da açmayı planlıyoruz. 5 bin 565 bağımsız birimimizin yapımı devam ediyor, çoğunlukta yüzde 50'nin üzerindeyiz, bazı binalarda da yüzde 80'ne vardık. Yıl sonuna kadar büyük bölümünde de yüzde 90'lara ulaşacağız. 2025'in ilk aylarında buralardaki yapılar tamamlanmış hak sahiplerine dağıtılmış olacak." Yerinde dönüşüm Yerinde dönüşüm çalışmalarına önem verdiklerini belirten Ünlüer, depremzedelerin kendi doğduğu büyüdüğü mahallelerinde tekrar yaşamlarını sürdürmeler için büyük destek verdiklerini ifade etti. Proje kapsamında yerinde dönüşüm çalışmasıyla mahalle kültürünün yeniden yeşereceğini vurgulayan Vali Ünlüer, şunları kaydetti: "İnsanların kendi doğduğu mahallelerinde tekrar yaşamlarını sürdürmelerini destekliyoruz ve onları krediyle de destekliyoruz. Belediyelerimizde bu konuda destek veriyorlar. Dolayısıyla biz yerinde dönüşümün hem şehri ayağa kaldıracağını hem de mahalle kültürünü yaşatacağına inandığımız için vatandaşlarımızla bu konuda birlikte hareket ediyoruz. TOKİ'mizin 11 ilçemizde 44 etaplı projeleri var ve 25 bin 865 konutumuzun yapımı devam etmektedir. TOKİ konutlarımızı yıl sonuna kadar tamamını bitirip vatandaşlarımıza teslim etmeyi hedefliyoruz. Şu ana kadar malumunuz 16 bin konutumuzu hak sahiplerine teslim ettik. Bunların da 4 bin tanesinin anahtarını teslim ettik. Yaklaşık bin 700 ailemiz de şu anda taşındı ve taşınmalarda devam ediyor." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/kahramanmarasin-kalbindeki-insaatlar-hizla-yukseliyor/3267765
1,851
3,720
Kahramanmaraş'ta enkaz altında kalan kediye depremden 49 gün sonra ulaşıldı Kahramanmaraş'ta yaşamını sürdüren Dina ailesi, "asrın felaketi" olarak nitelenen 6 Şubat'taki depremlerde enkazda kalan "Han" isimli kedilerini 49 gün sonra yıkıntıların altında buldu. Kahramanmaraş Turizm işiyle uğraşan 36 yaşındaki bir çocuk annesi Nida Dina, depreme kızı Nil Beril Taşgetiren ve British silver cinsi 2 yaşındaki "Han" isimli kedisiyle Onikişubat ilçesindeki Reyhan Kent 1 Apartmanı'nda bulunan evlerinde yakalandı. Dina, ilk depremde hasar gören evlerinden kızıyla birlikte çıktı ancak kedileri gelmedi. Aynı gün ikinci depremde yıkılan 11 katlı binanın enkazında kalan kediye ulaşılamadı. Yaklaşık 40 gün yıkılan binanın enkazının yanında aracının içinde kalan ve kedisini arayan Nida Dina, depremden 49 gün sonra binanın yıkıntısında "Han"ı bulmanın sevincini yaşadı. Yürüyemeyen ve ayağında kırıklar bulunan kedinin tedavisine başlandı. Dina, AA muhabirine, kedisini bulmak için insanlara fotoğrafını gösterdiğini ancak bir türlü ulaşamadıklarını söyledi. Depremden sonra kızıyla bölgeden ayrılamadığını dile getiren Dina, barınağa da gittiğini ancak yine de kedisinden bir haber alamadığını belirtti. Binanın enkazı kalkmaya başladığında çevrede arama yaptığını anlatan Dina, şunları kaydetti: "İnsanlar eşya çıkarırken ben, 'Han' diye bağırıyordum. Kedimi buldum. Bu bizim için inanılmaz bir mucize. Son ana kadar ümidimi hiç kaybetmedim. Hep benimle uyurdu. Mutfakta halı üzerinde ekskavatör ve bina sahibi tarafından görünüp bulunmuş. Daha sonra veterinere getirdik. Ayağı kötü durumda, iç organlarına da bakılıyor. Tedavisi devam ediyor. Umarım bir sıkıntı olmadan yeniden sağlığına kavuşacaktır." Nil Beril Taşgetiren de kedisini yeniden görünce çok mutlu olduğunu ve duygulandığını söyledi. Veteriner hekim Fatma Gül Hancıoğlu ise 2 yıldır kedinin bakım ve aşılarını kendisinin yaptığını belirterek, "49 gün sonra bulunmasına çok mutlu olduk. Sıvı kaybı var, bol bol sıvı veriyoruz. Tedavisine devam ediyoruz. Han bizim mucizemiz. İnşallah kurtulacaktır." ifadesini kullandı. Bina sahibi Fahri Hatipoğlu da kediyi mutfak eşyalarını kurtarmaya çalıştıkları sırada fark ettiklerine dikkati çekerek, "Arkadaşlarla beraber el birliğiyle çıkarttık. Kediyi hemen sahibine ulaştırdık. Sahipleri de uzun zamandır burada bekliyorlardı." diye konuştu. Öte yandan kedinin enkazdan çıkarıldıktan sonraki anlar, cep telefonu kamerasıyla görüntülendi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/kahramanmarasta-enkaz-altinda-kalan-kediye-depremden-49-gun-sonra-ulasildi/2857552
1,275
2,610
Malatya'da 5,6 büyüklüğünde deprem: 2 kişi hayatını kaybetti, 140 kişi yaralandı AFAD, Malatya'nın Yeşilyurt ilçesinde dün meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki artçı depremde 2 kişinin yaşamını yitirdiğini, 140 kişinin yaralandığını açıkladı. Malatya/Ankara Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, merkez üssü Malatya'nın Yeşilyurt ilçesinde dün saat 12.04'te 5,6 büyüklüğünde sarsıntı kaydedildi. Çevre illerde de hissedilen deprem, 6,96 kilometre derinlikte gerçekleşti. — ANADOLU AJANSI (@anadoluajansi) February 27, 2023 Deprem, Malatya'nın yanı sıra Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman ve Şanlıurfa gibi civar illerde de hissedildi. Depremin etkisiyle Malatya'daki hasarlı bazı binalarda da göçük oluştuğu öğrenildi. Öte yandan sarsıntının ardından vatandaşların meydanlara toplandığı görüldü. 2 kişi hayatını kaybetti, 140 kişi yaralandı AFAD'dan yapılan açıklamaya göre, merkez üssü Malatya'nın Yeşilyurt ilçesi olan artçı depremde enkazlardan 32 kişi kurtarıldı. Artçı depremde 2 kişi hayatını kaybetti, 12'si ağır olmak üzere 140 kişi yaralandı, 40 kişinin tedavisi devam ediyor. Yıkılan 31 binanın 7'sinde yürütülen arama kurtarma çalışmaları tamamlandı. Arama kurtarma çalışmaları 650 kişinin yer aldığı ekiplerle sürüyor. Enkazdan baba ile kızı kurtarıldı depremde yıkılan Şeyh Bayram Mahallesi Destek Sokak'taki binanın enkazında arama kurtarma çalışması yapıldı. • Depremde hasar gören evlerinden eşya almak için girdiler — ANADOLU AJANSI (@anadoluajansi) February 27, 2023 • Saat 12.04'te meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki depreme yakalandılar Malatya'da baba Aziz ve kızı Şeyma Deliktaş, arama kurtarma ekiplerince yıkılan binanın enkazından sağ olarak çıkarıldı https://t.co/xxHVHLbd91 pic.twitter.com/V9EAF1ZqD3 AFAD, UMKE, itfaiye, asker ve arama kurtarma ekiplerinin yaptığı çalışma sonucunda Aziz Deliktaş ve kızı Şeyma Deliktaş kurtarıldı. Baba ve kızı ambulansla hastaneye kaldırıldı. Aziz ve Şeyma Deliktaş'ın evlerine eşya almak için girdikleri öğrenildi. Apartmanın önündeyken bina yıkıldı Görgü tanıklarından Rüzgar Mehmet Bilici, AA muhabirine, Kahramanmaraş merkezli depremlerde kendisinin, kızının ve akrabalarının evinin yıkıldığını, deprem sonrasında Ankara'ya gittiğini, bugün de kente döndüğünü anlattı. Kayınbabasının hasar gören evine bakmak istediklerini, bu sırada Yılmaz Deliktaş ve Şeyma Deliktaş'ın eve girdiğini dile getiren Bilici, "Girmeyin dedik, zaten 3 saniye sürdü. Apartmanın önündeydim. O sırada birden bina yıkıldı. Bağırdım ama yapacak bir şey yok. Allah devletimizden de milletimizden de razı olsun. 'Devlet yok, yardım etmiyor' diyorlar ya, nankörler. Devletimiz de milletimiz de var, burada." dedi. AFAD Başkanı Sezer: Enkaz'dan 32 kişi kurtarıldı AFAD Başkanlığında basın toplantısı düzenleyen AFAD Başkanı Yunus Sezer, depremin ardından ekiplerin helikopterlerle olay bölgesine sevk edildiğini belirterek, "Maalesef depremde 1 kişi hayatını kaybetti" diye konuştu. Sezer, arama kurtarma çalışmalarının özellikle 5 binada yoğun şekilde devam ettiğini bildirerek, "Kahramanmaraş merkezli depremlerden itibaren neredeyse üç dakikada bir artçı sarsıntıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bunların birçoğu 5 ve üzeri büyüklükte." dedi. Bölgedeki hasarlı binalardan uzak durulması yönünde vatandaşları uyardıklarını hatırlatan Sezer, şöyle devam etti: "Bu duyurumuzu tekrar yapmak istiyoruz. Artçı sarsıntılar devam ediyor ve hasar gören binalarımız var. Bu sarsıntılara bağlı olarak bunların yıkılması söz konusu. Vatandaşlarımız bu binalardan uzak dursunlar. Eşya tahliyesi zaten yasaklanmıştı. Bu tür tahliye işlemlerini de kesinlikle yapmasınlar, binalara girmesinler. Vefat eden vatandaşımıza, ailesine başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun." AFAD Başkanı Sezer, son deprem nedeniyle 29 binanın yıkıldığını belirtere, arama kurtarma çalışmalarında 657 kişinin görev aldığını ifade etti. Depremde 1 kişinin hayatını kaybettiğini, 110 kişinin yaralandığını söyleyen Yunus Sezer, 32 kişinin enkazdan kurtarıldığını kaydetti. AFAD Başkanı Sezer, hasarlı binalara girilmemesi ve eşya alınmaması konusunda uyarı yaptıklarını hatırlatarak, "Afet bölgesindeki tüm vatandaşlarımızın telefonlarına bildirimde bulunduk, daha önce de bulunmuştuk. Sürekli artçı sarsıntılar meydana gelmekte, hasar alan binalarımızın yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmaktadır." diye konuştu. Yunus Sezer, vatandaşların can güvenliği için, hasar gören binalardan kesinlikle uzak durmaları gerektiğini yineledi. Buhara Apartmanı enkazında arama kurtarma çalışması tamamlandı 6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli depremlerde ağır hasar alan Malatya'da, dün 12.04'te Yeşilyurt merkezli 5,6 büyüklüğündeki depremde yıkılan Battalgazi ilçesi Çöşnük Mahallesi'nde bulunan Buhara Apartmanı'nın enkazında kalan son kişinin cansız bedenine ulaşıldı. Dün akşam saatlerinde çökme riskine karşı ara verilen ve güçlendirme yapıldıktan sonra yeniden başlayan arama kurtarma çalışmalarında binanın yükünü hafifletmek için tıraşlama yapıldı. AFAD, UMKE, itfaiye, jandarma ve komando birlikleri ile diğer birimlerin ortak yürüttüğü arama kurtarma çalışmaları sonrası enkaz altında kalan Bedihi Kış'ın (29) cansız bedenine ulaşıldı. Ekiplerce enkaz altından çıkarılan Kış'ın cenazesi Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. Arama kurtarma çalışmalarının tamamlanmasıyla Buhara Apartmanı ile aynı sokaktaki Çeçen Apartmanı'nda enkaz kaldırma çalışmaları başlatıldı. Öte yandan, baba Abdusamet Kış (68) ile anne Bediha Kış (62) sabaha kadar ateş başında arama kurtarma çalışmalarını takip etti. "Her üç dakikada bir artçı sarsıntı meydana geliyor" AFAD Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Tatar da bölgede çok olağandışı bir deprem aktivitesiyle karşı karşıya olunduğunu bildirdi. Tatar, ikisi 7,7 ve 7,6, diğerleri 6,4 ve 5,3 olmak üzere birbirinden bağımsız 4 deprem, ayrıca 5-6 arası büyüklükte 45 artçı sarsıntı olduğunu belirtti. Malatya'daki 5,6 büyüklüğündeki depremin de büyük depremlerin meydana geldiği sistem içerisinde oluşan bir artçı sarsıntı olarak değerlendirildiğini ifade eden Tatar, şöyle konuştu: "Kaynaklanan fay daha önce Doğanşehir civarında hasar yaratan ve Malatya fayına kabaca verev yönde bulunan Doğanşehir fayının en kuzeydoğu ucunda meydana gelen bir deprem ve bu deprem sonucunda da bugün ne yazık ki bir vatandaşımızı yitirdik. Şu ana kadar toplam 10 bin 282 artçı sarsıntı meydana geldi. Bu gerçekten çok büyük bir rakam. Bu bizim yaklaşık altı ayda kaydettiğimiz depremin, bu depremler sonucunda sadece üç haftada kaydedildiğini gösteriyor. Bu gerçekten büyük bir rakam ve 3-4 arası büyüklükte, yani vatandaşlarımızın hissedebileceği büyüklükteki depremlerin sayısı 1963, 4-5 arası büyüklükteki artçı deprem sayısı 471, 5-6 arası büyüklükteki depremlerin sayısı da bugünkü depremle birlikte toplam 45 oldu. Bu ne anlama geliyor? Bizim bundan üç dört ay önce yaşadığımız 4,9 büyüklüğündeki İzmir ve 5,9 büyüklüğündeki Düzce depremlerinin büyüklüğüne eş değer sadece şu ana kadar 45 artçı sarsıntının meydana geldiğini söyleyebiliriz. Toplam 10 bin 282 artçı sarsıntıdan bahsettim. Bunların dağılımına baktığımızda neredeyse her üç dakikada bir artçı sarsıntının meydana geldiğini söyleyebiliyoruz. Bu artçı sarsıntılar bir süre daha devam edecektir." "İkincil afetlerin tespiti konusunda ekipler kırsalda çalışmalarını sürdürüyorlar" Tatar, özellikle 5'in üzerinde ve biraz altında, vatandaşların hissedebileceği büyüklükteki artçı sarsıntıların olacağını, bu kadar büyük bir aktivitenin içerisinde bunların son derece olağan olduğunu söyledi. Buna vatandaşların hazırlıklı olmasını ve artçıları soğukkanlı şekilde, panik yapmadan karşılamasını isteyen Tatar, depremin 22. gününde büyük bir travma yaşandığını, bir yandan sürekli artçı sarsıntılar olduğunu diğer yandan iyileştirme çalışmalarının sürdüğünü anlattı. Tatar, özellikle artçı sarsıntılardan sonra bazı yerleşim yerlerinde kaya düşmesi tehlikesinin de olabildiğini ifade ederek, "Bu anlamda AFAD ekiplerini oluşturdu. Şu anda bu depremler sonrasında yaşanan ve bizim ikincil afet olarak değerlendirdiğimiz kaya düşmesi, heyelan, çökmeler, obruk çökmeleri gibi ikincil afetlerin tespiti konusunda ekipler sahada, bütün kırsalda çalışmalarını sürdürüyorlar." diye konuştu. Tatar, vatandaşlardan AFAD'ın ve diğer resmi kurumların yayınladıkları dışındaki bilgilere itibar edilmemesini istedi. Sağlık Bakanı Koca: Yaralılardan 6'sı ameliyatta, 3'ü yoğun bakımda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından Malatya'daki depreme ilişkin paylaşımda bulunarak, şu ifadeleri kullandı: "Sağlık kurumlarımızda tedavi altına alınmış durumdalar. Yaralılardan 6'sı ameliyatta, 3'ü yoğun bakımda. Her birine acil şifa, Malatya halkına ve milletimize geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/malatyada-5-6-buyuklugunde-deprem-2-kisi-hayatini-kaybetti-140-kisi-yaralandi/2832151
4,436
8,921
Osmaniye Düziçi'nde tamamlanan konutlara depremzedeler yerleşmeye başlayacak Osmaniye'nin Düziçi ilçesinde, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'teki depremlerden etkilenenler için yapımına başlanan 65 bloktan 12'sinde inşaat çalışmaları tamamlandı. Osmaniye Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından Gökçayır köyünde depremzedelere tahsis edilmek üzere inşasına başlanan, 1220 konutluk 65 bloktan oluşan deprem konutlarının yapımında sona yaklaşıldı. Hak sahipleri belirlenen 12 bloktaki 192 konutun kaba ve ince inşaatı ile altyapısı ve çevre düzenlemesi çalışmaları tamamlandı. Konutlardan 53 bloktakilerin ise kaba inşaatlarının yapımı bitirildi, ince işçilikleri sürüyor. Bu konutların da kısa sürede tamamlanarak depremzedelere teslim edilmesi bekleniyor. Düziçi Belediye Başkanı Mustafa İba, AA muhabirine, depremlerden etkilenen vatandaşlar için ilçede çalışmaların sürdüğünü söyledi. Geçen yıl mayıs ayında yapımına başlanan deprem konutlarındaki çalışmalarda sona yaklaşıldığını anlatan İba, "Şu an 12 blokumuz, yani 192 konutumuz teslime hazır hale geldi. İki ay içerisinde depremzede vatandaşlarımızın taşınmaya başlamasını bekliyoruz. Okul yapımı ihalesi yapıldı, sağlık ocağı ihalesi de yapılacak. Burada yeni bir kentleşme, mahallemiz oluşacak inşallah." dedi. İba, sağlam bir zemin üzerine inşa edilen konutların tamamının 3+1 dairelerden oluştuğunu belirtti. Bölgede konutlar ve çevre düzenlemesiyle güzel bir yaşam alanı oluşturulduğunu dile getiren İba, depremzedelerin burada huzur içinde oturacağını kaydetti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/osmaniye-duzicinde-tamamlanan-konutlara-depremzedeler-yerlesmeye-baslayacak/3270918
846
1,702
Protez bacak takılan Berkay, Çocuk İyilik Merkezi'nde fizik tedavi görüyor Kahramanmaraş'ta depremde anne ve babasını kaybettiği Ebrar Sitesi enkazından 20 saat sonra çıkarılan ve sol bacağı diz altından ampute edilen 15 yaşındaki Berkay Demir, geçen yıl takılan protezle yeniden ayağa kalktı. Adana Pazarcık merkezli 6 Şubat 2023'teki 7,7 büyüklüğündeki depreme ailesiyle yaşadığı Ebrar Sitesi'nin 2. katındaki evlerinde yakalanan Berkay Demir, afette anne ve babasını kaybetti. Berkay ise depremden 20 saat sonra enkazdan yaralı olarak çıkarılarak Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı. Burada bir süre gördüğü tedavinin ardından İstanbul'da özel bir hastaneye kaldırılan Berkay'ın sol bacağı diz altından ampute edildi. Depremlerden yaralı kurtarılan ancak hayati risk nedeniyle bacak, kol gibi uzuvlarını kaybetmek zorunda kalan afetzede çocukların proteze ulaşması ve devamında onlara destek sağlanması amacıyla Çukurova Üniversitesi bünyesinde açılan ÇOİM, doktorunun başvurusuyla Berkay'ın tedavisi için devreye girdi. ÇOİM'de yapılan tetkiklerin ardından yaklaşık 1 yıl önce protez bacağına kavuşan ve koltuk değneğiyle yürümeye başlayan Berkay, merkezde fizik tedavi görüyor. "Böbreklerim iflas derecesine gelmişti" Berkay Demir, AA muhabirine, depreme uykuda yakalandıklarını ve bacağının üstüne beton düştüğünü söyledi. Afette anne ve babasını kaybettiğini anlatan Berkay, evli ve 3 çocuğu bulunan ağabeyi Uğur Demir'in yanında kalmaya başladığını belirtti. Çok zor bir süreç geçirdiğini ve toparlanmaya çalıştığını dile getiren Berkay, depremde yaşadığı korkuyu hala unutamadığını vurguladı. ÇOİM sayesinde yeniden ayağa kalktığını ve takılan protezine alışmaya çalıştığını ifade eden Berkay, "Enkazda 20 saat kaldığım için böbreklerimde sıkıntılar vardı. Doktorların dediğine göre iflas derecesine gelmişti. Tatilden tatile buraya geliyorum, fizik tedavi görüyorum. Protezimle ilgili sorun varsa çözüm bulmaya çalışıyorlar." diye konuştu. "Ayağından çıkarttığım çorap hala evde duruyor" Uğur Demir de depreme evinde eşi ve çocuklarıyla yakalandığını, anne, babası ve kardeşlerinin yaşadığı Ebrar Sitesi'ne gittiğindeyse yıkılmış olarak bulduğunu kaydetti. Kız kardeşinin depremden yara almadan kurtulduğunu, enkazdaki anne ve babasından ses gelmediğini aktaran Demir, kardeşi Berkay'ı ise kendi çabasıyla çıkardığını söyledi. Anne ve babasının cansız bedenine afetten 5 gün sonra ulaştıklarını dile getiren Demir, şöyle konuştu: "Kardeşim İstanbul'da ameliyatta, ben orada anne babamı enkazdan çıkartmaya çalışıyorum, kardeşimin ayağının nereden kesildiğini merak ediyorum. Hastanede ayağından çıkarttığım çorap hala evde duruyor. Ayağı sağlam gelirse onu giydireceğim dedim. Çok zor bir süreçti ama Berkay çok dik durdu. Ben onun abisiyim ama o benden daha olgun durdu. Kardeşimden öte çocuğum gibi görüyorum." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/protez-bacak-takilan-berkay-cocuk-iyilik-merkezinde-fizik-tedavi-goruyor/3269069
1,478
3,008
İstanbul Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depremlerden etkilenen bölgeye gönderilmek üzere taşınabilir afet evleri yapan iç mimar Zülal Çakıcı, "Bir ayda 100 ev hedefi koyduk ve birinci ayımızı yeni doldurduk. Şu anda 100 evimiz ayakta. Birçoğu bitmeye çok yakın. Mobilyalar yerleştiriliyor. Yüzde 30 ve 40'ının da bir haftalık işi kaldı." dedi. • 4 bin gönüllü çalıştı — ANADOLU AJANSI (@anadoluajansi) March 22, 2023 • Taşınabilir afet evleri depremzedelerin yüzünü güldürecek Depremzedeler için taşınabilir afet evleri yapan iç mimar Zülal Çakıcı ve gönüllü ekibi, yapımı tamamlanan evleri İstanbul'dan deprem bölgesine göndermeye başladı https://t.co/lySeO3oPyi pic.twitter.com/rKuIGkfW9P "Tiny house" olarak adlandırılan taşınabilir evler yapan Çakıcı, 11 ili etkileyen depremlerin ardından bu kez afetzedeler için gönüllü olarak aynı evleri üretmeye başladı. Çakıcı'nın sosyal medyadan başlattığı kampanya sonucu 4 bin kişiye ulaşan gönüllü ekibin yaptığı "taşınabilir afet evleri", İstanbul'dan deprem bölgesine gönderilmeye başlandı. TÜYAP'ta 10 Şubat'tan beri kendilerine ayrılan salonda çalışmalara devam eden gönüllü ekip, 100 evden 10'unu deprem bölgesine göndermek üzere tamamladı. Kalan 90 evin de bir hafta içinde tamamlanıp deprem bölgesine ulaştırılması planlanıyor. Çelik konstrüksiyonlu evlerin içi ve dışına tamamen ahşap kaplama yapıldı. Duvarların içerisi 150 dansite taşyünü yalıtım ve çam lambri ile dışı da nem bariyeri denilen izolasyon örtüleri ve özel fırınlanmış ağaçla kaplandı. Kapı ve pencerelerde ısı yalıtımlı PVC doğrama kullanıldı. İçinde banyo, mutfak ve yaşam alanı olan evlerin 50'si asma katlı, 50'si ise asma katsız olarak imal edildi. Asma katlı evler, çocuk sayısı fazla olan ailelerin daha rahat yaşayabilmesi için tasarlandı. Evler, depremzedelere bir an önce ulaştırılabilmek ve nakliyede zorlanmamak için bir tıra iki ev girebilecek şekilde, 15 metrekare büyüklükte yapıldı. 6 metreye 2,5 metre genişliğinde dikdörtgen ebatlı evler, küçük olmasına rağmen ferahlık hissi vermesi için 3 metre yüksekliğinde inşa edildi. 4 bin gönüllü çalıştı Proje yöneticisi iç mimar Zülal Çakıcı, AA muhabirine, deprem bölgesindeki insanlara taşınabilir evler bağışlayabileceği düşüncesiyle tedarikçilerden ve gönüllülerden sosyal medya aracılığıyla yardım istediğini, mimar ve iç mimar arkadaşlarının desteği ile taşınabilir afet evleri yapmak için seferber olduklarını söyledi. İş yaptıkları kurumsal firmaları arayıp malzeme istediklerini belirten Çakıcı, "Hiçbiri bizi kırmadı ve yaklaşık 3 günün sonunda malzemelerimizin yüzde 90'ı tamamlanmıştı. Bir ayda 100 ev hedefi koyduk ve birinci ayımızı yeni doldurduk. Şu anda 100 evimiz ayakta. Birçoğu bitmeye çok yakın. Mobilyalar yerleştiriliyor. Yüzde 30 ve 40'ının da bir haftalık işi kaldı." dedi. İşçilik ihtiyacını karşılamak için de sosyal medyadan gönüllülere çağrıda bulunduklarını anlatan Çakıcı, "İmalata 10 Şubat'ta başlamıştık. 12 Şubat'ta akın akın insan geldi. O günden beri de her gün katlanarak arttı. Bugüne kadar 4 bine yakın insan çalıştı burada. Türkiye'nin her yerinden insanlar geldi. İzmir'den, Antalya'dan karavanına atlayıp gelen gönüllülerimiz de oldu, Kocaeli'den günübirlik gelip gidenler de oldu. Bu bir birlik beraberlik projesi. Bizim insanımızın kalpten, beraber ve dayanışma içinde bir şeyler yapmak istediğinde neler yapabileceğinin kanıtı oldu." diye konuştu. "Barınmalarını sağlayıp arkamızı dönüp gitmeyeceğiz" Çakıcı, çadır ve konteyner dışında daha kalıcı, insanların daha iyi standartlarda dört mevsim aynı yalıtım konforuyla yaşayabilecekleri evler yapmak istediklerini dile getirerek, projenin çok güzel bir yere evrildiğini, farklı kişiler ve kurumların da bu evleri imal etmeye başladığını aktardı. Ekolojik bir köy planlaması da yaptıklarına işaret eden Çakıcı, bu evleri depremzedelere verdikten sonra, onların kendi kendilerine yetebilen, dışa bağımsız bir yaşam alanı kurmalarını sağlamayı amaçladıklarını, bu alanlarda rehabilitasyon çalışmalarının da olacağını anlattı. Kısa, orta ve uzun vadede projeler planladıklarını vurgulayan Çakıcı, şöyle konuştu: "Geleceğimiz olan çocukların iyileşmeleri, gelişmeleri ve ebeveynlerinin de bir şekilde tarım yapıp, elde ettikleri ürünlerle hem kendi yiyeceklerini karşılayabilecekleri hem de bu ürünleri satarak gelir kaynağı sağlayabilecekleri bir model tasarlıyoruz. İnsanların barınmalarını sağlayıp arkamızı dönüp gitmeyeceğiz. İçinde sosyal alanları olması gerekiyor. Kütüphanesi, ortak tuvaleti, çamaşırhanesi, sağlık evi, çocuk oyun evleri, burada eğitim verecek kişilerin kalabileceği lojmanlar, güvenlik kabini gibi ayrıca sosyal bloklarımız da olacak. Bunların devamını yapıyor olacağız. Ama ilk önceliğimiz, 100 evi gönderip barınma ihtiyaçlarını karşılamak." "İnsanlar kendisini emanet olarak hissetmesin istedik" Mimar Oktay Yalçın da Zülal Çakıcı'nın çağrısı üzerine projeye dahil olduğunu ve şantiye aşamasında katkı sağladığını belirterek, geçici konuttan ziyade depremzedelere kalıcı konut sağlamayı amaçladıklarını ifade etti. Yalçın, "İnsanlar kendisini emanet olarak hissetmesin istedik. Orada çok büyük acılardan geçtiler. Evlerini, sevdiklerini kaybettiler. Biz onları bir nebze olsun bu evin içine girdiklerinde kendilerini evlerinde, geçici değil de kalıcı bir konutta hissettirebilmek adına böyle kapsamlı bir işe girdik." değerlendirmesinde bulundu. Yalçın, aralarında doktor, oyuncu, temizlik işçisinin de olduğu çok farklı mesleklerden, birbirini tanımayan insanların, hiç tanımadıkları insanlar için gönüllü olarak bir araya gelip bu işte çalıştığına dikkati çekti. Mobilyaları ve çatıları monte ediyorlar Taşınabilir afet evlerinin mobilyalarını monte eden mobilya ustası Özcan Arda ise 3 haftadır gönüllü çalıştığını, eşinin de yardım ettiğini ifade ederek, "Ailecek çalışıyoruz. Eşim olmazsa başkası yardımcı oluyor. Elimizden geldiğince, fırsat buldukça burada deprem bölgesine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Mobilya ve ahşapla ilgili her kademede çalıştım. Bitene kadar da inşallah buradayız." dedi. Çatı ustası Fazıl Bozkaya, afet evlerinin üstünü Türkiye'de kullanılan son sistem olan kenet çatı ile kapladıklarını dile getirdi. "Türkiye'de bulacağınız en dayanıklı, en kaliteli sistem bu." ifadesini kullanan Bozkaya, günde 3 kişi ile dört evin montajını yapabildiklerini belirtti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/tasinabilir-afet-evleri-depremzedelerin-yuzunu-guldurecek/2852454
3,242
6,458
Ayrımcılık Müslüman Karşıtlığı Kadın İnsan Hikayeleri Diğer Engelli Yaşam Dün Bugün Tüm Haberler ÖNE ÇIKANLAR İsrail yanlısı örgütler, İngiltere'deki aşırı sağcı lider Tommy Robinson'a mali destek veriyor İngiltere'deki aşırı sağcıların lideri olarak bilinen ve kendisini "siyonist" olarak tanımlayan Robinson, İsrail yanlısı gruplar tarafından finanse ediliyor. Hepsini oku İngiltere'deki Türk toplumu, ülke genelinde yaşanan aşırı sağcı şiddet eylemlerinden endişeli Batı Trakya Türk Azınlığı, Yunanistan'da eğitim haklarının sistematik ihlalinden rahatsız EN SON HABERLER ABD, insan hakları ihlalleri yapan İsrail askeri birliklerine yardımlarını sürdürecek ABD Dışişleri Bakanlığı, bu askeri birliklerin söz konusu ihlalleri ortadan kaldırdığını ve dolayısıyla yardım almaya devam edeceklerini bildirdi. İsrail, Filistinli sivilleri canlı kalkan olarak kullanıyor "İsrail ordusu, vücudumuza kameraları monte ettikten sonra bizleri, evlere ve İsrail'e ait kullanılamaz hale gelen askeri araçlara girmeye zorladı. Bize bağladıkları kameralarla bombalanmış evlerin ve askeri araçların içinden görüntü alıyorlardı." İsrail'in öldürdüğü gazetecinin oğlu, Filistinlilerin sesi için baba mesleğini sürdürmek istiyor "Babam bir gazeteciydi ve gerçekleri aktarıyordu. Bundan dolayı onu hedef aldılar. İşgalci İsrail, Filistinlilere yapılanları dünyaya duyuran gazetecileri ve onların ailelerini hedef alıyor" İngiltere, uluslararası hukuk ihlali riskine rağmen İsrail'e silah ihracat lisanslarını sonlandırmadı İnsan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşları, İsrail'e silah satışının sürmesinin, İngiltere'yi soykırım ve savaş suçlarında işbirlikçi yapma riskiyle karşı karşıya bıraktığını savunuyor. Videolar Eski İskoçya Başbakanı Hamza Yusuf, İngiltere'deki aşırı sağcı şiddet olaylarını değerlendirdi Şu anda Glasgow Pollok'tan İskoç Parlamentosu Üyesi olan Yusuf, AA muhabirine, İngiltere'de Müslümanları hedef alan aşırı sağcı şiddet olaylarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "Ayrımcı kontenjan" gösterilerinden hükümet karşıtı protestolara: Bangladeş'te neler oluyor? Hükümet, sokağa çıkma yasakları ve resmi tatillerle gösterileri kontrol altına almaya çalışıyor ancak kontenjana karşı çıkan protestocular, bu kez de hükümetin istifasını talep ediyor. İsrail, UNRWA'yı neden "terör örgütü" ilan etmek istiyor? UNRWA Gazze Medya Ofisi Direktör Vekili İnas Hamdan: "Bu karar, UNRWA'yı parçalamaya yönelik daha geniş bir kampanyanın bir parçası olarak görülüyor. UNRWA'nın yok edilmesi durumunda, mülteci durumunun da ortadan kalkacağına inanılıyor." Çağın petrolü olarak adlandırılan “veriler” tehdit mi fırsat mı? Teknoloji şirketlerinin yapay zeka teknolojilerini geliştirmesiyle yeni bir tanım kazanan “veri", bir yandan kişisel mahremiyete yönelik büyük riskler taşırken öte yandan yeni dünya düzeninde güç ve gelişimin anahtarı olarak görülüyor. AA muhabiri, veri kavramının zaman içerisindeki gelişimini ve sosyal medya platformları üzerinde toplanan verilerin yol açabileceği tehditleri, ABD'nin dev teknoloji şirketlerinden birinde veri merkezi uzmanı olarak görev yapan Abdurrahman Abdullah Muhammed'le (Abdelrahman Abdallah Mohamed) konuştu.
https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti
1,564
3,162
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail ile Filistin arasındaki çatışmaya ilişkin, "İsrail'in Gazze'yi şu ana kadar benzeri görülmemiş şekilde bombalıyor olması, yoğun sivil ölümlerine yol açması, elektriği, suyu, yakıtı kesip orayı adeta bir yokluğa, açlığa mahkum etmesi kabul edilemez." dedi. Fidan, Dışişleri Bakanlığı'nda gazetelerin Ankara temsilcileri ile bir araya geldi. Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e saldırısıyla yaşananların başta İsrail olmak üzere herkes için sürpriz olduğuna işaret eden Fidan, Gazze'den diğer tarafa kolayca geçilebilmiş olmasının ve bunun operasyonel sonuçlarının herkesi şaşırttığını dile getirdi. Fidan, özellikle İsrail ile Gazze arasındaki duvarın belli bölümü yıkıldıktan sonra içeriye, sadece Hamas mensuplarının değil diğer grupların ve sivil unsurların da girebilmesinin ve herhangi bir direniş ile karşılaşmamalarının herkes için şaşırtıcı olduğunu vurguladı. Bakan Fidan bu durumun, İsrail güvenlik sistemindeki zafiyeti ortaya çıkaran, uzun yıllar tartışılacak bir konu olduğuna dikkati çekerek, "7 Ekim'e hangi şartlar yol açtı? Bunu da belki ayrıca konuşmak gerekiyor. Bu zaten meselenin bütününü oluşturuyor. Biz 7 Ekim'de ve müteakip süreçte, sivilleri hedef alan hiçbir eylemi tabii ki tasvip etmiyoruz. Tam tersine sivillerin hedef alınmasını kınıyoruz. Gerek Cumhurbaşkanımız, gerek biz bunu her platformda söyledik. Bunu ilgili muhataplarla yaptığımız görüşmelerde de sürekli gündemde tutuyoruz." diye konuştu. Fidan, Hamas'ın saldırısına ilişkin, "Biz herhangi bir sınıflandırmaya gitmeden, sivillerin hedef alınmaması gerektiğini vurguluyoruz. Batılılar Hamas'ı terör örgütü olarak tanımladığı için Hamas'ın her türlü faaliyetini terör çerçevesinde değerlendiriyorlar. Biz ise hiçbir kesimin sivilleri hedef almaması gerektiğini söylüyoruz. Bunu doğru bulmuyoruz. İsrail geçmişte de yaptığı üzere, misilleme yaparken yine hiçbir ayrım gözetmedi." dedi. İsrail operasyonlara başladığında Türkiye'nin ABD'lilere, İsraillilere ve diğer taraflara, sivillere yönelik tavırdan ciddi endişe duyduğunu belirttiğini aktaran Fidan, akabinde yoğun bir görüşme ve seyahat trafiği başladığını ifade etti. Fidan, ABD'lilerin talebi üzerine defalarca muhataplarıyla ve diğer ülkelerin yetkilileriyle görüştüklerini anımsatarak, "Biliyorsunuz, Mısır'a gittik. Yarın Lübnan'a gidiyoruz. Lübnan'dan sonra Cidde'de İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Dışişleri Bakanları düzeyinde Olağanüstü Acil Toplantısı var, oraya geçeceğiz. Cumhurbaşkanımızın yoğun temas trafiği var. Bakanlık olarak bizim ve istihbarat birimlerinin temasları var." ifadelerini kullandı. Çalışmalarını esas itibariyle 2 ana kulvarda sürdürdüklerini anlatan Fidan, ilk olarak 7 Ekim'den sonra İsrail'in misillemesiyle başlayan çatışmalarda, tarafları sivillerin daha fazla zarar görmesini önleyecek tavırlar almaya davet ettiklerini söyledi. "İsrail'in Gazze'yi eşi benzeri görülmemiş şekilde bombalaması kabul edilemez" Fidan, İsrail'in Gazze'ye saldırısına ve bölgedeki sivillerin durumuna ilişkin, şunları kaydetti: "İsrail'in Gazze'yi şu ana kadar benzeri görülmemiş şekilde bombalıyor olması, yoğun sivil ölümlerine yol açması, elektriği, suyu, yakıtı kesip orayı adeta bir yokluğa, açlığa mahkum etmesi kabul edilemez. Ayrıca sivil nüfusu korkutarak bulundukları yerlerden, özellikle Gazze'nin kuzeyinden güneyine doğru hareket ettirmesi de kabul etmediğimiz bir şeydir. Dolayısıyla sivillere yönelik saldırıların durması, Gazze'ye insani yardımın girmesi ve sivillerin mümkün olduğunca az etkilenmesine yönelik muhataplarımızla neler yapabiliriz, onun çalışmaları var." Fidan, Türkiye'nin krizi barış için fırsata dönüştürme arayışında olduğunu belirterek, bu fikrin muhataplara da aktarıldığını ifade etti. Sistem içinde bazı görüşlerin de tedavüle girdiğini kaydeden Fidan, "Özellikle hep şunu söylüyoruz; İsrail bugüne kadar iki devletli çözüm sürecini askıya aldı. Filistinlilerle değil, diğer Arap ülkeleriyle barış yapmayı kendisine esas meşguliyet edindi. Çünkü onların perspektifinde sivil Filistin devleti yok." ifadelerini kullandı. Fidan, daha önce İsrail'in, Araplar ve bölgedeki diğer ülkeler tarafından kabul edilmesiyle ilgili sorunlar yaşadığını anımsatarak, "Varlığı kabul edilince, bu sefer diğerini kabul etmemek daha kolay hale geldi." dedi. ABD de iki devletli çözüme sıcak bakıyor Bu fikri ABD'lilerle yaptığı görüşmede de gündeme getirdiğinin altını çizen Fidan, Amerika'nın da iki devletli çözüme sıcak baktığını kaydetti. Fidan, "Biliyorsunuz, İsrail, eleştirilere aldırmadan kendi politikalarını ilerletmeye alışkın bir ülke. Sonuçta hiçbir yaptırım yok. Sadece tartışmaların olduğu bir zemin var." şeklinde konuştu. Uluslararası toplumun, İsrail'i iki devletli çözüme zorlayan bir tavır içinde olması gerektiğini söyleyen Fidan, Türkiye'nin bu konudaki görüşlerini taraflarla paylaştığını ifade etti. Fidan, özellikle Filistin tarafına garantör olacak ülkelerin bölgeden olmasının telkin edildiğini vurgulayarak, "Buna Türkiye de dahil. İsrail için de başka ülkeler garantör olsunlar. Her iki tarafın da mutabık kalacağı bir antlaşmaya varıldıktan sonra, bunun gereklerinin yerine getirilmesi hususunda garantör ülkeler sorumluluk üstlensin." diyerek, ancak bu şekilde kalıcı barışın ortaya çıkacağına dikkati çekti. "Barış garantiye alınmadıkça İsrail ve halkı emniyette hissedemez" Fidan, Amerika ve Batı'nın askeri ve siyasi desteğiyle belirli bir miktar caydırıcılık olabileceğini kaydederek,"Barış garantiye alınmadıkça, hiçbir zaman için bölgedeki İsrail devleti ve halkı kendisini emniyette hissedemez. Kendisini sürekli emniyete alma adına sürekli başkalarına zulüm etme, şiddet uygulama ihtiyacı hissedecek. Bu sarmal kendiliğinden sürekli dönecek." şeklinde konuştu. Türkiye'den bölgeye bir barış gücü gönderilip gönderilmeyeceğine ilişkin sorulan soruya, Fidan, "Garantörlük keyfiyetini açıkçası tartışmaya açmadık, ama ana fikir olarak şu anda ortaya koyuyoruz konuştuğumuz taraflara." dedi. Fidan, söz konusu durumu, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısında da dile getireceğini ifade ederek, "Yani bu bir tekliftir, daha iyi teklifleri olan varsa, onları da biz tabi ki değerlendiririz. Ama önemli olan bu krizi vesile bilerek, iki devletli çözümü hayata geçirme yolunda adım atmaktır. Bölgeye kalıcı barışı getirmektir." diye konuştu. Bölgedeki ülkelerin sorumluluk alması gerektiğine işaret eden Fidan, "Eğer Filistinliler içerisinde bu anlaşmanın hilafına davranacak olanlar varsa, bu ülkeler tavır koymalı." dedi. "Garantör olarak biz ana fikri ortaya koyuyoruz" Bazı ülkelerin Filistin adına, bazı ülkelerin de İsrail adına garantörlük statüsü kazanmasına ilişkin soruları yanıtlayan Fidan, "Garantörlük olarak biz ana fikri ortaya koyuyoruz, asıl sistematiğini, ayrıca sistematiğin ayrıca tartışılması gerektiğini söylüyoruz." şeklinde konuştu. Fidan, Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi ile yaptığı telefon görüşmesine de değinerek, bu süreçte yapılan telefon görüşmelerinin yüzde 95'inin diğer ülkelerin talepleri üzerine yapıldığını belirtti. Bunun aslında Türkiye'nin önemine ve görüşüne ihtiyaç duyulan bir ülke olduğunu gösterdiğini kaydeden Fidan, "Çinliler ve Ruslar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi oldukları için onların ortak bir tutumda anlaşıp bir şey çıkarması önemli. Çin'in geçmişe kıyasla bölge meselelerine daha aktif ilgi duyması da dikkati çeken bir durum. Filistin meselesinde görüşlerimiz büyük bir ölçüde örtüşmekte. Bizim görüşlerimiz zaten evrensel doğruları yansıtıyor. Aslında temel problem, uluslararası sistemin somut bir pozisyon geliştirememesi." dedi. Fidan, bu problemin aşılması için çalışıldığını vurgulayarak, "ABD merkezli sistem, kendi hilaflarına bir pozisyon olduğu zaman savaş öncesinde hemen yaptırım vesaireyi gündeme getiriyorlar. Ama işin içinde İsrail varsa, yıllardır kınamadan öteye geçilemiyor." diye konuştu. "Gazze'de, Batı Şeria'da ve diğer yerlerde Filistinlilerin topraklarını gasp etmeleri, iki devletli çözüme izin vermemeleri, Kudüs'ün pozisyonunu değiştirme çabaları karşısında hiçbir şey yapılmıyor." ifadesini kullanan Fidan, sorunun tespit edildiğini, sorunun etrafında büyük bir konsensüs oluşturulduğunu, fakat bunun bir türlü tavra dönüştürülemediğini aktardı. Fidan sözlerini şöyle sürdürdü: "Dönüştürülemediği için de diğer tarafın kendi politikasını değiştirmesi için bir sebep de yok. Biz muhataplarımızla görüşmelerimizde, bu gerçeğin altını sürekli çiziyoruz."
https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti/ayrimcilik/turkiyeden-israil-filistin-konusunda-garantorluk-formulu-onerisi/1817496
4,206
8,389
Suriye'de iç savaşın başladığı 2011'de Şam'da gazetecilik yaparken gözaltına alınıp 24 gün hapishanede tutulan Cezayir asıllı Fransız gazeteci Khaled Sid Mohand, AA muhabirine, Fransa'da Suriyeli mültecilerin durumunu ve göçmenlerin maruz kaldığı ayrımcılığı anlattı. Fransa'nın, mültecilik için başvuran Suriyelilerin büyük çoğunluğunu reddettiğini söyleyen Mohand, "Fransa'da çok az Suriyeliye sığınma hakkı verildi. Yaklaşık 30 bin kişiden bahsediyoruz. Almanya, Türkiye, Lübnan ve Ürdün ile kıyaslayacak olursanız bu çok saçma bir sayı. Fransa, yüz binlerce, milyonlarca mülteciyi ağırlayacak kapasitesi olduğu halde yaklaşık 30 bin Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Bu kesinlikle çok saçma. 70 milyonluk nüfus için 30 bin mülteci nedir?" değerlendirmesini yaptı. "Mülteciler Fransızca konuşabildikleri anda iş bulabilirler ancak burada soru şu, ne tür işler?" Fransa'nın mültecileri belirli özelliklere göre seçerek kabul ettiğini aktaran Mohand, "Mültecileri seçtiler, aralarından seçim yaptılar. Bu statüyü en eğitimli insanlara verdiler. Bu da demek oluyor ki çaresiz insanların ölmesinde herhangi bir sorun yok. Fransızlara göre, Orta Doğu'daki sığınmacı kamplarında ölebilirler ya da Almanya'ya gidebilirler." ifadesini kullandı. Mohand, Fransızca bilmenin topluma entegrasyonun temel şartlardan olduğunu kaydederek, "Fransızca bilmek topluma uyum sağlamak için çok önemli bir koşul. Fransız yetkililer, mültecilere dil öğretmek için ücretsiz her türlü programı sunuyor ancak yine de bu onlar için hiç kolay değil. Yaşça genç olanların uyum yeteneği daha fazla oluyor ama 30-40 yaş üstü mülteciler için yeni bir dil öğrenmek çok zor." dedi. Topluma entegre olmak için Fransızca öğrenmenin de tek başına yeterli olmadığının altını çizen Mohand, mültecilerin belli seviyede eğitime sahip olsalar bile iş bulmakta ciddi sorunlar yaşadığını dile getirdi. Khaled Sid Mohand, şöyle devam etti: "Mülteciler, Fransızca konuşabildikleri anda iş bulabilirler ancak burada soru şu, ne tür işler? Ülkenizden ayrılıp başka bir ülkeye taşındığınızda çoğu zaman daha önce sahip olduğunuz statüyü de kaybedersiniz. Doktorsanız gittiğiniz ülkede hemşire olursunuz. Üniversiteye geri dönmedikçe ve belki de tüm o süreçleri tekrar etmedikçe doktor olarak çalışamazsınız." "Suriyeli mültecilere 'yer yok' denildi, Ukraynalılar kırmızı halıyla karşılandı" Suriyeli mültecilerin, genellikle yer olmadığı gerekçesiyle şehir merkezlerinden uzağa, kırsal bölgelere yerleştirildiğini dile getiren Mohand, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Ukrayna'dan gelenlerin aynı muameleyle karşılaşmadığına dikkati çekti. Mohand, "Ukraynalılar, Fransa'da kırmızı halıyla karşılandı, mülteci değil de yıldız gibiydiler. Suriye'den gelen mülteciler, tesislerde 'yeterli odamız' yok denilerek baştan savılırken Ukraynalılara kapılar sonuna kadar açıldı. Onlara yer bulundu. 'Ukraynalılar için beyazlar için bolca yerimiz var' dediler diğer mültecileri sorduğumuzda ise 'Hayır, hayır, onları istemiyoruz' dediler. Üstelik bunu açıkça söylediler. Bu da ırkçılığın açık beyanıdır." diye konuştu. Suriyeli mültecilerin, genellikle kırsal bölgelere yerleştirilmesinin sosyal hayata entegre olmalarının önündeki en büyük engellerden olduğuna vurgu yapan Mohand, şunları kaydetti: "Anglo-Sakson ülkelerde kendi topluluğunuzda hayatta kalabilirsiniz. New York'un küçük Odessa, küçük Beyrut, küçük İtalya gibi yerleri var. Buralarda göçmenlerin karşılanması ve topluluklara girip, iş, kalacak yer ve diğer her türlü yardımı bulması kolay. Bazı göçmenler hiç İngilizce konuşmadan da hayatlarına devam edebiliyor ancak Fransa için bu söz konusu değil. Fransız hükümeti, Belçika, Birleşik Krallık veya Almanya'da olduğu gibi topluluk kurmanıza izin vermez." Mohand, mültecilerin kırsal bölgelerde sosyal hayata karışamadıkları gibi ekonomik olarak da zorlandığını belirterek, "Birçoğu şehre geri dönüyor çünkü geçimlerini ancak burada sağlayabiliyorlar. Eğer iş bulmak isteniyorsa bunun yeri şehir. Tarım dışında köyde yapılabilecek iş yok hatta tarımın bile büyük kısmı elle değil devasa makinelerle yapılıyor." diye konuştu. Suriyeli mültecilerin Fransa'da karşılaştıkları ötekileştirici tavrın travmalarını daha da derinleştirdiğine işaret eden Mohand, "Tanıştığım Suriyeli mültecilerin çoğu tamamen travmatize olmuş durumda. Bir kısmı uyuşturucu bağımlılığından muzdarip ve bağımlılık nedeniyle acı çekiyor çünkü korkuyorlar, savaştan kaçmak acılarına son vermiyor. Suriyeliler Avrupa'ya gelirken çok fazla sınır geçti, aşağılandı, paralarını, arkadaşlarını, ailelerini kaybetti." ifadesini kullandı. "Suriyeli mülteciler İslamofobinin ikincil kurbanı, asıl hedef Fas ve Cezayirli göçmenler" Mohand, Avrupa'da artan aşırı sağ söylemlerin Müslümanları hedef haline getirdiğinin altını çizerek, "Suriyeli mülteciler, Fransa'nın Müslüman dostu bir ülke olmadığının farkında ve bu yüzden çok korkuyorlar. Burada olmak istemiyorlar, başörtüsü kullanmak isteyen kızlarını bunu yapmalarını engelleyecek bir toplumda büyütmek istemiyorlar." yorumunu yaptı. Fransa'da yapısal ırkçılık ve Müslüman karşıtlığı sorunu olduğunu aktaran Mohand, "Fransa, son yıllarda İslamofobi konusunda oldukça kötü bir nam kazandı ki bu sadece nam değil gerçek. Çok korkunç bir gerçek. Suriyeli mülteciler, Fransızların haberlerde söylediklerini, gazetelerde yazdıklarını anlamaya başladığı anda Müslüman oldukları için hedef olduklarını hissediyor çünkü ülkede sürekli İslam ve Müslümanlar hakkında konuşuluyor." dedi. Mohand, Fransa'nın özellikle Fas ve Cezayir başta olmak üzere birçok Afrika ülkesinden göç aldığını hatırlatarak, sözlerini şöyle tamamladı: "Suriyeli mültecilerin, Fransa'da ırkçılığın ve İslamofobinin ikincil kurbanı olduğunu söyleyebiliriz çünkü hedef Suriyeliler değil, asıl hedef Kuzey Afrikalılar, Cezayirliler, Faslılar, Tunuslular ve Batı Afrikalılar. Fransızlar, Suriyelilerden daha az korkuyor ama tabii ki Fransa'daki ırkçı ve İslamofobik atmosfer Suriyeli mültecileri de etkiliyor. Fransa'da ayrımcılığı, burada doğan ve Fransızlarla aynı haklara sahip olan kişiler daha şiddetli hissediyor. Bu insanlar Fransızca konuşuyor, bazen Fransızlardan bile iyi Fransızca konuşuyor. Suriyeli mülteciler ise son birkaç yıldır burada. Burada doğan göçmenlerin uğradığı ayrımcılıkla Suriyeli mültecilerin uğradığı ayrımcılık kesinlikle aynı değil."
https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti/musluman-karsitligi/fransada-toplum-disina-itilen-suriyeli-multeciler-entegrasyon-sorunu-yasiyor/1815533
3,149
6,298
Azerbaycan cephe hattı Azerbaycan, 1. Karabağ Savaşı'nda kaybolan vatandaşlarının akıbetinin belirlenmesini için Ermenistan'la işbirliğine hazır olduğunu açıkladı. Ermenistan ordusunda yeni soruşturmalar başlatıldı Ermenistan ordusunda yeni soruşturmalar başlatıldıUzmanlar, Kafkasya'daki gerilimin tehlikeli boyutlara varmadan dindirilmesi gerektiğini belirtti Uzmanlar, Azerbaycan Savunma Bakanlığının Karabağ'da başlattığı "antiterör operasyonu"nun ardından, Kafkasya'daki gerilimin tehlikeli boyutlara varmadan yatıştırılması gerektiğini düşünüyor. Ermenistan silahlı kuvvetlerine bağlı birliklerin saldırısında Şuşa'da 1 sivil öldü Azerbaycan Başsavcılığı, Azerbaycan'ın Karabağ bölgesindeki Ermenistan silahlı kuvvetlerine bağlı birliklerin Şuşa'ya düzenlediği havan topu saldırısında 1 sivilin hayatını kaybettiğini duyurdu. Rusya: Azerbaycan ile Ermenistan barış anlaşması konusunda ortak anlayışa yakınlaştı Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Azerbaycan ile Ermenistan'ın barış anlaşması konusunda ortak anlayışa yakınlaştığını söyledi. Azerbaycan'da mayın patlaması sonucu 1 asker öldü, 3'ü asker 7 kişi yaralandı Azerbaycan Başsavcılığı, Ermenistan işgalinden kurtarılan Kelbecer'de mayın patlaması sonucu bir askerin hayatını kaybettiğini, 3'ü asker 7 kişinin yaralandığını duyurdu. Azerbaycan, Ermeni nüfusun yaşadığı bölgede çevre denetimine başlayacak Azerbaycan'ın, Ermeni nüfusun yaşadığı ve geçici olarak Rus güçlerin konuşlandığı bölgelerde çevre denetimine başlayacağı bildirildi.
https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti
722
1,503
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev: Düşmanı topraklarımızdan kovduk ve yeni bir gerçeklik yarattık Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, "Düşmanı topraklarımızdan kovduk ve yeni bir gerçeklik yarattık. Herkes bu gerçekliği kabullenecek." dedi. Bakü Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, ulusa sesleniş konuşmasında Laçın'ın işgalden kurtarılması dolayısıyla halkı kutladı. - Fransız Senatosu, sözde 'Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'ni' tanıdı - Ermenistan'ın 28 yıl işgal altında tuttuğu Laçın artık özgür - Yıllarca acının simgesi olmuş Dağlık Karabağ'da 'yeni dönem' başladı Laçın'ın işgal edilmeden önce burada 50 binden fazla Azerbaycanlının yaşadığını, şimdi bu sayının 80 bine ulaştığını bildiren Aliyev, başlıca görevlerinin Laçınlıları ve diğer illerin halkının kısa sürede vatanlarına geri dönmelerini sağlamak olduğunu kaydetti. Aliyev, işgalden kurtarılan bölgelerin altyapısının ve binalarının Ermenilerce tahrip edildiğini hatırlatarak, tüm yerleşim birimlerini yeniden kuracaklarını belirtti. Azerbaycan ordusunun 44 gün süren savaşta şanlı zafer elde ettiğini vurgulayan Aliyev, "Birkaç ili savaşarak geri aldık, birkaç ili de geri vermek zorunda kaldılar. Böylece Dağlık Karabağ sorununu çözdük. Şimdi böyle bir sorun yok. Bu sorununun devam ettiğini düşünenler yanılıyor. Bugün Dağlık Karabağ'da yaşayanlar Azerbaycan vatandaşıdır. Onlar Azerbaycan devletinde hayatlarının daha iyi olacağını görecekler. Onlar sefaletten kurtulacaklar." diye konuştu. Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında tek yol olan ve "Laçın koridoru" diye isimlendirilen geçit bölgesinin Laçın kentinden geçtiğini söyleyen Aliyev, "Bu koridor, Rus askerlerinin kontrolünde olacak. Burayı daha önce Ermeni güçleri kontrol ediyordu. 10 Kasım'da imzalanan bildirinin ilk versiyonunda buranın Ermeni güçleri kontrolünde kalmasına ilişkin madde vardı. Ben buna itiraz ettim. İlk versiyonda Laçın koridorunun derinliğinin 30 kilometre olması öneriliyordu. Buna da itiraz ettim. Daha sona koridorun 10 kilometre genişlikte olması önerildi. Buna da itiraz ettim ve genişliğin 5 kilometre olması konusunda mutabakat sağlandı. 5 kilometre hem biz hem de Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermenilerin güvenliği için yeterlidir." dedi. Aliyev, 30 yıl süren müzakere sürecinde Laçın'ın her zaman çok önemli ve ayrı konu olarak konuşulduğunu bildirerek, Ermenilerin tüm ilin kendilerine verilmesini istediklerini, bazı batı ülkelerinin de bunu desteklediğini hatırlattı. Ermenilerin Laçın'da yasa dışı iskan gerçekleştirdiğini, oraya yaklaşık 10 bin nüfus yerleştirildiğini anlatan Aliyev, Erivan yönetiminin burayı hiçbir zaman Azerbaycan'a geri vermeyi düşünmediğini belirtti. "Çok istiyorlarsa versinler Marsilya'yı" Aliyev, müzakere sürecinde masada olan tekliflerle ilgili şu bilgileri verdi: "Biz Azerbaycan olarak aşamalı çözümden yanaydık. İlk aşamada 5 ilin, ikinci aşamada da Laçın koridoru dışındaki Laçın ve Kelbecer illerinin Azerbaycan'a geri verilmesini destekliyorduk. Fakat Ermenistan her defasında 7 il geri verilecekse Dağlık Karabağ'ın bağımsızlığının tanınması veya orada bu konuda yapılacak referandumun tanınması şartını öne sürüyordu. Dağlık Karabağ'a bağımsızlık verilirse Ermenistan Kelbecer ve Laçın'ı geri verecek fakat Laçın koridoru Ermenistan'da kalacaktı. Ayrıca koridorun genişliği belirlenmemişti." Müzakere sürecinde farklı yabancı çevrelerden Azerbaycan'ın ilk savaşta yenildiği hatırlatılarak sadece 5 ille yetinmesi yönünde mesajlar aldıklarını belirten Aliyev, "Düşmanı topraklarımızdan kovduk ve yeni bir gerçeklik yarattık. Herkes bu gerçekliği kabullenecek." diye konuştu. Aliyev, Fransa Senatosu'nun Dağlık Karabağ'ın bağımsızlığının tanınması yönünde Fransız hükümetine çağrıda bulunduğu kararına, "Binlerce kilometre uzaktaki ülkeler konuyu tartışıyor. Fransa Senatosunun bizim meselemizle ne ilgisi var? Fransa AGİT Minsk Grubunun eş başkanı. Bugüne kadar bir taşı taş üstüne koydu mu? Sorunun çözümü için adım attı mı? Çok istiyorlarsa versinler Marsilya'yı Ermeniler orada kendilerine devlet kursun." diye karşılık verdi. "Bölgede beşli yeni bir iş birliği platformu oluşturulabilir" Ermenistan, Azerbaycan ve Rusya arasında 10 Kasım'da imzalanan bildiri gereği Azerbaycan'ın batı illeri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında Ermenistan üzerinden geçecek ulaştırma koridorunun öneminden bahseden Aliyev, şunları söyledi: "Bu bizim tarihi başarımızdır. Nahçıvan'ı kuşatmadan çıkarıyoruz ve aynı zamanda yeni bir ulaşım koridoru açıyoruz. Bundan bütün ülkeler yararlanacak. Azerbaycan, onun ayrılmaz bir parçası olan Nahçıvan ile birleşiyor. Azerbaycan Türkiye ile birleşiyor. Rusya, Azerbaycan, Türkiye, İran ve isterlerse Ermenistan bu koridora katılabilir. Böylelikle bölgede beşli yeni bir iş birliği platformu oluşturulabilir. Bu fikri hem Rusya hem de Türkiye devlet başkanlarına iletmiştim. Hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Vladimir Putin bunu memnuniyetle karşıladı. Bölgede kalıcı barış istiyoruz. Bunu başarmak için güvenlik önlemleriyle birlikte iş birliği geliştirilmelidir. İş birliği yapmaya hazırız. Bildirinin 9. maddesinde bahsedilen konular arasında bizim için bir numaralı konu Azerbaycan'ı Nahçıvan'a bağlamak ve aynı zamanda Azerbaycan ile Türkiye arasında yeni bir ulaşım koridoru oluşturmaktır." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/azerbaycan-cumhurbaskani-aliyev-dusmani-topraklarimizdan-kovduk-ve-yeni-bir-gerceklik-yarattik/2061478
2,622
5,386
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev: Ermenistan'ın namert hareketleri Azerbaycan halkının iradesini kıramayacak Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Ermenistan'ın sivillere saldırısı ile ilgili, "Bu namert hareketler Azerbaycan halkının iradesini kıramayacak." dedi. Bakü Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, sivil yerleşim birimlerine Ermenistan ordusunca yapılan saldırıların yanıtını savaş meydanında vereceklerini bildirdi. - Ermenistan ordusu Azerbaycan'ın Gence ve Mingeçevir kentlerine füze saldırısı düzenledi - Azerbaycan ordusu ilerleyişini sürdürüyor - Uykudayken füzeyle vurulan Gence kentinin sakinleri: Ermenistan sivillerden intikam alıyor Aliyev, gerçekleştirdiği ulusa sesleniş konuşmasında, faşist Erivan yönetiminin Gence'ye saldırarak bir daha savaş suçu işlediğini belirtti. Gence ve Mingeçevir'e yapılan namert saldırı sonucu Azerbaycanlıların yaşamını yitirdiğini ve yaralandığını hatırlatan Aliyev, saldırıların Azerbaycan halkının iradesini kıramayacağını vurguladı. Erivan yönetiminin sivillere saldırı nedeniyle yargılanması gerektiğini belirten Aliyev, "Onların yanıtını savaş meydanında veriyoruz. Şehit olan masumların intikamını savaş meydanında alıyoruz ve alacağız. Biz hiçbir zaman sivillere karşı savaşmadık, savaşmayacağız. Biz Ermeni değiliz." dedi. Azerbaycan ordusunun topraklarını kurtarmak için başlattığı operasyonlarda Ermenistan ordusuna ait çok sayıda silah ve mühimmatı imha ettiklerini vurgulayan Aliyev, "Bugüne kadar imha edilen ve ele geçiren silahların maliyeti en az 2 milyar dolardır. Fakat yine de silahları var. Sormak gerekir. Onları kim silahlandırıyor? Fakir bir ülkede bu kadar silah ne arıyor? Bugün de onlara kaçak yolla silah gönderiliyor. Biz bu sorulara yanıt istiyoruz." şeklinde konuştu. Aliyev, Azerbaycan ordusunun imha ettiği ve ele geçirdiği Ermenistan silahlarıyla ilgili şu bilgiyi paylaştı: "234 tank imha edildi, 36 tank ele geçirildi. 49 zırhlı piyade aracı imha edildi, 24'ü ele geçirildi. 16 kundağı motorlu top, 190 farklı kalibreli top, 2 Uragan sistemi, 2 Elbrus füze sistemi, 1 Toçka-U füze sistemi, 35 OSA uçaksavar, 2 TOR uçaksavar, 2 S-300 uçaksavar füze sistemi imha edildi. 196 personel taşıyıcı kamyon imha edildi, 98'i ele geçirildi." Azerbaycan ordusunun kurtarıcı misyonunu sürdürdüğünün altını çizen Aliyev, Fuzuli kent merkezinin ve 7 köyün işgalden kurtarıldığını duyurdu. Aliyev, Fuzuli'nin kurtarılması için gelecekte kitaplarda yer alacak şiddetli çatışmaların yaşandığını, Ermenistan güçlerinin kurduğu güçlü mevzilerin Azerbaycan ordusunun kahramanlığı sayesinde geçildiğini bildirdi. Fuzuli'nin şu an adeta bir harabe halinde olduğunu, 30 yıl boyunca Ermenistan güçlerinin oradaki tüm yapıları tahrip ettiğini ifade eden Aliyev, işgalden kurtarılan tüm bölgeleri yeniden kuracaklarını kaydetti. "Uluslararası kamuoyu Ermenistan'nı yargılamak istemiyorsa, biz onları yargılayacağız" Aliyev, Erivan yönetimine ise şu uyarılarda bulundu: "Kendi isteğinizle topraklarımızı terk edin. Zaten biz onları defedeceğiz. Onların izi bile kalmayacak o topraklarda. Sonuna kadar kovacağız. Bugün muzaffer Azerbaycan ordusu kendi amaçlarına ulaşıyor. Hiçbir güç bizi durduramaz. Hiçbir güç Azerbaycan halkının iradesi önünde dayanamaz. Bunu herkes bilmelidir. Çıksın Ermenistan bizim toprağımızdan. Ondan sonra ateşkes temin edilir. Ateşkesten hemen sonra Gence'yi vurdular. Eğer uluslararası kamuoyu bu suçlar nedeniyle Ermenistan'ı yargılamak istemiyorsa, biz onları yargılayacağız. Biz kendimiz onları cezalandıracağız. Onlar en ağır cezayı hak ediyor. Ermenistan yönetimi suçludur. Biz bu suçluları cezalandıracağız." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/azerbaycan-cumhurbaskani-aliyev-ermenistanin-namert-hareketleri-azerbaycan-halkinin-iradesini-kiramayacak/2009378
1,809
3,766
Bakü Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, bugün yerel saatle 12.30 civarında, Ermenistan ordusuna ait Su-25 savaş uçağının, Cebrail yönünde Azerbaycan ordusuna saldırı girişiminde bulunduğu bildirildi. Açıklamada, uçağın Azerbaycan hava savunma güçlerince imha edildiği belirtildi. Azerbaycan ordusu dün de aynı yönde Ermenistan ordusuna ait bir Su-25 savaş uçağını düşürmüştü. Ateşkese uymayan Ermenistan'a ait İHA da düşürdü Bakanlıktan yapılan diğer açıklamada ise yerel saatle 13.00 civarında, işgalden kurtarılmış Horadiz kasabası istikametinde uçan Ermenistan İHA'sının, Azerbaycan hava savunma unsurlarınca imha edildiği belirtildi. Ermenistan Azerbaycan topraklarına saldırdı Azerbaycan Savunma Bakanlığı Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin Ağdam bölgesi topraklarına ateş açtığını açıkladı. Ermenistan ve Azerbaycan, Dağlık Karabağ'daki çatışmaların insani amaçlı geçici şekilde durdurulmasını konusunda anlaşmıştı. Ateşkes yerel saatle 00.00'da yürürlüğe girmişti.
https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/azerbaycan-ordusu-ermenistan-ordusuna-ait-su-25-savas-ucagini-dusurdu/2010499
489
987
Ermenistan Azerbaycan cephe hattında sivilleri hedef aldı Ermenistan-Azerbaycan cephe hattında, Ermeni güçlerinin Azerbaycan sivil yerleşim birimlerine ateş açması üzerine çatışmalar başladı. Bölgede görev yapan Anadolu Ajansı ekibi saldırıdan son anda kurtuldu. Bakü Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Ermenistan ordusu saat 06.00 sıralarında cephe hattı boyunca geniş kapsamlı provokasyonda bulunarak Azerbaycan ordusunun mevzilerine ve sivil yerleşim birimlerine büyük çaplı silahlar, top ve havanlarla ateş açtı. Açıklamada, Terter'in Gapanlı, Ağdam'ın Çıraklı ve Orta Garvand, Fuzuli'nin Alhanlı ve Şükürbeyli, Cebrayıl'ın Çocuk Mercanlı köylerine Ermenistan ordusunun yoğun bombardımanı sonucu sivillerden ölü ve yaralıların olduğu bildirildi. Bu bölgelerde sivil altyapının da ciddi şekilde hasar gördüğü aktarıldı. Sivil ve askeri kayıpların netleştirildiği, Azerbaycan ordusunun da düşmanın provokasyonunu önlemek ve cepheye yakın bölgelerde yaşayan halkın güvenliğini sağlamak için misilleme tedbirlerinde bulunduğu bildirildi. Öte yandan, bölgede görevli Anadolu Ajansı ekibi saldırıdan son anda kurtuldu. Ermenistan'a ait 12 uçaksavar füze sistemi imha edildi Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan diğer açıklamada ise Azerbaycan ordusu komutanlığının sivil halkın güvenliğini sağlamak için tüm cephe boyunca bir karşı saldırı başlatmaya karar verdiği bildirildi. "Kara birliklerinin, tank birimlerinin, füze ve topçu birliklerinin, insansız hava araçlarının desteğiyle cephede ve savunmanın derinliklerinde bulunan çok sayıda Ermeni askerini, tesis ve askeri araçlarını tespit ederek imha ettiği" aktarılan açıklamada, cephe hattının farklı yönlerinde Ermenistan'a ait 12 adet OSA uçaksavar füze sisteminin de imha edildiği belirtildi. Açıklamada, Azerbaycan Hava Kuvvetleri'ne ait bir savaş helikopterinin Ermenistan ordusu tarafından Terter yönünde düşürüldüğü, mürettebatın hayatta olduğu bilgisine de yer verildi.
https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/ermenistan-azerbaycan-cephe-hattinda-sivilleri-hedef-aldi/1986870
924
1,956
Berde Ermenistan'ın, Azerbaycan'ın Berde şehir merkezine düzenlediği misket bombalı saldırıda 21 sivil yaşamını yitirdi, 70 kişi yaralandı. Ermenistan topraklarından atılan bomba, işgal altındaki Dağlık Karabağ'ın dışındaki Berde kent merkezine isabet etti. Azerbaycan Başsavcılığı tarafından saldırıya ilişkin yapılan yazılı açıklamada, Berde kentinin en yoğun olduğu çarşı merkezine misket bombasıyla saldırı düzenlendiği ifade edildi. Açıklamada, saldırı sonucu 21 sivilin hayatını kaybettiği, 70 kişinin yaralandığı belirtildi. Misket bombaları Berde'nin en işlek iki kavşağında bulunan sivillere ait ev, araç ve iş yerlerine düştü. Olayda bazı ev ve iş yerlerinde ciddi hasar meydana gelirken, en az 7 araç kullanılamaz hale geldi. Olay yerine ulaşan itfaiye araçları, bombaların patlaması sonucu çıkan yangını söndürdü. Kentte, olası ikinci bir saldırıya karşı güvenlik tedbirleri sıklaştırılırken, tüm kafe ve restoranlar dahil birçok işletme kapatıldı. Yakınlar hastaneye akın etti Saldırı sonrası yaralı siviller ambulansla Berde Devlet Hastanesine getirildi. Olay yerinde ve hastanede vefat eden siviller de morga kaldırıldı. Yakınlarının kaybettiğini öğrenen birçok Berdeli hastane ve morgun kapısına akın etti. Annesi, kardeşi, babasını kaybedenler, morg ve hastane kapısında fenalık geçirdi. Güvenlik güçleri ve sağlık çalışanları, yaralıların ve ölenlerin panik halindeki yakınlarını yatıştırırken, hastaneye de olası bir saldırı nedeniyle kimse yaklaştırılmadı. Annesini kaybettiği için şoke olan Leyla Mustafeyeva, AA muhabirine, "Ben evdeydim. Annem dışarı çıktı. Birden patlama sesi geldi. Annemi göremedim. Şu anda morgda. Ben annesiz kaldım." diye konuştu. İlham Aliyev: Berde sakinlerinin intikamını savaş alanında alacağız Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Twitter hesabından, "Berde'de Ermenistan silahlı kuvvetlerinin füze saldırında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Berde sakinlerinin intikamı alınacak ve işgalcilere savaş alanında gereken yanıt verilecektir." paylaşımında bulundu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/ermenistan-berde-sehir-merkezinde-sivilleri-vurdu-21-olu-70-yarali/2021995
1,094
2,244
Ermenistan silahlı kuvvetlerine bağlı birliklerin saldırısında Şuşa'da 1 sivil öldü Azerbaycan Başsavcılığı, Azerbaycan'ın Karabağ bölgesindeki Ermenistan silahlı kuvvetlerine bağlı birliklerin Şuşa'ya düzenlediği havan topu saldırısında 1 sivilin hayatını kaybettiğini duyurdu. Bakü Başsavcılıktan yapılan açıklamada, Ermenistan silahlı kuvvetlerine bağlı birliklerce Şuşa'ya havan toplarıyla saldırı düzenlendiği belirtildi. Açıklamada, saldırı sonucu Şuşa Devlet Korusunda mühendis olarak görev yapan Vidadi Ferhadov'un yaşamını yitirdiği bildirildi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/ermenistan-silahli-kuvvetlerine-bagli-birliklerin-saldirisinda-susada-1-sivil-oldu/2995700
357
719
Ankara Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla Suriye'nin kuzeydoğusunda başlatılan Barış Pınarı Harekatı 5. gününde devam ediyor. - Tel Abyad teröristlerden kurtarıldı - YPG/PKK'dan Suruç ve Akçakale'deki sivillere saldırı - Barış Pınarı Harekatı'nda 'fosfor bombası kullanıldı' dezenformasyonu - Barış Pınarı Harekatı aleyhine sahte fotoğraflarla manipülasyon çabası - PKK/YPG'nin yerleşim yerlerine saldırılarında 18 sivil şehit - Barış Pınarı Harekatı'nda 42 köy teröristlerden kurtarıldı - PKK/YPG'den kaçan 24 terörist teslim oldu - ABD'li yazardan 'ödüllü fotoğrafla' harekat aleyhinde manipülasyon çabası - Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suriye'nin kuzeyinde terör devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğiz - Barış Pınarı Harekatı'nda M-4 kara yolunun kontrolü sağlandı Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Barış Pınarı Harekatı etkisiz hale getirilen PKK/PYD-YPG'li terörist sayısının 525 olduğu bildirildi. Tel Abyad teröristlerden kurtarıldı Harekat kapsamında Tel Abyad ilçe merkezinin tamamı ve 42 köy YPG/PKK'lı teröristlerden kurtarıldı. — AA Canlı (@AACanli) 13 Ekim 2019 Tel Abyad'ın ilçe merkezinde de kontrolün sağlanmasının ardından SMO askerleri, ilçenin Türkiye sınırındaki gümrük kapısına SMO bayraklarını göndere çekti. YPG/PKK'dan Suruç ve Akçakale'deki sivillere saldırı Suriye'de terör örgütü YPG/PKK işgali altındaki bir bölgeden Suruç ilçesindeki sivillerin bulunduğu 3 eve havanlı saldırı düzenlendi. Saldırılarda yaralanan bir kişi Suruç Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Evlerde de hasar meydana geldi. Terör örgütü tarafından Akçakale ilçesine yönelik de havanlı saldırı gerçekleştirildi. Sivillerin bulunduğu bir binaya isabet eden havan nedeniyle yaralanan olmazken, patlama nedeniyle panik yaşayan 2 kişi kontrol amaçlı hastaneye götürüldü. Saldırıda binada büyük hasar meydana geldi. PKK/YPG'nin yerleşim yerlerine saldırılarında 18 sivil şehit Mehmetçik karşısında bozguna uğrayan Suriye'deki YPG/PKK'lı teröristler, işgal ettikleri bölgelerden Türkiye'ye yönelik sivilleri hedef alan saldırılar gerçekleştiriyor. Harekatın başladığı 9 Ekim'den bu yana Mardin'in Nusaybin ilçesi ile Şanlıurfa'nın Akçakale, Ceylanpınar, Suruç ve Birecik ilçelerine gerçekleştirilen havan ve roketatarlı saldırılarda, aralarında Suriye uyruklu 9 aylık Muhammed Omar'ın ve çocukların da bulunduğu 18 sivil şehit oldu, 100'ü aşkın kişi yaralandı. PKK/YPG'den kaçan 24 terörist teslim oldu Harekat karşısında çarelerinin kalmadığını gören teröristler silah bırakmaya başladı, 24 terörist güvenlik güçlerine teslim oldu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/baris-pinari-harekati/baris-pinari-harekatinda-5-gun/1611820
1,378
2,795
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Harekata tepki gösterenlerin amacı burada bir terör devleti kurmak Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Burada çok açık ve net, bir terör devleti kurmak istiyorlardı. Bugün en çok tepki gösteren ülkelere bakın başta Fransa olmak üzere, amaçları burada bir terör örgütü kurmak." dedi. TBMM TBMM Genel Kurulu, Meclis Başkanvekili Mithat Sancar başkanlığında toplandı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Genel Kurulda, 9 Ekim'de başlayan Barış Pınarı Harekatı hakkında milletvekillerini bilgilendirdi. Barış Pınarı Harekatı'nda şehit düşen asker ve sivil vatandaşlara Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifa dileyen Çavuşoğlu, "Şehitlerimizin kanları yerde kalmamıştır ve kalmayacaktır." dedi. Çavuşoğlu, Suriye'de 9 yıldır devam eden ve yüzbinlerce Suriyelinin hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının yerinden edilmesine yol açan ihtilafın menfi etkilerini en ön saflarda göğüsleyen ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Suriye halkının meşru beklentileri ve BM Güvenlik Konseyi'nin kararı temelinde muteber bir siyasi çözüme bir an önce ulaşılması için ilk günden beri yoğun çaba harcadıklarını belirten Çavuşoğlu, Suriye ihtilafının askeri yollarla çözümünü külliyen reddettiklerini vurguladı. Çavuşoğlu, tıkanmış durumdaki siyasi sürecin ilerletilmesinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önderliğinde izledikleri dirayetli, kararlı girişimlerle mümkün kılınabildiğini kaydetti. "Bir tek sivilin burnu kanamaması anlayışı" Bakan Çavuşoğlu, BM ve garantörü oldukları Suriye muhalefetiyle istişarelerle, Astana Platformu'nun içinde 1,5 yılı aşkın bir süredir sarf ettikleri yoğun çabaların, geçen Eylül'de nihayet meyvesini verdiğini anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ev sahipliğinde 16 Eylül 2019'da Ankara'da gerçekleştirdikleri Üçlü Zirve'de, Suriye'de serbest ve adil seçimlerin önünü açacak uygun ortamın yaratılmasında kritik bir eşiğin aşıldığını belirten Çavuşoğlu, Anayasa Komitesi'nin üyeleri üzerinde mutabakat sağlandığını anımsattı. Türkiye'nin, komşusu Suriye'deki siyasi çözüm sürecine olan desteğini önümüzdeki dönemde de artırarak sürdüreceğini bildiren Çavuşoğlu, Anayasa Komitesinin, 30 Ekim'de Cenevre'de ilk toplantısını gerçekleştireceğini aktardı. Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Buna mukabil, Suriye'de siyasi çözüme yönelik arayışlarımız terörle mücadelemizin alternatifi ya da karşıtı değildir. Türkiye, ulusal güvenliğine tehdit oluşturan tüm terör örgütleriyle, tehdidin kaynağında ve ön alıcı bir vizyonla mücadelede kararlıdır. Ülkemiz, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla 4 bin kilometrekareyi aşan bir alanda DEAŞ ve PKK/PYD/YPG terörüyle mücadele etmiş ve bu bölgeleri terör örgütlerinden arındırmıştır. Şanlı Türk ordusu, Suriye'de 3 binden fazla, Irak dahil toplamda 4 bin DEAŞ teröristini göğüs göğüse çarpışarak etkisizleştirmiştir. Tüm dünya DEAŞ'la mücadeleyi terörist-sivil ayrımı gözetmeden Suriye ve Irak şehirlerine havadan bomba yağdırmak olarak algılarken, biz tek bir sivilin burnu kanamaması anlayışıyla arazide adım adım, hatta santim santim ilerleyerek mücadelemizi sürdürdük. Bir örnek vermek istiyorum; DEAŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu'nun, havadan attığı bombalar sonucunda en az bin 335 sivil ölmüştür, bu kendi raporlarında var. Müttefiklerimiz terörle mücadeleyi başka terör örgütlerine ihale ederken, Türkiye olarak kararlı tutumumuzdan taviz vermedik. Biz, terör örgütleri arasında seçmece yaklaşımları, terör örgütlerini taşeron olarak kullanmayı asla kabul etmedik. Her türlü zorluğa rağmen Suriye'de meşru, adil, ahlaki değerler temelinde ve sürdürülebilir bir terörle mücadele stratejisini bugüne kadar uyguladık." "Oyunu bozduk" Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Fırat'ın batısından sınırlarına yönelik DEAŞ ve PYD/YPG/ PKK tehdidini kendi imkanlarıyla önemli ölçüde bertaraf ettiklerini vurguladı. Çavuşoğlu, bu bölgelerde altyapı-üstyapı ve insani hizmetlerin sağlanmasında ilgili kuruluşlarının büyük gayret gösterdiğini, bunun sonucunda bugüne kadar 360 binden fazla Türkiye'deki Suriyeli kardeşlerinin, bu bölgelere güvenli şekilde geri döndüğünü, orada da gereken desteği verdiklerini anlattı. Fırat'ın batısında milli güvenliklerine yönelen terörün beli kırılırken, Fırat'ın doğusunda PYD/YPG terör örgütünün, müttefiklerinin desteğiyle giderek güçlendiğini belirten Çavuşoğlu, "Hatta bir terör devleti oluşturmaktaydı. Bugün bazı ülke ve çevrelerin Barış Pınarı Operasyonu'ndan çok rahatsız olmasının nedenini gayet iyi biliyoruz. Burada bir terör devleti kurmak istiyorlardı. En çok tepki gösteren ülkelere bakın, başta Fransa olmak üzere, amaçları burada bir terör örgütü kurmaktı. Bunun için sahada ve komşu bölgelerde de çok ciddi çalışmalar yaptı. Bize bu kadar saldırmalarının nedeni de bu oyunu bozmamızla beraber yaşadıkları hayal kırıklığıdır." dedi. "Yüzlerce hasmane eyleme maruz kaldık" Son iki yılda, gerek Fırat'ın doğusunda Türkiye topraklarına gerek Münbiç üzerinden Fırat'ın batısındaki unsurlarına yönelik devlet ve millet olarak yüzlerce taciz, saldırı ve hasmane eyleme maruz kaldıklarına işaret eden Çavuşoğlu, sınır boylarında uzanan PYD/YPG tünelleriyle topraklarına sadece patlayıcı ve mühimmat değil, teröristlerin de kaçırıldığını belirtti. Çavuşoğlu, Fırat'ın doğusundaki kamplarda eğitilen teröristlerin, topraklarında eylem arayışına girdiğini, güvenlik güçlerinin üstün ve takdire şayan çabaları sayesinde bu terör eylemlerinin çoğunu önleyebildiklerini belirtti. PYD/YPG'nin, Suriye'deki saldırılarını da sürdürdüğüne değinen Çavuşoğlu, şöyle devam etti: "Afrin'de, Cerablus'ta, Çobanbey'de, Tel Rifat'ta sivilleri katletti. Bütün sivilleri sürgüne gönderdiler. PYD/YPG, DEAŞ'la doğrudan anlaşmaktan da hiçbir zaman çekinmedi. Rakka'da, DEAŞ'la vardığı mutabakat çerçevesinde yüzlerce DEAŞ militanı, elini kolunu sallayarak otobüslerle tahliye edildi ve YPG'liler bu otobüslerin temin edilmesini de sağladı. Elinde tuttuğu DEAŞ'lıları Türkiye'de terör eylemi yapmaları karşılığında serbest bırakmakla kalmadı; onların cebine harçlık da verdi. DEAŞ'lıların bize saldırması için YPG/ PKK terör örgütü, para verdi. Bu terör örgütü, PYD/YPG palazlandıkça terör ve baskının boyutunu artırdı. Sadece Arap, Kürt, Hıristiyan ve Türkmen gençleri değil, çocukları da zorla silah altına aldı. Kendine muhalefet eden Suriyeli Kürt aydın ve siyasetçiler başta, yerel şahsiyetleri öldürdü, katletti, işkenceden geçirdi, sindirdi, sürgüne gönderdi. Bugün Türkiye'de 350 binden fazla Suriyeli Kürt kardeşimiz var. Madem oralarda YPG var, madem YPG Kürtlerin hakkını savunuyor, bu 350 binden fazla Suriyeli Kürt kardeşimiz buralara neden dönmüyor? Bugün YPG'ye destek veren ülkelere, 'Hiç bunlarla gidip konuştunuz mu?' diyoruz, 'Hayır, konuşmadık' diyorlar. Çünkü onların derdi başka. Onlarca Arap köyü ve şehri, PYD/YPG'nin etnik temizlik operasyonları neticesinde 1000 yıllık tarihsel dokularını ve demografik yapılarını kaybetti. Üçte ikisinde Arapların çoğunlukta olduğu bölge, bir avuç teröristin demografik mühendislik oyunlarına ve inisiyatifine terk edildi. En az 1 milyon insan yerinden edildi. Arap kökenli çocukların anadillerinde eğitim almaları engellendi. Yerel halk, Rakka'da, Deyrezzor'da, Tel Abyad'da, Haseke'de maalesef bu terör örgütünün zulmüne karşı ayaklandığında bu terör örgütü, otomatik silahlarla o insanları taradı. PYD/YPG terör örgütü, insanlığa karşı suç tanımında ne varsa hepsini hayata geçirdi. İşledikleri bu suçlar, Birleşmiş Milletlerin raporlarında var, Amnesty ve Human Rights Watch gibi uluslararası insan hakları kuruluşları tarafından da kayda geçirildi." "Hiçbir yaptırım veya tehdit kabul edilemez" Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Varoluşsal milli güvenlik menfaatlerimizin korunması söz konusu iken diğer bütün mülahazalar teferruattır. Böyle bir zamanda nereden gelirse gelsin hiçbir yaptırım veya tehdit kabul edilemez ve bizim kararlılığımızı etkilemez." dedi. "Rusya iyi niyetle bunu söylüyor" Çavuşoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un, "Türkiye ve Suriye arasındaki iş birliğine katkıda bulunmaya devam edeceğiz." açıklamasına ilişkin, "Rusya iyi niyetle bunu söylüyor. Burada esas söylemek istediği, 'Türkiye'nin meşru bir güvenlik endişesi var.' Esas söylemek istediği bu." dedi. Bakan Çavuşoğlu, Barış Pınarı Harekatı'na ilişkin TBMM Genel Kurulunda yaptığı bilgilendirmenin ardından kuliste gazetecilerle sohbet etti. ABD kongresinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi ile bazı bakanlar hakkında birtakım yasaklar getirilmesine ilişkin yasa tasarısı taslağının bulunduğunu söyleyen Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bugünkü konuşmasında bunu dile getirdiğini anımsattı. Bakan Çavuşoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un, "Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamak için Türkiye ve Suriye arasındaki iş birliğine katkıda bulunmaya devam edeceğiz." ifadelerinin anımsatılması üzerine şunları kaydetti: "Rusya iyi niyetle bunu söylüyor. Burada esas söylemek istediği, 'Türkiye'nin meşru bir güvenlik endişesi var.' Esas söylemek istediği bu. Bazen Adana Mutabakatı'na onlar da atıfta bulunuyor. Ruslar, şimdiki rejimle onu yapacağız diyebilir, iyi niyet diyebilir, buralara rejim de gelsin diyebilir. Şimdi Münbiç'te olduğu gibi. Bunu ilk defa söylemiyorlar, eskiden beri söyleyegeldikleri bir şey. Putin de zaten Cumhurbaşkanımızı davet etti. Dün akşam güzel bir görüşme oldu. Bunların hepsini yüz yüze görüşelim diye davet etti." "Yüce Meclis ne zaman isterse, emrederse gelip bilgilendirme yaparız" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın siyasi partileri bilgilendirdiğini anımsatan Çavuşoğlu, "Yüce Meclis ne zaman isterse, emrederse gelip bilgilendirme yaparız. Meclisimizden bir talep gelince Bükü'den döner dönmez Meclisimizi bilgilendirdik. Milletvekilliği yapmış bir insan olarak benim de Meclisi bilgilendirme konusunda bir hassasiyetim var." diye konuştu. Türk diplomasisinin dünyada çok iyi bilindiğini, diplomasiyi her zaman sonuna kadar işletmeye çalıştıklarını ifade eden Çavuşoğlu, "Diplomasi tek taraflı değildir. Karşılıklı olması gerekir. Karşı tarafta da bu anlayışın olması gerekir. Uzlaşı kültürü bizde var. Diplomaside uzlaşı kültürünün mutlaka olması gerekiyor. Her zaman sizin istediğiniz olmaz, her zaman karşı tarafın istediği de olmaz. Bu süreçte de biz diplomasiyi işlettik." şeklinde konuştu. "Ülkenin geleceği ve sınır güvenliği için bu adımı attık" "Diğer alternatiflerin neden kullanılmadığı" eleştirilerine cevap veren Çavuşoğlu, ABD ile birlikte güvenli bölge için sonuna kadar çaba harcadıklarını vurguladı. Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu dönemde 'aldatıldık' kelimesi doğru bir şey değil. ABD'nin tüm oyalamalarını, sadece kozmetik adımlar attığını kamuoyuyla açıkça paylaştık. Cumhurbaşkanımız açıkladı, Dışişleri Bakanı olarak ben de açıkladım. Burada aldanma diye bir şey yok ama diplomasi yolunu denedik. Uyarılarımızı da yaptık. Zaten ABD ile bu yola girmeden önce de bu kararı vermiştik. Sonuçta askerlerimizden gelen raporlar doğrultusunda karar verildi ve bu adımı attık. Bu siyasi bir mesele değildir. Sınırımızın öbür tarafından gelen tehdit var. Roket, havan atışlarını görüyorsunuz. 22 insanımız öldü. Ülkenin geleceği ve sınır güvenliği için bu adımı attık. Kısaca bekamız için yapıyoruz. Bugün bunu yapmazsak belki de ileride bu adımı atmak mümkün olmayacaktır. Siyasi bir kaygıyla bu adımın atıldığını söylemek bizleri üzer. Bu milli bir meseledir. Bu süreçte Afrin harekatından daha fazla bilgilendirmede bulunduk. Diplomasinin diğer ayağını da hiç ihmal etmedik. Bildirimleri nasıl yaptığımızı, uluslararası haklarımızın hepsini açıkladık. Neden Zeytin Dalı Harekatı'ndan çok daha fazla bir tepki geldi? O zaman da YPG'yi temizledik bölgeden. Burada bir terör devleti kurmak istiyorlardı. Biz bu oyunu bozduk. Hepsi bundan kaynaklanıyor. Birçok dışişleri bakanı ile görüştüm. O bakanların bana söyledikleri iki paragrafın kelimesi kelimesine değil, virgülü virgülüne, noktası noktasına tıpa tıp aynı. İki paragraf yüzde yüz aynı. Nasıl oluyor bu? Bir yerden örgütlendikleri belli. Biz bunu görüyoruz. Avrupa Birliğinde diğer ülkelere ne kadar baskı yapıldığını görüyoruz." Bakan Çavuşoğlu, Arap Ligi'nin Afrin harekatında da karar aldığını ve Türkiye'nin cevabını verdiğini hatırlatarak, "Ne hükmü var? Ne kadar mülteci aldılar? Onların hassasiyeti ile bizim hassasiyetimiz bir değil." değerlendirmesinde bulundu. Filistin meselesinde de Türkiye ile Arap Ligi'nin hassasiyetinin aynı olmadığını ifade eden Çavuşoğlu, Arap Ligi'nin kınama kararına imza atan Filistin yönetimine haksızlık yapılmaması gerektiğini söyledi. İlk defa bir Filistin Dışişleri Bakanının, bu karara imza atmamak için Arap Ligi toplantısına katılmadığına işaret eden Çavuşoğlu, "Çünkü baskı yapıyorlar. Hatta bazı Arap ülkeleri Filistin meselesinde 'sesinizi yükseltmeyin' diye ABD ve İsrail'in etkisiyle Ürdün ve Filistin yönetimine de baskı yapıyor. Biz bunları görüyoruz. O yüzden Filistin'e haksızlık yapmayalım. 'Filistin gidip orada konuşsaydı' diyebilirsiniz, bu ayrı ama orada bir kınama yok. Bunu söylemek isterim." ifadelerini kullandı. "IŞİD ilk Türkiye'ye saldırır" DEAŞ'ın sorumluluğunun Türkiye tarafından alınmasına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Çavuşoğlu, şunları söyledi: "IŞİD her şeyden önce bize tehdit. Bizim sorumluluğumuz sadece harekat alanımızla ilgili ya da bizim topraklarımıza gelenlerle ilgilidir. Bunlar serbest bırakılsa ilk kime saldıracak? Geldikleri ülkelere ya da başka ülkelere giderler mi gitmez mi belli değil ama ilk bize saldırırlar. Dolayısıyla onları orada tutarken de yaptıkları terör eylemlerinden sorumlu tutmak da bizim görevimiz. Bunun için Adalet, Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığımız ile istihbarat teşkilatımızla bir çalışma grubu kurduk, çalışıyoruz. Hangi adımları atacağız? Ülkelerine nasıl gönderebiliriz? Almazlarsa ne yapacağız? Kadın ve çocuklar da var, onları ne yapacağız? Kadınlardan bazıları örgüte katılarak savaşmış. O da terörist, kadın erkek farketmez. Dini, etnik kökeni ne olursa olsun hepsi terörist. Onların ideolojisine kanmış, evlenmiş ama hiçbir terör eylemine katılmamış 15 yaşında gencecik kadınlar da var. Bunları ne yapacağız? Olayın bu boyutu da var." Mülteci konusuna da değinen Çavuşoğlu, "Suriye'ye dönen mülteciler evine dönecek. Türkiye'de 300 bin Kürt dönmek istiyor mu, istemiyor mu? Bunlarla konuşuyor musunuz? Bunlar dönmek istiyor. Neden dönemiyor? YPG'den, terör örgütünden dolayı dönemiyor. YPG Kürtleri temsil ediyorsa neden dönemiyorlar?" diye konuştu. Çavuşoğlu, YPG'nin kendisi dışındaki siyasi partileri kapattığını ve üyelerinden kimisini sürgüne gönderdiğini, bazılarını da öldürdüğünü vurguladı. Avrupa'da yaşayan Suriyeli Kürtlerin de bu olayları kendisine anlattığına işaret eden Çavuşoğlu, "(YPG terör örgütünden dolayı dönemiyoruz) diyorlar. YPG, yıllardır orayı kontrol ediyor. Niye bunlara yardımcı olmuyor? Bir tek kendi ideolojisine bağlı teröristleri orada barındırıyorlar. Kendileri dışındaki herkese zulüm etmişler. Suriyeli Kürt kardeşlerimiz evine döndüklerinde demografi mi değişecek? Böyle bir amacımız olsa bunu yapmayız." dedi. Bölgedeki nüfusun üçte ikisinin Arap olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu, şöyle devam etti: "Türkmenler, Hristiyanlar ve diğer gruplar da var. Dolayısıyla Kobani ve birkaç yer dışında nüfusun çoğunluğu Kürt değil. Nüfusun yüzde 90'ı Arap. Dolayısıyla 300 bin Kürt nüfusun üçte biri ediyor. Araplar da evine dönecek, herkes geldiği evine dönecek. (HDP'ye yönelik) Sizin derdiniz şu: YPG, buranın demografisini değiştirdi. Nüfusun yaklaşık yüzde 80 veya 90'ı Kürt değildi, toprakların yüzde 30'unu kontrol ediyor. Şimdi demografi tekrar yoluna girecek. Dolayısıyla YPG'nin işine gelmeyecek." Bakan Çavuşoğlu, Türkiye'nin insani konularda herkesten daha fazla hassas olduğunu, bu topraklarda Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni ve diğer milletlerden herkesin yaşadığını anlattı. Barış Pınarı Harekatı'nın Kürt düşmanlığı anlamına gelmediğinin altını çizen Çavuşoğlu, şunları kaydetti: "(YPG eşittir Kürt) derseniz, Kürt kardeşlerimize haksızlık edersiniz. Kürt kardeşlerimizin büyük bölümü AK Parti'ye oy veriyor. Şimdi CHP, İYİ Parti, MHP'ye oy verenler var. Bunun için 'Kürt eşittir PKK' demek haksızlıktır, küfürdür. Kürt kardeşlerimize hakaret etmeyin. Bir terör örgütü ile mücadele, Kürt düşmanlığı değil, terör örgütü ile mücadele demektir. Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda en hassas ülke Türkiye Cumhuriyetidir. Tüm toplantı, karar ve açıklamalarımızda buna vurgu yapıyoruz. Dolayısıyla bu bir işgal değil, teröre karşı alınan tedbirdir. Suriye'nin toprak bütünlüğüne herkesten çok bağlıyız. Bu anlayışımızı sürdüreceğiz." Çavuşoğlu, Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) DEAŞ'a karşı Türkiye ile birlikte mücadele ettiğini anımsatarak "O zaman iyi idi de şimdi YPG'ye karşı mücadele edince mi İŞİD'çi oluyor? SMO dediğiniz, DEAŞ'e karşı bizimle birlikte en çok mücadele veren ve kayıp veren insanlardır. Daha önceki ismi Özgür Suriye Ordusu idi ve herkesin tanıdığı ılımlı muhalefetin de güçleridir." şeklinde konuştu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/baris-pinari-harekati/disisleri-bakani-cavusoglu-harekata-tepki-gosterenlerin-amaci-burada-bir-teror-devleti-kurmak/1615870
8,608
17,120
Tel Abyad Suriye Milli Ordusu (SMO) askerleri, Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK) gerçekleştirilen Barış Pınarı Harekatı'nda, Tel Abyad ve Rasulayn ilçelerinde teröristlerden arındırılan bölgelerde arama tarama faaliyetleri ile cephe hatlarının tutulması için çalışmalarına devam ediyor. AA muhabirinin SMO komutanları aracılığıyla derlediği bilgiye göre, 9 Ekim'de başlatılan harekatta 251 SMO askeri, terörle mücadelede şehit oldu. SMO'dan 760 asker yaralandı, 1 askerden ise haber alınamıyor. Çatışmalarda yüzlerce terörist de TSK destekli SMO tarafından etkisiz hale getirildi. SMO, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında da Özgür Suriye Ordusu ismiyle geniş katılım göstererek önemli rol oynamıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Kasım'daki açıklamasında, "Suriye Milli Ordusu orada, bizim ülkemizi taciz eden, bizim ülkemize saldırıda bulunanlara karşı hem kendi topraklarını savunan hem de Mehmetçiğimizle beraber bu mücadeleyi sürdüren oradaki yiğitlerdir, mücahitlerdir." ifadelerini kullanmıştı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/baris-pinari-harekati/suriye-milli-ordusu-terorle-mucadelede-251-sehit-verdi-/1664289
562
1,182
Terör örgütü PKK 35 yıldır kan döküyor Türkiye'deki ilk silahlı eylemini 15 Ağustos 1984'te gerçekleştiren bölücü terör örgütü PKK'nın ülkede 35 yıldır düzenlediği hain saldırılarda 15 bini aşkın kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi yaralandı. Diyarbakır Türkiye'deki ilk silahlı eylemini 15 Ağustos 1984'te gerçekleştiren bölücü terör örgütü PKK, 35 yıldır yurt içinde ve yurt dışında kan döküyor. AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, barış ve huzuru bozmaya yönelik bombalı ve silahlı saldırılarla güvenlik güçlerinin yanı sıra sivilleri de hedef alan bölücü terör örgütü PKK'nın, Türkiye'de 35 yıldır gerçekleştirdiği saldırılarda, başta güvenlik güçleri olmak üzere aralarında bebek, çocuk ve kadınların da bulunduğu 15 bini aşkın kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi yaralandı. Türkiye ve Irak'ta PKK/KCK, Suriye'de YPG/PYD, İran'da ise PJAK adıyla yaşamı hedef alan katliamlarını sürdüren bölücü örgüt, işgal ettiği yerlerde insanları göçe zorlayıp demografik yapıyı değiştirmeye çalışıyor. Kanlı eylemlerinde binlerce kişinin yaşam hakkını elinden alan, yaralıları kaybettikleri uzuvlarıyla hayatlarını sürdürmek durumunda bırakan terör örgütü, binlerce çocuğu öksüz ve yetim, kadınları dul, anne ve babaları evlatsız bıraktı. Terör örgütünün kanlı tarihi Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Fis köyünde 1978 yılında yapılan toplantıyla kuruluşunu ilan eden terör örgütü PKK'nın faaliyetlerinin güvenlik güçleri tarafından deşifre edilmesiyle teröristler, Suriye üzerinden Lübnan'a geçerek Bekaa Vadisi'ne yerleşti. Teröristbaşı Abdullah Öcalan Suriye'nin başkenti Şam'ı karargah olarak seçerken 12 Eylül 1980 askeri darbesinde yurt dışına kaçamayan birçok örgüt mensubu yakalandı. Terör örgütü bu dönemde emir ve eğitim merkezini yurt dışına taşıdı. Şam'da 20-25 Ağustos 1982'de 2. kongresini yapan terör örgütü, bağımsız bir sözde "Kürdistan" devletinin silahlı mücadele yoluyla kurulması, eğitim gören örgüt mensuplarının saldırı yapmaları için Türkiye'ye gönderilmesi kararı aldı. Bu kararın ardından 15 Ağustos 1984 gecesi Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerindeki jandarma karakolları ve subay lojmanlarına baskınlar düzenlendi. PKK'nın bu saldırıları asker, polis ve sivillere yönelik silahlı ve bombalı katliamlarla sürdü. Terör örgütü elebaşı Öcalan'ın, Kenya'da yakalanmasının ardından 23 Ocak 2000'de İran-Irak sınırının kuzeyindeki Kandil bölgesinde yapılan 7. kongrede, terör örgütünün silahlı eylemlerine sözde ara verildiği ve tümüyle siyasallaşma sürecinin başlatıldığı iddia edildi. Bölücü terör örgütü, sınır hattında oluşturduğu yapılanma ve yurt içinde gerçekleştirdiği kanlı eylemleriyle büyük bir tehdit oldu. Bebek katili olarak tescillendi Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerinde 15 Ağustos 1984'te ilk saldırılarını düzenleyen terör örgütü, en büyük katliamlarını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sivil halka yönelik gerçekleştirdi. Terör örgütünün 1990'a kadarki süreçte yerleşim yerlerine ve güvenlik noktalarına gerçekleştirdiği baskınlarda güvenlik güçlerinin yanı sıra kundaktaki bebekler, çocuk ve kadınların da aralarında bulunduğu çok sayıda sivil hedef alındı. Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Derince köyünde 21 Ekim 1993'te PKK'lı teröristlerin okul bahçesinde kurşuna dizdiği 13'ü çocuk 22 kişi arasında yer alan, 3 yaşında kefene sarılı bedeni kurşunlanmış küçük Serkan'ın fotoğrafını çeken gazeteciler, terörün acımasız yüzünü dünya kamuoyuna da göstermiş oldu. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan da bu katliamdan sonra "bebek katili" olarak hafızalara kazındı. Kırsalda umduğunu bulamadığı için eylemlerini şehir merkezlerine taşıyan PKK, çok sayıda sivilin yaşam hakkını elinden aldı. Hain saldırılar, çocukları öksüz veya yetim, kadınları dul, binlerce sivili sakat bıraktı, evlatlarını yitirenlere ömür boyu sürecek yürek acısı yaşattı. Başbağlar'da 33 sivili katlettiler PKK'lı teröristler, 5 Temmuz 1993'te Erzincan'ın Başbağlar köyündeki kanlı eylemlerinde 33 vatandaşı kurşuna dizdikten sonra köyü ateşe verdi. Dershane önünde bombalı saldırı Diyarbakır'ın merkez Yenişehir ilçesindeki dershanenin önünde 3 Ocak 2008'de PKK'lı teröristlerce askeri servis aracına yönelik bombalı saldırıda 6'sı dershane öğrencisi 7 kişinin yaşamını yitirmesi hafızalardan silinmedi. 7 eve ateş düşüren hain saldırıda 73 kişi yaralandı. Sivillerin bulunduğu araçlara ateş açtılar PKK'lı teröristler, 20 Eylül 2011'de 6 genç kızı hedef aldı. Zeynep Evin, arkadaşlarıyla otomobille gezerken teröristler araca ateş açtı. Otomobilde bulunan genç kızlardan 4'ü hayatını kaybetti, 2'si yaralandı. Batman'da 26 Eylül 2011'de terör örgütü mensupları hac yolculuğuna hazırlanan anne ve babasını ziyaretten dönen Talat Doru ve ailesinin bulunduğu araca ateş açan teröristlerin kanlı eyleminde, 4 çocuk annesi ve 8 aylık hamile Mizgin Doru (31) ile kızı Sultan Doru (4) yaşamını yitirdi. Anne karnındaki erkek bebek, olay sonrasında sezaryenle kurtarıldı ancak hastanede bir gün yaşayabildi. Baba Doru ile bir kızı da saldırıda ağır yaralandı. Sebze almak için evden çıktı, hayatını kaybetti Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde 30 Ağustos 2015'te evinden sebze almak için çıkan 6. sınıf öğrencisi 13 yaşındaki Fırat Simpil, terör örgütü PKK mensuplarınca yola yerleştirilen patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu yaşamını yitirdi. Eli kanlı örgüt, kaymakamı şehit etti Derik Kaymakamı ve Belediye Başkan Vekili Muhammed Fatih Safitürk'ün makam odasına 10 Kasım 2016'da PKK'lı teröristlerce yerleştirilen el yapımı patlayıcı infilak ettirildi. Saldırıda Kaymakam Safitürk şehit oldu. 16 kişiyi katlettiler, 36 çocuğu yetim bıraktılar Teröristler, 12 Mayıs 2017'de 15 ton patlayıcı yükledikleri kamyonu Diyarbakır'ın Dürümlü mezrasında infilak ettirdi. Patlamada 16 kişi yaşamını yitirdi, 23 kişi yaralandı. Saldırı 36 çocuğun yetim, 8 kadının da dul kalmasına neden oldu. Eğitimcileri hedef alan saldırılar Batman'ın Kozluk ilçesinde 9 Haziran 2017'de teröristlerce düzenlenen silahlı saldırıda karne dağıtım töreninin ardından evine giden müzik öğretmeni 22 yaşındaki Şenay Aybüke Yalçın ağır yaralandı. Yalçın, kaldırıldığı Kozluk Devlet Hastanesinde şehit oldu. Teröristler, 16 Haziran 2017 günü de sınıf öğretmeni olarak görev yaptığı Şanlıurfa'nın Siverek ilçesine bağlı Çiftçibaşı köyünden memleketi Gümüşhane'ye giden Necmettin Yılmaz'ı otomobilini kurşunladıktan sonra kaçırdı. Tunceli'de 12 Temmuz 2017'de Pülümür Çayı'nın kenarında bulunan erkek cesedinin DNA incelemesi sonucu Yılmaz'a ait olduğu belirlendi. Siyasetçiler de hedef alındı Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde 9 Mart 2017'de AK Parti Esendere Belde Başkanı Tayfun Ayhan ve ağabeyi Murat Ayhan, teröristlerin silahlı saldırısı sonucu yaralandı. Murat Ayhan, tedavi gördüğü hastanede müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Diyarbakır'da 30 Haziran 2017'de AK Parti Lice İlçe Başkan Yardımcısı Orhan Mercan evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Ankara'da 22 Mayıs 2007'de Anafartalar Çarşısı'na bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda 9 kişi hayatını kaybetti, 100'den fazla kişi yaralandı. İstanbul Güngören'de 27 Temmuz 2008'de PKK'lıların bıraktığı 2 bombanın 10 dakika arayla patlatılması sonucu 5'i çocuk 18 kişi hayatını kaybetti, yaralanan 154 kişi tedavi altına alındı. 35 ilde gerçekleştirilen saldırılarda 31 kişi hayatını kaybetti HDP Merkez Yürütme Kurulu'nun çağrısı üzerine 6-7 Ekim 2014'te Aynularab (Kobani) bahanesiyle YPG/PKK yandaşlarının gerçekleştirdiği saldırılarda, Diyarbakır'da Kurban Bayramı dolayısıyla yoksullara kurban eti dağıtan Yasin Börü ve üç arkadaşının da aralarında bulunduğu 31 kişi hayatını kaybetti, 221 vatandaş ile 139 polis yaralandı. Terör örgütü yandaşlarının saldırıları sonucu çok sayıda ev ve iş yeri ile okul, Kur'an kursu, kültür merkezi, müze ve yurt binasında hasar oluştu, olaylar nedeniyle zarar gören esnafa devlet tarafından yaklaşık 50 milyon liralık ödenek sağlanırken şiddet eylemlerinin devlete maliyeti 300 milyon liranın üzerinde oldu. Şehir merkezlerine çukur kazdılar, bomba tuzakladılar Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kanlı saldırılar düzenleyen ancak kırsalda umduğunu bulamayan PKK, 2000'li yıllardan sonra yeni strateji geliştirdi. Şehir merkezlerini hedef seçen terör örgütü, 4 yıl önce Muş'un Varto, Diyarbakır'ın Bismil, Sur ve Silvan, Mardin'in Dargeçit ve Derik, Şırnak merkez ile İdil, Silopi ve Cizre ile Hakkari'nin Yüksekova ilçelerinde çukur kazıp barikat kurarak silahlı ve bombalı saldırılar gerçekleştirdi. Bu saldırılarda güvenlik güçlerini ve sivilleri hedef alan teröristlere yönelik güvenlik güçlerince müşterek operasyonlar yapıldı. 700'ü aşkın güvenlik görevlisinin şehit olduğu operasyonlarda 4 binin üzerinde terörist etkisiz hale getirildi, teröristlerin saldırısı sonucu çok sayıda sivil de yaşamını yitirdi. Teröre karşı mücadele ederken katledildiler Diyarbakır'ın Dürümlü mezrasında PKK'lı teröristlerin kendilerini takibe alan vatandaşlardan kaçamayacaklarını anlayarak patlayıcı yüklü kamyonu infilak ettirmesi sonucu 16 kişi yaşamını yitirdi, 23 kişi yaralandı. Köydeki 36 çocuğu yetim, 8 kadını dul bırakan katliam, PKK'nın sivil katliamlarıyla ilgili tarihteki yerini aldı. PKK'nın en büyük finans kaynağı uyuşturucu En büyük finans kaynağı uyuşturucu olan terör örgütü PKK, yurt içi ve dışındaki saldırılarını gerçekleştirmek için esrar ve eroin üretimi ile kaçakçılığını sürdürüyor. Terör örgütü PKK/KCK, bir "insanlık suçu" olarak değerlendirilen uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını yıllarca saklamaya çalışsa da operasyonlarda terör örgütünün uyuşturucu madde ticaretinin tüm aşamalarında rol oynadığı ortaya çıkıyor. Örgüt elebaşı Abdullah Öcalan başta olmak üzere yakalanan sözde yöneticilerin önemli itiraflarda bulunması ve son yıllardaki terör bağlantılı uyuşturucu operasyonları, terör örgütü PKK/KCK'nın uyuşturucu suçlarına karıştığının ulusal ve uluslararası kamuoyunca görülmesini sağladı. PKK'nın başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde aktif olarak uyuşturucu ticareti yaptığı düzenlenen operasyonlarla tescillendi. Türkiye'yi uyuşturucunun Avrupa'ya sevkiyatında transit ülke, Avrupa'da üretilen sentetik uyuşturucular bakımından da hedef ülke haline getiren PKK'nın, Irak'ın kuzeyindeki kamplarda kurduğu imalathanelerde eroin imal ettiği, ticaretinde de aktif rol aldığı raporlara yansıyor. Şimdilerde Irak'ın kuzeyindeki kamplarda ve Türkiye sınırına yakın köylerde uyuşturucu imal ederek dünya pazarına sunan örgüt, özellikle Afgan afyonunu işleyerek elde ettiği eroini Avrupa'ya pazarlıyor. Uyuşturucunun dünya üzerindeki en önemli üretim merkezlerinin Afganistan, Pakistan ve İran olduğu dikkate alındığında terör örgütü, Türkiye'yi bu ülkeler ile Avrupa arasında transit geçiş noktası olarak kullanıyor. Bu güzergah, terör örgütü PKK/KCK'nın ürettiği veya kaynağından temin ettiği uyuşturucuları Avrupa'ya ulaştırmasını sağlıyor. Terör örgütü PKK'nın Balkanlar, Kuzey ve Güney Afrika ile Kafkaslar olmak üzere uyuşturucu sevkiyatında dört önemli rotasının olduğu görülüyor. Bunlara ek olarak, örgütün Afrika'nın çeşitli yerlerinde uyuşturucu temin ettiği veya taşıdığı durak noktaları bulunuyor. PKK genellikle bu rotaları kendini ifşa etmeyecek yöntemlerle kullanarak, uyuşturucuyu esas pazar olarak gördüğü Avrupa'ya taşıyor. Örgütün sıklıkla kullandığı ve örtülü şekilde uyuşturucu kaçırdığı rotaların başında Balkanlar geliyor. Bu rota coğrafi olarak sırasıyla Afganistan-İran-Türkiye-Balkan ülkeleri-Avrupa istikametinden oluşuyor. Terör örgütü Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki vatandaşları kenevir ekimi için zorlayarak, sözde "vergi" adıyla topladığı paralarla terör saldırılarını finanse etmeye çalışıyor. Birçok farklı suç türünden gelir elde eden terör örgütünün, yalnızca uyuşturucu kaçakçılığından yılda 1,5 milyar ile 3 milyar dolar arasında gelir sağladığı belirtiliyor. PKK, bu geliri örgüt mensuplarının barınması ve silahlanlamada kullanıyor. Türkiye'de güvenlik güçleri tarafından kırsalda ve şehir merkezlerinde yürütülen narko-terör operasyonlarıyla terör örgütüne olduğu kadar finans kaynağı uyuşturucuya da büyük darbe vuruluyor. 2019 dünya uyuşturucu raporunda, 2017'de dünyada ele geçirilen eroinin yüzde 17'sinin Türkiye tarafından yakalandığı da yer alıyor. Uyuşturucu sevkiyatı yapılan beton tüneller bulundu Türk Silahlı Kuvvetlerince, Suriye'nin Afrin bölgesine yönelik Zeytin Dalı Harekatı'nda ağır darbe alan PKK, bu bölgede yürüttüğü uyuşturucu faaliyetlerini Münbiç'e kaydırmış, Afrin'de ortaya çıkarılan kilometrelerce uzunluktaki beton tüneller, uyuşturucunun Türkiye'ye transferinde kullanıldığının kanıtı olmuştu. Türkiye'de sadece 1980-2017 yıllarında güvenlik güçlerince düzenlenen 414 narko-terör operasyonunda 62 ton 610 kilogram esrar, 5 ton 413 kilogram eroin, 88 milyonu aşkın Hint keneviri ele geçirildi, bin 325 şüpheli hakkında işlem yapıldı. PKK Suriye'deki varlığını YPG/PYD üzerinden sürdürüyor Terör örgütü PKK'nın, Suriye'de yaklaşık 16 yıl önce kurdurduğu YPG/PYD, örgütün bu ülkedeki eylemlerini sürdürmek için PKK'nın taktiklerini sürdürüyor. Kadrosu Kandil Dağı'nda eğitilen YPG/PYD, iç savaşın başlamasından sonra Suriye'nin kuzeyinde hızla yuvalandı. DEAŞ ile mücadele bahanesiyle yoğun uluslararası destek alan terör örgütü, Suriye-Türkiye sınırının yüzde 65'inde kurduğu işgal düzenini pekiştirmek için halkı göçe zorladı ve silah altına aldı. Suriye'de Mart 2011'de Beşşar Esed rejimine karşı başlayan gösterileri fırsata çeviren terör örgütü PYD/PKK, ülkenin kuzeyindeki yuvalanma faaliyetlerine hız verdi. 2015'ten itibaren DEAŞ ile mücadele ettiği gerekçesiyle PYD'ye gönderilen dış yardımın artmasıyla, örgüt, ana gövdesi PKK'ya silah ve mühimmat aktarmaya başladı. Terör örgütü PKK tarafından seçilen PYD üst düzey terörist kadrolarında Kandil'deki kamplarda bulunmuş çok sayıda PKK üyesi yer alıyor. PKK ile örgütün Suriye'deki yapılanması PYD'nin elebaşıları arasındaki bağ 1980'li yıllara dayanıyor. PYD'nin ilk sözde eş başkanı Barzani Muhammed'in, PKK'nın elebaşılarından Murat Karayılan ile bir diğer eski eş başkan Salih Müslim'in ise PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan ile eskiye dayanan ilişkileri olduğu biliniyor. Bu dörtlünün ilişkilerini gözler önüne seren fotoğraflar internet üzerinde de bulunuyor. PKK'nın Türkiye'deki terör eylemlerini yürüttüğü silahlı kanadı HPG'nin birçok eski sorumlusu, Suriye'ye geçerek PYD'nin silahlı kanadını oluşturan YPG yöneticileri arasında yer alıyor. Yine PKK'nın Türkiye, Suriye, Irak ve İran'daki unsurlarının bağlı olduğu çatı örgütü KCK yapılanmasında halihazırda rol üstlenen bazı teröristler, PYD'nin Suriye'deki mali ve silahlı faaliyetlerinden sorumlu. PKK ile PYD iş birliği Terör örgütü PKK, Türkiye, Irak, İran ve Suriye'deki tüm silahlı faaliyetlerini, Murat Karayılan'a bağlı HPG adı üzerinden yönetiyor. PKK ve Suriye'deki kolu PYD, silahlı kanatları HPG ve YPG vasıtasıyla Suriye'deki faaliyetlerini eş güdümlü sürdürüyor. Bu yapı içinde Irak'ın kuzeyinden getirilen teröristler, Suriye'de PYD/PKK saflarında savaşıyor. Türk güvenlik güçleri, 2015 ve 2016'da Türkiye-Suriye sınır hattında PKK'nın Türkiye'deki üyelerine ulaştırmak istediği çok miktarda patlayıcı madde, silah ve mühimmat ile örgütsel malzemeyi ele geçirmişti. Sınır hattında örgüte ait olduğu tespit edilen ve imha edilen tüneller, örgütler arasındaki silah ve mühimmat ilişkisini ortaya çıkarmıştı. PKK ve PYD'nin iş birliğini gösteren uluslararası açıklamalar NATO'ya bağlı teröre Karşı Savunma Mülkiyet Merkezinin yıllık dergisi "Defence Against Terrorism"de (Terörizme Karşı Savunma) Andrew Self ve Jared Ferris imzalı ve "Dead Men Tell No Lies: Using Killed in Actions (KIA) Data to Expose PKK's Regional Shells Game" (Ölü İnsanlar Yalan Söylemez: PKK'nın Bölgesel Kılıf Oyununu Açığa Çıkarmak İçin Ölü Dataları Kullanmak) başlıklı makalede, "Suriye iç savaşında PYD/YPG, saflarında bulunan teröristlerin büyük ölçüde Türkiye, Irak ve İran'dan gelen PKK'lılar olduğu, bu teröristlerin yüzde 16'sının Türkiye'den geldiği, PKK'nın web sayfasındaki ölüm ilanlarında doğum ve katılım yerlerinin PKK-PYD-YPG- arasındaki geçişkenliği ortaya koyduğu" vurgulanmıştı. Eski ABD Savunma Bakanı Ashton Carter da 28 Nisan 2016'da kongredeki oturumda terör örgütü PKK/KCK ile YPG/PYD arasında ilişki bulunduğunu açıkça ifade etmişti. İspanya polisinin YPG saflarında savaşmak için Suriye ve Irak'a adam gönderen şahıslara yönelik operasyona ilişkin Ocak 2017'de tamamlanan dava dosyasında sanıklara isnat edilen suçlar bölümünde, "PKK ile ilişkili yapılara adam kazandırmak, eğitim vermek ve eğitilen şahısların YPG saflarında savaşmak üzere savaş bölgelerine gidişlerine destek sağlamak" ifadelerine yer verilmişti. PYD/PKK, yüz binlerce sivili yerinden etti Terör örgütü PYD/PKK, Suriye'nin kuzeyinde işgal ettiği bölgelerde halkı baskı yaparak göçe zorluyor. Suriye'nin kuzeyinin Kürtlere ait olduğunu öne süren PYD/PKK, Kürtlerin azınlık olduğu ya da Kürt nüfusun hiç olmadığı bölgeleri bile ele geçirmeye çalışıyor. Demografik yapıyı değiştirmeyi amaçlıyor PYD/PKK, bu hedefle baskı ve işkence yaptığı yüz binlerce sivili yerinden etti. Terör örgütü, ele geçirdiği bölgelerden kaçan sivillerin evlerine dönmesine de izin vermiyor. Örgüt, bölge halkının kimlik ve tapularının saklı olduğu merkezleri de tahrip ediyor, bölgenin Kürtlere ait olmadığının ispat edilmemesi için demografik yapıyı değiştirmeyi amaçlıyor. Terör örgütü PYD/PKK'nın, 2012'den itibaren yoğun biçimde silahlanarak Suriye'nin kuzeyindeki farklı noktalarda Arap, Kürt, Süryani ve Türkmen nüfusa yönelik tehcire başvurduğu, Afrin civarındaki bölgeler haricinde örgütün zorla göç ettirdiği nüfusun 2 milyona ulaştığı belirtiliyor. Afrin'in güneydoğusunda yer alan Tel Rıfat ilçesi ve çevresindeki 60 yerleşimde 250 bin civarında sivilin terör örgütü PYD/PKK tarafından göç ettirildiği kaydediliyor. İbadethanelere hain saldırılar Binlerce kişiyi katleden bölücü terör örgütü PKK/PYD, hain saldırılarında ibadethaneleri de hedef alıyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yıllardır yüzlerce camiyi tahrip edip yakan ve mühimmat deposu olarak kullanan PKK, camilerde ibadet eden cemaat ile imamları da katletti. Bazı kiliseleri de tahrip eden eli kanlı terör örgütünün, Diyarbakır'ın Silvan ilçesine bağlı Yolaç (Susa) köyünde 26 Haziran 1992'de camide ibadet eden masum 2'si çocuk 10 kişi ile 5 Temmuz 1993'te Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde aralarında camiden çıkan vatandaşların da bulunduğu 33 kişiyi katletmesi, hafızalardan silinmedi. 500 yıllık camiyi iki kez ateşe verdiler Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 1516-1520 yıllarında dönemin valisi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılan ve kubbelerinin kurşunla kaplı olması dolayısıyla "Kurşunlu" diye de anılan, kentteki ilk Osmanlı eseri Fatihpaşa Camisi, PKK'lı teröristlerce iki kez ateşe verildi. Bu saldırılar nedeniyle tarihi cami büyük zarar gördü. Teröristler, Sur'da 2015 yılında aralarında iki kilisenin de bulunduğu 11 tarihi esere zarar verdi. Camiler mühimmat deposu olarak kullanıldı Mardin'in Nusaybin ilçesinde 2014 yılında terör örgütü PKK'nın gençlik yapılanması tarafından "karargah" gibi kullanılan Şemsettin Yosma Camisi'nde abdest alınan yerin üstünde 24 molotofkokteyli ele geçirildi. Cami içi ve çevresinde yapılan incelemede üstü seccadeyle örtülü çok sayıda roketatar, uzun namlulu silah, mermi ve örgütsel doküman ele geçirildi. Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde Demirkuyu Mahallesi Toklar mezrasındaki cami ve çevresinde 2015 yılında çok sayıda tüpün içine yerleştirilmiş bomba düzeneği, patlayıcı yapımında kullanılan amonyum nitrat, uzun namlulu silaha ait mermi, örgütsel doküman, tıbbi malzeme ve çeşitli malzemeler bulundu. YPG/PKK Ermeni kilisesini de karargah olarak kullandı Terör örgütü YPG/PKK'nın, Fırat Nehri'nin doğusundaki Tel Abyad ilçe merkezinde Ermenilere ait kiliseyi karargaha çevirdiği ortayı çıktı. AA'nın görüntülediği kilisede papazın dua etmek ya da vaaz vermek üzere kullandığı kısmın, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan posterleriyle donatıldığı göze çarpıyor. Elebaşının iki ayrı posterinin asılı bulunduğu duvarda, bunların hemen üzerinde haç ve dini semboller yer alıyor. Ermenilerin "horan" adını verdikleri bu bölüm, Hristiyanlar açısından mahremiyeti bulunan ve sadece papazın girebileceği bir alan olarak biliniyor. Kilisenin diğer duvarında da üzerinde Ermenice yazılar bulunan ve vaftiz havuzunun yer aldığı bölüm görünüyor. Terör örgütünün baskı ve taciz politikası Terör örgütü PKK/PYD, işgal altında tuttuğu bölgelerde baskıyla taciz politikasını sürdürüyor. Yıllardır farklı etnik ve dini unsurların iç içe yaşadığı ve şu anda YPG/PYD/PKK'nın işgal altında tuttuğu bölgelerde azınlık unsurlara yaşam ile inanç hakkı tanınmıyor. İnsanları zorla evlerinden ve yurtlarından eden, "zorunlu askerlik" adı altında kadınları, çocukları kullanan terör örgütünün insan hakları ihlalleri raporlara yansıyor. Gençleri zorla silah altına alıyorlar Eleman temin etmek için çocukları dahi hedef seçen eli kanlı örgüt, yurt içi ve dışında uluslararası toplumun tüm çağrılarına rağmen çocukları kullanarak savaş suçu işliyor, insan haklarını ihlal ediyor. Türkiye'de PKK, Suriye'de terör örgütü DEAŞ ile mücadele kisvesi altına saklanan PYD/PKK, yoğunlukla 2015'ten itibaren 14 ile 18 yaş arası çocukları terör örgütü saflarına katarak silahlı ve bombalı saldırılarda kullanıyor. Terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD, silahlı kadrolarını güçlendirmek ve yuvalandığı bölgelerin işgalini sağlamlaştırmak için bu yola sıkça başvuruyor. PYD, işgal ettiği bölgelerde yaşayan ailelerin çocuklarının baskı ve tehdit ile örgüt saflarına katılımını sağlıyor. Örgütün safında yer almak istemeyen çok sayıda genç bölgeden kaçmak zorunda kalıyor. Örgüt, böylece kontrol ettiği bölgelerdeki aileleri de parçalıyor. Teröre darbe En büyük finans kaynağı uyuşturucu olan terör örgütüne narko-terör operasyonlarıyla yurt içinde ağır darbe vuran Türkiye, güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, terör örgütünün işgali altındaki bölgelere barış ve huzur getirmek amacıyla da "Zeytin Dalı", "Pençe 1-2-3", "Barış Pınarı" harekatları ve hava operasyonlarıyla terör örgütüne karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), Jandarma Genel Komutanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığının, ülkenin huzurunu bozmaya çalışan terör örgütlerine yönelik amansız takibi, güvenlik korucularının da desteğiyle kararlılıkla devam ediyor. Gece gündüz demeden şehir merkezi ile kırsal alanların yanı sıra yurt dışında da teröristlerin peşini bırakmayan, olumsuz hava koşulları ve zorlu arazi şartlarına rağmen haftalarca arazide kalarak operasyonlarını sürdüren güvenlik güçlerince sadece bir yılda, aralarında çeşitli kategorilerde arananlar listesinde yer alan örgüt mensuplarının da bulunduğu yüzlerce terörist etkisiz hale getirildi, yüzlerce terörist de yakalandı. Bu kapsamda sadece terör örgütünün kış üslenmesini bertaraf etmek için yapılan operasyonlarda 118 terörist etkisiz hale getirildi. Sınır ötesinde "terörle mücadele" Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından, Türkiye hudutlarında ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak amacıyla Suriye'nin kuzeybatısında Afrin bölgesinde, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ'a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve bölge halkını terörün baskı ve zulmünden kurtarmak üzere 20 Ocak 2018'de başlatılan Zeytin Dalı Harekatı 24 Mart 2018'de başarıyla tamamlandı. Afrin'de tüm belde ve merkezler kontrol altına alındı, YPG/PKK'nın sözde yönetim binasına Türk bayrağı çekildi, harekatta 3 bin 603 terörist etkisiz hale getirildi. Irak'ın kuzeyinde bulunan Sinat-Haftanin bölgesindeki teröristleri ve kullandıkları mağara, sığınakları imha etmek amacıyla 23 Ağustos 2019 tarihinde başlatılan Pençe-3 Operasyonu sürüyor. 120'yi aşkın teröristin etkisiz hale getirildiği, Hava Kuvvetleri uçakları, Kara Havacılık unsurları, SİHA/İHA ve Fırtına obüsleri ile desteklenen operasyon planlandığı şekilde başarıyla sürüyor. Barış Pınarı Harekatı Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerince gerçekleştirilen Barış Pınarı Harekatı'nda, şu ana kadar bölgede TSK kontrolüne geçen alan büyüklüğü 4 bin 220 kilometrekareye ulaştı. 765 teröristin etkisiz hale getirildiği harekatta 12 Ekim'de Rasulayn, 13 Ekim'de Tel Abyad ve meskun mahalleri kısa sürede kontrol altına alındı. Sivillere havan ve roketatarla saldırılar Terör örgütü YPG/PKK'nın Suriye'de işgali altındaki bölgeden Mardin'in Nusaybin, Kızıltepe ve Derik ilçeleri ile Şanlıurfa'nın Akçakale, Ceylanpınar, Suruç ve Birecik ilçelerine gerçekleştirilen havan ve roketatarlı saldırılarda aralarında Suriye uyruklu 9 aylık Muhammed Omar'ın ve çocukların da bulunduğu 20 kişi şehit oldu, 187 kişi yaralandı. Dağa kaçırılan çocuklar için evlat nöbeti Diyarbakır'da anne Hacire Akar, dağa kaçırılan oğlu Mehmet Akar için 22 Ağustos'ta sorumlu tuttuğu HDP'nin il binası önünde oturma eylemi başlattı. Oğlunu teröre kurban vermemek için başlattığı oturma eylemi sonuç veren anne Akar, kararlı mücadelesiyle 24 Ağustos'ta oğluna kavuştu. Hacire annenin oğlu için gösterdiği mücadele, benzer acıyı yaşayan, yüreği evladına duyduğu özlemle yanan diğer annelere de örnek oldu. Akar'ın mücadelesini örnek alan Fevziye Çetinkaya, Remziye Akkoyun ve Ayşegül Biçer'in 3 Eylül'de başlattığı oturma eylemine katılan ailelerin sayısı her geçen gün arttı. Partinin il binası önünde gün boyu bekleyişlerini sürdüren annelerin oturma eylemine destek ziyaretleri, Türkiye'nin her ilinden devam ediyor. HDP'lilerin tehdit ve hakaretlerine rağmen evlatlarına kavuşma özlemiyle eylemlerinden vazgeçmeyen aileler, yağmur altında da olsa evlat nöbetine devam ediyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/baris-pinari-harekati/teror-orgutu-pkk-35-yildir-kan-dokuyor/1625988
13,036
25,828
İstanbul İsviçre'nin Mies kentindeki kura çekimi Penny Taylor ve Carmelo Anthony tarafından sunuldu. Seremonide Uluslararası Basketbol Federasyonu (FIBA) Başkanı Şeyh Saud Ali Al Thani ve FIBA Genel Sekreteri Andreas Zagklis'in yanı sıra ulusal federasyonların temsilcileri de yer aldı. Kura çekiminin ardından gruplar şu şekilde oluştu: Kadınlar: A Grubu: Sırbistan, İspanya, Çin, Porto Riko B Grubu: Kanada, Nijerya, Avustralya, Fransa C Grubu: Almanya, ABD, Japonya, Belçika Erkekler: A Grubu: Avustralya, Yunanistan'daki Olimpiyat Elemeleri'nin galibi, Kanada, İspanya'daki Olimpiyat Elemeleri'nin galibi B Grubu: Fransa, Almanya, Japonya, Letonya'daki Olimpiyat Elemeleri'nin galibi C Grubu: Sırbistan, Güney Sudan, Porto Riko'daki Olimpiyat Elemeleri'nin galibi, ABD Paris 2024 Olimpiyat Oyunları'ndaki basketbol turnuvaları, 27 Temmuz-11 Ağustos tarihlerinde Fransa'da gerçekleştirilecek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/basketbol/basketbolda-paris-2024-olimpiyat-oyunlarinin-gruplari-belli-oldu/3169037
484
1,061
İstanbul Basketbol için Destek ve Eğitim Vakfı (BİDEV) ile Amerikan Basketbol Ligi (NBA) iş birliğinde gerçekleştirilen Jr. NBA BİDEV Ligi heyecanı başladı. Geçmiş yıllarda NBA Türkiye direktörlüğü yapan ve 2014'ten 2017'ye kadar bu organizasyonun Avrupa iş geliştirmeden sorumlu başkan yardımcılığını yürüten BİDEV Yönetim Kurulu Üyesi Naci Cansun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Jr. NBA konsepti, NBA içinde nispeten yeni. Pilot çalışmaları Türkiye'de yapılmış bir çalışma. NBA çok kıymet veriyor. İşin içinde çocuk var." dedi. NBA'in sadece bir spor markası olmadığını vurgulayan Cansun, "Aynı zamanda kültür ve hayat tarzı markası. En azından dünyaya kendisini o şekilde lanse ediyor. Basketbolu giyimiyle, müziğiyle birleştiren bir marka. Buna özenen bir marka. Çocuk olduğunda olaya tamamen sosyal düşünceyle yaklaşıyor. Esas hedef çocukların spor yapmasını ve sevmesini sağlamak. İlla herkes basketbolcu olmak zorunda değil. Çocuğu spora alıştırdığınızda ömür boyu beraberinde taşıyacağı bir alışkanlık edindirmiş oluyorsunuz. Jr. NBA'in hedefi bu." diye konuştu. "Dünya üzerinde kabaca 2 milyar çocuk var" diyen Cansun, şunları söyledi: "Bunların hepsi basketbolcu olamaz, hepsi spor da yapamayacak. Bedenine düzgün bakmayı öğrenen çocuk ne kadar çok olursa dünya için o kadar iyi olacak. Bunun iki temeli var. Düzgün yiyeceksiniz ve hareket edeceksiniz. Bunları yapabilmek için öyle yaşamayı sevmeniz lazım. Bunu bozacak çevrede fazla alışkanlıklar var. Çocuklar artık oturarak eğleniyor. Eline cihazı alan çocuk beş saat kopabiliyor. Sporu eklediğinizde hayatında önemli alışkanlık eklemiş oluyorsunuz." Her çocuğa ulaşmanın zor olduğuna dikkati çeken Cansun, "Olabildiği kadar fazlasına ulaşmak için çalışıyoruz. Jr. NBA sadece turnuva değil. İçinde yetenek yarışları da var. Her okulda 15 çocuk oynuyor ama diğer çocukların da gelip top sektirerek, pas atarak, şut atarak yeteneklerini sergileyeceği ekstra organizasyonlar var." şeklinde konuştu. NBA'in sponsorlarıyla her organizasyonu yapabilecek güçte olduğunu anlatan Cansun, "BİDEV, hedefi Türkiye olan bir vakıf. Çok geniş ilişki ağı olduğu için bu projenin 3-4 sene içinde bütün Türkiye'ye yüzde yüz yayılacağına inanıyorum." ifadelerini kullandı. Eyal Tarablus: "Çok çalıştık, fark yaratacağız" BİDEV yönetim kurulu üyelerinden Eyal Tarablus ise uzun hazırlık döneminden sonra ligi başlatmanın sevincini yaşadıklarını dile getirdi. Ligde 1200'e yakın sporcunun yer alacağına dikkati çeken Tarablus, "İlk sene 3 farklı lig olacak. Erkeklerde U10 ve U12, kızlarda ise U12 olacak. 200'e yakın maç oynanacak. Ocak'ta İstanbul finalleriyle sonuçlandıracağız. Hepimiz çok heyecanlıyız. Çok çalıştık, fark yaratacağız. İnşallah çocukların hayallerinin genişlemesiyle karşılığını alacağız." değerlendirmesinde bulundu. NBA'in BİDEV ile uzun vadeli anlaşması olduğunu hatırlatan Tarablus, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sonuçta sosyal sorumluluğun hayata geçmesi için sürdürülebilir olması lazım. Doğru fonlamayla gitmesi lazım. O yüzden İstanbul'dan başlıyoruz. Önümüzdeki senelerde şehir sayısını artıracağız. Sürdürülebilirliğin ana kısmı fonlama kısmı. 1200'ü inşallah 10 binlere yayıp, Türkiye'de misyonumuz olan basketbolu büyütme misyonumuzu hayata geçirmiş olacağız." Draft gününde çocukların Dino Radja gibi efsane isimle yan yana geldiğini vurgulayan Tarablus, "Draft gününde çocukların gözlerindeki ışık, hayallerine yakın olmanın verdiği enerji çok değerliydi. Bunu bütün Türkiye'ye yaymak en önemli amaçlarımızdan." değerlendirmesinde bulundu. Vakıf olarak asli amaçlarının iyi bir insan yetiştirmek olduğunu anlatan Tarablus, "Amacımız bir şeyleri değiştirmek değil. BİDEV olarak basketbolun etrafında birleşmiş bir aileyiz. Farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. En büyük farkındalık sporun okulun içinde olması. Sporun eğitimin içindeki yüzdesini artırmak istiyoruz. Basketbolun gelişmesi için ciddi alan var. BİDEV olarak gönüllü çalışıyoruz." diyerek sözlerini tamamladı. Minik sporcular NBA takımlarının formalarıyla mücadele ediyor Turnuvada 12 yaş altı ve 10 yaş altı erkek ile 12 yaş altı kız takımlarının oyuncuları NBA ekiplerinin formalarıyla mücadele etme fırsatı buluyor. Organizasyonun ilk maçında 10 yaş altı erkeklerde Cihangir Okulları Atakent Kampüsü ile Mürüvvet Evyap Okulları, Cihangir Okulları Bahçeşehir Şubesi Spor Salonu'nda karşı karşıya geldi. Turnuvada 72 takımdan 1000'in üzerinde sporcu mücadele edecek. Normal sezon boyunca 200'ün üzerinde maç oynanacak ve kendi konferansında ilk sekize kalan toplam 16 takım play-off yapacak. Şampiyonun belirleneceği finaller ise 14-15 Ocak 2023 tarihinde yapılacak. Ligi şampiyon tamamlayan takımın oyuncuları, şampiyonluk kupası ve NBA'in geleneksel şampiyonluk yüzüğü ile ödüllendirilecek.
https://www.aa.com.tr/tr/basketbol/jr-nba-bidev-ligi-heyecani-basladi-/2743901
2,363
4,730
İstanbul Kulüpten yapılan açıklamada, Ergin Ataman'ın sözleşmesinin 2026-2027 sezonu sonuna kadar uzatıldığı belirtildi. Panathinaikos'taki ilk yılında THY Avrupa Ligi ve Yunanistan Ligi şampiyonlukları yaşayan Ataman, Yunanistan'da da yılın başantrenörü seçildi. Panathinaikos Basketbol Kulübü Başkanı Dimitris Giannakopoulos da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Avrupa'nın en iyi koçu Ergin Ataman'ın önümüzdeki 3 yıl Panathinaikos'un başantrenörü olmayı kabul ettiğini duyurmaktan büyük mutluluk duyuyorum." ifadelerine yer verdi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/basketbol/panathinaikos-ergin-atamanin-sozlesmesini-3-yil-uzatti/3283529
339
710
Teknoloji Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı'nın yeni çağrısı açıldı Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı'nın yeni çağrısı açıldıOyun platformu Roblox'a çocuk istismarına yönelik içerikler nedeniyle erişim engeli Adana 6. Sulh Ceza Hakimliğince çocukların istismarına neden olacak içerikler barındırması nedeniyle oyun platformu Roblox'a erişim engeli getirildi. "VPN kullanırken dikkatli olun" uyarısı Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Siber Güvenlik Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Ali Süzen, VPN kullanılırken dikkatli davranılması gerektiğini bildirdi. Savunma Sanayii Başkanı Görgün'den "Çelik Kubbe" değerlendirmesi Haluk Görgün, "Yerli ve milli projemiz Çelik Kubbe, savunma sistemlerimizde tüm algılayıcı ve silahlarımızın bir ağ altyapısı altında birbirleriyle entegre çalışmasını temin edecektir." ifadesini kullardı. "Hobbitler" tahmin edilenden daha kısa olabilir Yapılan bir araştırma, boyutları küçük olması nedeniyle dünya genelinde "Hobbit" olarak tanımlanan arkaik insan türü "Homo floresiensis"in, tahmin edilenden daha da kısa olabileceğini ortaya koydu. Türk bilim kadınları Kuzey Buz Denizi'nde araştırmaya yoğunlaştı Kutup bölgelerindeki projeler kapsamında çeşitli alanlarda bilimsel çalışmalar yürüten Türk bilim kadınları, yaptıkları projeler ve bilimsel yayınlarla da uluslararası literatüre önemli katkı sağlıyor.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji
672
1,355
Milli işletim sistemi PARDUS'tan Cumhuriyet'in 100. yılına özel sürüm Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, milli işletim sistemi PARDUS'un "Pardus 23" sürümünün, kullanıcılarına modern bir işletim sistemi deneyimi sunmanın yanı sıra ülkenin teknolojik gelişimine katkısını da gösterdiğini bildirdi. Ankara Kacır, yazılı açıklamasında, söz konusu sürümün, Türkiye'nin bağımsız yazılım geliştirme yeteneklerini ve teknolojik bağımsızlığını vurgulayan bir adım olarak öne çıktığını belirtti. Sürümün Türkiye'nin bilgi teknolojileri sahnesindeki rolünü güçlendirmek ve milli kimliğini yansıtmak için geliştirildiğine dikkati çeken Kacır, "Kullanıcılarına modern bir işletim sistemi deneyimi sunmanın yanı sıra ülkenin teknolojik gelişimine olan katkısını da gösteriyor." değerlendirmesinde bulundu. Bakan Kacır, Türkiye'nin milli işletim sistemi ile daha güvenli ve verimli bir deneyim yaşamak için herkesi PARDUS'a geçmeye davet etti. Kullanım kolaylığını ön plana alan PARDUS'un yeni ana sürümünün TÜBİTAK ULAKBİM tarafından geliştirildiğine işaret eden Kacır, "30 Ağustos'ta Pardus 23 'Ay Yıldız' sürümü çıkmıştı. 29 Ekim'de de Pardus 23 100. Yıl Özel Sürümü'nü kullanıma sunuyoruz." bilgisini verdi. "Pardus 23, tam bağımsız Türkiye'nin sembolü" Kacır, Türkiye'nin bağımsızlığını ve yerli teknoloji üretme kapasitesini güçlendirmek için attıkları adımlardan gurur duyduklarını aktardı. PARDUS işletim sisteminin bu yeni sürümünü "önemli bir kilometre taşı ve Türkiye Yüzyılı hedefleri doğrultusunda büyük bir başarı" şeklinde nitelendiren Kacır, şunları kaydetti: "Pardus 23, tam bağımsız Türkiye'nin sembolüdür. Bu sürüm, yerli ve milli bir yaklaşımı yansıtırken, aynı zamanda teknoloji alanında Türkiye'nin ulusal ölçekteki potansiyelini gösteriyor. Hem kamu hem de özel sektörün kullanımına sunulan bu işletim sistemi, ülkenin siber güvenlik yeteneklerini artırmak, bağımsızlık ve veri gizliliğini korumak için kritik bir rol oynamaktadır." "Sistem yönetimini daha basit hale getiriyor" TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal da Pardus 23'ün detaylarına ilişkin şu bilgileri paylaştı: "Pardus 23, kullanıcıların tercihlerine göre iki farklı masaüstü ortamı sunuyor. XFCE ve GNOME sürümleri arasından seçim yaparak, işletim sistemini kendi ihtiyaçlarınıza göre özelleştirebilirsiniz. Linux 6.1 çekirdek sürümü, daha iyi performans, sürücü uyumluluğu ve güvenlik sunarak Pardus 23'ü daha sağlam bir hale getiriyor. Pardus 23, Pardus GNOME Karşılayıcı, XFCE İnce Ayarlar, Pardus Güncelleyici gibi kullanışlı yeni uygulamalar ve daha fazlasıyla birlikte geliyor. Bu uygulamalar, kullanıcıların işlerini daha kolay ve hızlı bir şekilde yapmalarına olanak tanırken, sistem yönetimini daha da basit hale getiriyor." "www.pardus.org.tr" internet adresi ziyaret edilerek, Pardus 23 100. Yıl Sürümü denenebiliyor ve hakkında daha fazla bilgi edinilebiliyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/-milli-isletim-sistemi-pardustan-cumhuriyetin-100-yilina-ozel-surum/3035698
1,516
3,026
1. Yapay Zeka Zirvesi 'AI [Tomorrow Summit]' kapsamında ödül töreni düzenlendi 1. Yapay Zeka Zirvesi "AI [Tomorrow Summit]" kapsamında düzenlenen törende 17 kategorideki ödüller sahiplerini buldu. İstanbul Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca Ağustos 2021'de açıklanan "Türkiye Yapay Zeka Stratejileri"ni desteklemek amacıyla, yapay zekaya ilişkin kamu, özel sektör, akademi ve girişimcilik dünyasında farkındalık oluşturmak üzere planlanan 1. Yapay Zeka Zirvesi "AI [Tomorrow Summit]" kapsamında ödül töreni düzenlendi. Yapay Zeka Politikaları Derneği (AIPA) Başkanı Zafer Küçükşabanoğlu'nun moderatörlüğünde gerçekleştirilen törende 17 kategorideki ödüller, çevrim içi ortamda sahiplerine takdim edildi. Ödül alan kişi ve kurumlar ile kategorileri şöyle: Sektöründe Fark Yaratanlar GSM: TURKCELL E-Market: Getir E-Yemek: Yemek Sepeti E-Pazar: Hepsiburada Dijital Bankacılık: Akbank Geleceğe Değer Katan Projeler Sürdürülebilirlik: Cerebrum Tech CRM Müşteri İlişkileri Yönetimi Ödülü: MULTINET UP Jüri ödülleri-Geleceğe İlham Verenler Kültür Sanat: Besteci Mehmet Ünal ARGE: GRI-ZU 263 Uzay Takımı Toplumsal Fayda: Mustafa Özhan Kalaç Sosyal Medya: WEBTEKNO Podcast: Teknoseyir: Murat Pekcan ve Levent Gamsız Girişimcilik: Mehveş Altay TV programı: NTV-Teknohayat: Ahmet Can İnovasyon Ödülü: TOGG Üst Yöneticisi (CEO) Gürcan Karakaş Kamu Dijital Dönüşüm Lideri: Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Dr. Ali Taha Koç Özel Ödül: Cahit Arf Özel Ödülü: Baykar Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/1-yapay-zeka-zirvesi-ai-tomorrow-summit-kapsaminda-odul-toreni-duzenlendi/2532448
844
1,705
11 yıllık Türk firması CERN'e parça üretecek CERN'den sipariş alan ilk Türk firması 11 yıllık Ankaralı Dora Makina oldu. Firma ilk siparişlerini bu ayın sonunda teslim edecek. ANKARA - ERDAL ÇELİKEL Dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarı olan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinden (CERN) sipariş alan ilk Türk firması Ankaralı Dora Makina oldu. Firma ilk siparişlerini bu ayın sonunda teslim edecek. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) öncülüğüyle başlatılan girişimler sayesinde 600 milyon avroluk projeden önümüzdeki dönemde yerli firmaların da pay alma şansı doğdu. Bu kapsamda projeden ilk siparişi alan ve OSTİM'deki Dora Makina'nın Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Bekir Sağlamyürek, firmayı 2004 yılının sonlarında kurduklarını belirtti. "Ciddi bir altyapı oluşturuyoruz" Firmanın yaklaşık 11 yılda 75 kişilik teknik ekibin çalıştığı bir işletme konumuna geldiğini anlatan Sağlamyürek, yerli savunma sanayi firmalarına alt yüklenici olarak parça ürettiklerini ve bu deneyim sayesinde ciddi bir altyapı oluşturduklarını kaydetti. Sağlamyürek, söz konusu altyapının da katkısıyla katma değeri yüksek ürün üreten yabancı firmalarla iş yapma kararı aldıklarını dile getirerek, "Yurt dışındaki 4-5 firmaya ürün yapıp gönderiyoruz. CERN'i de 1,5-2 yıl önce hedeflerimiz arasına almıştık ama TOBB'nin de girişimleri sayesinde projeden ilk siparişimizi kasım ayında aldık" dedi. CERN projesinden ilk etapta 15-20 parçadan oluşan sipariş aldıklarını belirten Sağlamyürek, şu ifadeleri kullandı: "Bu siparişi ocak ayınının sonlarında teslim edeceğiz. Aslında birinci paket siparişi teslim etmeden ikinci paket siparişi de aldık. Bunların içinde yarı mamul ürünler var. CERN'den bize ham maddesi gelen, üzerinde işlem yapacağımız mamuller var. Bunların arasında bizim ham maddesini yurt dışından aldığımız malzemeler var. Yurt içinden tedarik edip ürettiğimiz parçalar var. Biz bunu büyüyerek ilerleyecek bir iş olarak görüyoruz." CERN'de neler yapılıyor? 2. Dünya Savaşı sonunda Avrupa'da ortak nükleer araştırmalar yapmak için kurulan CERN'de, bugün itibarıyla atomdan küçük temel parçacıklar ve aralarındaki kuvvetler hakkındaki önemli buluşlar yapılıyor.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/11-yillik-turk-firmasi-cerne-parca-uretecek/499522
1,090
2,167
5G'nin yerli ve milli oyuncusu GTENT global pazarda da iddialı olmak istiyor GTENT Yönetim Kurulu Başkanı Kayaduman, "Nasıl ki, Güney Kore dünya markaları yaratmak için belirli sektörleri destekledi, biz de devletimizin desteğini aynı bu şekilde arkamızda hissediyoruz." dedi. İstanbul Türkiye'de 5G altyapısını yapan şirketlerin başında Ankara OSTİM'deki Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK) içindeki 10 firmanın bir araya gelmesi ile kurulan Global Telekom ve Entegre Teknolojiler AŞ'nin (GTENT) tanıtım toplantısı yapıldı. Tanıtım toplantısına GTENT Yönetim Kurulu Başkanı İlyas Kayaduman, GTENT Yönetim Kurulu Üyesi ve HTK Başkanı İlhan Bağören ve GTENT Yönetim Kurulu Üyesi Güneri Dürmüş katıldı. Toplantıda konuşan Kayaduman, Türkiye'deki operatörlerin hepsiyle sürekli görüşme halinde olduklarını 5G'ye en hızlı entegre olan ülkelerin başında Türkiye'nin gelmesi için çalışmalarını aksatmadan sürdürdüklerini söyledi. Hedef yüzde 60 pazar payı 5G teknolojisine geçilmesi için dört ürün grubunun olduğunu belirten Kayaduman, "Bunlar, Yeni Radyo (Anten), BBU, Çekirdek Şebeke ve Radyo Link. GTENT olarak bunların hepsinde faal olan tek firmayız. Bunların bir kısmını ayrı ayrı yapan yerli firmalar var ancak Türkiye'de faaliyet gösteren üç operatörümüz de tüm ürünleri tek bir firmadan tedarik etmelerinin kendileri için çok daha kolay olacağını belirtiyor. Bu nedenle kendimizi rekabet açısından çok ileride görüyoruz. Çünkü GTENT olarak HTK bünyesinde yıllardır 5G konusuna odaklandık ve faaliyetlerimiz bu alanda devam ediyor. Yüzde 100 yerli ve milli bir firmayız. Yabancı oyuncuların da bu alanda çok aktif olmak istediklerini biliyoruz. Ancak 4,5G'de olan yüzde 45 yerlilik oranının 5G'de de devam edeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle hedeflerimizi yüzde 60 pazar payına göre kurguluyoruz." diye konuştu. "Türkiye'de 5G altyapısını büyüklüğü 2025 yılında 10 milyar dolar olacak" Türkiye'deki 5G altyapısı büyüklüğünün 2025 yılına kadar 10 milyar dolar olmasının beklendiğini belirten Kayaduman, "Devletimiz bizi bu konuda destekliyor ve cesaretlendiriyor. Ancak sadece iç piyasa ne Türkiye ne de bizim için yeterli değil. Bu nedenle orta vadeden daha kısa bir zamanda hedefimizi bölgesel ve global pazar olarak belirledik. Bölgesel pazardan yüzde 15 ve yıllık 80 milyar dolar olması beklenen global pazardan yüzde 5 pay alma hedefindeyiz. Böylece global bir marka olacağız. Nasıl ki, Güney Kore dünya markaları yaratmak için belirli sektörleri destekledi, biz de devletimizin desteğini aynı bu şekilde arkamızda hissediyoruz. 5G'de Türkiye'nin Kia'sı, Samsung'u olmamamız için hiçbir sebep yok." dedi. Kısa bir gelecekte unicorn olacak Ernst&Young şirketine değerleme yaptırdıklarını belirten Kayaduman, "Bunun raporlaması önümüzdeki aylarda elimize ulaşacak. Bizimle ilgilenen yerli ve yabancı birçok şirket var. Ancak biz kendimizin ne olduğunu görmeden masaya oturmak istemiyoruz. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki KOBİ ölçeğinde 10 şirketin bir araya gelmesi ile kurulmuş bir şirketiz. Bizi bir startup gibi düşünürseniz, çok kısa bir gelecekte unicorn olacağız." ifadelerini kullandı. "Türkiye 5G trenini kaçırmasın" HTK'nın mobil operatörlerin yatırımlarında yerlilik payını yükseltmek misyonu ile kurulduğunu belirten GTENT Yönetim Kurulu Üyesi ve HTK Başkanı İlhan Bağören ise şunları söyledi: "HTK'nın 2017 yılındaki kuruluşu döneminde yüzde 0,98 olan yerlilik payı, bugün yüzde 20 civarına çıktı. Bunun yüzde 45'ler seviyesine çıkmasını bekliyoruz. HTK'nın yaptığı projelerden birisi de 5G altyapısına yönelik uygun ürünlerin geliştirilmesi amacıyla 16 HTK firması ve 3 mobil operatörün birlikte çalıştığı 'Uçtan Uca Yerli ve Milli 5G Haberleşme Şebekesi' (UUYM5G) adlı TÜBİTAK projesi oldu. Bu projede ürünler, çoğu KOBİ olan üretici firmaların iş birliği ile geliştirildi. Proje geçen ay bitti. 200 milyon liralık destekten 110 milyon lira kullandık. GTENT de bu süreçte kuruldu. GTENT'in ilk hedefi, UUYM5G projesinden çıkacak ürünleri yerli ve global müşterilere sunmaktı. Bugün GTENT, hem ortaklarının hem de diğer HTK firmalarının mevcut ürünlerini küresel pazarlara sunuyor ve hedef doğrultusunda çalışmalarına hızla devam ediyor." Türkiye'nin 5G'ye geçişte geç kalmaya tahammülü olmadığını belirten GTENT Yönetim Kurulu Üyesi Güneri Dürmüş de, "5G trenini kaçırmamamız lazım. Eğer kaçırırsak bir daha bu trene binemeyiz ve üretici değil, tüketici oluruz. Türkiye oyun kurucu olmak varken izleyici olmayı tercih etmeyecektir." açıklamasında bulundu.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/5g-nin-yerli-ve-milli-oyuncusu-gtent-global-pazarda-da-iddiali-olmak-istiyor/2203354
2,200
4,486
Alper Gezeravcı, astronot olmanın şifrelerini Gebzeli öğrencilerle paylaştı Türkiye'nin ilk astronotu Gezeravcı, bir astronotun birçok farklı özelliği bünyesinde barındırması gerektiğini belirterek, bunları serinkanlılık, eğitim, dil becerisi, uçuş tecrübesi, fiziksel ve zihinsel sağlık, sabır, azim ve tutku olarak sıraladı. Ankara Türkiye'nin ilk astronotu Alper Gezeravcı, Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan (ISS) canlı bağlantı yaparak bilime ve uzay çalışmalarına ilgi duyan Kocaeli-Gebze TÜBİTAK Fen Lisesi öğrencilerinin sorularını yanıtladı. "Fırlatma sürecinde, koltuğa bağlandığı anda neler hissettiği"nin sorulması üzerine Gezeravcı, şu ifadeleri kullandı: "Uzun ve meşakkatli bir hazırlık sürecinden sonra milletimizin heyecanla beklediği o anın geldiğini, tüm ülkenin tek yürek fırlatma sürecini takip ettiğini bilmek beni çok mutlu etti. Yüzümde büyük bir gülümsemeyle yaşadığım süreci ve bulunduğum anın olağanüstü olduğunu düşündüm. Diğer taraftan olası acil durum senaryolarında göstereceğimiz reaksiyon ve uygulayacağımız acil durum prosedürlerini tekrar ediyordum." ❝Türk gençleri olarak ülkemizi gelecek yüzyıla iyi bir şekilde taşımak için elimizden geleni yapıyoruz❞ — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) February 1, 2024 Kocaeli-Gebze TÜBİTAK Fen Lisesi öğrencileri Türkiye'nin ilk astronotu Alper Gezeravcı ile görüşmelerinden sonra duygularını paylaştı https://t.co/v5eV9h49XP pic.twitter.com/WkAcHkS72d Gezeravcı, vücudu yer çekiminin ezici ağırlığı altındayken görevlerini yerine getirebilmek için bedensel yeteneklerini geliştirdiğini ifade ederek, havacılık eğitimi ve tecrübesinin fırlatma sürecini rahat geçirmesine vesile olduğunu söyledi. "Deney konularımız farklı disiplinleri içeriyor" ISS'de uyguladığı deneylerin sonuçlarına ilişkin soruyu da yanıtlayan Gezeravcı, şunları kaydetti: "Deney konularımız biyoloji, fizik, tıp ve genetik alanlarında farklı disiplinleri içeriyor. TÜBİTAK bünyesinde hazırlanan 'gMetal' deneyimiz var. Kimyasal tepkimesiz koşullarda katı parçacıklar ile akışkan ortam arasında homojen karışım oluşturulmasının yerçekimine etkisini araştırıyoruz. Tıp alanında uzay ortamının insan sağlığı üzerindeki etkilerini incelediğimiz deneyimiz var. Burada radyasyona maruz kalmanın kansere neden olan baskılayıcı hücrelere etkisini inceliyoruz. Yerçekimsiz ortamdan etkilenen henüz işlevi keşfedilememiş genler ve bunların bağışıklık sistemiyle ilişkisini araştırıyoruz. Bu etkilerin tespit edilebilmesi için dünyada kan örneklerim alınmaya başlandı, halihazırda alınmaya devam ediyor. Görev sonunda da yine son kan örneklerim alınarak numuneye yönelik çalışma tamamlanmış olacak. 'PRANET' deneyiyle propolisin mikro yerçekimi ortamındaki bakteriler üzerindeki etkisini araştırıyoruz." "Dünyadakinden çok daha kısıtlı koşullarda deney yapabiliyoruz" Gezeravcı, "Uzay ortamında insan sağlığı ve fizyolojisinde nasıl değişimler oluyor?" sorusu üzerine, uzay uçuşunun birçok insan açısından zorlayıcı fiziksel koşullara sahip olduğunu söyledi. ISS'nin kendilerini uzay radyasyonu gibi çevresel faktörlerden korumasına karşın vücutlarının mücadele etmesi gereken birçok fizyolojik zorluk bulunduğunu anlatan Gezeravcı, şunları kaydetti: "Düşük yer çekimi, azalan fiziksel aktivite ve diğer koşullar sebebiyle beslenme sorunları ve uykusuzluk gibi birçok probleme sebep olma ihtimali barındırıyor. Ankara Üniversitesinden bilim insanlarımız; fırlatma, uzay ortamı ve geri dönüşün insan sağlığına etkilerini ortaya çıkarmak için çalışıyorlar. Bunun için benim vücudumda gerçekleşen fizyolojik ve biyokimyasal değişimlere dair verileri inceleyecekler. Bu kıymetli veriler bundan sonraki görevlerde olumsuz etkileri hem de dünyadaki hastalıklara karşı tedavi ve önleyici tedbirler geliştirmeye katkı sunacak." "Deneyleri gerçekleştirirken hangi alt yapıları kullandığına" ilişkin soruyu da yanıtlayan Gezeravcı, ISS'de dünyadakinden çok daha kısıtlı koşullar ve üst düzey güvenlik prosedürlerine uygun şekilde deney yapabildiklerini dile getirdi. ISS'de sınırlı enerji ve ham madde kaynaklarına sahip olduklarını anlatan Gezeravcı, şu değerlendirmede bulundu: "Bu nedenle uzayda gerçekleştirilecek deneyler önce burayla uyumlu hale getiriliyor. Bu hem deneyi öneren bilim insanlarının hem de istasyondaki teknolojik imkanlar konusunda uzman kişilerin işbirliği içinde çalışmasını gerektiriyor. Malzeme deneyimiz için dünyadan getirdiğimiz alaşımları Japonya'ya ait KIBO modülünde elektrostatik kuvvet ile askıda tutarak aynı anda lazer ışınları yoluyla ısıtmamız ve ergime sıcaklığına getirmemiz gerekiyor. Bunun için ihtiyacımız olan ortamı istasyonda ELF dediğimiz altyapıyla güvenli şekilde yaratabiliyoruz." Deneyleri yaparken ISS görev kontrol merkeziyle sürekli iletişim halinde olduklarını belirten Gezeravcı, TÜBİTAK Uzay ekibinin, üniversitelerden bilim insanlarının koordineli şekilde deneyleri takip ettiklerini, gerektiğinde kendisine destek olduklarını söyledi. Gezeravcı, deneyler sırasında beklenmedik bir durumla karşılaşırsa yine uzmanlara danışabildiğini vurgulayarak, sürekli bağlantının deneylerin başarıyla yürütülmesi için olduğu kadar astronotların sağlığının ve güvenliğinin korunması için de kritik önemde olduğunu ifade etti. Serinkanlılık vurgusu Gezeravcı, "Astronotta bulunması gereken özellikler nelerdir?" sorusunu ise şöyle yanıtladı: "Bir astronotun birçok farklı özelliği bünyesinde barındırması gerekiyor. Ben serinkanlılığın; bu çeşitli özellikleri barındıran, bütünü koruyan ve içimizdeki potansiyeli, ihtiyaç halinde, tam olarak kullanabilmemizi sağlayan bir kalkan olduğunu düşünüyorum. Havacılıktan edindiğim tecrübeler ve geçmişte yaşadığım acil durumlar, serin kalma açısından beni bugün kendime oldukça güvendiğim bir noktaya getirdi. Uzaya ulaşmak ve burada yaşamak için fiziksel ve zihinsel durumumuz uzayda yaşamak için uygun olmak zorunda. Bu nedenle sağlıklı bir vücut ve zihin çok önemli. Ama ben doğuştan gelen bir rahatsızlık olmadığı ve sağlıklı bir yaşam sürdürdüğünüz sürece birçoğunuzun bu kriterleri karşılayacağını düşünüyorum. Eğitim, astronot olmak için çok önemli. Mühendislik, fen bilimleri, matematik gibi temel teknoloji ya da tıp alanlarında yüksek lisans derecesini tamamlamanız sizin için iyi bir başlangıç olabilir. Astronot olmanız için illa pilot olmanız gerekmiyor ancak bir miktar uçuş tecrübeniz olması size fırlatma ve dünyaya dönüş sürecinde yaşayacağınız deneyimlerde fayda sağlıyor. Ben faydasını gördüm." Dil becerisinin de önemli olduğunu anlatan Gezeravcı, insanların uzayda uyumlu çalışmaları gerektiğine işaret etti. Farklı ülkelerden astronotlar bir arada çalıştığı için ortak dil olarak İngilizce konuştuklarını dile getiren Gezeravcı, sözlerini şöyle tamamladı: "Sabır, azim ve tutkuyla siz her şeyi başarabilecek potansiyele sahipsiniz. Hayal kurmaya ve hayallerinizin peşinden gitmeye devam edin. Mezun olduğum Hava Harp Okulunu da bünyesinde bulunduran Milli Savunma Üniversitemiz bir taraftan askeriye geleneğini gözetirken diğer taraftan modern yöntemlerle çağın gerekliliklerine uygun lisans ve lisansüstü eğitim veren bir kurumumuz. Sizleri de Milli Savunma Üniversitesi bünyesindeki okullarda görmeyi arzu diyorum." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/alper-gezeravci-astronot-olmanin-sifrelerini-gebzeli-ogrencilerle-paylasti/3124732
3,620
7,315
Ankara Üniversitesi tıpta 'yerli üretim' için kolları sıvadı Cumhuriyetin ilk üniversitesi Ankara Üniversitesi, yerli ilaç ve tıbbi cihaz geliştirilebilmesi amacıyla robotik sistemlerden doku mühendisliğine, medikal tasarımdan akıllı ilaç çalışmalarına kadar birçok alanda bilimsel çalışma için harekete geçti. Ankara Ankara Üniversitesi (AÜ), yerli ilaç ve tıbbi cihaz geliştirilebilmesi için robotik sistemlerden doku mühendisliğine, medikal tasarımdan akıllı ilaç çalışmalarına kadar birçok alanda bilimsel çalışma için harekete geçti. Üniversite bünyesinde kök hücreden organ geliştirme, probiyotiklerden akıllı görüntüleme cihazları gibi çok sayıda alanda yeni bilimsel çalışmalara imza atıldı. AÜ Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk üniversitesi Ankara Üniversitesinin kuruluşundan bu yana eğitim, bilim ve araştırma alanlarında ülkenin sesini dünyaya duyurmak için çalıştıklarını söyledi. "Üniversitemizin en önemli felsefesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaş dünyaya açılmak, yüksek uygarlığa ulaşmaktır." diyen İbiş, eğitim, sosyal yaşam ve araştırmada niteliği öncelikleyen, yenilikçi bir anlayışla nitelikli öğrenci yetiştirilen önemli bir kurum olma yolunda ilerlediklerini ifade etti. İbiş, hem ilaç hem tıbbi ürünlerde dışa bağımlılığın önüne geçebilmek için önemli çalışmalar yürüttüklerini bildirdi. Araştırma-geliştirme çalışmaları kapsamında, onkolojiden nükleer tıbba, kadın hastalıkları ve doğumdan beyin cerrahisine kadar tüm alanlarda bilimsel uygulama yapıldığını dile getiren İbiş, "Bu kapsamda bir yandan araştırma yapılırken diğer yandan dünya uygulamalarının da yapılabilmesini sağlıyoruz. Dünyadaki uygulamalar takip edilirken öğretim görevlisi arkadaşlarımız bizzat yurt dışında, yerinde de eğitim alarak, yeni uygulamaları ve yeni teknoloji kullanımını ülkemize taşıyor." dedi. "Yerli teknoloji geliştirilmesine ağırlık veriyoruz" İbiş, üniversite olarak araştırma geliştirme çalışmalarını teşvik ettiklerini, teknoloji transferinin yanı sıra ilaç ve tıbbi cihazı kapsayacak şekilde yerli teknoloji geliştirilmesine ağırlık verdiklerini vurguladı. Sağlıkta ilaç ve tıbbi cihazların yurt dışından temin edilmesinin ekonomik anlamda ülkeye yükünün çok ağır olduğunu dile getiren İbiş, "Yurt dışına bağlı kalındığında ve yerli ürün geliştirilmediğinde ekonomiye katkı düşük seviyede kaldığından elde edilen kazanç da yurt dışına çıkıyor. Bunun için Türk bilim insanlarımızın aşıdan ilaca, tıbbi cihazdan tıbbi malzemeye kadar her alanda yeni ürün geliştirme çalışmalarına ağırlık vermesi gerekiyor." diye konuştu. Prof. Dr. İbiş, özellikle son yıllarda bu konuda adeta bir seferberlik olduğunu, ASELSAN'ın ultrasonografi, manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve tomografi gibi görüntüleme tekniklerinin yerli üretiminde önemli çalışmalar yaptığını söyledi. "Kök hücreden organ geliştirilmesi için çalışmalara başladık" Sanayi, kamu, yerel yönetim ve üniversitelerin birlikte çalışması halinde önemli çalışmalara imza atılabileceğini ifade eden İbiş, "Ankara Üniversitesi olarak biz de yerli ve milli üretim için kolları sıvadık. Yüksek tecrübeyle donanmış çok sayıdaki öğretim görevlisi arkadaşlarımız ekipleriyle birlikte birçok ilk uygulamayı hayata geçirme çabasında. Bu kapsamda, Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Kumbasar'ın, üniversitenin Teknopark'ı üzerine kayıtlı kateter geliştirmiş olması buna güzel bir örnektir." bilgilerini paylaştı. Prof. Dr. İbiş, tıbbın geleceğinin kişinin kendi dokusundan yeni doku ve organ geliştirilmesi ve genetik çalışmalarda yattığının altını çizerek, şunları kaydetti: "Ankara Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü bünyesinde kişinin kendi hücrelerinden doku ve organ geliştirilmesi üzerine çalışmalar yapıyoruz. Burası, ulusal bir merkez olacak. Örneğin, kişinin kendi hücresinden karaciğer dokusu geliştirilerek hastaya nakledilmesi sağlanabilecek. Prof. Dr. Günhan Gürman başkanlığında yürütülen çalışmalar kapsamında, kalp kasından deriye kadar tüm organların geliştirilebilmesi için araştırma yapılıyor. Öte yandan nükleer tıp alanında akıllı görüntüleme ajanları için araştırma ve geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Ayrıca, özellikle kanser tedavisinde kullanılan sadece ilgili tümörü hedef alarak yok eden ve çevre dokularını koruyan akıllı ilaçların üretimi, yeni ilaçlar için yeni molekül geliştirme çalışmaları yapılıyor. Bunun dışında bağışıklık sisteminde etkili probiyotikler üzerine de araştırma yürütülüyor. Üniversite olarak tıpta söz sahibi olan bir Türkiye için yenilikçi, bilimsel ve yerli üretim için çalışma alanlarımızı daha artırıyoruz." Ankara Üniversitesinin, dünyadaki 30 bin üniversite içinde ilk binde yer aldığını anımsatan İbiş, "Burası bir araştırma üniversitesidir ve bazı dallarda dünyanın ilk 500'ü içinde yer alıyoruz." ifadelerini kullandı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/ankara-universitesi-tipta-yerli-uretim-icin-kollari-sivadi/1431210
2,576
4,997
Anlaşılamayan sinyaller gönderen Voyager 1 uzay aracından 4 ay sonra ilk kez anlamlı veri alındı ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Ajansının 1977'de uzaya fırlatılan ve görevini hala sürdüren, kasımdan bu yana anlaşılamayan sinyaller gönderen Voyager 1 uzay aracından ilk kez anlamlı veri aldığı bildirildi. Ankara NASA'dan yapılan açıklamada, Kasım 2023'ten beri Dünya'ya anlaşılamayan sinyaller ileten Voyager 1'in 1 Mart'ta yollanan komuta anlaşılır karşılık verdiği belirtildi. Açıklamada, "Sorunun kaynağının bilim ve mühendislik verilerini Dünya'ya gönderene kadar depolayan uçuş veri alt sistemindeki (FDS) 3 bilgisayardan birinde olduğu tahmin ediliyor.” bilgisi paylaşıldı. Yetkililer, uzay aracına 1 Mart'ta gönderilen komuta 3 Mart'ta yanıt geldiğini belirterek, bunun daha önce anlaşılamayan sinyallere benzemediğinin fark edilmesi üzerine 4 gün sonra çözümleme için incelemeye alındığını anlattı. Bilim insanlarının 10 Mart'ta çözümlemeyi başardıkları sinyalin FDS kayıtlarını içerdiği açıklandı. Bilim insanları, Voyager 1'den gönderilen sinyalin, FDS'nin ne yapması gerektiğine dair adımları ve son dönemdeki değişiklikleri içermesinden dolayı uzay aracındaki iletişim problemlerini çözmede yardımcı olabileceğini düşündüklerini açıkladı. Güneş sisteminin etki alanı dışında araştırma yapmak amacıyla 1977'de uzaya gönderilen Voyager 1, Dünya'ya 23,3 milyar kilometre uzaklıkta bulunuyor. Yıldızlar arası konumu nedeniyle Voyager 1'in tek yönlü seyahati 20 saat 33 dakika sürüyor ve bu nedenle NASA ile arasındaki mesajın gelip gitmesi iki günü buluyor. Öte yandan NASA, yanlış komut gönderip bağlantıyı kaybettiği Voyager 2 uzay aracından sinyal almaya çalışıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/anlasilamayan-sinyaller-gonderen-voyager-1-uzay-aracindan-4-ay-sonra-ilk-kez-anlamli-veri-alindi/3166226
889
1,840
Araştırmaya göre, sıcak hava ve uzun süreli güneş ışığı Kovid-19'un yayılımını azaltıyor Bir grup bilim insanı tarafından yapılan araştırma, sıcak havanın ve güneşin daha uzun süre görüldüğü bölgelerde yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) yayılımının azaldığını ortaya koydu. Ankara Sonuçları "Scientific Reports" dergisinde yayınlanan araştırmada, ülkelerin coğrafi konumu nedeniyle değişkenlik gösteren sıcaklık, güneşlenme süresi ve nem oranı gibi faktörleri dikkate alan uzmanlar, ekvator çizgisinden uzaklaşıldığında her 1 derecelik enlem artışında milyon kişi başına Kovid-19 vaka sayısında yüzde 4,3'lük yükseliş olduğu sonucuna ulaştı. Çalışmada, 117 ülkeye ait nem, sıcaklık ve güneşleme süresi bilgilerinin yanı sıra şehirleşme, Kovid-19 test yoğunluğu, yaşlı nüfus oranı ve sağlık hizmetleri harcamaları gibi veriler analiz edildi. Bulgular, sıcak iklim koşullarına sahip ülkelerde, daha soğuk iklim koşullarına sahip olanlarla karşılaştırıldığında daha düşük oranda Kovid-19 vakasına rastlandığını gösterdi. Elde edilen sonuçların, ısı ve güneş ışığının Kovid-19'un yayılım hızını azalttığı hipoteziyle tutarlı olduğuna işaret eden araştırmacılar, bulgularının yanlış yorumlanmaması konusunda da uyardı. Araştırma sonuçlarının hastalığın yaz aylarında ortadan kalkacağı veya ekvatoral bölgelerde görülmeyeceği anlamı taşımadığının altını çizen araştırma ekibi, yaz aylarının sağladığı yüksek sıcaklık ve daha yoğun ultraviyole ışımanın, Kovid-19'a karşı alınan halk sağlığı önlemlerine destek sağlayabileceğini belirtti. Öte yandan, araştırmanın salgının başlangıcından Ocak 2021'e kadarki süreyi kapsadığına dikkati çeken araştırmacılar, Kovid-19'un yeni gelişen varyantlarında aynı sonuçların gözlenip gözlenmeyeceğinin henüz bilinmediğini bildirdi.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/arastirmaya-gore-sicak-hava-ve-uzun-sureli-gunes-isigi-kovid-19un-yayilimini-azaltiyor/2228067
950
1,760
ASELSAN 58,9 milyon dolarlık yurt dışı satış sözleşmesi imzaladı ASELSAN, uluslararası bir müşterisiyle 58,9 milyon dolarlık yurt dışı satış sözleşmesi imzaladı. İstanbul ASELSAN'ın Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda yer alan açıklamasına göre, şirket, yurt dışı iştiraki üzerinden uluslararası bir müşterisiyle akıllı ulaşım sistemleri ihracatına yönelik olarak 58 milyon 887 bin 692 dolar tutarında yurt dışı satış sözleşmesi imzalad Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/aselsan-58-9-milyon-dolarlik-yurt-disi-satis-sozlesmesi-imzaladi/3098254
302
598
ASELSAN'ın "GÖZDE"si envantere girdi sıra TOLUN'da ASELSAN tarafından geliştirilen ve seri üretimi başlayan minyatür bomba TOLUN, ilk teslimat için gün sayıyor. Paris ASELSAN, dünyanın önde gelen havacılık buluşmalarından Paris Airshow'da hava platformları için geliştirdiği mühimmat, aviyonik ve elektro optik ürünler başta olmak üzere bir dizi çözümünü sergiledi. Bu ürünler arasında TOLUN Minyatür Bomba, TOLUN IIR Güdümlü Minyatür Bomba, Çoklu Taşıma Salanı SADAK-4T, GÖZDE ve LGK-82 güdüm kiti yer aldı. — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) June 24, 2023 AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, ASELSAN'ın Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ile geliştirme ve üretim sözleşmelerini imzaladığı TOLUN için yalın üretim hattı kuruldu ve seri üretime başlandı. TOLUN'un kullanım konseptine uygun sertifikasyon testlerinin temmuz ayında tamamlanarak teslimata başlanması hedefleniyor. TOLUN'un geliştirme sürecinde, F-16 ve Bayraktar AKINCI taarruzi insansız hava aracı ile başarılı atış testleri gerçekleştirildi. TOLUN, hava platformundan çoklu taşıma salanıyla atılabilen, sert ve yumuşak kara hedeflerine karşı kullanılabilen INS/GPS güdümlü bir mühimmat olarak geliştirildi. 100 kilometre menzile sahip TOLUN, hem delici etkinlikli (1 metre kalınlıklı beton engeli delebilen) hem de parçacık etkili harp başlığı varyantlara sahip bulunuyor. TOLUN, bu yüksek etkinlikleri gerçekleştirirken düşük ikincil hasar etkisi gösteriyor. ASELSAN, minyatür bomba projesiyle akıllı çoklu taşıma salanı da geliştirdi. Çoklu taşıma salanı SADAK-4T ile F-16 uçaklarının kanat altlarına dörder adet minyatür bomba taşıyan birer çoklu salan yerleştirilebiliyor. Böylece aynı anda çoklu hedef angajmanı ile oyun değiştirici bir kabiliyet oluşturuluyor. SADAK'ın 2'li versiyonu da bulunurken TOLUN kullanıcı ihtiyaçlarına bağlı olarak tekli şekilde kullanılabiliyor. ASELSAN, aynı zamanda genel maksat bombaları için çoklu kullanım konseptine uygun salan geliştirmek için çalışmalara devam ediyor. Kızılötesi arayıcı başlıklı TOLUN yıl sonunda ASELSAN minyatür bombanın seri üretim çalışmalarını sürdürürken mühimmatın varyantlarını geliştirmek için de faaliyetler yürütüyor. Kızılötesi arayıcı başlıklı "Man-in-the-Loop" özellikli minyatür bomba (IIR Minyatür Bomba) varyantının bu yıl sonunda kalifiye olması hedefleniyor. Kızılötesi arayıcı başlık sayesinde minyatür bomba, geçmiş varyantta olduğu gibi sadece hareketsiz hedeflere değil, hareketli hedeflere karşı da etkili bir mühimmat olacak. Man-in-the-Loop özelliğiyle pilotla mühimmatın etkileşimi sağlanırken anlık olarak hedef güncellenmesi yapılabilecek. Kızılötesi arayıcı başlıklı minyatür bomba için ASELSAN öz kaynaklarıyla tasarım süreci devam ediyor. Tasarımın tamamlanmasıyla yer ve uçuş testleri gerçekleştirilecek. ASELSAN ve TÜBİTAK SAGE'nin "GÖZDE"si TÜBİTAK SAGE ile ortak olarak geliştirilen GÖZDE güdüm kiti de SSB ile imzalanan sözleşme kapsamında envantere girmeye başladı. GÖZDE, 500 libre sınıfında MK-82 genel maksat bombalarını INS/GPS ve Lazer Arayıcı Başlıklı (LAB) güdümlü mühimmata dönüştürerek sabit ve yüksek hızlı hareketli (50-120 kilometre/saat) hedeflerin hassas vurulmasını sağlıyor. GÖZDE güdüm kiti, F-16 ve F-4 uçakları için sertifiye edildi, Bayraktar AKINCI TİHA'ya entegrasyon çalışmaları ise devam ediyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/aselsanin-gozdesi-envantere-girdi-sira-tolunda/2930104
1,741
3,459
ASELSAN'ın küp uydusu için geri sayım ASELSAT 3U Küp Uydusu, 14 Ocak'ta SpaceX firmasına ait Falcon-9 roketi ile alçak dünya yörüngesine yerleştirilmek üzere ABD'ye gönderildi. Ankara ASELSAN tasarımı kritik bileşenlerin, İstanbul Teknik Üniversitesince üretilen platforma entegre edilmesiyle geliştirilen ASELSAT Küp Uydusu'nun uzaya gönderilmesi için geri sayım başladı. Uydu haberleşme sistemleri, askeri birliklerin vazgeçilmez haberleşme araçlarını oluşturuyor. Komuta kontrol sistemlerinin birer parçası olan emniyetli ses, görüntü ve veri haberleşmesi için kullanılan uydu teknolojilerinin önemi, özellikle sınır ötesi operasyonlar sırasında daha da artıyor. Buradan hareketle ASELSAN, sahadaki askeri birliklerle bunların bağlı bulundukları komuta merkezlerinin ve karargahlarla muharebe alanındaki komutanlıkların taktik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, en yetkin haberleşme araçlarından birini daha alternatif çözüm olarak ortaya koyuyor. ASELSAN, uydu teknolojileri konusunda sahip olduğu proje yönetimi, sistem/alt sistem tasarımı, yazılım geliştirme, üretim, test ve entegrasyon alanlarındaki bilgi ve tecrübesini kullanarak, gerek askeri, gerekse sivil uydu haberleşme sistemleri ve uydu sistemleri çözümleri sunuyor. Bu kapsamda son olarak öz kaynaklı Ar-Ge Projesi kapsamında ASELSAT 3U Küp Uydusu geliştirildi. Uydu, 14 Ocak'ta SpaceX firmasına ait Falcon-9 roketi ile alçak dünya yörüngesine yerleştirilmek üzere ABD-Florida'ya doğru yola çıktı. Ürünlere tarihçe kazandırılacak ASELSAN tasarımı kritik bileşenlerin, İstanbul Teknik Üniversitesince üretilen platforma entegre edilmesiyle geliştirilen ASELSAT'ın yörüngeye başarılı şekilde yerleştirilmesinin ardından görevine başlaması bekleniyor. ASELSAT, kamera görev yükü ile elde edeceği optik görüntüyü, X-Bant aşağı hat alt sistemi aracılığıyla yer istasyonuna indirecek, sayısal kart görev yükü üzerinde bulunan radyasyon dozimetresi ve sıcaklık sensörü ile uzay ortamı hakkında istatiksel veri toplayacak. ASELSAT Küp Uydu Projesi'yle, şirket tarafından geliştirilen X-Bant vericinin yörüngedeki görevi sırasında doğrulamasının gerçekleştirilmesi ve ASELSAN ürünlerine tarihçe kazandırılması hedefleniyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/aselsanin-kup-uydusu-icin-geri-sayim/2096345
1,150
2,348
Askeri operasyonlara katkı sağlayacak cihazla birincilik elde ettiler Tehlikeli mağaraların içlerinin tespiti için geliştirdikleri "Pratik5000" ile TEKNOFEST 2020'de birinci olan KSÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisiliği Bölümü öğrencileri başarılarını Rektör Prof. Dr. Niyazi Can ile paylaştı. Kahramanmaraş Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Elektrik ve Elektronik Mühendisliği 4. sınıf öğrencileri Eray Sakarya ile Mehmet Akif Kavan, askeri operasyonlarda tehlikeli mağaraların içlerinin tespiti için geliştirdikleri "Pratik5000" ile TEKNOFEST 2020'de birinci olmanın gururunu yaşıyor. Üzerinde ultrasonik ses dalgaları, FPV kamera, metal ve metan gazı sensörü gibi bileşenleri bulunan "Pratik5000" cihazı, askerlerin operasyon yapmasının tehlikeli olabileceği mağara, tünel gibi bölgelere askerlerden önce girerek, bölgenin haritası, kişi sayısı, herhangi yanıcı gaz veya tuzaklanmış patlayıcı olup olmadığı hakkında bilgi veriyor ve görüntü aktarımı gibi operasyon için kritik derecede önemli bilgileri askerlere iletiyor. Gaziantep'te düzenlenen TEKNOFEST 2020'de alanlarında birinci olan öğrenciler başarılarını ziyaret ettikleri KSÜ Rektörü Prof. Dr. Niyazi Can ile paylaştı. Başarılarından dolayı öğrencileri tebrik eden Can, Türkiye'nin, her alanda yerli ve milli üretimi hedeflediğini dile getirdi. Can, TEKNOFEST'in üniversitelerde eğitim alan öğrencilerin çalışmalarını somut olarak ortaya koyabilmesi adına önemli bir organizasyon olduğunu ifade etti. Öğrencilerinin TEKNOFEST gibi büyük bir organizasyonda Türkiye birincisi olarak büyük bir başarıya imza attıklarını aktaran Can, şunları söyledi: "Türkiye artık her alanda milli ve yerli üretimi hedeflemiştir. Biz de üniversite olarak bu hedefe kilitlendik. Bu doğrultuda hocalarımız ve öğrencilerimiz çalışıyorlar. Danışmanlığını Prof. Dr. Ahmet Alkan'ın yaptığı üniversitemiz Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü öğrencileri Eray Sakarya ile Mehmet Akif Kavan'ın temsil ettiği "Pratik5000" isimli proje, Savunma, Uzay ve Havacılık kategorisinde Türkiye birinciliği derecesi almıştır. Kendilerini tebrik ediyorum." Eray Sakarya da cihaz hakkında bilgi vererek, şöyle konuştu: "Cihaz sayesinde canlı görüntü aktarımı, tünel içerisinde herhangi bir metan gazı olup olmadığı veya tuzaklanmış bir anti personel mayınını tespit edebiliyoruz. Ana taşımayı paletler gerçekleştiriyor ama onların aşamayacağı engel çıktığında ise kanatlarımız 15 santimetre kadar açılarak engelleri uçarak geçiyor ve tekrar paletlerle yoluna devam ediyor. Bunu görev süremizi uzatmak adına yaptık. Kamera üzerindeki stabilizasyon sistemiyle pilotun gözüne gelen gözlük yardımıyla herhangi bir yöne pilot başını çevirdiğinde kendi yönünü ona doğru çevirebiliyor. Cumhurbaşkanımızdan birincilik ödülü aldık." Projenin danışmanlığını yürüten KSÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Alkan ise öğrencilerinin kendisini gururlandırdığını ve bu başarının tesadüf olmadığını söyledi. Konuşmaların ardından Rektör Can, Sakarya, Kavan ve Alkan'a başarılar dileyerek, ceviz ağacından yapılmış sandık hediye etti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/askeri-operasyonlara-katki-saglayacak-cihazla-birincilik-elde-ettiler/1988478
1,566
3,259
Astronot Gezeravcı'nın dönüş yolculuğu için canlı yayınlar TSİ 15.00'te başlayacak Gezeravcı'nın Dünya'ya dönüşü için Axiom Space'in yapacağı canlı yayınlar, AA, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TUA'nın simultane çevirisi eşliğinde takip edilebilecek. Ankara Türkiye'nin ilk astronotu Alper Gezeravcı'nın Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan (ISS) Dünya'ya dönüş yolculuğuna ilişkin canlı yayınlar Türkiye saati ile (TSİ) 15.00'ten itibaren izlenebilecek. - Alper Gezeravcı ve Axiom-3 ekibinin bugün Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan ayrılması planlanıyor - Bakan Kacır: Gezeravcı'nın Dünya'ya dönüşü için koşullar olumlu Axiom Space'in, X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma göre, Alper Gezeravcı'nın da aralarında bulunduğu Ax-3 mürettebatının ISS'den ayrılması çevrim içi olarak şirketin "axiom.space/live" hesabından takip edilebilecek. Bu kapsamda kapının kapanmasına yönelik canlı yayın TSİ 15.00'te yapılacak. Dragon kapsülünün ISS'den ayrılış yayını ise TSİ 16.45'te başlayacak. Öte yandan Gezeravcı'nın Dünya'ya dönüşü için Axiom Space'in yapacağı canlı yayınlar, Anadolu Ajansı (AA), Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Türkiye Uzay Ajansının (TUA) sosyal medya hesaplarından simultane çeviri eşliğinde canlı olarak izlenebilecek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/astronot-gezeravcinin-donus-yolculugu-icin-canli-yayinlar-tsi-1500te-baslayacak/3130144
730
1,406
Atmosferdeki karbondioksit oranı 63 yılın en yüksek seviyesine ulaştı Dünyanın atmosferindeki karbondioksit (CO2) oranının mayıs ayında 63 yıldır kaydedilen en yüksek seviyeye çıktığı belirtildi. New York ABD'de bulunan Scripps Okyanus Bilimleri Enstitüsü ile Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) tarafından yayımlanan verilere göre, geçen ay karbondioksit konsantrasyonunun milyonda 419 parçaya (PPM) ulaştığı kaydedildi. Araştırmacılar, bunun 63 yıllık karbondioksit ölçümleri kayıt tarihi boyunca tespit edilen en yüksek rakam olduğuna dikkat çekerek geçen yıl mayıs ayında bu seviyenin milyonda 417 PPM olduğu hatırlatıldı. Atmosferik karbondioksitin ana kontrolünün fosil yakıt emisyonlarıyla alakalı olduğuna işaret eden NOAA yetkilisi Ralph Keeling, “Her yıl atmosferde daha fazla karbondioksit biriktiğinden, yükselişi durdurmak için önümüzde hala uzun bir yol var." ifadesini kullandı. “Asla ulaşmak istemeyeceğimiz bir noktaya doğru ilerliyoruz" Keeling, konsantrasyonun 2021 içinde 420 PPM'yi geçmesini beklediklerini kaydederek “Gittikçe asla ulaşmak istemeyeceğimiz bir noktaya doğru ilerliyoruz." uyarısında bulundu. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle dünya çapında alınan önlemler kapsamındaki kapanmalar ve araç kullanımının azalması sayesinde geçen yıl karbon emisyonu yüzde 7 gerilemiş ve bu, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek yıllık düşüş olmuştu. Uzmanlar, emisyonların 2021'de yeniden yükselişe geçeceğine kesin gözüyle bakarken, Paris İklim Anlaşması uyarınca gelecek 10 yılda her sene emisyonların 2 milyar tona kadar azaltılmasına ihtiyaç duyulduğuna dikkati çekmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/atmosferdeki-karbondioksit-orani-63-yilin-en-yuksek-seviyesine-ulasti/2266533
877
1,787
Avrupa Dijital İnovasyon Merkezleri ağına Türkiye'den dahil olacak projeler belli oldu Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Avrupa Komisyonunun çağrısı sonucunda, Avrupa Birliği (AB) çapındaki 151 merkezden oluşan Avrupa Dijital İnovasyon Merkezleri ağına Türkiye'den 5 konsorsiyumun dahil olmaya hak kazandığını bildirdi. Ankara Kacır, sosyal medya hesabından konuya ilişkin paylaşımda bulundu. Dijital Avrupa Programı'nın en önemli mekanizmalarından, Türkiye sanayisinin, KOBİ'lerinin ve kamu kurumlarının dijital dönüşümündeki önemli aktörlerden biri olacak ADİM ağına Türkiye'den dahil olacak projelerin belli olduğunu belirten Kacır, "Avrupa Komisyonunun çağrısı sonucunda, AB çapındaki 151 merkezden oluşan ADİM ağına ülkemizden 5 konsorsiyum dahil olmaya hak kazandı. Türkiye'nin dijital dönüşüm yolculuğunda öncü olacak konsorsiyumlardaki kurumları tebrik ediyor, Dijital Avrupa Programı'nda büyük başarılara beraberce imza atmayı umuyorum." değerlendirmesinde bulundu. Dijital Avrupa Programı'nın en önemli mekanizmalarından, ülkemiz sanayisinin, KOBİ'lerinin ve kamu kurumlarının dijital dönüşümündeki önemli aktörlerden biri olacak “Avrupa Dijital İnovasyon Merkezleri” (ADİM/EDIH) ağına ülkemizden dahil olacak projeler belli oldu. 🇹🇷🇪🇺 — Mehmet Fatih KACIR (@mfatihkacir) July 22, 2024 Avrupa… pic.twitter.com/Q85zmvH0Be Kacır, ADİM'e dahil olmaya hak kazanan 5 konsorsiyumun isimlerini şöyle sıraladı: "Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası koordinatörlüğünde 'AI EDIH TÜRKİYE' , Adana Sanayi Odası koordinatörlüğünde 'EDIH ANADOLU', İTTM Tarım Teknolojileri Girişim AŞ koordinatörlüğünde 'AGRINNOVATIVE EDIH', İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği koordinatörlüğünde 'MİDAS' ve Trakya Kalkınma Ajansı koordinatörlüğünde 'EDIHWESTMARMARA'." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/avrupa-dijital-inovasyon-merkezleri-agina-turkiyeden-dahil-olacak-projeler-belli-oldu/3281833
999
1,949
Bakan Kacır: Türkiye'nin insanlı ilk uzay bilim misyonu tamamlandı Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye'nin ilk astronotu Alper Gezeravcı'nın Dünya'ya dönüşünü belirterek, "Türkiye'nin insanlı ilk uzay bilim misyonu tamamlandı." ifadesini kullandı. Ankara Bakan Kacır, sosyal medya hesabı X'ten, Gezeravcı'nın Dünya'ya dönüşüne ilişkin paylaşım yaptı. - Türkiye'nin ilk astronotu Gezeravcı Dünya'ya döndü - Türkiye'nin ilk astronotu Alper Gezeravcı, Dünya'ya dönüşünün ardından bir hafta gözlem altında tutulacak Türkiye'nin insanlı ilk uzay bilim misyonu tamamlandı. — Mehmet Fatih KACIR (@mfatihkacir) February 9, 2024 İlk astronotumuz @TURKastro Alper Gezeravcı, 21 gün süren görev boyunca Türk bilim insanları tarafından hazırlanan on üç bilimsel deney gerçekleştirdi. Uluslararası Uzay İstasyonuna gidişte 36 saat, dönüşte 47 saat olmak… pic.twitter.com/YTFOscLjDh Gezeravcı'nın, görevi boyunca Türk bilim insanları tarafından hazırlanan 13 bilimsel deneyi gerçekleştirdiğine işaret eden Kacır, "Uluslararası Uzay İstasyonu'na gidişte 36 saat, dönüşte 47 saat olmak üzere 83 saat Dragon kapsülünde Ax-3 mürettebatıyla birlikteydi. Türkiye'nin insanlı ilk uzay bilim misyonu tamamlandı. Bu misyon, Türk çocukları için ilham kaynağı olarak tarihe kaydedildi." değerlendirmesinde bulundu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/bakan-kacir-turkiyenin-insanli-ilk-uzay-bilim-misyonu-tamamlandi/3132767
720
1,474
Bakan Kacır: Uzay teknolojilerinin rolü artmaya devam ediyor Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, iletişimden güvenliğe kadar birçok alanda dönüşümü şekillendiren uzay teknolojilerinin rolünün artmaya devam ettiğini söyledi. Bakü Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Azerbaycan'da düzenlenen 74. Uluslararası Uzay Kongresi'nde (IAC) yaptığı konuşmada, uzaya adanmış en büyük etkinliğe katılmaktan mutluluk duyduğunu söyledi. İletişimden güvenliğe kadar birçok alanda dönüşümü şekillendiren uzay teknolojilerinin rolünün artmaya devam ettiğini dile getiren Kacır, "Ancak hala geçerliliğini koruyan bir soru var, tüm insanlık uzaydan faydalanabilecek mi? Tarih boyunca farklı bölge ve medeniyetlere mensup araştırmacı ve mucitler, uzaydaki bilimsel araştırmalara değer kattı. Kimseyi geride bırakmadan herkesin bu yolculukta yer alması için birlikte çalışmalıyız. Türkiye'de milletimizin yüksek teknoloji toplumuna dönüşme yönünde yoğun bir çabası var." ifadelerini kullandı. Kacır, dünyanın her yerinden konukların ağırlandığı dev teknoloji etkinlikleri düzenlediklerini belirterek, "Hükümetimiz, 2026'da IAC'ye Antalya'da ev sahipliği yapma adaylığımızı destekleme konusunda tam kararlıdır." dedi. Bakan Kacır, Bakü ve IAC temasları kapsamında Azerbaycan Ekonomi Bakanı Mikayıl Cabbarov ve Birleşik Arap Emirlikleri Halk Eğitimi ve İleri Teknoloji'den Sorumlu Devlet Bakanı Sarah Al Amiri ile ikili görüşmeler yaptı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/bakan-kacir-uzay-teknolojilerinin-rolu-artmaya-devam-ediyor-/3006203
778
1,602
Bakan Varank'tan Kovid-19 aşısı açıklaması: Çalışmalarımızın meyvelerini almaya başladık Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, Kovid-19'a karşı yürütülen aşı çalışmalarına ilişkin, "Çalışmalarımızın meyvelerini almaya başladık. İki aşımızda hayvan deneyleri aşaması bitti." dedi. Gaziantep KORONAVİRÜS HABERLERİ - A'DAN Z'YE KOVİD-19 REHBERİ: Koronavirüsle ilgili aradığınız tüm cevaplar - KORONAVİRÜSE NASIL YAKALANIYORUZ: Bulaşma riskini artıran ortamlar - RAKAMLARLA: Ülke ülke koronavirüs istatistikleri - SAĞLIK BAKANLIĞI VERİLERİ: Türkiye günlük ve genel koronavirüs tablosu Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bakanlığın yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verdi. Dünyayı etkisi altına alan salgınla mücadelelerinin çok yönlü sürdüğünü dile getiren Varank, pandemi daha Türkiye sınırlarına girmeden çalışmalara başladıklarını söyledi. İlk olarak TÜBİTAK öncülüğünde Kovid-19 Türkiye Platformunu oluşturduklarını anlatan Bakan Varank, şöyle devam etti: "Bu platform altında hem aşı hem de ilaç geliştirme çalışmaları yoğun bir şekilde, son sürat bilim insanlarımızın üstün gayretleriyle devam ediyor. Çalışmalarımızın meyvelerini almaya başladık. Kovid-19 tedavisinde kullanılan Favipiravir ilacının yerli sentezi, bizim bilim insanlarımız tarafından geliştirildi. Bir yerli ilaç şirketimiz bunu şu anda üretiyor." "İnsanlar üzerinde denemelere başlamak istiyoruz" Varank, Kovid-19'a karşı aşı çalışmalarının sürdüğünü dile getirerek, şunları kaydetti: "Çalışmalarımızın meyvelerini almaya başladık. İki aşımızda hayvan deneyleri aşaması bitti, Sağlık Bakanlığımıza başvurularımızı yaptık, buradaki gerekli değerlendirme ve bu aşıların pilot üretimiyle ilgili tesislerin sertifikalandırılmasından sonra insan denemelerine başlamak istiyoruz. Burada özellikle hastalığı engelleyici ilaçlarla ilgili çok farklı molekülleri çalışan bilim insanlarımız var. Hepsiyle bütün bu çalışmalar çok yoğun bir şekilde sürüyor. İnşallah önümüzdeki dönemde hem aşı hem de ilaçla ilgili önemli neticeler alacağız ve bunları kamuoyuyla paylaşacağız." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/bakan-varanktan-kovid-19-asisi-aciklamasi-calismalarimizin-meyvelerini-almaya-basladik/1986890
1,204
2,281
Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar'a Etiyopya'dan Onur Madalyası Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar, Etiyopya Onur Madalyası'na layık görüldü. Ankara Bayraktar, Etiyopya'nın ulusal ve Hava Kuvvetleri kapasitesinin artırılmasına ve geliştirilmesine sunduğu katkılar nedeniyle prestijli madalyayla ödüllendirildi. Haluk Bayraktar'a madalyası, Etiyopya Hava Kuvvetlerinin 88. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında başkent Addis Ababa'da düzenlenen törende, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed Ali'nin huzurunda, Genelkurmay Başkanı Mareşal Birhanu Jula ve Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Yilma Merdasa tarafından takdim edildi. Haluk Bayraktar, daha önce Azerbaycan, Ukrayna, Burkina Faso, Mali, Kırgızistan ve Kosova tarafından ülkelerine sunduğu katkılar nedeniyle çeşitli madalyalarla ödüllendirilmişti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/baykar-genel-muduru-haluk-bayraktara-etiyopyadan-onur-madalyasi/3084566
446
974
Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar ABD uçak gemisine konuk oldu Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, davet üzerine ABD donanmasına ait dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'da teknik incelemelerde bulundu. Ankara Alınan bilgiye göre, ABD Büyükelçisi Jeffry Flake, Akdeniz'de TCG ANADOLU'yla ortak tatbikat gerçekleştiren ABD donanmasına ait dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'a, tatbikatta görev alan Türk komutanlar ve subaylar ile Selçuk Bayraktar'ı davet etti. Kısa pistli gemilere iniş-kalkış kabiliyetine sahip olacak Bayraktar KIZILELMA İnsansız Savaş Uçağı ve Bayraktar TB3 Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) geliştirme çalışmalarını yürüten Bayraktar, USS Gerald R. Ford gemisinde teknik incelemeler gerçekleştirdi. Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, davet üzerine ABD Donanması'na ait dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'ta teknik incelemelerde bulundu https://t.co/pwu2k2xfg6 pic.twitter.com/A0lz8wCcHj — Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) August 25, 2023 İnceleme gezisine Deniz Hava Komutanı Tuğamiral Mehmet Savaş Eser, Hava Eğitim Komutanlığından Tuğgeneral Hüseyin Sabri Akyol ile teknik heyetlerde yer alan subaylar katıldı. Antalya Havalimanı'ndan havalanan C-2 nakliye uçağıyla uçak gemisine inen Türk Silahlı Kuvvetleri heyeti ve Selçuk Bayraktar'a, Baykar Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ali Güney eşlik etti. USS Gerald R. Ford uçak gemisi Doğu Akdeniz'de Türk donanmasının amiral gemisi TCG ANADOLU'yla ortak tatbikat gerçekleştiriyor. Tatbikat kapsamında Türk ve ABD Hava kuvvetleri de ortak eğitim uçuşları yapıyor. Selçuk Bayraktar'a gemideki incelemeleri sırasında Tümamiral Erik J. Eslich eşlik etti. Tümamiral Eslich'ten bilgi alan Bayraktar, ABD donanması envanterinde bulunan savaş uçaklarının iniş ve kalkışlarını inceledi. Baykar ekibi ile ABD'li komuta kademesi donanma envanterlerindeki gemilerin hava gücü kabiliyeti ile ilgili görüş alışverişinde bulundu. Selçuk Bayraktar, Tümamiral Eslich ve gemi Komutanı Amiral Rick Burgess ile gemide görevli ABD'li subaylara TCG ANADOLU ve benzeri kısa pistli gemilere iniş-kalkış yapması planlanan Bayraktar TB3 SİHA ile Türkiye'nin ilk insansız savaş uçağı olan Bayraktar KIZILELMA ile ilgili devam eden geliştirme çalışmalarını anlattı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/baykar-yonetim-kurulu-baskani-selcuk-bayraktar-abd-ucak-gemisine-konuk-oldu/2975940
1,128
2,449
Baykar'ın İHA test ve geliştirme merkezleri yatırım alanları kapsamına alındı Baykar'ın insansız hava araçları (İHA) ile akıllı sistemlerin test ve geliştirme merkezleri de proje bazlı teşvik kapsamında yer alacak. Ankara İstanbul'da Yapılacak Olan İnsansız Hava Araçları ve Akıllı Sistemler Üretim Tesisi Yatırımına Proje Bazlı Devlet Yardımı Verilmesine İlişkin 4 Eylül 2019 Tarihli ve 1504 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararında Değişiklik Yapılmasına Dair Karar, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Daha önce "İstanbul" olarak yer alan desteklenecek yatırım yeri ibaresi, "İstanbul, Edirne, Tekirdağ illeri ile Baykar Makina Sanayi ve Ticaret AŞ, İstanbul Özel Endüstri Bölgesi ve ilave alanlarında" şeklinde değiştirildi. Bu alanlarda yapılacak olan İHA ve akıllı sistemler üretim tesisi yatırımları da proje bazlı devlet teşviki kapsamında yer alacak. Baykar'ın ihracat gelirlerinden elde ettiği gelir ile kurduğu İstanbul'daki AR-GE merkezi ile birlikte Edirne ve Tekirdağ Çorlu'da tamamen öz kaynaklarıyla yatırımlarına devam ettiği İHA test ve geliştirme merkezleri de endüstri bölgesi kapsamında faaliyet gösterecek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/baykarin-iha-test-ve-gelistirme-merkezleri-yatirim-alanlari-kapsamina-alindi/3080251
627
1,294
Bilim kurgu, Türk mühendislerin elinde gerçeğe dönüştü Türk mühendislerce 8 ayda yapılan ve Türkiye'deki ilk robota dönüşen araba olma özelliğine sahip "Letrons", dans edebiliyor, konuşabiliyor ve kafasını hareket ettirebiliyor. ANKARA Türk mühendislerce 8 ayda yapılan ve Türkiye'deki ilk robota dönüşen araba olma özelliğine sahip "Letrons", dans edebiliyor, konuşabiliyor, komutları anlayabiliyor ve kafasını hareket ettirebiliyor. Gazi Üniversitesi Teknopark'ta "Letrons" modellerinin ilk örneği ve liderleri olan "Antimon" isimli robotun lansmanında konuşan Letvision Satış Pazarlama Direktörü ve "Letrons"un mühendislerinden Turgut Alpagot, robota dönüşen araba hakkında bilgi verdi. Robotun araç formundayken mobil hareket kabiliyetiyle interaktif konuşma ve interaktif hareket kabiliyetine sahip olduğunu belirten Alpagot, "Antimon'a komut verdiğinizde, Antimon sizi algılayarak elini, kolunu, kafasını oynatabiliyor. Sesli olarak size yanıt verebiliyor." dedi. Uzaktan kumandayla çalışan Antimon'un eşi benzeri olmadığını kaydeden Alpagot, trafiğe çıkması, robot formundayken yürüyebilmesi, ağzının hareket etmesi gibi faaliyetlerini daha sonraki dönemlerde yapmayı planladıklarını söyledi. "Gösteri için talep alıyoruz" Alpagot, Türk Letrons'un tüm dünyada ses getirdiğini belirterek, birçok firmadan talep aldıklarını ve robota ait videonun 12 günde 125 bin defa izlendiğini ifade etti. Trafikten çekmeli araba robot haline geldi Letrons'un yapılma şekline ilişkin de bilgi veren Alpagot, önce trafikten çekmeli bir araç edindiklerini, tamamıyla içini boşalttıklarını, dış kaportasını parçalandıklarını, sonrasında ise içine metal bir iskelet tasarladıklarını, metal iskeleti açılır kapanır hale getirerek, en son iskeletin üstünü giydirdiklerini anlattı. 12 kişilik mühendis ekibi ve 4 kişilik destek personelinden oluşan 16 kişilik bir ekiple Letrons'u yaptıklarını kaydeden Alpagot, projeyi 8 ayda tamamladıklarını söyledi. Mobil olarak hareket eden Letrons'un saatte 20 km hıza ulaşabildiğini ve konuşabildiğini vurgulayan Alpagot, "Ben karşısına geçtiğimde 'Merhaba ben Antimon sen kimsin' dediğimde bana liderlerini anlatması ve sizin sorduğunuz soruya anlık olarak cevap vermesi Antimon'un artıları." dedi. 48 farklı eklemi hareket ediyor Antimon'un eklemleri, omuzları, kolları, bilekleri ve parmakları olmak üzere 48 farklı ekleminin hareket ettiğini belirten Alpagot, "Boynu ve kafası aynı oynuyor ve kafası otonom şekilde oynuyor." dedi. Muhabir: Yasemin Kalyoncuoğlu Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/bilim-kurgu-turk-muhendislerin-elinde-gercege-donustu/653798
1,242
2,655
Deneyap Teknoloji Atölyelerinde yeni dönem için başvurular sürüyor Geleceğin mühendislerini, teknoloji girişimcilerini ve teknoloji liderlerini yetiştirmek amacıyla hayata geçirilen Deneyap Teknoloji Atölyelerinin Eylül 2024'te başlayacak yeni dönemi için başvurular devam ediyor. Istanbul Deneyap Türkiye Projesi kapsamında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, TÜBİTAK ve Türkiye Teknoloji Takımı Vakfının (T3 Vakfı) ortak çalışmasıyla oluşturulan Deneyap Teknoloji Atölyelerinde, 10 binlerce öğrenciye robotik ve kodlamadan nanoteknolojiye, tasarım ve üretimden yapay zekaya 11 farklı eğitim veriliyor. T3 Vakfı Deneyap Koordinatörü Buse Zehra Kökçam, Deneyap Teknoloji Atölyelerinin yeni dönemine ilişkin düzenlenen etkinlikteki konuşmasında, atölyelerdeki temel hedeflerinin Milli Teknoloji Hamlesi'nin dip dalgasını oluşturabilecek gençleri yetiştirebilmek olduğunu söyledi. Teknolojinin liderlerini, girişimcilerini, geleceğin mühendislerini yetiştirebilmek amacıyla Deneyap Teknoloji Atölyelerinin tüm Türkiye'de tüm öğrencilere açık olduğunu belirten Kökçam, "Öğrenci seçiminde ortaokul ve lise seviyesi olarak iki ayrı seviyemiz var. Ortaokul seviyesi için 4. ve 5. sınıflar, lise seviyesi için 8., 9. ve lise hazırlık sınıfları başvuru yapabiliyor. Öğrenciler başvuru yaptıktan sonra 3 ayrı aşamada sınavlarımız gerçekleşiyor. Burada en önemli olan şey çocukların muhakeme yeteneğinin olup olmaması. Algoritmik düşünce yapısı, kendine özgün bir proje geliştirip, geliştirememesi gibi noktalara önem veriyoruz." diye konuştu. Başvuru dönemi 25 Şubat'ta sona erecek Kökçam, Deneyap Teknoloji Atölyelerinde öğrencilerin 11 ayrı başlıkta eğitim aldığını aktararak, çocuklarda teknoloji farkındalığı oluşturularak süreçlerin tamamladığını dile getirdi. Mezun olan öğrencilere diploma verildiğini anlatan Kökçam, şunları kaydetti: "Her ders özelinde sertifikalar veriliyor. Aynı zamanda çocuklar, sosyal faaliyetler, kamplar, teknik gezilerle sosyal gelişim anlamında da destekleniyor. 4 paydaşlı bir yapı olduğumuz için başarılı öğrencilere burs vermek gibi her paydaş kurumumuzun belli imkanları var. TEKNOFEST yarışmalarına katılırken onlara mentor desteği sağlamak gibi imkanlarımız da mevcut. 7 Şubat'ta başlayan başvuru dönemimiz 25 Şubat'ta sonlanacak. Yeni eğitim dönemimiz ise Eylül 2024'te tüm Türkiye'de eş zamanlı bir şekilde başlayacak. Deneyap Teknoloji Atölyelerimiz Türkiye genelinde 81 ilde mevcut. 139 Deneyap Teknoloji Atölyesi ve 262 derslikle öğrencilerimize hizmet veriyoruz. 20 bini aşkın öğrenci kapasitemiz mevcut. Her alan için uzman eğitmenler belirleniyor. Şu an için 4 bin 500'den fazla eğitmenimiz var." Kökçam, aday öğrencilerin başvurunun ardından 3 ayrı aşamadan geçtikten sonra 36 ay boyunca ücretsiz teknoloji eğitimleri aldığını vurgulayarak, "Bu süreçte tüm Türkiye'deki öğrencilere fırsat eşitliği sağlanıyor. Aynı atölye konsepti, aynı müfredat ve aynı seçilme biçimiyle tüm öğrencilere fırsat eşitliği sağlanarak eğitimler veriliyor." ifadelerini kullandı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/deneyap-teknoloji-atolyelerinde-yeni-donem-icin-basvurular-suruyor/3143665
1,577
3,187
Depremde hayat kurtaran "Duvar Arkası Radar" Denizli itfaiyesinde kullanılacak STM tarafından yerli ve milli imkanlarla geliştirilen, 50'den fazla vatandaşın enkaz altından kurtarılmasını sağlayan STM Duvar Arkası Radar Sistemi, güncellenen konfigürasyonuyla Denizli Büyükşehir Belediyesi itfaiyesinin envanterine girdi. Ankara STM'den yapılan yazılı açıklamaya göre, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı öncülüğünde çalışmalarını sürdüren şirket, askeri ve sivil kullanım amacıyla STM DAR'ı geliştirdi. Kahramanmaraş merkezli depremlerde enkaz altındaki 50'den fazla afetzedenin yerini tespit eden sistem, güncellenen konfigürasyonuyla Denizli Büyükşehir Belediyesi itfaiyesinin envanterine dahil edildi. Denizli Büyükşehir Belediyesi itfaiyesi, STM DAR'ı envanterine alan ilk itfaiye teşkilatı oldu. Sistemin kullanımına ilişkin eğitimler, STM tarafından görevli personele verildi. "Hücre evi baskınlarında kullanılması için teslim edildi" Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen STM Genel Müdürü Özgür Güleryüz, 2015'teki hendek operasyonlarının ardından güvenlik güçlerinin meskun mahal çatışmalarında kullanmaları için bir cihaza ihtiyaç duyulduğunu, evlere ve binalara girmeden içinde teröristlerin olup olmadığını anlamak için duvarın arkasını gösteren radar teknolojisinin, milli imkanlarla STM tarafından 2017'de geliştirilmeye başlandığını bildirdi. Güleryüz, şunları ifade etti: "Çok kısa bir süre içinde geliştirilen DAR, güvenlik güçlerimizin özel operasyonlarında, özellikle hücre evi baskınlarında, rehine kurtarma operasyonlarında kullanılması için teslim edildi. Böylece, kapalı mekanda duvarın arkasındaki tehdit önceden algılanarak ona göre bir önlem alınması sağlandı ve olası can kayıplarının önüne geçildi. Hatta bazı önemli operasyonlarda hücre evinde saklanan üst düzey teröristlerin, duvar arkasında saklandığı yeri tespit ederek yakalanmalarını sağladı." DAR'ın savunma amaçlı geliştirildiğini ancak sivil alana da uyarlandığını belirten Güleryüz, şu bilgileri verdi: "DAR'ın deprem, yangın, çığ gibi afetlerde etkin rol oynayacağını değerlendiriyorduk. Geçen yıl yaşadığımız depremin ardından bölgeye hızlı bir şekilde giderek, içlerinde bebek, çocuk ve kadınların da yer aldığı 50'yi aşkın kişiyi DAR ile kurtardık. Halihazırda jandarmamızın envanterinde yer alan DAR'ı, büyük bir fedakarlıkla her sahada görev yapan itfaiye teşkilatlarımızın envanterine kazandırmış olduk. Denizli Büyükşehir İtfaiyesi, arama kurtarma çalışmaları ve yangınlarda çok önemli bir milli kabiliyeti bünyesine almış oldu." Güleryüz, DAR ile ilgilenen diğer itfaiye teşkilatlarıyla görüşmelerin de devam ettiğini, ülkenin doğal afetlere hazırlık seviyesini yükseltmeyi amaçladıklarını belirtti. "DAR gibi ekipmanlarla olaylara müdahale etmemiz gerekiyor" Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan da araç, ekipman, istasyon ve personel sayısında nüfusa oranla Türkiye'nin en önde gelen itfaiye teşkilatları arasında olduklarını ifade etti. Yerli ve milli imkanlarla geliştirilen STM DAR ile güçlerine güç katacaklarını vurgulayan Zolan, Kahramanmaraş merkezli depremlerde Denizli Büyükşehir İtfaiyesinin onlarca canı enkaz altından kurtardığına dikkati çekti. Zolan, "STM DAR gibi hayati derecede önemli ekipmanlarla olaylara müdahale etmemiz gerekiyor. Denizli olarak birinci derece deprem bölgesinde olduğumuzu da düşünürsek, olmazsa olmaz bir ekipmanı envanterimize kattığımızı düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu. STM kıdemli teknikeri Onur Aydoğdu da sisteme ilişkin bilgi verirken, DAR'ın ultra geniş bant radyofrekans sistemiyle çalıştığına işaret etti. Aydoğdu, "Radyofrekanslarımız duvarın arkasına geçerek mikro veya makro hareket yapan bir canlı varsa onlardan gelen sinyalleri tespit ediyor. Biz de algoritmayla ne kadar mesafe uzaklıkta olduğunu söyleyebiliyoruz. Cihaz, alçıpan, tahta ve beton gibi malzemelerden yapılmış duvarların arkasını görebiliyor. 22 metre mesafeye kadar algılayabiliyor." ifadesini kullandı. STM DAR STM DAR, görsel erişim imkanının olmadığı kapalı mekanlarda bulunan sabit ve hareketli hedef unsurlara ait konum bilgilerini iki boyutlu olarak elde etmek için kullanılıyor. Rehine kurtarma, terörle mücadele ve iç güvenlik operasyonları gibi askeri senaryolarda görev yapabilen DAR, deprem, çığ, yangın gibi çeşitli afetler sonrasında arama kurtarma faaliyetleri, insan ticareti ve göçmen kaçakçılığıyla mücadele gibi sivil amaçlar için de aktif görev yapabiliyor. Tek kişi tarafından elde kullanılabilecek şekilde tasarlanan milli sistem, tripod ve benzeri araçlar yardımıyla hedef bölgeye yerleştirilip tabletle uzaktan kumanda da edilebiliyor. DAR, sahip olduğu batarya teknolojisi sayesinde 4 saatten fazla kesintisiz kullanılabiliyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/depremde-hayat-kurtaran-duvar-arkasi-radar-denizli-itfaiyesinde-kullanilacak/3165324
2,359
4,870
Doğu Anadolu Gözlemevi'nde teleskobun kurulumu yüzde 85 tamamlandı Erzurum'da, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Atatürk Üniversitesinin desteğiyle kurulan Doğu Anadolu Gözlemevi için Rusya'dan getirilen teleskobun kurulumu büyük oranda tamamlandı. Erzurum Bilim dünyası açısından son derece önemli bir teknoloji yatırımı olarak değerlendirilen, Atatürk Üniversitesi Astrofizik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATASAM) bünyesindeki Doğu Anadolu Gözlemevi (DAG), Erzurum'daki 3 bin 170 rakımlı Konaklı Karakaya Tepeleri'ne kuruluyor. Astronomi ve uzay bilimine önemli katkı sunacak, Türkiye'nin 2023 vizyon projeleri arasındaki gözlemevindeki çalışmalar, iklim koşulları ve yeni tip koronavirüs salgını dolayısıyla küçük çaplı aksaklıklara rağmen sürüyor. İlk ışığın 2022 yılı sonuna doğru alınması hedeflenen gözlemevine, Rusya'dan getirilen "Türkiye'nin en büyük çaplı ve ilk kırmızı ötesi teleskobu"nun kurulması çalışmaları devam ediyor. Teleskobun gözlemevine kurulması çalışmalarının bugüne kadar yüzde 85'i tamamlandı. ATASAM Müdürü ve DAG Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Cahit Yeşilyaprak, AA muhabirine, gözlemevi için uzun bir süre hem altyapı hem de üstyapı kurmakla uğraştıklarını söyledi. Teleskobun kurulumunu yüzde 85 oranında tamamladıklarını ifade eden Yeşilyaprak, şöyle konuştu: "Bina ve kubbede ufak rötuşlar kaldı. Kaplanmak üzere Rusya'ya gönderdiğimiz aynayı geçen ay Erzurum'a getirdik ve ilk fırsatta yukarı çıkardık. Bunun haricinde büyük ve 2 tane küçük olmak üzere 3 tane aynamız var. Bunların teleskoba montajı kaldı. Yine ufak tefek elektriksel bağlantılar var. Bunları yaptıktan sonra önümüzdeki yaz ve sonbahar döneminde bunların testlerine başlayacağız. Teleskobun mekanik, optik, elektronik ve yazılım testleri olacak. Optik testler biraz hassas. Bu testleri yapmak için belli ortamlara özellikle de hava sıcaklığına ihtiyaç var. Optikleri yerleştirirken mümkünse oda sıcaklığında yerleştirmek istiyoruz ki sonra yaz ve kışın rastlayacağımız sıcaklık farklarının toleranslarını doğru yapabilelim." "Ekim ya da kasım gibi ilk ışığı almayı planlıyoruz" Yeşilyaprak, bina ve kubbenin bu kıştan kalan eksik ya da ufak tefek sorunlarını gidereceklerini belirterek, salgın sürecinde yaşadıkları sıkıntıları anlattı. Yurt dışından hem kurulum hem de bazı süreçlere yardım etmek için gelen yabancı ekiplerin salgın nedeniyle 2,5 ay geciktiğini dile getiren Yeşilyaprak, "Önümüzdeki yaz pandemiden etkilenmezsek, bu yıl o şartlar olmazsa, daha iyi bir süreç geçirirsek ve her şey yolunda giderse, 2022'nin ekim ya da kasım ayı gibi ilk ışığı almayı planlıyoruz." diye konuştu. Hata olmaması için çok hassas çalıştıklarını kaydeden Yeşilyaprak, şöyle devam etti: "İnşaat döneminde teleskobun ya da kubbenin oturacağı yerlerde milimetrik hatalara izin verildi ki mekanik aksamda hassas olan mekaniklerin en azından montajında bu, mikron düzeyine düştü. Optiklerde de mikron ve mikron altına inmek zorundayız ki biz gökyüzündeki derece açı saniye cinsinden hassas ölçümleri rahatlıkla yapabilelim çünkü burada yapacağınız birkaç açı saniyelik bir hata evrende ve uzayda görüntüden dolayı trilyonlarca kilometreye mal olacak. Bunları engellemek için bu hassasiyetlere sürekli önem veriyoruz çünkü bir defa kurulacak ve kurulduktan sonra gözlemevinin her şeyini sağlarsanız, güncellemelerini ve gerekli teknolojik yenilemeyi sağlarsanız, 50-70 yıl rahatlıkla ömrü var. " "Ağustos gibi aynalarla testlere başlayacağız" Yeşilyaprak, bahsettiği konularda sağlam çalışma yaptıklarını aktararak, gözlemevinin Cumhuriyet tarihinin en büyük temel bilim yatırımı olduğunu ifade etti. Hassasiyetlerin ve sürecin uzun sürmesinin nedeninin işleri sıkı tutmaktan kaynaklandığını belirten Yeşilyaprak, şunları kaydetti: "Şu anda yapacağınız bazı şeylerin toleransları görmezden gelmek ya da bunları geçiştirmek daha sonra daha büyük sonuçlara neden olacağı için biz baştan aşağıya sıkı tutmaya çalıştık. Güçlü bir altyapı kurduk. Sadece DAG 4 metre teleskobu için değil, benzer çapta ya da bunun daha alt çapındaki teleskoplara da hizmet verecek büyük bir altyapımız var. Aynayı yerleştirdikten sonra açtık kontrol ettik ve herhangi bir sorun yok. Şu anda aynamız yukarıda. Haziran itibarıyla dışarıda çalışma ortamı olduğu için şantiye koşulları tekrar başlayacak. Temmuz sonu ağustos gibi de birinci aynanın yerleştirilmesinin ardından diğer aynalarla birlikte testlere başlayacağız." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/dogu-anadolu-gozlemevinde-teleskobun-kurulumu-yuzde-85-tamamlandi/2469787
2,294
4,567
Doğu Anadolu Gözlemevi'ne kurulacak teleskop 26 Şubat'ta Erzurum'da olacak ATASAM Müdürü ve DAG Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Cahit Yeşilyaprak, "Teleskop bir süreliğine hangarlarda özel olarak koruma altına alınacak. Haziran ayı içinde peyderpey yukarı çıkaracağız. Sonra da kurulum başlayacak" dedi. Erzurum Türkiye'nin 2023 vizyon projeleri arasında bulunan ve astronomi ile uzay bilimine önemli katkı sunacak Doğu Anadolu Gözlemevi'ne (DAG) kurulacak teleskobu taşıyan tır konvoyunun, 26 Şubat Cuma günü Erzurum'da olması bekleniyor. Atatürk Üniversitesi Astrofizik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATASAM) bünyesinde Yeni Nesil Üniversite Dönüşüm Projesi kapsamında desteklenen ve Palandöken ilçesindeki 3 bin 170 rakımlı Konaklı Karakaya Tepeleri'nde inşasına başlanan gözlemevine yerleştirilecek teleskop, İtalya'da 4 yıl süren yapım çalışmalarının ardından Türkiye'ye gönderildi. Kocaeli Gebze Gümrük Müdürlüğündeki resmi işlemlerinin ardından 22 Şubat'ta Erzurum'a doğru yola çıkarılan yaklaşık 100 ton ağırlığındaki DAG teleskobu, parçalar halinde 6 tırlık konvoyla taşınıyor. Özel şartlar altında taşınan teleskobun, yol ve hava koşullarına bağlı olarak 26 Şubat Cuma günü Atatürk Üniversitesine ulaşması planlanıyor. Burada özel hangarlarda koruma altına alınacak teleskop, altyapı, bina ve kubbe inşasının yüzde 95'lik bölümü tamamlanan gözlemevine, iklim koşulları da göz önünde bulundurularak haziran başında parçalar halinde taşınacak. Gümrük işlemleri iki haftada tamamlandı Atatürk Üniversitesinden yapılan açıklamada, Milli Uzay Programı kapsamında çalışmaların yürütüleceği projenin en kısa sürede tamamlanmasının daha da önem kazandığı belirtildi. Fabrika testleri tamamlanan ve geçen yıl gelmesi gereken DAG teleskobunun, özellikle İtalya'daki salgın süreci sebebiyle aylarca geciktiği aktarılan açıklamada, şunlar kaydedildi: "Teleskopla ilgili birçok üst düzey görüşme ile temas sayesinde yurt dışı ve yurt içinden özel izinlerin alınması, ülkemize getirilmesi, gümrük işlemleri ve nakliye planlaması gibi işlemleri tamamlamış bulunmaktayız. Bu doğrultuda, bizim için uzun ama gümrük işlemleri için oldukça kısa sayılacak 2 haftalık süre içinde bütün işlemler tamamlanmış olup yoğun kar yağışı sonrası, 22 Şubat öğleden sonra DAG teleskobunu taşıyan 6 tırlık filomuz Gebze gümrüğünden yola çıkarıldı. Parçaların 3 tanesinin büyük ebatta ve tonajda olması, özel yol güzergahının belirlenmesi ve yol boyunca eşlik edilmesi gibi özel şartlar altında, yol ve hava koşullarına bağlı olarak 26 Şubat Cuma günü Erzurum'da olması planlanmakta. Teleskobun DAG yerleşkesine çıkarılışı ise haziran başında yol açılır açılmaz yapılacak." "Teleskobu haziran ayı içinde peyderpey yukarı çıkaracağız" ATASAM Müdürü ve DAG Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Cahit Yeşilyaprak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, salgın dolayısıyla yaşanan sıkıntılara rağmen yoğun uğraşlar sonucunda teleskobun Türkiye'ye getirildiğini söyledi. İtinayla taşınması gereken teleskobun karla kaplı yolun yaz aylarına doğru açılmasıyla gözlemevine taşınacağını aktaran Yeşilyaprak, "Teleskop bir süreliğine hangarlarda özel olarak koruma altına alınacak. Haziran ayı içinde peyderpey yukarı çıkaracağız. Sonra da kurulum başlayacak. Pandemiye rağmen teleskobu ülkeye getirebildik. Biraz uğraştık ama değdi. Dışarıda bir tek Rusya'da yapılan aynamız kaldı. Onu da haziran sonu itibarıyla getirdikten sonra artık tamamen kurulum ve eksik olan küçük işleri yapacağız. Yol yapılır yapılmaz da aynamızı yukarı taşıyacağız. Atmosfer ve diğer etkenler dolayısıyla bir aksilik olmazsa yıl sonuna doğru ilk ışığı alacağız." diye konuştu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/dogu-anadolu-gozlemevine-kurulacak-teleskop-26-subatta-erzurumda-olacak/2155333
1,910
3,767
Dronların yeni silahı DROKET sahaya çıkıyor Türk savunma sanayisi bünyesinde dronlarda kullanılmak üzere geliştirilen akıllı mühimmat çözümlerine DROKET eklendi. Ankara İnsansız hava aracı projeleri yürüten Sapmaz Havacılık, 3. Askeri Lojistik ve Destek Zirvesi'nde, askeri ihtiyaçları karşılamaya yönelik yeni çözümlerini ilk kez sergiledi. Sapmaz Savunma Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Sapmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, faaliyete 2014 yılında eğitim çalışmalarıyla başladıklarını söyledi. Bugüne kadar 6-7 bin insansız hava aracı (İHA) pilotunu lisanslandırdıklarını ifade eden Sapmaz, bunun yanında tarım, haritacılık ve eğitim alanlarına yönelik İHA'lar geliştirdiklerini belirtti. Tarımsal faaliyetlere yönelik yaklaşık 60 çözümü yurt içinde ve dışında kullanıma sunduklarını dile getiren Sapmaz, toplamdaki uçuş sürelerinin de 4 bin 500 saate ulaştığını bildirdi. Sapmaz Savunma'yı kurarak, oluşan deneyimi savunma alanına taşıma kararı aldıklarını anlatan Sapmaz, geliştirdikleri ilk ürüne de "DROKET" ismini verdiklerini kaydetti. Sapmaz, şöyle konuştu: "Aslında ne dron ne de roket. İkisi arasında bir şey. Benzerini ne Türkiye'de ne de yurt dışında görmedik açıkçası. Kamikaze dronlara ve dronlardan serbest düşüm yöntemiyle atılan havan mermilerine alternatif olarak geliştirdiğimiz tamamen akıllı ve güdümlü bir ürün. Aynı zamanda kendi geliştirdiğimiz bir gimbal sistemiyle dron üzerinde 8 tane DROKET taşıyabiliyoruz. Ciddi ilgi var. Birleşik Arap Emirlikleri'nden de ürünün ihracatına yönelik bir teklif aldık." İstenen yerde ve anda görevini yapacak Serdar Sapmaz, dronlara son dönemde yaygın şekilde 60 milimetrelik havanların entegre edildiğini ve serbest düşüşle bırakılan bu mühimmatın yere çarparak patladığını söyledi. Sapmaz, şu değerlendirmelerde bulundu: "Birincisi bu sistem oldukça ilkel. Çünkü çok yüksekten atsanız hedefi vuramazsınız, muhtemelen bir rüzgar etkisiyle sağlaya sola sapma gösterecektir. İkincisi yere düştüğünde çarpma etkisiyle patlayacağından dolayı yer yumuşaksa patlamaz bile. Patlama durumunda da yer yüzeyi bunun etkisinin yaklaşık yüzde 30-40'ını absorbe eder. Dolayısıyla tam performans alamazsınız. DROKET ile aynı patlama etkisini oluşturabilecek hacmi, güdümlü hale getirdik. Yatayda gitme kabiliyeti olmadığı için roket, dron gibi havada asılı kalamadığı için de dron değil. İkisi arasında bir ürün olduğu için ismine DROKET diyoruz. Arkasında bir itki kuvveti oluşturan sistemi var. Kendi ağırlığıyla değil o itkinin etkisiyle hızlanıyor, ivmeleniyor. Orta kısmında parçacık tesirli bir patlayıcısı var. Bu tamamen elektronik fünyeye sistemiyle çalışıyor. Dolayısıyla istediğiniz yerde ve anda patlatabilirsiniz. Ön tarafına koyduğumuz mesafe ölçer sensör ile bunu yere istediğimiz mesafede patlatabilme imkanına sahibiz otonom olarak. Aynı zamanda ön taraftaki kamerayla görüntü işleme yöntemiyle hareketli ya da sabit objeyi takip edebilme kabiliyetimiz var. Bütün sistemi, patlayıcı etkisi maksimum olabilecek şekilde tasarladık." Aranan kişiyi tanıyabilecek DROKET'in drondan bırakılma dışında da görev yapabileceğini anlatan Sapmaz, farklı kullanım konseptlerine ilişkin şunları kaydetti: "İlla bunu drondan atmanıza gerek yok. Diyelim ki bir mağaradasınız, oraya tuzak kurmak istiyorsunuz. Bunu bir yere kamufle ettiniz. Sadece lazerin görüneceği kadar bir boşluk bıraktınız. Sistemin on/off tuşuna bastığınızda sistem açılır ve lazer aktif olur. Yani oradan biri geçtiği an bu patlayabilir. Siz bunu kurup orayı terk edebilirsiniz. Veya meskun mahalde terasta ya da bir evin içindesiniz. Aşağıya bunu elinizle atın. Nereden ne zaman istiyorsanız görüntü zaten size geliyor. O görüntüye bakarak istediğiniz yerde patlatabilirsiniz. Yine bunu bir yere bırakın, yakınında herhangi bir tehdidi gördüğünüzde istediğiniz an basıp patlatabilirsiniz. Veya aranan bir kişi var. Öncesinde makine öğrenmesi yöntemiyle görüntülerini buna yüklediniz o kişiyi gördüğünde patlar. Herkesi görür patlamaz ama o kişi gördüğünde patlayabilir. Dolayısıyla bu özellikleri hem dron da hem dron dışında kullanabileceğiniz bizim bildiğimiz dünyada bir ürün yok." Serdar Sapmaz, yaklaşık 1 yıldır ürün üzerinde çalıştıklarını söyledi. Görüntü işlemeyi, işlenen görüntüyü otopilotla haberleştirerek kumanda ve kontrolü, otonom takibi tamamladıklarını bildiren Sapmaz, "Drondan fırlatmaya yönelik patenti bize ait olan bir fırlatma mekanizmasını tasarlıyoruz. Kendisi, fırlatma mekanizması ve gimbali dahil. Güdümlü fırlatma testleri yapılacak. Hedefi takip edebiliyor mu, istediğimiz hedefi vurabiliyor mu... Bunlara önümüzdeki aydan itibaren başlıyoruz. Saha testlerine başlama aşamasındayız." dedi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/dronlarin-yeni-silahi-droket-sahaya-cikiyor/3082175
2,357
4,811
Erzurum Gökyüzü Gözlem Etkinliği'ne yaklaşık 10 bin kişi katıldı Avrupa'nın en büyük teleskobunun bulunduğu Doğu Anadolu Gözlemevi'nin (DAG) eteklerinde, 3 gün süren Erzurum Gökyüzü Gözlem Etkinliği'nde yaklaşık 10 bin kişi, teleskopların başına geçerek gökyüzünü izledi. Ankara Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından yapılan açıklamaya göre etkinlik, Sanayi ve Teknoloji, Gençlik ve Spor ile Kültür ve Turizm bakanlıkları himayesinde, Erzurum Valiliği, Erzurum Büyükşehir Belediyesi, Atatürk Üniversitesi ile Kuzey Doğu Anadolu Kalkınma Ajansının (KUDAKA) katkılarıyla TÜBİTAK koordinasyonunda düzenlendi. Gençlerle birlikte uzay gözlemi yapan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, tamamlandığında Avrupa'nın en büyük teleskopuna ev sahipliği yapacak DAG'da açıklamalarda bulundu. Varank, 4 metre çapında ve 4 ton ağırlığındaki aynanın teleskopun içine yerleştirilmesiyle kurulumunun bu sene tamamlanacağını belirterek, "Bu teleskopa eklediğimiz farklı teknolojilerle Hubble Teleskobu'ndan alabildiğinizden daha yüksek çözünürlükte görüntü almanız mümkün olacak. James Webb Teleskobu gibi kızıl ötesi gözlem yapabilecek. Bir sonraki uzay keşfi bu teleskoptan, Erzurum'dan çıkabilir." ifadelerini kullandı. 500 çadır kuruldu Milli Uzay Programı vizyonuyla gençlerin uzaya ilgisini artırmayı hedefleyen Erzurum Gözlem Etkinliği'ne 71 ilden 1800 kişi katılım için başvurdu, katılan 600 kişi kurayla belirlendi. 3 bin 170 rakımlı Karakaya Zirvesi'ndeki gözlem alanına 500'e yakın kamp çadırı kuruldu. Etkinlik süresi boyunca alana yaklaşık 10 bin kişi giriş yaptı. Daha önce gerçekleştirilen Diyarbakır ve Van etkinliklerinde olduğu gibi Erzurum'da da halka açık bölümüne büyük ilgi gösterildi. Türkiye'nin dört bir yanından gelen katılımcılar, ülke genelinde rekor sıcakların yaşandığı bir dönemde geceleri sıfırın altında seyreden soğuk havaya rağmen üç gün boyunca uzayın derinliklerini keşfetti. TÜBİTAK'ın uzman ekipleri tarafından kurulan 30 teleskop ve 5 ayrı gözlem istasyonunda Ay, Güneş, gezegenler ve yıldızlar gözlemlendi. 3 gün, 2 gece boyunca 20'den fazla gök cismi görüntülendi, 10 saatin üzerinde gökyüzü anlatımı yapıldı. Akademik sohbetler düzenlendi Konferans salonu olarak kurulan etkinlik çadırında, bilim insanları tarafından Antalya'daki TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) ve Erzurum'da kurulumu süren DAG'ın tanıtımı yapıldı. Gözlem etkinliği süresince gündüz saatlerinde çeşitli atölye çalışmaları, akademik sohbetler, teleskopla gözlemler, deneyler gibi farklı etkinlikler gerçekleştirildi. Konaklı Kayak Merkezi'ndeki etkinlik alanına kurulan stantlarda ise ebru ve hüsnühat sanatı, müzik, sokak tiyatrosu, uçurtma şenliği ve kitap okuma etkinlikleri de düzenlendi. Bilek güreşi, floor curling, dart, geleneksel okçuluk ve unutulmaya yüz tutmuş çocuk oyunları gibi sportif faaliyetler de yapıldı. Yılın son etkinliği Antalya'da Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ilk olarak TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisinin 1998'de başlattığı ve Antalya Saklıkent'te düzenlenen TÜBİTAK Ulusal Gökyüzü Gözlem Etkinliği'ni Anadolu'nun farklı şehirlerine yayarak her yaştan gökyüzü meraklısını bir araya getiriyor. Turgut Uyar'ın şiirinden esinlenerek oluşturulan, "Göğe Bakma Durağı" mottosuyla düzenlenen gökyüzü gözlem etkinlikleri Diyarbakır, Van ve Erzurum'un ardından 18-21 Ağustos'ta Antalya'da final yapacak. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/erzurum-gokyuzu-gozlem-etkinligine-yaklasik-10-bin-kisi-katildi/2644947
1,753
3,480
Et ve süt ürünlerini borla zenginleştirip, raf ömrünü uzattılar Afyon Kocatepe Üniversitesinden iki öğretim üyesi, yoğurt, kaymak, sucuk gibi süt ve et ürünlerine bor ilave ederek raf ömrünü uzatıp, ürün kaynaklı minerallerin insan vücudundaki faydasını artırmayı başardı. Afyonkarahisar Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Veteriner Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Mustafa Kabu ile Doç.Dr. Recep Kara, "bor ilaveli gıda ürünleri" üzerine 5 yıldır yaptıkları araştırmanın sonucunda süt, peynir, yoğurt, kaymak, sucuk gibi et ve süt ürünlerinin raf ömrünü yüzde 20 uzatıp, ürün kaynaklı minerallerin insan vücudundaki faydasını artırmayı başardı. Fakültenin İç Hastalıkları Anabilim Dalında görevli Doç. Dr. Kabu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, borun süt ve et ürünlerine ilave edilmesiyle ilgili 2014 yılında başladıkları bilimsel araştırmanın başarıya ulaşması sonucunda, geliştirdikleri yöntemin patentini aldıklarını söyledi. Çalışmalar sırasında et ve süt ürünlerinde bor madeninin nasıl ve ne kadar kullanılacağı noktasında hayvanlar üzerinde uzun süren araştırmalar yaptıklarını belirten Kabu, şöyle devam etti: "Bor bileşikleri, magnezyum, kalsiyum ve sodyum gibi tuz halde bulunuyor. Bu çalışmaları yürütürken özellikle bor elementinin kalsiyum metabolizması üzerinde ve karaciğer yağlanmasının giderilmesi hususunda olumlu etkilerine ilişkin yurt içi ve yurt dışında çok sayıda makalemiz yayınlandı. 'Bu maddeyi et ve süt ürünlerinde nasıl tüketebiliriz' diye bir çalışma yürüttük. Çalışma esnasında, ben hangi çeşit bor madeninin kullanılabileceği ile kalsiyum ve mineral açısından metabolizmaya etkilerini ortaya koydum. Recep hocam da ürün hazırlığı kısmını çalıştı." Kabu, uzun süren çalışmaların ardından insan sağlığına yararlı bor ilaveli gıda maddeleri ürettiklerini anlattı. "Yoğurt ve kaymakta ciddi başarı sağladık" Ürünleri çeşitlendirme ve tüketimiyle ilgili çalışmaları sürdürdüklerini aktaran Kabu, şunları kaydetti: "Uygun bor çeşidi kullanılırsa, başta kalsiyum emilimi olmak üzere insan metabolizmasında çok önemli etkileri var. Bu konuda ABD ve ülkemizde yapılan bir çalışmada olumlu etkileri görüldü. Özellikle de kanser hastalıkları noktasında. Bor ilave ettiğimiz gıdaların raf ömrünün yaklaşık yüzde 20 oranında uzadığını tespit ettik. Yine, bor katkılı et ve süt ürünleri gibi gıda maddelerinin tüketilmesi halinde kanser başta olmak üzere, kalsiyum ile ilgili hastalıkları engelleyebileceğimizi düşünüyoruz. Ürünlerimiz şu anda hazır ancak ileri düzey çalışmalarımız laboratuvar ortamında devam ediyor. Bor ilaveli gıda ürünlerini üretmeyi başardık. Özellikle yoğurt ve kaymakta ciddi başarı sağladık." Kabu, bor ilaveli gıda ürünlerinin yaygınlaşmasıyla hem ekonomik hem de insan ve hayvan sağlığı açısından pek çok gelişmeye katkı sunabileceğini vurguladı. Fakültenin Besin, Gıda Hijyeni ve Teknoloji Anabilim dalında görevli Doç. Dr. Recep Kara da borun organizmalar için önemli ve dışarıdan alınması gereken bir mineral olduğuna dikkati çekti. "Gıdaların raf ömürlerinin uzamasında da gelişmeler görüldü" Et ve süt ürünlerinin mineral açısından biraz fakir gıdalar olduğuna değinen Kara, "Sebzeler, kurutulmuş meyveler ve kuru yemişler önemli ölçüde bor içeriyor. Önemli bir hayvansal protein kaynağımız et ve süt ürünlerinden maksimum faydayı sağlamayı amaçladık. Bu gıdalara bor ilave ederek ürünleri zenginleştirmiş olduk. Gıdaların raf ömürlerinin uzamasında da gelişmeler görüldü." ifadelerini kullandı. Kara, dünyada 200'ün üzerinde bor çeşidinin bulunduğuna işaret ederek, şunları söyledi: "Gıdalarda tüketilebilmesi için en uygun olanının seçilmesi, hangi gıdada hangi borun kullanılması ve miktarlarının bilinmesi gerekiyor. En önemlisi de gıdanın doğal karakteristik özelliğini bozmaması gerekiyor. Borun insan sağlığı, beyin ve kemik gelişimi ile kanser hastalığı üzerine olumlu etkileri var. Bunlarla ilgili gerekli çalışmalar yapıldı. Ancak bor madenini insanların günlük hayatta saf halde tüketmeleri mümkün değil. Et ve süt ürünlerinde bunu ilave ederek, gıdaların ihtivasını zenginleştirerek, maksimum faydayı elde etmeyi amaçladık." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/et-ve-sut-urunlerini-borla-zenginlestirip-raf-omrunu-uzattilar/1471406
2,171
4,257
Gebze Teknik Üniversitesi, orman yangınlarının etkili olduğu alanları haritalandırdı: Akdeniz Bölgesi'nde orman yangınlarının etkilediği alanlar, Gebze Teknik Üniversitesi (GTÜ) Harita Mühendisliği Bölümü İleri Uzaktan Algılama Teknoloji Laboratuvarı'nda optik ve termal uydu görüntüleri kullanılarak haritalandırıldı. Kocaeli GTÜ'den yapılan açıklamada, Harita Mühendisliği Bölümü'nün, 28 Temmuz'da başlayan orman yangınının etkilediği alanların ve yangının en fazla etki gösterdiği ilçede meydana gelen değişimlerin tespiti amacıyla çalışma başlattığı belirtildi. Harita Mühendisliği Uzaktan Algılama Anabilim Dalında görevli akademisyenler Prof. Dr. Taşkın Kavzoğlu, Prof. Dr. Umut Güneş Sefercik, Doç. Dr. İsmail Çölkesen, Dr. Arş. Gör. Hasan Tonbul ve Araştırma Görevlisi Muhammed Yusuf Öztürk'ten oluşan ekibin, optik uydu verilerine dayalı analizler yaptığı vurgulanan açıklamada, yangının etkilediği alanın, İleri Uzaktan Algılama Teknoloji Laboratuvarı'nda optik ve termal uydu görüntüleri kullanılarak haritalandırıldığı bildirildi. Açıklamada, Türkiye'de meydana gelen yangınların konumlarının, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından servis edilen MODIS ve NOAA uydularının son 7 günlük gözlemlerine ait aktif yangın verileri kullanılarak tespit edildiği kaydedildi. "2021 Manavgat yangını, ülkemizdeki en büyük yangın felaketi olarak kayıtlara geçti" Yangının en fazla etkili olduğu alanlar arasında yer alan Manavgat, Marmaris, Bodrum, Köyceğiz ve Gündoğmuş ilçelerinde meydana gelen değişimlerin, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) tarafından servis edilen Sentinel-2 uydu görüntüleri üzerinden çeşitli görüntü işleme yöntemleri kullanılarak analiz edildiğine işaret edilen açıklamada, şu bilgiler paylaşıldı: "Gerçekleştirilen analizlerde, yangından etkilenen alanlar yanma şiddeti derecelerine göre düşük, orta düşük, orta yüksek ve yüksek olarak sınıflandırılarak tematik yangın haritaları üretildi. Analizler sonucunda, Manavgat'ta 56 bin 663, Marmaris'te 12 bin 935, Bodrum'da 11 bin 898, Köyceğiz'de 1629 ve Gündoğmuş'ta 685 olmak üzere toplam 83 bin 810 hektarlık alanın yandığı tespit edildi. Yangınlar neticesinde, düşük yanma şiddetine maruz kalan alanlar 22 bin 571, orta yanma şiddetine maruz kalan alanlar 47 bin 176 ve yüksek yanma şiddetine maruz kalan alanlar 14 bin 64 hektar olarak hesaplandı. Günümüze dek ülkemizde yaşanan en büyük yangın, 2008 yılında Antalya ili Manavgat ilçesi Taşağıl bölgesinde çıkmış ve yaklaşık olarak 16 bin hektarlık alan yanmıştı. Bu veri göz önünde bulundurulduğunda, yaklaşık 57 bin hektarlık alanın yanmasına sebep olan 2021 Manavgat yangını, ülkemizde yaşanmış en büyük yangın felaketi olarak kayıtlara geçmiş durumda." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/gebze-teknik-universitesi-orman-yanginlarinin-etkili-oldugu-alanlari-haritalandirdi/2327582
1,401
2,861
Genç yetenekler, ENHANCER Animasyon Hackathonu için Bilişim Vadisi'nde buluştu Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezince (ICMPD) düzenlenen ENHANCER Animasyon Hackathonu, 100 girişimci gencin katılımıyla Kocaeli'de başladı. Kocaeli Avrupa Birliğinin finanse ettiği, ICMPD tarafından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonuyla yürütülen "Sürdürülebilir Sosyo-Ekonomik Entegrasyon için Girişimcilik Kapasitelerinin İyileştirilmesi (ENHANCER) Projesi" kapsamında Bilişim Vadisi'nde düzenlenen programda, animasyon alanına ilgi duyan gençler bir araya geldi. Başvuru yapan 200 takımdan elemeler sonucu finale kalan 26 takım, bu etapta düzenlenecek panelde sektörün önde gelen isimlerini dinleme fırsatı bulacak. En az 40 saat mentörlük desteği alacak takımlar, 3 farklı kategoride jüri karşısına çıkacak. Katılımcılar, animasyon pozlama prensipleri, teknik zamanlama ve fikir-senaryo alanlarında toplam 15 bin avro değerinde hediye çeki kazanabilecek. Bilişim Vadisi Genel Müdürü Erkam Tüzgen, AA muhabirine, Bilişim Vadisi olarak öncellikli hedeflerinin, Türkiye'nin girişimcilik ülkesi haline gelmesi ve girişimciliğin toplumda yaygınlaşması olduğunu, bu nedenle de çeşitli etkinlikler düzenlediklerini söyledi. Programda katma değer kazandıracak ürünler çıkmasını arzuladıklarını anlatan Tüzgen, "Hackathon'a 200'ün üzerinde başvuru aldık. Hakemlerimiz 26 takımı seçtiler. Ekiplerimiz Bilişim Vadisi'nde yarışacaklar, projeler üretmeye çalışacaklar. Animasyon konusunda mentörlük alacaklar ve geliştirdikleri projeleri hakemlere sunmaya hazır hale getirecekler. İnşallah neticesinde de ülkemize katma değer kazandıracak ürünler çıkmasını arzu ediyorum." dedi. Tüzgen, animasyon sektörünün de dizi ve sinema sektörüne eşlik etmesi gerektiğini düşündüklerini vurgulayarak, "Bugünün uzun vadeli etkisinin olmasını biz de arzu ediyoruz. Türkiye'de genel olarak dizi ve sinema sektörü oldukça yükselişte. Gençlerin bu alanda da yetkinlik kazanmasını ve bunun çok uluslu şekilde organize edilmesini çok kıymetli görüyoruz." diye konuştu. "Animasyon hizmetleri artık Türkiye'de çok rahat üretiliyor" ICMPD Türkiye Temsilciliği Portföy Yöneticisi Pınar Yapanoğlu da Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttükleri ve 32,5 milyon avroluk bütçesi bulunan projenin, Türkiye'nin girişimcilik ekosisteminin büyümesini ve yenilikçi sektörlerde hız kazanarak ilerlemesini amaçladığını söyledi. Projenin temelde girişimcilik kapasitelerini arttırmayı hedeflediğine de değinen Yapanoğlu, "Dünyada animasyon sektörü çok büyük ivme kazandı. 400 milyar dolarlık potansiyele sahip. Türkiye de bu yönde hızla gelişiyor. Şu anda yaklaşık 1 milyar dolarlık büyüklük var. Biz de sektöre ufak da olsa katkıda bulunmak istiyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Yapanoğlu, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının animasyon sektörüne sağladığı çok önemli araştırma geliştirme desteklerinin bulunduğunun altını çizerek, şöyle devam etti: "Üniversitelerin de içerisinde bulunduğu bu teknoloji ekosisteminde, teknoparklar ve verilen desteklerle yeniden doğan girişimciler ve girişimci olmak isteyenlere çok büyük destekler var. Bunların büyük ivme kazanması aslında gerçek çünkü 1 milyar dolara giden sektör var. Daha önceki yıllarda yurt dışından ithal edilen bu animasyon hizmetleri artık Türkiye'de çok rahat üretiliyor." ifadelerini kullandı. Etkinliğe katılan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Çok Boyutlu Modelleme ve Animasyon Programı mezunu otizmli Tarkan Ertuğrul, animasyon yapmak ve çeşitli oyun tasarımları geliştirmek istediğini kaydetti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/genc-yetenekler-enhancer-animasyon-hackathonu-icin-bilisim-vadisinde-bulustu/3262087
1,783
3,687
GÖKBEY helikopteri 700 uçuş saatini devirdi, ilk görevine yol alıyor Türkiye'nin ilk özgün helikopteri GÖKBEY, zorlu testleri birer birer geride bırakarak ilk görevi için gün sayıyor. Ankara AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Türk Havacılık Uzay Sanayii'nin özgün projesi GÖKBEY genel maksat helikopterinin test ve sertifikasyon faaliyetleri başarılı şekilde devam ediyor. Bu kapsamda önemli kilometre taşlarını birer birer geride bırakan GÖKBEY helikopteriyle son dönemde hız ve irtifa testleri gerçekleştirildi. GÖKBEY maksimum servis irtifası olan 20 bin fite ilk kez ulaşarak başarılı bir testi geride bıraktı. Motor performans testleri tamamlandı. 1 saat süren testlerde GÖKBEY helikopteri bu irtifada hem çift motor hem de tek motorla uçuş yaptı. Böylece önemli bir güvenli uçuş gereksinimi başarı ile tamamlanmış oldu. GÖKBEY Programı kapsamında 3 prototip helikopterle toplamda 700 uçuş test saatine ulaşıldı. Helikopterin askeri versiyonları, askeri sertifikasyon ve kalifikasyon süreçleri sonrasında kullanıcılara teslim edilecek. Sivil versiyon ise Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ile yürütülen sivil sertifikasyon sürecinin sonunda Genel Müdürlük tarafından yayınlanacak tip sertifikası ile sivil kullanıcılara sunulacak. Bu doğrultuda 3 adet GÖKBEY, yakın zamanda Jandarma Genel Komutanlığına teslim edilecek. Milli motoru da hazırlanıyor Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer kurumların genel maksat helikopteri ihtiyacının karşılanması amacıyla Özgün Helikopter Programı Sözleşmesi 2013 yılında imzalandı. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ile Türk Havacılık Uzay Sanayii arasında imzalanan sözleşme kapsamında geliştirilen GÖKBEY helikopteri, ilk uçuşunu 6 Eylül 2018'de gerçekleştirdi. GÖKBEY, 19 Nisan 2023'te TEI tarafından milli imkanlarla geliştirilen ve üretilen TS1400 turboşaft motorları ile ilk test uçuşunu başarıyla tamamladı. GÖKBEY, geniş görev yelpazesine sahip olmasından ötürü taşıma, VIP, kargo, hava ambulans, arama kurtarma ve kıyı ötesi taşıma görevlerinde bulunabilecek. Yerli ve yabancı ihtiyaç sahibi kullanıcılar için GÖKBEY helikopteri, görevlerini en zorlu iklim ve coğrafyalarda, yüksek irtifa ve sıcaklıkta, gece ve gündüz koşullarında milli TS1400 turboşaft motorları ile etkin şekilde icra edebilecek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/gokbey-helikopteri-700-ucus-saatini-devirdi-ilk-gorevine-yol-aliyor/3054055
1,164
2,419
GÖKTÜRK-2 uydusu 11 yılda dünyanın etrafında 60 bin tur attı Milli Savunma Bakanlığı (MSB), 11 yıl önce uzaya yollanan GÖKTÜRK-2 uydusunun, geçen süre içinde dünyanın etrafında 60 bin tur atarak görüntü çektiğini bildirdi. Ankara Milli Savunma Bakanlığı'nın (MSB) sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, "11 yıl önce bugün uzaya uğurladığımız GÖKTÜRK-2 uydumuz, geçen süre içinde dünyanın etrafında 60 bin tur atarak görüntü çekti." ifadesi yer aldı. Paylaşımda, GÖKTÜRK-2'nin özelliklerinin bulunduğu görsele de yer verildi. Buna göre, GÖKTÜRK-2 ile dünyanın herhangi bir yerinden coğrafi kısıt olmaksızın yüksek çözünürlüklü görüntü alınabiliyor. 18 Aralık 2012'de Türkiye saati ile 19.12'de Çin'den uzaya fırlatılan GÖKTÜRK-2, Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki Keşif Uydu Tabur Komutanlığı personelince 7 gün 24 saat komuta ediliyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/gokturk-2-uydusu-11-yilda-dunyanin-etrafinda-60-bin-tur-atti/3085932
546
1,013
Google isteyen kullanıcılarının verilerini otomatik silecek ABD'li teknoloji devi Google, kullanıcıların konum geçmişine ve internet aktivitelerine dair verilerin otomatik silinmesini mümkün kılacak. İstanbul ABD'li teknoloji devi Google, kullanıma sunacağı yeni özellik sayesinde kullanıcıların konum geçmişine ve internet aktivitelerine dair verilerin otomatik silinmesine izin verecek. Teknoloji haberleri sitesi The Verge'nin haberine göre, Google, mayıs ayında duyurduğu kullanıcıların konum ve aktivite verilerini otomatik silmeye imkan tanıyan yeni özelliğini kullanıma sunmaya hazırlanıyor. Şirket tarafından Kaliforniya'da düzenlenen geliştirici etkinliği "Google I/O 2019"da, kullanıcı gizliliğinin ve veri güvenliğinin önemi vurgulanmıştı. Google'nin kullanıma sunacağı bu yeni özellik, Apple gibi teknoloji devlerinin kullanıcılarına veri yönetimi konusunda daha fazla imkan sağlamasının ardından duyuruldu. Kullanıcıların veri yönetimi yapmasına imkan veren bu uygulamalar, kullanıcı verilerinin üçüncü parti uygulamalar tarafından nasıl kullanıldığı ve şirketlerin kullanıcıların hangi verilerine sahip olduğuna dair detaylı bilgi sağlıyor. Kullanıcı verileri, 18 aydan sonra otomatik silinecek Google kullanıcıları, istedikleri zaman konum geçmişi ve internet aktivitelerine dair verilerini hesaplarının "ayarlar" kısmından silebiliyordu. Ancak kullanıma sunulacak özellikle beraber kullanıcılar, 3 ve 18 ay arasında bir süre belirleyerek verilerinin sistem tarafından belirlenen süre içerisinde otomatik silinmesini talep edebilecek. Verilerinin otomatik olarak silinmesini talep eden kullanıcıların herhangi bir zaman dilimi belirtmemesi halinde veriler, 18 ay saklanacak ve 18 aydan eski veriler otomatik olarak silinecek. Google tarafından duyurulan bu yeni özelliğin, gelecek haftalarda Android ve iOS platformlarında kullanıma sunulması planlanıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/google-isteyen-kullanicilarinin-verilerini-otomatik-silecek/1516969
921
2,036
Harvardlı Türk bilim insanına 400 bin dolarlık araştırma ödülü Harvard Üniversitesinde çalışmalarına devam eden Dr. Geylani Can, "İstediğimiz sonuçlara ulaşırsak sadece kanser değil birçok hastalığın gelişimini engellemiş olacağız." dedi. İzmir Harvard Üniversitesinde Kimyasal Biyoloji ve Moleküler Farmakoloji Bölümünde çalışmalarına devam eden Dr. Geylani Can, Amerikan Kanser Araştırma Kurumu ve İngiltere Kanser Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlenen yarışmada, genç bilim insanlarına verilen 400 bin dolar değerindeki "Transatlantik Araştırma Ödülü"nün sahibi oldu. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Moleküler Biyoloji ve Genetik lisans ve yüksek lisans mezunu Dr. Geylani Can, yüksek lisans eğitimi esnasında İsveç'te bulunan Karolinska Enstitüsünde de araştırmalarda bulundu. Bu çalışmaları uluslararası saygın bilim dergilerinde yayımlanan Can, yüksek lisans çalışmalarının ardından, Cambridge Üniversitesi Gurdon Enstitüsünde doktora çalışmasına başladı. Doktora sonrası çalışmalarına Harvard Üniversitesi Kimyasal Biyoloji ve Moleküler Farmakoloji Bölümünde devam eden Dr. Geylani Can, DNA'daki değişiklileri analiz edecek çok hızlı bir yöntem geliştirerek bunun patent başvurusunu yaptı. 400 bin dolarlık "Transatlantik Araştırma Ödülü" sahibi Amerikan Kanser Araştırma Kurumu ve İngiltere Kanser Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlenen yarışmaya katılan Can'ın projesi, ödüle layık görülen 4 proje arasına girdi. Projede Can, hücre bölünmesinin son safhasında meydana gelen DNA hasarlarının nasıl tamir edildiğini inceleyecek. Kanser başta olmak üzere birçok hastalık için yeni tedavileri geliştirmede kullanılabilecek hedefleri bulmayı amaçlayan Can, projeyi yaklaşık 4 yıl sonra sonlandıracak. Can'ın bu projesi dört yıl boyunca hem Harvard Üniversitesi hem de İngiltere Kanser Araştırma Enstitüsü tarafından laboratuvar imkanları ile de desteklenecek. Amaç DNA'ların parçalanmasını engellemek Dr. Geylani Can, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yarışmanın kariyerinin başında olan bilim insanlarının desteklenmesi için düzenlendiğini söyledi. Yarışmaya binin üzerinde bilim insanının katıldığını belirten Can, ödülü alan bir Türk bilim insanı olarak çok mutlu olduğunu dile getirdi. Sağlıklı hücrelerde genlerin bir dizilimi olduğunu belirten Can, şunları kaydetti: "Kanserli hücrelerin genomunda ise çok büyük bir kaos var. Bu kaosun nasıl başladığını bu projeyle anlamaya çalışıyorum. Her şey yolunda giderken, DNA kendini çoğaltırken ne gibi bir problem oluyor da biz böyle büyük bir karmaşaya gidiyoruz. Projede bunu anlayacağız. Bunun sonucu istediğimiz sonuçlara ulaşırsak sadece kanser değil birçok hastalığın gelişimini engellemiş olacağız." Hassas bir yöntem olmasından dolayı teşhisi zor olan hastalıklarda da kullanılabilen bu yöntemi Kovid-19 için uyarlayan Dr. Geylani Can, testin pazara sunulmasında son aşamaya geldiklerini belirtti. Dr. Geylani Can, çok kısa bir süre sonra Kovid-19 teşhisi için yaptığı çalışmanın da sonuçlanacağını bildirdi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/harvardli-turk-bilim-insanina-400-bin-dolarlik-arastirma-odulu/1884576
1,507
3,151
Hava kirliliğini yapay zeka ile hesaplayacaklar İTÜ Yapay Zeka ve Veri Bilimi Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Berk Canberk ve ekibi araçlarına, özelleştirilmiş yeni nesil basit sensörler takarak hava kalitesini ölçecek. İstanbul İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), araçlara yerleştirecekleri özelleştirilmiş yeni nesil basit sensörlerle, hava kirliliğine ilişkin anlık veriler toplayarak kirliliği yapay zekayla tespit edecek. İTÜ Yapay Zeka ve Veri Bilimi Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Berk Canberk ve ekibi, geleceğin akıllı şehirleri kapsamında hava kirliliğini yapay zekayla tespit için çalışıyor. Ekip, bu kapsamda araçların üzerine hava kalitesini ölçmek üzere özelleştirilmiş yeni nesil basit sensörleri monte edecek. Sensörlerden elde edilen veriler doğrultusunda hava kirliliği yapay zeka kullanılarak hesaplanacak. Prof. Dr. Canberk'in eş yürütücü olarak yer aldığı "Kitle Kaynak Yöntemi Yardımıyla Yapay Zeka Destekli Ölçeklendirilebilir ve Güvenilir Hava Kalitesi Yönetimi" proje aynı zamanda "UK Royal Society" tarafından York Üniversitesi ile ortak destek almaya hak kazandı. Canberk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Planları çerçevesinde, akıllı şehirlerin ve hava kalitesinin önemli bir yer tuttuğunu ve önümüzdeki 30 yıl için tüm dünyada akıllı şehirlerle ilgili bu konuda çok sayıda planın olduğunu söyledi. Bu planlar dahilinde hava kalitesinin ölçülmesi, derecelendirilmesi, tahmini üzerine çeşitli çalışmalar yapıldığını da belirten Prof. Canberk, "Biz de buradan yola çıkarak İngiltere York Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hamed Ahmedi ile iş birliğiyle hava kalitesinin yapay zeka destekli tahmini, görüntülenmesi üzerine bir çalışmaya başladık." diye konuştu. Sanayinin ve trafiğin yoğun olduğu bölgelerde uygulanacak Canberk, York Üniversitesi ve İTÜ tarafından ortaklaşa olarak araçların üzerine takılacak sensörlerin tasarımların yapıldığını anlatarak, şöyle devam etti: "İTÜ Olarak, yapay zekayla hava kalitesinin nasıl hızlı ve etkin tahmin edilebileceğini, nasıl öngörüler yapılabileceği üzerine çalışma başlattık. Çalışmamız 2 senelik bir proje. İTÜ olarak projede cihazlardan alınacak olan verilerin düzgün şekilde toplayıp, toplandıktan sonra da bunun bir merkeze aktarılıp bu merkezin yardımıyla akıllı şekilde buradaki hava kalitesinin tahminini yapacağız. Projeyi İstanbul'da özellikle sanayinin yoğun olarak çalıştığı ve gün içerisinde trafiğin yoğun olarak devam ettiği bölgelerde uygulamayı planlıyoruz. Hareketli cihazların üstüne yerleştireceğimiz mikro kontrol temelli basit sensörler sayesinde hava kalitesinin ile ilgili bütün verileri toplayacağız. Bunları topladıktan sonra, her veriyi gönderme şeklinde değil, sadece içinde önemli içerik barındıran seçici bir veri gönderme işlemi yaparak, bu veriyi belli oranda temizleme, temizledikten sonra da hatalı verileri ayıklama şeklinde bir tahminleme mekanizması yapacağız. Türkiye'de projeyi 1 senede uygulamaya geçireceğiz. Projemizle biz hava kalitesini yapay zeka yöntemleriyle tespit edeceğiz." "Projeyle halkımızın daha bilinçli şekilde yaşamasını hedefliyoruz" Projeyle hava kirliliğini tespit edip, uyarılarda bulunmaya hedeflediklerini altını çizen Canberk, hava kirliliğinin dijital ortamda ölçülebilmesinin önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Canberk, projeyi uygulayacakları bölgelerde hava kirliliğinin yüksek olabileceğinin altını çizerek, "Yapay zeka teknolojisi ve üniversitemizdeki sunucularımızla hava kirliliğini tahmin edip hava kalitesi haritalandırmasını doğru çıkartıp öngörü mekanizmalarını geliştirmeyi planlıyoruz. Böylece hangi bölgede daha fazla hava kirliliği olabilir, hava kalitesi nerelerde hangi saatlerde daha iyi olabilir, burada hangi saatlerde yürüyüş yapılabilir, bisiklete binilebilir, gezmeye çıkabilirsiniz, 'Bu bölgede çok trafik var, bu saatlerde dikkat edin' gibi uyarılarla halkımızın hava kalitesine karşı çok daha bilinçli bir şekilde hareket etmesini hedefliyoruz." ifadelerini kullandı. Canberk, hava kirliliğiyle ilgili verileri bütün kurumlarla paylaşacaklarını da sözlerine ekledi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/hava-kirliligini-yapay-zeka-ile-hesaplayacaklar/2556445
2,066
4,262
İHA'ları baz istasyonuna çeviren UYGAR, ticarileşme aşamasına geldi İnsansız hava araçlarını (İHA) baz istasyonu ile stratejik bir haberleşme aracına dönüştüren UYGAR Haberleşme Podu, ticarileşme aşamasına geldi. Ankara ULAK Haberleşme, Anadolu Ajansının 8. kez global iletişim ortağı olduğu, Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3) ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yürütücülüğünde Etimesgut Havaalanı'nda devam eden TEKNOFEST Ankara'da son dönemde geliştirdiği bir dizi haberleşme çözümünü sergiledi. ULAK Haberleşme Genel Müdürü Zafer Orhan, AA muhabirine, TEKNOFEST'in Milli Teknoloji Hamlesi'nin önemli kaldıraçlarından biri olduğunu söyledi. İlk kez Ankara'da yapılması dolayısıyla çok yoğun bir ilgiyle karşılaşıldığını vurgulayan Orhan, "Ülkemizin milli ürünlerinin gerçekleşmesi, tasarlanması, hayata geçirilmesi, uygulanması, bunları insanlarımıza gösterebilme, genç kuşağa 'Siz de yapabilirsiniz.' diyebilmenin haklı gururunu yaşıyoruz." şeklinde konuştu. İnsansız hava araçlarını baz istasyonu ile stratejik bir haberleşme aracına dönüştüren UYGAR Haberleşme Podu'na ilişkin sorular üzerine Orhan, 4,5G İHA tabanlı projenin Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı projesi olarak ULAK'a tevdi edildiğini belirtti. Askeri amaçlı 4,5G haberleşme sistemlerinin geliştirilmesi için yola çıkıldığını ifade eden Orhan, podun Türk Havacılık Uzay Sanayii'nin ANKA aracında denendiğini dile getirdi. Askeri ve sivil alanda fayda sağlayacak Milli imkanlarla geliştirilen UYGAR Haberleşme Podu'nun radyo, kor şebekesi, anteni gibi birçok bileşeninin Türk mühendislerinin imzasını taşıdığını vurgulayan Orhan, poda yerleştirme, yer testleri sonrasında farklı irtifalarda başarılı testler gerçekleştirildiğini bildirdi. Podun geliştirilmesi ve çoğaltılmasına yönelik yoğun bir çaba sarf edildiğini anlatan Orhan, şöyle konuştu: "Yüksek irtifalarda 2 kilometrekarelik bir alanda kapasite sağlıyor. İnternet erişimi, veri gönderme, ses iletişimi gibi 4,5 LTE teknolojisinin sağladığı bütün imkanları size sunabiliyor. Türk Silahlı Kuvvetlerimize yakın coğrafyamızda yaşanan askeri faaliyetlere yönelik önemli bir yetenek kazandırmış oluyoruz. Bunun yanında sivil alanda deprem, sel gibi afetler söz konusu oluyor. Bu alanda da önemli bir açığı bu imkanla kapatacağız. Burada en büyük gururumuz şu, bunu tamamen kendi mühendislerimiz, öz kaynağımızla gerçekleştirdik. Anteninin farklı tasarımlarının sunulması, baz istasyonunun modifiye edilerek havacılıktaki uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi gurur verici. 2 yıllık bir proje, finale geldik. Bundan sonra geliştirilmesi için çaba sarf edeceğiz." Cep telefonuyla her şey kapalı ağ içinde güvenle yapılabilecek Podun ticarileşme sürecinin giriş aşamasında olduğuna dikkati çeken Orhan, "Görev yapabilir duruma geldik. Çoğaltma ve yaygınlaştırmanın arifesindeyiz. Yurt dışında da farklı görüşmelerimiz oldu. İhracat açısından önemli bir ürün yeteneği olacak. TUSAŞ ile ortak hareket edip bunu bir milli ürün olarak ihracat kelemlerimize ekleyeceğiz." dedi. ANKA'nın havada kaldığı sürede yüksekliğe bağlı olmak kaydıyla pod kullanılarak 2-5 kilometrekarelik alan içinde 1200 kişiyi kayıtlayacak şekilde haberleşme imkanı sunulabildiğini anlatan Orhan, cep telefonuyla yapılabilen her şeyin kapalı ağ içinde ve güvenli şekilde gerçekleştirilebildiğini kaydetti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/ihalari-baz-istasyonuna-ceviren-uygar-ticarilesme-asamasina-geldi/2982121
1,742
3,484
İngiltere'de "Farnborough Uluslararası Havacılık Fuarı" kapılarını ziyaretçilerine açtı Havacılık, savunma ve uzay sanayisinin dünyadaki en prestijli etkinliklerinden "Farnborough Uluslararası Havacılık Fuarı" kapılarını ziyaretçilerine açtı. Londra İngiltere'nin Farnborough kentinde düzenlenen fuara, uluslararası çok sayıda savunma ve havacılık şirketi katılıyor. Fuar kapsamında, yaklaşık 80 hava aracı gösteri uçuşları yapacak. Türkiye'nin milli hava araçlarından GÖKBEY de fuar kapsamında ilk kez yurt dışında uçuş gösterisi gerçekleştirecek. Türk Havacılık Uzay Sanayii (TUSAŞ) tarafından geliştirilen GÖKBEY, 22-26 Temmuz'daki etkinlik boyunca 4 uçuşa imza atacak. GÖKBEY, fuarda sergileyeceği performansla Türkiye'nin havacılık teknolojisindeki ilerlemesini ve uluslararası rekabet gücünü gözler önüne serecek. TUSAŞ ayrıca jet eğitim uçağı HÜRJET, HÜRKUŞ, T129 ATAK Helikopteri, T625 GÖKBEY Genel Maksat Helikopteri ve İHA ailesinden AKSUNGUR, ANKA ve ANKA III'ün 1/7 maketlerini sergileyecek. KAAN deneyim alanı ve uydu maketleri de ziyaretçilerin ilgisine sunulacak. ASELSAN da Farnborough Uluslararası Havacılık Fuarı'na ilk defa katılım sağlayarak askeri ve sivil alanlardaki hava platformu sistemlerini standında sergiliyor. THY yolculara sunduğu yenilikleri duyurdu Bu yılki etkinliğe üst düzey yönetimiyle katılan Türk Hava Yolları (THY), konfor ve teknoloji açısından yolculara yeni deneyim sunduğu Crystal Business koltuklarının ilk kez tanıtımını yaptı. THY, gelecek yıl sonuna kadar tüm yolcularına ücretsiz internet hizmeti sunma planlarını da duyurdu. Bu yenilikler, hava yolunun müşteri memnuniyetini artırma ve sektördeki liderliğini pekiştirme hedeflerinin parçası olarak öne çıkıyor. Etkinlik boyunca, THY üst yönetimi, basınla da toplantılar gerçekleştirerek, şirketin gelecek vizyonu ve yenilikçi projeleri hakkında bilgi verdi. Ayrıca, Türkiye'den TUSAŞ Motor Sanayi AŞ (TEI) de fuara katılım sağlıyor. Uluslararası işbirliği anlaşmalarının yapılması öngörülüyor Uluslararası havacılık ve savunma sektöründe faaliyet gösteren RTX Corporation, Boeing ve Lockheed Martin de fuara katılan başlıca şirketler arasında yer alıyor. Etkinlik boyunca, uluslararası yeni satın alma ve işbirliği anlaşmalarının yapılması öngörülüyor. Son dönemde havacılık sanayisinde görülen canlanmanın yansıması olarak Farnborough Uluslararası Havacılık Fuarı'na yoğun ilgi ve katılım bekleniyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/ingilterede-farnborough-uluslararasi-havacilik-fuari-kapilarini-ziyaretcilerine-acti/3282324
1,263
2,567
İnternet kullanan her 10 kişiden 4'ü internet reklamlarından etkileniyor Ticaret Bakanlığının Dijital Mecralarda Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Araştırma Raporu'na göre, araştırmaya katılanların yüzde 48'i yüksek düzeyde dijital mecra kullanıyor. Ankara Ticaret Bakanlığının Dijital Mecralarda Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Araştırma Raporu'na göre, araştırmaya katılanların yüzde 48'i yüksek düzeyde dijital mecra kullanıyor ve internet kullanan her 10 kişiden 4'ü bir mal ya da hizmet satın alma aşamasında internet reklamlarından etkileniyor. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, geçen yıl başlatılan Dijital Tüketicinin Korunması Projesi/Faz I: Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Projesi'nde, Dijital Mecralarda Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Araştırma Raporu'nun tamamlanmasıyla ilk aşama geçildi. Son dönemlerde hızlanan dijitalleşme süreci, tüketicilerin daha fazla çevrim içi ortamlara yönelmesine ve daha fazla dijital reklam ve uygulamayla karşılaşmasına sebebiyet verdi. Bu durum, Reklam Kurulu gündeminde görüşülen dosyalara da yansıdı, 2023'te karara bağlanan dosyaların yüzde 79'unu dijital mecralarda yayınlanan reklam ve uygulamalar oluşturdu. Hem Reklam Kurulu gündeminde görüşülen dosyalar hem de dijital geçiş sürecinde tüketicinin korunmasına ilişkin yapılan inceleme, araştırma ve uluslararası çalışmalar, tüketici dostu olmayan ya da tüketicileri manipüle edici şekillerde tasarlanabilen ve dijital ortamlarda tüketicileri yanıltan, bilgi eksikliklerini istismar eden, ekonomik davranış biçimlerini bozan uygulamaların "karanlık ticari tasarımlar" gibi çok çeşitli şekillerde ortaya çıktığını gösteriyor. Kişisel verilerin paylaşılması noktasında iki tüketiciden biri endişeli Çevrim içi yorumlardan arama motoru reklamlarına, sosyal medya reklamlarından kişisel fiyatlandırmaya ve oyun reklamlarına kadar dijital tüketicinin sıklıkla karşılaştığı reklam ve uygulamalara ilişkin başlıklar içeren araştırma sonuçlarında, araştırmaya katılanların yüzde 48'inin yüksek düzeyde dijital mecra kullandığı ve internet kullanan her 10 kişiden 4'ünün bir mal ya da hizmet satın alma aşamasında internet reklamlarından etkilendiği görüldü. Dijital tüketicilerin yaklaşık yüzde 65'inin internet siteleri ya da uygulamalarında yer alan içeriklerdeki reklamları ayırt etme noktasında zorlandıkları tespit edildi. Kişisel verilerin paylaşımı konusunda her 2 tüketiciden 1'i endişeli iken her 10 internet kullanıcısından 4'ü reklam ya da satış kampanyalarına dair alt yazı, açıklama, dipnot gibi türden içerikleri çoğunlukla okumadı. Araştırma, her 10 kişiden 7'sinin alışveriş platformlarında yer alan indirimli fiyatların gerçeği yansıtmadığını düşündüklerini gösterirken her 10 kişiden 4'ünün alışveriş platformlarında mal ve hizmetlere dair yanıltıcı indirim oranları ve yanıltıcı fiyatlarla karşılaştığını gösteriyor. Sosyal medya davranışlarına yönelik ayrı bir bölüm bulunan raporda, tüketicilerin sosyal medya kullanım amaçlarında alışveriş yapma oranının yüzde 30 olduğu ve en çok alışveriş yapılan sosyal medya platformlarında ilk sırada sosyal medya platformu Instagram'ın yer aldığı görüldü. Neredeyse her iki kişiden biri sosyal medya alışverişlerinde mağduriyet yaşarken, yaşanılan mağduriyet kaynaklarında yanıltıcı reklamların yanı sıra ünlü veya influencer (sosyal medya etkileyicisi) yönlendirmesine bağlı mağduriyet oranının yüzde 25,4 olması dikkati çekti. Proje kapsamında, dijital ortamlarda tüketicilere yönelik yeni nesil reklam ve ticari uygulamalara ilişkin tespit edilen sorunlara yönelik tüketicilerin dijital ortamlarda etkin şekilde korunmasını sağlamak üzere gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve bu yeni düzenlemeler hakkında tüketicinin bilinçlendirilmesi ve sektörel farkındalığın artırılması eylemleriyle projenin bu yıl tamamlanması planlanıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/internet-kullanan-her-10-kisiden-4u-internet-reklamlarindan-etkileniyor/3110997
1,931
3,982
İnternetten müzik indirene "casus" önlemi Uluslararası Antalya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bozbel, "Kanun koyucu bilgisayara casus yazılım gönderecek. Bu yazılım sayesinde bilgisayarda hangi hak ihlallerinde bulunulduğu tespit edilecek" dedi. ANTALYA - Güç Gönel Uluslararası Antalya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Savaş Bozbel, tasarı halindeki Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun yasalaşması halinde internetten müzik indirenlerin IP (Internet Protocol) adreslerinin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından akredite edilmiş yazılım vasıtasıyla tespit edileceğini belirterek, "Yani kanun koyucu sizin bilgisayarınıza casus yazılım gönderecek. Buna sistem müsaade edecek. Erişim sağlayanlar müsaade etmek zorunda kalacak" dedi. Prof. Dr. Bozbel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Fikir ve Sanat Eserleri Kanun Tasarısı ile ilgili çalışmaların "kapalı kapılar ardında" yürütüldüğünü, Telif Hakları Genel Müdürlüğüne taslakla ilgili bilgi almak üzere yazı yazmalarına rağmen sonuç alamadıklarını söyledi. Tasarı halindeki kanunun, internet üzerinden illegal olarak müzik parçası indirmek isteyenler için farklı düzenlemeler getirdiğine işaret eden Bozbel, "İzinsiz müzik parçası indirirseniz bu durum internet servis sağlayıcıları tarafından tespit edilecek. İlk önce size uyarı gönderilecek. Buna devam ederseniz 73/A maddesi hükmüne göre kişisel bilgilerinize, IP adresinize ulaşıp, sizin neler indirdiğiniz, hangi sayfaları ziyaret ettiğinize bakılabilecek" dedi. Bozbel, kanunun 73/B maddesinin ise internet ortamında noktadan noktaya ağlar vasıtasıyla gerçekleşen umuma iletim hakkı ihlallerinde cezaları düzenlediğini belirterek, şöyle konuştu: "Bir siteden programlar vasıtasıyla bir müzik parçası veya film indirdiğinizde, buradaki hükümle karşı karşıyasınız. Diyor ki bu hüküm, 'Hak sahibinden izin alınmaksızın noktadan noktaya ağlar üzerinden eserleri umuma ileten bireysel internet kullanıcılarının IP adresleri, telif birliklerince Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından akredite edilmiş yazılım vasıtasıyla tespit edilir. Burası çok tehlikeli. Bu ne demek biliyor musunuz? Yani kanun koyucu sizin bilgisayarınıza casus yazılım gönderecek. Buna sistem müsaade edecek. Erişim sağlayanlar müsaade etmek zorunda kalacaklar. Siz güvenli şekilde internette sörf yaptığınızı sanırken bu yazılım sayesinde bilgisayarda hangi işlemleri yaptığınız ve hangi hak ihlallerinde bulunduğunuz tespit edilecek. Ardından bu casus yazılım akredite olacak, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından da bu yazılım onaylanacak." Prof. Dr. Bozbel, taslak metnin yasalaşması halinde yazılımın kişilerin bilgisayarlarına izinsiz yüklenmesinin, "kişilik haklarının ihlali" anlamına da geleceğinin altını çizdi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/internetten-muzik-indirene-casus-onlemi/202210
1,410
2,931
İTÜ Hyperbee Takımı, uluslararası "EHW Hyperloop Yarışması"ndan ödülle döndü Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, İTÜ Hyperbee Takımı'nın İsviçre'de düzenlenen uluslararası EHW Hyperloop Yarışması'nda üç kategoride ödül aldığını bildirdi. Ankara Kacır, sosyal medya hesabından konuya ilişkin yaptığı paylaşımda, "Gençlerimizden güzel bir haberle haftaya başlayalım." ifadesini kullandı. İsviçre'de düzenlenen, Türkiye'nin 4 takımla katıldığı uluslararası EHW Hyperloop Yarışması'nda İTÜ Hyperbee Takımı'nın muhteşem bir başarıya imza attığına işaret eden Kacır, "2022 yılından bu yana düzenlediğimiz TEKNOFEST Hyperloop yarışmalarında yetişen takımlarımız artık yurt dışında bayrağımızı dalgalandırıyor. İTÜ Hyperbee, üç kategoride aldığı ödülle gururumuz oldu. Genç kardeşlerimi yürekten kutluyorum. Milli Teknoloji Hamlesi her alanda, her yerde." değerlendirmesinde bulundu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.Gençlerimizden güzel bir haberle haftaya başlayalım. 😊 — Mehmet Fatih KACIR (@mfatihkacir) July 22, 2024 İsviçre'de düzenlenen, Türkiye'den dört takımla katıldığımız uluslararası EHW Hyperloop yarışmasında, İTÜ Hyperbee Takımımız muhteşem bir başarıya imza attı! 2022 yılından bu yana düzenlediğimiz TEKNOFEST Hyperloop… pic.twitter.com/IGFTuiD3bv
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/itu-hyperbee-takimi-uluslararasi-ehw-hyperloop-yarismasindan-odulle-dondu/3281865
716
1,401
İzmir Biyotıp ve Genom Merkezinde protein bazlı orijinal ilaç geliştirme çalışması başladı İzmir Biyotıp ve Genom Merkezinde protein bazlı orijinal ilaç geliştirmek için çalışma başlatıldı. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) bünyesinde yaklaşık 20 yıl önce kurulumuna başlanan, TÜBİTAK gibi birçok kuruluştan destek alan İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG), 2018'de Türkiye'nin ilk dört tematik araştırma merkezinden biri oldu. Bir taraftan orijinal ilaç geliştirmek için çalışma yürüten İBG, diğer yandan da firmaların geliştirdiği ilaç adaylarının klinik öncesi testlerden geçmesi için gerekli GLP (İyi Laboratuvar Uygulamaları) sertifikasını alarak klinik öncesi test hizmeti sunmaya başladı. Bünyesinde Türkiye'de ilk defa GLP regülasyonlarına uyumlu İlaç Analiz ve Kontrol Laboratuvarını kuran İBG, Türkiye Akreditasyon Kurumundan geçen martta GLP sertifikasını almaya hak kazandı. Merkezde ilaç geliştirme çalışmaları kapsamında Dr. Sibel Kalyoncu Uzunlar öncülüğünde, Prof. Dr. Mehmet İnan, Dr. Soner Gündemir ve Dr. Gülçin Çakan Akdoğan ve onların laboratuvar üyelerinin bulunduğu bir araştırma grubu oluşturuldu. Bu kapsamda, protein bazlı orijinal biyoteknolojik ilacını geliştirmek amacıyla başlayan çalışmalar devam ediyor. İBG araştırmacıları ve VSY Biyoteknoloji Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş'ın insiyatifi ile kurulan bu bilimsel ortaklıkla, bir göz hastalığının tedavisi için ilaç geliştirilmesi hedefleniyor. "Türkiye'nin ilk protein bazlı orijinal ilacı olacak" Dr. Sibel Kalyoncu Uzunlar, AA muhabirine, Türkiye'de, yurt dışında geliştirilen orijinal ilaçların muadilinin başarıyla üretildiğini belirtti. İBG'nin almaya hak kazandığı GLP sertifikası sayesinde, VSY Biyoteknoloji firmasıyla protein bazlı orijinal ilaç geliştirmeyi hedeflediklerini belirten Uzunlar, şöyle dedi: "Üzerine çalıştığımız ilaç Türkiye'nin ilk protein bazlı orijinal ilacı olacak. Orijinal ilaç geliştirmek uzun soluklu bir çalışma. Bu, araştırma aşamasından hastaya ulaşana kadar 10 ila 15 yıl arasında bir süreyi kapsayabiliyor. Biz ilacın oluşması için gerekli tasarlama çalışmalarını İBG'de yürüteceğiz. Geliştirdiğimiz molekülün hedeflediğimiz göz hastalığını tedavi ettiğini hayvan modellerinde belirlememizin ardından bunu endüstrideki ortağımız firmaya aktaracağız." Protein temelli ilaçların, eczanelerde satılan küçük molekül ilaçlar gibi olmadığını anlatan Uzunlar, bu ilaçların özellikle kanser ve bağışıklık sistemi hastalıklarının tedavisinde kullanılan karmaşık yapılı moleküller olduğunu anlattı. Çalışmalarının çok kapsamlı olduğunu belirten Uzunlar, şöyle konuştu: "Bakteri ve mayalarda bu proteini ürettireceğiz, ardından saflaştırıp karakterize edeceğiz. Daha sonra zebra balığı deneylerinde bunların yararlı ve zararlı etkilerine bakacağız. Tasarladığımız bir molekülün gerçek bir biyolojik organizmada nasıl etki gösterdiğini zebra balığı testinde görebiliriz. Daha sonra İBG'nin sahip olduğu iyi laboratuvar uygulaması sertifikası sayesinde çalışmaların klinik aşamaya geçmesine köprü olacağız. Klinik çalışmalar, ilacın hastalar üzerinde denenmesi anlamına geliyor." Prof. Dr. Mehmet İnan da orijinal ilaç çalışmalarına katkı sunmak amacıyla 17 yıl sonra ABD'den Türkiye'ye döndüğünü söyledi. İBG'nin çok önemli bir çalışmaya imza attığını vurgulayan İnan, "Türkiye'nin önemli bir hayali olan kendi ilacını yapma çalışmaları gerçeğe dönüşecek. Çalışmaların olumlu sonuçlanması durumunda Türk bilim insanlarının bir göz hastalığına karşı geliştirdiği ilaç tüm dünyada kullanılmaya başlanacak." şeklinde konuştu. Dr. Gülçin Çakan Akdoğan da geliştirilen ilaç moleküllerini, iki günlük zebra balığı larvalarına mikro enjeksiyon yöntemiyle verdiklerini, zebra balığı çalışmalarının çok kısa bir sürede sonuç verdiği için bu yöntemi seçtiklerini bildirdi. İBG Merkez Müdürü Prof. Dr. Mehmet Öztürk ise "Sağlıkta, ilaçta ve aşıda dışa bağımlıysanız, ulus olarak hayatınız güvende değildir. İBG'nin ulusal misyonu işte bu manada çok önemlidir. İlaç ve aşıda Türkiye'yi dışa bağımlılıktan kurtarmak. İBG olarak, VSY Biyoteknoloji firması için geliştirdiğimiz oftalmolojik bir orijinal biyoteknolojik ilaçla ilgili Ar-Ge çalışmalarımız hızla ilerlemektedir." ifadelerini kullandı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/izmir-biyotip-ve-genom-merkezinde-protein-bazli-orijinal-ilac-gelistirme-calismasi-basladi/1964444
2,213
4,372
Japon ve ABD'li firmalar çip teknolojisi için "US-JOINT" konsorsiyumu kuruyor Japonya'da çip malzemesi üreticisi Resonac Holdings, yarı iletken teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda işbirliği için Japon ve ABD firmalarıyla konsorsiyum oluşturacak. Tokyo Japonya ve ABD merkezli üretici firmalar, yarı iletken çip piyasasında pazar payını artırmak ve tedarik zincirlerini güçlendirme hedefiyle işbirliği fırsatlarını artırmaya çabalıyor. Resonac'ın açıklamasına göre, Japon çip malzeme üreticisi, yarı iletken teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda işbirliği için Japon ve ABD firmalarıyla konsorsiyum oluşturmaya hazırlanıyor. Yeni "US-JOINT" konsorsiyumu, ABD'nin San Francisco bölgesindeki ileri teknoloji, inovasyon, sosyal medya firmalarının "küresel merkezi" olarak bilinen Silikon Vadisi'nde yer alacak. Tesisi 2025'te tam kapasiteyle faaliyete geçecek "US-JOINT", çiplerin paketlenmesi, birleştirilmesi ve test edilmesi şeklinde bilinen "arka uç süreçlerini" geliştirmeye odaklanacak. Açıklamada, "Günümüzde üretken yapay zeka için hızla yaygınlaşan yeni nesil yarı iletkenler, gelişmiş paketleme teknolojilerine yeni yaklaşımlar gerektiriyor." ifadesi kullanıldı. Konsorsiyumda çip ekipmanı üreticisi "Towa Corp." ve çipte kullanılan temel malzemelerden "fotorezist" imalatçısı "Tokyo Ohka Kogyo Co." dahil 6 Japon firması yer alıyor. Açıklamaya göre, "US-JOINT" konsorsiyumunda yarı iletken paketleme firması "Azimuth Industrial Co." ve çip kalıp üreticisi "KLA Corp." dahil ABD'li 4 firma bulunuyor. ABD'nin Tokyo Büyükelçisi Rahm Israel Emanuel ise yeni konsorsiyumu, "iki ulusun, ileri teknolojilerin gelişimini hızlandırmak için güçlerini birleştirmesinin en son örneği" olarak niteledi. Ocak 2023'te "Showa Denko" ve "Showa Denko Materials Co." firmalarının birleşmesiyle kurulan Resonac, "arka uç çip yapımında" kullanılan çeşitli kimyasal malzemeler üretiyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/japon-ve-abdli-firmalar-cip-teknolojisi-icin-us-joint-konsorsiyumu-kuruyor/3269825
985
2,048
Kale Arge'nin motorları yerli seyir füzelerine güç veriyor Kale Holding'in teknik grup şirketi olan Kale Arge, ürettiği motorlarla yerli seyir füzeleri SOM, Atmaca ve Çakır'a güç sağlıyor. İstanbul Kale Arge, İstanbul'daki merkezinde yerli füzeler için geliştirdiği motorlara ilişkin toplantı düzenledi. Motor üretim süreçlerine dair detayların paylaşıldığı toplantının ardından, üretim bandı gezisi ve turbojet motoru KTJ-3200'ün testi gerçekleştirildi. Paylaşılan bilgilere göre, 330 mm çap, 50 kilogram ağırlığa sahip KTJ-3200, 3200 newtona kadar itki üretebiliyor. KTJ-3200, iki farklı varyantıyla yerli seyir füzeleri SOM ve Atmaca füzelerine güç veriyor. Seri üretime geçen ve teslimatları devam eden KTJ-3200'ün uçuş testleri başarıyla sürüyor. KTJ-3200'den elde edilen bilgi birikimi ve tecrübeyle, Kale Arge farklı turbojet motorlar da geliştiriyor. KTJ-1750, 200 mm çap ve 22 kg ağırlığıyla 1750 newtona kadar itki üretebiliyor. Kendi sınıfındaki en yüksek itki/ağırlık oranına sahip motorlardan biri olan KTJ-1750, hafif seyir füzeleri ve jet motorlu insansız hava araçları için itki sistemi çözümü olarak öne çıkıyor. KTJ-1750, yerli seyir füzesi Çakır'a güç veriyor. Mayıs 2023'te Çakır ile ilk uçuş testlerine başlayan KTJ-1750, diğer uçuş testini Mart 2024'te başarıyla gerçekleştirildi. KTJ-1750'ye yönelik üretim ve teslimatlar sürüyor. KTJ-3700 ise yer testlerine devam ediyor ve Türkiye'nin yeni seyir füzelerinden Kara Atmaca'ya güç verecek şekilde uçuş testlerine hazırlanıyor. 2024 ikinci çeyrek başlarında uçuş testi yapılması planlanıyor. Yurt dışına bağlı teknoloji, modül, komponent bulunmuyor Kale Arge tüm geliştirme ve seri üretim çalışmalarını, Kale Havacılık'ın üretim desteğiyle, tamamen yerli olarak yürütüyor. Yurt dışına bağlı teknoloji, modül, komponent bulunmuyor. 2024 ilk çeyreği itibarıyla toplamda 200'ü mühendis yaklaşık 250 kişilik bir ekibe sahip olan şirket, 2022 ve 2023'te yüzde 100 büyüdü. Yerleşkesini, altyapısını, teknik olanaklarını, yetkinliklerini, teknolojisini sürekli geliştirme vizyonuyla hareket eden şirketin kendine ait bir Jet Motor Geliştirme ve Test Merkezi bulunuyor. Bu merkezde, İrtifa Test Sistemi başta olmak üzere birçok geliştirme ve test altyapısı bulunuyor. Bu sistemlerin etkin kullanımıyla, Kale motorlarının farklı irtifa ve hız şartlarındaki performans haritaları çıkarılabiliyor ve hava araçlarının kullanımına yönelik performans kodları üretilebiliyor. Ürünleri yurt dışından da ilgi gören Kale Arge'nin, geliştirdiği motorları yakın zamanda farklı ülkelere ihraç etmesi öngörülüyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/kale-argenin-motorlari-yerli-seyir-fuzelerine-guc-veriyor/3171722
1,347
2,728
Karabük Üniversitesi, askeri amaçlı yüksek çözünürlüklü yerli ve milli ekran teknolojisi üretecek Karabük Üniversitesi ve ASELSAN işbirliğiyle yürütülen proje kapsamında, askeri alanda kullanılacak Türkiye'nin yüksek çözünürlüklü ilk ekran teknolojisinin prototip haline getirilmesi ve seri üretime geçilmesi hedefleniyor. Karabük Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, Teknoloji Fakültesi Mekatronik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Anutgan ve Mühendislik Fakültesi Tıp Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamila Anutgan, "Minyatür OLED Ekran Birimi Geliştirilmesi Projesi" kapsamında, "İnce Film Transistör Dizinlerinin Geliştirilmesi" çalışmasıyla ekran arka paneli geliştiriyor. Demir Çelik Enstitüsü Malzeme Araştırma ve Geliştirme Merkezi'nde (MARGEM) yapılan çalışmalarla, askeri özelliklerde, yüksek çözünürlüğe ve kontrast oranına sahip ekranların ihtiyaca yönelik ve tamamen bağımsız olarak tasarlanıp üretilmesi amaçlanıyor. Projede, OLED teknolojisinin hareketli görüntüler oluşturabilir özellikte ve renkli piksel yapılarını destekleyecek şekilde ASELSAN tarafından kazanılması sonucu, yüksek çözünürlüklü özgün ekranlar askeri amaçlarla istenen ebatlarda özel olarak tasarlanabilecek. "Şimdiki aşamada yüksek çözünürlüğe geçmekteyiz" Açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Tamila Anutgan, ASELSAN ile yürüttükleri proje sayesinde, yerli üretim yüksek çözünürlüklü ekran yapımı gerçekleştirebileceklerini belirtti. AMOLED ekran için ince film transistörlerini cam üzerinden kendi imkanlarıyla daha önce ürettiklerini anlatan Anutgan, "ASELSAN ile yapılan görüşmeler ve verilen destek neticesinde ince film transistörü dizin üretiminin sanayide de uygulanması mümkün olacak. Hem yarı iletken hem yalıtkan hem de metal özelliklerini taşıyan çeşitli ince filmleri üretebilmekteyiz." ifadesini kullandı. Anutgan, ince film transistörü dizini ve organik ışık yayan diyotu kullanıp ekran prototipi üretmeyi amaçladıklarını aktararak, "Düşük çözünürlükte prototipimiz mevcuttur. Şimdiki aşamada yüksek çözünürlüğe geçmekteyiz. Araştırmalarımızı sürdürürken amacımız sadece uluslararası literatüre katkıda bulunmaktı. ASELSAN ile yürüttüğümüz bu proje sayesinde, artık millileştirme söz konusu ve savunma sanayimizde de ince film transistörü ile dizin üretiminin mümkün olması sağlanacaktır." değerlendirmesinde bulundu. "Sipariş beklemek zorunda kalmadan ürünümüzü kendi tasarımıyla üretebilir hale geleceğiz" Prof. Dr. Mustafa Anutgan da aygıt kalitesinde ince film transistör üreten ilk ve tek grup olduklarını bildirerek, bu gelişmeden haberdar olan ASELSAN'ın da bu alanda ilerleme misyonu bulunduğu için kendileriyle iletişime geçtiklerini ve projeye başladıklarından bahsetti. Proje kapsamında ilk başta düşük çözünürlükte ekran prototipi ürettiklerine değinen Anutgan, yüksek çözünürlük aşamasında ise ekranın içerisindeki her pikselden ayrı ayrı ölçümler ve sonuçlar almaya başladıklarını aktardı. Anutgan, ekran teknolojisinin günümüzün temel parçalarından biri olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Cep telefonlarından televizyonlara birçok alanda kullanılıyor ancak sivil pazar, belli büyük şirketlerin tekelinde gibi düşünebilirsiniz. Bizim ürettiğimiz ekranlar daha çok özel kullanıma ve ASELSAN ile çalıştığımız için askeri alandaki ekranlara uygulanacak. Bu ekranların sivil ekranlardan farkı olarak; arazi, sıcaklık, toz, su koşullarını sağlayacak şekilde belli özelliklere sahip olması gerekiyor. Askeri uygulamalarda ekran ihtiyacı olduğunda dışarıdan herhangi bir sipariş beklemek zorunda kalmadan ürünümüzü kendi tasarımıyla üretebilir hale geleceğiz. Düşük çözünürlükte prototipini ürettik, yüksek çözünürlükte işler daha karmaşıklaşıyor ve zorlaşıyor. Burada da belli bir yol katettik, matris içinden belirli pikselleri adresleme yaparak ölçümleri alabiliyoruz. Bunun topyekun olarak ekrana dönüşmesi yine birkaç yıl sürecektir. Birkaç yıl içerisinde ekranlarımızı çalışır vaziyette ve prototip şeklinde görmüş olmayı umuyoruz." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/karabuk-universitesi-askeri-amacli-yuksek-cozunurluklu-yerli-ve-milli-ekran-teknolojisi-uretecek/3041172
2,073
4,148
Kodlama eğitimi alan çocuklar "sanal gerçeklik gözlüğü" geliştirdi TOBB ETÜ Garaj Kuluçka Merkezi Dijital Çağ Atölyesi'nde eğitim gören çocukların geliştirdiği "sanal gerçeklik gözlüğü" EKO İKLİM Zirvesi'nde gençlerin ilgi odağı oldu. Ankara TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB ETÜ) Garaj Kuluçka Merkezi Dijital Çağ Atölyesi'nde eğitim gören 7 ila 15 yaş arasındaki çocuklar, "sanal gerçeklik içeriği" üretmeyi başardı. Anadolu Ajansının "global iletişim ortağı" olduğu EKO İKLİM Zirvesi, birçok başlıkta düzenlenen oturumları, sunulan bildiriler ve yapılan etkinliklerle geride kaldı. Fuarda özellikle gençlerin ilgi gösterdiği ürünlerden biri de TOBB ETÜ standında yer alan ve içeriği, Dijital Çağ Atölyesi öğrencileri tarafından hazırlanan sanal gerçeklik gözlükleri oldu. Katılımcılar, bu gözlüklerle 7 ile 15 yaş arasındaki öğrencilerin yazılımlarla ürettiği sanal gerçeklik içeriklerini deneyimleme fırsatını yakaladı. Dijital Çağ Atölyesi Genel Koordinatörü Arda Aslan AA muhabirine yaptığı açıklamada, EKO İKLİM Zirvesi'ne sürdürülebilir bir gelecek için bilinç ve farkındalık yaratmak adına katıldıklarını söyledi. Dijital Çağ Atölyesi'nin Massachusetts Institute of Technology (MİT) tarafından onaylı olduğunu bildiren Aslan, atölyede 4 yıldır 7 ila 15 yaş arası öğrencilere eğitim verdiklerini belirtti. Bu eğitimleri kodlama, robotik, tasarım, elektronik ve teknogirişimcilik olarak 5 ana başlıkta topladıklarını ifade eden Aslan, "Artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, metaverse gibi konuları çocukların üretebileceği seviyede gösteriyoruz." dedi. Kovid-19 salgınıyla çevrim içi eğitimlerin de başladığını anımsatan Aslan, eğitimlere en fazla İstanbul, İzmir ve Bursa'dan talep olduğunu aktardı. "Amacım kendi startup'ımı geliştirmek" "Sanal gerçeklik gözlük" projesini hayata geçiren öğrencilerden 14 yaşındaki Efe Tan Yıldız da kodladıkları sanal ortamın sanal gerçeklik gözlüğü ile görülebildiğini söyledi. Yıldız, "Kodlamayı 6 haftada öğrendim. Projemizi de 3 hafta içinde ürettik." dedi. Başka projeler üzerinde de çalıştığını belirten Yıldız, "Amacım, gelecekte kodlama alanında devam etmek. İyi bir üniversiteye gitmek ve sonra kendi startup'ımı geliştirmek." diye konuştu. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/kodlama-egitimi-alan-cocuklar-sanal-gerceklik-gozlugu-gelistirdi/2553362
1,202
2,370
Washington DC Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına karşı alınan karantina önlemleri insanları evlerinde oyun oynamaya yönlendirirken, küresel oyun gelirinin 2020'de yüzde 20 artışla 179,7 milyar dolara ulaşacağı öngörüldü. KORONAVİRÜS HABERLERİ - A'DAN Z'YE KOVİD-19 REHBERİ: Koronavirüsle ilgili aradığınız tüm cevaplar - KORONAVİRÜSE NASIL YAKALANIYORUZ: Bulaşma riskini artıran ortamlar - RAKAMLARLA: Ülke ülke koronavirüs istatistikleri - SAĞLIK BAKANLIĞI VERİLERİ: Türkiye günlük ve genel koronavirüs tablosu Pek çok sektör Kovid-19 salgınının neden olduğu kayıplar yaşarken, video oyun endüstrisi salgın döneminde kayda değer bir büyüme kaydetti. Salgına karşı alınan karantina önlemleri insanları evde kalmaya zorlarken, vakit geçirme yöntemlerinden biri olan video oyunlara yönelik talep de artış gösterdi. Araştırma şirketi IPSOS Mori'nin raporuna göre, Kovid-19 salgınının zirve yaptığı 2020 yılının ikinci çeyreğinde 6-64 yaş oyun oynama süresinde 2019'un aynı dönemine göre haftalık 1,5 saat artış yaşandı. Söz konusu dönemde, oyun oynayanların yaklaşık yüzde 30'u video oyunlarının kendilerini daha mutlu, daha az endişeli ve yalnız hissetmelerine yardımcı olduğunu belirtti. En yüksek kazanç mobil oyunlardan bekleniyor Dünya genelinde dijital oyun harcamalarında artış yaşanırken, oyun sektörünün 2020'de elde ettiği gelirle spor ve film endüstrilerini geride bırakacağı tahmin edildi. International Data Corporation'ın (IDC) raporuna göre, küresel video oyun gelirinin 2020'de yüzde 20 artarak 179,7 milyar dolara ulaşacağı öngörüldü. Bu dönemde en büyük kazancı mobil oyunların sağlaması beklenirken, bu oyunlardan elde edilecek gelirin yüzde 24 artışla 87,7 milyar doları bulacağı tahmin edildi. Aynı dönemde, konsol oyunlarından elde edilecek gelirin yüzde 19,6 artışla 52,5 milyar dolara ve bilgisayar oyunlarının gelirinin ise yüzde 11 yükselişle 39,5 milyar dolara ulaşacağı öngörüldü. Microsoft'un 2020 mali yılının 30 Haziran'da biten 4'üncü çeyreğinde Xbox oyun konsolu ve hizmetlerinin satışlarından elde edilen gelir geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 64 artarken, Sony'nin 2020 mali yılının 30 Eylül'de biten 2'inci çeyreğinde PlayStation'dan elde ettiği gelir de yüzde 11'in üzerine yükseliş kaydetti. Sony ve Microsoft'un yeni nesil oyun konsollarını çıkarması da bu alanda büyük ses getirirken, uzmanlar oyun sektöründeki büyümenin uzun süre devam edeceğini belirtti. "Oyuna erişim hızla artıyor" Güney California Üniversitesi Annenberg İletişim Okulu Öğretim Üyesi Dmitri Williams, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında tüm ev eğlence sistemlerine yönelik talebin arttığını ancak oyun endüstrisinin sunduğu iyi değerlerle özellikle başarılı olduğunu söyledi. Williams, video oyunlara ilişkin "Evde mahsur kalan birçok kişi için sosyal bir çıkış noktası oldu." değerlendirmesinde bulundu. Ev eğlencesine yönelik sektörlerde gelirlerin yüzde 10 ile 50 arasında arttığına işaret eden Williams, oyun sektörüne yönelik harcamaların tüm eğlence harcamalarının neredeyse yarısını oluşturduğunu, artık dünya genelinde bu harcamaların çoğunu oluşturmasının muhtemel olduğunu dile getirdi. Williams, "Oyun sektörü salgından önce de istikrarlı bir şekilde büyüyordu, bu temelin devam etmesini beklemeliyiz." dedi. Oyun sektörünün geleceğine de değinen Williams, "Giderek daha fazla insanın akıllı telefonlara ve çevrimiçi cihazlara sahip olmasıyla, oyuna erişim de hızla artıyor. Halihazırda oyun oynayanlara hala birçok yeni insan ekleniyor. En azından gelecek on yılda ve muhtemelen sonrasında büyüme bekliyorum." yorumunu yaptı. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/kovid-19-salgininda-oyun-sektoru-ivme-kazandi/2116205
1,827
3,764
Küresel yazılım sorunundan çıkarılacak dersler Microsoft'a siber güvenlik hizmeti sağlayan CrowdStrike'ın sistemlerindeki aksaklık sonrası dünya genelinde işletmeleri etkileyen küresel yazılım sorunu, bu altyapılanın güvenliğiyle ilgili tartışmaları alevlendirdi. Ankara TOBB Türkiye Yazılım Meclisi Başkanı Ertan Barut, AA muhabirine yaptığı açıklamada, CrowdStrike Falcon yazılımındaki bir güncelleme aşamasında ortaya çıkan hatanın, yazılımın işlevsiz hale gelmesine ve dünya genelinde Windows sistemlerinde mavi ekran hatasına, ardından da windows işletim sisteminde çökmelere neden olduğunu söyledi. - Küresel 'restart': Dünya çapında işletmeleri etkileyen büyük bir yazılım sorunu yaşanıyor - Bilgisayar sistemlerindeki küresel yazılım sorunu nedeniyle dünya genelinde hava trafiği aksadı - Dünyayı etkileyen yazılım sorunu Türkiye için fırsat olabilir Bu hatanın, cihazların normal şekilde başlatılmasını engelleyerek dünya genelinde binlerce cihazı etkilediğine işaret eden Barut, dolayısıyla da dünyada binlerce şirket tarafından hizmet alınan Microsoft Azure veri merkezlerindeki sunucuların da etkilenmeye başladığını, sunucular ve servislerin durmasıyla global ölçekte tüm birimlerde hizmet kesintileri ortaya çıktığını belirtti. Bu kesintilerin, Avustralya, ABD ve Avrupa'da geniş çapta etkiler yarattığını söyleyen Barut, "Bankalarda finansal işlemlerde gecikmeler ve online hizmetlerde erişim problemleri yaşandı. Havayollarında uçuş iptalleri ve gecikmeler meydana geldi. Medya hizmetlerinde yayın kesintileri ve bilgi akışında aksamalar görüldü. Sağlık hizmetlerinde doktorlar, hasta notlarına, kan testlerine ve görüntüleme sonuçlarına erişemediler. Telekom hizmetlerinde aksamalar ve kesintiler yaşandı." dedi. "Bağımlılıklar azaltılmalı" Bilişim ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte tüm yazılım, donanım ve servislerin bulut ortamlarına taşınarak, veri merkezlerindeki bilgisayar, sunucu ve internet iletişim ağları üzerinden yürütüldüğünü ifade eden Barut, dolayısıyla bu yapılardaki birkaç dakikalık aksamaların, kesintilerin ciddi aksamalara, sorun yaşanmasına ve bir sürü kayıplara neden olabildiğini belirtti. Barut, bu durumun, aynı zamanda siber güvenlik saldırılarına karşı siber savunma sistemlerinin ne kadar önemli olduğunu ve tüm bu yapılarda kullanılan yazılımların önemini bir kez daha öne çıkardığını vurguladı. Şirketlerin bu türden senaryolara karşı her an hazır olması ve önlemler alması gerektiğini dile getiren Ertan Barut, "Herhangi bir donanıma ya da yazılıma olan bağımlılıkları azaltılmalıdır. Ülkeler kendi network, ağ, veri merkezlerini kurarak, kendi yazılımlarını geliştirerek ve özellikle kritik altyapılarında kullanarak bağımlılıklarını azaltmalıdır. Farklı sistemlerin ve yazılımların kullanılması, tek bir hatanın tüm sistemi etkileme riskini azaltacaktır." dedi. Risklere karşı hep önden koşmak gerekiyor Kritik sistemler için düzenli yedekleme ve etkili acil durum kriz anı kurtarma planları oluşturmasının önemine işaret eden Barut, benzer risklerin en aza indirilebilmesi için önerilerini şöyle sürdürdü: "Yazılım ve sistemler düzenli olarak güncellenmeli, 7/24 izlenmeli, sıklıkla denetlenmeli ve tespit edilen güvenlik açıkları da süratle kapatılmalıdır. En küçük bir zaman dilimi boşluğundan her an sızmaya hazır hackerlara fırsat verilmemelidir. Olası tehditleri önceden tespit etmek için proaktif izleme ve tehdit istihbaratı sistemleri kullanılmalıdır. Sistemler düzenli olarak risk analizine tabi tutulmalı ve potansiyel zayıflıkları belirlenmelidir. İleri düzey siber güvenlik yazılımları kullanılmalı ve proaktif tehdit istihbaratına sahip olunmalıdır. Uzman mühendisler yanında şirket içi çalışanlara düzenli olarak siber güvenlik eğitimleri verilmeli, farkındalık artırılmalı, güncel tehditler hakkında bilgilendirilmelidirler. Üniversitelerde ve meslek okullarında siber güvenlik konusunda kapsamlı eğitim programları düzenlenmelidir. Üniversiteler ve özel kuruluşlar işbirliği yaparak siber güvenlik uzmanları yetiştirmelidir. Siber güvenlik uzmanlarının yetkinliklerini artırmak için sertifikasyon programları teşvik edilmelidir." Bu altyapılar nasıl güçlü tutulabilir? Ertan Barut, bilişim ve iletişim altyapılarını güçlü tutmak için "Ulusal Milli DNS ve Ağ" yapıları kurulması, güçlü ve güvenli ulusal veri merkezleri oluşturulması, yerli ve milli sunucu işletim sistemleri, yerli yönetim yazılımları, siber güvenlik yazılımları, bilgisayar ve iletişim donanımlarının geliştirilmesine daha çok ağırlık verilmesi gerektiğini söyledi. Barut, tüm bunları desteklemek için de milli veri merkezi yazılımları, siber güvenlik yazılım ve teknolojileri, ürünleri ve şirketlerinin teşvik edilmesi gerektiğini belirtti. Merkeziyetsiz yapıların ve blockchain teknolojisinin entegrasyonunun, bu tür risklerin en aza indirilmesinde önemli rol oynayacağına işaret eden Barut, "Bu nedenle Blockchain ve Web3 teknolojilerine daha etkili yatırımlar yapmalı, yazılımlar, platformlar geliştirilmeli, güvenli ve merkeziyetsiz yapılar oluşturarak, tek bir merkeze bağlı kalmaksızın sistemlerin devamlılığı sağlanmalıdır." ifadesini kullandı. Ertan Barut, ayrıca ana sistemlerin aynısı olan "ikiz yapılar" oluşturulması ve ana sistemin çökmesi durumunda ikiz yapıların devreye alınması gerektiğini kaydetti. Güncelleyelim derken devre dışı bırakmak SwordSec Siber Güvenlik Teknolojileri AŞ Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Seyfullah Kılıç da CrowdStrike gibi teknoloji devlerinin bu tür sorunlarla karşılaşmasının birkaç temel nedeni olabileceğini söyledi. Genellikle yeni özellikler eklemek, güvenlik açıklarını kapatmak ve mevcut hataları düzeltmek için yapılan yazılım güncellemelerinin bir hata veya gözden kaçan bir uyumsuzlukla beklenmedik sonuçlara yol açabileceğini ifade eden Kılıç, güncelleme öncesinde yeterli test yapılmamasının, özellikle çeşitli sistem ve konfigürasyonlarda testlerin eksik kalmasının, bu tür problemlerin ortaya çıkmasına neden olabileceğini dile getirdi. Kılıç, farklı işletim sistemleri ve yazılım versiyonları arasında uyumluluk sorunları yaşanabileceğini ve bu durumun büyük kurumsal sistemlerde daha belirgin hale geleceğini vurguladı. Bu tür problemlerin önlenmesi için öncelikle güncellemelerin farklı sistemlerde ve konfigürasyonlarda kapsamlı şekilde test edilmesi gerektiğini belirten Kılıç, "Güncellemelerin tüm sistemlere aynı anda dağıtılmak yerine aşamalı olarak ve kontrollü bir şekilde dağıtılması, olası hataların erken tespit edilmesini sağlar. Ayrıca güncellemeler sırasında oluşabilecek sorunların hızlıca geri alınabilmesi için etkili geri alma mekanizmalarının kurulması önemlidir." dedi. Siber saldırı riski hep güncel Bu ve benzeri olaylarda siber saldırı ihtimalini de göz ardı etmenin mümkün olmadığı yorumunda bulunan Kılıç, "Günümüzde büyük teknoloji şirketleri sürekli olarak siber tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu tür bir problem, kötü niyetli bir saldırının sonucu da olabilir. Ancak bu tür olayların genellikle detaylı incelemeler ve analizlerle kesin olarak belirlenmesi gereklidir. Eğer bir siber saldırı söz konusuysa, şirketin olay sonrası analizlerini yaparak, saldırının nasıl gerçekleştiğini ve hangi güvenlik zafiyetlerinin kullanıldığını belirlemesi önemlidir. Bu, gelecekte benzer saldırıların önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasını sağlar." diye konuştu. Seyfullah Kılıç, küresel çapta yaşanan sorunun benzerinin yaşanmaması için şu önerilerde bulundu: "Öncelikle yazılım güncellemeleri için daha sıkı ve detaylı politika ve prosedürlerin oluşturulması gereklidir. Bu politikalar, test süreçlerini, geri alma mekanizmalarını ve acil durum planlarını içermelidir. Bilgi teknolojileri personelinin düzenli olarak eğitilmesi ve olası sorunlara karşı hazırlıklı olmaları sağlanmalıdır. Ayrıca sistemlerin ve güncellemelerin sürekli izlenmesi, olası sorunların erken tespit edilmesine ve hızlı müdahale edilmesine olanak tanır. Bu tür olaylar, teknoloji devlerinin bile hatalardan muaf olmadığını ve sürekli olarak iyileştirme ve güncelleme süreçlerine dikkat etmeleri gerektiğini göstermektedir." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/kuresel-yazilim-sorunundan-cikarilacak-dersler/3280503
3,940
8,213
İstanbul Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir, kişisel veri güvenliğinin önemine işaret ederek, "50 değil, 150 yıl da geçse kişisel veriler önemini koruyacaktır." dedi. Bilir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 3 yıl önce yürürlüğe giren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumayı, bunun yanı sıra kişisel verilerin işlenmesinde uyulacak usul ve esasları düzenleyerek veri işlemeyi disiplin altına almayı amaçladığını hatırlattı. Son dönemde ilgili kişiler arasında veri koruma bilincinin arttığını ve bunun memnuniyet verici bir gelişme olduğunu ifade eden Bilir, kişisel verisi işlenen herkesin kanuna göre "ilgili kişi" olarak adlandırıldığını, ilgili kişilerin kanunda yer alan haklarını öğrenerek verileri üzerindeki denetimi sağlayabileceğini aktardı. Farkındalığın güvenliğin anahtarı olduğunu vurgulayan Bilir, şunları kaydetti: "Günlük yaşamımızda risk ve tehditler karşısında bizi asıl koruyacak olan; veri koruma bilinci ve farkındalıktır, yani kanun hakkında bildiklerimizi hayatımızda uygulayabilmektir. Bu, farkındalık düzeyinin geliştirilmesiyle mümkündür. O yüzden Kurum'un sloganını 'farkında ol, güvende kal' şeklinde belirleyerek bu duruma dikkati çekmek ve aslında ilgili kişilere 'kişisel verileriniz sizinle güvende' demek istedik. Dünya genelindeki farkındalık düzeyini göz önünde bulundurduğumuzda, bu alanda ciddi bir gelişme aşamasında olduğumuzu söyleyebilirim." "Teknolojilerin insan onurunu merkeze alan bir biçimde kullanılması gerekir" Prof. Dr. Faruk Bilir, kişisel verilerin işlenmesinde yararlanılan bazı teknolojilere işaret ederek, "Profilleme, yapay zeka, nesnelerin interneti ve çerez gibi teknolojilerin insan onurunu merkeze alan, insanları mağdur etmeyecek bir biçimde kullanılması gerekir. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, bu çerçevede ilgili kişilere bir itiraz hakkı tanımaktadır." dedi. Buna göre, ilgili kişilerin, verilerini otomatik sistemler aracılığıyla analiz ederek kendileri aleyhinde bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz edebildiğini anlatan Bilir, ilgili kişilerin özellikle sosyal medya üzerinde verilerini yönetebilir halde olması ve kontrolü elden bırakmaması gerektiğini söyledi. Bilir, "Herkes günün sonunda 'Acaba kişisel verilerimi ben mi yönlendiriyorum, yoksa kişisel verilerim mi beni yönlendiriyor?' sorusunu kendisine sormalı ve cevabını aramalıdır." ifadesini kullandı. "Siber tehditlere karşı koymak mümkün" KVKK Başkanı Bilir, kişisel verilerin, siber saldırılardan olumsuz şekilde etkilendiğinin "kuşku götürmez bir gerçek" olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Siber tehditlere karşı koymak mümkün müdür? Evet, mümkündür. Bazen çok büyük veri ihlalleri çok basit bireysel hatalardan kaynaklanabiliyor. Burada veri sorumlularına iş düşüyor. Teknik önlemlerin yanı sıra çalışanların eğitilmesine gereken önem verilmeli. Bilhassa veri işleme süreçlerinde yer alan personelin yeterli farkındalık düzeyine sahip olması, veri güvenliği açısından hayati derecede önem teşkil etmektedir." "Kişisel veriler gelecekte de önemini koruyacak" Prof. Dr. Faruk Bilir, "Kişisel veriler, 50 yıl sonra da küresel anlamda önemini koruyacak mı?" sorusu üzerine, "50 değil, 150 yıl da geçse kişisel veriler önemini koruyacaktır." dedi. Gün geçtikçe daha da dijitalleşen dünyada, sağlık ve bankacılık gibi son derece hassas işlemlerin gerçekleştirildiği akıllı cihazların güvenliğine dikkati çeken Bilir, şu görüşleri dile getirdi: "Bu konuda en önemli hususlardan biri de, güçlü parolalar kullanmak. Dünya genelinde yapılan araştırmalarda hala 123456 gibi çok basit parolaların kullanıldığı görülüyor. Tabii bu durum, kişisel verilerin kötü niyetli kişilerce ele geçirilmesine zemin hazırlamakta, deyim yerindeyse veri ihlallerine davetiye çıkarmaktadır. Buna karşın büyük-küçük harf, rakam ve sembollerden oluşan parolalar kullanılmalı ve bu parolalar en az 8 haneli olmalıdır. Bir diğer konu ise gerçek dışı duyuru ve sahte kampanyalar... Sahte duyuru ve kampanyalar; arama, e-posta, kısa mesaj, sosyal medya paylaşımı ve çeşitli bildirimler başta olmak üzere birçok iletişim kanalı kullanılarak gerçekleştiriliyor. Oltalama dediğimiz bir yöntemle parola ve şifreler ele geçiriliyor ve ilgili kişinin mağduriyetiyle sonuçlanan bir tablo ortaya çıkıyor. Bundan dolayı bir linke tıklamadan, herhangi bir konuda onay vermeden önce gerçekten iki kez düşünmeliyiz ve aceleci davranmamalıyız. Bir anlık dalgınlık, telafisi zor zararlara sebebiyet verebilir. Öte yandan, internet erişimi sağlarken bilmediğimiz kaynaklardan ziyade, mümkün mertebe güvenli erişim noktalarından bağlantı kurmak ilgili kişilerin yararına olacaktır." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/kvkk-baskani-bilirden-kisisel-verileri-koruma-uyarisi/1647716
2,312
4,821
Lübnanlı genç, atık malzemeleri dönüştürerek yaptığı rüzgar türbiniyle elektrik üretiyor Lübnan'da, 2019'dan bu yana yaşanan ekonomik kriz nedeniyle vatandaşlara günlük sadece 2 saat elektrik verilebiliyor. Günün geri kalan saatlerinde de elektrik, maliyeti oldukça yüksek özel jeneratörlerden temin ediliyor. Akkar Lübnanlı Muhammed Sabsabi'nin, atık malzemeleri kullanarak yaptığı rüzgar türbiniyle elde ettiği enerjiden ailesi dahil 6 ev istifade ediyor. Sabsabi, rüzgar türbini projesini nasıl gerçekleştirdiğini ve hedeflerini AA muhabirine anlattı. Ülkenin kuzeyindeki en fakir bölgelerden Akkar'ın Bibnin beldesindeki tek odalı evinde, rüzgar türbini yerleştirmeden önce günde sadece bir saat elektrik bulunduğunu söyleyen Lübnanlı genç, bir yıllık uğraşının ardından az maliyetle elde ettiği enerji sayesinde tüm akşam evleri aydınlatabildiğini ifade etti. Lübnan'da 2019'da patlak veren ekonomik kriz, ardından Kovid-19 salgını nedeniyle maddi durumunun kötüleştiğini dile getiren 25 yaşındaki Sabsabi, "Üniversitede Fransız Dili ve Edebiyatı okuyordum. Ancak eğitime ara vermek zorunda kaldım." dedi. Sabsabi, normalde alanının dil olduğunu ancak içerisinde bulundukları kötü şartlar ve elektrik kesintilerinden dolayı fizikle de meşgul olduğunu kaydetti. Elektriksiz kalan ailesi ve akrabalarını bu durumdan kurtarmak için "rüzgardan elektrik üretme" üzerine yoğunlaşmaya başladığını aktaran Sabsabi, "Evimiz denizin kıyısına çok yakın. Deniz sürekli dalgalı ve rüzgar 4 mevsim var." diye konuştu. Rüzgar türbinleriyle sağlanan elektrik 6 evi aydınlatıyor Normalde Lübnan'da elektrik kesintilerinden sonra insanların yaygın olarak güneş paneli ile elektrik üretmeye çalıştığını hatırlatan Sabsabi, rüzgar türbininin aynı zaman diliminde güneş panellerinden 3 kat daha fazla enerji üretebildiğini savundu. Atık malzemelerle rüzgar türbini oluşturma aşamasını anlatan Sabsabi, şöyle devam etti: "Elimdeki malzeme plastik varildi. İkiye bölüp rüzgar toplayabilecek kavisli kanatlara dönüştürdüm. Ardından rüzgarın getirdiği enerjiyi elektriğe dönüştürecek ekipmanlar ve elektriğin depolanması için de bataryalar satın aldım. Tamamen yenilenebilir ve atık malzemelerden elektrik üretimini gerçekleştirdim. Şu anda ailemin evi dahil 6 eve elektrik sağlıyorum." dedi. Lübnan'ın coğrafi olarak güneşin yanı sıra yüksek dağları dolayısıyla çok rahat bir şekilde rüzgar türbinleriyle de yenilenebilir enerji üretebileceğine dikkati çeken Sabsabi, bir genç olarak hedefinin, Lübnan'da çevreye ciddi zarar veren yakıt yerine temiz enerji ile 24 saat elektrik üretimi yapabilecek projelere katılmak olduğunu söyledi. Sabsabi, genç bir girişimci olarak artık enerji üzerinde çalışmalar yaptığını, bazı ailelerin şimdiden kendisinden projeler çizme talebinde bulunduğunu kaydetti. Lübnan'da, 2019'dan bu yana yaşanan ekonomik kriz nedeniyle vatandaşlara günlük sadece 2 saat elektrik verilebiliyor. Günün geri kalan saatlerinde de elektrik maliyeti oldukça yüksek özel jeneratörlerden temin ediliyor. Ancak Lübnanlı her aile aylık jeneratör faturası ödeyemiyor, bu nedenle özellikle kırsal bölgelerdeki vatandaşlar sadece akşamları evlerin aydınlatılması için güneş panellerini kullanarak, bu enerji ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/lubnanli-genc-atik-malzemeleri-donusturerek-yaptigi-ruzgar-turbiniyle-elektrik-uretiyor/2741139
1,636
3,396
Meta, Kanada'da Instagram ve Facebook'taki haberlere erişimi sonlandıracak Meta, Kanada'da yeni Çevrimiçi Haberler Yasası (C-18) nedeniyle Kanadalıların Facebook ve Instagram'daki haberlere erişiminin sonlandırılacağını duyurdu. Trenton Meta'dan yapılan açıklamada, Kanadalıların, Facebook ve Instagram'daki haberlere erişimine son verilerek, sosyal medya platformlarında paylaşılan haber metinleri için medya kuruluşlarına gelir ödemeyi zorunlu kılan C-18 yasasına uyulacağı belirtildi. The National Post'un haberine göre, haber içeriklerini kaldırması halinde yasaya karşı yükümlülüğü kalmayan Meta ile aynı yöntemi izlemesi durumunda Google'dan görüntülenebilen haberlerin de Kanadalılar için kısıtlanabileceği düşünülüyor. Kanada Miras Bakanı Pablo Rodriquez, yasanın henüz yürürlüğe girmediğini ve Meta'nın yasaya karşı henüz bir yükümlülüğü bulunmaması nedeniyle haber içeriklerine erişimi kesmesine gerek olmadığını vurguladı. Rodriquez, büyük sosyal medya platformlarının söz konusu ödemeyi yapmasının, Kanadalıların haklarının korunması dolayısıyla önemli olduğuna dikkati çekti. Kanada Senatosunun dün onayladığı tasarı, İngiliz Kraliyet Temsilcisi Kanada Genel Valisi'nin onayının ardından yasalaşacak ve 6 ay içinde yürürlüğe girecek. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/meta-kanadada-instagram-ve-facebooktaki-haberlere-erisimi-sonlandiracak/2929521
660
1,412
Microsoft'tan teknik aksaklığa ilişkin açıklama: Sorunu hafifletici önlemler alınmaya devam ediyor Microsoft, Microsoft 365 uygulama ve hizmetlerine erişimde aksaklık yaşandığını ancak sorunu hafifletici önlemler alınmaya devam edilirken hizmetlere erişimde iyileşme görüldüğünü bildirdi. Londra Microsoft 365'in internet sitesinde yer alan açıklamada, Microsoft 365 uygulamaları ve hizmetleri için etki azaltma çalışmalarına devam edildiği belirtildi. - Dünya genelinde hava yolu şirketleri ve bankalar dahil birçok sistemde teknik aksaklık yaşanıyor - BTK: Kesintilerin CrowdStrike ürününü kullanan kurum ve kuruluşlarda meydana geldiği tespit edildi Mevcut sorunun çeşitli Microsoft 365 uygulamalarını ve hizmetlerini kullanmaya çalışan tüm kullanıcıları etkiliyor olabileceği ifade edilen açıklamada, etkilenen uygulama ve hizmetler arasında Microsoft Defender, Microsoft Teams, Microsoft Purview ve OneDrive'ın da bulunduğu bilgisi verildi. Sorunun ana nedeni olarak Azure bulut sistemindeki bir yapılandırma değişikliğinden dolayı depolama ve bilgi işlem kaynakları arasında yaşanan kesintiye işaret edildi. Açıklamada, "Biz hafifletici önlemler almaya devam ederken hizmetlerimizde sürekli iyileştirmeler görülüyor." ifadesi kullanıldı. Microsoft'a siber güvenlik yazılımı sağlayan CrowdStrike'in sistemlerindeki aksaklık sonrası dünya çapında işletmeleri etkileyen büyük bir kesinti yaşanıyor. "Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi tarafından yapılan açıklama, yaşanan aksaklığın siber saldırı kaynaklı olmadığını göstermektedir" Microsoft tarafından yapılan açıklamada, üçüncü parti bir yazılım platformunun güncellemesinden kaynaklanan sorunun Windows işletim sistemi kullanan cihazları etkilediği belirtilerek şu ifadelere yer verildi: "Söz konusu üçüncü parti yazılım platformu sorunun en hızlı şekilde çözülmesi için çalışmalarını sürdürürken, bizim de Microsoft olarak müşterilerimize ve iş ortaklarımıza gerekli desteği verdiğimizi belirtmek isteriz. Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi tarafından yapılan açıklama, yaşanan aksaklığın siber saldırı kaynaklı olmadığını göstermektedir." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/microsofttan-teknik-aksakliga-iliskin-aciklama-sorunu-hafifletici-onlemler-alinmaya-devam-ediyor/3279577
1,051
2,271
Milas'ta tespit edilen endemik iki sinek türü literatüre kazandırıldı Eskişehir Teknik Üniversitesi (ESTÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Altunsoy tarafından yürütülen proje kapsamında Muğla'nın Milas ilçesinde tespit edilen iki endemik sinek türü literatüre girdi. Eskişehir "Ege Bölgesi'nin tabanidae (at sineği) faunası" adlı projeyi yürüten ESTÜ Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Başkanı da olan Prof. Dr. Altunsoy ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Öğretim Görevlisi Bahriye Ayaz, Milas ilçesinde yaptıkları iki yıl süren çalışma sonucunda sineklerden ikisinin gözlerindeki renklenmelerin, antenlerinin şeklinin ve genital yapılarının diğer türlerden farklı olduğunu tespit etti. Altunsoy tarafından bitki özsularıyla beslendikleri için tozlaşmada etkili olan sineklere "Tabanus ela" ve "Tabanus euphrates" adı verilerek yeni tür dünya literatürüne eklendi. Prof. Dr. Altunsoy, AA muhabirine, Türkiye'de 178 at sineği türünün bulunduğunu dile getirerek, bu türün dişilerinin kanla beslenen zararlı türler olarak bilinmelerine rağmen erkek sineklerin bitki özsularıyla beslenmesi nedeniyle tozlaşmada etkili olduğunu, böylelikle ekolojik açıdan biyoçeşitliliğin devamlılığı için büyük önem taşıdığını anlattı. Gözlerindeki renklenmeler ve antenlerinin şekli diğer sineklerden farklı Ege Bölgesi'nde bulunan sinekler üzerinde bir çalışma başlattığını ifade eden Altunsoy, şöyle konuştu: "Muğla'nın Milas bölgesinde bulduğumuz sineklerden ikisinin diğerlerinden çok farklı olduğunu tespit ettik. Söz konusu iki sinek türünü laboratuvarlarda inceledik. Bu sinekleri öncelikle ülkemizdeki sinek türleriyle karşılaştırdık. Daha sonra da dünya literatüründeki örnekleriyle eşleştirdik. Değerlendirme sonunda sineklerin yeni birer tür olduğunu belirledik. Gözlerindeki renklenmeleri, antenlerinin şekli ve genital yapılarındaki farklılıkları doğrultusunda yeni türler olduğunu kararlaştırdık. Bu iki sinek türü dünyada sadece Milas'ta bulunan endemik türler olarak belirlendi." Altunsoy, sinek türlerini isimlendirirken kızı Ela'nın isminden esinlenerek birine "Tabanus ela" ve diğerine de Fırat Nehri'nden esinlenerek "Tabanus euphrates" adını verdiğine işaret ederek, söz konusu türlerin bundan sonra dünya literatüründe bu iki isimle anılacağını sözlerine ekledi. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/milasta-tespit-edilen-endemik-iki-sinek-turu-literature-kazandirildi/3280511
1,192
2,484
Milli denizaltı ile yeni tip denizaltılar, Türk donanmasının gücüne güç katacak Reis sınıfı 6 denizaltı ile 2025'te yapımına başlanıp 2030'lu yılların başında hizmete alınması planlanan milli denizaltı, Türk donanmasının gücüne güç katacak. Kocaeli Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığınca yürütülen yeni tip denizaltı projesi kapsamında üretilecek denizaltıların inşası, Kocaeli'deki Gölcük Tersane Komutanlığında tüm hızla devam ediyor. Havadan bağımsız tahrik sistemi sayesinde haftalarca su altında gizlilik içinde harekat yapabilme özelliğiyle Türk Deniz Kuvvetlerinin mavi sulardaki en önemli unsurlarından biri olacak Reis sınıfı denizaltılar, birçok tipte torpido, füze atabilme ve mayın dökebilme özellikleriyle dikkati çekiyor. Su altı, su üstü ve kara hedeflerine karşı silahlarla donatılacak denizaltıların 2027 yılına kadar Deniz Kuvvetleri Komutanlığına kazandırılması hedefleniyor. MİLDEN Projesi'nde ön tasarım aşamasına geçildi Türk Deniz Kuvvetlerinin yerli ve milli imkanlarla üretilmiş denizaltılarla güçlendirilmesi amacıyla başlatılan Milli Denizaltı (MİLDEN) Projesi'nde de ana ve yardımcı sistemlerin detaylandırıldığı ön tasarım aşamasına geçildi. Gölcük Tersanesi'nde milli denizaltı için kurulan ve şimdilik 28 personelin görev yaptığı Dizayn Proje Ofisi'nde çalışmalar hummalı şekilde devam ediyor. Ön tasarım çalışmaları kapsamında platformda yer alacak ana ve yardımcı sistemlerin tasarımları detaylandırılıyor. "En kısa sürede donanmamıza teslim etmek istiyoruz" Gölcük Tersanesi Komutanı Tuğamiral Mustafa Saygılı, AA muhabirine, daha önce yapılanlara göre büyük ve platform bazında ilave imkan ve kabiliyetlere sahip olacak yeni tip denizaltı projesiyle ilgili heyecan duyduklarını söyledi. Projenin fiili olarak 2015'te başladığını anımsatan Saygılı, "Birinci denizaltımızın şu anda liman kabul testleri devam ediyor, yıl sonuna kadar da donanmamıza teslim etmeyi hedefliyoruz. Yine mayısta projenin ikinci denizaltısını yüzer havuza çekmiştik. Üçüncü denizaltının da inşa faaliyetleri hızla devam ediyor. Şu anda Gölcük Tersanesi Komutanlığında aslında projenin kapsadığı 6 denizaltının da inşası bir bütün olarak devam ediyor. Allah'ın izniyle en kısa zamanda denizaltılarımızın inşasını yaparak donanmamıza teslim etmek istiyoruz." diye konuştu. Saygılı, en büyük hayallerinin milli denizaltıyı yapmak olduğunu vurgulayarak, şu anda bununla ilgili ciddi dizayn faaliyetinde bulunduklarını kaydetti. İlgili konsept dizaynını, kavramsal tasarımı tamamladıklarını anlatan Saygılı, "Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız tarafından da 2022'nin başında onaylandı. Şu anda ön dizayn dediğimiz daha ileri dizayn safhasında devam ediyoruz. Kısmetse 2025 yılında milli denizaltımızın inşasına başlayarak 2030'lu yılların başında teslim etmeyi planlıyoruz." şeklinde konuştu. "Su yüzeyine çıkmadan harekat yapabilme imkanları artırıldı" Gemi İnşa Başmühendisi Albay Bora Bozduman da yeni tip denizaltı projesinin birinci gemisi Pirireis'in inşasına Eylül 2015'te başlandığını, bu kapsamda 6 denizaltı inşasına devam edildiğini belirterek, "Denizaltılarımız, HY sınıfı yüksek mukavemetli çelikler kullanılarak inşa edilmektedir. İnşası devam eden denizaltılarımızın tam boyu yaklaşık 68 metre, mukavim tekne çapı 6,3 metredir." bilgisini paylaştı. Bozduman, denizaltıların ana tahrik sistemi olarak 1 gürültü seviyesi düşük ana motor, 2'şer dizel jeneratör ve yakıt pili modülünden oluştuğunu ifade ederek, şunları söyledi: "Komutanlığımızda inşa faaliyetleri devam eden Reis sınıfı denizaltıların, önceki süreçte inşa etmiş olduğumuz denizaltılardan en önemli farkı, havadan bağımsız tahrik sistemine sahip olmasıdır. Bu sistem özetle, hidrojenle sıvı oksijenin kimyasal reaksiyonu sonucunda açığa çıkan enerjinin kullanılması prensibine dayanmaktadır. Bu sayede denizaltının su yüzeyine çıkmadan harekat yapabilme imkanı önemli ölçüde artırılmaktadır." Projenin ilk gemisi Pirireis'in liman kabul test faaliyetlerinin sürdüğünü, yıl sonuna kadar teslim edilmesinin hedeflendiğini bildiren Bozduman, "Projemizin ikinci gemisi Hızırreis, 23 Mayıs 2022'de devlet töreniyle yüzer havuza çekilmiştir, yüzer havuzda donatım faaliyetleri devam etmektedir. Diğer gemilerimizin inşa faaliyetleri de ön imalat, montaj ve donatım safhaları olmak üzere farklı seviyelerde devam etmektedir. Tüm projenin 6 denizaltıyı ihtiva edecek şekilde 2027'ye kadar tamamlanması hedeflenmektedir." dedi. "MİLDEN, fazla silah yüküne sahip olup uzun süre su altında kalabilecek" Milli Denizaltı Dizayn Proje Ofisi Platform Sistemleri Dizayn Başmühendisi Albay İzzet Emre Afacan da Türkiye'nin MİLDEN Projesi ile denizaltı tasarım kabiliyeti kazanacağına dikkati çekti. Ofiste halihazırda 23'ü mühendis, 5'i teknik ressam 28 personelin görev yaptığını, proje aşamalarına göre bu sayının artacağını kaydeden Afacan, denizaltı tasarım sürecinin konsept, ön, kontrol ve detay tasarım aşamalarından oluştuğunu söyledi. Ön tasarım faaliyetleri kapsamında ana ve yardımcı sistemlerin tasarımının detaylandırıldığını belirten Afacan, "Muhtelif sistemler için yerli ve yabancı firmalarla irtibata geçilmekte, tasarım hesapları ve denizaltının ana boyutları, denizaltı tasarım döngüsü içerisinde güncellenmektedir." diye konuştu. Albay Afacan, MİLDEN prototipi için 2025 başında ilk kaynağın yapılarak inşaya başlanmasının, inşa, test ve tecrübe faaliyetlerinin 2031 yılı sonunda tamamlanmasının hedeflendiğini anlatarak, şu bilgileri paylaştı: "MİLDEN, yaklaşık 2 bin 700 ton deplasmana, 80 metre üzerinde boya ve havadan bağımsız tahrik sistemine sahip dizel-elektrik bir denizaltı olarak tasarlanmaktadır. Deniz Kuvvetlerimizin gelecekteki harekat ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde tasarlanan MİLDEN, sahip olacağı yerli ve milli imkanlarla geliştirilmiş silah, sistemler ve sensör ile mevcut denizaltılarımıza kıyasla daha uzun süre su altında kalabilecek, daha fazla silah yüküne sahip olacak ve daha derinde harekat icra edebilecektir." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/milli-denizalti-ile-yeni-tip-denizaltilar-turk-donanmasinin-gucune-guc-katacak/2670492
2,971
6,101
MODSİMMER TRUBA Veri Merkezi ile ARF Süper Bilgisayarı için tören düzenlendi TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Modelleme ve Simülasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi (MODSİMMER) TRUBA Veri Merkezinin küresel boyuttaki sorunlara Türkiye'nin kendi çözümlerini üretmesi açısından oldukça önemli olduğunu söyledi. Ankara MODSİMMER TRUBA Veri Merkezi'nin açılışı ve Lenovo işbirliği ile hayata geçirilen, matematikçi ve bilim insanı Ordinaryüs Prof. Dr. Cahit Arf'in ismini taşıyan ARF Süper Bilgisayarı'nın tanıtımı dolayısıyla TÜBİTAK ULAKBİLİM Ağ Teknolojileri Birimi'nde, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın da katılımıyla tören düzenlendi. Mandal, burada yaptığı konuşmada, iklim değişikliği başta olmak üzere savunma, sağlık, enerji ve sosyal bilimler alanlarında, özellikle dijitalleşmeyle, yüksek başarımlı hesaplama ve süper bilgisayarların önem kazandığına dikkati çekti. 2003'te çıktıkları yolda Türkiye'nin bu alandaki görünürlüğünün ve veri bilimi odaklı çözümlerinin daha da artmasını istediklerini belirten Mandal, şu ifadeleri kullandı: "Başta ülkemiz olmak üzere küresel boyuttaki sorunlara kendi çözümlerimizi oluşturma noktasında TRUBA Veri Merkezi oldukça önemli. Bu alanda yaptığımız uluslararası işbirliklerimizle dünyanın 8. en güçlü performansına sahip yüksek başarımlı hesaplama sisteminin ortağıyız. Bugün açılışını yaptığımız altyapıyla birlikte dünya çapındaki matematik alanındaki bilim insanımız Ordinaryüs Prof. Dr. Cahit Arf Hoca'mızın ismiyle ARF Süper Bilgisayarı'mızı ülkemize kazandırmış oluyoruz. Bu şekilde bir tarafta uluslararası erişime sahip olunan süper bilgisayar, diğer taraftan tamamen ülkemize ait olan süper bilgisayarımızla tüm araştırma ekosistemimize hizmet sağlayacağız. Bu altyapıların ülkemizin nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesine de hizmet sağlayacak." "Türkiye, diğer ülkeler için güçlü bir rol model" Lenovo Altyapı Çözümleri Grubu Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkanı Giovanni Di Filippo da Lenovo'nun yenilikçi ürünlerinin teknolojiyi daha akıllı hale getireceğini belirtti. Di Filippo, "Bugün yapay zeka, büyük miktarda veri analizi ve güçlü tahminler yaparak işletmelere kolaylık sağlıyor. Bu, hem hükümetlerin hem de şirketlerin daha iyi kararlar almasının ve verimliliklerini artırmalarının yolunu açıyor." değerlendirmesinde bulundu. Dünyanın en güçlü süper bilgisayarlarının "TOP500" adlı bağımsız bir kuruluş tarafından sıralandığını ifade eden Filippo, Türkiye'nin ARF Süper Bilgisayarı'nın etkileyici şekilde 313. sırada yer aldığını, enerji verimliliği için oluşturulan "Green500" listesinde de 360. sırada yer alarak olağanüstü bir başarıya imza attığını bildirdi. Filippo, şirket olarak bu başarya ortak olmaktan dolayı son derece gururlu olduklarını anlatarak, şunları kaydetti: "Bu başarı, hem TÜBİTAK'ın hem de Lenovo'nun yüksek performanslı bilgi işlemiyle dünya çapındaki liderliğinin kanıttır. Biliyorsunuz Cahit Arf, birçok çağdaş Türk matematikçinin eğitimini sadece dersleri aracılığıyla değil, aynı zamanda konferans ve seminerlerde yaptığı bilgilendirici tartışmalarla önemli ölçüde etkiledi. Genç matematikçiler, onun yaklaşımını, kendine özgü yöntemlerini ve çözümlerini takip etti. O hedeflerine ulaşana kadar asla pes etmedi. Biz de özelleştirilmiş süper bilgisayarları yaparken onun gibi pes etmeden çalıştık. Lenovo olarak en nihai hedefimiz, her zaman müşterilerimize ve toplumlara yenilikler getirmektir. Bugün, bu veri merkezinde büyük ortaklığımızın sonucunu görmekten dolayı çok mutluyuz. Türkiye'nin teknoloji alanındaki vizyon ve liderliğinin çoğu ülkeye ilham verdiğini gözlemliyorum, diğer ülkeler için güçlü bir rol modeli olacağınızdan eminim." MODSİMMER TRUBA Veri Merkezi Modelleme ve simülasyon alanında araştırma ve eğitim faaliyetleri yürüten MODSIMMER, çeşitli disiplinlerden gelen araştırmacıları bir araya getirerek, karmaşık sistemlerin modellenmesi ve simülasyonu konusunda çalışmalar yapıyor. Merkezin temel amaçları arasında, modelleme ve simülasyon teknolojilerini kullanarak problemlere yenilikçi çözümler geliştirmek, bu alanda ulusal ve uluslararası projeler yürütmek ve öğrencilere bu teknolojileri öğretmek yer alıyor. Ayrıca, sanayi ile işbirlikleri kurarak, akademik bilgiyi uygulamaya dönüştürmek ve ekonomik katma değer yaratmak da merkezinin öncelikleri arasında bulunuyor. 2023'te gerçekleştirilen yeni teknoloji doğrudan sıvı soğutmalı süper bilgisayar yatırımı olan ARF kümesi (yaklaşık 55 bin çekirdekten oluşan sistem) ile TRUBA'nın kaynak kapasitesi 80 binden fazla hesaplama çekirdeğine (yaklaşık 4,8 Pflop/s teorik) ulaştı. Yeni hesaplama kümesi ARF, faaliyete geçtiği ilk yıl, Haziran 2024 Top500 listesinde 313. sırada yer alarak büyük bir başarıya imza attı. 1993'te başlatılan ve her 6 ayda bir güncellenen Top500 listesi, dünya genelinde en güçlü 500 bilgisayar sistemini sıralayan prestijli bir kaynak. Bu liste, bilgisayar teknolojilerindeki gelişimleri izlemeyi ve genel amaçlı sistemlerin ortak kullanımı için önemli bir referans sağlamayı amaçlıyor. TÜBİTAK ULAKBİM bünyesinde 21 yıldır faaliyet gösteren Türk Ulusal Bilim e-Altyapısı (TRUBA), 2023 yılı itibarıyla 180 farklı araştırma kurumundan 6 binden fazla araştırmacıya hizmet veriyor. Araştırmacıların bilimsel çalışmalarına doğrudan katkı sağlayan TRUBA, çeşitli kamu kurumları ve araştırma enstitüleriyle ortak projeler gerçekleştirerek ulusal anlamda stratejik bir öneme sahip. TRUBA, 2023 yılına kadar 25 binden fazla hesaplama çekirdeği, 216 grafik işlemci ve 14 petabayt veri depolama alanıyla hesaplamalı bilimler alanında faaliyet gösteren araştırmacılara ve AR-GE faaliyetleri yürüten kurumlara destek verdi. Bakan Kacır, törenin ardından, projede emeği geçenlere plaket takdim etti. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/modsimmer-truba-veri-merkezi-ile-arf-super-bilgisayari-icin-toren-duzenlendi/3257893
2,929
5,880
NASA, yanlış komut göndererek bağlantıyı kaybettiği "Voyager 2" uzay aracından sinyal aldı ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA), yanlış komut gönderip bağlantıyı kaybettiği "Voyager 2" uzay aracından günler sonra sinyal aldıklarını duyurdu. Cape Canaveral NASA'nın Voyager Interstellar Proje Müdürü Suzanne Dodd, yaptığı yazılı açıklamada, NASA'nın dünya genelindeki dev radyo antenleri topluluğu olan "Deep Space Network (Derin Uzay Ağı)" üzerinden Voyager 2'nin halen "hayatta" olduğuna dair sinyaller aldıklarını belirtti. Söz konusu gelişmenin "ruhlarını neşelendirdiğini" belirten Dodd, ABD'nin Caliornia eyaletindeki Jet Propulsion Laboratuvarındaki uzmanların Voyager 2'nin antenini Dünya'ya döndürmeyi deneyeceğini kaydetti. Dodd, bu komutun işe yaramaması durumunda, uzay aracının kendini resetlemesi için ekim ayına kadar beklemek zorunda olacaklarını aktardı. Geçen hafta NASA'nın yanlış komut göndermesi sebebiyle uzay aracının anteni yüzde 2 oranında kaymış ve Voyager 2 ile iletişim kesilmişti. NASA, Voyager 2'yi 1977'de uzaya göndermişti.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/nasa-yanlis-komut-gondererek-baglantiyi-kaybettigi-voyager-2-uzay-aracindan-sinyal-aldi/2959254
487
1,060
'Nuh'un Gemisi' 3 boyutlu görüntülendi Doğubeyazıt'ta 60 yıl önce keşfedilen gemi şeklindeki oluşum, jeofizikçi Larsen ile bilgisayar mühendisi ve arkeolog Jones tarafından ilk kez 3 boyutlu görüntülendi. İstanbul Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde 1959 yılında keşfedilen gemi şeklindeki oluşumun, Yeni Zelandalı jeofizikçi John Larsen ile Amerikalı bilgisayar mühendisi ve arkeolog Andrew Jones tarafından ilk kez 3 boyutlu görüntülenmesi, gerçekliği asırlardır merak konusu olan Nuh'un Gemisi ile ilgili bilim dünyasında yeni bir kapı araladı. Kutsal kitaplarda da varlığından söz edilen Nuh'un Gemisi, kimilerine göre bir efsane kimilerine göre gerçekliği kanıtlanmayı bekleyen bir olgu. Nuh'un Gemisi'ni ilk kez Harita Yüzbaşı İlhan Durupınar, 11 Eylül 1959 yılında Harita Genel Müdürlüğünde Doğubeyazıt haritası üzerinde çalışırken keşfetti. İlk inceleme raporu gizemini koruyor Bu keşfin ulusal gazete ve dergilerde yayımlanmasından 9 ay sonra askeri yönetimden gerekli izinleri alan dünyanın en önemli fotogrametri ve yer bilimcisi Ohio Üniversitesinden Prof. Dr. Arthur Brandenberger ile Washington Arkeolojik Araştırmalar Enstitüsünden Dr. George Vandeman, İsveçli bir gazeteci ile Avrupalı 3 iş insanı, Kiliseler Birliği'nin finans desteğiyle Nuh'un Gemisi'ni incelemek için Doğubeyazıt'a geldi. Heyet ve onlara başkanlık eden Durupınar, yaptıkları inceleme sırasında köylülerden, ekip biçtikleri bir tarlayken 1945 yılında bir toprak kayması sonucu bu şeklin ortaya çıktığını öğrendi. Heyet, günler süren çalışmanın sonunda 8 sayfalık bir rapor hazırladı ancak Durupınar'a yarım sayfalık "uyduruk" bir rapor verildi. Gemiden alınan parçaların laboratuvar sonuçları ise bir sır olarak kaldı. Walt Disney'den yatırım talebi Disneyland'ı 1955'te California'da hayata geçiren Walt Disney de bu keşiften etkilenenler arasındaydı. Farklı bir tema park için rotasını Doğubeyazıt'a çeviren Disney, Durupınar'a gönderdiği mektubunda bu bölgeye 50 milyon dolar değerinde yatırım yapmak istediğini belirtti. Disney, mektubunda "Nuh Peygamber, bütün dinlerin kabul ettiği bir peygamber. Ülkeniz bütün insanlığın ziyaret merkezi olur." diyordu. Fakat o tarihlerde Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasal ve sosyal durum nedeniyle Disney'in hayali gerçekleşemedi. Ara Güler ilk fotoğrafını yayımladı Nuh'un Gemisi'nin ilk fotoğrafını çekme ve dünya kamuoyu ile paylaşma şerefi ise dünyaca ünlü foto muhabiri Ara Güler'e nasip oldu. Erzurum'daki 3. Ordu Komutanlığından kendisine tahsis edilen askeri uçakla gökyüzünden Nuh'un Gemisi'ni çeken Güler o anı yıllar sonra, "Eğer bu, Nuh'un Gemisi'nin izi ise bu aşağıda Allah'ı görmek gibi bir şeydir." diyerek tanımladı. İlk bilimsel araştırma, keşfedilişinden 26 yıl sonra Erzurum Atatürk Üniversitesinden Dr. Salih Bayraktutan ile Amerika'nın en büyük yer ve uzay bilimleri araştırma merkezi olan California Üniversitesi bünyesindeki "Los Alamos Ulusal Laboratuvarı"ndan bilim insanları tarafından ortaklaşa yapıldı. Başbakanlık desteğiyle gerçekleştirilen bu çalışma sonucunda, yer altı radar görüntülerinde "gemi gövdesi" ilk kez tespit edildi ve 80 sayfalık bilimsel rapor hazırlandı. Raporda, "Yer altında bulunan bu gövde için 'Gemi gövdesi değildir.' denilemeyecek bulgular elde ettik. Bu yer altındaki kütlenin gemi olma ihtimali yüksektir. Kış gelmeden derinlemesine arkeolojik kazı çalışmalarının bir an önce başlatılması gerekmektedir." denildi. Hazırlanan raporun ardından daha detaylı çalışmalar yapılmasa da kutsal kitaplardaki ölçülere birebir uyan gemi izinin bulunduğu alan, Bayraktutan'ın girişimiyle 1. derece SİT alanı ilan edildi. Belgeseli yankı uyandırdı Nuh'un Gemisi'nin şekilsel varlığı, üzerinde çok fazla araştırma yapılmasa da aradan geçen yıllara rağmen merak uyandırmaya devam etti. Bu gizemin peşinden gidenlerden biri de belgeselci Cem Sertesen oldu. Başka bir belgesel çekimi için gittiği Doğubeyazıt'ta Nuh'un Gemisi'ni ilk kez 10 Ağustos 1995'te gören Sertesen, yapacağı belgeselin fitilini o gün ateşledi. İlhan Durupınar, Ara Güler, Muazzez İlmiye Çığ ile röportajlar yapan Sertesen'in bu belgeseli izleyiciyle buluşturması 22 yılını aldı. Belgesel, 2017 yılında 9. TRT Belgesel Ödülleri'nde 750 film arasında en iyi on film arasına girme başarısını gösterdi. Belgeselin merak uyandıran hikayesini Ağrı İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Erkan Kösedağ ile kaleme alan Sertesen, "Nuh'un Gemisi Asrın Keşfi" kitabını okuyucuyla buluşturdu. Bu kitabın ardından bilimsel raporların ve makalelerin de yer aldığı "Hepimiz Aynı Gemideydik" adlı kitap raflardaki yerini aldı. Sertesen'in belgeseli ile kitapları, bölgeye dikkatleri yeniden çekti. Yer altı görüntüleri ilk kez AA'da Cem Sertesen, bilimsel çalışmalar ışığında yapımına devam ettiği "Nuh'un Gemisi-2" belgeselinin en önemli bölümünü oluşturan araştırmanın görüntülerini AA ile paylaştı. Amerikalı bilgisayar mühendisi ve arkeolog Andrew Jones, henüz 17 yaşında üniversite öğrencisiyken izini sürmeye başladığı Nuh'un Gemisi'nin 3 boyutlu görüntüsünü, Yeni Zelandalı jeofizikçi, coğrafyacı akademisyen ve aynı zamanda yer altı görüntüleme uzmanı olan John Larsen ile kayıt altına almayı başardı. 2014 yılında iki hafta süren ölçümlerin ardından 3 yılda tamamlanan araştırma ile yer altındaki gemi gövdesi 3 boyutlu tespit edildi. Bu çalışmayı bağımsız olarak yürüten bilim insanları, elde ettikleri verileri ve görüntüleri, ikinci belgeselinde kullanması için Sertesen'e verdi. Jones, belgesel için verdiği röportajında, 2014 yılında bölgeye Yeni Zelanda ve ABD'den bir ekip olarak geldiklerini, Nuh'un Gemisi izinin altında ne olduğunu göstermek için elektrik akımı kullanan bir cihazla alanı taradıklarını söyledi. Birkaç yıl sonra görüntüleri işledikten sonra bu 3 boyutlu görüntünün ortaya çıktığını anlatan Jones, şunları aktardı: "Bu görüntü Nuh'un Gemisi'nin yer altında bulunan görüntüsünün gerçek verileridir. Bu görüntüler ne sahtedir ne de bir simülasyondur. Bu görüntü toprağın altında gömülü olan geminin tamamını gösteren gerçek veridir. Konunun uzmanı her bilim insanı bu çalışmayı yapabilir ve bizim ulaştığımız bu sonuca ulaşabilir. Bu yapı evet bir gemi, ama Nuh'un Gemisi diyebilmek için daha erken. Çok kapsamlı çalışmalar yapmalıyız. Bu da ancak, üniversitelerin ve Türk devletinin desteği ile olabilir." "Bu çalışma, bilim çevresini harekete geçirmek için yapıldı" Sertesen, son bilimsel çalışmaya ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Amerikalı ve Yeni Zelandalı bilim insanlarının üç yıllık çalışmanın ardından o izin, yer altındaki fotoğrafını ortaya çıkardığını söyledi. Yabancıların Nuh'un Gemisi'ne çok değer verdiğini dile getiren Sertesen, sözlerine şöyle devam etti: "Bilim insanları, 150 metre uzunluğunda 50 metre genişliğindeki izin üzerine karış karış yerleştirdikleri kablolarla, yer altına elektrik sinyalleri göndererek on binlerce veri topladı. Sonuçta yer altındaki 3 boyutlu görüntü ortaya çıktı. Bilim insanları bu çalışmayı, bilim çevresini harekete geçirmek için yaptı." "Heyelandan korunması lazım" Nuh Tufanı'nın henüz yaşının bulunamadığını hatırlatan Sertesen, jeofizikçilerin "O bölgede (Nuh'un Gemisi) yapılacak araştırmada, biyopsi gibi parçalar alınarak tohumların, bitkilerin yaşının tespitinin yapılması" yönünde açıklamalarda bulunduklarını anlattı. Sertesen, sözlerine şöyle devam etti: "Nuh'un Gemisi'nin içini çok merak ediyorum. Yer altındaki gemi görüntüsünün içinde neler var? Çünkü bilim insanları geminin üç katını tespit ettiklerini söyledi. Bilim insanlarının bir kısmı da 'Sakın dokunulmasın, bölgede heyelan devam ediyor.' diyor. Öncelikle bu şeklin heyelandan korunması lazım. Çünkü şekil bozulursa, işin esprisi kalmıyor. Oraya vurulacak her kazma, her kürek, bunun kalbine saplanacak hançerdir." Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/nuhun-gemisi-3-boyutlu-goruntulendi-/1645118
3,824
7,868